Depremin Görünümü
Depremin resimlerine bakmak dahi insanı rahatsız etmektedir. Ya depremi yaşayanlar ve daha da ötesi deprem dolayısıyla hayatını kaybeden binlerce insana ne demeli ? Depremden sağ kalan insanlar ise yakınlarını mı arasın, kendi yaşamını mı sürdürsün.
Deprem bir anda insanın tüm varlıklarını ve değerlerini alıp götürüyor maalesef. Aşağıdaki deprem resimleri bu olayları anlatan görsellerdir.
Ülkemizdeki Depremzedelerin Yüz Yüze Kalacakları Ekonomik Maliyetler
Kaynak: https://www.bbc.com/turkce/articles/cz7rre57ky1o
Can kayıplarına paha biçilemeyeceği için onu bir kenara koyarsak, depremin ekonomik maliyetlerini iki boyutta değerlendirmek mümkün olabilir.
Birincisi depremde yaşadığı şehri, iş olanaklarını, evini, barkını, ailesini yitiren depremzedelerin katlanacakları bedel. Bu insanlarımız maalesef ekonomik olarak çok talihsiz bir zamanda bu zorluklarla yüzleşiyorlar.
Türk-İş yüksek enflasyonun sonucu 30 Ocak itibarıyla yoksulluk sınırını 29 bin 875 TL olarak hesapladı. Asgari ücret 8 bin 506 TL. Açlık sınırı ise 8 bin 865 TL. Tüketici Hakları Derneği, Ekim 2022 itibarıyla tüketicilerin yüzde 56’sının açlık sınırı altında yaşadığını açıklamıştı.
İşte depremler bu ağır şartlarda meydana geldi.
Bölgede, yaşamını kaybetmese de, yaşam boyu yaptığı sınırlı birikimlerini bir gecede kaybeden talihsiz vatandaşlarımızın içinde bulundukları yıkımı tahayyül edebilmek güç, rakama dökmek ise imkansız.
Yerle bir olan bölgenin yeniden yaşanır hale gelmesi, iş yerlerinin çalışmaya başlaması, kaybolan servetlerin tekrar oluşması şüphesiz zaman alacak.
Genel Ekonomik Maliyetler
Depremlerin yarattığı hasarın tespitine dair eldeki bilgiler sürekli güncellendiği için bu maliyetleri hesaplamak kolay değil. Ancak kaba hesaplarla genel bir fikir edinmeye çalışıyoruz.
Depremlerin genel maliyetlerini iki kaleme ayırabiliriz.
Birinci kalem; hasar gören binaların, şehirlerin yeniden inşasının getireceği maliyet. İkinci kalem ise depremlerde kaybolan üretim kapasitesinin getireceği maliyet olacak.
Birinci kalemde 17 Şubat itibarıyla yıkık ya da ağır hasar gördüğü tespit edilen yaklaşık 333 bin konut sayısını baz alırsak bu hanelerin salt yeniden inşası kabaca 20 milyar dolar civarında bir kaynak gerektirebilir.
Şayet yerleşim merkezleri fay hattından uzak bölgelere taşınırsa hem konut sayısı ciddi şekilde artacak hem de ilave altyapı harcamaları devreye girecektir.
Burada bir parantez açıp uzmanların uyarılarına dikkat çekmek, şehirlerimiz yeniden kurulurken acele etmeden bilim insanlarımızın tavsiyelerine uygun hareket etmemiz gerektiğini vurgulamak isterim. Depremde evleri hasar görmüş yaklaşık 1 milyon kişinin bir yıl barınma ve yaşama ihtiyacı için 3-5 milyar dolar, yeniden yapılacak konutlar için de asgari 20 milyar dolar olacak şekilde kısa vadeli acil ihtiyaçlar için yaklaşık 25 milyar dolarlık bir maliyet öngörebiliriz.
İkinci kalemde ekonomi genelinde üretimdeki aksamayı göz önünde bulundurmamız gerekiyor.
Deprem felaketine maruz kalan ve 13,5 milyondan fazla bir nüfusu kapsayan bölge, ekonomik pastadan nasibini alamamış bir coğrafya. Bölgesel GSYH dağılımına ait son TÜİK verilerini incelediğimizde 2021 itibarıyla bu bölgedeki şehirlerin GSYH’den aldıkları payın ağırlıklı olarak yüzde 1’in altında kaldığını üzülerek görüyoruz.
Karşılaştırma yaparsak, 1999 depremi sonrası Dünya Bankası, söz konusu depremin maliyetlerini yaklaşık 5 milyar dolar ve GSYH’nin yaklaşık yüzde 2,5’i olarak hesaplamıştı. Bu oranı bugünkü GSYH rakamlarına uyarlarsak kabaca 20 milyar dolara yakın bir tutar elde ediyoruz. Ancak 1999 depremi GSYH’nin yaklaşık yüzde 30’unu üreten bir sanayi bölgesini vurduğu için, üretime yansıyacak maliyetinin de görece daha yüksek olması muhtemel.
1999 depremi sonrası turizm gelirleri yüzde 40 azalmıştı.
Turizm gelirlerinin GSYH’nin yaklaşık yüzde 5’ine karşılık geldiğini düşünürsek, benzer bir düşüşün yaşanması durumunda sadece turizmden kaleminden birkaç puanlık ek bir maliyet yüklenmek zorunda kalabiliriz.
Bu yazı yazıldığında ölü sayısı 40 bine yaklaşırken, enkaz altında kalanlara ilişkin kesin bir rakam verilemiyordu.
Ancak durum her halükarda korkutucu boyutta. Kalplerimiz bu taşınmaz yük karşısında ağırlaştı.
Depremin Ülkemiz Ekonomisine Getireceği Yük
Özetle ele alınacak olunursa depremin ülkemiz ekonomisine getirdiği yük günler geçtikçe daha da belirgin hale gelmektedir. Manevi yanı zaten para ile asla ölçülemez bir acıdır. Bilhassa üretim, ihracat, turizm ve kaybolan işgücünün maliyeti şu an için çok net belirgin olmasa da ilerleyen günlerde bu alandaki kayıpların boyutu daha da belirginleşecektir. Deprem bölgesindeki ihracatın en fazlasını Gaziantep yapmaktaydı GAİB ve Ticaret Bakanlığı verilerine göre. Bilhassa ihracat rakamlarımızın ciddi anlamda düşüşe geçeceğini Mart ayı istatistikinde görebileceğiz.
Toplum Olarak Dask Yapma Alışkanlığımız Yok
Ülkemizdeki konutların sadece % 53’ünde DASK vardır. Kaldı ki DASK zorunlu olmasına rağmen insanlarımız hala DASK yaptırmıyorlar.
Kaynak: https://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/turkiyede-konutlarin-yuzde-53unde-dask-var-41445463
Sigorta yaptırma alışkanlığımız yok. Bu sözüm sadece DASK için değil, hayatımızda gerekli diğer sigortalar için de geçerlidir. Halbuki sigorta yaptırıp hayatımızda karşılaşabileceğimiz olası riskleri sigorta şirketine devretmiş olmamız bizi daha fazla rahatlatmaz mı?
Reşat BAĞCIOĞLU