İklim Değişikliği: Kyoto Protokolü Kapsamındaki 7 Sera Gazı
Gül SALDIRANER
EG Partner- SMMM, BD
İklim değişikliği, çevresel, sosyal ve ekonomik sorunların ötesinde, sürdürülebilirliği tehdit eden kritik bir zorluk haline gelmiştir. İnsan faaliyetlerinden kaynaklanan sera gazı emisyonlarındaki hızlı artış, doğal ekosistemler ve insan sağlığı üzerinde ciddi olumsuz etkiler yaratmaktadır. 1997 yılında imzalanan Kyoto Protokolü, iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir kilometre taşı olarak öne çıkmakta ve sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yönelik uluslararası çabaları teşvik etmektedir. Bu çabalar, emisyon envanterlerinin oluşturulması ve yönetimi için uluslararası standartlar sunarak, iş dünyası ve kamu sektörüne stratejik yönlendirmeler sağlamaktadır.
Ayrıca, küresel raporlama standartları çerçevesinde, yatırımcıların şeffaf bilgi taleplerine yanıt olarak sera gazı emisyonlarının üç ayrı kategoride açıklanmasının zorunlu kılınması, devam eden Paris Anlaşması’ndaki kritik 1.5 derece eşiği için somut adımlar atılmasını teşvik etmiştir. Küresel sıcaklık artışının 1.5 derece ile sınırlandırılması, iklim değişikliğinin en kötü sonuçlarının önlenmesi ve ekosistemlerin sürdürülebilirliğinin sağlanması için kritik bir hedeftir.
İklim Değişikliği Nedir?
İklim değişikliği, sıcaklık ve hava durumu eğilimlerinde uzun vadeli ve kalıcı değişiklikler olarak ifade edilmektedir. Tarih boyunca iklimdeki değişimler yavaş bir seyir izlerken, son yüzyılda küresel sıcaklıklar hızla yükselmiştir. Bu ısınma, yağış desenlerinde kaymalara, deniz seviyelerinin yükselmesine ve karların daha erken erimesine neden olmuştur. Bu değişikliklerin hızlanmasıyla birlikte, iklim değişikliğinin çevresel sonuçları daha belirgin hale gelmektedir. Ekosistemler bozulmakta, aşırı hava koşulları daha sık yaşanmakta ve doğal süreçlerin dengesi etkilenmektedir.
Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) 2025 Risk Raporunda, önümüzdeki iki yıl içindeki ilk 10 risk içerisinde ‘Aşırı Hava Olayları’ ikinci sırada yer almıştır. Aynı raporda on yıl içinde en önemli ilk on riskin ilk dört tanesi yine çevresel riskler olarak raporlanmıştır. Bu riskler; Aşırı Hava Olayları, Biyoçeşitlilik Kaybı ve Ekosistem Çöküşü, Yeryüzü Sistemlerinde Kritik Değişiklik, Doğal Kaynak Sıkıntıları olarak belirlenmiştir.
Dünya Meteoroloji Örgütü’nün (WMO) “2024 Küresel İklim Durumu” başlıklı raporu, sera gazı seviyeleri, yüzey sıcaklıkları, okyanus ısısı ve asidifikasyonu, deniz seviyesinin yükselmesi, Antarktika deniz buzu örtüsü ve buzulların geri çekilmesi gibi alanlarda rekor seviyelerin yeniden kırıldığını ve bazı durumlarda dramatik artışlar yaşandığını ortaya koymaktadır. Raporda, sıcak hava dalgaları, seller, kuraklıklar, orman yangınları ve hızla yoğunlaşan tropikal kasırgaların milyonlarca insanın günlük yaşamını alt üst ettiği ve milyarlarca dolarlık ekonomik kayıplara yol açtığı vurgulanmış, ayrıca bu dönemin kaydedilen en sıcak on yıllık dönem olduğu belirtilmiştir.
