Tedarik Zinciri Yönetiminde Güncel Trendler

Tedarik Zinciri Yönetiminde Güncel Trendler
Dilek AŞAN

Günümüzde şirketlerin piyasadaki rekabet gücü güncel trendlere adaptasyonu ve yeni teknolojileri kullanabilme kabiliyeti ile doğru orantılı olarak değişmektedir. Bu bağlamda, tedarik zinciri yönetimini daha verimli, hızlı ve kârlı hale getirecek teknolojilerin kullanılması şirketlerin faaliyet gösterdiği pazarlarda farklılaşmasını sağlamaktadır. Şirketler, çalışanlar ve tüketiciler çeşitli sektörlerdeki tedarik zincirlerinde yeniliği teşvik eden yeni teknolojilerden yararlanmaktadır. Bu teknolojilerden bazıları tedarik zinciri yönetiminde trend olmaya başlamakta ve dijital olarak birbirine bağlı bir dünyada yaşadığımız için operasyonların dayanıklılığını ve direncini artırmaktadır. Bu konuda trend olan mevcut teknolojilerden bazıları şunlardır:

  • Nesnelerin İnterneti (IoT)

IoT teknolojisi, elektronik cihazların bir internet ağı üzerinden birbirine bağlı olması ve haberleşmesini sağlamaktadır. Tedarik zinciri yönetimi ve lojistikte kullanıldığı zaman şeffaflığı ve izlenebilirliği artırmakta ve envanter yönetimini daha verimli hale getirmektedir. Nesnelerin interneti sayesinde ürünlerin tedarik zinciri boyunca anlık olarak takip edilmesi mümkün hale gelmiş ve şirketlerin süreç yönetiminde proaktif davranması kolaylaşmıştır. Çeşitli sensörler ve yazılımlar sayesinde ekipman hasarları, kaybolmalar ve yıpranmalar izlenmekte ve yedek parçalar, tamit kitleri vs önceden sipariş edilebilmektedir.

  • Artırılmış Veri Zekası (EDI)

Tedarik zinciri yönetimi dinamik bir süreçtir ve şirketlerin bu süreci doğru ve etkili bir şekilde yönetilmesi için hızlı karar alabilme yeteneğine sahip olması gerekir. Kararları hızlı almak ve uygulamak da ancak güncel ve doğru verilerle mümkündür. Günümüzde işletmeler tedarik zincirlerini ve bu zincir içinde yer alan faaliyetleri daha iyi anlamalarına yardımcı olacak çözümlere ihtiyaç duymaktadır. Farklı teknolojilerin entegrasyonu olarak bilinen gelişmiş veri zekası (EDI) karmaşık veri işlemeyi hızlandırırlar ve faydalı içgörüler, tahminler ve öneriler sağlamaktadır. Bu teknolojinin getirdiği araçlar, mevcut iş uygulamalarıyla birlikte kullanılabilmektedir. Bu araçlar, tedarik zinciri yöneticilerine daha iyi iş seçimleri yapmaları için ihtiyaç duydukları bilgiyi vermek için veri toplama, bunlar arasındaki korelasyonları inceleme ve analiz etme kapasitesine sahiptir.

  • Yapay Zeka (AI)

Makine öğrenimi sayesinde tedarik zincirinde kullanılan cihazların bir insan gibi düşünmesini ve karar vermesini sağlayan yapay zeka teknolojisi, işletmelerin talep değişikliklerine yanıt vermede proaktif olmalarını sağlamaktadır. Tedarik zinciri operasyonları planlanırken ve maliyet düşürme fırsatları değerlendirilirken yapay zeka tabanlı tahmin araçlarını kullanabilmektedir. Yapay zeka sayesinde tedarik zinciri yönetiminde gerçek zamanlı raporlama, etkileşimli veri görselleştirme ve insan müdahalesi olmayan operasyon kontrolleri yapılabilmektedir.

  • Robotik

Robotik teknolojisi sağlık, enerji, otomotiv, gıda, tarım ve daha birçok sektörde uzun yıllardır kullanılmaktadır. Bu alandaki yenilikler hızlı bir şekilde uygulamalara entegre edilmektedir. Tedarik zinciri yönetiminde kullanılması ise farklı özelliklere sahip robotlarla 7/24 çalışılması, üretkenliğin artırılması ve insan hatalarının azaltılması olarak karşımıza çıkmaktadır. Yapay zeka ve nesnelerin interneti teknolojileriyle birlikte çalışabilen robotik uygulamaları tedarik zinciri süreçlerinin kesintisiz oerasyonlarla yürütülmesini sağlamaktadır. Bu da süreçleri daha esnek, çevik ve akıllı hale getirmektedir. Robotlar sayesinde ürünlerin taşıma ve depolama gibi adımlarda zarar görme ihtimali oldukça azalmaktadır.

  • Depolamada Otomasyon

Depolama, en kritik tedarik zinciri süreçlerinden biridir. Doğru yerlerde, doğru koşullarda ve doğru sürelerle depolama yapılması, son tüketiciye daha sağlıklı, kaliteli ve güvenli ürünlerin ulaştırılmasını sağlar. Bu sürecin otomasyon ile iyileştirilmesi, insan müdahalesini ve dolayısıyla riskleri düşürmekte; tekrarlayan fiziksel görevleri ve manuel veri girişlerini ve analizini otomatikleştirerek, şirketlerin zamandan ve paradan tasarruf etmesini sağlamaktadır. Ürünlerin araçların indirilmesi, taşınması, depo alanına yerleştirilmesi, talep edildiğinde yeniden çağırılması ve lojistik araçlarına yüklenemsi gibi süreçler otomasyon teknolojileri ile güçlendirilerek daha hızlı, kârlı ve verimli hale getirilebilmektedir.

Deloitte 2023 Küresel Otomotiv Tüketici Araştırması

Deloitte’un otomotiv sektörüne yön veren tüketici eğilimleriyle ilgili araştırmasına göre elektrikli araçların düşük yakıt maliyetleri, dünyadaki gibi Türkiye’de de kullanıcıların tercihlerini belirliyor.  Türkiye’deki elektrikli araç almayı planlayan tüketicinin ilk motivasyonu yakıt maliyeti. İklim değişikliği endişesi ise ilk beşe bile girmiyor. Elektrikli araç tercihinde ise ilk kriter maliyet olarak karşımıza çıkıyor.

On yılı aşkın süredir otomotiv sektöründeki tüketici trendlerini araştıran Deloitte; ekonomik durgunluk, enflasyon ve arz zorlukları arasında sıkışan sektörün 2023 fotoğrafını çekti. “2023 Küresel Otomotiv Tüketici Araştırması” raporu, tüketicilerin elektrikli araçları benimsemeye olan ilgisi, araç satın alma eğilimi, bağlanabilirlik ve tüketici güveni gibi talep yönlü eğilimleri ve endişeleri ortaya koydu. 2022’nin Eylül ve Ekim ayları arasında 24 ülkeden 26 binden fazla tüketiciyle yapılan ankete, Türkiye’den de 1.006 kişi katıldı. Araştırmada öne çıkan bazı başlıklar şöyle;

En Büyük Endişe Şarj Süresi

  • Tüketiciler araç kullanma maliyetlerini düşürmeye çalıştıkça elektrikli araçlara olan ilgi artıyor. Ancak bu da yolda şarj için gereken süre, menzil endişesi, halka açık şarj istasyonlarının altyapısı ve ulaşılabilirliği gibi bir dizi sorunu gündeme getiriyor.
  • Türkiye’de araştırmaya katılan tüketicilerin yüzde 54’ü bir sonraki araç seçimlerinin benzin/dizel olacağını belirtiyor. Hibrit elektrikli araç yanıtı verenlerin oranı yüzde 30, tamamen pille çalışan elektrikli araç yüzde 10, şarjlı hibrit elektrikli araç diyenlerin oranı ise yüzde 4.
  • Elektrikli araçlarla ilgili Türkiye’deki tüketicilerin en büyük endişesi yüzde 47 ile şarj için gereken süre. Bunu yüzde 42 ile sürüş menzili ve halka açık elektrikli araç şarj altyapısının olmaması takip ediyor.
  • Küresel pazarın aksine elektrikli araç almayı düşünen Türkiye’deki tüketicilerin üçte ikisi araçlarını halka açık şarj istasyonlarında şarj etmeyi planlıyor. Bu eğilimin sebebi, evlerine şarj istasyonu kurma konusunda bilgilerinin/imkanlarının olmaması (yüzde 30) ve yüksek kurulum maliyetleri (yüzde 30) olarak öne çıkıyor.
  • Araştırmanın yapıldığı diğer ülkelerin aksine maliyet faktörü üst sıralarda yer almasa da daha düşük yakıt giderleri dünyadaki gibi Türkiye’de de elektrikli araç seçmenin ilk nedeni. ‘Daha iyi sürüş deneyimi’, ‘daha az bakım ihtiyacı’, ‘devlet teşvikleri’, ‘içten yanmalı araçlara uygulanan ekstra vergiler’ diğer nedenler olarak sıralanıyor. İklim değişikliği endişesi ise bir sonraki araç olarak elektrikli aracı tercih edecek tüketicinin ilk beş motivasyonundan birine bile girmiyor.
  • Elektrikli araç talebindeki artış, istasyonları da dönüştürüyor. Tüketiciler, içinde şarj ünitelerinin yanı sıra kolayca satın alınabilen içecekler, Wi-Fi bağlantısı, atıştırmalıklar ve tuvalet gibi hizmetlerin bulunduğu geleneksel yakıt istasyonlarını tercih ediyor.
  • Ankete katılan tüketicilerin yaklaşık üçte ikisi, halka açık bir şarj istasyonunda araçlarının boş durumdan yüzde 80’e kadar şarj olması için 10 ila 40 dakika arasında bekleyebileceklerini ifade ediyor. Bu durum, fosil yakıt deneyimine denk bir deneyim oluşturma imkanının ‘sınırlı’ olduğu yönündeki geleneksel düşünceye meydan okuyor.
  • Türkiye’de elektrikli araç satın almak isteyen her 10 kişiden neredeyse 5’i, araç fiyatları üzerindeki sürekli yukarı yönlü baskıyla bir sonraki aracı için 500 bin liradan fazla ödeme yapmayı bekliyor.

