İçerik Pazarlaması Olmadan Dijital Pazarlama Olmaz

Mürsel Ferhat SAĞLAM

Dijital Pazarlama Uzmanı / Marka Yöneticisi / Yazar

Reklam, pazarlama, marka zirvelerinde mutlaka senenin trendinden bahsedilir ardından konuşmacılar, panelistler çeşitli konularda bilgi ve tecrübelerini aktarırlar. Hemen herkesin ortak paydada buluştuğu bir nokta var ve bunu ifade ederken herkes jenerik haline gelmiş şu cümleyi kurar: “içerik kraldır.”

İçerik kraldır. Peki kraliçe kim veya ne?

İçerik kralsa sanırım mecralar da kraliçedir.

İçeriğin üretilmesi kadar içeriğin paylaşıma açılması ve etkileşime sokulması yani kısaca tüketilmesi de aynı derecede önemlidir. Peki kral dediğimiz içeriğin tüketilmesi için gereken sadece mecra mıdır veya her içerik her mecrada beklenen oranda tüketilir mi?

Bu ve benzeri sorular işin felsefesine kafa yormak gibi gözükse de aslında bu büyük oranda işin teknik kısmıyla ilgilidir. Diğer bir ifadeyle içerik yalnızca yetenek ve üretkenlik meselesi değildir. İçerik üretmek ve üretilen içeriğin etkileşim almasını sağlamak yani içeriği yönetmek, üretkenlik kadar teknik bilgi de gerektiriyor.

Alışılagelmiş tarzda hizmet üreten ajanslarda reklam yazarı veya geleneksel medyada köşe yazarı olmanın ötesinde bir anlayış gerektiren yeni nesil içerik üretiminde önemli olan iki unsur var.

İlki ürünü yani mal veya hizmeti deneyimlemektir. Evet, artık nitelikli bir içerik pazarlaması için ürünü deneyimleyecek düzeyde bilgi, tecrübe ve yetenekli birer blogger yahut fenomen olmanız gerekiyor. Buna göre içerik pazarlama aslında biraz da deneyim pazarlamadır. İkincisi ise mecrayı tanımaktır. Herhangi bir konuda uzmanlaşmış bir blogger olabilirsiniz ve bir ürünü tüm yönleriyle anlatacak bilgi ve yeteneğe sahip olabilirsiniz fakat eğer üretilen içeriği hangi mecra ya da mecralarda yayınlayacağınızı bilmiyorsanız veya paylaştığınız içeriğin daha çok okunması için mecra içi ve mecra dışı teknik düzenlemelerden bihaber iseniz o halde tam anlamıyla bir içerik pazarlaması yapmış sayılmazsınız. Zira başta belirttiğim gibi içerik kralsa, mecra kraliçedir.

İçerik ne kadar özgün, ilgi çekici, özel olursa olsun, mecra yönetimi konusunda başarısızsanız o içerik internetteki herhangi bir metin halini alır. Bu da ne markaya ne de içerik üreticisine herhangi bir yarar sağlamaz. Dolayısıyla pazarlama süreci verimsizleşir ve farklı stratejiler denenir. Oysa eldeki strateji hem içerik hem de mecra bazında iyi yönetilse zaten farklı bir strateji denemeye lüzum kalmıyor.

Markaların kurumsallaşmamış blogger veya fenomenlerle yürüttükleri ve viral elde etme amacı taşıdıkları projelerden verim alamama nedenleri kısaca bundan ibarettir.

Özetlemek gerekirse, sıradan bir ürün tanıtımı veya basın bülteni içeriklerinin dışında özgün ve bilgi / tecrübe odaklı içeriklerle kendini ifade etmek isteyen diğer bir ifadeyle içerik pazarlaması kurgulamak isteyen markalar öncelikle içeriğin niteliğine sonra da içeriğin yayınlanacağı mecranın markalaşıp markalaşmadığına bakmaları gerekiyor.

Ayda birkaç bin tıklanan bir blogu olan, kurumsallıktan yoksun, markalaşmamış, sosyal medyada zayıf bir blogger ile geniş çaplı bir içerik pazarlaması projesi gerçekleştirmek istemek en kibar tabirle hayal kurmaktır.

Rakamlar önemli bir kıstastır fakat her şeyi rakamlara indirgemek de doğru değildir. Kimi zaman istatistiksel anlamda iyi gözüken nice blog nitelik açısından markaya bir şey kazandıracak konumda olmayabiliyor.

Meseleyi anlamak için olaya bir de tam tersinden bakalım. Ayda 50k ve üzeri ziyaret edilen bir blogu olan, sosyal medyada hatırı sayılı bir takipçi kitlesine sahip bloggerlarla çalışırken rakamlara aldanmamak gerekiyor. Bloggerın paylaştığı içerikler analiz edilmeli, mecralar tarafından kullanıcılara sunulan istatistikler tüm metrikleriyle incelenmeli ve rakamların şişmesine neden olan herhangi bir bot yazılım söz konusu mu diye bakılmalı. Kısaca söylemek gerekirse nicelik her şey değildir. Dolayısıyla niceliğin de niteliğine bakmak gerekir. Birçok marka bu anlamda süreci iyi yönetemiyor. Bunun başlıca sebebi kurumsal iletişim departmanlarının gereğinden fazla geleneksel kalmasıdır.

Artık reklam, pazarlama ve iletişim süreçleri büyük oranda dijitalleşmiş durumda. Dijitale ayrılan reklam ve pazarlama bütçesi her geçen yıl artıyor ve hatta artık dijitale, geleneksele ayrılan reklam ve pazarlama bütçesinden daha fazla bütçe ayrılmaya başlandı. Bu bize reklam, pazarlama ve iletişim süreçlerinin dijitalleştiğini gösterdiği gibi bir yandan da şirketlerin departmanlarının da dijitale adapte olması gerektiğini gösteriyor. Departmanların bu yeni sürece adaptasyonu ise mütemadiyen gerçekleştirilecek şirket içi eğitimlerle mümkündür.

İçerik pazarlama, dijital pazarlama için olmazsa olmazdır. Reklam, pazarlama ve iletişim süreçlerinin %100’ü içeriktir. Fakat içeriği ayakta tutan bir takım olgular var. Bunları üç alt açıklamayla özetlemek gerekirse bunları şu şekilde özetlemek mümkündür;

  • İçeriği üreten kişi ya da kişilerin bilgi, tecrübe ve yetenekleri
  • İçeriğin yayınlanacağı offline ve online mecralar ve bunlara dair niceliksel ve niteliksel veriler
  • İçeriği tüketen kitlenin içeriğe verdiği tepkinin ölçümlenmesi

Kısacası içerik pazarlaması;

  • Üretim
  • Dağılım
  • Ölçümleme şeklinde özetlenebilir.

Markaların içerik pazarlamasında verim almaları bu üç sac ayağını iyi yönetip yönetmemeleriyle doğru orantılıdır.

 

Yazılımda Fikir Hakları

Kemal ŞAHİN
Mimar Sinan GSÜ Öğretim Görevlisi

Yazılımda hem niteik hem de niceik açısından fikir haklarının değişik bir formu kapsamına girer. Yazılımın sahibi de aynı zamanda bu hakların da sahibidir. Yazılımın nitelikleri ve kendine has değerleri telif hakları kapsamında değerlendirilir. Yazılımın telif haklarına sahip olan kimse; yazılım hangi şartlarda kullanılabileceğini, nasıl modifiye edilebileceğini ve kaç kopyasının satılabileceği gibi yazılım üzerindeki tüm karar mekanizmalarını elinde bulundurur. Diğer bir deyişle yazılımın nasıl değerlendirileceği sadece telif haklarına sahip olan firma tarafından karar verilir. Firma yazılımın servis sağlayıcısı olarak görev alabilir. Ya da bu konuda çeşitli görevlendirmeler yapabilir. (bayilik açabilir, satış kanalları yaratabilir gibi). Diğer insanların bu yazılımı kullanması konusunda hizmet altyapısını da üstlenmiş olur. Böylece alıcılar yazılımı satın alırken sadece kullanım hakkını almış olurlar. Tüm yayımlama ve dağıtım seçenekleri üretici firmanın telif hakları kapsamındadır. Bu nedenle bu iki durumu tam olarak birbirinden ayırmak için yazılımı satın alırken yazılım lisansı anlaşması ile satılır. Böylece yazılım tüm telif hakları kanuni olarakta korunmuş olur.