İklim değişikliği, sadece doğal olayların değil, aynı zamanda insan kaynaklı (antropojenik) faktörlerin de etkisiyle şekillenmektedir. Başka bir deyişle her ne kadar sera gazları doğal süreçlerle de salınsa, iklim değişikliğindeki artışın ana kaynağı insan faaliyetleridir. İnsan kaynaklı iklim değişikliği, atmosfer, okyanuslar, buzullar ve biyosferde yaygın ve hızlı değişimlere yol açmıştır. Bu durum, dünya genelindeki hava durumu ve iklim aşırılıklarını etkileyerek doğa ile insanlar üzerinde ciddi olumsuz etkiler yaratmakta, buna bağlı olarak kayıplar ve hasarlara neden olmaktadır. Fosil yakıtların kullanımı ve ormansızlaşma gibi insan faaliyetleri, atmosferde sera gazlarının birikmesine yol açmakta ve bu durumu hızlandırmaktadır. Bu bağlamda, iklim değişikliğinin etkilerini anlamak, azaltmak ve sürdürülebilirliği teşvik etmek için etkili stratejiler geliştirmek hayati bir öneme sahiptir.
Kyoto Protokolü, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) kapsamında, sera gazı (GHG) emisyonlarını azaltarak iklim değişikliğiyle mücadele etmeyi amaçlayan bir uluslararası anlaşmadır. 11 Aralık 1997’de kabul edilen protokol, 16 Şubat 2005’te yürürlüğe girmiştir ve 192 güncel üye ülkenin taraf olduğu bu anlaşma, sanayileşmiş ülkelere belirli emisyon azaltma hedefleri koyar. İlk taahhüt döneminde (2008-2012), sanayileşmiş ülkelerin 1990 seviyelerinin ortalama %5 altına emisyon düşürmeleri gerekirken, 2012’de Doha Değişikliği ile 2013-2020 döneminde bu hedef %18’e çıkarılmıştır. Protokol, gelişmiş ülkeleri yüksek sera gazı emisyonlarından sorumlu tutarak, bu ülkelerin gelişmekte olan ülkelere göre daha ağır bir yük üstlenmesini sağlamıştır.
Kyoto Protokolü’nün en önemli katkıları, bağlayıcı emisyon hedefleri belirlemek, piyasa tabanlı çözümler oluşturmak ve küresel işbirliğini teşvik etmektir. Bu yaklaşım, iklim değişikliğiyle mücadelede bir dönüm noktası olmuş ve Paris Anlaşması gibi sonraki uluslararası iklim anlaşmalarının temelini atmıştır.
İklim Değişikliğine Sebep Olan Unsurlar
Ø Küresel Isınma
Küresel ısınma, 1850-1900 yılları arasındaki ön sanayi döneminden bu yana gözlemlenen, dünyanın yüzeyindeki ortalama sıcaklıkların uzun vadeli artışını ifade eder. Bu sıcaklık artışı, büyük ölçüde fosil yakıtların (kömür, petrol ve doğal gaz) yanması sonucu atmosfere salınan sera gazlarının birikiminden kaynaklanmaktadır. Fosil yakıtların yanması, karbondioksit (CO2), metan (CH4) ve nitröz oksit (N2O) gibi gazların atmosferdeki yoğunluğunu artırarak “sera etkisi” adı verilen olayı tetikler. Sera etkisi, güneş ışığının atmosfere geçmesine izin verirken, dünyanın yüzeyinden yansıyan ısının bir kısmının atmosferde hapsolmasına neden olur; bu durum da gezegenin sıcaklığını artırır. Özellikle sanayi devriminden bu yana, sera gazlarının atmosfere salınımı hızlanmış ve bu da dünyanın ortalama sıcaklıklarının doğal süreçlere göre çok daha hızlı yükselmesine yol açmıştır. Sonuç olarak, insan faaliyetlerinin artması, küresel iklimin geleceği açısından ciddi sonuçlar doğurmakta ve insanlık için büyük bir tehdit oluşturmaktadır.
Küresel ısınma, dünya genelinde sıcaklıkların 1°C artmasıyla kendini göstermekte ve aşırı hava olaylarının sıklığını artırmaktadır. Bilim insanları, 2030 yılına kadar ortalama sıcaklıkların 1.5°C’ye ulaşma olasılığının yüksek olduğunu vurgulamaktadır. Bu noktada, 2015 Paris Anlaşması çerçevesinde belirlenen hedeflere ulaşabilmek için fosil yakıtların kullanımını hızla azaltmak, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek ve ormansızlaşmayı engellemeye yönelik önlemler almak kritik öneme sahiptir. Küresel sıcaklık artışını 1.5°C ile sınırlamak amacıyla bu üç stratejinin eşzamanlı olarak uygulanması gerektiği belirtilmektedir. Örneğin orman yönetimi ve yeniden ağaçlandırma gibi önlemler, karbondioksit emisyonlarının azaltılmasına büyük katkı sağlayabilir, çünkü dünya üzerindeki ormanlar mevcut fosil yakıt rezervlerinden daha fazla karbon içermektedir. Dolayısıyla, iklim krizinin etkilerini azaltmak için hızlı ve kararlı adımlar atılması elzemdir.