Sipariş Üzerine Üretime Doğru 

  • Mevcut stok krizi, tüketicileri yeni araç teslimatı için daha uzun süre beklemeye alıştırarak potansiyel olarak yeni bir ‘sipariş üzerine üretim’ paradigmasına kapı açıyor. Türkiye’deki tüketicilerin yüzde 48’i, bir sonraki araçlarının teslimi için 3 ila 12 hafta beklemeyi kabul ediyor.
  • Otomotiv markaları (OEM) geleneksel değer zinciri için önemli bir kırılıma işaret eden sigorta ürünlerini kurum içine getirme dahil olmak üzere ileriye dönük birçok potansiyel kar havuzunu değerlendirirken, Türkiye’deki tüketicilerin yüzde 77’si doğrudan araç üreticisinden sigorta satın almakla ilgileniyor. Bu kesime düşen her 10 tüketicinin 5’inden fazlası, markalardan pürüzsüz bir satın alma yolculuğu ve kolaylık bekliyor.
  • Tüketici güveni, müşteri ilişkilerinde perakende temas noktalarının önemine işaret ederek, satış veya servis bayilerinde yoğunlaşmakta. Türkiye’deki tüketicilerin yüzde 62’si aracını servise götürdüğü ya da satın aldığı bayiye güvenirken, ancak yüzde 32’si sahip olduğu aracın üreticisi/markasına güven duyuyor.

Kişisel Veriler Markalara Emanet

  • Kişisel verilerini paylaşmaya küresel ortalamalardan daha fazla eğilimli olan Türk tüketicilerin yüzde 42’si araçlarının ürettiği verileri yönetme konusunda en çok otomotiv markalarına ve araç satıcılarına güveniyor.
  • Türkiye’de ankete katılan tüketicilerin yarısından fazlası (yüzde 53), bağlantılı teknolojiler için, ayrı bir ödeme yapmayıp araç satın alma fiyatının içinde önden ödeme yapmış olmayı tercih ediyor. Bu durum, aylık abonelikler şeklinde yeni gelir akışları oluşturmayı hedefleyen otomotiv markaları için önemli bir zorluk teşkil ediyor.

‘Tercihleri maliyet belirliyor’

Araştırma sonuçlarını değerlendiren Deloitte Türkiye Otomotiv Sektör Lideri Özlem Yanmaz, sektörün son dönemde küresel pazarda arka arkaya yaşanan şoklarla yüzleşmeye devam ettiğini söyledi. Bu yılki raporun tüketicilerin elektrikli araçları benimsemeye olan ilgisini, araç satın alma eğilimini, endişelerini ve tercihlerini ortaya koyduğunu vurgulayan Yanmaz, “Geçen birkaç yılın zorluklarına rağmen otomotiv endüstrisi uyum sağlamaya ve ilerlemeye devam ediyor. Yükselen fiyatlar tüketiciler için önemli bir zorluk olsa da yakıt maliyetlerini düşürmeye yönelik güçlü istek yalnızca Türkiye’de değil dünyada da elektrikli araç satın alma eğilimini artırıyor. Sektör oyuncuları, mobilite deneyimini geliştiren katma değerli hizmetlerle yeni gelir akışlarının kilidini açmak için elektrikli araçlara geçişten yararlanmak istiyor. Bu dönüşüm her ne kadar ürün odaklı görünse de, tüketiciler, maliyet, güven ve ürün kalitesini önceliklendiriyor, daha derine indiğimizde ise pürüzsüz müşteri deneyimi ve artan çok kanallı kolaylık beklentisi karşımıza çıkıyor. Teknoloji ile tetiklenen bu devrimlerin tek sabiti olan insan her zaman sektörün odağında olmaya devam edecek” dedi.

Satınalma Dergisi Ocak 2023, Yıl:11, Sayı: 121

Değerli yöneticiler,

Satınalma Dergisi olarak 11. yılımıza girdik. 121.Sayımızla karşınızdayız. Geride kalan on yıl boyunca yanımızda olan tüm yazar ailemize ve firmalarımıza teşekkür ederek başlamak istiyorum. Sizlerle zengin bir iş çevremiz oluştu. Sahada olmanın bilgi ve deneyimi bize çok olumlu yansıdı. Kamu ve özel sektör bağlarımız güçlendi. Bizlere rehberlik eden, destek olan tüm iş çevremize müteşekkiriz.

On yıl çok çabuk geçti. Konferanslar, eğitimler, webinarler birbirini izledi. Biliyoruz ki artık sorumluluğumuz daha fazla. Her yıl üzerine koyarak yeni adımlar atıyoruz. Heyecanımız enerjimiz motivasyonumuz artıyor. Ekip olarak temel yaklaşımımız çalışmalarımızı bir bütün olarak görmemiz. Kurumsal pazar (B2B) odaklı hizmetler oluştu. Satinalmadergisi.com üzerinde e-ticaret mağazamız, Talep (RFQ) Havuzu ve insan kaynakları modülü ile hizmetlerimizi genişletmeye ve derinleştirmeye devam ediyoruz. Yenilikler daima gündemimizde.

İş hayatına değer katan projelere yenilerini eklemeye devam ediyoruz.

İstanbul Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi yürütücülüğünde programlarımız büyük ilgi görüyor:

o 5.Dönem Uygulamalı GÜMRÜK ve DIŞ TİCARET UZMANLIĞI Sertifika Programı (Online). Ünsped Gümrük Müşavirliği ve Lojistik Hizmetler A.Ş.’nin değerli üstatlarının eğitmen olarak liderlik ettiği, iş imkânı sunan ve alanında marka olan bu programı kaçırmayın.
Program Tarihi: 7 Ocak – 5 Şubat 2023

o SATIŞ YÖNETİCİLİĞİ Sertifika Programı (Online) – New Sales Mindset –

Başlangıç Tarihi: 11 Şubat 2023
Her iki sertifika programının ayrıntıları ve kayıt için:

https://sem.istanbul.edu.tr

16 Şubat FİLO YÖNETİMİ SEMİNERİ Kozyatağı ByOtell İdari işler, satınalma ve filo yöneticileri bir araya geliyor

Dolunay Filo iş birliği ile gerçekleştireceğimiz 2023 FİLO YÖNETİMİ Semineri (ücretsiz) için https://satinalmadergisi.com/filo-semineri/ sayfamızdan kaydınızı oluşturabilirsiniz.

Talep Havuzu (RFQ) ile Ürün ve Firma Araştırma Kolaylığı

Ürün ve firma arayışında olan yöneticilerimiz ücret ödemeden ta- leplerinizi sisteme https://satinalmadergisi.com/talep-formu/ girebilirsi- niz. Farklı sektörlerde çok sayıda talep almaya başladık. Teşekkür ederiz.

Kurumsal Pazara (B2B) E-Ticaret Mağazamızla Yeni Bir Satış Kanalı Oluşturun.

E-Mağazamız https://satinalmadergisi.com/magaza/ adım adım büyüyor. Yazılım ürünlerinden danışmanlık ve belgelendirme hiz- metlerine kadar farklı kategorilerde güçleniyoruz. Stok fazlası ürünleri- nize talibiz. İkinci el lojistik depo raf alım satımından istif makinelerine, gümrük ve dış ticaret danışmanlığından dünyanın her yerine lojistik hizmetlere kadar yanınızdayız.

Kurumsal Pazar (B2B) odaklı tüm şirketlerimizin bu mağazada yer almasını istiyoruz.

Şirket Dergi aboneliği ile ekibinizin mesleki yetkinliklerinizi yükseltin

Satınalma ve tedarik zinciri ekibinizin mesleki gelişimi için bir adım atın. Departmanlar olarak tüm dergi arşivine (120 sayı), mesleki raporlarına ve bir yıl boyunca 12 sayıya erişim sağlayın. Dijital dergi aboneliği için https://satinalmadergisi.com/urun-kategori/satinalma-dergisi/ sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

Keyifli okumalar,

Prof. Dr. Murat Erdal
Editör

 

Kamu İhale Kurulu Üç Düzenleyici Karar Yayımladı

Kamu İhale Kurulu Üç Düzenleyici Karar Yayımladı;

  1. Kamu İhale Kurumu tarafından 03.01.2012 tarihinde; 4735 Sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununun Geçici 6 ncı Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Esaslara Dair Tereddütlerin Giderilmesi İçin Alınan 28/12/2022 Tarihli ve 2022/DK.D-467 Sayılı Kurul Kararı yayımlanmıştır.

Buna göre;

“Sözleşmesinde fiyat farkı verilmesi öngörülmeyen işlerde, idareden kaynaklanan nedenlerle veya mücbir sebep hallerinin ortaya çıkması üzerine yükleniciye süre uzatımı verildiği durumlarda, artırımlı fiyat farkı, ek fiyat farkı ve süre uzatımına bağlı fiyat farklarının nasıl hesaplanması gerektiği hususuna ilişkin olarak;

3/11/2022 tarihli ve 2022/DK.D-396 sayılı Kurul kararı gereğince, idarece artırımlı fiyat farkı ile süre uzatımına bağlı olarak Fiyat Farkına İlişkin Esasların ilgili hükümleri uyarınca ortaya çıkan fiyat farkının ayrı ayrı hesaplanması ve bu hesaplamalar neticesinde elde edilen iki tutardan yüklenicinin lehine olan (daha yüksek tutarlı olan) fiyat farkı tutarının ödenmesine, buna ilave olarak ek fiyat farkı hesaplanması gerekliliğinin ortaya çıkması halinde, ek fiyat farkı hesaplamasında ilgili formüldeki E katsayısının 0,56 olarak esas alınıp hesaplanan ek fiyat farkının ödenmesi gerektiğine”, karar verilmiştir.

  1. Kamu İhale Kurumu tarafından 03.01.2012 tarihinde; İhale Dokümanında Fiyat Farkı Hesaplanacağına Dair Hüküm Bulunmayan Yapım İşi Sözleşmelerine İlişkin Olarak, Yükleniciye İş Artışı Nedeniyle Ya Da 4735 Sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununun Geçici 6 ncı Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Esaslar Uyarınca Süre Uzatımı Verilmesi Halinde 4734 Sayılı Kamu İhale Kanununa Göre İhale Edilen Yapım İşlerinde Uygulanacak Fiyat Farkına İlişkin Esasların 9 uncu Maddesine Göre Fiyat Farkı Verilip Verilemeyeceği Hususuna Dair Alınan 28/12/2022 Tarihli ve 2022/DK.D-468 Sayılı Kurul Kararı yayımlanmıştır.

