Neoliberal Söylemlerin ve Serbest Ekonominin Neferi ABD’de Neler Oluyor? – 1. Bölüm
Göktürk ALTINBAŞ
ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz Perşembe günü bir kararname imzaladı, kararname karşılıklı gümrük vergilerinin araştırılmasına dair bir kararname. Trump yönetimi bu kararname ile kapsamlı bir inceleme yapmak için kolları sıvadı.
İnceleme kapsamında ele alınacak konular; diğer ülkelerin ABD mallarına uyguladığı vergileri, haksız sübvansiyonları, katma değer vergileri (KDV) ve döviz kurları gibi tarife dışı engelleri kapsıyor. Bu gelişme ile birlikte doğal olarak piyasalardaki risk iştahı birden artıverdi.
Bu kapsamlı gümrük vergileri, çelik ve alüminyuma uygulanan yüzde 25’lik vergi ve Çin’e getirilen yüzde 10’luk ek gümrük vergisinin ardından Trump yönetiminin en sert adımı olarak nitelendiriliyor.
Trump, durumu “Bizden hangi vergiler alınıyorsa biz de onlardan o vergileri alacağız.” şeklinde özetlenebilecek bir şekilde açıkladı. Özellikle de, otomobil, bilgisayar çipleri ve eczacılık ürünlerine yönelik tarifelerin, karşılıklı tarifelerin “üzerinde ve üstünde” olacak şekilde yeniden düzenleneceğini belirtti.
Peki, ne oldu da durum bu hale geldi ve Trump, IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşların gelişmekte olan ülkelere şiddetle tavsiye ettiği (hatta çoğu zaman uygulamak zorunda bıraktığı) serbest ticaret, özelleştirme, deregülasyon gibi popüler söylemleri içeren ve ABD’nin süper güç olmasının en önemli nedenlerinden bir tanesi olarak gösterilen Neoliberal uygulamaların tam tersi yönünde hareket etmeye başladı?
Aslında doğru soru şu; ABD gerçekten bize anlatıldığı şekilde, serbest ticaret ve minimum devlet müdahalesi uygulamaları sayesinde mi kalkındı? Bunu daha iyi anlayabilmek için ABD’nin kalkınma ve büyüme serüvenine biraz yakından bakmak gerekiyor.
Kuzey Unutmaz
HBO’nun yayınladığı fantezi türündeki “Game of Thrones” (Taht Oyunları) dizisinin ikinci sezonunun birinci bölümünün adı “The North Remembers” (Kuzey Unutmaz) şeklindedir. Bu bölüm, Yedi Krallık’taki büyük savaşın başladığını anladığımız ilk bölümdür. Burada, eski defterlerin yeniden nasıl açıldığını ve aslında ilk sezonda gelişen olayların öncesinde de çok benzer olayların yaşandığını görüyoruz. Tarihsel süreci ele almadan, günümüzde olanları anlamanın pek de mümkün olmadığını fark ediyoruz.
Trump’ın ne yapmaya çalıştığını anlamak için de, yakın geçmişe bir göz atmakta fayda var. ABD, 21. yüzyılın lider devletidir, bu sanırım çok net. Günümüzün iktisadi politikalarına yön veren en önemli iki uluslararası kuruluşun (Dünya Bankası ve IMF) merkezleri ABD’nin sınırları içinde yer almakta ve bu kuruluşların politikalarının belirlenmesinde ABD hayati rol oynamaktadır. Bu da oldukça net. Aynı zamanda kendi sınırları dışındaki barışın ve istikrarın sağlanması konusundaki “hassaslığı” ve bu doğrultudaki faaliyetleri ABD’yi diğer gelişmiş ülkelerden bir adım daha öteye taşımakta. Bu kapsamda ABD’yi küresel ekonomik ve siyasi politikaların temel oyun kurucusu olarak nitelendirmek de çok yanlış olmaz.
Stiglitz[1], ABD’nin gelişiminin ilk evreleri olan 19. Yüzyıl döneminden itibaren, gelişim sürecinde devletin önemli bir rol oynamış olduğunu belirtmektedir. Dönemin Federal hükümeti, mali sisteme, ücretler ve çalışma şartlarına yönelik birçok iyileştirme çalışmalarına girişmiş ve piyasa mekanizmasının doğurabileceği sorunlarla baş edebilmek için sağlam bir refah sisteminin oluşturulmasına aracı olmuştur. Aynı dönem için Federal hükümet, belirli sanayilerin gelişimi için gerekli olan yardımların yanında, araştırmaların yapılabileceği üniversitelerin kurulması, üreticilerin yeni teknolojilerle ilgili bilgilendirilebilmesi için ek kursların açılması ve farklı sektörlere yönlendirilmeleri gibi konularda aktif bir şekilde rol oynamıştır.
Olayın başlangıcına gitmek gerekirse; ABD İç Savaşının asıl nedeni de aslında uygulanmak istenen ekonomi politikalarındaki fikir ayrılıklarıdır. Güney eyaletleri serbest ticaretten yana tavır alırlarken, kuzey eyaletleri bebek sanayilerin korunmasına yönelik korumacı tavırlarını koymuşlardır. Özellikle de serbest ticaret ve kölelik ile ilgili, kuzey ve güney arasındaki bu fikir ayrılığı daha sonra ABD’yi bir iç savaşa sürüklemiştir.[2] Peki, savaşı kim kazanmıştı?
Savaşı günümüzün neoliberal söylemlerine tam ters söylemler ve uygulamalar için yola çıkan “Kuzey” eyaletleri kazanmıştı. Tam da bu nedenden ötürü “Kuzey Unutmaz” diyorum.
19. yüzyıldan başlayarak ABD’nin nasıl günümüzün süper gücüne dönüştüğünü ve Trump’ın tam olarak ne yapmaya çalıştığınaysa gelecek hafta daha derinlemesine değineceğim.
Haftaya görüşmek dileğiyle.
Göktürk ALTINBAŞ
Kaynakça:
[1] Stiglitz, J.E., (2002), “Küreselleşme Büyük Hayal Kırıklığı”, Mart Matbaacılık Sanatları, Çev: Arzu Taşcıoğlu-Deniz Vural, İstanbul.
[2] Chang, H.J., (2003), “Kalkınma Reçetelerinin Gerçek Yüzü”, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003.