Ø Sera Gazları
İklim değişikliği üzerinde doğrudan etkisi bulunan Kyoto Protokolü kapsamındaki yedi sera gazı şunlardır: Karbondioksit (CO2), Metan (CH4), Nitröz Oksit (N2O), Kükürt Hekzaflorür (SF6), Azot Triflorür (NF3), Hidroflorokarbonlar (HFC’ler) ve Perflorokarbonlar (PFC’ler). Bu gazlar, enerji üretimi, sanayi süreçleri, ulaşım, tarım, atık yönetimi ve bina ısıtma gibi çeşitli insan faaliyetlerinden kaynaklanmaktadır. Karbondioksit (CO2), Metan (CH4) ve Nitröz Oksit (N2O), iklim değişikliği üzerinde en büyük etkiye sahip olan üç sera gazıdır. Bu gazlar, küresel sera gazı emisyonlarının büyük bir kısmını oluşturarak enerji üretimi, sanayi, tarım ve atık yönetimi gibi faaliyetlerden kaynaklanmaktadır. CO2’nin uzun ömürlülüğü, CH4’ün güçlü kısa vadeli etkisi ve N2O’nun yüksek ısınma potansiyeli, bu gazları iklim değişikliğinin en önemli itici güçleri arasına yerleştirmektedir. Veriler, CO2 eşdeğerleri cinsinden ifade edilmekte olup insan faaliyetlerinden kaynaklanan brüt doğrudan emisyonlara referans vermektedir. Dünya Kaynakları Enstitüsü (WRI) araştırmalarına göre, küresel sera gazı emisyonları 1990’dan 2019’a kadar %53 oranında artmıştır.
BM Çevre Programı (UNEP) 2024 Emisyon Açığı Raporu’na göre, küresel iklim etkileri arttıkça, ülkelerin bir sonraki Ulusal Belirlenmiş Katkılarında (NDC’ler) çok daha güçlü taahhütler ve aksiyonlar sergilemesi gerektiği belirtilmektedir. Bu adımlar atılmadığı takdirde, Paris Anlaşması’nın 1,5°C hedefinin gerçekleştirilmesi mümkün olmayacaktır. Rapor, 1,5°C hedefi için2030 yılına kadar %42, 2035 yılına kadar %57 emisyon azaltılması gerektiğini vurgulamaktadır. Mevcut ulusal taahhütler (NDC’ler) uygulanmasındaki aksama ve gecikmeler sıcaklık artışının 2,6°C ila 3,1°C olarak yükselmesine neden olacaktır. Paris Anlaşması’nın imzalandığı tarihte öngörülen %16’lık emisyon artış tahminleri, bugün %3’e indirilmiş olsa da, bu durum hedeflerin altında kalmaktadır. Gelişmiş ülkelerin daha iddialı politikalar benimsemeleri ve gelişmekte olan ülkelere destek sağlamaları kritik bir gereklilik olarak değerlendirilmektedir.

Yukarıdaki değerlendirmeleri destekleyen IPCC 2023 Sentez Raporu’na göre, mevcut iklim politikalarının ve taahhütlerin sürdürülmesi durumunda küresel sıcaklık artışının 2°C’yi aşması beklenmektedir. Rapor, 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarının önemli ölçüde azaltılması gerektiğini vurgularken, bu hedeflerin gerçekleştirilmesi için acil eylem çağrısında bulunmaktadır. Ayrıca, iklim değişikliğine uyum sağlamak için daha fazla yatırım yapılması ve kapsamlı politika geliştirilmesi gerekmektedir. Bu bulgular, Paris Anlaşması hedeflerinin gerçekleştirilmesi için ulusal ve uluslararası işbirliğinin önemini bir kez daha ortaya koymaktadır. IPCC, tüm bu önlemlerin iklim değişikliğinin etkilerini azaltma ve daha sürdürülebilir bir gelecek sağlama açısından kritik olduğunu vurgulamaktadır.