Buna göre;

“İhale dokümanında fiyat farkı hesaplanacağına dair hüküm bulunmayan yapım işi sözleşmelerine ilişkin olarak, yükleniciye iş artışı nedeniyle ya da 4735 Sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununun Geçici 6 ncı Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Esaslar uyarınca süre uzatımı verilmesi halinde 4734 Sayılı Kamu İhale Kanununa Göre İhale Edilen Yapım İşlerinde Uygulanacak Fiyat Farkına İlişkin Esasların 9 uncu maddesine göre fiyat farkı verilip verilemeyeceği hususuna ilişkin olarak;

1) İş artışı nedeniyle süre uzatımı verilmesi halinde 4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu’na Göre İhale Edilen Yapım İşlerinde Uygulanacak Fiyat Farkına İlişkin Esasların 9 uncu maddesine göre fiyat farkı verilmesi gerektiğine,

2) 4735 Sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununun Geçici 6 ncı Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Esaslar uyarınca süre uzatımı verilmesi halinde 4734 Sayılı Kamu İhale Kanununa Göre İhale Edilen Yapım İşlerinde Uygulanacak Fiyat Farkına İlişkin Esasların 9 uncu maddesine göre fiyat farkı verilmesi gerektiğine,

3) İş artışı nedeniyle veya 4735 Sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununun Geçici 6 ncı Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Esaslar uyarınca süre uzatımı verildiği durumlarda, artırımlı fiyat farkı hesaplanması gerekliliğinin ortaya çıkması halinde 03.11.2022 tarihli ve 2022/DK.D-396 sayılı Kurul kararı dikkate alınarak hesaplama yapılması gerektiğine”, karar verilmiştir.

  1. Kamu İhale Kurumu tarafından 03.01.2012 tarihinde; Yeni İş Kaleminin İçerisindeki Girdilerin Fiyatının İhale Tarihi İtibarıyla Nasıl Belirleneceği Hususunda Alınan 28/12/2022 Tarihli ve 2022/DK.D-470 Sayılı Kurul Kararı yayımlanmıştır.

Buna göre;

“Sözleşmesinde fiyat farkı ödenmesine ilişkin düzenleme bulunan yapım işlerinde farklı rayiçler bir araya getirilerek oluşturulan yeni bir iş kalemine ihtiyaç duyulması ve oluşturulacak yeni iş kaleminin içerisindeki rayiçlerin bir kısmının fiyatının ihale tarihi itibarıyla belirlenebildiği, bir kısım rayiçlerin ise ihale tarihi itibarıyla fiyatının belirlenemediği durumda;

1) Sözleşmesinde fiyat farkı ödenmesine ilişkin düzenleme bulunan yapım işlerinde farklı rayiçler bir araya getirilerek oluşturulan yeni bir iş kaleminin fiyatının belirlenmesine ihtiyaç duyulması halinde yeni iş kaleminin içerisindeki rayiçlerden fiyatı Yapım İşleri Genel Şartnamesi’nin “Sözleşmede bulunmayan veya fiyatı belirli olmayan işlerin fiyatının tespiti” başlıklı 22 nci maddesinin üçüncü fıkrasında sayılan yöntemler kullanılarak ihale tarihi itibarıyla belirlenebilenler için bu fiyatın kullanılması, fiyatı belirlenemeyenler için ise uygulama ayındaki fiyat tespit edilip bu fiyatın uygulama ayı fiyat farkı katsayısına (Pn) bölünerek ihale tarihinin içinde bulunduğu aya indirgenmesi, böylece yeni iş kaleminin ihale tarihinin içinde bulunduğu aya ait birim fiyatının karma şekilde tespit edilmesine”, karar verilmiştir.

Mehmet ATASEVER

Kamu İhale Kurulu Eski Üyesi/ Akademisyen

Yüksek Lisans Mülakatlarında Neler Sorulur? 

Yüksek Lisans Mülakatlarında Neler Sorulur? 

Bu hafta tüm üniversitelerde Bahar Dönemi yüksek lisans başvuruları yapılıyor. Haftaya da mülakat sınavları başlayacak.Yüksek lisans ve doktora mülakatları daima heyecanlı olmuştur. Mülakat öncesinde çalışma (okuma) yapanlar rahatken, ön hazırlık yapmayanlar biraz endişe taşımaktadır. Mülakata girecek tüm adaylarımız için okuması rahat bir mülakat rehberi tasarladık. Günlük konuşma diliyle hazırladığımız bu rehberi bakalım beğenecek misiniz?

Koordinatörlüğünü de yaptığım Tedarik Zinciri Yönetimi YLP meslekte ilerlemek isteyen tüm çalışanlarımıza tavsiye ederim.

13 Ocak Cuma Tedarik Zinciri Yönetimi Yüksek Lisans Programı
12 Ocak Perşembe Perakendecilik ve Marka Yönetimi Yüksek Lisans Programı mülakatları için kısa bir bilgilendirme hazırladık.  Broşürü indirmek için tıklayınız. Yüksek lisanslar hakkında sorularınız için merdal@istanbul.edu.tr adresinden ulaşabilirsiniz.

Mülakata girecek tüm arkadaşlarımıza başarılar dilerim.
Program Koordinatörü Prof. Dr. Murat ERDAL

🎯 SAATLER KALDI. BAŞVURU FIRSATINI KAÇIRMAYIN. 🚀 TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI https://sosyalbilimler.istanbul.edu.tr/

 YÜKSEK LİSANS YÜKSEK HEDEFLER

 Program Koordinatörü Prof. Dr. Murat ERDAL merdal@istanbul.edu.tr 

Yüksek Lisans Başvuru Kılavuzu:

 https://cdn.istanbul.edu.trFileHandler2.ashx?f=1)-bahar-kilavuzu-ana-sayfa_638060929450421632.pdf

Online Başvuru Tarihleri : 2-6 Ocak 2023

İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü (Beyazıt) web sitesi: https://sosyalbilimler.istanbul.edu.tr/tr/_

E-posta :  sbe@istanbul.edu.tr ve merdal@istanbul.edu.tr

Program Ücreti: 2 dönem X 6.750 TL

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ( BEYAZIT / FATİH ) WEB SİTESİNDE
https://sosyalbilimler.istanbul.edu.tr/tr/_ YER ALAN BAŞVURU KILAVUZU VE EKLERİNİ İNDİRİNİZ. 

#yükseklisans #eğitim #tedarik #satınalma #lojistik #planlama #Dışticaret #sözleşme #hukuk #maliyet #finans #tedarikzinciri #Analitik #tedarikzinciristratejileri #İstanbulÜniversitesi

Şirketler asgari ücret açıklaması sonrası maaş belirlemede zorlanıyor

Yeni asgari ücretin açıklanması ile uzun süren bekleyiş sona erdi. 22 Aralık 2022’de  8 bin 506 TL olarak açıklanan asgari ücretin şirketlerin bütçelerini zorlayan bir rakam olması istihdam piyasasında belirsizliğe yol açtı. Buna enflasyonist dönemin sıkıntıları ve çalışanlar ile çalışan adaylarının maaş beklentileri eklenince şirketler yeni yılda ücretleri belirlemek noktasında tedirgin.

05.01.2023, İstanbul

Geçtiğimiz günlerde 2023’te geçerli olacak asgari ücret 8 bin 506 TL olarak açıklandı. Buna göre temmuz ayına göre asgari ücrette %54,66, yılbaşına göre %100 artış gerçekleşti Özellikle son dönemde asgari ücrete bağlı belirsizlik işe alımlara olumsuz etki etmiş durumdaydı ve işe alım süreçlerinde gözle görünür bir yavaşlık vardı. Asgari ücretin açıklanmasının ardından işe alım süreçlerindeki hareketliliğin hızlı bir şekilde artması bekleniyordu fakat açıklamanın geç gelmesi ve açıklanan rakamın şirket bütçelerini aşması istihdam piyasasında belirsizliğe yol açtı. Duruma enflasyonist dönemin sıkıntıları ve çalışanlar ile çalışan adaylarının beklentileri eklenince şirketler yeni yılda ücretleri belirlemek noktasında zorlanıyor.

Maaşlarla beklentiler arasında %10,7’lik fark var

İnsan kaynakları platformu 24 Saatte İş, asgari ücretin açıklandığı 22 Aralık 2022 tarihinden sonra uygulamaya kaydolan 35 bin adayın yeni yılda ortalama maaş beklentisini araştırdı. Verilere göre beklenti ortalaması 9 bin 900 TL iken aynı dönemde 24 Saatte İş sisteminde açılan 3 bin 510 iş ilanını incelendiğinde ortalama ücretin 8 bin 940 TL olduğu görüldü.  Diğer bir deyişle şirketlerin teklifleri ve adayların beklentisi arasındaki %10,7’lik bir fark olduğu ortaya çıktı. Bu rakam geçmiş yıllarla karşılaştırıldığında Ocak 2022’de bu fark %0,1 iken temmuz ayında gelen ikinci zam ile bu oran %3.8’e yükselmişti.

24 Saatte İş’in analizine göre; platform üzerinde garson pozisyonunda ilan açan şirketlerin maaş ortalaması 8 bin 850 TL iken adayların bu pozisyondaki maaş beklentileri 9 bin 500 – 10 bin 200 TL arasında ölçümlendi. Kurye pozisyonunda ilan açan şirketlerin maaş ortalaması 8 bin 900 TL iken adayların bu pozisyondaki maaş beklentilerinin 9 bin 700 – 13 bin 500 TL arası olduğu saptandı.  Satış danışmanı pozisyonunda ilan açan şirketlerin maaş ortalaması 8 bin 500 TL iken adayların bu pozisyondaki maaş beklenti aralığı ise 9 bin 200 – 10 bin 300 TL oldu.

Hem sayılar hem de konuşulanlar gösteriyor ki önümüzdeki dönem özellikle iş veren tarafı için zorlayıcı olacak. Maaşlar ile beklentiler arasındaki açılan makasın ilerleyen dönemde bir dengeye oturacağı öngörülüyor. Bununla birlikte bu belirsiz süreçte hem piyasa dinamiklerinin daha hızlı bir şekilde dengeye oturması hem de şirketlere destek verilmesi gereği açığa çıkıyor.

