Sektör sohbetlerinde konuğumuz,
Dünya Gazetesi CFO’su Sn. Burcu KÖSEM
- Burcu Hanım, Merhaba, Röportajımıza geçmeden önce sizi tanıyabilir miyiz ?
İstanbul doğumluyum ama köken olarak Kastamonuluyuz. Hem alaylı, hem okullu olan azınlıkta yer aldığım için kendini şanslı hissedenlerdenim. 20 yıldır Dünya ailesinin bir ferdiyim. İşletme eğitimi aldım. Marmara Üniversitesi MBA, Kadir Has Üniversitesi’nden Eğitmenlik Sertifikası aldıktan sonra yine Marmara Üniversitesi işbirliğinde yürütülen Business Management Institute Lider CFO’lar programını bitirdim.
Evliyim, 7 yaşında bir kızım 13 yaşında bir oğlum var. Manevi değerlerini, inancını ve ailesini her şeyin üstünde tutan, kendine ait fikri değerleri, sabitleri olan, çizdiği sınırların dışına çıkmaktan hoşlanmayan ve aynı zamanda çizdiği bu sınırların içine girilmesi konusunda da hassas olan, gelenek ve göreneklerine bağlı bir kişilik olduğum söylenebilir. Gezmeyi, eğlenmeyi, spor yapmayı seven, çalışmaya aşık, çalışırken kendini inanılmaz mutlu hisseden yükseleni Yengeç tipik bir Oğlak burcu profiliyimdir. Sabahları erken kalkıp, çocuklarımla kahvaltı yapmayı ve onları okula uğurlamayı severim. İş yerine adım attıktan sonra hipnoz olmuşçasına yoğunluklu bir şekilde işime odaklanırım yani iş dışında her şeyi dışarıda bırakırım. Bazen öyle ki toplantılar, raporlar derken yemek yemeyi atladığım çok zamanlarım olur. Bu denli işime aşık olduğumu söyleyebilirim. Diğer taraftan fırsat bulabildiğim ölçüde bazen yeni bir yer keşfi, bazen sadece dinlenmek için kısa (long weekend) seyahatler yapmaktan çok keyif aldığımı da ekleyebilirim. Peygamber efendimiz zamanında çok güzel ifade etmiş “İki günü eşit olan ziyandadır” diyerek. Ben de naçizane biraz bu felsefe ile gündelik hayatımı planlamaya ve uygulamaya gayret ediyorum. Kısaca özetleyecek olursam hiçbir şeyi aksatmamaya gayret eden ve her şeye vakit ayırmaya özen gösteren bir yaşam biçimim var.
Dünya Gazetesi ekonomi çevresinde güçlü bir marka. Basın yayın grubunda finans yöneticiliği yapıyorsunuz ? İş çevrenizin zorluklarından bahsedebilir miyiz?
İkinci jenerasyon olarak Sn. Didem Demirkent’in sahipliğinde bulunan Dünya Şirketler Grubu’nun Yönetim Kurulu Üyesi ve CFO’su olarak görev yapıyorum. İşin ve iş çevresinin zorluklarına değinmeden önce Yönetim Kurulu Başkanımızın bir kadın olmasından ve Sn. Didem Demirkent önderliğinde bu grup için çalışıyor olmaktan her zaman büyük gurur duyduğumu söylemek isterim.
Grubumuz bünyesinde Gazete faaliyetinin yanı sıra Education faaliyetleri bulunmaktadır. Başta kitap olmak üzere yurtdışından temini gereken eğitim materyallerinin Türkiye çapında yaklaşık 1.100 okula, Yabancı Dil Okullarına ve ihtiyaç duyan çeşitli kurum ve kuruluşlara ulaştırılmasını sağlıyoruz. Aynı zamanda Cambridge Sınav Merkezi olarak İngilizce yeterlilik sınavları da yapan bir kurumuz.
Ayrıca süreli Yayınlar Faaliyetleri; F.Times, Wall Street Journal, New York Times, Economist başta olmak üzere, alanında öncü çeşitli yabancı gazete ve dergilerin Türkiye Distrübütörü olarak ithalatını, baskısını ve satışını gerçekleştirmekteyiz.