İklim değişikliğiyle mücadeledeki azaltım stratejilerine ilave başka bir gelişme, IEA’nın ‘Küresel Metan İzleyici 2024’ (Global Methane Tracker 2024) ve ‘Taahhütleri İlerlemeye Dönüştürmek’ (Turning Pledges into Progress) raporlarıdır. Bu raporlar, enerji sektöründeki metan emisyonlarını azaltma stratejilerinin etkinliğini artırmak için mevcut taahhütleri ve sonuçlarını izleyerek sürdürülebilir emisyon azaltımını desteklemektedir.
Küresel Isınma Potansiyeli (GWP) Nedir?
Küresel Isınma Potansiyeli (GWP), sera gazlarının atmosferde ısı tutma yeteneklerini karbon dioksit (CO₂) ile karşılaştırmak için kullanılan bir ölçüttür. Karbon dioksit, GWP hesaplamalarında referans gazdır ve GWP’si 1 olarak belirlenmiştir. Örneğin, metanın (CH₄) GWP değeri 25’tir; bu, metan salınımının, aynı miktarda CO₂’ye kıyasla 25 kat daha fazla ısı tutabileceği anlamına gelir. GWP, sera gazlarının çevresel etkilerini anlamak ve karşılaştırmak için kritik bir araçtır.
Atmosferde Kalma Süresi Ne Demektir?
Atmosferde kalma süresi, bir sera gazının atmosferde aktif olarak ne kadar süre kalacağını ifade eder. Örneğin, metan (CH₄) ortalama 12 yıl kalırken, karbondioksit (CO₂) 300-1000 yıl arasında kalabilir. Bu süre zarfında gazlar, atmosferdeki enerji dengesini değiştirerek küresel sıcaklık artışına katkıda bulunur. Atmosferde kalma süresi, sera gazlarının çevresel etkilerini değerlendirmede önemlidir.
GWP Neden Farklı Aralıklarla Verilir ve Neden Güncellenir?
GWP değerlerinin güncellenmesinin temel nedeni, bilimsel verilerin gelişmesi ve daha karmaşık iklim modellerinin kullanılmaya başlanmasıdır. Farklı GWP değerlerinin sunulması ise, gazların atmosferde farklı zaman dilimlerinde (örneğin 20, 100, 500 yıl gibi) farklı etkiler göstermesinden kaynaklanır. Kısa vadede güçlü ısınma etkisi olan metan (CH₄) gibi gazlar, daha kısa süreli hesaplamalarda (20 yıllık) daha yüksek bir GWP değeri gösterirken, karbondioksit (CO₂) gibi gazlar daha uzun vadeli etkilere sahiptir. IPCC, sera gazlarının atmosferdeki ömrü, bozunma hızı ve gezegen üzerindeki farklı etkileşimleri göz önünde bulundurarak bu değerleri raporlarında sürekli günceller. Bu değerlerin bir aralık olarak verilmesi, farklı zaman dilimlerinin ve bilimsel belirsizliklerin etkisini yansıtır.
1. Karbondioksit (CO₂)
Karbondioksit, insan faaliyetleri sonucu atmosfere salınan başlıca sera gazıdır. Fosil yakıtların yakılması, endüstriyel üretim süreçleri ve ormansızlaşma gibi antropojenik etkinlikler, bu gazın atmosfere salınımını artırarak küresel ısınmayı hızlandırır. Karbondioksit, atmosferde en fazla bulunan sera gazı olma özelliğine sahiptir ve bu nedenle, diğer sera gazlarının küresel ısınma potansiyelinin (GWP) karşılaştırılması için referans gaz olarak kabul edilir. GWP, bir gazın belirli bir süre boyunca küresel ısınmaya karbondioksite göre ne kadar katkıda bulunduğunu gösteren bir ölçüdür. GWP değeri 1 olarak kabul edilir ve bu değer, diğer sera gazlarının karbondioksite göre iklim üzerindeki etkilerinin kıyaslanmasını sağlar. Karbondioksit emisyonlarını azaltmaya yönelik stratejiler arasında yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş, karbon yakalama teknolojilerinin kullanımı, arazi kullanımında ve arazi yönetiminde sürdürülebilir uygulamaların hayata geçirilmesi öne çıkmaktadır.
