Trump’ın Ticaret Savaşı Kumarı: Amerika Neden En Büyük Kaybeden Olabilir?
Olgar ATASEVEN
Trump’ın gelişi dünyada farklı bir dönem açar mı? Bu hepimizin aklında. Bu sorunun cevabını henüz bulamamış olsak da kendisinin başkanlık koltuğuna oturduğu andan itibaren farklı kararlar ve demeçler ile gündemde olmayı başardığı kesin. Hatta ülkede sporcusudan sanatçısına bu aralar Donald Trump’ın seçimler sırasında yaptığı dansı yapma modası da bir çılgınlık gibi hızla yayılmaya devam ediyor. ABD Başkanı ilk günden itibaren ticareti, ekonomiyi, ABD vatandaşlarının refahına yönelik geliştirme yönünde sözler verdi. Seçim kampanyasının başında ve süresince de özellikle Çin mallarına %35 ila %45 arasında cezalandırıcı tarifeler uygulama vaadini kullandı. Şimdi bu vaatler, bir kampanya sloganından çok, yaklaşan bir ekonomik tehdide dönüşmüş durumda. Bu tehdit, Trump’ın göreve başlar başlamaz Trans-Pasifik Ortaklığı’ndan (TPP) hızla çekilmesiyle de daha bir gerçeğe dönüşecek gibi görünüyor ve doğal olarak tam teşekküllü bir ticaret savaşına dair yaygın endişeleri tüm dünyada tetikliyor.
Konuyu takip eden ekonomistler ve jeopolitik analistler, Amerika Birleşik Devletleri’nin bir ticaret savaşını kazanmak için gerçekten hazırlıklı olup olmadığını konusunda hem fikir değiller. Hatta bu kadar hazırlıksızlığa ve altyapı sıkıntısına karşı oldukça cesaretli olduğunu düşünüyorlar. Trump yönetimi bu tarifeleri Çin’i algılanan ticaret dengesizliklerini yeniden müzakere etmeye zorlamak için güçlü bir araç olarak görse de gerçek çok daha karmaşık ve potansiyel sonuçları Amerikan ekonomisine, küresel duruşuna ve hatta sıradan Amerikalıların günlük yaşamlarına kalıcı zararlar verebilir.
Tartışmanın merkezinde, iki ülke arasındaki ekonomik gücün keskin bir şekilde değişen dengesi yatıyor. Birçok uzmanın ifade ettiği gibi, Çin son yıllarda dramatik bir dönüşüm geçirdi. Artık öncelikle Batı teknolojisine ve üretim bilgisine aç, ihracat odaklı bir ekonomi olmayan Çin, iç pazarını geliştirdi ve ticaret ilişkilerini çeşitlendirerek ABD’ye ve tüketici tabanına olan bağımlılığını azalttı. Hindistan, Latin Amerika ve Afrika’nın yükselen ekonomileri, özellikle dizüstü bilgisayarlar ve akıllı telefonlar gibi yüksek değerli ürünler için Çin ihracatının ana hedefleri haline geldi. Bu stratejik çeşitlendirme, ABD’nin uygulamaya çalışabileceği herhangi bir tarife bazlı baskının etkinliğini önemli ölçüde azaltıyor.
Dahası, ABD ekonomisi, Çin’inkiyle derinden ve ayrılmaz bir şekilde bağlantılı olup, Pekin’in misilleme olarak kolayca istismar edebileceği kırılganlıklara sahip olduğunu da görüyoruz. Trump’ın seçmen tabanının önemli bir bölümü de dahil olmak üzere Amerikalı tüketiciler, Çin’den tedarik edilen her çeşit uygun fiyatlı mala büyük ölçüde bağımlı halde yaşıyor. Trump’ın önerdiği büyüklükte tarifeler uygulamak, bu malların fiyatlarını doğrudan ve önemli ölçüde artıracak ve bu mallardaki fiyat artışı düşük gelirli haneler üzerinde orantısız bir yük oluşturacaktır. Tüketim mallarının ötesinde, önümüzdeki yirmi yılda Çin’e 1 trilyon dolar gibi şaşırtıcı bir uçak satışı bekleyen Boeing gibi kritik ABD endüstrileri, Pekin’in siparişleri Avrupalı rakibi Airbus’a yönlendirmesi durumunda önemli sonuçlarla karşı karşıya kalabilir. Böyle bir hamle sadece Boeing’i etkilemekle kalmaz; Amerikan işlerini ve ekonomik büyümeyi etkileyerek, geniş tedarikçi ve taşeron ağında da dalgalanma yaratacaktır.
