Karar mekanizması konumundaki yöneticilerin önemli kısmı iş yoğunluğu, stres ve hedef baskısı içerisinde kendileri ve şirketleri adına farklı bakış açılarıyla değerlendirmeler yapıp özgün kararlar alma ihtiyacı hissederler. Etkin ve yaratıcı düşünüp doğru kararlar almayı, etkili bir zaman yönetimi uygulayıp özel ve sosyal yaşamlarına zaman ayırabilmeyi, üst seviyede performans sergilemeyi ve gerçek liderlik potansiyellerini açığa çıkarmayı arzularlar.
Gerekli durumlarda da çoğu zaman yakın çevresindekilerle değerlendirme ve görüş alışverişlerinde bulunurlar. Ve bu değerlendirmeler çoğu zaman belirli bir noktaya atılan çapa etrafında daireler çizmekle sonuçlanır. Bu çapa, projeksiyonlar, benzer durumlar, iyi ve kötü örnekler, önceki kararlar ve öğrenilmiş çaresizlikler vb.den biri olabilir. Ama konuya yönelik bambaşka bir yaklaşım sergilenmesi nadiren görülür.
Sonra biri çıkar ve daha önce kimsenin düşünemediği bir fikirle gelir. Cep telefonu teknolojisi rüzgârına kapılmayıp, ürüne “akıllı telefon” diye bambaşka bir açıdan bakan biri mesela. Bir kaç yıl önce cep telefonlarının hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelmeye başladığı dönemlerde büyük teknoloji şirketleri bu telefonları nasıl daha fazla geliştirebiliriz diye düşünürken, biri çıktı ve konuya bambaşka bir açıdan yaklaştı. Akıllı telefon adı verilen bu yeni ürün, o güne kadar bilinen cep telefonlarını, teknoloji müzelerine gönderdi. Çünkü o, diğer şirket yöneticileri gibi eski kararlara çapa atmamıştı, tamamen özgün ve bağımsız düşünüyordu.
İşte biz profesyonel koçlar, liderlerin kendilerinin gizli güçlerini fark edip harekete geçirmelerine ve kendi akıntılarını yaratmalarına yardımcı olan profesyonelleriz.
Üstelik, koçun, danışanın faaliyet gösterdiği sektörde uzman olması da gerekmez. Aksine koçun, o sektörü bilmemesi çoğu zaman koç-danışan çalışmasının en güçlü yanıdır ve büyük fayda yaratır. 1970’lerin başlarında Timothy Gallway ve Sir John Whitmore, koçluğu İngiltere’de Tenis ve Futbol alanında kullanıyorlardı. Tenis koçluğu için talep çokken, futbol koçluğu için müşterinin olmadığı bir gün, futbol koçlarına tenis koçu formaları giydirip sahaya sürdüler. Ve sonuç şaşkınlık vericiydi: Çünkü hiç tenis bilmeyen bu tenis koçlarının, tenis uzmanı koçlara göre, sporcunun gelişimi açısından çok daha başarılı sonuçlar aldıklarını gördüler. Tenis sporu geçmişi olan koçlar, sporcuların tekniklerini geliştirmeye çalışıyorlardı. Ama bu sporu hiç bilmeyen koçlar bilgi, tecrübe ve teknik paylaşımı yerine, zihinleri provoke edici güçlü sorularla sporcunun kendi sorunu karşısında yaratıcı yönünü ortaya çıkarmasını, spontane çözümler üretmesini sağlıyorlardı ([1]). Öğrenilmiş çaresizlik kalıplarıyla düşünülmeyen, kişiye özel çözümlerin üretildiği, kişinin kendi potansiyelini keşfettiği, özgüvenin ve performansın en üst seviyeye yükseldiği etkili bir süreçti bu.
Ardından bu yeni metodolojinin sadece sporda değil, iş dünyasında ve hatta hayatın her alanında kolaylıkla kullanılabileceğini fark etmeleri uzun sürmedi.
Bugün Avrupa ve Amerika’da başarılı liderler, uzun zamandır profesyonel koçlarla çalışmakta, düzenli olarak hizmet almaktadır. Bu da onların akıntıya kapılmadan doğru ve başarılı kararlar almalarının en önemli sebeplerinden biridir. Çünkü liderler de, her insan gibi irili ufaklı kararlar alırken önceki kararlarının, koşulların, kendi düşünme mekanizmalarının, duygularının ve genel kabullenmelerin etkisinde kalıyor. Bir insanın günde yaklaşık 200 kadar karar aldığı ve bu kararların %80’inin de bu etkiler altında kaldığı düşünülünce konunun önemi daha da belirginleşmiyor mu?
[1] Sir John Whitmore, Performans İçin Koçluk, Paloma Yayınları, Ankara 2017 (5. Baskı)