Stres ve Öfke Yönetimi

Stres, günlük yaşamda her bireyin başına gelebilen doğal bir insan tepkisi olarak bilinir. Kendi bakış açımızla çözemediğimiz durumların yönetilmesidir. Aynı zamanda hayatında bir parçasıdır. Stres, insanı tetikte ve motive tutar. İnsan olası tehlikelerden korunması için hazırlar. İnsan vücudu stresi tecrübe etmek aynı zamanda strese karşı tepki vermek için görev üstlenmiştir. Hayatımızın bir parçası olan bu durumdan şikâyet etmek yerine ondan nasıl fayda sağlarız ve nasıl pozitif bir şekle dönüştürürüz bunun yollarını bulmamız ve uygulamamız gerekir. Herkesin kendi yapısına göre uygulayacağı yol haritası farklı olmakla birlikte biz yazımızda genel hatlara değineceğiz.

Stres başlangıç ve bitişi olan bir süreçtir. Öncelikle stresi kabul etmemiz gerekir. Stres zarar verici ve motive edici olarak iki kısımda incelenebilir. Zarar verici stresi birtakım tekniklerle ve uygulamalarla azaltabiliriz. Motive edici stresi de hayatımızın bir parçası olarak gelişme ve öğrenme amaçlı kullanabiliriz. Motive edici stresi kendimize ve zaman zaman ekiplerimizde de aktarmalı ve onları konfor alanlarından çıkararak farkındalıklarını arttırmalıyız.

Yıpratıcı stres olumsuz bir durumun sonucuyla gelir.  Bu süreci ve öncesini yönetmek için neler yapmamız gerektiği üzerinde kısaca duracağız.

Öncelikli olarak hayatımızda yapmamız gereken rutinleri belirginleştirmeli ve fiziksel, sosyal ve psikolojik yönlerimizi geliştirmeliyiz. Şeker, tuz ve kafein oranlarını azaltmalıyız. Şeker ihtiyacımızı sebze ve meyvelerden ağırlıklı olarak almalıyız. Protein ağırlıklı ve düzenli beslenmeliyiz. Günde 10.000 adım yürümeli ve vücudumuzun kan akışını hızlandırmalıyız. Zamanında uyumak ve uyku düzeni çok önemlidir. Vücudun Melotin salgıladığı 23.00-05.00 saatleri arasında düzenli bir uyku almak gerekir. Bu düzen haftanın 7 günüde aynı olmalıdır. Hobilerimiz olmalı ve beyninizi bu hobilerle dinlendirmeliyiz. Rutinden kurtulmak stresi azaltan önemli faktörlerden biridir. Ruhi açıdan da güçlü olmak için insanı sevmek ve insanlara pozitif iletişim dili ile yaklaşmak kendimizi mutlu ve huzurlu hissetmemizi sağlayacaktır. İç huzurumuzu sağlamak ve yönetmek bizi daha sağlıklı düşünmeye yönlendirecektir.

İç huzuru en yüksek hedefiniz olarak belirleyin ve hayatınızı bunun etrafında düzenleyin.

Brain Tracy

Peki stresi yönetmek için yol haritamız nasıl olmalı?

Kendinizi stresli bulduğunuzda, kendinize bir soru sorun. Bundan 5 yıl sonra bu önemli olacak mı? Cevabınız evet ise, durumla ilgili bir şeyler yapın. Hayır ise, bırakın gitsin. 

Catherine Pulsifer

*Her konuda olduğu gibi stres yönetiminde de iyi bir dinleyici olmamız gerekmektedir.

*Problem büyükse parçalara ayırarak konuyu analiz etmeliyiz.

*Öncelikli olarak sorunla insanı ayırt etmemiz çok önemli bir noktadır. İnsan kaynaklı sorunlara NEDEN ile değil, NASIL, NE OLURSA, KİMİNLE gibi sorularla yaklaşmalıyız. Nedenler insanları bahanelere götürür, nasıllar çözüm üretmelerini sağlar.

*Derin nefes alarak 10’a kadar saymalıyız.

Nefes her şeyin arkasındaki güçtür. Nefes alıyorum ve iyi şeylerin olacağını biliyorum.

Tao Porchon Lynch

**Açık havaya çıkarak temiz hava almalı ve sakinleşmeliyiz.

*NLP tekniklerinden palyaço, spesifik silme ve motivasyon çalışması tekniklerini kullanarak kendimizi rahatlatmalıyız.

*Konu acil değilse en az 24 saat düşünüp, rahatladıktan sonra problem üzerine odaklanmalı ve cevap vermeliyiz.

*İlham veren bir müzik veya podcast dinlemeliyiz.

*Bulunduğumuz ortamı değiştirip, strese neden olan konuyu kendi ofisimizin dışında farklı bir toplantı odasında konuşmalıyız.

*Olumsuz bir geri bildirime pozitif bir dille ve yapıcı olarak, kendimizi geliştirme yönlü cevap vermeliyiz. Kişiye bir şey öğretmekten ziyade karşı tarafı da anlamaya ve değerli hissettirmeye çalışmalıyız.

*Gönüllere girmeden kapıları açamayız. Her işin temelinde olduğu gibi stres yönetiminde de insanı sevmek ve insana empati ile yaklaşmak önemli bir unsurdur.

*Negatif insanları hiçbir zaman değiştirmeye çalışmamalı ve onların yararlanabileceğimiz yönlerini keşfetmeliyiz.

*Sorun çözülemiyorsa ve ana problemden uzaklaşılmışsa Buzdolabı Tekniğini kullanarak öncelikli olarak ana sorunu çözmeliyiz.

*Baskı altında kadınlara ve erkeklere farklı olarak yaklaşmalıyız. Kadınlar detaycıdır ve sorunun ana kök nedenlerine kadar inip çözmek ister. Erkekle sorun karşısından sıkılırlar, 24 saat geçtikten sonra sorunun onlarla tartışılması gerekmektedir.

**Doğru zaman planlaması yapmak çok önemlidir. Zaman baskısı bizi ruhi açıdan yıpratabilir. Zamanın içerisindeki süreç yönetilmesi gereken bir beceridir. Gereksiz işler başkalarına yaptırmalı ve asıl işlere odaklanmalıyız.

*Zor insanlarla karşılaşabilir ve strese girebiliriz. Bu durumda da birkaç teknik uygulamak bizi ve karşı tarafı stresten uzaklaştıracaktır. Çünkü olumsuz enerji her iki taraftan da uzaklaşmış olacaktır. Bu durumda neler yapmalıyız? Karşımızdaki kişiyi 3 yaşındaki bir çocuk gibi düşünmeli ve olumsuz davransa da biz olumlu bir davranış sergilemeliyiz, karşımızdaki kişinin 24 saat ömrü var gibi saygılı ve anlayışlı olmalıyız, kişiyle aynı oda da olduğumuzu düşünüp iyi bir özelliğinin bulmaya çalışmalıyız, karşımızdakini problemi olan gizli bir müşteri olarak düşünmeliyiz, bir tiyatro sahnesinde olduğumuzu düşünerek onun rolü problem çıkarmak benim ki ise çözmek gibi düşünmeliyiz. Bunları uyguladığımızda hayatımız ve ilişkilerimiz kolaylaşacaktır.

*Kendimize küçük zaferler listesi yapmak ve stres altında bunlara bakarak, başarılarımızı hatırlayıp mutlu olmak ve ruh halimizi pozitif yönde etkileyecektir.

*Sade yaşamak ve sade bir dile sahip olmak çok önemli bir stres yönetim kanalıdır. Sadeliği hayatımızın her alanına yerleştirmeliyiz.

*Hayatımıza rol model kişileri almak ve onların hayat hikayelerini okuyarak deneyimler kazanmak, onların olaylar karşısındaki bakış açılarını analiz etmek de bizi yapıcı yönde geliştirecektir.

*Zaman zaman kendimize koçluk yapmalı ve olaylar karşısında nasıl bir yol haritamız olması gerektiğini belirlemeliyiz.

*Her zaman kendimizi ve başkalarını harekete geçirecek güçlü sorular yanımızda bulunmalı ve bizim yardımcılarımız olmalıdır.

Üretken bir şey yapmak, duygusal stresi azaltmanın harika bir yoludur. Aklınızı üretken bir şey yapmaya ikna edin.

Ziggy Marley

Stresin yapıcı yönü bizi nasıl harekete geçirir? Nietzsche der ki: “Öldürmeyen acı, beni güçlendirir. Belirli bir miktarı stres konfor alanından çıkarak kendimizi geliştirmemizi ve farkındalıklarımızı arttırmamızı sağlayacaktır. İnsanlar %30 stresi yönetebilirler. Duygusal olarak strese kapılırsak ruh halimizi çökertiriz. Önemli olan bu duygusal alanı belirli teknikle kullanarak yönetmek ve motivasyonumuzu düşürmesini engellemektir. İyi bir yönetici stres olmadığı zamanlarda ekibini konfor alanından çıkararak bir miktar stres ortamı oluşturmalıdır. Özellikle pazarlama ve satış alanında çalışanlar stresle yaşayarak gelişirler ve gelişmelidirler. Bunu bir miktar arttırarak yapmamız yapıcı strese daha kolay adapte olmamızı sağlayacaktır (%10-%20 ve %30 gibi olmalıdır).

Stres ve öfke yönetiminde en önemli konulardan biri de Amigdala ve ilkel beynin çalışma şeklinin bilinmesidir. Strese girdiğimiz anda böbrek üstünden bir salgı direkt beyine gitmekte, beynin olumlu düşünme yönünü kapatmakta beynin olumsuz yönünü çalıştırmaktadır. İşte bu durumda sakin kalarak yukarıda belirtmiş olduğumuz eylem planını uygularsak, stresimiz bizi değil biz stresimizi biz kontrol eder hale geliriz. Beynimizin patronu biziz, biz ona nasıl mesaj verirsek o da çevreye bizi öyle gösterecektir. Bu mesajı da ilkel beynimize verdiğimiz için mesajı ona nasıl verirsek öyle algılayacaktır. İlkel beyin duygusaldır, zıtlıkları sever, başı ve sonu hatırlar, sürekli kendisine faydayı arar (ilkel beyin ayrıca analiz edilmesi gereken ayrıntılı bir konudur). Bu noktada ilkel beynimize belirli teknikleri kullanarak vereceğimiz olumlu mesajlar stresi olumlu yönde ve başarılı bir şekilde yönetmemizi sağlayacaktır.

Stresi etkin bir şekilde idare edebilmek için, stresin yaşamın bir parçası olduğunu, her şeyi kontrol edemeyeceğimizi kabul etmeli ve olumlu bir tutum sergilemeliyiz. Ne kadar küçük olursa olsun, stresimizi bir yere oturtmalı, olumsuz düşünceleri olumlu olanlarla değiştirmeli ve başarılarımızdan gurur duyarak, beynimizi olumlu yönde motive etmeliyiz. Biz stresten değil stres bizden korkmalıdır.