Ajans Hizmetleri Faaliyetleri kapsamında TOBB, İSO, ASO, KAYSO, İMSAD, TGSD gibi yine hepsi birbirinden değerli kurum, dernek ve vakıfların dergi / bültenlerini hazırlayarak baskısını yapmakta ve dağıtımını yapmaktayız.
Bunların yanı sıra yayınladığımız her biri alanında öncü ve lider olan Sektörel Dergilerimiz var ve uzun yıllardır aynı dönemlerde sektörlerine göre değerlendirmelerin yapıldığı ödül törenleri gerçekleştiriyoruz.
Şahsım olarak ekibim ile birlikte faaliyetlerin tümü için Finans, Muhasebe ve Bütçeleme işlerini yürütürken, Education Faaliyetlerinin bütünü ile (yeni ürün bulma, pazar payı genişletme, pazarlama, satış ve dağıtım) yakından ilgileniyor ve bu faaliyetin büyümesi ile ilgili stratejiler üretiyorum.
Sizin sorunuzun başında da ifade ettiğiniz üzere Dünya Gazetesi alanında tek olan çok güçlü bir marka. 39 yıldır, kurulduğu günden bugüne, tarafsızlığını kaybetmeden ekonomi ve politikalar üzerine haber yapıyor olmak gerçekten zor ve meşakkatli bir iş. Ama gazetemizin mutfak cephesi gerçekten çok zengin. Mutfakta değerli aşçılarla çalıştığınızda günün sonunda çıkan yemek de gerçekten lezzetli oluyor. Yazı işlerinden grafik departmanına, köşe yazarlarımızdan sayfa editörlerimize kadar hemen herkes aşkla yaptığı bir işte nitelikli ve dolu bir içerik oluşmasına katkı sağlıyor. Dünya Gazetesini hazırlayan ekip ile ülkenin içinde bulunduğu ekonomik konjektürden de sıklıkla bahsediyoruz. Fakat içinde bulunduğumuz bu koşullarda ülke ekonomisi ile ilgili bir şeyler söylemek gerçekten çok zor. Çünkü bu konu ile ilgili etkileyenler-etkilenenler-etkilenecekleri çok uzun konuşmak gerekecektir. Belki bunu ayrıca ve uzun uzun konuşuruz.
- 2019 yılını ülkemiz ve dünya açısından nasıl değerlendirmeliyiz? 2020 ve sonrası için öngörülerinizi alabilir miyiz?
2019 ve 2020 yılları ile ilgili bir değerlendirme yapmadan önce adım adım gitmek isterim. 2018’de neler oldu çok kısa bahsetmek gerekirse;
2018 yılının ikinci çeyreğinden itibaren gelişmekte olan ülkelere yönelik risk algısı bozuldu. Buna ilave olarak ABD Merkez Bankası Fed’in faiz artışları ile uluslararası sermaye akımları da yavaşladı.
Diğer taraftan 2018 yılında ABD’nin ekonomimizi doğrudan hedef alan politikaları ile Türkiye büyük bir spekülatif kur krizi ile karşı karşıya bırakıldı. Spekülatif kur krizinin fiyatlar üzerindeki olumsuz etkisi enflasyonu tetikledi ve Türkiye 2002’den bu yana ilk defa çift haneli bir oranla %20’nin üzerinde bir enflasyonla yılı kapattı. Merkez bankası kuru baskılamak üzere uzun zaman kendisinden beklenen hamleyi doğru bir oranda gerçekleştirdi. Faiz de yapılan doğru artış ve ABD ile ilişkilerin makul bir seviyeye tekrar çekilmesi ile kurdaki yüksek dalgalanma sorunu en azından bir seviyeye getirilebildi.
Türkiye ise bu süreçte yaşadığı en büyük sıkıntıyı dış finansmana erişim konusunda yaşadı. Dış finansmana erişim konusunda yaşanan sıkıntı ile kredi şartları sıkılaştırıldı, sıkılaştırılmış para politikası nedeniyle finansmana erişim kapasitesi ciddi anlamda daraldı. Hatta bir çok sektörün finansmana erişimi neredeyse imkansız hale geldi.