2. Metan (CH4)
Metan (CH₄), iklim değişikliğine karbondioksitten (CO₂) sonra en fazla katkıda bulunan ikinci güçlü sera gazıdır. Metan emisyonlarının %40’ı doğal süreçlerden (örneğin, sulak alanlar) ve %60’ı insan kaynaklı faaliyetlerden kaynaklanmaktadır. Başlıca emisyon kaynakları arasında hayvancılık (özellikle sığırlar), atık sahaları, doğalgaz ve petrol üretimi ile tarım ve gübre yer almaktadır. Tarım, enerji ve atık yönetimi sektörlerinde metan emisyonları belirgin bir sorun teşkil etmektedir.
Metan emisyonlarıyla mücadele, küresel ısınmayı sınırlamak için kritik bir strateji haline gelmiştir. Bu bağlamda, IEA ve COP28 gibi uluslararası platformlar, ülkeleri ve şirketleri metan emisyonlarını azaltma taahhütlerine teşvik etmektedir. Metan emisyonlarını azaltmak için çeşitli stratejiler uygulanmaktadır; bunlar arasında biyogaz üretimi, tarımda metan azaltıcı teknolojilerin kullanılması ve doğal gaz sızıntılarının kontrolü gibi yöntemler bulunmaktadır. Metan emisyonlarının kontrol altına alınması, iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir rol oynamaktadır.
3. Nitrojen Triflorür (NF3)
Nitrojen Triflorür (NF₃), yüksek Küresel Isınma Potansiyeli (GWP) ile dikkat çeken bir sera gazıdır ve elektronik ile kimya sektörlerinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Özellikle yarı iletkenler, LCD paneller, bazı güneş panelleri ve kimyasal lazerlerin üretiminde önemli bir rol oynamaktadır. NF₃ emisyonları, endüstriyel süreçler sırasında, özellikle elektronik cihazların üretimi esnasında atmosfere salınmaktadır. NF₃ emisyonlarının kontrol altına alınması, iklim değişikliğiyle mücadelede kritik bir öneme sahiptir. NF₃ emisyonlarını azaltmak için endüstriyel parçaların parçalanması, sızıntı yönetimi ve süreç kontrolleri gibi stratejiler kullanılabilir. Bu yöntemler gazın salınımını minimize etmeye yönelik etkin çözümler sunar.
4. Nitröz Oksit (N2O)
Nitröz oksit (N₂O), gübre kullanımı, fosil yakıt yanması ve atık su yönetimi gibi kaynaklardan salınan güçlü bir sera gazıdır. Tarımsal faaliyetlerde azotlu gübrelerin kullanımı, en önemli emisyon kaynağını oluşturur. Ayrıca, endüstriyel süreçlerde ve fosil yakıtların yanması sırasında da atmosfere karışır. N₂O’nun GWP (Küresel Isınma Potansiyeli) değeri 273’tür (AR6), bu da 1 ton N₂O’nun, 273 ton CO₂’ye eşdeğer ısınma etkisi yarattığını gösterir. Bu gaz, atmosferde yaklaşık 114 yıl boyunca kalabilmektedir. N₂O emisyonlarının azaltılması için azotlu gübre kullanımının azaltılması ve sürdürülebilir tarım tekniklerinin uygulanması gibi stratejiler öne çıkmaktadır.
5. Hidroflorokarbonlar (HFC’ler)
Hidroflorokarbonlar (HFC’ler), soğutma sistemleri, köpük yalıtımı ve aerosol üretimi gibi birçok uygulamada yaygın olarak kullanılan sentetik gazlardır. Ozon tabakasını tahrip etmeyen ancak küresel ısınmaya ciddi katkı sağlayan bu gazların GWP değeri, türlerine bağlı olarak binlerce kat daha yüksek olabilir. HFC’ler, genellikle CFC’lerin ve HCFC’lerin yerine geliştirilmiş olsa da, bu gazların kullanımı arttıkça emisyonları da hızla artmış ve HFC’ler, sera gazı emisyonlarının hızla büyüyen bir kaynağı haline gelmiştir. 2019 yılında yürürlüğe giren Kigali Değişikliği ile HFC’lerin 2050 yılına kadar dünya çapında %85 oranında azaltılması hedeflenmiştir. HFC’lerin salınımını sınırlamak, sera etkisini hızlı bir şekilde azaltma potansiyeline sahip olup, küresel sıcaklık artışını 1,5°C’nin altında tutmak için kritik bir stratejidir.