Bir insan ne kadar sakin olursa, başarısı, etkisi ve iyilik için gücü o kadar artar. 

Zihin sakinliği, bilgeliğin güzel mücevherlerinden biridir.

James Allen

Ne zaman kendinizi huzursuz ve şüphe içinde hissederseniz, kendinize şu sözcükleri tekrarlamaya başlayın. “Kendimi Seviyorum!”, “Kendimi Seviyorum!”, “Kendimi Seviyorum!”

Brican Tracy

Ayten NAYİR

Emes A.Ş. Yurtdışı Satış ve Pazarlama Sorumlusu

EYT Hakkında Çeşitli Sorular ve Yanıtlar

EYT Hakkında Çeşitli Sorular ve Yanıtlar

EYT Hakkında Çeşitli Sorular ve Yanıtlar
Prof. Dr. Umut OMAY

İstanbul Üniversitesi

Geçen hafta yapılan açıklamalar çerçevesinde kamuoyunu uzunca bir süredir meşgul etmekte olan EYT (Emeklilikte Yaşa Takılanlar) meselesi üzerindeki tartışmalar yoğunlaşmış bulunmaktadır.

Bu yazıda EYT meselesini, her ne kadar söz konusu kişiler şu anda Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) bünyesinde olsalar da, özellikle bu durumda en fazla sayıda sigortalının bulunduğu eski Sosyal Sigortalar Kurumu’na bağlı kişiler (hizmet akdi ile çalışanlar) açısından çeşitli sorular ve bu soruların yanıtları çerçevesinde ele almak istiyorum.

EYT Meselesi Nedir ve Neden Sürekli Olarak 8 Eylül 1999 Tarihine Vurgu Yapılmaktadır ?

Türkiye’deki sosyal güvenlik sisteminin yapısından ve geçmiş yıllarda yapılan birçok yanlıştan kaynaklanan sorunlar nedeniyle emekli olabilmek (yaşlılık aylığına hak kazanabilmek) için gerekli koşullar 4447 sayılı kanunun uygulanmaya başladığı 8 Eylül 1999 tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde değiştirilmiştir (1).

Her ne kadar birçok değişiklik söz konusu olmuş olsa da, 8 Eylül 1999 tarihinden önceki uygulama basitçe şu şekilde özetlenebilir: O tarihte Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) kapsamında uzun vadeli sigorta kolları için prim ödeyerek çalışmaya başlayan Kadınlar bu sigorta kollarındaki sigortalılık sürelerinde 20 yılı, Erkekler ise 25 yılı tamamlamaları ve toplamda 5.000 prim ödemeleri durumunda emekli aylığı almaya hak kazanmaktaydılar.

Kısacası 8 Eylül 1999 tarihinde yürürlüğe giren değişiklikten önce emekliliğe hak kazabilmek için yalnızca prim günü ve süresi dikkate alınırken, söz konusu değişiklikle birlikte emekliliğe hak kazanabilmek için prim günü ve süresinin arttırılmasının yanı sıra yaş şartı da getirilmiştir.

Ne var ki, değişikliğin yalnızca sisteme ilk kez giriş yapacakları kapsamaması, uygulamanın o tarihteki mevcut sigortalıları da içerecek şekilde genişletilmesi söz konusu olmuştur.

İşte bu nedenle 8 Eylül 1999 tarihinden itibaren emekli olma şartlarındaki prim günü ve süresinin arttırılmasının yanı sıra bir de yaş şartının eklendiği kişilere Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) ismi verilmektedir.

EYT Olarak Nitelendirilen Kişilerin Talepleri Nedir ?

EYT olarak nitelendirilen kişilerin öncelikli ve temel itirazlarının “oyun oynanırken kuralların değişmesi” olduğu söylenebilir. Bu nedenle bu kişilerin itirazları ve talepleri Sosyal Güvenlik Sistemi’ne uzun vadeli sigorta kolları olarak nitelendirilen “Malullük, Yaşlılık ve Ölüm” sigortası çerçevesinde dâhil oldukları gün hangi şartlar geçerliyse, kendilerine de o şartların uygulanması gerektiğine ilişkindir.

EYT Hakkında Yapılan Açıklamalar Sonucunda “kazanılmış hakların” İade Edildiğini Söyleyebilir miyiz ?

Bu yaklaşım kamuoyunda yanlış bilinen ve birçokları tarafından yanlış yorumlanan bir duruma işaret etmektedir. Eğer bu kişiler emeklilik hakkını kazandıktan ve emeklilik işlemleri tamamlandıktan sonra yeni kurallar konulmuş olsaydı ve bu nedenle emekli olamıyor olsalardı kazanılmış hakların ihlal edildiğinden söz edilebilirdi. Ancak burada kazanılmış bir hak yerine anlaşma yapıldıktan sonra anlaşmanın şartlarının tek taraflı bir irade ile değiştirilmesi ve şartların ağırlaştırılması söz konusudur.

Kısacası EYT konusunda asıl tartışmalı olan husus, sosyal hakların genelinde de olduğu gibi bu kişilerin emeklilik hakkını kazanmaları için gerekli şartların sisteme dâhil olmalarından sonra, diğer bir deyişle sosyal güvenlik sistemiyle bir anlaşma yapıldıktan sonra, değiştirilip ağırlaştırılması gibi böylesi bir düzenlemenin yapılıp yapılamayacağıdır (2).

EYT Olarak Nitelendirilen Kişilerin Mağduriyetlerinin Giderildiği Söylenebilir mi ?

Geçen hafta yapılan açıklama uzunca bir süredir bu yöndeki taleplerini yerine getirenler tarafından sevinçle karşılandı. Ne var ki, konuya ilişkin yasal düzenleme henüz tamamlanmadığı için taleplerin tam olarak karşılanıp karşılanmadığını söylemek oldukça zordur.

EYT Konusunda Yasal Bir Düzenleme Yapılması Neden Önemlidir ?

Hukuk ilkeleri gereğince bir yasa yürürlükte kaldığı ve maddeleri bir başka yasa tarafından değiştirilmediği sürece hüküm doğurmaya ve maddeleri ilgili durumlara uygulanmaya devam eder. Oysa konu hakkında yalnızca açıklama yapılmıştır. EYT konusunda taleplerin tam olarak karşılanıp karşılanmayacağının ve sürecin nasıl işleyeceğinin anlaşılabilmesi için yasal düzenleme yapılması zorunludur.

EYT İçin Yalnızca Yaş Şartının İptal Edilmesi Yeterli Değil mi ?

Kamuoyu şu anda yalnızca yaş şartına odaklanmış durumdadır. Oysa 8 Eylül 1999 tarihi ile sonrasında yapılan düzenlemeler 8 Eylül 1999 tarihi öncesinde uzun vadeli sigorta kolları kapsamında sigortalı olanlar açısından birçok başka değişikliğin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Önemli bir değişiklik kademeli geçişle ilgilidir. Kadınların 20 yıl ve Erkeklerin 25 yıl olarak belirlenmiş sigortalılık sürelerine ilişkin şart devam ettirilmiş ancak henüz emekliliğe hak kazamamışlar açısından uzun vadeli sigorta kolları kapsamına ilk dâhil oldukları tarihe göre değişen yaş ve prim gün sayısı uygulaması getirilmiştir (1). Talepler ve buna bağlı olarak da açıklamalar yaş üzerine yoğunlaşmış olduğundan prim gün sayısının nasıl ele alınacağı belirsizdir. Bu durum özellikle düzenli çalışmayan ve bu nedenle de kendileri adına uzun vadeli sigorta kolları için düzenli prim ödemesi yapılmamış olanlar için oldukça önemlidir.

Gözden kaçan önemli bir diğer nokta ise emekli aylıklarının bağlanma oranının nasıl hesaplanacağına ilişkindir ve belki de sürecin en çetrefil kısmı da burada kendisini göstermektedir. Bunun nedeni 8 Eylül 1999 tarihinden itibaren aylık bağlama oranına (ABO) ilişkin çeşitli düzenlemelerin yapılmış olması ve her bir düzenlemenin kendi dönemine ilişkin farklı sonuçlar üretmesidir. Ayrıca bu düzenlemelerin aylık bağlama oranını giderek düşürmekte olduğunu da belirtmek gerekir.

Yapılan açıklamalarda bu oranın nasıl hesaplanacağına ilişkin bir bilgi bulunmamaktadır. Dolayısıyla eğer buna ilişkin ayrı bir düzenleme yapılmayacaksa mevcut düzenleme geçerli olacaktır. Bu da 8 Eylül 1999 tarihinden önce uzun vadeli sigorta kolları kapsamına dâhil olanlar için sisteme dâhil oldukları dönemdeki hesaplamalara göre daha düşük emekli (yaşlılık) aylığı bağlanacağı anlamına gelecektir.

EYT Düzenlemesinden Kaç Kişinin Yararlanacağı Konusunda Neden Çok Farklı Tahminler Var ?

EYT düzenlemesinden kaç kişinin yararlanacağı konusunda çok farklı tahminlerin bulunmasının (3, 4, 5)  birçok nedeni olduğu söylenebilir.

Örneğin şu anda prim gün sayısını dolduramamış ancak askerlik, doğum gibi nedenlerle borçlanma imkânı olan kişilerin bulunduğu bilinmektedir. Ayrıca yurtdışında çalışmış olanlardan, bu hizmetlerini beyan edecekler ya da önceden farklı statülerde çalışmış olup, henüz hizmet birleştirmesi yapmamış olanlar da söz konusudur. Bu nedenle tahminde bulunmak oldukça güçtür.

Ayrıca yaş şartını sağlayamadığı için emekli olamayanlardan bir kısmı da vefat etmiştir. Düzenleme ile birlikte bu kişilerin eşleri ve çocukları başta olmak üzere hak sahibi olacak kişilerin de dikkate alınması, kısacası meselenin ölüm aylığı çerçevesinde de ele alınması gerekmektedir.

EYT Konusunda Yapılan Açıklamalarda Neden Kıdem Tazminatı ile Sosyal Güvenlik Destek Primine de Gönderme Yapıldı ?

