Trump’ın Başkanlığı Altında Satınalma ve Tedarik Zinciri Yönetimi: Stratejik Etkiler ve Karşılaştırmalar
Olgar ATASEVEN
Donald Trump’ın yeniden başkan seçilmesi, siz bu satırları okuduğunuzda çok büyük bir aksilik olmadığı takdirde kesinleşmiş olacak. Bugün konumuzu ABD seçimlerine alalım istedim. Çünkü neticede orada olan herşey bütün dünyayı olduğu gibi bizleri de etkiliyor. Trump’ın seçilmesi özellikle ABD’nin ticaret, enerji, vergi ve göçmenlik politikaları üzerindeki etkileri nedeniyle satınalma ve tedarik zinciri yöneticileri için kritik değişiklikler anlamına geliyor. Bu yazımda, Trump’ın politikalarının ve vizyonunun, farzedelim ki rakibi Kamala Harris’in seçilmiş olması durumuna göre oluşturacağı olası farkların ve bu farkların tedarik zincirlerine olası yansımalarının ne olabileceği üzerine kısa bir analiz ile sizlere gelecek için bir ışık tutmak istedim. Buyrun 5 temel başlıktaki analizimiz:
1. Ticaret ve Tedarik Zincirlerinde Global Rekabet
Trump’ın ticaret politikaları önceki başkanlık döneminde olduğu gibi Çin’e karşı korumacı bir yaklaşımı sürdürebilir. Bu durum, Çin’den gelen ürünlere ek tarifeler getirilmesi gibi yaptırımların devam etmesi anlamına gelir ve ABD’deki şirketlerin Asya’daki tedarik zincirlerine bağımlılığını azaltmaya yönelik adımlar atmalarını gerektirebilir. Örneğin, üretim merkezlerini Vietnam, Meksika gibi ülkelerden kaydırmak veya ABD içindeki üretim ağlarını genişletmek, uzun vadede Trump’ın politikalarına uyum sağlama çabalarının bir parçası olabilecektir.
Kamala Harris ise daha iş birliği odaklı bir yaklaşım sunmayı vaat ediyordu; bu, Çin ve diğer ülkelerle diplomatik ilişkiler üzerinden çözüm arayışını öne çıkarabilirdi. Harris’in yönetimi altında ABD’nin müttefikleriyle daha güçlü ticaret anlaşmaları yaparak uluslararası tedarik zincirlerinin çeşitlendirilmesi beklenebilirdi. Ancak Trump’ın kazanması, özellikle Çin’e yönelik ticaret savaşlarının yoğunlaşması anlamına gelebilir ve bu, tedarik zincirlerinde esneklik ihtiyacını artırır. Dolayısı ile Çin’in okumasını şirketlerdeki yöneticilerin buna göre yapmasından fayda olur.
2. Enerji Politikaları: Sürdürülebilirlik vs. Klasik Enerji Kaynakları
Trump’ın enerji politikasında fosil yakıt endüstrisini destekleyen, daha az çevresel kısıtlamalar getiren bir duruş öne çıkabilir. Bu yaklaşım, kısa vadede enerji maliyetlerinin düşmesine ve özellikle ağır sanayi sektöründe operasyonel maliyetlerin azalmasına yol açabilir. Ancak uzun vadede şirketler, çevresel sürdürülebilirlik talepleri karşısında sıkıntılar yaşayabilir.
Öte yandan, Kamala Harris başkan olsaydı, yenilenebilir enerji sektörüne büyük yatırımların artması bekleniyordu. Harris’in iklim politikaları çerçevesinde şirketlerin daha çevreci ve sürdürülebilir tedarik zinciri yapıları oluşturmaları için çeşitli teşvikler ve fonlar sağlanabilirdi. Tedarik zinciri yöneticileri, enerjiye erişim ve çevresel uyumluluk konusunda daha yenilikçi çözümler aramak zorunda kalabilirdi. Trump’ın seçilmesi dünyayı kıskaca lan çevre politikalarının gevşemesi anlamına gelebilir ama bunun AB’deki etkisi sanıldığı kadar olmayabilir.
