Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi Ve Kayıtlı İhracatçı

Genelleştirişmiş Tercihler Sistemi

Ülkemiz ile Avrupa Birliği (AB) arasında uygulanan Gümrük Birliği’nin şartlarının belirlendiği 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’na göre Türkiye, gümrük ve dış ticaret mevzuatını AB’nin mevzuatına uyumlu hale getirme sorumluluğu altına girmiş bulunmaktadır. Bu uyum düzenlemelerinden biri de Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi’ (GTS) dir.

Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi: (Generalized System of Preferences) 1964 yılında Cenevre’de gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansında (UNCTAD) karara bağlanan ve az gelişmiş ülkelerin istemi doğrultusunda, gelişmiş ülkelerin bu ülkelerden yaptıkları sanayi malları ithalatlarına gümrük vergisi uygulamamaları veya düşük oranlı bir vergi uygulamalarını öngören bir sistemdir. Bu sisteme göre; gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelerden ithal ettikleri sanayi malları üzerindeki vergileri karşılıksız gözetmeksizin, tek taraflı olarak vergileri sıfırlayacak ya da indireceklerdir. GTS ile ilgili işlemler Dünya Ticaret Örgütü tarafından yürütülmektedir. Türkiye, GTS sistemine uyum amacıyla ilk defa 2002 yılında İthalat Rejim Kararı eki II sayılı listede GTS ülkeleri sütunu oluşturularak indirimli gümrük vergisi oranları yayımlanmıştır.

GTS uygulamasının amacı, az gelişmiş ülkelerin ve gelişmekte olan ülkelerin uluslararası ticarete entegre edilmesinin sağlanması, yapacakları ihracatlar ile döviz kazanmalarına yardımcı olunması ve ekonomik kalkınmalarının hızlanması şeklinde özetlenebilir.

Ülkemizde, ülkeler ve eşyalar bazında ithalat işlemlerine ilişkin uygulanacak olan gümrük vergileri, her yıl İthalat Rejim Kararı ile yayımlanır. 31.12.2021 tarihli 31706 (3.mükerrer) sayılı İthalat Rejim Kararında Değişiklik Yapılmasına İlişkin Karar’ın Ek-1 bölümünde GTS’den yararlanacak ülkelerin listesi yer almaktadır. Söz konusu listeye bakıldığında GTS ülkeleri; Gelişme Yolundaki Ülkeler ve En Az Gelişmiş Ülkeler olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. Bu iki grupta yer alan ülkelerden yapılacak ithalatlardan, diğer ülkelere uygulanan gümrük vergileri uygulanmayacaktır.

Bir örnekle açıklayacak olursak, 3924 Tarife Pozisyonunda yer alan ‘‘biberon’’ cinsi eşyaların Hindistan’dan ithal edilmesi durumunda %6,5 oranında gümrük vergisi uygulanacak, Bangladeş, Kırgızistan ya da Kamboçya gibi GTS ülkelerinden ithal edilmesi durumunda gümrük vergisi uygulanmayacaktır. (5 Seri No’lu Gümrük Genel Tebliği’nde 56 ülke bulunmaktadır).

İthalat işlemlerinde, tercihli rejimden yararlanarak işlem yapılabilmesi için ithal edilecek ürünlerin GTS ülkeleri menşeli olması gerekir. Bu ülkeler menşeli olmayan ürünlerin GTS ülkelerinden ithal edilmesi durumunda tercihli tarifeden yararlanılamayacaktır. Örneğin Çin’den Kırgızstan’a giden Çin menşeli biberonun, Kırgızistan’dan Türkiye’ye ithal edilmesi durumundan tercihli rejinden yararlanılması mümkün değildir.

Genelleştirişmiş Tercihler Sistemi çerçevesinde ülkemize tek taraflı olarak tercihli tarife uygulayan ülkeler ise Avusturalya, Japonya ve Yeni Zelanda’dır.

Kayıtlı İhracatçı ve Menşe Beyanı

GTS ülkeleri ile yapılacak dış ticaret işlemlerinde, tercihli tarifeden yararlanılabilmesi için, yani gümrük vergisi ödenmeden ya da diğer ülkelere nazaran daha az ödenerek işlem yapılabilmesi için eşyaların GTS ülkeleri menşeli olması gerekmektedir. Eşyaların GTS ülkeleri menşeli olduğunu ispatlayan, ithalat işlemlerinde kullanılan belge ise Form A menşe belgesiydi. Yukarıdaki örneğimizde belirtilen biberon cinsi eşyanın GTS ülkelerinden ithal edilmesi durumunda, ithalat işlemleri esnasında gümrük idaresine Form A menşe belgesi ibraz edilerek tercihli tarifeden yararlanılması mümkündü.

Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi kapsamında AB müktesebatına uyum amacıyla Kayıtlı İhracatçı (Registreted Exporter-REX) Sisteminin ülkemizde de kullanılmasına ilişkin çalışmalar tamamlanmıştır.

26.12.2018 tarihli 30607 sayılı Resmî Gazete ’de yayımlanan Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi Kapsamında Tercihli Rejimden Yararlanacak Eşya İçin Menşe Beyanı Uygulamasına İlişkin Karar ve ardından Ticaret Bakanlığı tarafından çıkartılan 5 ve 6 Seri No’lu Gümrük Genel Tebliğleri ile menşe beyanı yeniden düzenlendi. Bu bağlamda Form A Belgesi uygulamasının yürürlükten kalktığı söylenebilir.

Kayıtlı İhracatçı Sistemi (REX): Avrupa Komisyonu tarafından 1 Ocak 2017 tarihi itibari ile yürürlüğe konulan ve işletilen Avrupa Komisyonu, Avrupa Birliği üyesi ülke gümrük idareleri, İsviçre, Norveç ve Türkiye gümrük idareleri ile Faydalanan Ülke yetkili idarelerinin veri girişi, güncelleme ve silme yetkileri ile verilere erişim yetkisi bulunan veri tabanı dahil, elektronik veri işleme ve bilgi saklama sistemini ifade eder.

GTS ülkelerinden ürün satın almak isteyen, tercihli rejimden yararlanan ithalatçılar, (https://uygulama.gtb.gov.tr/rex) üzerinden veya Avrupa Komisyonunun doğrulama ekranından (https://ec.europa.eu/taxation_customs/dds2/eos/rex_validation.jsp?Lang=en) ihracatçının Kayıtlı İhracatçı Sistemine kayıtlı olup olmadığını kontrol etmesi gerekir.

Bu sisteme göre, GTS ülkelerinde yerleşik ihracatçı firmalar, kayıtlı ihracatçı sistemine kayıt olacak ve (ülkemiz için ithalat işlemi) eşyanın menşeini belirtmek üzere ‘‘menşe beyanı’’nda bulunmalıdırlar. Menşe beyanının Türkiye’ye yapılacak ihracat esnasında ya da ihracatın kesinleştiği anda yapılması esastır. Bununla birlikte, menşe beyanı ilgili ürünün ihracatından sonra da yapılabilir. Sonradan yapılan menşe beyanının ürünün serbest dolaşıma girmesi amacıyla gümrük beyannamesinin ibraz edildiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde gümrük idaresine sunulması halinde kabul edilir. Burada belirtilmesi gereken durumlardan biri de eşya bir başka faydalanan ülke menşeli olsa dahi menşe beyanı ihraç ülkesindeki kayıtlı ihracatçı tarafından yapılır.

