Değişmeyen Tek Şey Değişmeyenlerdir
Zafer URFALIOĞLU
Bu dünyada değişmeyen tek şeyin, “Değişmeyenler” olduğunu fark ettiğim andır bendeki aydınlanma anı.
– “Eski köye yeni âdet getirme.”
– “Ayağını yere sağlam bas.”
– “İcat çıkartma” diye diye mutlu mesut yaşarlar.
Hatırladığım kadarıyla bu “Değişmeyenler”; 1970’lerde ve 80’lerde vardı. 90’larda da var oldular.
Tamam artık milenyuma girdik, 2000’lerde de olamazlar dediğim an da bile var oldular.
2010’larda da çok gördüm. Ve şu an için 2020’lerin yarısına geldik hala daha da varlar. Üstelik oransal olarak da toplumda çoğalarak.
Bence “Değişmeyen tek şey değişimdir” cümlesine bir yanıt olarak varlar. Toplumsal bir hareket, bireysel direniş, onurlu bir başkaldırı ama başını gömdüğü yerden kaldırmadan. Hatta tam aksine direnmeden, her şeye baş eğerek yapılan bir direniş!
“Değişmeyen tek şey değişmeyenlerdir.”
Bir türlü değişmiyorlar ya hu!
– Anlatıyorsunuz, değişmiyorlar.
– Gösteriyorsunuz, değişmiyorlar.
– Bizzati değişimi yaşıyorlar ama yine de değişmiyorlar.
Öylece yaşayıp gidiyorlar.
“Aynı tas, aynı hamam”, “Tuzsuz aşım, dertsiz başım”, “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” diye diye huzur içinde yaşıyorlar.
Böyle olmaları sıkıntı mı?
Valla gördüğüm kadarıyla onlar için pek değil ama çıldıran bizler oluyoruz. Hatta onlara rahatlık ve konfor bile sağlıyor bu yaşam biçimi. İş aynı, ev aynı, sokak aynı, gece/gündüz aynı, yaz/kış aynı yaşayıp gidiyorlar. Zengin yada fakir olmaları, kadın yada erkek olmaları hatta genç olmaları bile fark etmiyor. Günümüzde bu Değişmeyenlere her cinsiyet, yaş ve meslek grubunda rastlanmaktadır.
Teknik olarak zararsız ve etkisizler ama maalesef bulaşıcılar!
– “Amannnn sen de boşver ya”, “Böyle gelmiş böyle gider” ya da hiç olmadı “Bizden olmaz, yapamayız arkadaş” diye diye bulaşıp, değişim çabalarını da değersizleştiriyorlar. Çabalar anlamsız, gayretler gereksiz, imkanlar imkansız ve faydalar da faydasız kalıyor birdenbire.
Dünyadaki değişimleri görmeyen, değişimleri yönetmeyen, değişimlerde rol almayan bireylerden oluşan bir toplum giderek etki eden değil, edilgen olarak öylece yerinde durup duruyor. Ne denirse onu yapıyor, ne anlatılırsa ondan etkileniyor.
Sonra unutuyor.
Sonra tekrar etkileniyor.
Sonra unutuyor. Tüm etkilenme süresi bir sonraki etkiye kadar.
Bir şey denmezse veya anlatılmazsa ne mi oluyor?
Hiiiç!
O zaman hiçbir şey yapmıyorlar.
Yenilik yok, üretim yok, deneme yok, fark yaratma isteği zaten hiç yok. İşe git, denileni yap, işten gel, denileni izle, denileni ye, denileni satın al, anlatılana tepki ver, şikayet et sonra olaysızca yat uyu.
Tüketim mi?
Ha bak, bu tip toplumlar o işte çok iyiler; içtikleri kahve çeşit çeşit, yedikleri tatlı bin bir türlü, yemek dünya mutfağından olacak. Giysi, telefonlar ve arabalar mutlaka son model. Yoksa olmaz!
Peki fikirde, üretimde, sistemde ne bileyim herhangi bir şeyde yenilik?!?
İşte o yok be.
Ama başkaları düşünürse, üretirse, satarsa biz de satın alırız. Sıkıntı yok Kredi Kartlarımız var nasılsa.
Unutmadan sorayım; koskoca çölün ortasında fışkıran petrollerine bile bağlı olmadan geliştirdikleri Dubai Ekonomik Kalkınma modelini boş verin ama esas şu Dubai’nin meşhur çikolatasını yemeyen kaldı mı?
Nasıl yedik çikolatayı ama?
Afiyet olsun.
Saygılarımla
Zafer URFALIOĞLU