Yazılım lisansı alıcı tarafından satın alınır. Böylece kullanım esnasındaki yükümlülüklerin sınırları çizilmiş olur. Yazılımın fikri mülkiyetine ait değerler söz konusu olmaz. Lisanslama yazılımın kullanım nitelikleri içerdiği için nerede nasıl hangi ölçekte kullanılabileceğini tanımlar. Örneğin yazılım sadece 1 sunucuda çalışacak şekilde lisanslanabilir. Böylece ekstra tüm sunucu kulllanımlarında yeni lisanslamalara ihtiyaç doğar.

Yazılım içersinde kullanılan özgün algoritmalar ve kodlarda patentleme ile korunur. Baz durumlarda yazılım sahibi kendi patentlerine sahip olurken bazı durumlarda  da ana bir patent’den hareketle patentleme yapabilir. Patent sahibi genellikle bu özgün çalışmayı diğer insanlar tarafından sorgusuz sualsiz kullanımını engeller.

Yazılım lisansları yine bu patentleri içermez. Bir yazılım içersinde ne kadar çok patent olursa olsun lisans bu kapsamda kanuni bir yükümlülük taşımaması açısından patentleri kapsam dahiline almaz. Onun yerine sadece kullanım olanaklarını değerlendirir.

Yazılım Tipleri

Kemal ŞAHİN
Mimar Sinan GSÜ Öğretim Görevlisi

Pazarda satışta bulunan çok farklı tiplerde yazılımlar mevcuttur. Ana kategoriler altında toplamak istersek ;

  1. Ticari rafta olmayan yazılımlar (kutusuz) (Commercial off-the-shelf (“shrink wrapped”) software): Yazılım satıcısının aynı ürünün binlerce kopyasını sattığını yazılımlardır. Standart yazılım lisansı ile satılırlar. Bu nedenle alıcının hiçbir işlem yapmasına gerek kalmadan otomatik olarak işleme tabii tutulan anlaşmalar barındırmaktadırlar. Alıcının anlaşmada yer alan maddeleri kabul etmesi yazılımı kurup kullanmasıyla geçerli sayılır. (Bu geçerlilik yazılım kurulma aşamasındaki bir adım içersinde verilen karar mekanizmasıyla da teyit edilir. ) Yazılım bakım işlemleri genellikle yıllık ücretsiz olarak gerçekleştirilir. Genellikle de otomatik olarak gerçekleştirilir. (Güncelleştirme veya hizmet paketleri ile.) Böylece yazılımı kullanan genel kitlenin belirli bir teknik bilgi veya beceriye sahip olması gerekmeden otomatik ve kolay bir şekilde işlemlerin gerçekleştirilmesi sağlanır.
  1. Açık kaynak rafta olmayan yazılımlar (kutusuz) (Open Source off-the-shelf (“shrink wrapped”) software) : Yine birinci gruba giren yazılımlarda olduğu gibi bu yazılımlarda kutusuzdur ve perakende mağazalarda satılmaz. Sadece lisanslama biçimi ticari yazılımlardan farklı olarak açık kaynak lisanslama ile gerçekleştirilir. Açık kaynak lisanslar farklı şartlar ve sınırlamalar barındırmaktadır. Örneğin birçok açık kaynak lisans, son kullanıcıya yazılımın kodlarını modifiye etme ve geliştirebilme hakkı sunar. Bu tür yazılımlardaki en büyük yanlış algılama ücretsiz oldukları ve serbest kullanım hakkına sahip olması konusundadır. Oysaki birçok durumda açık kaynak yazılımlar satılabilir. Açık kaynak lisansların bu konuda herhangi bir sınırlaması yoktur. Ürün satıcısı belirlediği tutarı talep edebilir. Açık kaynak yazılımlardaki ücretsizlik duygusu sadece yazılımın kullanımı esnasında yapılabilecek özelleştirmeleri içerir. Bu özelleştirmeler kapsamında son kullanıcı talep ettiği modifikasyonları herhangi bir sınırlamaya mağruz kalmadan yapabilir.
  1. Özel amaca yönelik geliştirilmiş yazılımlar ve anahtar teslim çözümler (Custom developed software and Turnkey solutions): bu tip yazılımlar özel amaca yönelik geliştirilmiş ürünleri içermektedir. Böyle yazılımlar anahtar teslim çözümleri içerebilir ya da özel amaca yönelik yapılmış bir geliştirme anlaşması ile gerçekleştirilir. Pazarlış sonucu anlaşılan şartların tümü bu anlaşma kapsamına dahildir. Böylece tek seferlik alıcının ihtiyaçlarına yönelik özel bir anlaşma hazırlanır. Bu anlaşma satıcı veya geliştirici firma aktif iş hayatına devam etmediği durumlarda yazılımın sürekliliği ve bakımını da içeren maddelerde barındırır. Örneğin yazılımın kodlarının hangi tarafa ait olduğu ya da firmanın kapanması durumunda geliştirdiği yazılımların başka bir firmaya devri konusundaki detaylar bu anlaşmalarda belirlenir. Bu tip yazılımlar içinde ticari veya açık kaynak lisanslama yapılabilir.

Tedarik Zinciri içinde Satınalma Yönetimi

Tedarik Zinciri içinde Satınalma Yönetimi

Atilla Yıldıztekin
Lojistik Yönetim Danışmanı

Uzun zamandır zevkle takip ettiğim Satınalma Dergisinin içinde yazar olarak yer almam için yapılan davetten son derece memnun oldum. Yıllardır biriktirdiğim Tedarik zinciri, Lojistik konularında, satınalma ile ilgili bilgi ve tecrübelerimi sizlerle paylaşacağım. Sizleri yeni kavramlara, yeni uygulamalara taşıyacağım.

Öncelikle tedarik zinciri kavramlarımızın değiştiğini açıklayarak başlamak istiyorum. Geçmişte satınalma – üretim-satış üçgeninin içine yani tedarikçi- üretici-satıcı arasında sıkışmış olan tedarik zinciri tanımı; daha sonra tedarikçinin tedarikçisinden başlayan, üretim sonrası satıcının satıcısına kadar uzayan bir zincir haline getirildi. Bu çerçeve de tedarik zincirini tanımlamaya dar geldi. Gelişen teknoloji, büyüyen ölçek, uygulanan teknolojiler tedarik zincirine yeni bir tanım zorunluluğunu ortaya çıkarttı. Tedarik zincirinin sınırlarını artık hammaddeden başlattığımız ve ürünün tüketildiği hatta geri dönüş sürecinin de tamamlanarak tüketildiği bir süreç içine yerleştirdik.

Çok yakından tanıdığımız, Türkiye’de “yuvarlak masa” organizasyonunu kurduğumuz CSCMP ( www.cscmp.org ) tanımı, tedarik zincirine bir hedef de yükledi. Artık tedarik zincirimizi hammaddeden tüketime kadar olan süreç içinde birim şirketlerin, uzun dönem performanslarının arttırılması amacıyla, bir kurum içindeki iş kolları arasında, bilinen iş fonksiyonlarının ve aralarındaki uygulamaların sistematik ve stratejik koordinasyonu şeklinde tanımlıyoruz.

Uzun dönem performans ise kurumların ayakta durmaları, kendilerini geliştirmeleri amacıyla;

  • Şirket karlılıklarını arttırmaları
  • Pazar paylarını yükseltmeleri
  • Finansal iyileşme sağlamaları
  • Ürün kalitesinde artış elde etmeleri
  • Yeni ürün geliştirme çalışmalarında başarılı olmaları
  • Çalışan Memnuniyeti yaratmaları
  • Müşteri Memnuniyetini arttırmaları
  • Yatırımcılarını memnun etmeleri
  • Tedarikçileri ile karşılıklı memnun olmalarını sağlayarak elde edilmektedir.

Tedarik zincirinde süreçlerimiz de değişmiştir artık. Geçmişte henüz bilgi teknolojilerinin bu kadar etkin kullanılmadığı dönemden kalan itme sistemi, yani önce üret, sonra sat dönemi de sona ermektedir.  Gelecek yavaş yavaş önce sat, sonra üret, yani MAO ( Made As Order ) dönemine taşımaktadır bizleri.

Tedarik zincirinde gelişimin nedenleri şu şekilde belirlenmektedir.