Bunların genel bir sonucu olarak büyümede yavaşlama yaşandı. Şimdi 2019’u değerlendirdiğimizde ise önümüzdeki 3 ile 6 ay içinde de yine büyümede yavaşlamanın devam edebileceği sinyalleri görülebilmektedir. Sonuç olarak reel sektörün yaşanan daralma dönemine ciddi anlamda borçlu olarak yakalanması da ekonomik daralmaya neden olmuştur. Zaten borçlu olan şirketler, daralma ile birlikte yeni borçlanma imkanları bulamadıkları için küçülme yolunu tercih etmek zorunda kalmaktadırlar. Fakat rakamları ve oranları doğru okur ve soruna değil, çözüme yönelik, tampona değil, doğrudan iyileştirmeye yönelik adımlar atabilirsek Türkiye’nin özellikle 2019’un son çeyreğinden sonra toparlanma sürecine gireceği ve bu toparlanma ile birlikte enflasyonda 2020 itibariyle tekrar tek haneli rakamlarda görebileceğimizi söyleyebilirim. Buna ek olarak alınan önlem paketlerine daha realist, daha sonuç odaklı çözüm önerileri eklenebilir ve eyleme geçirebilirse ekonomimizin tekrar toparlayabileceğini söylemem sanırım yanlış olmaz.
- Bu dönemde genel çerçevede finansal riskleri yönetmede nelere dikkat edilmeli ? Özellikle KOBİ’lere ne tavsiye edersiniz ?
- 2018 tırmanan krizi yönetmek üzere çeşitli önlem paketleri ve reformlar yapılmıştır. Fakat görünen o ki yapılan reformların olumlu sonuçları halen üretime yansıyamamıştır. Bu anlamda hükümeti ve ekonomi yönetiminden hala önemli beklentiler bulunmaktadır. Kamunun girdi maliyetlerini azaltmaya ve uluslararası pazarlar ile rekabet imkanını yaratmaya yönelik adımlar atmasına, vergi yükünü hafifletmesine, bürokrasiyi azaltmasına ve yapısal reformları hızlıca harekete geçirmesine her zaman olduğundan daha fazla ihtiyacımız var. Ama tabii ki herşeyi devletten beklememeliyiz, bu söylediklerimden böyle bir anlam çıkmamalı. Hükümetin sadece öncü olması, bizlerin de bir bütün olarak yani hükümetin, yerel yönetimlerin, sanayicilerin, hizmet sektöründe faaliyet gösterenlerin, üniversitelerin, araştırma kurumlarının birlik ve beraberlik ve işbirliği içinde çalışması gerekmektedir. Türkiye’de yaşayan her fert, iş yapan her işveren bu gerçeğin farkındadır veya farkına varmalıdır. Emeğiyle, sermayesiyle, riskiyle, tüm gücüyle, tekrar büyümenin ve ülke ekonomisini genişletmenin mücadelesini vermelidir. İşverenler rekabet gücünü ve karlılığını artırmak için kendi yapması gerekenler konusunda da farkındalıklarını arttırmalıdır.
- Genel çerçevede finansal riskleri yönetirken kriz kahinlerinin ateşli söylemleri karşısında hemen paniğe kapılmamalıyız. Eğer döviz açığı veya kur riski yoksa kredileri kapatmaktan kaçınmalıyız. Çünkü bu hareket ileriki dönemlerde ekstra bir nakit daralmasına sebep verecektir. Riskleri yönetirken sakin, tutarlı ve sabırlı olunmalıdır, krizde size büyüme fikri ile gelen işverenlerinize karşı doğru cevaplar vermek gerekmektedir. Krizde büyümemin büyük riskleri de barındırdığını ve büyümek yerine mevcudu korumanın tercih edilmesi gerektiğini hatırlatmalıyız. Bu tür süreçlerde kaçınılmaz olarak her daim üretilen karamsar tablolara hemen itibar etmememiz gerekmektedir. Tahminlerin her hafta değiştiği bu ortamda sizin kendi uzun vadeli objektif değerlendirme tablonuz ve yol haritanız olmalıdır ve en önemlisi zarar ettiğiniz halde kriz öncesinde devam ettiğiniz bütün işlerden derhal çıkmak konusunda tereddüt etmemelisiniz ve yapılabiliniyorsa ve imkanınız varsa borçlanma maliyetlerinin çok yüksek olduğu bu dönemde olabildiğince öz sermaye ile hareket edilmelidir.