Bu şekilde tercihli rejimden yararlanmak isteyen ithalatçılar, serbest dolaşıma giriş beyannamesinde menşe beyanını, tarihi ve kayıtlı ihracatçı numarası ile birlikte belirtmesi gerekir. Ancak toplam kıymeti 6000 Euro’yu geçmeyen sevkiyatlarda kayıtlı ihracatçı numarasına gerek yoktur. Sonuç olarak, GTS ülkelerinden tercihli rejimden yararlanarak ithalat yapmak isteyen Türkiye’de bulunan firmaların öncelikle, göndericinin kayıtlı ihracatçı sistemine dahil olup olmadığını kontrol etmesi gerekir.  Gönderici firma (ihracatçı) kayıtlı ihracatçı sistemine dahil değil ise ürünün sisteme dahil olan göndericilerden tedarik etme yoluna gidilmelidir. Şayet kayıtlı ihracatçı sistemine dahil ise daha sonra yapılması gereken işlem de mevzuata uygun bir menşe beyanının yapılmasıdır. Bu iki duruma mutlaka dikkat edilmesi gerekir.

İlker ÇOLAKVERMİŞ

Kaynakça:

26.12.2018 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 501 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı

02.08.2019 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 5 Seri No’lu Gümrük Genel Tebliği

16.06.2022 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 6 Seri No’lu Gümrük Genel Tebliğ

 

 

Google Ekosistemi Sosyo-Ekonomik Değer Raporu

Google’ın Türkiye ekonomisine katkısı 3,3 kat arttı.

Google ürün ve hizmetleri Türkiye’ye değer katıyor.

15 yılı aşkın bir süredir Türkiye’nin dijitalleşerek büyümesine destek sağlayan Google ekosistemi, ürün ve hizmetlerinin sağladığı fırsatlarla her geçen yıl hem kullanıcılarına hem de Türkiye ekonomisine katkı sağlıyor. Bu katkıyı ölçmek ve daha iyi anlamak amacıyla uluslararası danışmanlık şirketi Deloitte tarafından gerçekleştirilen sosyo-ekonomik değer analiz raporuna göre Google ekosistemiyle Türkiye’de oluşan istihdam 1,9 milyonu aştı, oluşan değerin yarattığı ekonomik katkı ise son 3 yılda 3,3 kat artarak 476 milyar TL’lik bir ekonomik değerin oluşmasını sağladı.  

Google ürün ve hizmetlerinin desteklediği ekosistemin ekonomik büyüme ve sosyal refaha etkilerini ortaya koymak ve anlamak amacıyla bağımsız denetim kuruluşu Deloitte tarafından “Google Ekosistemi Sosyo-Ekonomik Değer Raporu” yayınlandı. Raporun sonuçlarına göre Google’ın 2021 yılında dört temel ürün ve hizmet kategorisiyle oluşturduğu ekonomik değer 476 milyar TL’ye ulaşarak GSYH’nin yüzde 6,6’sına denk geldi. 2018’de yapılan rapora kıyasla Google’ın ekonomik katkısı 3,3 kat artarken bu katkının 2025’te 1,1 trilyon TL’yi aşmasını bekleniyor. Google ürün ve hizmetleri işletmelerin verimliliğini, üretkenliğini artırarak ve maliyet tasarrufu sağlayarak ekonomik büyümeyi desteklerken, tüketici refahına olumlu etkisi ve kullanıcılara sağladığı zaman tasarrufu, kolaylık ve eğlence gibi özelliklerle de sosyal refahın artmasını mümkün kılıyor.

“Sunduğumuz ürün ve hizmetlerle fırsat eşitliği yaratıyoruz”

Google Türkiye Ülke Direktörü Mehmet Keteloğlu raporla ilgili şu açıklamalarda bulundu: “Google’ın ürün ve hizmetleri ile desteklediği ekosistemin Türkiye’de oluşturduğu sosyo-ekonomik değer artık pek çok sektöre yayılmış, birçok kişinin hayatına dokunmuş durumda. Bunun en güzel örneklerini girişimlerde ve işletmelerini büyüten başarılı mikro ve küçük işletmelerde görüyoruz. Biliyoruz ki Türkiye’nin dijitalleşmesi, dijital ekonominin büyümesi küçük esnafımızın dijitalleşmesi ile olacaktır. Bu doğrultuda raporun bizi en çok heyecanlandıran sonuçlarından biri işletmelere sunduğumuz Google Benim İşletmem Profili’nin 2021 yılında 700 binden fazla mikro ve küçük işletmenin ek gelir artışı elde etmesine katkı sağlaması oldu. Bu tabii ki işletmelere ne kadar önemli bir katma değer sağlandığını gösterirken, çift taraflı bir fayda da oluşturuyor. İşletmeler başarı grafiklerini yukarılara taşırken, kullanıcılar ve hizmetten yararlananlar da doğru işletmeyle, doğru hizmetle buluşabiliyor. Bunun yanı sıra yine raporun sonuçlarına göre 2021 yılında oluşturulan ekonomik faaliyetlerin 1,9 milyon iş imkanı yarattığını gözlemliyoruz. Bu rakam da 2021 yılındaki Türkiye istihdamının yüzde 6’sına karşılık geliyor. Desteklenen istihdamın yüzde 58´ini mikro ve küçük işletmeler üstlenirken, bu oranın yüzde 30’unu kadın çalışanlar oluşturuyor. Bu da sunduğumuz ürün ve hizmetlerle oluşturduğumuz fırsat eşitliğinin önemli göstergelerinden biri. Google ekosisteminin bireylere ve işletmelere eşit fırsatlar sunarak katma değer sağlamasının yanı sıra pek çok farklı alanda istihdam imkanı oluşturması da hem ülkemiz için hem de Google olarak bizim için gurur verici bir sonuç.”

2025 Yılında GSYH’nin Yüzde 7,4’üne Ulaşılması Hedefleniyor

Google’ın 2021 yılında dört temel ürün ve hizmet kategorisiyle oluşturduğu ekonomik değer, 476 milyar TL’ye ulaşarak GSYH’nin yüzde 6,6’sına denk geldi. 2018’de GSYH’nin yüzde 3,9’una tekabül eden bu rakamın 2025 yılında yüzde 7,4’e ulaşacağı öngörülüyor. Google ekosisteminin ülke ekonomisine sağladığı katkı Google ürün ve hizmetlerine bağlı olarak da farklılık gösteriyor. Google reklam ürünlerinin katkısı, 2021 verilerine göre 193 milyar TL’ye ulaşırken 2025 yılında 422 milyar TL’ye ulaşması bekleniyor. Google Haritalar ve Google İşletme Profili’nin ekonomik etkisi ise 62 milyar TL’ye ulaşırken 2025 yılında bu rakamın 136 milyara ulaşacağı öngörülüyor. Google Cloud ve Workspace alanındaysa 2021’de oluşan 12 milyar TL’lik etkinin 2025 yılında 33 milyara çıkması beklenirken, Android ve Google Play ekosisteminin ekonomik etkisi 210 milyara ulaşmış durumda ve 2025’te de 535 milyar olacağı öngörülüyor.

Google Arama, Kullanıcılara Zamandan Tasarruf Ettiriyor

Google ekosistemi yalnızca ekonomik alanda değer yaratmıyor, aynı zamanda kullanıcıların günlük hayatını kolaylaştırırken birçok konuda tasarruf etmelerine imkan sağlıyor ve bu sayede de tüketici refahına olumlu katkıda bulunuyor. Türkiye’de 50 milyondan fazla kişinin kullandığı Google Arama’ya günde ortalama 5 soru soruluyor. 2021 yılı içerisinde Türkiye’deki Google Arama kullanıcılarının yıllık zaman tasarrufu 2,3 milyar saate ulaşmış, Arama ürününün ücretsiz kullanımı ile tüketici refahında 21 milyar TL’lik artış gerçekleşmiştir.