  • Dünya Savaşı sonrası yeni dünya düzeni kurulmuş, gerek kapitalist sistem gerek komünizm ölçeklerin büyütülmesi ve ülkeler arasındaki ürün hareketinin arttırılması yönünde benzer çalışmalar yapmışlardır.
  • Dünya ticaretinin serbestleşmesi için başta Birleşmiş Milletler ardından Dünya Ticaret Örgütü WTO olmak üzere çeşitli kuruluşlar dünya ticaretinin hızlı ve engelsiz olması için çeşitli çalışmalar yapmışlardır.
  • Artan Uluslararası ticaret hacmı daha ucuz, daha hızlı, daha hatasız taşıma yollarının kullanılmasını gerekli hale getirmiştir. Deniz taşıması ve Intermodal taşıma gelişmiştir.
  • Birçok ülkede kişi başı milli gelirin artması tüketimi, dolayısıyla üretimi büyütmüş, satınalma, lojistik gelişmiştir.
  • Kişisel tüketimin artması tedarik zincirlerini daha çok üretmeye, daha kontrollü yönetime mecbur bırakmıştır.
  • Markalar arasındaki rekabet ürün fiyatlarını düşürmüş ve tüketimin artmasına, küreselleşmesine neden olmuştur.
  • Mevcut ürünler üzerindeki rekabetin fiyat indirimine dayandırılması ile yeni ürün geliştirme zorunlu hale gelmiş ve yeni tüketim kanalları ortaya çıkmıştır.
  • Internet Üzerinden on-line İletişim süreçleri hızlandırmış, hammaddeden tüketime giden çevrim süreci kısalmıştır.

Tedarik zinciri süreçleri de bugün planla, satın al, üret, sat şeklinde planlanmamakta, faklı yönetim sistemlerinin birleştirilmesiyle yaratılmaktadır. Gelecek dönemde üzerinde çalışacağımız süreçler şu şekilde olacaktır.

  • Müşteri ilişkileri yönetimi CRM ( Customer Relationship Management )
  • Müşteri hizmet yönetimi CSM ( Customer Service Management )
  • Talep Yönetimi (Demand Management)
  • Sipariş İşleme (Order Fullfilment)
  • Üretim Akış ( Manufacturing Flow)
  • Satınalma (Procurement)
  • Ürün Geliştirme (Product Develepmont)
  • Lojistik ( Logistics )
  • İadeler (Return)

Tedarik Zinciri Yönetiminin belli stratejilere dayandırılması ve hedeflerinin belirlenmesi gerekmektedir. Bu hedefler içinde satınalma fonksiyonunun önemi daha da artmıştır. Satınalma büyüme ile doğu orantılıdır. Bilinen sözdür “Ekonomi Satın Almayı, Satın Alma Ekonomiyi Büyütür” sözü şirketler için de geçerlidir. Düzgün satınalma sitemine sahip olan şirketler büyür ve büyüme satınalmanın önemini daha fazla ortaya çıkartır. Geçmişten gelen bir söz de “Şirketler karlarını satarken değil, satın alırken yaratırlar” sözüdür. Hala geçerliliğini kaybetmemiştir.

Artık satınalma tedarik zincirinin destek fonksiyonu değil ana fonksiyondur ve rekabetin en kritik unsurudur. Satınalma departmanlarının temel hedeflerini şu şekilde belirleyebiliriz.

  • Envanter maliyetlerini ve kayıpları minimize etmek. Satınalma hammadde ve ürün stoklarını kontrol ederek, üretim planlama ve satış departmanı ile birlikte yavaş hareketli, ölü stokların oluşmamasını hızlı, küçük adetlerde satınalma sistemi kurarak yönetmelidir.
  • Ürünün kalitesini korumak, aldığınız hammadde ve yarı mamulün kalitesinin koruyarak başlamaktadır. Satınalma kalite – maliyet dengesinin kurulmasında yer almalıdır.
  • Güvenilir tedarikçiler bulmak ve korumak da satınalmanın görevidir. Üretimi ve satışı aksatmayacak, sözüne güvenilir tedarikçilerle uzun süreli iş anlaşmaları yapılmalı ve ilişkiler canlı tutulmalıdır.
  • Temin edilen materyalleri ve servisi standart hale getirmek de satınalma ile sağlanmaktadır. Her gelen ürünün kalitesi tedarikçi tarafından kontrol edilmeli ve garanti edilmelidir. Satınalma her girişin kalite kontrolünü yapmamalıdır.
  • Gerekli olan materyalleri ve hizmetleri en düşük maliyetle sağlamak konusunda da toplam maliyeti etkilemesi açısından en düşün maliyetlerle satınalmanın gerçekleşmesi şarttır. Satınalma sadece satınalma maliyetini değil elde etme ve elde tutma maliyetini de minimize etmelidir.
  • Kurumun pazarlık ve rekabetçi gücünü yükseltmek için tedarikçilere verilen sözlerin tutulması önemlidir. Özellikle ödeme konularında satınalma tedarikçilere destek vermelidir.
  • Üretimi düzenli şekilde gerçekleştirecek kesintisiz malzeme, servis ve bilgi akışını gerçekleştirmek için kurum içindeki tüm departmanlarla periyodik süreç iyileştirme toplantıları yapılmalıdır.

Satınalmanın yukarıdan kuş bakışı görünüşü bu şekildedir. Gelecek yazılarımızda satınalma fonksiyonuna daha yakından bakmak ve uygulamalardan örnekler vermek yerinde olacaktır. Ülkemizde satınalma konusunda çok başarılı çalışmalar yapan kurumlar, satınalma direktörleri, müdürleri görev yapmaktadır. Önemli olan bu görevlerini yaptıkları süre içinde kazandıkları deneyimleri paylaşmaları, diğer arkadaşlarımızın elde ettiği sektörel başarıları iş süreçlerine eklemeleri olacaktır. Sektör dergilerinin bir reklam platformu olarak kalmamalarını, bilgi paylaşımlarımız için bir yöntem olmalarını diliyorum.

Sevgilerimle,

 

Atilla Yıldıztekin

Lojistik Yönetim Danışmanı

 

Sağlık Kuruluşlarının Teknoloji Satın Alma(ma) Nedenleri Üzerine Yenilikçi Yaklaşımlar

Füsun Kolat
fusunkolat@gmail.com

füsunkolatYaklaşık 14 yıldır SGK ile (-SGK öncesi dönemde Emekli sandığı, Bag-Kur, SSK dahil-), son 4 yıldır ise ilave olarak Sağlık Kuruluşları ile birlikte çalışıyorum. Deneyimlerle kesin olarak söyleyebileceğim tek şey ülkemizde devlet kurumları ile özel kuruluşların PPP(Public – Private Partnership)  projeleri üretme kapasiteleri çok düşük. Hiç yok mu? elbette var. Ancak nitelik ve nicelik ile ilgili sorunlar bertaraf edilemiyor.  Kamu Özel sektörün deneyimlerinden ve yenilikçi bakış açısından yeterince faydalanamıyor.

Sonuçta Sağlık Hizmetleri Merkezi Sunucusu Sağlık Bakanlığı daha çok kalite odaklı, Geri ödeme kurumu SGK bütçe odaklı, Yerel Hizmet sunucuları Hastaneler ise arada sıkışıp biraz kalite, çokça bütçe odaklı kararlar alıyorlar. Ve alınan kararlar çoğu zaman günü kurtarmak ve yıllık bütçeyi aşmamak hedeflerinden öteye geçemiyor.

Sağlık Kuruluşları Satın almalarında Ne İster?

-Hastalarına kaliteli hizmet sunmak

-Medikal hata oranlarını azaltmak, «malpractice» maliyetlerinden kaçınmak

-Ulusal mesleki deontoloji ilkelerine ve yasa/yönetmeliklere uyum  göstermek

-Vizyoner, yenilikçi , lider ve uzun vadeli projeler üretmek

-En kalitelisini satın almak

-En ucuza satın almak

-Süreklilikte ve serviste sorun yaşamamak

-Geri ödeme sistemine uyum gösteren projeler satın almak

-İzlenebilir ve denetlenebilir teknolojik imkanlar satın almak

-Kar etmek

SGK Geri Ödemelerinde Ne İster?

