“Basiretli Tacir” ([1])
Satış denilince ticaret, ticaret denilince sürdürülebilirlik, sürdürülebilirlik denilince kârlılık, kârlılık denilince verimlilik, verimlilik denilince kalite, kalite denilince de W.E Deming gelir benim aklıma.
Gerçi siz ne derseniz deyin, benim aklıma bir şekilde kalite ve Deming Üstadımız geliyor ya neyse.
Meslek hastalığı diyelim.
Neyi sorgulamış Büyük Deming Üstadımız; “Birisi eğer kendi ürün ve hizmetlerini satamıyorsa, başka insanların ürünlerini nasıl satın alabilir? ([2])”
Vay be! Soruya bakın.
En az on dakika camdan dışarıya öylece baktıracak bir cümle!
Satmayana, Satamamak mı?
Satana Satılır mı?
Satıyorsa niye satın alsın?
Ha! Tamam. Misal; bir bakkal mal satarsa, toptancı da ona mal satar!
Yok bu kadar da basit olamaz, ilk bulduğuna atlama Zafer.
Düşün!
E, herkes mal satmıyor, hizmet sunanlar var, maaşlı çalışanlar var?
Demek ki, işsiz insanların yaşadığı bir muhitte, salyangoz satamazmışız. 😊
Tamam, sanırım şimdi anladım; Yerel olsun küresel olsun ekonomik yapılar mal ya da hizmet satışıyla oluşmakta ve yaşamaktadır. Eğer belirli sektör ya da bölgenin satışlarında bir tıkanma ya da maddi değer kaybı yaşanırsa bu durum tüm ekonomik yapıya mutlaka yansır. Demiş Üstat.
Şirket olarak sen kendi kârına tabi ki bak, bakmasına da tedarikçini, müşterini, çalışanını ve ticari faaliyet çevreni yani kısacası tüm paydaşlarını da yaşat ki sen de yaşa.
Bir şirket doğal olarak ürününü ya da hizmetini satmak ister!
Hem de;
- Ucuza üretip, pahalıya satmak ister.
- Çok üretip çok satmak ister.
- Kısa sürede satmak ister.
- Nakit satmak ister.
- İade almadan satmak ister.
- Fire ve zayiat olmadan satmak ister.
- Devletine ve milletine yarar sağlamak için çok vergi vererek satmak ister. 😊
- En az maliyetle satmak ister.
- Sürekli satmak ister.
- Tahsilat sorunu yaşamadan satmak ister.
Bunlar çok haklı istekler ve doğru hedefler. Kimse aksini iddia edemez, haklılar. Bu davranış şekli yani Basiretli Tacir olma durumu kanunda ([3]) bile yeri olan zorunluluktur. Bunları düşünmeyen şirket sahibi, yöneticisi ve hatta çalışanı hemen bugün işini gücünü bırakıp eve gitsin.
Ama
Bir iki satır yukarda yazdığım “tedarikçini, müşterini, çalışanını ve ticari faaliyet çevreni yani kısacası tüm paydaşlarını da yaşat” kelimeleri ne olacak?!?
Tedarikçiyi yaşatmak!
Müşteriyi yaşatmak!
Çalışanını yaşatmak!
Çevreyi yaşatmak!
Özetle Paydaşları fark etmek ve onlarla yaşamak…
Bu devirde yaşamak isteyen yaşatmak zorunda kalacak. Çünkü çok tükettik. Ürünleri tükettik, şirketleri tükettik, insanları tükettik, doğayı tükettik. Dünya tükenme aşamasına geldi, gözü Marsa diktik, Ay’a diktik.
Seversiniz sevmezsiniz bilemem ama yazımı bir davetle bitireceğim.
Meşhur bir Davet!
DAVET ([4])
Dörtnala gelip Uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benzeyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu, bu dâvet bizim…
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim…
Zafer URFALIOĞLU
Saygılarımla.
[1] Basiretli Tacir, geleceği gören, sezgisi yüksek, dikkatli ve yapacaklarının nereye varacağını bilen ya da bilmesi gereken, ticari iş, işlem ve eylemlerinin hukuki, mali ve ticari sonuçlarını öngörmesi gereken kişi.
[2] W. Edward Deming “Krizden Çıkış” Haziran 1996 sy.123
[3] 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 18/2. maddesi (mülga 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 20/ II. maddesi
[4] NAZIM HİKMET RAN Davet Şiiri