Mısır’da Hayat

Utkan ULUÇAY
Utkan ULUÇAY
Ankara Fen Lisesi - ODTÜ End. Müh. Lisans - Çukurova Ünv. End. Müh. Y.Lisans - TCZB Bankacılık Okulu - TOCICO Tedarik Zinciri - Finans Sertifiksyonu - ISCEA DDMRP Planner - TOC4EFC Tekstil (iplik, kumaş, terbiye, konfeksiyon, ticaret) 30+ yıl tecrübe Şimdi Anladım! (Perakendede Kısıtlar Teorisi Tamamlama Çözümü roman) kitap tercümesi Yalın - Kısıtlar Teorisi - Sürdürülebilirlik - Kalite - Değişim Yönetimi
spot_imgspot_img

Mısır’da Hayat

Utkan ULUÇAY utkan.ulucay@gmail.com

Mısır 2 (mısır’da Hayat) Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemDaha önce tecrübelerimi bireysel, firma ve ülke ölçeğinde paylaşmıştım. Mısır’da İş Ortamı başlıklı, Mısır serisi ilk yazıma buradan ulaşabilirsiniz. Bu sefer hayatın olağan akışına dair yazmak istedim. Bunlar eleştiri değil, sadece farklılıkların belirtilmesidir.

İnsanlar…

Yoksulluk hissedilir boyutta ancak hayata küskün değiller. Çok sevindiklerinde veya kızdıklarında yüksek sesle reaksiyon veriyorlar. Kadınlar için tek korunma/savunma aracı avazı çıktığı kadar bağırmak… Yeni mağaza açılışlarında veya apartmandan biri evleniyorken civarı ışıklarla süslüyorlar. Yol kenarlarına kalp şeklinde ışıklı panolar yerleştirip isimlerini yazdırıyorlar. Her şeyin cayırtılısı daha makbul.

Bir trafik kazasından sonra bacağından operasyon geçiren beyaz tenli, mavi gözlü, Arapça-İngilizce-Almanca konuşan modern bir arkadaşım var. Taburcu olurken bir ayağının dışa baktığını fark ediyor, doktoru bunu “olağan” karşılayınca 8 ayrı doktora görünüyor ve her biri başka bir şey diyerek tekrar ameliyat önerince soluğu Almanya’da alıyor. Almanya’da 4 ayrı doktora görünüyor ve dördü de aynı gerekçeyle “ameliyat gerekmez, bununla yaşamaya alışmalısın” diyor. Kimi zaman coğrafya gerçekten kaderimiz oluyor.

Sinemanın fuayesi, salonu, ses-görüntü sistemleri son derece düzgün ama tuhaf şekilde salona tek başınıza giremiyorsunuz, bir teşrifatçı size yerinizi gösterinceye kadar girişte bekliyorsunuz, bahşiş gerekmiyor. Fast Food tarzı lokantalarda elle yemek yerken eliniz kirlenmesin diye poşet eldiven veriyorlar, bir sıra numarası alıp masanıza gidiyorsunuz, sipariş hazır olunca biri getiriyor. Nargile salonları çok popüler, önce dev ekranda canlı Kâbe seyrediliyor, bir zaman sonra futbol maçına değişiyor. Nargileyle birlikte servis edilenler çeşitli sertlikte tütün hatta daha ağır otlar olabiliyor.

Başı açık olanlar var, bizdeki gibi kapalı olanlar var, çarşaflı olanlar hatta peçe takanlar, eldiven kullananlar dahi var. Kadın bant ustaları, departman amirleri, beyaz yakalı yöneticiler var. Kahire havaalanında İstanbul uçuşu için sıradayken gelen görevli sırayı kadın-erkek olarak ikiye ayırdı ve kadınların tamamı girene kadar erkekleri bekletti. Ülkedeki Hıristiyan nüfusun kiliseleri güzel ve bakımlı. Kilise ve camilerin taş işçiliği güzel.

Biz, takvayı kul ile Allah arasında biliriz ama burada bunun bile gösterişi var. Seccadeye taş koyarak alnında yara izi yapan ve bu izle gurur duyanlar var. Umreye giderken Kahire Havaalanının tuvaletinde soyunarak ihrama girmeye çalışanlar var. Cuma namaz saatinde kalabalık cemaat olması güzel ancak anlayamadığım bir sebeple çok bağırtı var. İşyerindeki masalarda, arabalarda her yerde Kur’an var, sürekli Kur’an okunuyor ancak sıradan insanların günlük Arapça seviyesinin Kur’an’ı anlamaya yetmediği söyleniyor.