Google Ürün ve Hizmetleri Sosyal Refaha da Katkı Sağlıyor

Google Haritalar, hem kullanıcıların hem de işletmelerin hayatını kolaylaştırırken Deloitte raporunun sonuçlarına göre aynı zamanda sosyal refaha katkı alanında da 39 milyar TL’lik tasarruf sağlamış durumda.  Google’ın ücretsiz çeviri, araştırma ve öğrenim uygulamaları da kullanıcıların bilgiye ulaşabilmesini mümkün kılıyor. Deloitte raporuna göre birçok dil seçeneğinde kullanıcı dostu arayüzüyle doğru ve hızlı çeviri hizmeti veren Google Çeviri, dijital çeviri platformu kullanıcılarının yüzde 83’ü tarafından kullanılırken, araştırma yapan kullanıcıların yüzde 60’ından fazlasının tercihinin Google Akademik olduğu sonucu orta çıkıyor. Gmail, Google Drive ve Google Meet ürünleriyle birlikte, iş ve eğitimin önemli bir parçası haline gelen Google Workspace ise ortak çalışma platformunu kullananların yüzde 94’ünün tercihi haline geldi. İşletmeler, girişimler, sivil toplum kuruluşları, öğretmenler ve kendini geliştirmek isteyen bireyler için ücretsiz eğitim programları sunan Grow with Google programı,   faydalanan kullanıcıların yüzde 84’ünün mevcuttan farklı bir iş alanına yönelmesine destek olurken ve 304 bin kişinin eğitim aldığı, 84 bin kişinin kariyerini dijital alanda geliştirmeleri için desteklendiği ve 25 bin işletmenin işlerini büyüttüğü Google Dijital Atölye, sosyal refaha katkı sağlayan diğer  Google araçları olarak dikkat çekiyor.

Raporun Öne Çıkan Bulguları

  • Google ürünleri aracılığıyla desteklenen istihdam, 2021 yılında 1,9 milyona ulaşırken, 2025 yılında bu rakamın 2,3 milyonun üzerine çıkması bekleniyor.
  • Google reklam ekosisteminin oluşturduğu ekonomik katkının önümüzdeki 4 yıl içinde Türkiye’de iki katından fazla artması bekleniyor.
  • Google reklam ürünleri sayesinde fiziksel mağaza müşterilerinde yüzde 25 artış yaşandı.
  • Google reklamlarına harcanan her 1 TL işletmelere 3 TL ihracat geliri olarak dönüyor.
  • Rapordaki Akademetre işletme anketine göre 3,4 milyon işletmeden yaklaşık 1,7 milyonu Google Haritalar’ı aktif olarak kullanıyor.
  • Türkiye’de her 4 firmadan 1’i Google Haritalar ile entegre çalışabilen Google hizmetlerinden firma tanıtım ürünlerini kullanıyor.
  • Firma tanıtım ürünleri arasında en çok tercih edilen uygulama ise yüzde 94 ile Google İşletme Profili. Türkiye’de yaklaşık 900 bin işletme Google İşletme Profili’nden faydalanıyor.
  • 700 bini ise fazla mikro ve küçük işletme İşletme Profili kullanımı ile ek gelir artışı elde etti.

Raporun Metodolojisi Hakkında

Deloitte tarafından gerçekleştirilen Google tarafından desteklenen ekosistemin Türkiye’de oluşturduğu sosyo-ekonomik değer araştırması; ekonomik modeller, şirket görüşmeleri ve Akademetre tarafından yürütülen anket çalışmaları gerçekleştirilerek sonuçlandırıldı. Şirket görüşmelerinde 8 farklı sektörden 12 şirketle görüşmeler yapıldı, vaka incelemeleri gerçekleştirildi. Anket çalışmaları içinse işletme anketlerinde 400 işletme, tüketici anketlerinde 1000 tüketici araştırmaya katıldı.

Sosyo-ekonomik etki analizi raporunun tamamını incelemek için Deloitte’un web sitesini ziyaret edebilirsiniz.

 

 

 

Desteklere Rağmen İnşaat Yavaş Hareket Etmeye Devam Ediyor

Türkiye Hazır Beton Birliği (THBB), her ay merakla beklenen inşaat ve bununla bağlantılı imalat ve hizmet sektörlerindeki mevcut durum ile beklenen gelişmeleri gösteren “Hazır Beton Endeksi” 2022 Temmuz Ayı Raporu’nu açıkladı. Rapora göre, haziran ayında yükselen Faaliyet Endeksi, eşiğin üstünde tutunamayarak temmuz ayında düşüş gösterdi. Geçen yılın aynı dönemine göre her 4 endeksin de gerilediğini gösteren Rapor, özellikle faaliyetteki gerilemenin daha yüksek olduğunu ortaya koydu.

Türkiye Hazır Beton Birliği (THBB) her ay açıkladığı Hazır Beton Endeksi ile Türkiye’de inşaat sektörü ve bağlantılı imalat ve hizmet sektörlerindeki mevcut durumu ve beklenen gelişmeleri ortaya koymaktadır. İnşaat sektörünün en temel girdilerinden biri olan ve aynı zamanda üretiminden sonra kısa bir süre içinde stoklanmadan inşaatlarda kullanılan hazır betonla ilgili bu Endeks, inşaat sektörünün büyüme hızını ortaya koyan en önemli göstergelerden biridir.

THBB, her ay merakla beklenen Hazır Beton Endeksi’nin 2022 Temmuz Ayı Raporu’nu açıkladı. Rapora göre, haziran ayında yükselen Faaliyet Endeksi, eşiğin üstünde tutunamayarak temmuz ayında düşüş göstermiştir. Yılın başından itibaren düşük görünen Beklenti Endeksi temmuz ayında da yükselmemiştir. Güven Endeksi de temmuz ayında azalarak kritik düzeyin altına gerilemiş durumdadır. Birleşik Beton Endeksi, her 3 endeksteki azalma neticesinde aşağı yönlü hareket göstermiştir.

Her 4 endeks de geçen yılın aynı dönemine göre gerilemiş görünmektedir. Özellikle faaliyetteki gerileme daha yüksek durumdadır. Beklenti ve güvenin de geçen yıla kıyasla hâlen düşük kalması, hem mevcut durumda hem de önümüzdeki dönemde inşaat sektöründe beklenen canlanmanın yaşanmayabileceğine işaret etmektedir.

İnşaat Sektörü, Düşük Faizli Konut Kredisi İmkânlarının Genişletilmesi Başta Olmak Üzere Desteklenmeye Devam Edilmelidir

Raporun sonuçlarını değerlendiren THBB Yönetim Kurulu Başkanı Yavuz Işık, “Konut satış rakamlarının geçen yıla göre yüksek görünmesine rağmen müteahhitlerin yeni inşaata başlama isteğinin oldukça düşük olduğu anlaşılmaktadır. Haziran ayında, geçen yıla kıyasla %40, ilk altı ayda ise %63 oranında daha fazla ipotekli konut satışının gerçekleşmesine rağmen özellikle inşaat maliyetlerindeki yükselme, pazarın hem arz hem de talep tarafında kaygı yaratmaktadır.” dedi.

İnşaat sektörünün faiz düzeyinden en hızlı etkilenen sektör olduğunu vurgulayan Yavuz Işık, “İnşaatın, kamu bankaları kanalıyla kullandırılan düşük faizli konut kredisi imkânlarının genişletilmesi başta olmak üzere farklı kanallar ile desteklenmeye devam edilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, inşaatın, özellikle yılın ikinci yarısında beklenen ekonomik durgunluktan çok daha fazla etkilenmesi kaçınılmazdır.” diye konuştu.

