Sirklere yeni gelen küçük fili çok sağlam zincirlerle bir ağaca bağlarlar. Fil her kaçmaya yeltendiğinde başarısız olur. Fil kaçamayacağını anladığında artık denemeyi bırakır. Yıllar geçer, küçük fil artık büyür ve çok güçlüdür. Öyle güçlüdür ki artık zinciri koparabilecek ve kazığı sökebilecek gücü vardır. Ancak özgür olamayacağına inandığı için kaçabileceği halde kaçmayı denemez. Çünkü fil artık Öğrenilmiş Çaresizlik Sendromuna yakalanmıştır.
Öğrenme kuramları arasında, Tepkisel Koşullanma içerisinde Öğrenilmiş Çaresizlik aynı zamanda bir öğrenme biçimidir. Rus bilim adamı Ivan Pavlov’un köpekleri üzerinde yaptığı deneyler sonrası öğrenmenin, uyarılara verilen tepkiler sonucunda gerçekleştiği bulgularına ulaşılmıştır. Pavlov yaptığı deneyin ilk aşamasında köpeğe yiyecek verildiğinde köpeğin salya salgıladığı, köpeğe zil çalındığında hiçbir tepki göstermediği gözlemlenmiştir. Deneyin ikinci bölümünde ise zil çalınmasının hemen ardından köpeğe yemek verilmiş ve bir süre sonra zil çalındığında köpeğin salya salgıladığı gözlemlenmiştir. Deneyin sonucunda köpeğin zil ile yemek arasında bir ilişki kurup koşullandığı gözlemlenmiştir. Bu öğrenme teorisine göre dışarıdan bir uyaran olmadan öğrenme de olmaz.
Bir insanın ömrü boyunca sergilemiş olduğu her şey davranışlarıdır. Gülmek, ağlamak, konuşmak gibi şeyler bunlardan bazılarıdır. Davranışlar; içgüdüsel, öğrenilmiş ve geçici olabilir. Öğrenilmiş davranışlar insan yaşamı esnasında ortaya çıkan davranışlar olup belirli ve kalıcı şekilde olur. Öğrenilmiş Çaresizlik Sendromu, organizmanın göstermiş olduğu tepkilerin sonuca ulaşmaması durumunda, sonucu değiştiremeyeceğine karşı oluşan inanç ile gelen bir ruh hâlidir.
Psikolog Martin Seligman’ın 1960’lardan itibaren geliştirdiği sendrom, bir canlının maruz kaldığı zorluklardan kurtulamayacağı inancının yerleşmesi durumudur. Hepimiz gün içerisinde az ya da çok Öğrenilmiş Çaresizlik Sendromu altında kalıyoruz. Bazen bir ikna eylemini defalarca deniyor, yanılıyor, başaramıyoruz. Sonra bir daha yanılmamak için ikna eylemini denemeyi bırakıyoruz. Bu sırada bir sürü şartlar değişiyor, eğer tekrar iknayı denersek başarılı olabileceğimiz halde, biz içgüdüsel olarak ön yargılarımızla davranmaya devam ettiğimiz için başkalarını ikna etmekten mahrum kalıyoruz.
Yapılan başka bir deneyde, aç bir köpekbalığını bir akvaryuma koyarlar. Ardından aynı akvaryuma küçük bir balık atarlar. Küçük balığı fark eden köpekbalığı hemen onu yemek için saldırıya geçer. Deneyi yapan uzmanlar köpek balığını ve küçük balığı cam bir bölmeyle birbirinden ayırmışlardır. Bunu bilmeyen köpek balığı kafasını ne olduğunu anlayamadığı sert cama çarpar. Birkaç denemenin ardından artık küçük balığa ulaşamayacağını anlayan köpek balığı çabalamaktan vazgeçer. Deneyin ikinci yarısında uzmanlar aradaki cam bölmeyi kaldırırlar. Artık köpek balığının önünde hiçbir engel kalmamıştır. Ancak köpekbalığı küçük balığı yemek için hiçbir artık hamle yapmaz.
Bir insan birkaç kez ikna denemesi yaptıktan sonra peş peşe başarısız olması artık insanları ikna edemeyeceği inancını geliştirmesine neden olur. Geçmiş yıllarda ehliyet sınavından kalan bir kişinin ‘‘neden artık sınava gireyim ki zaten sonuç değişmeyecek yine kalacağım’’ düşüncesine kapılması. Alkol bağımlısı bir kişinin alkolü birkaç kez bırakmaya çalıştıktan sonra bir türlü kendisini bırakmaya ikna edememesi, kişinin iknada Öğrenilmiş Çaresizlik Sendromuna yakalandığının göstergesidir.
Adamın biri artık karısının eskisi kadar iyi duymadığından korkuyormuş ve karısının işitme cihazına ihtiyaç duyduğunu düşünüyormuş. Bu durumu konuşmak için aile doktoruna danışmış; doktor adamın karısının ne kadar duyduğunu anlayabilmesi için basit bir yöntem önermiş. “Yapacağın şey şu, karından 40 adım ileride dur, normal bir konuşma tonuyla bir şeyler söyle; eğer duymazsa 30 adım ilerisinde aynı şeyi tekrarla, sonra 20 adım; cevap alana kadar aynı şeyi tekrarla” demiş. O akşam karısı mutfakta akşam yemeğini hazırlarken adam işlemi uygulamaya koymuş. 40 adım uzaklıktan karısına normal bir konuşma tonuyla seslenmiş:
— ‘‘Hayatım bu akşam yemekte ne var?’’ Cevap yok. Mutfağa biraz yaklaşmış. Mesafeyi 30 adıma indirmiş ve soruyu tekrarlamış
— ’’Hayatım bu akşam yemekte ne var?’’ Yine cevap yok. Mutfağa biraz daha yaklaşmış, mesafe 20 adım ve tekrar sormuş.
— ‘‘Hayatım bu akşam yemekte ne var?’’ Hâlâ cevap yok. Adam mutfağın kapısına gelmiş artık mesafe iyice azalmış ve soruyu tekrarlamış
— ‘‘Hayatım bu akşam yemekte ne var?’’ Yine cevap alamamış. Bu sefer karısına iyice yaklaşmış ve aynı soruyu tekrar sormuş.
— ‘‘Hayatım bu akşam yemekte ne var?’’ en sonunda karısı adama yanıt vermiş.
— ‘‘Hayatım beşinci kez söylüyorum, Tavuuuuuuk’’
İknada Öğrenilmiş çaresizlik Sendromuna yakalanırsanız, sorunu başkalarında arar ve bir türlü çözüm bulamazsınız
İknada Öğrenilmiş Çaresizlik Sendromu, kişinin herhangi bir durumda çok sayıda başarısızlığa uğrayarak, her şeyi yapsa da hiçbir şeyin değişmeyeceğini, olayların kendi kontrolünde olmadığını, o konuda bir daha asla başarıya ulaşamayacağını düşünüp cesaretini kaybetmesidir. İknada sunulan her metot belki de karşı tarafa yeterli ya da etkili bir metot değildir. Öğrenilmiş Çaresizliğe Sendromuna yakalanmamak için farklı ikna yöntemleri denemeye devam etmek gerekir.
İKNACI
Mustafa AVCI