Hastalarına eşit haklar ve kaliteli hizmet sunmak

Sağlık alanında her türlü suistimali engellemek

Online denetim ve izlenebilirlik

İstatistiki çalışma imkanı

Medikal hata oranlarını azaltmak ve maliyet düşürmek

Farmakoekonomi ile maliyet düşürmek

Profilaktik bakış açıları geliştirerek maliyet düşürmek

Kar etmek

Yıllık harcama bütçesini aşmamak

Hastanelerin teknoloji tercihlerini etkileyen en önemli kriter ilgili bir yasal mevzuata dayanması ki son derece haklılar bu konuda. Bakanlık temelli yasal mevzuatlar ise örnekler oluşmadan maalesef yayınlanmıyor. Çatının altına ev yapmaya çalışıyoruz, hem de sağlık hizmetleri gibi kritik ve yaşamsal bir hizmeti sunarken.

Teknoloji tercihlerini etkileyen ikinci önemli kriter ise fiyat. Evet üzgünüm, teknoloji pahalıdır ancak size eninde sonunda para kazandırır. Kurumların herhangi bir teknolojik yatırımın maliyetini hesaplamaktan öteye geçip kazanımları detaylandırmaları ve yatırım geri dönüşü («ROI») odaklı çalışmalar yapmaları gerekiyor. Çünkü teknoloji, insana bağlı hataların ve bunların maliyetlerinin önüne geçerek, kurumlara geleceğe odaklı yeni bir perspektif açıyor.

ROI Hesaplamalarında kullanılabilecek kriterler

İşçilik Kazanımları

Teknoloji öncesi bu iş için kaç personel ne kadar zaman harcıyordu, maliyeti ne idi. Teknoloji bunu nasıl değiştirecek?

Tıbbi Sarf Malzeme Kazanımları

Teknoloji öncesi bu iş için ne kadar tıbbi malzeme sarf ediliyordu, teknoloji bunu nasıl değiştirecek

İlaç Tüketiminden Kazanımlar

Teknoloji öncesi hastanenin yıllık ilaç alımı ne kadardı, teknoloji bunu nasıl değiştirecek?

Yatak Başı Maliyet Kazanımları

Teknoloji öncesi bir yatağın hastaneye maliyeti ne idi, teknoloji bunu nasıl değiştirecek?

Hata Maliyetlerinden Kazanımlar

Teknoloji öncesi herhangi bir hata maliyeti çalışması yapıldı mı? Teknoloji bunu nasıl değiştirecek ?

Ülkemizde maalesef böyle bir çalışma bulunmuyor, gelişmiş ülkelerde her bir zararlı hatanın hastaneye maliyeti 2000$ ila 9000$ arasında değişmekte.

Kalitesizlik Maliyetlerinden Kazanım

Kalitesizlik maliyetleri hesap ediliyor mu? Teknoloji bunu nasıl değiştirecek?

Faturalandırma/Geri Ödeme Kazanımları 

Bu iş için daha önce SGK ya ne kadar faturalandırma yapılıyordu? Teknoloji ile nasıl değişecek?

Servis maliyetleri 

Teknolojiyi satın almadan önce hastane ne kadar teknik servis ödemesi yapıyordu, teknoloji bunu nasıl değiştirecek?

Verimlilik kazanımları

Teknolojiden önce hastane kaynaklarını hangi  verimlilikle kullanabiliyordu, teknoloji bunu nasıl değiştirecek?

-Yatak doluluk oranı ne kadar artırılacak

-Hastaların yatış süreleri ne kadar kısalacak ve hizmet verilen hasta sayısı ne kadar artacak vb.

 

Yaratıcılık Konjenital midir?

Füsun Kolat
fusunkolat@gmail.com

füsunkolat«Hayata karşı meraklı olmak, her yönden, bence muhteşem yaratıcı insanların en büyük sırrıdır. Leo Burnett»

Yıllar önce ve mezuniyetten yaklaşık 15 yıl sonra gerçekleşen bir lise mezunlar buluşmasında Türkiye’ nin en büyük iletişim şirketlerinden birinde üst düzey yönetici olarak bizi gururlandıran çok değerli bir arkadaşımın söylediği şu sözleri unutamıyorum:  «İnternet 1994 yılında Türkiye’ ye geldiğinde ODTU de okuyordum, bölüm Elektronik ve Haberleşme, internet bağlantılı ilk bilgisayar bizim bölüme kuruldu ve kullanıma açıldı. Düşünüyorum da ne kadar vizyon yoksunuymuşuz o yıllarda. Çoğu gün o bilgisayara uğramadan biterdi. Neler yapılabileceğini hayal bile edemezdik, ama biraz yenilikçi davranabilsek belki facebook’ u biz inşa edebilirdik düşünsene. Türkiye’ nin tek internetli bilgisayarı elimizin altındaydı ve hiçbir şey yapmak aklımıza gelmedi.»

Şimdiki kariyerinde yenilikçiliğin üst sınırlarında dolaşan arkadaşımın bu sözleri beni çok etkilemişti. Yaratıcılığın insanın doğasında var olduğu bir kitle olduğunu kabul ediyorum, ama bu geliştirilemeyeceği anlamına gelmiyor. Yaşadığımız gezegende karşılaştığımız her görüntü ve söylemden ilham almak mümkün.

Her yenilikçi iş insanı, gün içinde gelen mesajları not etmek için bir not defterine sahip olmalı. . «İlham gelmesini bekleyemezsiniz, ilhamı kovalamanız gerekir» dediği gibi London’ ın merak etmeli, öğle yemeğinde bile algılarını sonuna kadar açık tutmalı tüm alt yazıları okumalı. En önemlisi de yaşadığı toplumun getirdiği tüm önyargıları yok sayacak bir zihinsel esnekliğe sahip olmalı. Önemli olabilecek her bilgiyi not etmeli, ve ara sıra bunları okumalı. Bilgi biriktikçe ve çoğaldıkça bir anlam ifade etmeye başlıyor çünkü.

Resim2

Departmanlarımızda yapacağımız küçük beyin fırtınaları ne mucizeler yaratabilir farkında mıyız? Elde edeceğimiz en kötü sonuç departmana bağlılığı artırmak olur. Biraz ileri gidersek önemli bir maliyeti düşürebilir, hatta var olmayan ve planlanmayan yeni bir görev bile yaratabiliriz. Size «Screet» in vadettiği mükemmel bir dünyadan bahsetmeye çalışmıyorum. Ama sahip olduklarımızın çok azını kullanabildiğimize eminim!

“If I had asked people what they wanted, they would have said faster horses”

– Henry Ford

Satınalmada Bir Alternatif: Barter

Vefa TOROSLU
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
Bağımsız Denetçi

  1. Giriş

Yaşanan finansal krizlerle birlikte, paranın maliyetinin yükselmesi, ekonomilerde pek çok finansal tekniğin gelişmesini de zorunlu hale getirmiştir. Söz konusu finansal teknikler, ekonomi dünyasının gerek yüksek enflasyon, gerekse yükselen faizlerden korunma tedbirlerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Ancak bu tekniklerin hemen hepsi para temeline dayandığından, çoğu zaman paranın maliyetinin düşürülmesinde yetersiz kalmaktadırlar. Bu nedenle paranın maliyetini minimum düzeye indirmek, hatta ortadan kaldırmak için tek yol, ulusal ve uluslararası ticarette en önemli maliyet unsuru olan parayı kullanmamaktır. Zaten paranın icadından önce de insanlık, ihtiyacı olan ürünleri elde edebilmek için, ihtiyaç fazlası ürünlerini kullanmakta, mal ve hizmetler birbirleriyle takas edilmek suretiyle ihtiyaç sahipleri arasında el değiştirmekteydi. İşte bu noktadan hareketle 1929 büyük ekonomik krizinin yol açtığı ekonomik çöküntüden kurtulmanın bir yolu olarak takas, yeniden dünya ekonomisinin gündemine girmiştir.

İlk örnekleri iki istasyonlu olan takas işlemleri, mal ve hizmetlerin çeşitlenmesiyle, günümüzde çok istasyonlu olarak uygulanmakta ve barter adıyla anılmaktadır. Barter sisteminde, satın alman mal veya hizmetin bedeli, üretilen mal veya hizmetle ödenmekte, sistem, barter şirketi tarafından üye işletmelerin barter işlemlerinin organize edilmesi suretiyle işlemektedir. Sistem üyesi işletmelerin mal ve hizmetlere olan arz ve talepleri, barter şirketi tarafından, sistemin ana unsuru olan bilgi bankası aracılığı ile diğer üye işletmelere duyurulmakta, böylelikle de söz konusu arz ve talepler üyeler arasında el değiştirmektedir. Barter sisteminde arz ve talebin para kullanılmadan el değiştirmesi, sistemi diğer finansman tekniklerinden üstün kılmaktadır.