Hazır Beton Endeksi Hakkında

Söz konusu endekslerin oluşturulmasına esas teşkil eden anket ile firmalara 8 soru soruluyor. Her bir endeksin değeri 100’ün altında ya da üstünde olmasına bağlı olarak yorumlanıyor. 100’ün üzerinde olması durumunda önceki aya ait faaliyetin ya da gelecek döneme ilişkin beklentinin olumlu yönde geliştiği yorumu yapılıyor. Türkiye genelinde her ay hazır beton üreticileri ile gerçekleştirilen çalışmada 3 farklı endeks türetiliyor. Hazır Beton Faaliyet Endeksi ile hazır beton firmalarının geçmiş bir aylık faaliyetlerinin sonuçları, Hazır Beton Güven Endeksi ile hazır beton sektöründe faaliyet gösteren teşebbüslerin, ekonomi ve sektöre yönelik duydukları güven seviyesi, Hazır Beton Beklenti Endeksi ile hazır beton firmalarının önümüzdeki üç aylık dönemde faaliyetlerinin hangi seviyede olacağına ilişkin beklentiler hakkında bilgi ediniliyor. Hazır Beton Endeksi ile endekslerin tümünü içeren bileşik endeks elde ediliyor.

2022 Türkiye Kruvaziyer Turizmi ve Dünya Kruvaziyer Pazarından Gelişmeler

Kruvaziyer turizmi geçen yıla göre olağanüstü ilgi görüyor. Geçen yıl bu döneme kadar 11 gemi limanlara yanaşırken bu yıl sayı 437 oldu.

Deniz Ticareti Genel Müdürlüğü’nün açıkladığı verilere göre; 2022 yılının ilk 7 ayında Türkiye limanlarına 437 kruvaziyer gemisi yanaştı. Toplam 376 bin 924 olarak belirlendi. Bu rakamın 25 bin 739’u gelen yolcu, 34 bin 997’si giden yolcu, 316 bin 188’i ise transit yolcu oldu. Yolcu trafiği açısından en yoğun limanlar ise;

  • Kuşadası (212 bin 486 yolcu),
  • İstanbul Galataport (98 bin 033 yolcu)
  • Bodrum Limanı (28 bin 629) oldu.

Geçen yılın ilk yedi ayında pandemi nedeniyle Türkiye limanlarına sadece 11 kruvaziyer gemisi yanaşmıştı.

Global’in Dünyanın En Büyük Kruvaziyer Pazarı Karayipler’de 3. Limanı

Dünya Kruvaziyer Pazarına bakıldığında ise, Global Yatırım Holding bağlı kuruluşu ve dünyanın en büyük kruvaziyer liman işletmecisi Global Ports Holding’in (GPH) atılım içerisinde olduğu gözüküyor.

GPH, dünyanın en büyük kruvaziyer pazarı Karayipler’de ABD’ye bağlı özerk bölge Porto Riko’nun başkenti San Juan Kruvaziyer Limanını portföyüne ekledi. GPH, portföyündeki en büyük üçüncü liman olan San Juan Kruvaziyer Limanı’nı 30 yıl süreyle işletecek. San Juan, aynı zamanda Antigua ve Nassau’nun ardından Karayipler’deki üçüncü liman oldu.

Global Ports Holding Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Mehmet Kutman, “San Juan Kruvaziyer Limanı’nı portföyümüze eklemiş olmaktan son derece memnunuz. Bu harika konumun kruvaziyer limanı ağımıza eklenmesi, büyüme stratejimizde bir başka önemli adıma işaret ediyor. San Juan Kruvaziyer Limanı’nın portföyümüze katılması ile birlikte yıllık hizmet verdiğimiz kruvaziyer yolcu adedini dünya genelinde yılda 16 milyonun üstüne çıkaracağız” dedi.

İki Aşamalı Yatırım Planı Devreye Alınacak

İmtiyaz sözleşmesi şartlarına göre GPH, Porto Riko Limanlar Otoritesine 75 milyon dolar aktaracak. Aynı zamanda iki aşamalı bir yatırım planını devreye alacak. İlk aşamada öncelikle 1 ve 4 numaralı ile Pan American iskelelerinde altyapı onarımları, terminal binaları ve yürüme yollarının iyileştirilmesini içeren 100 milyon dolarlık yatırım yapılacak. 250 milyon dolarlık ikinci yatırım aşamasında ise dünyanın en büyük yolcu gemilerini ağırlayabilecek tamamen yeni bir kruvaziyer iskelesi ve son teknoloji ana liman terminali inşa edilerek, kapasite genişletilecek.

GPH, limanın altyapısına yatırım yapmanın yanı sıra kruvaziyer yolcuları, yolcu gemileri ve yerel satıcılar için limanı modernleştirme çalışmaları ve yatırımları da yapacak. Liman operasyonlarının verimini artırmak için GPH’nin küresel uzmanlığı ve işletme modeli kullanılacak.

İş Sözleşmesi, İşverence Feshedilse Bile, Eğitim Giderlerini İşçi mi Ödemek Zorundadır ?

Uygulamada, işçilere masrafları işverence karşılanmak üzere verilen eğitim karşılığında, belli bir süre işyerinde çalışması iş sözleşmelerinde kararlaştırılmaktadır. İş sağlığı ve güvenliği dışında işverence işçiye verilen eğitim, işçinin işyerinde mal ve hizmet üretimine katkı sağlaması açısından işveren yararına olmakla birlikte, verilen eğitim sayesinde işçi de daha nitelikli hale gelmekte ve iş gücü piyasasında daha kolay iş bulabilmektedir. Elbette ki, işçinin verilen eğitim karşılığında işverene belli bir süre iş görmesi işverene olan sadakat borcu kapsamında değerlendirilmelidir. Ancak verilen eğitimin karşılığında işçinin çalışmakla yükümlü olduğu çalışma süresinin de eğitimin türü ve masrafları ile dengeli olması gerekir.

İşçiye verilen eğitimin karşılığında işverence yapılan masraflar o işçiye özgü olmalı ve yazılı delille ispatlanmalıdır. İşverenin toplu olarak verdiği eğitimler sebebiyle yapmış olduğu giderlerin işçi başına düşen tutarı, aynı dönemde eğitim alan işçi sayısına bölünmek suretiyle belirlenmeli ve işçiye verilen eğitim ile ilgili olduğu belirlenmeyen giderlerden işçi sorumlu tutulmamalıdır.

İşyerinin devri halinde de işçinin eğitim gideri karşılığında belirli bir süre çalışma yükümü devam eder. Bu konuda yükümlülüğün ihlali halinde devralan işverenin de eğitim giderlerini talep hakkı bulunmaktadır. Diğer yandan işçinin geçici iş ilişkisi kapsamında çalıştırıldığı süre de eğitim karşılığı yükümlü olduğu çalışma süresinden sayılır. Ayrıca, işverence işçi adına yapılan eğitim giderlerinin tamamı yerine, işçinin çalıştığı ve çalışması gereken sürelere göre oran kurularak indirim yapıldıktan sonra kalan miktarın işçiden tahsil edilmesi gerekir[1].

Bununla birlikte, Yargıtay tarafından, işçiye yapılacak eğitim giderlerinin iş sözleşmesi dışında bir sözleşmeyle bağımsız olarak kararlaştırılması ve işçi tarafından da imzalanması halinde, iş sözleşmesi işverence sona erdirilse dahi, işçinin eğitim giderlerini ödemesi gerektiği değerlendirilmektedir.