- Kobilerimiz için naçizane tavsiyem ise, yukarıdakilere ek olarak personellerinize ve işiniz gelişimine yönelik –özellikle eğitim gibi- yaptığınız yatırımlara eğer imkanınız varsa ara vermeyin, AR-GE’yi tamamen rafa kaldırmayın, hızınızı kesmeyin ama biraz azaltın, her zamankinden daha dikkatli ve daha titiz yaklaşın ve işinizle ilgili tüm işaretleri iyi okuyun.
Bu sıraladıklarımı sadece bir öneri olarak nitelendirmekte fayda var. Çünkü her şirketin yapısı birbirinden farklıdır ve bu sebeple her şirketin veya iş kolunun krizden etkilenme şekilleri de farklı olur ve bazı durumlarda farklı kalkanlar hazırlanması gerekebilir.
- Sosyal sorumluluk projelerinde de aktif yer alıyorsunuz. Benjamin Button Kadınları çalışmalarınızdan bahsedebilir miyiz? Neler yapıyorsunuz?
2016 yılında verdiğim bir röportajda kendimde gördüğüm eksik yanlarımı ifade etmiştim. Sosyal Sorumluluk Projelerinde yer almaya çalıştığımı ama bu konuda yaptıklarımı yeterli görmediğimi belirtmiştim. İhtiyacı olan binlerce çocuk olduğunu ve çocukların hayatlarına daha fazla dokunmamız gerektiğini ifade etmiştim. İşte o gün bunları ifade ederken sadece bir temenni olarak kalmaması gerektiğini de bir kez daha aklıma kazımıştım. Düşünmüştüm ama düşünmek kendi başına yeterli olmayacaktı. Bu sebeple sadece düşünmedim, inandım ve harekete geçtim. O günden sonra ilk büyük projemizi Kastamonu İş Dünyası ile işbirliği içinde gerçekleştirdik, Kastamonu’dan çıkmış, alanında öncü İş Kadınlarını ödüllendirdiğimiz gecede 500 kişinin katılımı ile Kız Çocuklarına Burs imkanı sağladık. Sonrasında C Majör İşten Sesler Korosu ile tanıştım. C Majör İşten Sesler Korusu profesyonel iş dünyasında başarılı olan isimlerin amatörce şarkı söyledikleri ve yılda 2 defa verdikleri konserlerle binlerce çocuğa ışık oldukları bir platform. Bu platformda hem korist hem de Mali İşler İcra Kurulu üyesi olarak görev alıyorum. Bu platform sayesinde kalbi iyilik için çarpan, hayatımda olduğu için şanslı olduğumu düşündüğüm sevgili Fatma Aydoğdu ile tanıştım. Fatma hanım ile tanıştıktan sonra birbirimiz ile çok ortak noktamız olduğunu keşfettik.
Şimdinin çocuklarının gelecekte hak ettikleri kalite ve başarıdaki pozisyonlarına erişebilmeleri yolundaki en önemli adımlardan biri onların eğitim hayatlarına katkı sağlamaktı. Hem C Majör olarak verdiğimiz konserlerle hem de yine üyesi olmaktan büyük mutluluk duyduğum ve sevgili Fatma Aydoğdu hanım vesilesiyle tanıştığım Benjamin Button Kadınları grubumuz ile daha fazla çocuğa dokunabiliyor ve onların eğitim hayatına katkı sağlayabiliyoruz artık.
Yine sevgili Fatma Aydoğdu vesilesiyle tanıdığım Benjamin Button Platformunun da kurucusu olan Fazilet Patır hanım ve özveri ile büyütülmüş olan Benjamin Button ailesi bana dünyada hala iyi insanların çoğunlukta olduğunu ve yüzlerce iyi insanının bir araya gelerek neleri başarabileceğini gösterdi ve göstermeye devam ediyor.
Benjamin Button ile ilgili biraz detay verecek olursam; Biz Kadınız, önceliğimiz çocuklar. Hiçbir politik ve ideolojik bir gruba bağlı değiliz. Bizi bir araya getiren iyilik ve birliktelik için çarpan yüreğimiz. Kadın kimliğimiz ile Türkiye’de ihtiyacı olan her çocuğa umut olmak istiyoruz. Tek derdimiz fayda sağlamak, misyonumuz da sağlamayı düşündüğümüz faydayı yaygınlaştırmak.