6. Perflorokarbonlar (PFC’ler)
Perflorokarbonlar (PFC’ler), karbon ve flor atomlarından oluşan sentetik gazlardır. Doğada bulunmayan bu gazlar, tamamen insan yapımıdır ve çoğunlukla endüstriyel uygulamalarda kullanılır. Özellikle yarı iletken üretimi, alüminyum üretimi ve soğutma sistemlerinde yaygın olarak kullanılmaktadır. PFC’lerin GWP değeri, türüne bağlı olarak değişiklik göstermektedir ve bazı türleri, atmosferde yüzlerce yıl boyunca kalabilir. PFC’lerin çevreye ve insan sağlığına etkileri tam olarak bilinmemekle birlikte, uzun süre atmosferde kalmaları sera etkisini artırabilir ve iklim değişikliğine önemli katkılarda bulunabilir. Bu nedenle, PFC emisyonlarının kontrol altına alınması, iklim değişikliğiyle mücadelede kritik bir öneme sahiptir.
7. Kükürtheksaflorid (SF6)
Kükürtheksaflorid (SF₆), oldukça güçlü bir sera gazıdır ve elektrik santralleri ile iletim sistemlerinde sıklıkla kullanılmaktadır. Diğer gazlara kıyasla son derece yüksek bir Küresel Isınma Potansiyeline (GWP) sahiptir ve bu da onu iklim değişikliği açısından kritik bir tehdit haline getirir. Atmosferde binlerce yıl kalabilir. Bu gaz, elektrik akımını kesme ve yalıtma işlevi gören cihazlarda kullanıldığı için, özellikle elektrik iletim ekipmanlarında yaygındır. SF₆, sanayi uygulamaları için yararlı olmasına rağmen, çevre üzerinde zararlı etkileri olan bir gaz olarak kabul edilmektedir. Kükürtheksaflorid’in kullanımının yaygın olması ve uzun süre atmosferde kalması, onu sera gazları arasında oldukça etkili kılmaktadır. Bu nedenle, SF₆ salınımını azaltmaya yönelik stratejiler geliştirilmiştir. Teknolojik yenilikler ve sızıntı izleme sistemleri, bu gazın atmosfere salınmasını minimize etmeye yönelik çözümler sunmaktadır. SF₆ salınımlarının izlenmesi ve daha verimli ekipman kullanımı, çevre dostu uygulamalar olarak öne çıkmaktadır.
Özetle, sera gazları, farklı endüstriler ve süreçler aracılığıyla atmosfere salınarak iklim değişikliğine önemli ölçüde katkıda bulunmaktadır. Bu gazların salınımı, enerji üretimi, sanayi faaliyetleri, ulaşım, ormansızlaşma ve tarım gibi başlıca emisyon artışına neden olan faktörlere dayanmaktadır. Bu faktörlerin azaltılması, sera gazı emisyonlarının düşürülmesi ve iklim değişikliğiyle mücadele açısından kritik bir öneme sahiptir. Kyoto Protokolü ve diğer uluslararası anlaşmalar, bu emisyonları kontrol altına almak için çeşitli stratejiler geliştirmiştir.
Sonuç
İklim değişikliğiyle mücadelede atılması gereken en önemli adımların başında sera gazı emisyonlarının azaltılması gelmektedir. Kyoto Protokolü, gelişmiş ülkelerin emisyon hedefleri belirlemesiyle bu mücadelede bir dönüm noktası olmuştur. Ancak, BM Çevre Programı (UNEP) ve IPCC’nin Sentez Raporları, sera gazı emisyonlarının 2030’a kadar ciddi ölçüde azaltılması gerektiğini vurgulamakta ve mevcut ulusal taahhütlerin (NDC’lerin) bu hedefler için yetersiz olduğunu belirtmektedir. Bu durum, daha esnek ve kapsayıcı mekanizmaların geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Ayrıca, küresel raporlama standartlarına dayalı şeffaflık ve hesap verebilirlik süreçleri, ülkelerin ve şirketlerin emisyon envanterlerini uluslararası standartlara uygun olarak oluşturmasını ve yönetmesini sağlayarak iş dünyasına ve kamu sektörüne stratejik yönlendirmeler sunmaktadır. Tüm bu çabalar, iklim değişikliğiyle mücadele etmenin yanı sıra ekonomik büyümeyi destekleyerek sosyal faydalar sağlamaktadır. Devletlerin, sanayinin ve toplumun ortak hareketi bu süreçte büyük önem taşımaktadır.