Kamuoyunda emekli olmak olarak nitelendirilen süreç aslında teknik anlamda yaşlılık aylığı almaktır. Yaşlılık aylığı almak için Sosyal Güvenlik Kurumuna başvuruda bulunmak ise (elbette koşulları sağlamış olmak kaydıyla) Kıdem Tazminatından yararlanabilme koşulları arasında sayılmaktadır. Dolayısıyla birçok işveren yüklü bir miktarda kıdem tazminatı ödemek durumunda kalacaktır. Bunun da işverenler açısından beklenmeyen bir gider olacağı açıktır. Bu nedenle açıklamalarda Kredi Garanti Fonu destekli kredi paketinin devreye alındığına ilişkin bilgi verildiği söylenebilir.

Ancak kamuoyu tarafından gözden kaçan önemli bir diğer noktanın Sosyal Güvenlik Destek Primine (SGDP) ilişkin olduğu görülmektedir. Emekli olmasına rağmen birçok kişinin çalışmaya devam etmek isteyeceği açıktır. Sosyal Güvenlik Destek Priminin işlevi işte bu noktada ortaya çıkmaktadır. Çünkü bir işverenin emekli olmuş bir kişiyi hizmet akdi ile çalıştırabilmesi için SGDP ödemesi gerekmektedir (6) ve EYT kapsamında olan ve olmayan kişiler bakımından işveren açısından işgücü maliyeti farkı ortaya çıkmaktadır.

Örneğin, EYT kapsamında olmayan ve asgari ücretle çalışan bir işçi için 2023 yılı asgari ücreti açısından işverenin maliyeti (% 5 oranındaki teşvik ile birlikte) yaklaşık 11.760 TL iken (7), aynı işverenin emekli bir işçiyi asgari ücretle çalıştırması sonucunda karşılaşacağı maliyet yaklaşık 12.460 TL olmaktadır.

Yukarıdaki örnek çerçevesinde SGDP nitelikli çalışanlarını yitirmek istemeyen ve onların boşluğunu nasıl dolduracağını bilemeyen işverenler açısından katlanılabilecek bir maliyet iken, ne yazık ki, emekli olup çalışmaya devam etmek isteyecek birçokları açısından işverenleri böyle bir uygulamada bulunmayabilir. Zaten, SGDP ödeme uygulaması aslında işverenlerin emekli çalıştırmalarında caydırıcı bir önlem olma amacını taşımaktadır. Dolayısıyla emekli olup çalışmaya devam etmek isteyen herkesin bu isteklerini gerçekleştirebilmeleri için teşvik uygulamasının işverenlerin maliyetleri açısından geçerli bir sonuç doğurması ve uzun süreli olması gerekir. Bu nedenle SGDP için uygulanacak teşvik bakımından yapılacak düzenlemenin içeriği ve kapsamı emekli olup çalışmaya devam etmek isteyenler açısından özellikle önem taşımaktadır. Diğer yandan emeklilerinin çalışmaya devam etmelerinin de özellikle gençlerin iş bulabilme fırsatları açısından çeşitli sorunlara yol açabileceğini de unutmamak gerekir.

EYT, Uzun Vadeli Sigorta Kolları ile mi Sınırlıdır ?

Sosyal Güvenlik Sistemimizin mevcut yapısı içerisinde, önceki uygulamalara da uygun olarak malullük, yaşlılık ve ölüm risklerini içeren “uzun vadeli sigorta kolları” ile iş kazası ve meslek hastalıkları ile hastalık ve analıktan oluşan “kısa vadeli sigorta kolları” olmak üzere ikili bir ayırım bulunmaktadır. Emeklilik olarak da bilinen yaşlılık aylığına hak kazanmak ilgili kişinin “uzun vadeli sigorta kolları” çerçevesinde sigorta girişinin yapılıp prim ödenmesine bağlıdır (8).

Kamuoyunda en fazla tartışmanın yaşandığı konulardan biri de bu çerçevede ortaya çıkmaktadır. Özellikle medyada farklı sigorta kollarının bulunduğuna ilişkin ayırım dikkate alınmadan yalnızca “sigortalı” olma ifadesi sıklıkla kullanıldığından bir yanlış anlamanın olması kaçınılmazlaşmaktadır.

Buradaki sorun, çırak, stajyer ve kursiyer gibi sıfatlarla çalışan bu kişiler için malullük, yaşlılık ve ölüm olarak nitelendirilen “uzun vadeli sigorta kolları” kapsamında sigorta kaydı yapılmayıp bunlara ilişkin primler de yatırılmaması, yalnızca iş kazası ve meslek hastalığı, hastalık ve analık olmak üzere “kısa vadeli sigorta kolları” için sigorta girişlerinin yapılıp bu kapsamdaki primlerin yatırılmış olmasından kaynaklanmaktadır. Kısacası bu kişiler için “kısa vadeli sigorta” kolları kapsamında sigorta girişlerinin yapılıp primlerinin ödenmiş olması emeklilik açısından dikkate alınmamaktadır.

EYT Konusunda Çok Ciddi İtirazlar ve Eleştiriler de Mevcut. Bunların Nedeni Nedir ?

EYT konusundaki eleştiri ve itirazların temel iki eksende ortaya çıktığı söylenebilir:

1) Sosyal Güvenlik Kurumunun açıklarının kapatılmasının bütçe açısından önemli bir gider kalemi olması,

2) Başta gençler olmak üzere sigortalı olarak çalışanların büyük bir kısmı için emekliliğe hak kazanma şartlarının önceki dönemlere göre daha ağır olması ve bu şartların daha da ağırlaşması ihtimalinin bulunması.

  1. eleştiri ve itiraz noktası için şunlar söylenebilir: Doğaları gereği sosyal güvenlik sistemleri gelir ve gider dengesine bağlı olan, bu dengeyi sağlamak üzere mevcut emekli ve hak sahiplerinin (pasif sigortalılar) aylıklarının ve sağlık harcaması gibi giderlerinin yine mevcut çalışanlar (aktif sigortalılar) tarafından sosyal güvenlik kurumuna ödenen primlerden karşılanması esasına dayanan bir yapıya sahiptir. İdeal dengenin 1 pasif sigortalı için 4 aktif sigortalı olduğu ileri sürülmektedir (11).

EYT meselesinin de yukarıda bahsedilen dengenin sağlanabilmesi hedefine ilişkin uygulamaya konulan ve hızlıca sonuç almaya odaklanmış bulunan politikaların bir sonucu olarak ortaya çıktığı söylenebilir.

1970’li ve 1980’li yıllardan itibaren dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de sosyal güvenlik sisteminin gelir/gider dengesi çeşitli nedenlerle bozulmaya başlamıştır (9, 10).

Türkiye’deki sosyal güvenlik sisteminin de tıpkı birçok ülkede olduğu gibi, başlangıcından itibaren ortaya çıkan, çoğunlukla ileride sorunlara yol açması kaçınılmaz popülist uygulamalardan ve diğer birçok nedenle zaman içerisinde “ne yerseniz yiyin, hesabı torununuz ödeyecek” anlayışına benzeyen bir uygulamaya dönüşmüş olduğu söylenebilir.

Örneğin 1980’li yıllara bakıldığında Türkiye’deki sosyal güvenlik sisteminin o dönemdeki halini şu şekilde özetlemek mümkündür: O dönemdeki sigortalılar, 20-25 yıl boyunca uzun vadeli sigorta kolları kapsamında 5000 gün prim ödeyip, 30’lu ve 40’lı yaşlarında emekli olabilmiş, yaşadıkları sürece de emekli aylıklarını alabilmiş ve kendileri ile birlikte eş ve çocukları sağlık sisteminden de yararlanabilmiştir. Üstelik bu kişilerin ölümlerinden sonra çeşitli şartlar çerçevesinde öncelikle eşleri ve çocukları hak sahibi olarak aylık ve sağlık hizmeti almaya devam etmiş ve özellikle kız çocuklarının da sosyal güvenlik sisteminden ömürleri boyunca belirli bir tutarda gelir elde etmesi ve sağlık sisteminden yararlanabilmesi de mümkün olmuştur. Ayrıca o dönemde aylık bağlanması için yapılan hesaplamalarda, bütün bir sigortalılık süresinde yatırılan primlerin yerine son dönemdeki primlerin dikkate alınmasının, birçokları açısından yıllarca en düşük seviyeden prim yatırılmasına ve yaşlılık aylığı almak için başvurunun yapılacağı son dönemde gerçek gelirlerin ya da fazlasının beyan edilmesine yol açtığı, dolayısıyla yatırılan primlere uygun olmayan aylıkların bağlanmasının da söz konusu olduğu bilinmektedir.

Kısacası Türkiye’deki sosyal güvenlik sistemi, sisteme sağlanan katkıdan çok daha fazlasının talep edilebilip, alınabildiği bir yapıya dönüşmüştür. Üstelik bu yapı kamuoyunun gözünde “normal ve olması gereken” durum olarak algılanmaya başlamıştır. Bu nedenle bu durumun yeniden gözden geçirilmesine yönelik talepler de büyük bir tepki ile karşılanmıştır.

Bu yapı, kendilerine gelir bağlananların ve sağlık harcaması gibi diğer yardımlardan yararlananların sayısının giderek artması ve sisteme gelir sağlayanların sayısının da giderek azalması ile birlikte gelir / gider dengesinin kaçınılmaz olarak bozulmasına neden olmuştur. Öyle ki, aktif / pasif sigortalı oranı 2’nin altına gerilemiştir. Bunun sonucunda da devletin sosyal güvenlik sisteminin açıklarını kapatması bir zorunluluk haline gelmiştir.

Aktif / pasif dengesinin halen 2’nin altında olduğu (11) ve EYT konusunda alınan son kararlar çerçevesinde bu dengenin daha da bozulması söz konusudur. Bu durumda ya sosyal güvenlik sisteminin gelir / gider dengesinin bir nebze sağlanabilmesi için emekli maaşlarında dönem dönem yapılan iyileştirmeler sınırlı tutulacak, ya çalışmaya devam edenlerden ve bunları çalıştıran işverenlerden daha fazla prim geliri elde etmenin yolları aranacak ya da emeklilerin geçim şartlarının iyileştirilmesi amacıyla gelir / gider dengesizliğinden kaynaklanan açık için bütçeden daha fazla kaynak ayrılacaktır.

Elbette bir devlet vatandaşlarının esenliğiyle ilgilenmek durumundadır. Ancak bir sosyal güvenlik sisteminin, her ne kadar kâr amacı olmasa da tıpkı bir sigorta şirketi gibi kendi gelir / gider dengesi (Aktüeryal Denge) çerçevesinde işlemesi ve faaliyetlerini sürdürmesinin yanı sıra kendisinden aylık alanlar için de belirli bir geçim düzeyini sağlayabilmesi esastır. Aksi bir durum sosyal güvenlik sisteminin varlığının ve işlevinin sorgulanmasına neden olabilir.