Günümüzde en başarılı örneklerinin ABD’de uygulandığı barter sistemi, pek çok Avrupa ülkesinde de yaygın olarak kullanılmaktadır. Türkiye’de ise sistem 1990’lı yılların başlarında kullanılmaya başlanmıştır. Barter sistemi ülkemizde hala yeteri kadar tanınmamakla birlikte kullanım oranı giderek artmaktadır. Barter sisteminin Türkiye’de kullanımını artırmak için gerekli düzenlemelerin yapılması öncelikli KOBİ’ler olmak üzere, Türkiye ekonomisine önemli katkı sağlayacaktır.

  1. Barter Sisteminin Tanımı

Barter kelimesi İngilizce kökenli olup, mal veya hizmetin takası (trampa edilmesi) anlamına gelmektedir. Bilindiği üzere takas, ticaret yapmanın bilinen en eski yoludur ve insanlığın ortaya çıktığı tarihlerden günümüze kadar ulaşan tek ticaret ve finansman metodudur. Mal ve hizmet değiş tokuşu, paranın kullanılmaya başlanmasından önce insanların ihtiyacı olan, ancak kendi üretemediği veya tedarik edemediği malları elde edebilmelerinin tek yolu olmuştur.

Hızla küreselleşen dünyamızın ulusal ve uluslararası ticaret hacminde meydana gelen genişlemeyi, mevcut pazarlama ve finansman teknikleriyle sürdürebilme çabası, zaman zaman işletmeleri zor duruma düşürebilmektedir. Çünkü, gelinen bu noktada işletmelerin rekabet üstünlüğü sağlayabilmeleri ya da mevcut rekabet gücünü koruyabilmeleri, ulusal ve uluslararası pazarlardaki etkinliklerine bağlıdır. Diğer taraftan hem ülkelerarası anlaşmalar ve/veya anlaşmazlıklar, hem de ülke içerisinde ortaya çıkan ekonomik krizler, işletmeleri yeni arayışlara yöneltmektedir. Bütün bu sebeplerden dolayı barter da factoring, forfaiting, franchasing gibi alternatif teknikleri gibi giderek ön plana çıkmaktadır.

Barter, para vermeden alış veriş imkanı sağlamasından dolayı işletmeler için bir finansman tekniğidir. İşletmelerde finansman yükünün hafifletilmesi, işletmenin sattığı mal ya da hizmetin girdi maliyetinin düşürülmesi anlamındadır. Barter finansman tekniği, diğer finansman tekniklerinden farklı olarak girdi maliyetini en aza indiren bir tekniktir. Çünkü barter sistemiyle finansman, mal veya hizmet alımında para ve paranın yükü olan faiz değil, mal ya da hizmete karşılık mal ya da hizmetle ödemektedir. Sistem yoluyla karşı karşıya gelen alıcı ya da satıcı, talepte bulundukları mal ya da hizmetin temini için faiz yüküne katlanmazlar. Aynı mal ya da hizmeti kredi kullanmak yoluyla satın almak istediklerinde ise, kredilendirdikleri tutar kadar faiz yüküne katlanırlar. Oysa barter sisteminde faiz yoktur.

Barter sistemi takas sisteminin geliştirilmiş ve organize olmuş şeklidir. Alıcı firma tarafından bir finans sistemi, satıcı açısından pazarlama satış tekniği olarak kullanılan barter, organize bir piyasada mal ve hizmetlerin para kullanılmadan karşılıklı olarak değiştirilmesi işlemidir. Bir başka deyişle barter, bir işletmenin satın aldığı mal ve hizmetlerin bedelini para ile değil, kendi ürettiği mal veya hizmetlerle ödemesini sağlayan bir sistemdir. Bu sistemde para, bir değer saklama ve değişim aracı değil, sadece bir muhasebe birimi olarak işlev görmektedir. Barter sistemi, bir taraftan pazarlama ve satış tekniği olarak kullanılırken, diğer taraftan da bir finansman tekniği işlevi görmektedir. Barter uygulamasında takastan farklı olarak birden çok firma ve çok sayıda mal veya hizmet bulunmaktadır. Barter sisteminde işlemler takastan farklı olarak bire bir değil, barter sistemi içerisinde gerçekleştirilmektedir. Barter şirketi ve üye firmalar sistemin taraflarını oluşturmaktadır.

Barter sistemine üye olan bir işletme, ihtiyaç duyduğu mal veya hizmeti sistem üyesi herhangi bir satıcıdan nakit kullanmadan alabilmektedir. Aldığı mal bedelini de malı satan işletmeye değil, sisteme borçlanmaktadır. Borcunu ise sisteme üye olan herhangi bir alıcıya, kendi ürettiği mal veya hizmeti satarak ödemektedir. Satıcı işletme ise alacağını sisteme mal veya hizmet satan bir başka satıcıdan mal veya hizmet alarak tahsil etmektedir. Barter şirketi bu değiş-tokuş işlemini organize etmekte, alıcı ve satıcıların hesaplarını tutmakta ve yaptığı bu işlemden de komisyon almaktadır.

  1. Barter Sisteminin Tarafları

Barter sisteminde barter firması ve üyelerden oluşan iki taraf bulunmaktadır.

  1. a) Barter Firması: Barter sistemini organize eden ve işleten kurumdur. Üyelerin barter sisteminden yararlanma şekil ve esaslarını belirler, üyelerin cari hesaplarını tutar, üyeler arasında bilgi akımını sağlayacak iletişim sistemini oluşturur. Kısaca, mal ve hizmetlerin alıcı ve satıcılarını karşılaştırarak işlemin yapılmasını sağlar. Barter şirketinin birincil görevi sistemin sağlıklı ve sürekli işleyişini temin etmektir. Barter şirketlerinin gelirlerini sisteme giriş aidatları, aylık veya yıllık aidatlar ile yapılan işlem tutarları üzerinden alınan komisyonlar oluşturmaktadır. Barter şirketleri gerçekleştirilen her barter işlemi üzerinden hem alıcıdan hem de satıcıdan % 2 ile % 5 arasında komisyon almaktadır.
  1. b) Üye Firma: Ticari hayatta faaliyet gösteren herhangi bir firma barter sistemine üye olabilmektedir. Üyeler sisteme ya belirli bir süre için üye olmakta ya da sadece bir işlem için üye olmaktadırlar. Üyeler ya sistemden öncelikle mal talebinde bulunmakta ve karşılığında sisteme mal vermeyi taahhüt etmektedirler. Ya da sisteme öncelikle mal arzında bulunmakta ve karşılığında sistemden zaman içerisinde mal almayı taahhüt etmektedirler.
  1. Barter Sisteminin İşleyişi

Barter sisteminde üyeler bilgisayar ağıyla birbirlerine, merkeze ve merkezdeki bilgi bankasına bağlıdır. Mal veya hizmeti satan işletmeler arz ve taleplerini sisteme bildirirler. Barter firmaları da internet yoluyla talebi ya da arzı, diğer firmalara bildirir. Bu sayede firmaların, oluşturmuş olduğu arz ve talep bilgi bankası meydana gelmektedir. Sisteme üye olan her firma, kullanıcı adı ve parola yoluyla internet üzerinden diğer firmaların arz ve taleplerine ulaşabilmektedirler. Üyelerden gelen taleplerin birikmesiyle ortaya çıkan bilgi bankası yoluyla, piyasaya yeni bir mamul çıkarmayı planlayan üye firma; bu mamulle ilgili bir talep olup olmadığı, talebin kimden geldiği, bu talebe karşılık kimlerin arz bildirdiği, satışın kaça yapıldığı, barter oranı, tekrar satış yapılıp yapılmadığı, talebin sürekliliği gibi konularda bilgi edinmektedir.