3. Vergi Politikaları ve Şirket Kar Marjları
Trump’ın vergi politikalarının merkezinde kurumsal vergi indirimleri ve büyük şirketlere sağlanan finansal kolaylıklar var. Bu yaklaşım, işletmelerin operasyonel maliyetlerini azaltmasına, sermaye harcamalarını artırmasına ve özellikle üretim alanında daha fazla yatırım yapmasına olanak tanır. Böylece tedarik zinciri yöneticileri, operasyonlarını genişletmek için daha fazla kaynak bulabilir.
Kamala Harris’in başkanlığı durumunda ise üst gelir gruplarına ve büyük şirketlere yönelik vergi artışları olasılığı bulunuyordu. Bu politika, şirketlerin kârlılıklarını yeniden değerlendirmesini gerektirebilir ve daha maliyet etkin stratejilere yönelmeye zorlayabilirdi. Ayrıca Harris, gelir düzeyine göre vergilendirme ve düşük gelirli gruplara daha fazla vergi kolaylığı sunmayı hedefliyordu; bu da özellikle küçük ölçekli tedarikçilerin finansal yükünü azaltabilirdi.
4. Göçmenlik ve İş Gücü Politikaları: Tedarik Zincirinde Yetenek Erişimi
Trump’ın göçmenlik konusunda sert bir tutum benimsemesi, özellikle düşük maliyetli iş gücüne bağımlı sektörlerde iş gücü arzında daralmaya yol açabilir. Bu durum, satınalma ve tedarik zinciri yönetiminde yetenek ve iş gücü erişimini sınırlayarak şirketlerin maliyetlerini artırabilir. Aynı zamanda, yüksek vasıflı göçmen işgücüne erişimin zorlaşması, ABD içindeki inovasyon ve dijitalleşme süreçlerini yavaşlatabilir. Şirketler, iş gücü ihtiyacını karşılamak için daha fazla otomasyon ve robotik çözümlere yatırım yapmak zorunda kalabilir.
Harris ise göçmenlere daha kapsayıcı bir politika vaat ediyordu. Bu durum, özellikle teknoloji ve mühendislik alanlarında yüksek nitelikli iş gücüne erişimi kolaylaştırabilirdi. Böylece tedarik zinciri ve satınalma yöneticileri, küresel yetenek havuzundan daha etkin yararlanabilir, maliyetleri azaltabilir ve operasyonlarını geliştirebilirdi.
5. Düzenleyici Çerçeveler ve Uyumluluk
Trump yönetiminin önceki döneminde, düzenleyici gevşetme politikaları uygulandı ve şirketlerin çevresel ve iş sağlığı güvenliği gibi alanlardaki yükümlülükleri azaltıldı. Trump’ın yeniden başkan olması, bu politikaların devamını sağlayarak satınalma ve tedarik zinciri yöneticilerinin operasyonel esnekliğini artırabilir. Ancak bu gevşetmelerin uzun vadede çevre ve işçi hakları açısından riskler oluşturma olasılığı bulunmaktadır.
Harris’in politikaları ise daha çok düzenleyici çerçevelerin sıkılaştırılması ve şirketlerin sosyal sorumluluk yükümlülüklerinin artırılması yönünde olabilirdi. Harris yönetimi, iş sağlığı ve güvenliği gibi konularda şirketlerden daha fazla uyumluluk talep edebilirdi; bu durum, özellikle tedarik zincirinde yüksek standartların sağlanması için daha fazla yatırım yapılmasını gerektirebilirdi.
Stratejik Yol Haritası Oluşturma İhtiyacı
Trump’ın yeniden seçilmesi, satınalma ve tedarik zinciri yöneticilerinin maliyet optimizasyonu, iş gücü yönetimi ve tedarik stratejilerini yeniden gözden geçirmelerini zorunlu kılıyor. Özellikle Asya pazarlarına bağımlılığı azaltmak, yenilikçi otomasyon çözümlerine yatırım yapmak ve çevre standartlarına uyum sağlamak için esnek ve yenilikçi stratejiler geliştirmek gerekecek.
Her iki adayın farklı politika yaklaşımları göz önüne alındığında, şirketler ve yöneticiler, değişen ekonomik, düzenleyici ve sosyal ortama uyum sağlamak için çok yönlü planlamalar yapmalıdır. Özellikle ABD’de iş yapanlar ve yapmak isteyenler daha dikkatli bir planlama içinde olmalıdır.
Olgar ATASEVEN
Girişimci, İş İnsanı, Yazar, Konuşmacı
olgar.ataseven@profesia.com.tr