  1. eleştiri ve itiraz noktası için de şunlar söylenebilir: 8 Eylül 1999 sonrası dönemde uzun vadeli sigorta kollarına dâhil olan kişiler açısından önceki dönemlere göre belirgin farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin hizmet akdi ile çalışan Kadınlar için yaş şartı 58, Erkekler için de 60, prim gün sayısı ise 7.200 olarak belirlenmiştir. Ancak 2036 yılından itibaren yaş şartının kademeli olarak arttırılması ve nihayetinde 2048 yılında hem Kadınlar hem de Erkekler için 65 yaşın esas alınması söz konusudur (8).

Bu durum ise aynı ülkede farklı tarihlerde doğmuş kişiler arasında emekliliğe kazanabilmek açısından çok büyük bir yaş ve prim gün sayısı farkının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Böyle bir durumda sosyal güvenlik sisteminin gelir / gider dengesine ilişkin sorunlarının ötelendiği ve bu sorunların özellikle gençlerin üzerine bırakıldığı, kısacası “ne yerseniz yiyin, hesabı torununuz ödeyecek” anlayışına benzeyen uygulamaların devam ettiği ve ödenecek hesabın bir kuşak daha ertelenmiş söylenebilir.

Diğer yandan sosyal güvenlik sistemleri geleneksel olarak, bugün standart çalışma olarak nitelendirilen, tam süreli ve çeşitli açılardan güvenceleri bulunan çalışma modelleri esas alınarak tasarlanmıştır. Ancak değişen koşullar “atipik” çalışma olarak da nitelendirilen çoğunlukla sosyal güvenlik sisteminin ya tamamen ya da kısmen kapsamı dışında kalan standart dışı çalışma modellerinin yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Bu nedenle sonraki yıllardaki sigortalıların ve çalışanların sosyal güvenlik sistemine prim katkılarının olup olmayacağı ya da ne düzeyde olacağı, ayrıca bizzat kendilerinin sosyal güvenlik sisteminden yararlanma hakkına sahip olup olmayacakları şu anda belirsizdir (10). Yeni çalışma modellerinin sosyal güvenlik sistemine uygun olarak prim sağlamasına yönelik çözümler üretilse bile nüfus artış hızının da diğer birçok ülkede olduğu gibi yavaşlama eğilimine girmiş olduğu, dolayısıyla sosyal güvenlik sisteminin ihtiyaç duyduğu yeterli sayıda yeni sigortalı girişinin sağlanmasının da tehlikede bulunduğu unutulmamalıdır.

Prof. Dr. Umut OMAY

Kaynaklar

(1) Bkz. 8 Eylül 1999 tarihli Resmi Gazete, 4447 sayılı kanun.

(2) Ayrıntılı bir tartışma için bkz. Omay, U. (2011), Sosyal Haklar: Kısa ve Eleştirel Bir Bakış, Beta Basım Yayım, İstanbul.

(3) Anadolu Ajansı, “5 Soruda EYT Sorunu”, Çevrim içi: https://www.aa.com.tr/tr/gundem/5-soruda-eyt-sorunu/2643074, (03.01.2023).

(4) HABERTÜRK, “EYT’liler Kaç Kişi?”, Çevrim içi: https://www.haberturk.com/eytliler-kac-kisi-3516179-ekonomi, (03.01.2023).

(5) CNNTÜRK, “EYT ile kaç kişi emekli olacak? İşte üzerinde çalışılan o formül”, Çevrim içi: https://www.cnnturk.com/ekonomi/eyt-ile-kac-kisi-emekli-olacak-iste-uzerinde-calisilan-o-formul?page=1, (03.01.2023).

(6) SGK, “Emeklilikten Sonra Tekrar Çalışma (SGDP)”, Çevrim içi: https://www.sgk.gov.tr/ Content/Post/ada02fa5-e15f-4e0d-b6c9-fef40a54eb3c/Emeklilikten-Sonra-Tekrar-Calisma-SGDP-2022-05-13-09-35-43, (04.01.2023).

(7) ÇSGB, “Asgari Ücretin Net Hesabı ve İşverene Maliyeti”, Çevrim içi: https://www.csgb.gov.tr/asgari-ucret/, (04.01.2023).

(8) Bkz. 5510 sayılı kanun.

(9, 10) Ayrıntılı tartışmalar için bkz. (9) Omay, U. (2017), Post Homo Servus, Beta Basım yayım, İstanbul, ss. 125-192 ve (10) Omay, U. (2020), “Covid-19 Salgını Sonrası Çalışma Hayatı: Güncel Sorunlar, Öngörüler Ve Öneriler”, Covid-19 Pandemisinin Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Etkileri, Ed. D. Demirbaş, V. Bozkurt ve S. Yorğun, I.U. Press, İstanbul.

(11) Bakır, N. (2022), “Sosyal güvenlikte zor denge”, Çevrim içi: https://www.dunya.com/ekonomi/sosyal-guvenlikte-zor-denge-haberi-679764, (04.01.2023).

PROF. DR. UMUT OMAY – MAKALE LİSTESİ

GİRİŞİMCİLİK VE YÖNETİCİ GÜÇLENDİRME

PAZARLAMA

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ

İŞ DÜNYASINDA TUTUM VE DAVRANIŞ

DİĞER KONULAR

2023 İnşaat Sektörü ve İnşaat Malzemeleri İç Pazarı 2023 Öngörüleri 

Türkiye İMSAD, yapı sektörü ve ekonomi çevreleri tarafından dikkatle izlenen Aylık Sektör Raporu’nun aralık ayı sonuçlarını açıkladı. Raporda, seçime kadar olan dönemde genişletici ekonomi politikalarının uygulanması ile özellikle konut ve inşaat sektörüne yönelik desteklerin, iç talebi ve pazarın hareketli kalmasını sağlayacağı belirtildi. İhracat pazarlarında ise yeni yılın ilk yarısında küçülme, ikinci yarısında toparlanma bekleniyor.

İnşaat malzemesi sektörünün çatı kuruluşu Türkiye İMSAD tarafından hazırlanan Aylık Sektör Raporu’nun aralık ayı sonuçları açıklandı. Raporda dördüncü çeyrek sonuçları değerlendirildi.

2022 yılı ilk çeyrekte yüzde 4,4, ikinci çeyrekte ise yüzde 2,1 oranında artış gösteren inşaat malzemeleri sanayi ♠üretimi, üçüncü çeyrek dönemin tüm aylarında azalarak çeyrek dönem itibarıyla yüzde 3,3 geriledi. Üretim, dördüncü çeyreğin ilk ayı olan ekimde de geçen yılın aynı ayına göre yine yüzde 3,3 geriledi. 2022 yılı son çeyreğinde üretimdeki düşüş devam etti.

İnşaat malzemeleri sanayi üretimi, uzun süre sonra dört ay üst üste gerileme kaydetti. Bu dönemde inşaat malzemelerine yönelik iç talep göreceli olarak devam ederken dış talepteki yavaşlama gerilemeye döndü.

Yılın ilk on ayında inşaat malzemeleri sanayi üretim artışı geçen yılın aynı dönemine göre sadece yüzde 0,4 olarak gerçekleşti. Yılın ilk on ayında 13 alt sektörde üretim geçen yıla göre artarken, 9 alt sektörde üretim geriledi.

2022 yılının ilk on ayında en yüksek üretim artışı yüzde 26 ile seramik kaplama malzemeleri, yüzde 18 ile plastik inşaat malzemeleri, yüzde 16,4 ile birleştirilmiş parke ve yer döşemelerinde, yüzde 14,7 ile seramik sağlık gereçlerinde gerçekleşti. Düz cam ve yalıtım camı üretimi yüzde 12,3 yükseldi. Buna karşın yılın ilk on aylık döneminde demir çelik radyatör üretiminde yüzde 12, tuğla ve kiremit üretiminde yüzde 14,2 gerileme yaşandı. Çimento üretimi yüzde 4,8 ve hazır beton üretimi yüzde 4,6 geriledi.

İhracat Pazarlarında Yeni Yılın İlk Yarısında Küçülme, İkinci Yarıda Toparlanma Bekleniyor 

Raporda, inşaat malzemeleri sanayisinin 2023 öngörülerini büyük ölçüde dünya ekonomisi ve ticaretindeki gelişmelerin belirleyeceği vurgulandı.

Dünya çapında yüksek enflasyonu önlemek için uygulanan sıkı para politikalarının yılın ilk yarısında en kuvvetli seviyeye çıkması bekleniyor. Ekonomilerdeki yavaşlama ile birlikte pazarlarımızdaki inşaat sektörlerinde küçülme bekleniyor. Yılın ilk yarısında Avrupa, İngiltere ve ABD inşaat sektörlerinin küçüleceği tahmin ediliyor.

Bu çerçevede inşaat malzemeleri talebinin de yılın ilk yarısında azalması, ikinci yarıda talep ve siparişlerin durağan kalması bekleniyor. Raporda, yılın ikinci yarısında inşaat sektörlerinde büyüme beklentisi ortaya çıkarsa talep ve siparişlerin yılın üçüncü çeyreğinde yeniden sınırlı artışa geçeceği, yılın son çeyreğinde daha hareketli bir talep ve ihracat eğilimi yaşanabileceği değerlendirildi.

Tablo.1 Dünya İnşaat Sektörü ve İnşaat Malzemeleri Sanayi İhracatından 2023 Yılı Öngörüleri

2023 Q1 2023 Q2 2023 Q3 2023 Q4
DÜNYA EKONOMİSİ  KÜÇÜLME DURAĞAN SINIRLI BÜYÜME BÜYÜME
DÜNYA TİCARETİ KÜÇÜLME KÜÇÜLME DURAĞAN BÜYÜME
İNŞAAT SEKTÖRLERİ  KÜÇÜLME SINIRLI KÜÇÜLME DURAĞAN BÜYÜME
İNŞAAT MALZEMELERİ SİPARİŞLERİ  DÜŞÜŞ DURAĞAN SINIRLI

ARTIŞ

ARTIŞ
İNŞAAT MALZEMELERİ İHRACATI DÜŞÜŞ DURAĞAN SINIRLI

ARTIŞ

ARTIŞ

Kaynak: Çalışma Ekibi

Türkiye İnşaat Sektörü ve İnşaat Malzemeleri İç Pazarı 2023 Öngörüleri 

Raporda, Türkiye inşaat sektörü ve inşaat malzemeleri iç pazarında 2023 yılını şekillendirecek ana unsurun seçime kadar uygulanacak destekleyici politikalar ve seçim sonuçlarına bağlı olarak yılın ikinci yarısında uygulanacak politikalar olacağı belirtildi.