Yargıtay’a göre, “Somut uyuşmazlıkta, davalı- birleşen dava davacısı işveren, 05.10.2015 tarihinde davacı- birleşen dava davalısı işçi aleyhine … 17. İcra Müdürlüğünün 2015/14390 esas sayılı takip dosyası üzerinden icra takibi başlatmıştır. İcra takibine konu alacağın, 02.03.2011 tarihli II. Pilot Adayı Eğitim Sözleşmesi ile 14.01.2014 tarihi ek sözleşmeden kaynaklı pilotluk eğitimi masrafları ile bordroda tahakkuk ettirilen kesintiler olduğu anlaşılmaktadır. Davacı- birleşen dava davalısı işçi ise iş sözleşmesinin işverence bildirimli olarak feshedildiğini, bu nedenle aralarındaki eğitim sözleşmesi hükümleri uyarınca işverenin eğitim masrafı talep edemeyeceğini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesince; taraflar arasında düzenlenen sözleşmede, pilotun aldığı eğitim karşılığında on yıllık mecburi hizmete tabi olacağı ve eğitim giderlerinin de beş yıllık sürede aylık ücretlerinden eşit miktarlarda kesinti yapılarak ödeneceğinin belirlendiği, bununla birlikte söz konusu mecburi hizmet yılı ya da eğitim giderlerinin ödenmesi için öngörülen beş yıllık süre dolmadan iş sözleşmesinin haklı bir neden olmaksızın işveren tarafından sona erdirildiği, davalı pilotun açtığı işe iade davasında feshin geçersizliğine karar veren yargı kararından sonra da tekrar çalışmak için işe başlatılma talebinde bulunmasına rağmen işverence işe alınmadığı, sonuç olarak eğitimden sonra daimi pilotun iş sözleşmesinin feshedildiği tarihe kadar davacı işverenlik nezdinde çalıştığı ve bu dönemde ücretlerinden davalı tarafın da kabulünde olduğu eğitim giderlerine karşılık kesinti yapıldığı ve iş sözleşmesinin haklı bir sebep de olmaksızın davacı işverenlikçe sona erdirilmesi nedeniyle bakiye kalan eğitim giderlerinin talep edilebilme imkanı bulunmadığı gerekçesi ile birleşen davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı işverenin istinaf yoluna başvurması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince yapılan incelemede; İlk Derece Mahkemesi gerekçesinde bir isabetsizlik bulunmadığı belirtilerek işveren vekilinin bu yöne ilişkin istinaf başvurusu yerinde görülmemiştir. Ne var ki taraflar arasında imzalanan 02.03.2011 tarihli eğitim sözleşmesinin 9. maddesinde; II.pilot adayı olarak işe başlayan personelin göreceği tip eğitiminden sonra II. pilot olarak istihdam edileceği ve kendisine yapılan eğitime ilişkin her türlü giderin aylık ücretinden eşit miktarda olmak üzere kesilerek 5 yıl (60 ay)’lık periyotta geri alınacağının; 14.01.2014 tarihli ek sözleşmede ise ilave eğitim giderinin 02.03.2011 tarihli sözleşmede belirlenen usul ve esaslara göre işçiden tahsil edileceğinin hükme bağlandığı, bu hükümler uyarınca tarafların birleşen dava konusu eğitim masraflarını iş sözleşmesinden bağımsız olarak düzenledikleri, işverence verilen eğitime dair masrafların, eğitim sözleşmesinde belirlenen 10 yıllık mecburi hizmet süresi tamamlandığı takdirde işçiden alınmayacağına ilişkin bir düzenlenme olmadığı gibi aksine eğitim sözleşmesinin 9. maddesi uyarınca işçinin söz konusu eğitimin masraflarına ilişkin borcunu aylık taksitler halinde ödemeyi kabul ettiği ve borcu işverene 60 ayda ödeyeceğinin kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, icra takibi tarihi itibari ile işçinin eğitim masrafından doğan ve 60 aylık ödeme periyoduna göre vadesi gelen alacak hesaplanarak sonucuna göre birleşen dava hakkında bir karar verilmelidir. Ayrıca, takip talebine konu alacağa dair hesaplamada, eğitim giderinden işçiye ödenmesi gereken kıdem ve ihbar tazminatının mahsup edildiği de dikkate alınarak hem asıl dava hem de birleşen dava yönünden bu husus göz önünde bulundurulmalıdır. Her ne kadar işverence başlatılan icra takibinde işçinin son bordrosunda kesinti olarak yer alan 5.685,56 TL’nin de işçiden tahsili istenmiş ise de, söz konusu kesintiler işçiden talep edilemeyeceğinden bu miktar yönünden itirazın iptali talebinin reddine karar verilmelidir”[2].

Sonuç olarak, eğitim giderlerinin iş sözleşmesi dışında bir sözleşmeyle bağımsız olarak kararlaştırıldığı ve işçi tarafından da imzalandığı takdirde, iş sözleşmesi işverence sona erdirilse dahi, işçinin eğitim giderlerini ödemesi gerekir.

Lütfi İNCİROĞLU

[1] Y9HD.29.11.2011 T., E.2011/50107, K.2011/50232 Legalbank.

[2] Y9HD.01.04.2021 T., E.2021/77, K.2021/7348 Legalbank.

Küresel Ticari Sigorta Fiyatları 2022 Yılının İkinci Çeyreğinde Yüzde 9 Arttı

Müşterilerinin sektörlerine özel riskleri etkili bir şekilde yönetmeleri için yaratıcı çözümler sunan Marsh’ın yayınladığı ‘Küresel Sigorta Piyasa Endeksi’ne göre küresel ticari sigorta fiyatları, ılımlı artış trendini sürdürerek 2022 yılının ikinci çeyreğinde yüzde 9 artış gösterdi. Siber sigorta oranlarında ise artış ilk çeyreğe göre daha yavaş olsa da artmaya devam ediyor.

Marsh’ın açıkladığı Küresel Sigorta Piyasası Endeksi’ne göre, küresel ticari sigorta fiyatları 2021’in ilk çeyreğinden itibaren gösterdiği ılımlı artış trendini sürdürerek 2022’nin ikinci çeyreğinde yüzde 9 arttı (İlk çeyrekte yüzde 11’lik bir artış görülmüştü).

Birçok bölgede fiyat artışları, belirli finansal ve profesyonel sigortalar alanlarındaki artış hızının yavaşlaması ile dengelendi. İngiltere’de görülen yüzde 11’lik artış, (2022’nin ilk çeyreğinde oran yüzde 20 idi), ortalama fiyat artışlarının en gerisinde kalan oran oldu. ABD’de fiyatlar yüzde 10 (yüzde 12’den düşüş), Pasifik’te yüzde 7 (yüzde 10’dan düşüş), Latin Amerika ve Karayipler’de yüzde 5 (yüzde 6’dan düşüş), Asya’da yüzde 3 ve Kıta Avrupası’nda yüzde 6 arttı. (Her ikisi de önceki çeyrekle aynı).

Raporda öne çıkan bazı önemli bulgular şöyle:

  • Küresel sabit kıymet sigortası fiyatları, bir önceki çeyrekteki yüzde 7’lik artıştan 2022’nin ikinci çeyreğinde ortalama yüzde 6’ya geriledi. Sorumluluk sigortaları fiyatları, önceki çeyrekteki yüzde 4’e kıyasla ortalama yüzde 6 arttı.
  • Genel olarak siber kaynaklı finansal ve profesyonel sigortalardaki fiyatlandırma yüzde 16 ile ana sigorta ürün kategorilerinde yine en yüksek artış oranına sahip oldu. Ancak, bir önceki çeyrekte bu oran yüzde 26’idi.
  • ABD, İngiltere ve Pasifik’te yönetici sorumluluk sigortası oranlarında düşüş görüldü.
  • Siber sigorta fiyatlarındaki artış, bu çeyrekte yavaşlamış olsa da ABD’de yüzde 79, İngiltere’de ise yüzde 68’e yükselmeye devam etti, önceki çeyrekte ise sırasıyla yüzde 110 ve yüzde 102’ye yükselmişti.
  • Enflasyon, tedarik zincirleri ve iş gücü kıtlığı ile ilgili endişeler ve ayrıca düzeltilmiş hasar tutarlarının rapor edilen değerleri aştığında ortaya çıkan hasar enflasyonu nedeniyle sigorta bedeli değerleme konusu sigortacılar için bir odak noktası haline geldi.

