Trumpist Politikanın Temel Yapı Taşları

Hüseyin Cahit Soysal
Hüseyin Cahit Soysal
Hüseyin Cahit Soysal, AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden 1977 yılında mezun olduktan sonra 1978’de Müfettiş Yardımcısı olarak başladığı gümrük teşkilatında sırasıyla, Gümrük Başmüfettişi, Gümrükler Genel Müdürlüğü Daire Başkanı, Genel Müdür Yardımcısı, Modernizasyon Projesi Birim Başkanlığı, Teftiş Kurulu Başkanlığı görevlerinde bulunmuş; 1999 yılında Gümrükler Genel Müdürü olarak atanmıştır. Soysal, kamuda görev yaptığı süre içinde, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında sağlanan Gümrük Birliği sürecinde önemli sorumluluklar üstlenmiş; AB gümrük mevzuatına uyum amacıyla yürürlüğe sokulan 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun hazırlıklarına önemli katkı sağlamış; gümrük idarelerinin modernizasyonu çalışmalarını realize etmiştir. Bu nedenle, Dünya Gümrük Örgütü tarafından altın madalya ile ödüllendirilmiştir. 2002 yılında kendi isteği ile kamu görevinden çekilen Soysal, 2002 - 2005 yılları arasında Uluslararası Nakliyeciler Derneği İcra Kurulu Başkanı olarak görev yapmıştır. Soysal, 2005-2019 yılları arısında bir YGM şirketi ile bir danışmanlık şirketinde, şirket ortağı ve genel müdür olarak görev yapmıştır. Kendisi 2020 yılından beri ÜNSPED Gümrük Müşavirliği ve Lojistik Hizmetler A.Ş. ortağı ve Yönetim Kurulu Üyesidir. Yıllarca İstanbul Üniversitesi ve Yeditepe Üniversitesi’nde ders veren Soysal’ın “Lojistik Hukuku” ve müşterek hazırlanmış “Bir Bilge Kişi” ile “Dış Ticaret Deyimleri Sözlüğü” adlı kitapları olup değişik yayın organlarında yüzlerce makalesi yayımlanmıştır.
spot_imgspot_img

Trumpist Politikanın Temel Yapı Taşları

Hüseyin Cahit SOYSAL
ÜNSPED Gümrük Müşavirliği ve Lojistik Hizm. A.Ş.
Yönetim Kurulu Üyesi

Trumpist Politikanın Temel Yapı Taşları Satınalma Dergisi 7 Gün 7 GündemHalk arasında, ABD Başkanı Donald Trump’a bir komedyen olarak bakan da var; onu kaba ve cahil bir taşra kabadayısı olarak gören de var. Oysa son yüz içinde yaşananlar göz önüne alındığında, izlenen politikanın Trump’ın kişilik sorunlarının yansıması mı olduğu, ABD’de taban bulan yeni bir ideolojinin hayata geçirilmeye başlanmasıyla mı ilgili olduğu hususunun tespiti hiç de zor değil.

Bu bakımdan, son bir yüzyılda yaşananların kronolojisine hızla bakmakta yarar var:

  • 18 inci yüzyılda buhar makinelerinin icadı ve sanayileşmenin başlatmasıyla birlikte, ilk sanayileşen Batı Avrupa ülkelerinde hem hammadde ve hem de yeni pazar arayışları arttı.
  • Sanayileşmeyle geliştirilen yeni teknolojilerle üretilen silahların öldürücü gücü çok yükselince güçlenen orduları bu ülkelerin sömürgecilik cesaretlerini de artırdı.
  • Doğal olarak doğal kaynak ve sömürge kapma yarışı Birinci Dünya Savaşı’nın çıkmasına neden oldu. ABD, serpilen bir ekonomiye sahip olmakla birlikte 1917’ye kadar küresel çekişmelerden ve savaşlardan uzak dururken, İngiltere tarafından zorla mindere çekildi.
  • Savaş kazanmanın tek getirisi toprak ve ekonomik kaynak olmuyor. Sayısal büyüklükle değil, aynı zamanda “savaş deneyimi olan bir ordu sahibi olmak” bir ülkenin gücünü ikiye katlayabiliyor. Nitekim, Birinci Dünya Savaşı’nın rövanşı olarak 1939-1945 yılları arasında yaşanan İkinci Dünya Savaşı da “Mihver Ülkeler” olarak adlandırılan ABD, İngiltere, Fransa, SSCB ittifakının galibiyetiyle sonuçlandı.
  • “1929 Ekonomik Bunalımı” nın bir benzerini sonraki yirmi yıl boyunca yaşamayan ABD 1943’ten sonra artık “küresel güç” olmuştu. 1944’te düzenlediği Bretton Woods Konferansı’nda kendi para birimi olan “Dolar”ı küresel mübadele aracı olarak tanımlamıştı bile.
  • 1945-1991 yılları arasında ABD ve Batı Bloku ile SSCB ve Doğu Bloku arasında yaşanan “Soğuk Savaş Yılları” inovasyona açık, pazar ekonomisinin işlediği ve demokratik bir yapıya sahip ülkelerden oluşan ABD ve Batı Blok’unun galibiyeti ile sonuçlandı. 1991 sonrasında dünya artık ABD’nin egemen olduğu “Tek Kutuplu Dünya” olarak tanımlanmaya başlamıştı.
  • 1945 yılında 1 milyar dolar düzeyine inmiş bulunan küresel ticaret hacmini artırmak, daha fazla hammadde, daha fazla enerji ve daha büyük pazarlar yaratmak ABD için zorunluluk haline gelmişti.
  • 1945’te dünya barışını, güvenliğini korumak ve uluslararasında ekonomik, toplumsal ve kültürel işbirliği oluşturmak için ABD’nin önderliğinde Birleşmiş Milletler kuruldu.
  • 1947’de ithalat vergilerini azaltmak, uluslararası ticaretin önündeki tüm engelleri kardırmak ve ticarette ayrımcı uygulamalar son vermek amacıyla ABD’nin önderliğinde GATT (Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması) imzalandı.
  • 1947’de “diğer ülkelerde demokrasiyi savunmaya yardımcı olmanın ABD menfaatlerine yardımcı olacağı” fikri ile vücut bulan Truman Doktrini ile ABD Yunanistan’a 300, Türkiye’ye 100 milyon dolar yardım yaptı ve bu ülkelerin “komünizm tehdidi”nden uzaklaşmasını sağladı.
  • O yıllarda ve takip eden yıllarda, aynı ABD, Japonya ve Güney Kore’nin piyasa ekonomisine kavuşması ve bu yönde kalkınması için de anılan ülkelere büyük ekonomik yardımlar yaptı.
  • 1949’da Batı İttifakı’nı SSCB’ye karşı korumak amacıyla ABD’nin önderliğinde NATO İttifakı kuruldu.
  • ABD, GATT hükümlerine uygun olarak kurulan bölgesel ekonomik entegrasyonları da teşvik etti. Kendisi de 1992’de NAFTA (USMCA), 1989’da APEC kurucu üyesi oldu.
  • ABD ekonomisinde yaratılan üretim fazlasının yeni pazarlara satılması gerekiyordu. Bunun için 5-10 milyon nüfusu olan ülkelerle cebelleşmek yerine nüfusu 1 milyarı aşmış Çin Halk Cumhuriyeti’ne açılmak iyi bir fikirdi. Bu amaçla 1972 yılında Nixon Çin Halk Cumhuriyeti’ni ziyaret eden ilk ABD Başkanı oluyor ve ÇİN lideri Mao Zedoung ile iştiyakla tokalaşarak, ekonomik ilişkileri geliştirmek istediklerini belirtiyordu.
  • Bu yaklaşım 1890’larda Türk iş insanlarının arasında da konuşulmaya başlanıyor; tedarik zinciri oluşturmanın güçlükleri ve maliyetleri göz önünde bulundurulmaksızın, “Yahu şu Çin ne büyük bir Pazar? Her Çinliye bir fındık yedirsek yılda bu ülkeye 1 milyar fındık ihraç etmiş oluruz.” anlayışıyla bu ülkeye yönelen girişimciler ortaya çıkıyordu.
  • 1990’lara gelindiğinde “sosyalist ekonomik sistem” kurmak iddiasıyla oluşturulmuş Doğu Bloku ve SSCB dağılmış; Batı Bloku ülkelerinde fert başına düşen milli gelir düzeyi 25.000 dolarlara dayanmıştı. ABD ve Batı Avrupa’nın artık varlıklı hale gelmiş işçileri ağır işlerde çalışmak istemiyor, haftalık çalışma sürelerinin daha da kısaltılarak daha fazla “leisure time” geçirmek istiyordu. Dünyada çevrecilik akımları gelişmiş; çevreyi kirleten ve karbon salımını artıran üretime gelişmiş ülkelerde olumsuz bakılmaya başlanmıştı.
  • Bu durumda yapılacak olan şey şuydu: “Ağır Endüstri Yatırımı” olarak adlandırılan demir-çelik, alüminyum, bakır ve benzeri üretim yapan tesisler ABD ve Batı Avrupa’dan sökülmeli, azgelişmiş ülkelere gönderilmeliydi. İnovasyon, endüstriyel dizayn, marketing gibi hizmet sektörü üretimi ise ABD ve Batı Avrupa ülkelerinde gerçekleştirilmeliydi.
  • Tek endişe “Ya yatırım ile birlikte know-How transferi yapacağımız bu azgelişmiş ülkeler kendi ürünlerimizi içselleştirip bize karşı ticari bir silah olarak sunarsa ne yaparız?” şeklinde ifadesini buluyordu. Buna çözüm fikri ve sınai mülkiyet haklarını garanti altına alan 1991 tarihli GATT-Trips Anlaşması ile ortaya çıktı. GATT-Trips’e imza atmayan az gelişmiş ülkelere sabit sermaye yatırımı yapılmayacaktı.
  • ABD artık gönül huzuruyla Çin’e yatırım yaparak oradaki ucuz işgücünden yararlanabilirdi. Aynı ABD Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ’ye) üyeliğini de destekledi ve 11 Aralık 2001 tarihi itibarıyla Çin DTÖ’nün 143 üncü üyesi oldu.

