Üretim Zincirine Çin Freni: Nadir Madenler Kozu Oynandı!
Olgar ATASEVEN
Trump yeniden başkan seçildiğinde “Amerika’yı Tekrar Büyütmek ve Eski Gücüne Kavuşturmak” için hemen hızlı bir şekilde tedbirler alacağını söylemişti. Bu büyütme hedefinin ilk aksiyonlarından biri ise gümrük vergilerini bir duvar gibi kullanmak oldu. Tabi kime karşı? Çin’e! Ve açıkçası Türkçede bir terim vardır “bizim elimiz armut mu topluyor?” diye. İşte Çin’de karşılık vermekte gecikmedi ve aynı yönde tedbirleri almaya başladı. Şimdi ben bu satırları yazarken, doğrusu arka planda küresel ekonominin sessiz ama hayati çarklarının gıcırdamaya başladığını duyuyorum. O çarklar, akıllı telefonlardan elektrikli araçlara, uydulardan savaş uçaklarına kadar hayatımızın her alanına nüfuz etmiş teknolojik üretimi taşıyor. Ve şimdi, bu sistemin merkezindeki en kritik parçalardan biri—Çin’in nadir toprak elementleri—dünya sahnesinden geri çekiliyor.
ABD Kıvılcımı Çaktı, Çin Ateşi Büyüttü
Yazının girişinde kısaca bahsettiğim bu ticaret savaşının başlangıcına dönersek, hikâye basit bir vergi politikası tartışması gibi başladı. ABD, Çin’e karşı uyguladığı gümrük vergilerini 2018’de artırdı. Sebep olarak da fikri mülkiyet hakları ihlallerinden haksız rekabete kadar bir dizi gerekçe öne sürüldü. Çin’in ucuz iş gücüyle küresel üretimi domine etmesi Washington’da uzun süredir rahatsızlık yaratıyordu. ABD’nin amacı netti: Çin’e ekonomik baskı kurarak dengeleri yeniden tesis etmek.
Ancak bu mücadelede ABD, Çin’in sahip olduğu en stratejik kozlardan birini göz ardı etti: Nadir toprak elementleri. Bugün gelinen noktada Çin, yalnızca bu madenlerin yüzde 60’ını üretmekle kalmıyor; aynı zamanda işlenmiş formlarının yüzde 85’ini küresel pazara sağlıyor. İşte bu bağlamda Çin zaten 2023 yılından beri bu madenlerin ihracatına belirli kısıtlamalar getirmeye başlamıştı. Bugün itibari ile aldığı kritik bir kararla, bu elementlerin işlenmesinde kullanılan bazı ileri teknolojilerin ve kritik minerallerin ihracatını tamamen yasakladı. Gerekçe olaraksa ulusal güvenlik gösterildi.
Çin Neden Bu Kadar Güçlü?
Bu sorunun cevabı, 1990’lara kadar uzanıyor. Çin, o dönemde nadir toprak elementlerinin stratejik önemini erken fark etti ve bu alana büyük yatırımlar yaptı. Çevre düzenlemelerinin gevşek olması, ucuz iş gücü ve merkezi üretim planlaması sayesinde Batılı ülkeler madenciliği bırakırken, Çin bu boşluğu hızla doldurdu. Bugün Çin, sadece üretici değil; aynı zamanda işleme, ayrıştırma ve ileri teknolojiye entegre etme kabiliyetine de sahip yegâne ülke konumunda.