Üstelik Çin, uçak siparişlerini kaydırmaktan daha fazlası için, misilleme önlemlerinden oluşan müthiş bir mali ve parasal cephaneliğe sahip. Şu anda 3 trilyon doların üzerinde seyreden geniş döviz rezervleriyle Pekin, önemli ekonomik türbülansa dayanabilecek finansal güce sahip. Daha da önemlisi, tarifelerin etkisini dengelemek için para birimini manipüle edebilir ve mallarını uygulanan vergilere rağmen Amerikalı tüketiciler için daha ucuz hale getirebilir. Bu tür bir para birimi manipülasyonu şüphesiz Washington’dan kınama alsa da Çin’in sonuçları absorbe etme yeteneği, ABD’nin manevraya etkili bir şekilde karşı koyma kapasitesinden çok daha büyük olacaktır. Buna ek olarak, Pekin, Çin’de faaliyet gösteren ABD şirketlerini stratejik olarak hedef alabilir, düzenleyici engeller inşa edebilir, pazar erişimini kısıtlayabilir ve büyümelerini ve karlılıklarını engelleyecek bürokratik engeller dalgası yaratabilir. Bu önlemlerin kümülatif etkisi, dünyanın en büyük ve en dinamik pazarlarından birinde Amerikan işletmelerinin rekabet gücüne şiddetli bir darbe olacaktır.
Bunların ötesinde endişe verici potansiyel bir sonuç, Dünya Ticaret Örgütü (WTO) üzerindeki etkisi olacaktır. Trump’ın tek taraflı tarife uygulaması, diğer ülkeler bu tür korumacı önlemlerin yasallığına itiraz ettikçe, neredeyse kesin olarak WTO çerçevesinde ABD’ye karşı cezaları tetikleyecektir. Ancak, daha derin risk, WTO sisteminin kendisinin tamamen çökme potansiyelinde yatmaktadır. Bu daha uzun vadeli bir senaryo olsa da Amerikan işletmeleri ve istihdamı için feci sonuçlar yaratacaktır. WTO’nun ortadan kaldırılması, ülkelerin ABD ihracatına serbestçe tarife uygulamasına izin vererek küresel pazarlarda rekabet güçlerini sakatlayacak ve uluslararası kurallara dayalı ticaret sistemini fiilen silecektir. Öte yandan Çin, WTO sonrası bir dünyada iyi konumlanmış, potansiyel olarak küresel ekonomik hakimiyetini daha da sağlamlaştıran yeni ikili ve bölgesel ticaret anlaşmaları kurabilir.
Sadece ekonomik sonuçların ötesinde, Çin ile bir ticaret savaşının potansiyel jeopolitik sonuçları göz ardı edilemez. Uzun süreli bir çatışma, Pekin ile önemli ticaret bağları olan kilit ABD müttefikleriyle ilişkileri zorlayabilir. Ayrıca, ABD teknolojisine ve fikri mülkiyetine olan bağımlılığını azaltmaya çalıştıkça Çin’in teknolojik özerklik arayışını hızlandırabilir, potansiyel olarak kritik sektörlerde ABD’yi geride bırakabilir. Nihai sonuç, uluslararası ekonomik düzenin yeniden şekillenmesi, ABD’nin küresel liderliğinin aşınması ve Çin’in dünya sahnesindeki etkisinin artması olabilir. Bunu Deep Seek en son Chat GPT’ye hissettirdi zaten.
Konuyu toparlarsak, Amerikan siyasi sistemi doğası gereği denge ve denetleme mekanizmalarıyla tasarlanmış olsa da Başkan Trump’ın uzman tavsiyesine uymak yerine içgüdüsel duygularına ve kişisel inançlarına göre hareket etme eğilimi, denkleme tehlikeli bir öngörülemezlik seviyesi getiriyor. Çin ile bir ticaret savaşı ihtimali, ABD ekonomisi, küresel duruşu ve sayısız Amerikan vatandaşının geçim kaynakları için potansiyel olarak yıkıcı sonuçları olan yüksek riskli bir kumar olarak önümüzde duruyor. Niyet, oyun alanını eşitlemek olsa da acı gerçek şu ki, Amerika Birleşik Devletleri en büyük ve belki de en kalıcı kaybeden olarak ortada kalabilir. Böyle bir çatışmanın uzun vadeli maliyetleri, algılanan kısa vadeli kazanımlardan çok daha ağır basabilir ve Amerika’yı küresel sahnede zayıflamış ve izole edilmiş bir şekilde bırakabilir. Ama unutmayalım bunlar şimdilik bir senaryo ve benim kişisel analizlerim.
Bir dip not da bırakalım; işletmelerinde kendi ekosistemlerinin de bir mikro kozmos olduğunu hatırlayalım. Bu yukarıda yazdıklarımın benzer durumlarını şirketlerin, kendi tedarik dünyasında, endüstri ve sektör ölçeğinde yaşadığı ve yaşayabileceğini göreceksiniz. Lütfen tedbirlerinizi ve stratejilerinizi ona göre planlayın!
Olgar ATASEVEN
Girişimci, İş İnsanı, Yazar, Konuşmacı