Biz Benjamin Button olarak hayıflanmayı bilmeyenleriz. Her şey kötü gidiyor diye söylenmek yerine, hayatta iyi insanlar da, yapılacak iyi şeyler de var, diyenleriz. İyi şeyler için insanları bir araya getirmeyi kendine amaç edinenleriz. Biliyoruz ki bizlerden yüzbinlerce var. Bir kıvılcım yakıp koca bir aleve dönüşmesini görecek olanlarız biz.
Ve başarılı koca bir aile Benjamin Button grubu. Çünkü grubumuz bünyesinde üretilen projeleri artık yüzlerce insan destekliyor. Benjamin Button grubunun düzenlediği etkinliklere destek vermek için yüzlerce hayırsever bir araya geliyor. Ama özellikle belirtmeliyim ki bu grubu bir arada tutan sevgili Fazilet Patır hanımdır. Sabrı, disiplini, güzel kalbi ile grubu her daim bir arada tutuyor ve bizi birbirimize kenetliyor. Sevgili arkadaşım Fatma Aydoğdu ise bu grubun birlikte yürüteceği güzel projeler üretmeye devam ediyor.
- Finans bölümlerinin strateji ve yatırım kararlarındaki rolünü nasıl değerlendirirsiniz?
Finans bölümleri özellikle kriz dönemlerinde şirketlerde en sevilmeyen departman halini alırlar. İşler iyi giderken kimsenin aklına gelmeyen Finans departmanı, işlerin kötü gittiği dönemlerde bütün gözlerin üstünde olduğu bir hedef haline gelir. Benim şahsi kanaatim her şirketin Yönetim Kurulu’nda mutlaka Finans yöneticisinin olması gerektiği yönündedir. Yönetim Kurulu Üyesi olarak atanmasa dahi, şirketlerin Finans yöneticilerinin Stratejilerin ve Yatırım Kararlarının tartışıldığı Yönetim Kurulu toplantılarında yer almaları oldukça önemlidir. Çünkü bir Finans Yöneticisi Yatırımın sadece olumlu yanlarına odaklanmaz, karşılaşılabilecek riskleri de düşünür ve bu yatırımı bir bütün olarak ele alır. Şirketler aslında yaşayan organizmalardır ve yaşam kaynağı kâr ve büyüme üzerine kurulmuş olmalıdır. Bir yatırım kararı verilirken şirketlerin bu yönü iyi düşünülmeli ve şirketin bu yolculukta karşılaşacağı sıkıntılar da önceden saptanmalıdır.
- Basın yayın sektörü dijital devrimden en çok etkilenen sektörlerden biri olarak değerlendiriliyor. Siz bu değerlendirmeye katılıyor musunuz ? Ne gibi alternatif hamleler geliştirdiniz?
Dijital devrimden en çok etkilenen sektörlerden biri sizin de ifade ettiğiniz gibi yazılı basın oldu. Haber her zaman son kullanma tarihi en kısa olan şeylerden olmakla birlikte dijitalleşmenin yaygınlaştığı ve sosyal medyanın atakta olduğu bu dönemlerde haberin son kullanma tarihi çıktığı anda tükeniyor. Bu sebeple artık yaptığınız iş dün çıkan bir haberi yayınlamak olmaktan çıkmalı. Çünkü o haber dün yayınlandı, tartışıldı ve tüketildi. Biz çıkan bu haberin ülke ekonomisini nasıl etkilediğini ve bu durumda yapılması gerekenleri, analizleri vererek bir fark yaratıyoruz. Diğer türlüsü pazar payımızın kaybolması demek olacaktır. Aynı zamanda Digital’e yatırım yapıyor ve Dünya’nın digital ayağının sağlam, güvenilir ve en hızlı olmasını sağlamaya çalışıyoruz. Ayrıca dijital cephe üzerinden genç kuşağı kapsayıcı yatırımlarımız da devam etmektedir.
- Son dönemde kağıt hammadde maliyetleri hayli değişkenlik gösterdi ?