Rapor hakkında yorum yapan Marsh Türkiye Eş CEO’su Yeşim Aksüt, şunları söyledi: “Ukrayna’da devam eden kriz, tedarik zincirindeki aksamalar ve artan enflasyonun neden olduğu küresel iş belirsizliği döneminde, ticaret koşulları birçok sektör için zorlu olmaya devam ediyor. Ayrıca dünyada yükselen enflasyonun sigortalı değerler ve risk artışı üzerindeki etkisini görüyoruz, bu da fiyatlandırmayı etkileme potansiyeline sahip. Belirsizliklerin yüksek olduğu ortamda ihtiyaçlarını karşılamak, en rekabetçi fiyatlandırma ve kapsamı bulmak için globalde olduğu gibi Türkiye’de de müşterilerimizle birlikte çalışmaya devam ediyoruz.”

Lojistik Sektörü 20 Milyar Dolarlık İhracat Hedefini Gözüne Kestirdi

Hizmet İhracatçıları Birliği (HİB) bünyesinde yer alan yük taşımacılığı ve lojistik hizmetleri düzenlediği çalıştayda sektörel gelişmeleri ve oluşacak fırsatları değerlendirdi. Geçen yıl 12,6 milyar dolar ihracat yapan sektör, açıklanan devlet desteklerin katkısıyla 20 milyar dolarlık ihracata ulaşmayı hedefliyor.

Hizmet İhracatçıları Birliği (HİB), hizmetler sektörünün ihracatının artması ve sektörlerin gelişmesi amacıyla bünyesindeki 10 alt sektör için düzenlediği sektörel çalıştaylara devam ediyor. Birlik bu kapsamda, yük taşımacılığı ve lojistik hizmetleri çalıştayının 2’ncisi Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Dış Ticaret Kompeksi’nde gerçekleştirdi. HİB’in yaptığı strateji toplantıları doğrultusunda Ticaret Bakanlığı’nın yük taşımacılığı ve lojistik hizmetleri sektörüne sağladığı desteklerin anlatıldığı toplantıda sektör temsilcileri bir araya geldi.

Toplantıda; sektördeki sürücü problemi nedeniyle geçici mesleki yeterlilik ile kalıcı çözümler üretmeden taşıma belgesindeki indirime, AB Yeşil Dönüşüm Programı’nın öneminden RO-RO kullanımının teşvik edilmesine, transit taşımacılığa verilen desteklerden AB ve Asya pazarındaki fırsatlara kadar tüm sektörel konular ele alındı.

11.500 Sürücüye Mesleki Yeterlilik Belgesi Verildi

Taşımacılık sektörünün dinamik bir sektör olduğunu ifade eden Ulaştırma Hizmetleri Düzenleme Genel Müdürlüğü Uluslararası İlişkiler Daire Başkanı Hasan Boz, “Yaşanan gelişmelere ayak uydurmak ve önlemleri almak gerekiyor. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı olarak, sektördeki tüm paydaşlarımız ve diğer kamu kurumlarıyla bir araya gelerek, çalıştaylar yapıp bu çalıştayların sonuçlarına göre gerekli düzenlemeleri yapmaya gayret ediyoruz” diye konuştu.

Tüm dünyada yaşanan bir sürücü sorunu olduğundan bahseden Boz, “Bugüne kadar 11 bin 500 sürücüye mesleki yeterlilik belgesi verdik. Bu sayede bu sürücülerimiz çalışmalarına sorun yaşamadan devam edebilecek. Bu geçici çözümü kalıcı hale getirebilmek için tüm paydaşların katılımıyla çalıştaylar yapmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Devlet Desteklerinin Katkısıyla 20 Milyar Dolarlık İhracat Hedefleniyor

2021’de 6 trilyon doları yakalayan küresel hizmet ticaretinin, 2022’de 7 trilyon dolara ulaşmasının beklendiği belirten Baykara, küresel talebin yeniden canlandığı bir dönemde dünya hizmet ticaretinden daha fazla pay almayı hedeflediklerinin altını çizdi. Bu noktada, yük taşımacılığı ve lojistik hizmetleri sektörünün önemine vurgu yapan Baykara, “Merkez Bankası’nın verilerine göre, Ocak-Mayıs 2022 döneminde bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yaklaşık yüzde 66,4 artışla 26 milyar dolar tutarında hizmet ihracatı gerçekleştirildi. Yine bu dönemde yaklaşık 10,9 milyar dolar tutarında hizmet ticareti fazlası sağladık. Taşımacılık hizmetlerimiz yüzde 59 oranında ciddi bir artış kaydetti” dedi.

“Başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, Ticaret Bakanlığımız ve Bakanlığımız bünyesinde Uluslararası Hizmet Ticareti Genel Müdürlüğü de sektörümüze katkı sunan çalışmaları hayata geçirmiştir” diyen Baykara, şöyle devam etti: “Açıklanan bu desteklerle sektörümüz ilk defa mal ihracatı yapan sektörler gibi önemli desteklere kavuşmuş olacak. Geçtiğimiz yıl 12,6 milyar dolar ihracat yapan sektörümüz açıklanan desteklerle 20 milyar dolar ihracat seviyelerine daha hızlı ulaşacak.”

“Taleplerimiz karşılık buldu”

HİB Genel Sekreteri Fatih Özer ise, çok kısa sürede 3 bine yakın üye sayısına ulaştıklarını söyleyerek, “Birliğimiz kurulduktan sonra 3 talebimiz olmuştu. Cumhurbaşkanımız ve Ticaret Bakanlığımız nezdinde karşılık bulan isteklerimiz neticesinde önce bakanlık bünyesinde sadece hizmet sektörü için oluşturulan Uluslararası Hizmet Ticareti Genel Müdürlüğü ve sonrasında kendine ait bir genel sekreterlik çatısına kavuşan birliğimiz, sonrasında da mal ihracatçı sektörler gibi teşvik mekanizmalarına sahip oldu. Bize duyulan güven doğrultusunda çalışmalarımıza devam ediyoruz” dedi.

Sektörün 2025 Yılı Hedefleri:

  • Mal ihracatı ile birlikte büyüyerek uluslararası lojistik gelirlerini 2025’de 20 milyar dolara, 2030’da 30 milyar dolara yükseltmek.
  • Asya – Avrupa mal taşımalarında Türkiye transit gelirlerini ihracat taşıma gelirlerinin 2025’de yüzde 20’sine 2030’da yüzde 30’una çıkarmak.
  • Bir Kuşak Bir Yol projesinde Çin’i Avrupa’ya ve Avrupa’yı Çin’e bağlayan en cazip koridor haline gelmek.
  • Uluslararası taşımalarda kombine taşımacılığın ve karayoluna alternatif deniz, demir ve havayolu payını artırmak.
  • Etkin e-ticaret taşımacılık hizmetleriyle Türkiye’yi bölgesinde en çok tercih edilen merkezlerden biri haline getirmek.
  • Lojistik süreçlerinde maliyetleri azaltmak.

Bankanız Akreditif Evrakına Rezerv Koydu Değil Mi ?

AKREDİTİF REZERVİ VE BANKA

İşte muhtemelen bu banka veya benzer diğer bankalar akreditifinize rezerv koymuştur.  İhracatçının ağzından çıkan ilk söz “banka akreditife rezerv koymuş”. İhracatçı akreditif evraklarını özenle hazırlamasına rağmen, banka gözünün zerinde kaşın var dememiş ve ihracatçının evrağına rezerv koymuş.

 

AKREDİTİFTE REZERV NEDİR?

Size gerçek rezervin ne olduğunu anlatayım. Sonrasında rezervin çeşitlerine geçeyim;

Rezerv;

Akreditif koşullarına uymayan içeriği farklı bir dökümanın bankaya ibraz edilmesi, bankanın da akreditif evrağını incelemesi sonucunda bu farklılığı tespit etmesi rezerv olarak kabul edilir.

