Bu toprakların hikayelerindeki kahramanlar, çoğul değil tekildir. İş kültürümüzden siyasal hayatımıza, spordan sosyo-kültürel birikimimize kadar tüm başarı hikayelerimizde, kahramanlar tektir. Hikayelerimiz, bir kişinin omzuna aldığı yükün ağırlığı ile başlar, herşeyi kendisinin yaptığı imkansız dönemler ile devam eder ve nihayetinde “kahraman” olmanın eşsizliğinde nereden nereye gelindi ile tamamlanır. Tek olan eşsiz ve muktedirdir. Güçten düşen kahramanın yerini aileden birilerinin alması ise, bu toprakların kaderidir. Babadan evlada miras ile aktarılanlar, ekonomik çıktılardan daha çok kültürel bir yapıdır. Atadan görme biçimde, zamanın işlevsel ticari başarı sırları ile, bugünde ayakta kalma çabasının kaçınılmaz sonucu ise, ikinci ya da üçüncü kuşakların başarısızlık hikayelerinin yazılmasıdır. Kuranlar ve yıkanlar(!)…Peki bir hikayenin başarı ya da başarısızlık sonucuna ne ya da neler etki eder?
Ülkemizdeki iş hayatı ile ilgili eğitim veren köklü kurumlar kadar, teknoloji ile küresel düzeyde giderek gelişen bir öğrenme ortamı var. Yetmezmiş gibi tüm dünyanın pandemi ile birlikte global bir köye evrildiği bu günlerde, bilgiye ulaşım tarih boyunca olmadığı kadar kolaylaşmış durumda… Evet hala Urfa’da bir Oxford yok, ama bir Urfalı’nın Oxford’un bilgi kaynaklarına erişim imkanı var. Yani “bilmiyorum” diye bir cümlenin anlamı kalmadı, sadece öğrenmek istememek için bir mazerete dönüştü. Başarının anahtarı, bilgiye erişmek değil bilgiyi kullanmaktır. Bizim hikayelerimizde ise, bilgi hala “şans” faktörünün gerisindedir. Kahraman şanslı olduğundan yatırımı sonuç vermiş, işler yolunda gitmiş ya da rüzgar arkadan esmiştir. Yeni kuşaklar ise, aynı şansa sahip olmadığından işler sarpa sarmıştır. Şans, bilgiyi yenebilir mi? Başarı, şansla açıklanabilir mi? Sorular çoğaltılabilir de, cevaplar duygusal oldukça çözümler rasyonel olamamaya devam edecekler.
Bu topraklarda kazancın “yeterli-kafidir” sınırı vardır. Küresel ekonomik bakış açısından ayrıştığımız yer ise burada başlamaktadır. Yılda 500 milyon dolar ciro elde etmiş bir işletme, neden yılda 5 milyar Dolar ciro elde edemedim diye dertlenmekte midir? Neden markam sadece birkaç ülkede bilinirliğe sahip diye üzüntü duymakta mıdır? “Azıcık aşım, ağrısız başım” bir işletme felsefesi olabilir mi? Kazanmanın sınırı, kapasite sınırından değil, zihinsel sınırlarımızdan kaynaklanmaktadır. Çok daha fazlasını yapabilecekken, heba olan potansiyellerimizi konuşmamız gerekirken, bir kahramanın “nereden nereye” başarısına odaklanarak aslında başarısızlığı görmemeyi tercih ediyoruz. Sınırlarımızı gözden geçirmemiz gerekmiyor mu?
Bir diğer mesele, hikayelerin anlatılan değil anlatılmayan kısımlarındadır. Aslında her kahramanın bir ekibi, yol arkadaşları ya da bir başka deyişle paydaşları vardır. Onlarsız hikaye de kahraman da olamaz. (marka hikayesi yazarken, yüceltilebilecek bir ana karakter iyidir elbette… Ama bir, ikiden büyük olabilir mi? ) Çalışanların özverilerini elde etmek için, işletmeler neler sağlıyorlar? Birlikte aynı yolu yürüdüklerini hissettiriyorlar mı? Dertlerine derman, sevinçlerine ortak olabiliyorlar mı? Tedarikçilerine sahip çıkabiliyorlar mı? Kamu ve yerel yönetimlerle ilişkileri nasıl? Belki de bu sorulardan çok daha önce paydaşlarını doğru tanımlayıp tanımlamadıklarını sorgulamak gerekiyordur!… Birlikte yükselmek mi, birilerinin adını yüceltmek mi? Kahramanı özel kılan onun “bir” olamayacağına ikna olmak olabilir mi?
Onlarca yıldır devam eden küresel şirketlerin destanlarına karşın, bu toprakların birkaç yıllık küçük başarı hikayeleri… Küresel bir yarışta geri düşüşümüzün nedenleri çeşitli ve karmaşık olsa da (bknz. bahane üretmek), çözümleri ne imkansız ne de düşünüldüğü kadar uzak. Bu topraklarda, ekonomik kriz ve belirsizliklerde tecrübeli, büyüyen, yatırım yapan ve umut eden yetenekli beyinlerimiz fazlasıyla mevcut. Ancak kahramanların öngörülemez cesaret denemeleri ile netice almak yerine, birlikte üretebilmenin ve paylaşabilmenin içselleştiği ekiplerin, bilinçli çabalarına ihtiyacımız var. Bu topraklar, çok daha fazlasını hak ediyor. Herkesin bir kahraman olduğu (daha da güzeli kahramansız hikayelerdir), daha fazlası için topyekun mücadele edebildiği ve yarının ötesini düşleyenlerce yazılabilecek yepyeni hikayeler mümkün mü? Neden olmasın?