Merhaba,
7 gün 7 gündem köşesinde yer alan bu haftaki yazımda, pandemi döneminde ve sonrasında çokça değinilen tedarik zincirlerinin kırılması kavramı üzerine değinmeye çalışacağım. Bu kavram üzerinde düşünmeye ve yazmaya iten güç, çokça işlenmesine rağmen genellemeler üzerinden ele alınması, özelinde nelerin yapılması gerektiği, yapılanlardan ve alışkanlıkların hangilerinden vazgeçilmesini öneren çalışmalara çokça rastlayamamış olmamdır. Öncelikle rastlamamış olmamın, olmadığı ön kabulünü doğurmadığını belirterek konuya giriş yapmak isterim.
Pandemi ile beraber, hayatımıza normal tanımı yerine, yeni normal olarak belirtilen bir kavram girmiştir. Bu tanım normali yeniden tanımlamış, iş süreçlerimizde anormal süreçlerin yönetimini öngören risk yaklaşımlarında da yeni durumların tarif edilmesini zorunlu kılmıştır.
Birbirinden farklı olmalarına rağmen, farklı tedarik zincirlerindeki kesişim noktalarından biri olan lojistik operasyon sorunlarının, tümünü birden nasıl etkilediği bizatihi görülmüştür.
Tedarik zincirlerinin etkilenme dereceleri, zincir boyunca üretilen değerin tamamen özel, ikame yada tamamlayıcı olma durumuna göre değişkenlik göstermiştir.
Yeni normal kavramı, tedarik zincirlerinde sıkça ele alınan sürdürülebilirlik kavramının da yeniden tanımlanması ve ele alınmasını gerektirmiştir. Güncellenen şartlar ile beraber, sürdürülebilirlik koşullarının yeniden belirlenmesi gerekmektedir.
Yeni yaklaşımların belirlenmesi çalışması kapsamında, ele alınması gereken diğer bir konu tedarikçi değerlendirmeleridir. Performans değerlendirmelerinde, genelde beklenen hedef unsurlardan negatif sapmalar tedarikçi puanını etkilerken, beklenenin üstünde sergilenen performansa ilişkin ödüllendirmenin yeterince yapılmadığı görülmektedir. Pandemi döneminde üstün performans gösteren tedarikçilerin, bu yaklaşım üzerinden değerlendirmesi olmazsa olmazdır.
Sürdürülebilirlik çalışmaları ve bağlı risk değerlendirmeleri daha önce firma, bağlı olduğu sektör yada tedarik zinciri boyunca mikro düzeyde yapılırken, pandemi ile yaşanan süreçle beraber diğer tedarik süreçleri ile bağımlılık durumu, ilgi düzeyi düşük olsa bile aynı ekosistemde yer almaları nedeniyle genel arz ve talep yaklaşımı çerçevesinde birbirlerini etkileme ihtimallerinin makrodan mikroya doğru ele alınmasının gereği ortaya çıkmıştır.
Bu kapsamda birbiriyle ilgisiz gibi görünen süreçlerin, aynı ekosistemde ki diğer süreç ve unsurlarla bağımlılıklarının azaltılması, bağımsız olarak işleyişini sağlar yeteneklerinin arttırılması önem kazanmıştır.
Pandemi sürecinde yaşanan tıkanmalar, tedarik zincirlerinde kaynak yönetiminin etkinliği ve sürdürülebilirliği hususlarının da ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gün yüzüne çıkarmıştır.
Süreçte insan dahil tüm kaynakların süreç bağımlılık durumlarının değerlendirilmesi, tedarik zincirlerinin akışını kesintiye uğratacak yada yavaşlatacak senaryoların yeniden tarif edilerek, kaynakların temini ve kullanımını etkileyen bağımlılık durumlarının azaltılması gerekmektedir.
Pandemi gibi küreselde tüm ekonomiyi etkileyen büyük kriz senaryolarının tedarik süreci risk değerlendirmelerine alınması, olası benzeri durumların ortaya çıkması halinde öncesinde yapılmış olması gerekenler ile yaşandığı süreç boyunca ve sonrasında neler yapılacağının risk değerlendirme çalışmalarımızda belirlenmesi gerekmektedir.