Kısaca;

Rezerv: farklılıktır, risktir, İhracatçı için gerçek sıkıntıdır, ihracatçının sırtından terlerin aktığı andır. İhracatçının bileğinin büküldüğünün resmidir, İthalatçının elini güçlendirir.

Bir akreditif evrağının, akreditifte talep edilen koşullara aykırılık teşkil eder bir şekilde düzenlenmesi halinde, bu uyumsuzluk, farklığın adı rezervdir. Rezerv oluştuğunda, rezervi bulan / tespit eden banka, evrağı ibraz eden tarafa hatalı / rezervli evrağın düzeltilip ibraz süresi içinde kalması kaydı ile tekrar düzeltilmiş evrağın bankaya ibrazına olanak tanımaktadır. Kendisine düzeltilmesi için iade edilen rezervli evrağı düzelten ihracatçı rezerv yemekten kurtulur. Evraklarda oluşan rezervlerin bazıları düzeltilebilen hatalardan oluşabildiği gibi, bazıları da düzeltilemeyen hatalardan oluşur.

DÜZELTİLEMEYEN REZERV

Düzeltilemeyen rezervlere örnek;

  • Deniz konşimentosunun tarihi,
  • Evrak ibraz süresinin geçmesi,
  • Malların geç yüklenmesi,
  • Sigorta poliçesinin tanzim tarihi
  • Art niyet bulunan rezervler

Düzeltilebilen rezervlerin ortadan kaldırılması kolaydır, asıl düzeltilemeyen ve temelinde “zaman” olan rezervler ihracatçı için sıkıntı yaratır.

Örnek;

  • Geç yüklemeye konu olan deniz konşimentosunun tarihinin düzeltilememesi
  • Akreditif açılış tarihinden önceki bir tarihte tanzim edilmiş vesaik

DEMEM ODUR Kİ;

Bankalar neden ihracatçının evrağına durup dururken rezerv koysun ki? Bankanın size karşı olumsuz bir tutum sergilemesine neden ne olabilir? Sunulan evrağa banka rezerv koymuyor, akreditif koşullarına uygun olmayan hatalı evrağı ihracatçı bankaya ibraz etmekte ve ihracatçının gözünden kaçan hatalı evraktan dolayı rezervi ihracatçı kendi eliyle yaratmaktadır.

Hiç bu soruyu sordunuz mu?

BANKALAR

Bankalar, ihracatçısına ve müşterine güç verir, ihracatçı bankasına güvenmesini bilmeli, bankanın gücünü yanında hissedip, bilgi ve tecrübelerinden ihracatçılar yararlanmasını bilmelidir. Küresel piyasada, ihracatçılara en yakın olan birkaç kuruluştan bir tanesi bankalar olup, akreditif evraklarında hatanın var olmasını tespit etmesini ihracatçı bardağın dolu tarafına bakar şekilde değerlendirmeli.

Bankalar ihracatçının akreditif evrağına rezerv koymuyor, ihracatçı bu rezervi kendi eliyle yaratıyor.

Ya bu rezervi, ihracatçının bankası ile birlikte,  ithalatçının bankası da gözden kaçırır, ithalatçının kendisi bizzat akreditif evrağında rezerv bulursa ne olacak? O zaman ihracatçının bittiğinin resmidir desem abartı olmaz.

REŞAT BAĞCIOĞLU

Ticaretle ilgili alım-satım ve danışmanlık taleplerinizi, https://satinalmadergisi.com/ticaritalep/ sayfasından iletebilirsiniz.

 

Mesleki Röportaj Köşemizde Konuğumuz BHT CLINIC Satınalma Müdürü Sn. Sema TÜRKMEN

Prof. Dr. Murat Erdal ile sektör sohbetlerinde konuğumuz,

BHT CLINIC Satınalma Müdürü Sn. Sema TÜRKMEN.

Sema Hanım, sizinle sağlık sektörünü konuşacağız.
Hastane satınalma çevresi … Röportaja geçmeden kısaca sizi tanıyabilir miyiz?

  • Sema TÜRKMEN kimdir ?
    Merhaba, 1979 İstanbul doğumluyum. Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık bölümü mezunuyum. Evliyim, eşim de benim gibi Özel bir hastanenin Finans biriminde çalışmakta.11 yaşında bir kızım var.

2001-2006 Hospitalium Grup Hastanesinde Satınalma Uzmanı

2006-2018 Özel Balat Or-Ahayim Hastanesinde Satınalma Departman Sorumlusu

2019-2022 (Mart)Grup Florence Nightingale Hastanesinde Grup Satınalma Yöneticisi

2022(Nisan) Bht Clinic İstanbul Tema Hastanesinde Satınalma ve Lojistik Müdürü olarak görev yapıyorum.

  • Sema Hanım BHT CLINIC sektörün önde gelen hastanelerinden bir tanesi. Hastanemizi daha yakından tanımak isteriz.

Hastanemiz 2020 yılının Ocak ayında hizmete girmiştir. Hastanemizin Kurucusu Sayın Reşat BAHAT 1994 yılında bir semt polikliniği olarak hizmete başlayan daha sonra hastane olarak yoluna devam eden Sultangazi Bahat Hastanesi hikayemizi başlamış, Özel İkitelli Bahat Hastanesi ve Gaziosmanpaşa Hastanesi(Yeni Yüzyıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi)olarak yoluna devam etmiştir.

BHT Clinic İstanbul Tema Hastanesi 2020 yılının Ocak ayında hizmete başlamıştır.55 bin metrekare alana kurulmuş,19 katlı 450 yatak kapasitesi, 2 si hibrit 18 tam donanımlı ameliyathane salonu bulunmaktadır.

  • Sağlık sektörü pandemi dönemiyle tüm dünyanın gündeminde. Covid, Omicron ve yeni varyantlar. Yeni bir dalga daha yaşıyoruz. Pandemi dönemi sağlık sektörünü nasıl etkiliyor ?

Pandemi bildiğiniz gibi global bir kriz olduğundan depremi ve artçıları daha büyük ve uzun soluklu oldu.2019 yılı Şubat ayı pandeminin henüz ülkemizde resmi olarak açıklanmadığı günler. Eldiven alımı yapıyorum, firmaların verdiği fiyatların yüksekliğinden bir hayli şikayetçiyim, bir de ciddi pazarlıklar için tüm ekibimi zorluyor, onayıma sundukları 13,00 TL den bir eldivenin toplu alımı için gönülsüz olarak onay veriyorum. Tam 1 ay sonra 13,00 TL den aldığım eldivenin iki katından daha fazla  fiyat tekliflerini gördüğüm anı hayatım boyunca unutamayacağım.

Pandeminin başlangıcından şuana kadar olan süreçte malzemelerin fiyatları, temin edilmesi, stabil olarak hastalara yansıtılması konusunda tutarsızlık hat safhada. Satınalmacı olarak hiçbir şeyin fiyatının sabit kalmadığı bir döneme girmek ve bu şekilde bir çalışma prosedürü belirlemek oldukça zor. Bilinen tüm piyasa kuralları, satınalma ve tadarik işleyişleri pandemi sürecinde ve sonrasında yeniden tanımlanmış oldu. Ayrıca enfeksiyonun çok yakınınızda olduğunu bilmek ve sorumluluğunuzun bilincinde olup çalışmak psikolojik olarak da sağlık çalışanlarını negatif yönde çok etkiledi.