Barterde çoklu takas söz konusu olduğu için bir firma başka bir firmaya mal satarken üçüncü bir firmadan hizmet satın alabilmektedir. Bütün bu barter işlemleri, merkezdeki müşteri cari hesaplarına genellikle USD veya EUR olarak kaydedilmektedir. Barter üyesi firma, sisteme olan borcunu barter çekleriyle, yaptığı alışveriş tarihinden itibaren genellikle 9 ay içinde sisteme dahil üyelere mal veya hizmet satarak ödemek durumundadır. Aksi halde vade sonunda barter organizatörünün banka hesabına söz konusu borcunu döviz karşılığı TL olarak yatırmak zorundadır. Diğer taraftan barter kuruluşu, barter yoluyla mal ve hizmet satan işletmelerin bu mal ve hizmet satışından vazgeçmeleri veya yükümlülüklerini yerine getirmemeleri, gibi bazı riskleri karşılamak üzere üyelerinden teminat alırlar. Söz konusu teminatlar; banka teminat mektubu, gayrimenkul ipoteği, devlet tahvili ve hazine bonosu gibi varlıklar olabilmektedir. Diğer teminat türü de alım işleminden önce satım işlemi olmaktadır

  1. Değerlendirme

Dünyada modern anlamda barter uygulamalarının geçmişi 1930’lu yıllara kadar uzanmasına rağmen ülkemizde barter organizasyonları 1990’lı yılların ikinci yarısından itibaren faaliyet göstermeye başlamıştır. Şu anda Türkiye’de halen faaliyet gösteren 60 civarında barter şirketi bulunmaktadır.

Türkiye’de barter sistemi son yıllarda gelişmeye başlayan ve özellikle nakit sıkıntısı çeken, KOBİ’lerin üye oldukları bir ticaret yöntemidir. Sektör kısıtlaması olmadan her firmanın rahatlıkla barter sisteminde çalışabilmesi mümkündür. Türkiye’de inşaat, gayrimenkul, medya, gıda, sigorta, tekstil gibi pek çok mal ve hizmet sektöründe barter kuruluşları hizmet vermektedir. Barter sistemi, KOBİ’ler için bankacılık çözümlerine alternatif vazgeçilmez bir enstrümandır. Barter sayesinde, KOBİ’ler için geri ödemede zorlukları yaşadıkları banka kredilerinden kurtulma olanağı doğmuş oluyor.

Barter sistemi sayesinde KOBİ’ler kriz dönemlerinde ayakta kalabilme, üretimini sürdürme ve yatırım yapabilme imkânına sahip olabilmektedir. Barter sistemi sayesinde her sektörden KOBİ sisteme dahil olabilmekte ve birbirleriyle alışveriş yapma imkanına kavuşmaktadır. KOBİ’ler barter sayesinde sistemden satın aldıkları mal yada hizmetin bedelini para yerine ürettikleri ürün yada sundukları hizmetle ödeme olanağı bulmaktadırlar. Bu durumda KOBİ’lerin atıl kapasitelerini değerlendirebilme ve ellerinde bulunan stokları eritebilme olanağını doğurmaktadır.

 

Zaman Yönetimi

Simge ERDAĞ

Zaman yönetimini engelleyen ve etkin zaman yönetminden önce dikkate almamız gereken durumları belirledikten sonra zaman yönetimi tekniklerini ele alabiliriz.

Öncelikle bir hedef belirlemeniz gerekir. Unutmayın ki zaman yönetimi aslında davranışlarınızı değiştirmektir zamanı değil. Dolayısıyla, zamanı etkin kullanmaya yönelik davranışlar kazanabilmek ve ne derece başardığınızı ölçebilmek açısından hedef belirlemeniz gerekir. Hedeflerinizin net, ölçülebilir, ulaşılabilir, sonucu olan ve zaman sınırı olması önemlidir.

Sizi belirleridğiniz hedeflere ulaştıracak bir plan yapmanız, ne kadar ilerleme kaydettiğinizi belirlemenizi sağlayacaktır. Kısa veya uzun vadeli planlar için “yapılacaklar listesi” hazrılamanız, yapılması gerekenleri hatırlamanız konusunda yardımcı olacaktır. Plan yaparken zamanınızın %20’sini beklenmedik işlere ve geri kalan %80’ini yapılması gereken işlere ayrımanız beklenmedik durumlar karşısında da mevcut işlerinizin aksamamasını sağlayacaktır.

Planlarınızı uygularken bunları hangi öncelik sırasına göre ele alacağınızı analiz etmeniz zamanınızı daha etkin kullanmanıza yardımcı olacaktır. İster günlük, ister haftalık, aylık veya yıllık olsun yapılacak tüm işlerin öncelik sıralarını belirlemek zaman yönetimi konusunda önemli bir rol oynayacaktır. Yapılacak işler dört kategoride toplanabilir:

Acil ve önemli: Bu gruba giren işler önceliğiniz olmalı ve hemen yapılmalıdır. Örneğin; gerçek kriz yarabilecek durumlar, çok yakın tarihli projeler, müşteri toplantıları, ciddi bilgi talepleri.

Acil olmayan fakat önemli: İşlerin büyük bir bölümü genellikle bu grupta yer almaktadır. Bu işleri ne zaman yapacağınıza karar vermek için bu grubu da kendi içinde alt sınıflara ayırabilirsiniz. Örneğin; planlama ve hazırlık, araştırma, networking, süreç geliştirme, değişiklik gerektiren durumları belirleme, test etme, tasarlama.

Acil fakat önemsiz: Bu işleri başkasına delege edebilir veya reddedebilirsiniz. Örneğin; şikayet gibi görünen yanlış anlamalar, amaçsız gözden geçirmeler, yöneticinin kaprisleri ve aksilikleri.

Acil olmayan ve önemsiz: Zamanınızı bu işlere harcamayın. Örneğin; uzun kahve/ sigara molaları, bilgisayar oyunları, internette gezinme, dedikodu.

Beklenmedik durum planı yapmanız veya alternatif yollar belirlemeniz, sizi etkin zaman yönetimi sürecinde mevcut planlarınızdan alıkoyabilecek engelleri minimize edecek veya ortadan kaldıracaktır.

İşler her zaman sizi hedefinize sorunsuzca ulaştıracak şekilde olmayacaktır. Fakat önemli olan böyle bir engellenme veya başasırızlıkla karşılaştığınızda durumu pozitif şekilde ele alabilmektir. Hata yapmaktan korkarak, gerekli adımları atmayı ertelemek zaman yönetiminde başladığınız noktaya sizi geri götürecektir. Planlarınızın esnek olması fakat planlarınız doğrultusunda ilerlemeye devam etmeniz burada önemli bir rol oynayacaktır.

Etkin bir zaman yönetimi daha fazla değil daha akıllıca çalışmayı gerektirir. Bir işe daha falza zaman harcamak daha çok şey başarmak anlamına gelmez. Hedeflerinize ulaşmaya yönelik planlarınızı süreç boyunca değerlendirerek ne kadar ilerleme kaydettiğinizi ölçmeniz, ve gerekirse hedeflerinize ulaşmak için daha uygulanabilir planlar yapmanız gerekebilir. Burada önemle üstünde durmanız gereken konu zaman yönetimi konusunda sebatlı davranmanızdır.

Zaman yönetiminin karşıtı zaman harcama değil ertelemedir. Yapmanız gereken işleri ertelemek zaman yönetimi karşısındaki en büyük engeldir. Erteleme nedeni genellikle daha rahat olduğunuz işe öncelik verip endişe duyduğunuz, rahat olmadığınız veya çok uzun süreceğini düşüdüğünüz işleri daha sonraya bırakmaktır.

Ertelemeden kaçınıp zamanınızı etkin bir şekilde yönetebilmek için öncelikle yapılması gereken işleri ertelediğinizin farkında olmanız gerekir. Gününüzü yapılacaklar listenizde yer alan işlerden daha az önem taşıyanları yaparak geçiriyorsanız, aynı emaili defalarca okuyup hala ne yapacağınıza karar veremiyorsanız, çok önemli bir işe başlar başlamaz hemen çay/ kahve almaya kalkıyorsanız veya önemli işleri ele almak için uygun zamanı bekliyorsanız bu açıkça işleri ertelediğinizi gösterir. Erteleme bir alışkanlıktır ve zaman yönetimi mevcut bazı alışkanlıkları değiştirmeye yönelik adımlar içerir. Dolayısıyla zaman yönetimi adımlarını yavaş yavaş kendinize adapte ederek hem ertelemeden kurtulabilir hem de zamanınızı etkin bir şekilde kullanmaya başlayabilirsiniz.