Bu çalışmanın, sürecin nerelerine dokunması gerektiği hususunda, bir beyin jimnastiği yaptığımızda pandemi döneminde aksaklık yaşanan aşağıdaki başlıklar özelinde mutlaka yol haritalarının ortaya konulması gerekmektedir.
Bu başlıklar;
- Proje yönetiminde yaklaşım ve risk tanımları,
- Proje ve tesis alımlarında ikame ve tamamlayıcı malların durumunun dikkate alınması,
- Özelleştirilmiş ekipmanları içeren tesisler yerine standart ekipmanlarla tesis kurulumu,
- Ürün ve marka yaygınlığı olan ekipmanların kullanımının arttırılması,
- el ürünlerin revizyonu ve yeniden kullanıma sunulması,
- İşletme içi bakım ve ürün revizyonu yeteneğinin arttırılması,
- Kritik ekipman listesinin yeniden gözden geçirilmesi ve revizyonu,
- Dış kaynak kullanımı yerine kendin üret modelinin tekrar ele alınması,
- Yerli üretim konusu malların kullanımının arttırılması,
- Tedarik sürecinde coğrafi yakınlık yaklaşımı ile yeni tedarikçilerin araştırılması,
- Yeni lojistik kanallarının tespiti, mini ve acil lojistik ihtiyaçları için iç kaynak tesisi,
- Sözleşme yönetiminin risk yaklaşımı ile yeniden ele alınması,
- Uzun dönemli sözleşmelerin tesis edilmesinde yeni yaklaşımların tespiti
- Karar alma mekanizmalarının yeniden gözden geçirilmesi,
- Çevik satınalma sürecininin önünde engel olan hiyerarşik işleyişin gözden geçirilmesi,
- Liderliğin yeniden tanımlanması, kişisel liderlik yerine süreç liderliği yaklaşımının benimsenmesi,
- Otomotize edilmiş karar alma süreçlerinin yapılandırılması,
- Uzaktan çalışma olanakları ve dijitalizasyonun arttırılması,
- Organizasyonel ve personel yetenek gelişiminin desteklenmesi,
- Sanal kriz durumlarının simule edilerek süreç acil durum senaryolarının işletilmesi,
- Proaktif yaklaşım alanlarının yeniden gözden geçirilmesi ve yeniden belirlenmesi,
- Tedarik zincirleri arasındaki bağların orta konulması, sektörlerin yakınlık durumu ve etki alanlarının tespiti,
- Tedarikçilerin pazar durumunun ortaya konularak, tedarik zinciri kapasitesi yeterlilik oranlarının ortaya konulması,
- Tedarikçilerin pazar ve sektörel dağılımının incelenmesi,
- Tedarikçilerle pandemi üzerinden değerlendirme yapılarak,
görüş ve önerileri ile olası benzeri durum risk çalışmalarının temin edilmesi,
gibi hususlar sayılabilir. Şüphesiz bunlara ek olarak birçok başlık eklenebileceği gibi her biri kendi içerisinde detaylı çalışma gerektiren alanlar olması hasebiyle alt başlıklara da ayrılabilecektir.
Yukarıdaki başlıklar genel olarak bağımlılığı azaltılmış, otonomize edilmiş, çevik ve esnek bir tedarik zinciri yapısına ulaşılabilmesi hedefine yöneliktir.
Pandemi süreci ile beraber deneyimlediğimiz küresel kriz sürecinde, proaktif olmayan, karar alma süreçlerinde tıkanma yaşayan, çevik ve esnek bir yapıya sahip olmayan, dijitalizasyonu yeterli olmayan, inisiyatif alma kabiliyeti düşük, veri analitiğinin etkin yönetimini sağlayamayan, süreç liderliği yerine bireysel liderliği önemseyen, tecrübe ve uzmanlığı yadsıyan, periyodik olarak süreç ve tedarikçi analizi yapmayan tedarik zincirlerinin tıkandığı görülmüştür.
Özetle belirtmek gerekirse, yaşadığımız bu büyük ve derin tecrübeden hareketle süreçlerimizin gözden geçirilerek, fırsat ve tehditlerimiz ile güçlü ve zayıf yönlerimizin yeniden ele alınması,
Tedarik sürecimizdeki organizasyonel ve kişisel gelişim süreçlerinin hızlandırılarak, yönetim şekli ve liderlik konusunu yeniden ele almamız gerekmektedir.
Oktay SARI