Trafik…

Afrika’dan Asya kıtasına feribotla geçiş ücretsiz. İstanbul Boğazına göre daha kısa bir mesafe. Etrafta en çok Çin, Kore, Japon arabası görüyorum. Arabaların, özellikle taksilerin çok büyük kısmı Hyundai ve olağanüstü eski, bakımsız halde. Taksimetre uygulaması yok. Kabaca şehrin tamamında tek bir indi-bindi parası var, bize göre fiyat uygun. Avrupa’dan gelen ikinci el arabalar burada satılıyor, Alman plakalarının üzerine Mısır plakası çakılıyor. Ancak lüks Avrupa arabaları da oldukça çok. Servis ve yedek parça kolaylığı nedeniyle uzak doğu arabaları hala daha mantıklı görünüyor.

Trafiğin anlaşılır bir akışı yok. Sinyal neredeyse kullanılmıyor. Ters yönden gelene rastlanılıyor, yolun sol şeridinden birdenbire duran araçlar var. Genel olarak “aman ha” tarzında korna çalıyorlar, öyle öfkeyle kornaya basana rastlamadım. Çoğu zaman kornaya basılmazsa arabanın veya motorun hareket edemediğini düşünüyorum.

Motora binenlerin, polisler de dahil, hiçbirinde kask göremedim. Hiçbir koruyucu ekipman kullanılmıyor. Motor kullanırken sürekli telefonla konuşan, kahve içen, sigara içen, arkasındaki iki artçıya bakarak sohbet eden sürücüler var. Motorlar eskimesin diye her yerini naylonla sarıp sarmalıyorlar. Bazı motorlarda plaka yok, kaçak girdiği söyleniyor ama motora hırsız alarmı takılmış! Bu arada alenen yaşlı diyeceğim insanları bisiklete binerken görmek keyif verici.

Geceleri far açmayan çok sayıda sürücü var. Otoyolda HGS tarzı bir sistem yok, Kahire’den Port Said’e giderken defalarca gişeye girip nakit para ödüyorsunuz, bozuk para bekliyorsunuz. Kamyonlar için bariyerle en sağda iki şerit ayrılmış. Kamyonlar da geceleri uzay gemisi gibi rengarenk ışıklanıyor.

Devlet bir gece ansızın engelli plakalarla ilgili teşvik düzenlemesini değiştiriyor. Serbest bölgede bekleyen yüzlerce araç ortaya çıkıyor, araçların değeri yarıya düşünce devletin bunları satın aldığı ve tam fiyatla millileştireceği iddia ediliyor. Sahil boyunca kupon arsa ve binaların ordu eliyle düzenlendiği söyleniyor. Bütün bunlar şehir efsanesi tadında konuşuluyor, bu tarz dedikodu çok yaygın…

Çalışanlar…

Bizdeki gibi aynı anda üç iş yapayım, telefona da bakayım, eposta da takip edeyim gibi bir telaş yok, her seferinde sadece tek bir iş yapılıyor, konuşurken mutlak göz teması var, yan tarafta dünya yıkılsa dönüp bakmıyorlar. 15:30 da gün bitiyor, Cuma günü telefonlar bile neredeyse kapalı oluyor.

İş kanununu henüz İngilizce olarak bulamadım. İşten çıkarmanın zor veya pahalı olduğunu anlıyorum. Belki de serbest bölgedeki teşvik mevzuatı nedeniyle belirli bir sayının altına düşmek istemiyorlar. Sonuçta memnun olmadığınız bir çalışan için genellikle sineye çekmeniz gerekiyor, şanslıysanız başka bir işletmeye devrini sağlayabiliyorsunuz. İstifa edip gitmek mümkün değil, mutlaka eski işvereninizden bonservis almanız isteniyor. Patronun kendine biçtiği rol “ailenin babası” şeklinde, kendini onların babası olarak görüyor, Türkiye’de görmediğim ölçüde vicdanlı bir davranış kalıbı var.

Çalışanlar için bizdeki gibi servis ve ücretsiz yemek uygulaması yok. 30 dakika ara dinlenme içinde sokaklara doluşan seyyar satıcılarından sağlıksız atıştırmalık alıyor veya evden getirdiği bir lokmayı yiyorlar. Bunun için de belirli bir yer çoğu fabrikada yok, sokaklarda yere oturup, arabaların üzerini masa gibi kullanıp yaşamaya çalışıyorlar, çok üzücü.

