Dr. Öğr. Üyesi Gözde MERT
Nişantaşı Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi
İşletme Bölüm Başkanı & Gözde Araştırma Şirketi Kurucusu
“Karanlık, cehalet, yolsuzluk ve yönsüzlüğün yıkımı, savaşın yıkımından çok daha büyüktür.” Yaşar Nuri Öztürk
Yolsuzluklar, az gelişmiş veya gelişmiş tüm ülkelerde temel problemler arasında yer almaktadır. Ülkelerde geniş bir alanda görülen ve birçok nedeni olan yolsuzluk, ekonomide kültürel ve sosyal yapıda ciddi bozulmalara sebep olmaktadır. Yolsuzluk problemi, ülkelerde çözüm bekleyen temel problemlerden birisidir. Çünkü hem gelişmiş hem de az gelişmiş ülkelerde görülen yolsuzluklar ekonomide yatırım, büyüme ve gelir dağılımı gibi makroekonomik büyüklükleri olumsuz etkilemektedir. Yolsuzluklar, her toplumda farklı şekillerde görülebilmektedir.
Soğuk Savaş sonrası dönemde, ticaretin gelişmesi ve neo-liberal politikalarla, daha önce emsali görülmemiş yolsuzluklar görülmeye başlamıştır. Demokrasi öncesi toplumlarda yöneticilerin faaliyetleri meşru görüldüğü için yolsuzluk belirgin bir problem olmamıştır. Ancak günümüzde siyasetçilerin gücünün kamuoyunun desteğine dayalı olması, yolsuzluğa yeni bir boyut kazandırmış, yolsuzluktan kurtulmak gerektiği kabul görmüştür. Yolsuzluk; feodalizm, kapitalizm, sosyalizm, komünizm gibi tüm sistemlerde ortaya çıkmaktadır. Yolsuzluk, toplumun tüm sınıflarını, tüm durumları (barış veya savaş), tüm yaş grubunu, tüm zaman dilimini (antik, orta çağ, modern) etkilemektedir. Yolsuzluk; kamu gücünün özel menfaatler için kötüye kullanılmasıdır. Buna göre kamu görevlisinin kişisel menfaati için rüşvet istemesi veya kabul etmesi durumunda bir kamu görevi istismar edilmektedir. Sadece ırksal, etnik ve dini gruplarla ilişkili olmayan yolsuzluk kavramı, ülkeden ülkeye hatta ülkenin bir bölgesinden başka bir bölgesine büyük farklılıklar gösterir.
Yolsuzluğun dinamiklerini açıklamak için basit bir model geliştirilmiştir.
Yolsuzluk (C) = Tekel Gücü (M) + Takdir Yetkisi (D) – Hesap Verebilirlik (A)
Diğer bir deyişle; yolsuzluğun kapsamı kamusal bir işlemdeki tekel gücünün ve takdir yetkisi gücünün miktarına bağlıdır. Tekel gücü, gelişmiş ülkelerde yüksektir ancak takdir yetkisi gücü, idari kuralların ve düzenlemelerin zayıf olduğu gelişmekte olan ülkelerde ve geçiş ekonomilerinde yüksektir. Hesap verebilirlik ise; zayıf bir yönetim ve mali sistemin, kamu hizmetlerinin yetersiz etik standartlarının bir sonucu olarak zayıf olabilir. Yolsuzluk sıklıkla gizli yapıldığı için ölçülmesi zordur. Artan yolsuzluk, ilk olarak ekonomik büyümeyi azaltmakta, gelir dağılımında adaletsizliği artırmakta ve yoksulluk artmaktadır. Aynı zamanda, ilk olarak yönetişim faktörlerini etkilemekte, yönetişim kapasitesini azaltmakta ve yoksulluk artmaktadır.