Unutmayın ki herkes için 1 gün 24 saattir.

SİMGE ERDAĞ

İş Güvencesi Kavramı ve Uygulamaları

İş Güvencesi Kavramı ve Uygulamaları

SERTAÇ KÖKSAL

Globalleşmenin en derinden hissedildiği alanlardan biri olan işgücü piyasalarında iş gücü dolaşımının serbestisi ile birlikte işletmeler istihdam edeceği insan kaynağına daha hızlı ve kolay ulaşabilir hale gelmiştir. İşgücü teminindeki kolaylık ve hız bedeni ve fikri sermayesi dışında başka bir unsuru bulunmayan işçileri işletmeler karşısında daha da güçsüz konuma itelemiştir. İşlemelerin karlılık ilkelerini sosyal ve ahlaki ilkelerin önünde tuttuğu günümüz iş dünyasında sermayenin satın alma gücünün sürekli arttığı; buna karşılık işçilerin beşeri sermayelerinin değerinin zaman içerisinde sürekli azaldığı bir sistemi yaşamaktayız. Bu sistemde çalışma yaşamındaki ilişkileri düzenleyen iş hukuku doğası gereği işletmeler karşısında güçsüz konumda bulunan işçileri koruma ilkesini benimseyerek beşeri sermayeyi finansal sermayeye ezdirmemeyi amaçlamaktadır. İş hukuku işletmelere bazı caydırıcı yükümlülükler getirerek iş yaşamında karlılık ve verimliliğin, ahlaki ve insani değerlerin önüne geçmeye çalışmaktadır. Ülkemiz özelinde normlar hiyerarşisi içerisinde 1982 Anayasasının ikinci maddesinde belirtilen sosyal devlet ilkesinin gerekliliği olarak; yasal düzenlemeler yoluyla işçilere iş ve çalışma güvencesi tanımıştır. Hukuksal anlamda  iş güvencesinden kasıt; çalışanların işlerinde kendilerini güvende hissetmesi ve işten çıkarılma (atılma) korkusundan arınmış olarak çalışmalarının sağlanmasıdır.

İŞ GÜVENCESİNİN ULUSLARARASI DAYANAĞI: 158 NOLU İLO SÖZLEŞMESİ

Çalışma hayatının güç dengesi sosyal devlet ilkesi gereği devletler tarafından sağlanmaktadır. Devletler uluslararası düzenlemeleri ulusal mevzuatlarına entegre ederek iş güvencesini hukuksal zemine oturtmaktadır. Uluslararası düzenlemeler kapsamda dünya genelinde kabul görmüş Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 158 sayılı sözleşmesinde işçi ve işveren ilişkisinin işveren tarafından sonlandırılmasına ilişkin bazı güvencelere yer verilmiştir. Sözleşmenin 4. maddesinde, işçinin kapasitesine veya işin yürütümüne veya işyeri gereklerine dayalı geçerli bir sebep olmadıkça hizmet ilişkisine son verilemeyeceği ifade edilmektedir.

HİZMET AKDİNE SON VERMEK İÇİN GEÇERLİ SAYILMAYAN NEDENLER

Sözleşmenin 5. maddesinde ise sayılan bazı nedenlerin hizmet akdine son verme için geçerli bir neden olarak öne sürülemeyeceği belirtilmektedir. Bu nedenler sözleşmede şu şekilde sıralanmıştır;

  • Sendika üyeliği veya çalışma saatleri dışında veya işverenin rızası ile çalışma saatlerinde sendikal faaliyetlere katılmak,
  • İşçi temsilciliği yapmış olmak, yapmak veya işçi temsilciliğine talip olmak,
  • İşvereni şikayet etmek veya işveren aleyhine mevzuata aykırılık iddiasıyla başlatılmış sürece katılmak veya işveren aleyhine idari makamlar nezdinde müracaatta bulunmak,
  • Irk, renk, cinsiyet, medeni hal , aile sorumlulukları, hamilelik, din, siyasi görüş, etnik ve sosyal köken,
  • Doğum izni esnasında işe gelmeme,

Sözleşmenin takip eden 6 ncı ve 7 nci maddelerinde; hastalık veya kaza nedeniyle geçici devamsızlığın işten çıkarma için geçerli neden sayılamayacağı ve işverenden makul ölçülere göre beklenmeyecek haller hariç, hakkındaki iddialara karşı savunma fırsatı verilmeden bir işçinin hizmet ilişkisine, o işçinin tutumu ve verimi ile ilgili nedenlerle son verilemeyeceği belirtilmiştir.

İşçinin itiraz usulünü belirleyen 8 inci maddede ise; hizmet ilişkisine haksız olarak son verildiği kanısında olan bir işçinin mahkeme, iş mahkemesi, hakemlik kurulu veya hakem gibi tarafsız bir merci nezdinde itirazda bulunma hakkı olduğuna yer verilmiştir. İşçinin hizmet ilişkisine son verme işlemine karşı makul bir süre içinde itirazda bulunmaması halinde bu hakkını kullanmaktan vazgeçmiş sayılacağı belirtilmiştir.

Sözleşme ile itirazı incelemeye yetkili kılınmış mercilere karşı hizmet akdinin feshinin geçerli bir nedene dayandığını ispat yükü işverene ait olmalıdır. Bu ispat yükü haksızlığa uğradığını iddia eden işçiye karşı işverenin hizmet akdini feshetmesinin haklı bir zemine oturtması yoluyla işverene yüklenmiş ve işçinin bu süreçteki yükünü hafifletmektedir.

TÜRKİYE’DE İŞ GÜVENCESİNİN HUKUKSAL ZEMİNİ

158 sayılı İLO sözleşmesinin hükümleri uyarınca ülkemizde yasal zeminde iş güvencesi kavramı ilk defa 09.08.2002 tarihli ve 4773 sayılı Kanun’da ele alınmış ve 15.03.2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu kanunda 1475 sayılı Kanun’da yapılan değişikliklerle iş güvencesi kavramı mevzuatımızdaki yerini almış ve ardından çıkarılan 22.05.2003 tarihli 4857 sayılı Kanun’un 18, 19, 20 ve 21 inci maddelerinde yer alarak güncel haliyle hukukumuzda yer bulmuştur.

30 KİŞİDEN FAZLA ÇALIŞANI OLAN İŞYERLERİ İŞ GÜVENCESİ KAPSAMINDA

Kanun’un yukarıda belirtilen maddelerine göre iş güvencesi uygulanması 30 kişiden fazla işçi istihdam eden işverenlerle yapılan hizmet akitlerini kapsamaktadır. İşçilerin o işyerinde en az 6 aylık kıdemi olmakla beraber ortada belirsiz süreli bir iş sözleşmesi bulunması gerekmektedir. Bu noktada kıdem hesabı yapılırken 4857 sayılı Kanun’un 66 ncı maddesinde sayılan haller çalışma süresi hesabına katılmalıdır. Yani işçinin kıdemi hesap edilirken aynı işverenin bir veya bir başka işyerinde geçen süreleri birleştirilmelidir.

Örneğin;  A isimli işçinin X AŞ’nin Bağcılar şubesinde 2 ay çalışıp aynı şirketin Kadıköy şubesine geçmesi ve devamında sigortalılık bildirimlerinin 5 ay buradan yapıldığı varsayımı altında A isimli işçi her iki işyerinde geçen çalışma süresi toplamı 7 ay olacağından iş güvencesi hükümlerinden yararlanacaktır.

KAYIT DIŞI ÇALIŞILAN DÖNEM DE KIDEM HESABINDA DİKKATE ALINMALI

Yargıtay 9 uncu Hukuk Dairesinin 16.09.2003 yılında aldığı karardaki görüşü davalı işverene ait iki farklı işyerinde çalışmış işçinin kıdem hesabında her iki işyerinde yapılan çalışmanın dikkate alınması yönündedir. Ancak ülkemizdeki kayıt dışı istihdam sorunu kayıt dışı çalışan işçilerin kıdem hesaplanmasında sorun oluşturmaktadır. İşçinin kayıtlı çalışması durumunda Sosyal Güvenlik Kurumu’na verilen aylık prim hizmet belgesinden kıdem tespiti kolaylıkla yapılırken; işçinin kayıt dışı istihdamı durumunda, işçinin kayıt dışı çalıştığını iddia ettiği döneme ilişkin faaliyetlerinin kazanımı için ya idareye şikayet yoluyla yapılacak tespit sonucu veya yetkili mahkemelere açacakları hizmet tespit davalarının sonucu kıdem hesabı yapılması mümkün olacaktır.

