Son zamanlarda en sık duyduğumuz kelimelerden biri de farkındalık yani İngilizce adıyla mindfulness.
Hayat bizleri öyle bir noktaya getirdi ki gündelik koşturmaca içerisinde kendimizi unuttuk bazen yok olduk belki de kaybolduk. İşte bu yüzden tüm dünyada herkes maneviyata, içe yönelmeye, kendinin ve yaşadıklarının daha çok farkında olmaya yöneldi. Çünkü maddi zenginliklerin insanı bir yere kadar mutlu edebileceğinin farkına vardık.
Peki, neydi bu farkındalık?
Farkındalık, bir şeyin bilincinde olma, algılarımızın sürekli açık olması ve anı yaşayabilmek demek aslında. Nefes aldığını fark etmek veya yüzüne çarpan bir rüzgârı hissetmek hepsi birer farkındalık. Kısacası yaşadığını fark etmek…
Peki, nasıl farkında olabiliriz? Okuduğumuz birkaç kitapla, 21 gün boyunca yaptığımız olumlamalarla veya kişisel gelişim kurslarına katılmakla oluyor muydu acaba? Cevap hem evet hem hayır. Çünkü kişi kendi benliği ile yüzleşmeden kendi hatalarının farkına varmadan ve kendini olduğu gibi kabul etmeden bunun gerçekleşmesi maalesef mümkün değil.
Dünyaya gözlerimizi açtığımız andan itibaren gelişimimiz ebeveynlerimiz tarafından engelleniyor. Birey olarak kabul görmüyoruz. Nasıl mı? Annelere dikkat edin hep şu tarzda cümleler kurarlar; şimdi yemeğimizi yiyeceğiz, şimdi oyun oynayacağayız, şimdi tuvaletimizi yapacağız. Çocuklarımıza tek başına bir şey yapmaktan acizmiş gibi davranarak hem kendimize bağımlı kılıyoruz hem de bireysel olarak hareket etmesine engel oluyoruz. Yavaş yavaş büyümeye başladıklarında ve anneden biraz daha bağımsız hareket etmek istediklerinde ise anneler bu sefer farkında olmadan başka kodlamalar yüklüyor çocuklara ki bunu aile içinde diğer büyüklerde farkında olmadan destekliyor. Çocuk kafasını çarpıyor neden? Dikkat etmediği için ve kendi yaptığı bir eylemin sonucu olduğu için aslında bu kadar basit ama biz ne diyoruz? ‘’Pis kapı dur onu dövücem, bir daha sana vurmasın’’ Komik değil mi gülümsediğinizi tahmin edebiliyorum.
Peki çocuk bunu olayı bilinçaltında nasıl kodluyor? Eylemlerimin sonucunda ben asla sorumluluk almamalıyım her zaman başkaları sorumludur ve ben kusursuzum. İşte tam da bu noktada kişi artık başına ne gelirse gelsin hep birilerini veya bir şeyleri suçlayarak, kendini tanımayarak ve kendisinin farkında olmadan daha büyük sorunlarla karşılaşarak hayatına devam etmeye başlıyor.
Astrolojik açıdan baktığımızda ise Türkiye’nin natal haritasında Ay’ı İkizler burcunda ve anaretik derecede yani İkizler’in son derecelerinde dolayısı ile Yengeç burcunun özeliklerini de fazlası ile alıyoruz ki antisciada da İkizler burcu Yengeç burcuna yansır. Mundan astrolojide Ay bir ülkedeki kadınların da temsilcisidir. Ay Yengeç’te iken son derece korumacı oluruz. Ülkemizde ki kadınların çocuklarına olan davranışlarına baktığımızda ise aşırı korumacı ve aşırı sahiplenici olduklarını görebiliyoruz. Kendi çocuğumuzu hep haklı görüyoruz çünkü çocuğumuzu koruma içgüdüsü oldukça yoğun. Yengeç burcunun karanlık yönü de bu işte bu her koşulda sevdiklerini koruma içgüdüsü ile hareket etme ve başkalarını düşünmemek.
Tabi burada astrolojinin kişiye çok önemli farkındalıklar kazandırdığını söylemeden geçemeyeceğim. Bu çok ayrı bir yazı konusu olur.J
Demek ki farkındalık öncelikle kendimizle yüzleşmekten ve hatalarımızı kabul etmekten geçiyor. Bireysel olarak gelişimimiz ve farkındalık sürecimiz ancak bu şekilde gerçekleşebilir. Hayatımıza giren insanlar yaşadığımız bütün bu olaylar hepsini biz çektik hayatımıza bazı insanlar korkularımızla yüzleşmemiz için girdi hayatımıza ve hepsi bize bir şeyler öğretti. Bunların farkına vardığımızda ise artık daha bilinçli hareket etmeye ve hayatımızın kontrolünü tamamen elimize almaya başlıyoruz.
Hayatınızdaki sorunları bir düşünün mesela ilişkilerinizde karşı tarafa verdiğiniz değeri alamıyorsunuz, seviyorsunuz onun için belki de hayatınızı ortaya koyuyorsunuz ama hep üzülen taraf siz oluyorsunuz. Peki, size ilişkide kendinizi değersiz gördüğünüzü ve bu yüzden de size değer vermeyen insanları hayatınıza çektiğinizi söylesem.
Ya da ilişkinizde sürekli aldatılıyor ve neden bunlar benim başıma geliyor diyorsanız derinlerde bir yerde aldatılma korkunuz olduğu için bunu kendinize çektiğinizi hiç düşündünüz mü?
Veyahut kendi isteklerinizin peşinden gitmektense başkalarını memnun etmek için sürekli çaba mı gösteriyorsunuz? Bunu kendinizi o insanlara karşı borçlu hissettiğiniz için yapıyor olabilir misiniz?
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Bugün kendinize biraz zaman ayırıp, hayatınızı ve yaşadıklarınızı bir düşünün bakalım neleri fark etmeye başlayacaksınız? Eminim kalbiniz size doğru yolu gösterecektir.