Aç İnsan Neler Yapmaz?
Oğuzhan ÖZYİĞİT
Günlük yaşamda aldığımız kararlar, çoğu zaman kendimizi son derece mantıklı ve tarafsız hissettiğimiz anlarda bile çeşitli dışsal faktörlerin etkisi altındadır. Açlık, susuzluk ya da uykusuzluk gibi ilk bakışta basit görünen fizyolojik eksiklikler dahi, farkında olmadan karar alma süreçlerimizi yönlendirebilmektedir. Üstelik bu etki yalnızca sıradan bireylerle sınırlı kalmamakta, en yetkin ve otorite sahibi kişilerin dahi davranışlarında kendisini gösterebilmektedir.
Bu bağlamda, Dr. Danziger ve meslektaşlarının 2011 yılında gerçekleştirdiği çalışma, kararların içinde bulundukları bağlama ne denli duyarlı olabileceğini çarpıcı biçimde ortaya koymaktadır. Araştırmacılar, görev yapan sekiz hâkimin on aylık bir dönemde, 50 güne yayılan toplam 1.112 şartlı tahliye kararını incelemiştir. Bulgulara göre, oturumların başında hâkimlerin mahkûmların lehine verdiği karar oranı yaklaşık %65 düzeyindeyken, oturum ilerledikçe bu oran kademeli olarak azalmış ve oturumların sonunda neredeyse %0’a kadar gerilemiştir. Yemek molasının ardından ise bu oranın yeniden yaklaşık %65 seviyesine yükseldiği görülmüştür. Bu dikkat çekici bulgular, literatürde “aç hâkim etkisi” olarak anılmaya başlanmıştır.
Söz konusu çalışma, yalnızca fizyolojik faktörlerin değil, aynı zamanda yapısal ve sosyal etmenlerin de kararlar üzerindeki etkisini göstermesi bakımından önem taşımaktadır. Örneğin, avukatı bulunmayan tutukluların başvurularının çoğunlukla oturumların sonuna bırakılması, hâkimlerin bu kişiler lehine karar verme olasılığını daha da azaltmaktadır. Ayrıca, avukatların çoğu zaman birden fazla tutukluyu temsil etmesi ve davaların sırasını belirleyebilmesi, en güçlü davalardan başlamaya yönelik bir eğilimi beraberinde getirerek sonuçlardaki dengesizliği daha da pekiştirmektedir.
Biyolojik açıdan değerlendirildiğinde, açlık durumunda mide kaynaklı ghrelin hormonunun yükseldiği, bunun da ACTH salgısını uyararak kortizol düzeylerini artırdığı ve kaygı benzeri tepkileri tetiklediği bilinmektedir. Dolayısıyla açlık, yalnızca besin arama davranışını motive etmekle kalmamakta; tepki engelleme yetisini zayıflatmakta, dikkatin sürdürülebilirliğini azaltmakta ve yaklaşma yanlılığını güçlendirmektedir. Bu çerçevede, ilk bakışta son derece basit görünen açlık hali, adalet gibi kritik alanlarda dahi verilen kararların yönünü ve niteliğini anlamlı ölçüde değiştirebilmektedir.
Örnekleri çeşitlendirecek olursak, bu fenomenin etki alanı yalnızca hukuk sistemiyle sınırlı değildir. Pazarlamadan siyasete, eğitimden sağlık hizmetlerine kadar pek çok alanda, karar vericilerin içinde bulundukları koşullar, verdikleri kararların sonucunu doğrudan etkilemektedir. Örneğin, Johns Hopkins Üniversitesinden Dr. Hsiang ve arkadaşları tarafından gerçekleştirilen bir çalışma, doktorlar tarafından istenen tarama testlerinin sabah saatlerinde en yüksek düzeye (%63,7) ulaştığını, gün ilerledikçe bu oranın kademeli olarak azaldığını ve öğle molasının ardından kısmen toparlandığını göstermiştir. Benzer şekilde, Harvard Medical School’dan Dr. Linder ve ekibinin yürüttüğü çalışma, günün ilerleyen saatlerinde antibiyotik reçetelerinin daha sık yazıldığını ortaya koymuştur. Bu tür bulgular, uzun süren karar süreçlerinin zihinsel kaynakları tüketmesi ve bireyleri en kolay, en az çaba gerektiren ve görece en az riskli seçeneğe yönlendirmesiyle tanımlanan “karar yorgunluğunu” açık biçimde gözler önüne sermektedir.
Diğer yandan, genellikle yüksek risk alma eğilimini tetiklediği düşünülen açlığın ortaya çıkardığı davranış biçimleri, yukarıda bahsedilen örneklerden belirgin biçimde ayrışmaktadır. Açlık, bireyin fizyolojik ihtiyaçlarını karşılama yönünde güçlü bir motivasyon kaynağı oluştururken, çoğu zaman daha dürtüsel karar verme eğilimini de artırabilmektedir. Bununla birlikte, risk alma davranışı her koşulda aynı şekilde ortaya çıkmaz; açlığın etkisi, içinde bulunulan bağlama ve algılanan risk düzeyine göre değişkenlik gösterebilir. Başka bir deyişle, kaybetme olasılığının yüksek olduğu durumlarda bireyler genellikle daha temkinli davranma eğilimindedir. Bu tür durumlarda risk alma olasılığı belirgin biçimde azalır; zira olası kayıplar, bireyin mevcut kaynaklarını ya da güvenlik hissini tehdit etmektedir. Dolayısıyla açlığın riskli karar verme üzerindeki etkisi, hem bireyin içinde bulunduğu psikolojik durum hem de kararın olası sonuçlarına ilişkin algısı birlikte ele alınarak değerlendirilmelidir.
Sonuç olarak, Dr. Danziger ve arkadaşlarının ortaya koyduğu açlığın kararlar üzerindeki güçlü etkisi, yalnızca mahkeme salonlarıyla sınırlı değildir. Günlük tüketim alışkanlıklarından sağlık hizmetlerine, eğitim süreçlerinden siyasal tercihlere kadar pek çok alanda benzer örüntüler, farklı araştırmacıların çalışmalarıyla da desteklenmektedir. Bu doğrultuda, daha adil, dengeli ve sağlıklı karar süreçleri oluşturabilmek için karar vericilerin içinde bulundukları fizyolojik ve psikolojik koşulların sistematik biçimde dikkate alınması büyük önem taşımaktadır.
Oğuzhan ÖZYİĞİT