Siz bu dalgalanmalara karşı ne tür alım politikaları belirlediniz ? - Bu konu ile ilgili satınalma müdürlüğümüzün çok doğru adımlar attığını söyleyebiliriz. Özellikle kurun çok dalgalı olduğu dönemlerde biz çok fazla sıkıntı yaşamadık. Çünkü her zaman stokla çalışan bir gazeteyiz. Bu sebeple kurun en yukarı tırmandığı dönemlerde bir alımımız olmadı. Sonrası için de Satınalma Departmanımız ile ortak stratejiler üreterek kağıda gelen zamdan en az şekli ile etkilenmiş olduk. Ayrıca basılı sayfa sayılarımızı azaltarak, analizleri ve haberlerin geniş kapsamlı şeklini digital tarafımıza yönlendirdik. Bu şekilde hem maliyet tasarrufu yaptık hem de digital tarafımızı daha da bilinir hale getirdik.
- Döviz kur risklerini nasıl yönetiyorsunuz ? Yıl sonu Dolar ve Euro tahmininizi de alabilir miyiz?
Biz yoğunluk olarak ithalatçı bir firmayız. Ürettiğimiz ürünün hammaddesi olan kağıdı yurtdışından temin ediyoruz. Ayrıca Yabancı Dil Materyalleri ile baskısını ve satışını yaptığımız diğer Yabancı Yayınlarını da yine çeşitli ülkelerden ithal ediyoruz. Bu nedenle kur bizim için her zaman oldukça önemli. Biz riskimizi yurtdışı firmaları ile yaptığımız Kur Sabitleme politikamız ile yönetiyoruz. Ayrıca en büyük alımı gerçekleştirdiğimiz bir iki firma ile de TL üzerinden çalışmaya başladık. Dolar ve Euro ile ilgili tahminlerimiz var ve bu tahminler üzerinden bütçeler yapıyoruz. Fakat ekonominin bu denli hareketli olduğu bir dönemde tahminleri paylaşmanın çok doğru olmayacağını düşünüyorum.
- Satınalma ve finans ilişkilerini yönetirken nasıl bir yaklaşım ortaya koyuyorsunuz ?
Satınalma Müdürlüğümüz ile her hafta rutin yaptığımız toplantılarımız var. Satınalma departmanımız satın alınacak ürün ile ilgili talep formunda ürünün ana özelliklerinin yazılmasını rica ediyor. Sonra bu özelliklere sahip en az 5 farklı kurumdan fiyat alınıyor. Sonrasında yapılan pazarlıklar sonucunda bu kurumların sayısı 3’e düşürülüyor. Ödeme şekli konusunda Finans ile bir mutabakat sağlandıktan sonra hangi kurum ile çalışılacağına karar verilebilmesi için haftalık İcra Kurulu toplantılarına sunuluyor.
- Finans yöneticileri ile satınalma yöneticileri arasında temel anlaşmazlık alanları nelerdir? Bölümler arasında güçbirliği geliştirmek için neler yapılabilir?
Açıkçası bizim şirketimizde böyle bir anlaşmazlık yok. O yüzden bu konuda bir yorum yapamayacağım. Ama güçbirliğini nasıl sağladığımızı söyleyecek olursam, yaptığımız işlere karşılıklı saygı duyarak, birbirimizi dinleyerek ve her hafta bir gün mutlaka bir araya gelip, piyasaları ve gündemi konuşarak diyebilirim.
- Finans yöneticiliğinin düşünen genç arkadaşlarımıza tavsiyeleriniz nelerdir ?
- Finans yöneticiliği düşünen genç arkadaşlara naçizane tavsiyem bir kez daha düşünmeleri konusunda olacaktır. Şakayı bir yana bırakacak olursam; Türkiye’de ve global açıdan bakacak olursak Dünya’da piyasaların rahat durmayacağı aşikar. Bu sebeple genç finans yöneticisi adaylarına; kriz anında sakin kalıp etkili karar verebilme yeteneği geliştirmelerini, Finans sektörüyle ilgili yasal düzenlemeleri düzenli olarak takip etmelerini ve alanları ile ilgili yetkin bilgi sahibi olmalarını, probleme değil de yaratıcı çözümlere odaklanmalarını, hem sözlü hem yazılı iletişim becerileri geliştirmelerini, en önemlisi işlem hacmi değil, değer odaklı bakış açısı geliştirmelerini tavsiye edebilirim.