İşte son yüzyılda yaşanan bu gelişmeler günümüzde gerçek yüzünü gördüğümüz Trumpizmin doğumuna da ortam hazırlamış oldu.

Çin’in büyümesi öngörülemeyen bir hızda ve boyutta gerçekleşti.

2000 yılında ABD’nin Gayri Safi Yurtiçi Hasılası (GSYH’sı) 10,2 trilyon dolar iken, Çin’in GSYH’sı 1,2 trilyon doları zorluyordu. 2023’te ise ABD’nin GSYH’sı 27,7 trilyon dolara ulaştığında Çin’in GSYH’sı 17,8 trilyon dolara ulaşmıştı.

2024 yılında küresel ticaret 24,3 trilyon dolar olurken, bunun 6,2 trilyon doları Çin, 5,4 trilyon doları ise ABD tarafından gerçekleştirildi. 2024’te iki ülke arasındaki ticaret hacmi de 582,4 milyar dolara ulaştı. ABD Çin’e 143,5 milyar dolarlık ihracat yaparken bu ülkeden 438,9 milyar dolarlık ürün ithal etti.

Son üç ay içinde Trump tarafından imzalanan ilave gümrük vergisi kararları, kritik mineraller için Kanada ve Grönland işgal demeçleri, tedarik zinciri kontrolü için Panama Kanalına el koyma niyet beyanı gibi bir dizi ipe sapa gelmez, “karar – kararı geri alma – tekrar aynı kararı yürürlüğe sokma – sonra karara istisnalar getirme” gibi yürüyen süreç analiz edildiğinde, Trumpizm şu ilkeler üzerine kurulmuş görünüyor:

  1. Küreselleşmeye evet, ABD işletmelerinin kapatılıp başka ülkelere transferine hayır.
  2. İnovatif endüstriyel tasarımlar için Pakistan’da yerleşik yazılımcıdan yazılım almaya evet, ABD’den know-how transferine hayır.
  3. Diğer ülkelerden gelişmiş sanayi ürünleri ihracına evet, bu ülkelerin ürün fiyatları ABD firmalarının ürün fiyatlarının altında kalırsa ihracata hayır.
  4. Müttefikleri korumak için NATO’ya evet, müttefikler başka pazarlara yöneldiyse NATO’ya hayır.
  5. Birleşmiş Milletlere evet, ABD dış politikası ile uyumlu olmayan BM kararlarına hayır.
  6. ABD’nin işine geliyorsa bölgesel entegrasyonlara evet, entegre olunan ülkeler işine gelmiyorsa hayır.
  7. İyi bir pazar olacak ise Nixon girişimi ile Çin’in dünya ile entegrasyonuna evet, Çin’in dünyaya mal satarak ABD pazarını kapmasına hayır.
  8. Çin’in rekabetçi piyasalara girebilmesi için onun DTÖ üyesi olmasına evet, piyasa ekonomisine uygun ürünler üretip ABD pazarına saldırmasına hayır.
  9. ABD’nin su yolundan giden ülkelerin dolar ile ticareti sağlayan “SWIFT” yazılımını kullanmalarına evet, aynı su yolunu kullanmayanların bu yazılım üzerinden dolar transferine hayır.
  10. ABD sözkonusu olduğunda “Laissez faire – Laissez passer” (bırakınız yapsınlar – bırakınız geçsinler) doktrinine evet, Çin söz konusu olduğunda “köylü Çinliler haddini bilsin” diyerek bu doktrine hayır.
  11. “Make America Great Again” sloganı altında ABD mallarını mecburen satınalmaya evet, “alternative products” arayışına hayır.

Listeyi bu şekilde uzatmak mümkün. Dünya, önümüzdeki günlerde ne gibi yeni Trumpizm ilkesi ile karşılaşacağını şimdiden göremiyor maalesef.

Trumpist Politikanın Temel Yapı Taşları Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem

 

Hüseyin Cahit SOYSAL
ÜNSPED Gümrük Müş. ve Lojistik Hizm. A.Ş.
Yönetim Kurulu Üyesi

Hüseyin Cahit Soysal
Hüseyin Cahit Soysal
Hüseyin Cahit Soysal, AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden 1977 yılında mezun olduktan sonra 1978’de Müfettiş Yardımcısı olarak başladığı gümrük teşkilatında sırasıyla, Gümrük Başmüfettişi, Gümrükler Genel Müdürlüğü Daire Başkanı, Genel Müdür Yardımcısı, Modernizasyon Projesi Birim Başkanlığı, Teftiş Kurulu Başkanlığı görevlerinde bulunmuş; 1999 yılında Gümrükler Genel Müdürü olarak atanmıştır. Soysal, kamuda görev yaptığı süre içinde, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında sağlanan Gümrük Birliği sürecinde önemli sorumluluklar üstlenmiş; AB gümrük mevzuatına uyum amacıyla yürürlüğe sokulan 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun hazırlıklarına önemli katkı sağlamış; gümrük idarelerinin modernizasyonu çalışmalarını realize etmiştir. Bu nedenle, Dünya Gümrük Örgütü tarafından altın madalya ile ödüllendirilmiştir. 2002 yılında kendi isteği ile kamu görevinden çekilen Soysal, 2002 - 2005 yılları arasında Uluslararası Nakliyeciler Derneği İcra Kurulu Başkanı olarak görev yapmıştır. Soysal, 2005-2019 yılları arısında bir YGM şirketi ile bir danışmanlık şirketinde, şirket ortağı ve genel müdür olarak görev yapmıştır. Kendisi 2020 yılından beri ÜNSPED Gümrük Müşavirliği ve Lojistik Hizmetler A.Ş. ortağı ve Yönetim Kurulu Üyesidir. Yıllarca İstanbul Üniversitesi ve Yeditepe Üniversitesi’nde ders veren Soysal’ın “Lojistik Hukuku” ve müşterek hazırlanmış “Bir Bilge Kişi” ile “Dış Ticaret Deyimleri Sözlüğü” adlı kitapları olup değişik yayın organlarında yüzlerce makalesi yayımlanmıştır.

PAYLAŞIMLAR

Lütfen yorumunuzu girin !
Lütfen adınızı giriniz.

Şirketler için Eğitim Kataloğu

Yapay Zeka Lojistik Süreç Yazılımı

Şirketler için Eğitim Kataloğu

Yapay Zeka Lojistik Süreç Yazılımı