Bu noktada Avrupa-ABD markalarının sürdürülebilirlik masallarının gerçek yüzünü görüyorum, hiç kimsenin bu ihtiyaç sahibi insanları umursadığı yok! Bengal işçiler var, bir yerlerde yurtta kaldıkları söyleniyor, yabancı markaların bunu görmezden geliyor!

Çalışanların para kazanabilmesi (ve elbette daha fazla üretim) için düzenli fazla mesai yapılıyor, kadınlar 19:00 erkekler 23:00 paydos ediyor. Fazla mesai saatlerinde neredeyse hiç amir yok, bana kalırsa makul bir çalışma da yok ama mesai yapılmadığı takdirde erkeklerin başka bir firmada ikinci vardiyada çalışmaya başladıkları söyleniyor. Başka bir ifadeyle çalışanınızı kaybetmemek için yorgunluktan bayılana kadar çalıştırmanız gerekiyor! Büyük markalar ellerini taşın altına koyup “asgari DEĞİL, yaşanabilir ücret” için öncülük etmeliler.

Daha fazla para vermenin bir diğer yolu da dar bir iş tanımı vererek her türlü ilave iş için “bahşiş = bonus” adı altında keyfi ödeme yapmakmış. Böylece ahlak çöküyor ve müdürlerin eline bakan, sadık fanatikleri oluyor, çete gibi hareket etmeye meyilli oluyorlar.

Daha fazla para vermenin bir diğer yolu da yapamayacağını bilsen dahi verilen ilave sorumlulukları kabul etmekmiş. Bir zaman sonra yapamadığınız belli oluyor ve ilave sorumluluğu sizden geri alıyorlar fakat sorumlulukla birlikte gelen ilave ödeme sizde kalıyor. Şimdi daha az çalışacak, daha az dertlenecek ve eskisi kadar çok para alacaksınız!

Burada neredeyse herkes müdür, genel müdür… Biri kendini tanıtırken falanca firmanın leke temizlik odalarının genel müdürü diyebiliyor, çoğu zaman “senin bir adın yok mu?” demek zorunda kalıyorum. Bana da sürekli “senin görevin ne? Sen kimsin?” soruları geliyor, “ben hiç kimseyim, sadece Utkan” cevabını yetersiz buluyorlar. Bunun birilerine daha yüksek ücret verebilmek için kullanılan bir yöntem olduğunu öğrendim.

Bir diğer yöntem de patrona söylemeden, gizlice, bir iki arkadaşın bir araya gelerek serbest bölge içinde bir yerde küçük bir dikim, yıkama, ütü-paket açmasıymış.

Devletin artan liman yatırımları ithalat – ihracatı kolaylaştırmış. Yine de mevzuat yükü nedeniyle parası ödenmiş bir konteyner dolusu makinayı bir aydır İstanbul’dan hareket ettiremedik.

Mısır 2 (mısır’da Hayat) Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemKüresel dünyada Trump’ın Meksika’dan ithalata 25 puan ek vergi koyması Türkiye’de hiçbir anlam taşımıyorken, Mısır’da ilave kapasite için yarışma başlıyor.

Her gün yeni bir macera…

Utkan ULUÇAY

Utkan ULUÇAY
Utkan ULUÇAY
Ankara Fen Lisesi - ODTÜ End. Müh. Lisans - Çukurova Ünv. End. Müh. Y.Lisans - TCZB Bankacılık Okulu - TOCICO Tedarik Zinciri - Finans Sertifiksyonu - ISCEA DDMRP Planner - TOC4EFC Tekstil (iplik, kumaş, terbiye, konfeksiyon, ticaret) 30+ yıl tecrübe Şimdi Anladım! (Perakendede Kısıtlar Teorisi Tamamlama Çözümü roman) kitap tercümesi Yalın - Kısıtlar Teorisi - Sürdürülebilirlik - Kalite - Değişim Yönetimi

PAYLAŞIMLAR

Lütfen yorumunuzu girin !
Lütfen adınızı giriniz.

Şirketler için Eğitim Kataloğu

Yapay Zeka Lojistik Süreç Yazılımı

Şirketler için Eğitim Kataloğu

Yapay Zeka Lojistik Süreç Yazılımı