Endüstriyel Simbiyozun Gücüyle Sürdürülebilir Gelecek
Emine KORKMAZ – İhracat-İthalat Müdürü
Dünyayı atalarımızdan miras almadık, çocuklarımızdan ödünç aldık.
Kızılderili Atasözü
Doğada farklı türdeki canlıların uyum ve iş birliği içinde birbirine fayda sağladığını gözlemlerken, endüstriyel tesislerin de birbirini destekleyip değer kattığı bir geleceğin mümkün olduğunu söyleyebiliriz. Endüstriyel simbiyoz, tam da bu vizyonu gerçeğe dönüştüren sürdürülebilir bir üretim modelidir.
Simbiyoz; Yunanca kökenli “Symbiosis” kelimesinden türetilmiştir, “birlikte yaşamak” anlamına gelir. 1877 yılında Albert Bernhard Frank, iki organizmanın, özellikle bitkiler ile mantarlar arasındaki karşılıklı yarar sağlayan ilişkileri incelediği çalışmalarından şekillenmiştir.
Endüstriyel Simbiyoz ise; aynı ya da farklı sektörlerdeki kuruluşların ortak bir fayda sağlamak amacıyla endüstrilerini bir araya getirmesiyle oluşmuştur. Dünya’da endüstriyel simbiyozun birçok örneği bulunmaktadır. İlk olarak endüstriyel simbiyoz projelerinden biri olan Kalundborg Simbiyozu, Danimarka’nın Kalundborg şehrinde, 1961 yılında su temini ihtiyacı nedeniyle başlayan ve 1972’de daha da genişleyen önemli ve ilham verici bir endüstriyel simbiyoz örneğidir. Bu örnekte elektrik santralinin soğutulması amacıyla suya ihtiyaç duyuldu. Bu santral, suyu gölden alıyor ve su seviyesinin belli dönemlerde düşmesine sebep oluyordu. Aynı zamanda suyu kullandıktan sonra atık suyu tekrar dışarıya vermek durumunda kalıyordu. Bir çözüm oluşturup kullandığı suyu başka sanayi tesisleriyle iş birliğine girerek kaynağı daha verimli şekilde kullanıp çevresel ve ekonomik fayda sağlamış oldu. Bu atık su aynı zamanda başka tesislerde soğutma amacıyla kullanıldı ve elektrik tesisinden çıkan fazla buhar diğer tesislerde de enerji üretimi için kullanıldı. Bugün, bu tür projeler dünyanın dört bir yanına yayılmakta ve Kalundborg, sürdürülebilir sanayi üretiminin öncüsü olarak kabul edilmektedir.
Birbirinden farklı tekstil ve otomotiv sektörünü ele alalım. Tekstil üretim tesislerinde büyük miktarda tekstil atığı (kumaş ve iplik fireleri, hatalı üretilen ürünler) ortaya çıkar. Tekstil atıkları, otomotiv sektöründe yalıtım malzemesi ve iç döşeme kaplamalarında yeniden değerlendirilebilir. Daha basit haliyle düşünürsek bir üretim tesisi içinde de endüstriyel simbiyoz oluşturulabilir. Üretim sonucu oluşan hatalı üretilen ürünler veya atıklar, aynı tesisin farklı bir üretim hattında yeniden değerlendirilebilir.
Endüstriyel simbiyoz, yalnızca atık yönetimi olarak ele alınmamalıdır; aynı zamanda doğal kaynakların daha verimli kullanılması, enerji tasarrufunun sağlanması, işletmelere ekonomik katkı sunulması, çevresel etkilerin en aza indirilmesi ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşılmasında fayda sağlayan kapsamlı bir yaklaşımdır. İnovasyon ve iş birliği sayesinde farklı sektörleri bir araya getirerek; yeni iş modelleri yaratır böylelikle sektörel rekabeti ve gelişmeyi de teşvik eder.
Sürdürülebilir odaklı ve inovatif farklı yaklaşımlar geliştirilirken, Beşikten Beşiğe felsefesi ve endüstriyel simbiyoz kavramları, birbirini tamamlayan iki önemli strateji olduğunu belirtmek isterim. Bu iki strateji, doğanın döngülerine dayalı sürdürülebilir bir sanayi geleceği için önemli bir temel oluşturur. Her iki yaklaşım da, sıfır atık temeline dayanır ve doğadaki döngüsel süreçleri örnek alır.
Özetle endüstriyel simbiyoz, endüstri ve doğa arasındaki güçlü sinerjinin somut bir göstergesi olarak, geleceğin sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmada vazgeçilmez bir araç olup, daha yeşil ve döngüsel bir ekonomi inşa etme potansiyelini ortaya koymaktadır.
Gelecek, attığımız sürdürülebilir adımlarımızla şekillenecek!
Emine KORKMAZ
İhracat-İthalat Müdürü