Çin şimdi bu gücünü, bir dış politika silahına dönüştürüyor. Bu silahın namlusunun ucunda ise ABD var. Ama silahtan tek bir kurşun yerine saçma atan bir fişek çıkacak gibi çünkü bu konu sadece ABD’yi değil tüm dünya ülkelerini ilgilendiriyor. Anlayacağınız bu konu tüm dünyanın üretim zincirini sarsacak türden. Neden mi? Kısaca bakalım:
- Yarı İletken ve Çip Krizi Derinleşebilir
Galyum ve germanyum gibi elementler, çip üretiminde hayati öneme sahip. Daha çip krizinin izleri silinmeden, bu madenlerin erişilemez hale gelmesi teknoloji devlerini tedirgin ediyor. Tayvan, Güney Kore ve Japonya gibi çip üretim merkezleri, hammadde temininde alternatif arayışına çoktan başladı. Ancak bu kolay bir iş değil. - Elektrikli Araçlar ve Yeşil Enerji Darbe Alır
Elektrikli araçlar, nadir toprak mıknatısları sayesinde hafif ve güçlü motorlara sahip. Çin’in bu mıknatısların üretiminde kullandığı teknolojiyi dışarı vermemesi, Avrupa ve ABD’deki üreticileri ciddi şekilde zorlayacak. Aynı şekilde rüzgar türbinleri, batarya sistemleri ve güneş panelleri de benzer elementlere bağımlı. Yani yeşil dönüşüm bir süre yavaşlayabilir. - Askerî Sistemlerde Tedarik Riski Artar
ABD Savunma Bakanlığı’nın 2025 başında yaptığı açıklamada, nadir toprak elementi tedarikinin “ulusal güvenlik sorunu” haline geldiği açıkça ifade edildi. Modern savaş jetlerinden radar sistemlerine kadar pek çok askeri teknoloji bu elementlere bağımlı. Çin’in bu hamlesi, askeri stratejileri de etkileyecek kadar derin bir kriz yaratabilir. - Küresel Enflasyon ve Üretim Maliyetleri Tırmanır
Madenin yokluğu sadece üretimi değil, maliyetleri de etkiler. Alternatif tedarikçiler, bu elementleri Çin kadar ucuz sunamayacak. Bu da teknoloji ürünlerinin fiyatlarını artıracak. Üretim zincirindeki bu kırılganlık, enflasyonist baskıları tüm dünyada artırabilir.
Alternatif Var mı?
Evet ama kolay değil. ABD, Avustralya ve Kanada gibi ülkelerde bazı rezervler mevcut. Ancak bu madenlerin çıkarılması ve işlenmesi zaman alıyor, çevresel etkileri büyük ve ekonomik olarak hâlâ Çin ile rekabet edemeyecek seviyede de gözükmüyor.
Bir başka seçenek geri dönüşüm olabilir. Ancak bu da yeni bir altyapı gerektiriyor. Şu an için geri dönüşümden elde edilen miktar, toplam talebin çok küçük bir bölümünü karşılayabiliyor. Bu da açıkçası çözüm değil.
Ne Yapmalı?
Şahsen, bu gelişmenin yalnızca ticari değil, stratejik bir kırılma olduğunu düşünüyorum. Çin, yıllardır süren ekonomik savaşta en sert hamlesini yapmış olabilir. ABD ve müttefikleri ise geç kaldıkları bir sahada şimdi hızla altyapı kurmak, yatırım yapmak ve alternatif kaynaklar geliştirmek zorunda.
Bunun bir benzeri, 1970’lerdeki petrol krizinde yaşanmıştı. O dönemde nasıl ki OPEC ülkeleri enerji üzerinden dünyaya yön verdi, bugün Çin de madenler üzerinden aynı şeyi yapıyor. Farkı şu: Bu sefer mesele yalnızca enerji değil, teknolojinin ta kendisi.
Bir büyüme ve yönetim danışmanı, dijital dönüşüm uzmanı, bir şirket sahibi ya da bir vatandaş olarak bu gelişmeleri izlerken, bir şey netleşiyor: Küreselleşmenin konforu, artık jeopolitik risklere daha açık. Tedarik zincirleri, üretim planları ve fiyat politikaları bundan sonra daha kırılgan olacak.
Çin’in attığı bu adım, sadece ekonomik değil; teknolojik ve stratejik bir meydan okuma. Artık mesele, kim daha çok maden çıkarabiliyor değil. Mesele, kim daha bağımsız, kim daha dirençli ve kim daha öngörülü davranabiliyor. Ve ben bugün, dünya ekonomisinin yeni bir denge arayışına girdiğini çok net görebiliyorum. Şimdiden alabildiğiniz tüm tedbirleri almamızda fayda var.
Yorumlarınızı bekliyorum!
Olgar ATASEVEN
Girişimci, İş İnsanı, Yazar, Konuşmacı
Tebrikler Olgar Bey
Çok güzel ve nezih bir yazı..