İŞYERİNDE ÇALIŞAN İŞÇİ SAYISINDA TÜM ŞUBELERDE ÇALIŞANLAR DİKKATE ALINMALI

Bir diğer hesap hatası da işyerinde çalışan işçi sayısı hususunda yapılmaktadır. İşyerinde en az 30 işçinin çalışması hali işverenin çeşitli işyerlerinde çalışan tüm işçileri kapsamaktadır. Yukarıdaki örnekle devam edersek; X AŞ’nin 5210 işkolu koduna sahip Hadımköy’de bulunan antreposunda 16 işçi çalışıyorken, yine 5210 işkolu kodu ile Beykoz’da bir deposu varsa ve burada da 15 işçi çalışıyorsa bu işverenin istihdam ettiği işçi sayısı 31 olarak hesaplanacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken konu hesaplama yapılan işyerlerinin aynı işyeri kodunda bulunması gerekliliğidir.

Belirsiz süreli iş sözleşmesi hesabında ise işin belirli sürelerle devam etmemesi ve sürekliliği belirsiz süreli bir iş sözleşmesinin varlığından söz etmek için yeterlidir. Uygulamada var olan belirli süreli iş sözleşmelerinin birden fazla defa yenilenmesi durumunda yargı içtihatları ve literatürdeki görüşlere göre bu sözleşmelerin zincirleme sözleşme kapsamında değerlendirilmesi gerekmekte ve bu sözleşmelerin belirsiz süreli sözleşmeye dönüştüğü varsayılmaktadır. Bu hallere birden çok kez belirli süreli iş sözleşmesiyle çalışan işçiler diğer şartlar oluşmuşsa iş güvencesi hükümlerinden yararlanabileceklerdir.

İŞ GÜVENCESİNİN TÜRKİYE’DEKİ  UYGULAMASI

İşletmeler kanun metinlerinde şartlar altında bir işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini keyfiyete bağlı olarak feshetmesi mümkün değildir. İşletmeler çalışanlarının hizmet akitlerinin feshini, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayandırmak zorundadır. Ayrıca işletmeler fesih bildirimini yazılı olarak yapmak ve fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde fesih bildiriminde belirtmesi gerekmektedir. İşçinin davranışı veya verimi ile ilgili iddialara karşı savunması alınmadan belirsiz süreli iş sözleşmesi, bu nedenlere dayanılarak feshedilmesi durumunda açılacak işe iade davaları işletmeler lehine sonuçlanmaktadır.

YARGITAY’A GÖRE İŞ AKDİNİN FESHİ İÇİN GEÇERLİ SAYILAN SEBEPLER

4857 sayılı Kanunun 25 inci maddesinin 2 nci maddesinde belirtilen işçinin hırsızlık yapması, işyerinde başka işçilere cinsel tacizde bulunması, işveren hakkında, şeref ve haysiyet kırıcı asılsız iddia ve ithamlarda bulunması gibi ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan hallerle geçerli sebep unsurları sayılmışsa da geçerli sebeplerin neler olacağı her duruma göre değişmektedir. Bu noktada Yargıtay kararları hangi hallerin geçerli sebep sayılacağı konusunda önem taşımaktadır. İş ilişkisinin sonlandırılmasını en son çare olarak değerlendiren Yargıtay bu görüşü nedeniyle fesihten kaçınma olanağının olup olmadığına ve varsa işveren tarafından değerlendirilip değerlendirilmediğine bakmaktadır.

Eğer işveren iş sözleşmesini aşağıdaki maddelere göre feshetmiş ise fesih işlemi geçersiz kabul edilmektedir.

  • Sendika üyeliği veya çalışma saatleri dışında ya da işverenin rızası ile çalışma saatleri içinde sendikal faaliyetlere katılmak.
  • İşyeri sendika temsilciliği yapmak.
  • Mevzuattan veya sözleşmeden doğan haklarını takip için işveren aleyhine idari veya adli makamlara başvurmak veya bu hususta başlatılmış sürece katılmak.
  • Irk, renk, cinsiyet, medeni hal, aile yükümlülükleri, hamilelik, doğum, din, siyasi görüş ve benzeri nedenler.
  • 4857 sayılı Kanunun 74 üncü maddesinde öngörülen ve kadın işçilerin çalıştırılmasının yasak olduğu sürelerde işe gelmemek.
  • Hastalık veya kaza nedeniyle 25 inci maddenin 1 inci bendinin b alt bendinde öngörülen bekleme süresinde işe geçici devamsızlık yapmak.

İŞE İADE DAVALARINDA İZLENMESİ GEREKEN SÜREÇ

İşveren tarafından iş sözleşmesi haksız feshedilen işçi, feshin geçerli bir sebebe dayanmadığı iddiası ile 1 aylık dava açma süresine sahiptir. İşçi bu süre içerisinde işverenin bulunduğu iş mahkemesinde eğer iş mahkemesi yoksa en yakın asliye hukuk mahkemesinde işe iade davası açması gerekmektedir. Eğer ki mahkeme feshin geçersizliğine hükmederse işveren işçiyi karardan itibaren 1 ay içerisinde işe başlatmakla mükelleftir. İşçinin mükellefiyeti ise mahkeme kararının ardından 10 gün içerisinde işe başlatılma talebini işverene iletmektir. İşçi bu süre içerisinde talebini işverene iletmez ise yapılmış olan fesih işlemi geçerli hale dönüşecektir. Dava öncesi ve sonrası süreler işçi ve işveren için hak düşürücü süreler olması sebebiyle özellikle dikkat edilmesi gerekmektedir. İşveren  1 aylık süre içerisinde işçiyi tekrar işe başlatmaz ise; işçinin en az 4 ay en çok 8 aylık ücreti tutarında tazminata mahkum olacaktır.

Sertaç Sedat KÖKSAL

Denetmen

Sosyal Güvenlik Kurumu

sertack@hotmail.com

 

KAYNAKÇA

  • 158 Sayılı İLO Sözleşmesi
  • 1982 T.C. Anayasası
  • 4857 sayılı İş Kanunu
  • 1475 sayılı İş Kanunu ( Mülga)
  • 4773 sayılı kanun
  • Yargıtay 9. Hukuk Dairesi. (16.09.2003) E.2003/15650, K.2003/14623 sayılı kararı. Ankara.
  • Lale Süleyman,(2010), İş Güvencesinin Kapsamı ve Uygulamada Karşılaşılan Sorunlar, Mali Çözüm,98-2010
  • Bakan İsmail, Büyükbeşe Tuba, Çalışanların İş Güvencesi ve Genel İş Davranışları İlişkisi: Bir Alan Çalışması, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı: 23, Temmuz-Aralık 2004, sf. 35-59

 

 

Sürekli İkmal Programları

Etkin Tüketici Yanıtının Odaklandığı Alanlar

Sürekli İkmal Programı, dağıtım kanalı üzerinde bulunan işletmelerin gerçek ve öngörülebilir ürün talebine bağlı olarak ekonomik sipariş miktarlarının oluşturulması yönünde bir partnerlik uygulamasıdır. SİP tedarik zincirindeki tüm üyelerin karlılığını arttırıcı teknoloji etkin bir süreç inovasyonudur. Uygulamanın amacı zincir üyeleri arasında talebe dayallı bir tüketici cevaplama sistemi sağlamaktır.

SİP’in amaçları şunlardır:

  • Envanter yenileme süresini arttırmak,
  • Envanter seviyelerinin azaltılması,
  • Depo verimliliğinin arttırılması,
  • Müşteri hizmet seviyelerini iyileştirmek,
  • Ortakların değer algısını arttırmak.

SİP, etkin tüketici yanıtlama alanında yer alan bir kavramdır ve tedarik zinciri boyunca ürün akışının iyileştirilmesini hedeflemektedir.

Etkin Tüketici Yanıtının Odaklandığı Alanlar
Etkin Tüketici Yanıtının Odaklandığı Alanlar

Arş. Gör. Adil ÜNAL
İstanbul Üniversitesi
aunal@istanbul.edu.tr