Seçime kadar olan dönemde genişletici ekonomi politikalarının uygulanması, özellikle konut ve inşaat sektörüne yönelik desteklerle birlikte ekonomide iç talebin ve pazarın hareketli kalması bekleniyor. Bu dönemde yüzde 4-5 arasında ekonomik büyüme yaşanması öngörülüyor.   Büyümenin yılın ikinci yarısında yavaşlaması, inşaat sektörünün ise yıl genelinde sınırlı büyüme göstereceği tahmin ediliyor. Seçim öncesi desteklerin yılın ikinci yarısında da etkisinin süreceği değerlendiriliyor.

Bu çerçevede inşaat malzemeleri iç pazarında yenileme pazarı ile yeni pazarın farklı eğilimler göstereceği tahmin ediliyor. Yenileme pazarında yılın ilk yarısında durağanlık, yılın ikinci yarısında ise seçim belirsizliğinin ortadan kalkması ile sınırlı bir büyümeye geçiş öngörülüyor. Yeni pazarın ise sektöre verilen destekler ile yılın ilk yarısında daha hareketli olacağı değerlendiriliyor. Yılın üçüncü çeyreğinde yeni pazardaki büyümenin yavaşlaması, son çeyrekte ise 2024 yılı mart ayında yapılacak yerel seçimler öncesi inşaat sektörünün ve inşaat malzemeleri iç pazarının yeniden hareketlenmesi bekleniyor.

Tablo.2 Türkiye İnşaat Sektörü ve İnşaat Malzemeleri İç Pazarı İçin 2023 Yılı Öngörüleri

2023 Q1 2023 Q2 2023 Q3 2023 Q4
GENEL EKONOMİ BÜYÜME BÜYÜME YAVAŞLAMA YAVAŞLAMA
İNŞAAT SEKTÖRÜ  SINIRLI BÜYÜME SINIRLI BÜYÜME SINIRLI BÜYÜME SINIRLI BÜYÜME
YENİLEME PAZARI DURAĞAN DURAĞAN SINIRLI BÜYÜME SINIRLI BÜYÜME
YENİ PAZAR SINIRLI BÜYÜME BÜYÜME SINIRLI BÜYÜME BÜYÜME

Kaynak: Çalışma Ekibi

Yenileme Pazarı İçin Hane Halkı Eğilimi ve Talebi Belirleyici Oluyor  

İnşaat malzemeleri sanayinde birçok ürün için büyük önem taşıyan yenileme pazarı, hane halkı ve firmaların mevcut yapılarındaki yenileme talebi ve harcamaları ile şekilleniyor.

2020 yılının ikinci yarısında pandemi koşulları neticesinde yenileme talebindeki hızlı bir artışla yenileme pazarı önemli ölçüde büyüdü. Talep ve büyüme 2021 yılının son çeyreğine kadar sürdü. Son çeyrekten itibaren yenileme talebinde kademeli bir düşüş başladı. Buna bağlı olarak 2022 yılının büyük bölümünde yenileme pazarı daraldı. 2022 yılının son aylarında hane halkı yenileme talebinde yeniden bir artış eğilimi başladı. Ancak bu eğilimin henüz sınırlı ve yenileme pazarına tam olarak yansımadığı, 2023 yılında sağlanacak destekler ve olanaklar ile yenileme pazarında hareketlenme yaşanabileceği vurgulandı.

Yurtdışı Hizmet İhracatı Kazanç İstisnası ve Özellikli Durumlar

Türkiye’de yerleşik olup yine kanuni merkezi Türkiye de olan gerçek ve tüzel kişiler, Türkiye de ikâmeti veya kanuni merkezi bulunmayan ve de Yurtdışında faaliyet gösteren şahıs ve/veya şirketlere yapmış oldukları hizmetlere, Yurtdışı hizmet ihracatı denilmektedir. 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunun 3’üncü maddesinde mükellefiyet kavramı açıklanmış ve de elde edecekleri gelirlerin vergilendirilmesi hususu anlatılmıştır. Bu kapsamda kanuni merkezi ve/veya ikameti Türkiye de olan gerçek ve tüzel kişiler Türkiye sınırları içerisinde ve Türkiye sınırları dışında elde ettikleri gelirleri beyan etmek zorundadırlar.

2020 yılında yaşadığımız pandemi ile birlikte evden çalışma ve uzak destek sistemi konuları önem kazanmıştır. Özellikle ülkemizde yazılım, grafik tasarım, e-ticaret, danışmanlık ve de bilgi sistemleri/güvenlikleri sektörlerin de fayda/maliyet analizi çerçevesinde önemli bir ilerleme sağlanmıştır. Ülkemizdeki kur riski de dikkate alındığında uluslararası alanda faaliyet gösteren kurumlar, ülkemizden yazlım ve de danışmanlık alanında çok sayıda şirketlerle çalışma imkanı bulmuşlardır. Gerçek veya Tüzel kişi şirketler yurtiçine verdikleri desteklerin dışında kur farkı nedeniyle yurtdışı firmalarına da verdikleri destekler ile kendilerine ek gelir kapısı oluşturmaktadırlar. Döviz cinsinden düzenledikleri faturalar ile bu gelirlerini ispat eden mükellefler vergi dönemlerinde bu gelirleri üzerinde gelir ve kurumlar vergisi ödemektedirler. Aslında bu kasamda 2012 yılında yapılan bir düzenleme ile yurtdışı kazanç istisnasına yeni eklemeler ile daha avantajlı bir duruma getirildi.

6322 sayılı AATUH Kanunla yapılan ekler ile, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 89 ve 5520 sayılı KVK’nun 10 uncu maddelerine, yapılan ekler ile bu avantajlar yasal zemine oturtuldu.

Bu kanunla;

“Türkiye’de yerleşmiş olmayan kişilerle, işyeri, kanuni ve iş merkezi yurt dışında bulunanlara Türkiye’de verilen ve münhasıran yurt dışında yararlanılan;

  • mimarlık,
  • mühendislik,
  • tasarım,
  • yazılım,
  • tıbbi raporlama,
  • muhasebe kaydı tutma,
  • çağrı merkezi ve veri saklama hizmeti alanlarında faaliyette bulunan hizmet işletmeleri ile
  • ilgili bakanlığın izni ve denetimine tabi olarak eğitim ve sağlık alanında faaliyet gösteren ve Türkiye’de yerleşmiş olmayan kişilere hizmet veren işletmelerin münhasıran bu faaliyetlerinden elde ettikleri kazancın %50’si vergiden müstesnadır”

Bunu bir örnek ile açıklayacak olursak;

ABC Müşavirlik A.Ş. firması Hollanda da bulunan BossNL firmasına muhasebe kaydı tutma hizmeti vermektedir. ABC Müşavirlik A.Ş. firmasının 2020 yılı kazanç ve giderleri şu şekildedir:

Yurtiçi Kazançları:            100.000,00-TL

Yurtdışı Kazançları:          250.000,00-TL ( 25.000-Usd x 10,00-TL(TCMB Satış Kuru))

Amortisman Gid.:            (20.000,00-TL)

Personel Gideri:               (70.000,00-TL)

Vergiye Tabi Kazanç= [Yurtiçi Kazanç + (Yurtdışı Kazanç/2)] – (Amortisman Gid. + Personel Gid.)]

= (100.000 + 125.000) – 90.000

= 135.000,00-TL vergiye tabi kazancıdır.

Burada da görüldüğü üzere Yurtdışı hizmet ihracatından kazanılan gelirin %50 si vergiye tabi tutulmuştur. Dikkat edilmesi gereken hususlardan biri, kanun koyucu bu gelirin %50’sini vergi dışı bırakmayı belli kural ve şartlara bağlamıştır.

Bunlar:

  • Bu indirimden yararlanılabilmesi için fatura veya benzeri belgenin yurt dışındaki müşteri adına düzenlenmesi şarttır.
  • Söz konusu hizmetlerin Türkiye’de yerleşik firmalar tarafından Türkiye’de yerleşmiş olmayan kişilerle, işyeri, kanuni ve iş merkezi yurt dışında bulunan firmalara sunulması gerekmektedir.
  • Verilen hizmetten yurt dışında yurt dışında yararlanılması gerekmektedir. Başka bir deyişle verilen hizmet hizmeti alan yurt dışı menşeli firmanın Türkiye içerisindeki faaliyetlerle ilgili olmamalıdır.
  • Hizmet bedelinin, döviz olarak Türkiye’ye getirilmesi ve döviz alım belgesinin temin edilmesi gerekmektedir.

Uygulamanın ciddi bir avantaj sağladığı aşikâr. Uygulama ile hizmet ihracı yoluyla ülke ekonomisinin uluslararası rekabetçiliğinin artırılması, yeni ihracat alanlarının oluşturulması, istihdam imkânlarının yaratılması, nitelikli işgücünün Türkiye’de istihdamının artırılarak sürdürülmesinin desteklenmesi amaçlanmaktadır. Daha da önemlisi ülkemizde belli bir konuda uzmanlaşmış, yabancı dil bilgisine sahip olan vatandaşlarımızın istihdam olanaklarını artırması ve yurt dışına gitmeksizin dünyanın her yerine birçok hizmetin verilmesi imkânı doğacağı için beyin göçünü de engellemesi yolunda ciddi bir yol kat edecektir.

Ayrıca şu an yürürlükte olan %50 kazanç istisnasını Cumhurbaşkanı %100 indirmeye yetkilidir. Bu da gösteriyor ki ilerleyen dönemlerde rekabetçi bir sistem için bu kullanılabilir. Yurtdışında yaşanan enerji maliyetlerindeki artış, mevcutta ülkemizdeki pek çok yazılım ve danışmanlık alanında faaliyet gösteren tüzel ve gerçek kişilerin elini güçlendirmektedir. Böylece ülke dışına yerleşmek durumunda kalmadan da bu hizmetlerin sunulabilmesi global dünyada insanımızın daha fazla söz sahibi olacağını ve ilerleyen dönemlerde belki Hindistan veya Çin gibi ülkelerden bu konularda pozitif ayrışacağımızı gösterecektir.

Faydalı olması dileğiyle,

Can DOYRANLI

S.M. Mali Müşavir

cand@uniqmalidanismanlik.com