Günümüzde ülkelerde görülen temel problemler arasında yolsuzluk olgusu ön sıralarda yer almaktadır. Yüksek boyutlara ulaşan yolsuzluklar, ülkelerin iktisadi ve sosyal yaşamlarında telafisi mümkün olmayan sonuçlar ortaya çıkarmıştır ve çıkarmaya da devam etmektedir. Yolsuzluk; kamu görevlilerinin aldığı rüşvet, kamu yönetimine emanet edilen kaynakların kamu görevlilerince zimmete geçirilmesi, dolandırıcılık gibi farklı şekillerde kendini göstermektedir. Ülkeden ülkeye hatta ülkenin bir bölgesinden başka bir bölgesine büyük farklılıklar gösteren yolsuzluklar; sağlık, ulaştırma, eğitim gibi geniş bir alanda görülmektedir. Yolsuzluklarla birlikte ülkelerin ekonomik büyümesi düşmekte, kamu sektörünün verimliliği azalmakta, gelir eşitsizliği artmakta, hükümet harcamalarının bileşimi bozulmaktadır. Buna benzer birçok etkiyle, halkın devlete olan güven duygusu sarsılmaktadır. Yolsuzlukların ülkelere mali, ekonomik, sosyal birçok yönden zarar verdiği belirtilmektedir. Yolsuzlukla mücadelede, kamu yönetiminde daha fazla şeffaflık ve hesap verebilirlik sağlanmalı, etik değerler özümsenmeli, yasal, idari vb. önlemlerin alınmasıyla halk-devlet bütünleşmesi en iyi şekilde sağlanmalıdır.
Rüşvetin, küresel ekonomiye yıllık maliyetinin 1,5 ile 2 trilyon dolar arasında olduğu belirtilmektedir. IMF Raporuna (2016) göre bu rakam Gayri Safi Global Hasıla’nın %2’sini oluşturmaktadır. Sermayenin yurtdışına kaçışı, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde rüşvetçi kamu memurları ve kurumları tarafından zimmete geçirilen kamu fonlarının, vergi cennetlerine kaçırılmasını ifade etmektedir. Bu ülkelerde sadece devletin rüşvetçi üst kesimi tarafından zimmete geçirilen ve ihraç edilen fonlar, son birkaç on yılda, milyarlarca dolara ulaşmıştır. Yolsuzluk, ulus devletin sorunu olmaktan çıkıp, küresel bir şekle dönüştürmüştür. Küresel sistemde bir ülkedeki yolsuzluk, aslında bütün ülkeleri etkilemekte küresel kamusal olarak tüm sosyal, siyasal ve ekonomik sisteme zarar vermektedir. Bu nedenle günümüz piyasa ekonomisinde yolsuzluk problemleri konusunda devletlerin düzenleyici görevlerinin yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Yolsuzluğun çok çeşitli olumsuz sonuçları bulunmaktadır. Her şeyden önce, piyasalar rekabetçi niteliğini, siyasi liderler de otoritelerini kaybederler. Yolsuzlukta gizlilik esas olduğundan, medyayı kontrol eden yolsuzluğa bulaşmış gruplar, kamuoyunun “doğru” bilgilendirilmesini engelleyerek, açık ve demokratik toplumu zedelerler. Hukuk devletine güven azalırken, yasaların uygulanması güçleşir. Özellikle, gelişmekte olan ülkelerde, ulusal, toplumsal, ekonomik ve siyasal gelişim yavaşlar. Bu koşullarda, yatırımlar için gerekli yabancı sermaye bulunamaz, başlayan projeler tamamlanamaz, üretim kapasitesi düşer, idari verimlilik azalır ve siyasi düzen meşruiyeti kriziyle karşılaşır. Kamu yönetiminin işlerliği açısından daha da kötüsü, çok yaygın yolsuzluk olgusu içinde bulunan, ancak bu olumsuzluğa karşı çıkan kamu yöneticileri de zamanla yolsuzluk sürecine katılmaktadırlar. Yolsuzluğun önlenmesinde, sosyal ve ahlaki sistemin rolü ile yaptırım uygulanması çok önemlidir.
Küreselleşme, yolsuzluğu bir veya birkaç ülkenin problemi olmaktan çıkarmış küresel bir sorun haline dönüştürmüştür. Bulaşma etkisi ile herhangi bir ülkedeki yolsuzluk, o ülke ile ekonomik veya siyasi ilişki içindeki diğer ülkelere de yayılabilmektedir. Bu nedenle yolsuzlukla mücadele küresel bir çabayı gerektirmektedir.