Sonuç olarak, Kyoto Protokolü ve onu takip eden iklim anlaşmaları, iklim değişikliğiyle mücadelede kritik bir yol haritası sunmaktadır. Ancak, iklim mücadelesinin başarısı yalnızca sera gazı emisyonlarının azaltılmasıyla sınırlı kalmamalıdır; toplumsal ve ekonomik yapıları güçlendiren sürdürülebilir kalkınma politikalarıyla desteklenmelidir. Gelecekteki iklim anlaşmalarının daha kapsayıcı, adil ve etkili bir küresel işbirliği sağlamak amacıyla yenilikçi stratejiler geliştirmesi hayati önem taşımaktadır. Böylece, iklim değişikliğiyle daha güçlü bir mücadele yürütülebilir ve sürdürülebilir bir gelecek inşa edilebilir.
Gül SALDIRANER
EG Partner- SMMM, BD
Kaynakça:
[1] United Nations .– What Is Climate Change? – https://www.un.org/en/climatechange/what-is-climate-change
[2] World Meteorological Organization (WMO) – Climate Change – https://wmo.int/publication-series/state-of-global-climate-2024
[3] World Health Organization (WHO) – Climate Change – https://www.who.int/news-room/fact-sheets/detail/climate-change-and-health
[4] World Economic Forum (WEF) – Global Risks Report 2025 – https://www.weforum.org/publications/global-risks-report-2025/
[5] Intergovernmental Panel on Climate Change (IPCC) – Climate change widespread, rapid, and intensifying – https://www.ipcc.ch/2021/08/09/ar6-wg1-20210809-pr/
[6] Intergovernmental Panel on Climate Change (IPCC) – Sixth Assessment Report (AR6) “Climate Change 2023”https://www.ipcc.ch/site/assets/uploads/2023/03/Doc4_Approved_AR6_SYR_SPM.pdf
[7] United Nations- Causes and Effects of Climate Change-https://www.un.org/en/climatechange/science/causes-effects-climate-change
[8] European Commission EDGAR– GHG emissions of all world countries https://edgar.jrc.ec.europa.eu/report_2023
[9] World Health Organization (WHO) – Climate change indicators reached record levels in 2023: WMO-
https://wmo.int/news/media-centre/climate-change-indicators-reached-record-levels-2023-wmo
[10] World Resources Institute – WRI – 4 Charts Explain Greenhouse Gas Emissions by Countries and Sectors-
[11] Climate Watch – Historical GHG Emissions- https://www.climatewatchdata.org/ghg-emissions?breakBy=countries&chartType=area&end_year=2021®ions=TOP&start_year=1990
[12] United States Environmental Protection Agency (EPA) — Global Greenhouse Gas Overview – https://www.epa.gov/ghgemissions/global-greenhouse-gas-overview#:~:text=Emissions%20by%20Country,-
[13] Our World In Data .- Greenhouse gas emissions https://ourworldindata.org/greenhouse-gas-emissions
[14] Energy Advise Hub .- What are the seven different greenhouse gases? https://energyadvicehub.org/what-are-the-seven-different-greenhouse-gases/
[15] Environmental Investigation Agency (EIA) .- What Are Hydrofluorocarbons?
https://eia.org/campaigns/climate/what-are-hydrofluorocarbons/
[16] UNEP-Org – Emissions Gap Report 2024
https://www.unep.org/resources/emissions-gap-report-2024
[17] The Intergovernmental Panel on Climate Change (IPCC) – Sixth Assessment Report
https://www.ipcc.ch/assessment-report/ar6/
[18] International Energy Agency (IEA)) – Global Methane Tracker 2024
https://www.iea.org/reports/global-methane-tracker-2024#overview
[19] International Energy Agency (IEA) – Turning Pledges into Progress
[120] GHG Protocol .- Global Warming Potential Values https://ghgprotocol.org/sites/default/files/ghgp/Global-Warming-Potential-Values%20%28Feb%2016%202016%29_1.pdf
[21] GHG Protocol – IPCC Global Warming Potential Values
[22] Australian Government- Global Warming Potential