Sağlık sektörü son derece hassas bir sektör. Pandemi ile birlikte temizlik ve hijyen koşulları azami dikkat gerektiriyor. Satınalma birimine düşen yeni ödevler neler oldu? Harcama kalemleri ne kadar genişledi? Bütçe ne oldu ? Önceki dönemlere göre daha az kullanılan malzemelerde ciddi oranda artışlar söz konusu oldu. En başta dezenfektan, temizlik ve kişisel korunma ekipmanları stok temini konusunda daha hızlı ve toplu alımlara gidilerek çalışanlarımızın kullanımıma sunuldu. Rutin olarak çalıştığımız kalemler ve firmaların fiyat artışları günlük olmaya başladığından operasyonlarımızda belli bir süre krizler meydana geldi. İlk pandemi zamanından bu yana en çok tüketilen kalemlerin ham madde artışları ve temin sorunu göz önüne alınarak eldiven, dezenfektan, muadili az olan tıbbi sarf kalemleri poşet ve plastik grubunu kapsayan tüm kalemleri. Bütçe rakam onayı çok stabil olmakla beraber miktara bağlı olarak birim fiyatlar onaylandı. 15 milyonluk bir bütçe ile belirtiğim kalemlerle ilgili kısa bir zaman önce alımlarımızı gerçekleştirdik.

  • Sağlık temel alımları ve konaklama ile ilgili diğer alımlar var. Sağlıkla başlayalım. İlaçlar, medikal malzemeler, cihazlar, kitler, araç-gereçler, vd. Sonu yok gibi… Müthiş bir envanter çeşitliliği. Yönetmek zor olmuyor mu ?

    Artık evet. Pandemiden önceki dönemlerdeki çalışma şeklimiz, fiyat teklifleri, onaylama ve pazarlık sürecimiz çok değişti. Bu yüzden yeni kadrolarımız bile açıldı. Yılda 2 ya da 3 kere zam gören kalemlere günlük gelen artışlar satınalma operasyonlarının yavaşlamasına sebep oldu. Şöyle düşünelim bir grup malzemenin pazarlık, yönetim onay ve fiyat tanımlama süreci (100 kalem) ortalama 2-3 haftadır. Bu tür malzemelerin haftalık değişen fiyatlarına karşı yapılabilecek en hızlı ve doğru alım toplu alım olarak yapılmasından kaynaklı, harcanan rakamların yüksekliği işverenler tarafından ciddi depremler olmasına yol açtığını düşünüyorum. Şu an için tarafımdan yönetilen kalem sayısı 40 bin civarındadır, hastane sektörü tedarik piyasasında hemen hemen tüm sektörlerden alım yapan nadir sektörlerdendir. Bu özelliğimizden dolayı tedarik piyasasında yaşanan en küçük bir dar boğaz aslında bizim tarafta çok ciddi handikaplara yol açıyor. Basit bir örnekle; Rusya-Ukrayna savaşından dolay medikal gaz temininde ülkemizde ciddi bir kriz hali baş göstermiştir. Ameliyatlarda kullandığımız Karbondioksit gazını temin etmekte geçtiğimiz haftalarda çok ciddi sıkıntılar yaşadık, gaz olmaması demek basit bir ameliyatı dahi yapamaz hale gelmenize neden oluyor. Burada söz konusu gazın stok miktarlarını arttırmış olmanız, emniyet stoğunuzu yükseltmiş olmanız dahi fayda sağlamıyor çünkü gazı satan tedarikçiye hammadde gelmediği için, siz hastanenizde emniyet stoğunu ne kadar arttırabilirsiniz ki…
  • Satınalma planlaması konusunda neler yapıyorsunuz ? Çok sayıda stratejik alımlar ve dönemsel sözleşmeler var. Yeni alımlar ve yenilemeler konusunda planlama ve yürütme nasıl işliyor ?

Tedarikçilerimizle sık görüşmeler yapıp onların tarafında gelişen olaylara karşıda aksiyonlarımızı belirliyoruz. Bu konuda son günlerde nokta atışları yaptığımızı söyleyebilirim. Bazı kalemlerde 3 bazı kalemlerde 6 aylık alım yapılarak krize müsaade etmemeye çalışıyoruz. Yönetimim bu konuda tam destek verdiği için işlerimiz açıkçası stabil seviyede ilerliyor. Sözleşme yaptığımız firmalarımızla hizmet anlamında evet fakat fiyat anlamında hareketlilik olmasından kaynaklı dövizdeki dalgalanma baz alınarak yapıldığı için eskisine oranla sözleşme yapılan firmalar daha az olmakta.

  • Sağlık işin merkezinde olunca, mazeret kaldırmayan bir alan. Bulamadık, geç teslim, kalite sapması gibi ifadeler pek kabul görmüyor gibi ?

Eskiden evet, kesin kuralımızdı. Bu konuda birçok firma kara listelerde de olmuştu. Fakat şu aralar özellikle üretici olamayan, bayi statüsünde olan firmalarda bu süreci yaşıyoruz. Aldığımız cevaplar tatmin edici olamasa da gerçek olan bu. Tedariğinde sorun yaşadığımızı ürünlerde genellikle piyasada yoka düşen ürünler olduğu için firmalara karşı daha toleranslıyız diyebilirim. Adını veremeyeceğim sektörde global ve yerel olarak en büyük firmada bile bu sorunu çok yüksek seviyede yaşadım. Cevapları ne kadar gerçek de olsa vaka da ki hastaya açıklayabileceğim bir durum değil bu. Muadil ürünlerin çoğalmasında en büyük etkenlerden biri de pandeminin olduğunu düşünüyorum.

  • Şartnameler, ihaleler ve sözleşmeler sürekli işleyen dinamik bir süreç. Satınalma birimi nasıl koordine oluyor? Organizasyonel yapıdan biraz bahsedebilir miyiz ?

Tedarik piyasası kurallarının neredeyse tamamen sil baştan düzenlendiği bir dönemde ekibim ve ben yeni bir yapılanmaya içerisine girdik. Mevcutta alımı yapılan ürün-hizmet gruplarındaki kalemleri kişi bazında görevlendirerek sade ve doğru aksiyon alma konusunda çalışmalar yapıyoruz. 6 Uzman, 1 yönetici şeklinde norm kadromuz var. Tecrübe ve yetkinlik kuralına göre başlayan bu süreci 6 ay aralıklarla oryante ederek tüm satınalmacı arkadaşlarımın her gruba vakıf olunması konusunda işleyişimizi sürdüreceğiz.

  • Bugünün iş çevresi teknoloji ve sistemlerden oluşuyor. Satınalma operasyonlarında teknolojiyi ne ölçüde kullanıyoruz ?

Hastane olduğumuz için kullanmak zorunda olduğumuz bir HBYS (Hastane Bilgi Yönetim Sistemi) programımız var. Fakat gelişen ve dinamik halen gelen şartlar yüksek verimlilik ile hizmete devam etmek için Otomasyonumuzun bize sunduğu ve ekibimin taleplerine istinaden tüm süreci yapay zekada toplamak adına yeni bir projemiz var. Yapılan her işin her konuşmanın bir data toplanacağı bir çalışma süreci başlattık. 2023 olmadan bu süreç gerçekleşmesi konusunda planlarımız var.

  • Doğru aylarda doğru ürün ve malzeme stoklarına sahip olmak gerekiyor. Geçmiş yıllar ve talep tahminleme verileri ile stok planlama ilişkisini nasıl kurguluyorsunuz ?

Pandemi süreci başlangıcı itibariyle, hasta portföyümüz, yapılan vakalara göre oluşan ihtiyaçlarımızın malzemelerini ilk etapta belirliyoruz. Talep tahmin konusunda standart bir yöntem yerine malzeme ve branş-bölüm bazında planlama yapılarak bu süreci yönetmeye çalışıyoruz. HBYS programımızda dönemsel hasta sayıları, vaka tipleri, mevsimsel hastalık tipleri vb. datalar canlı olduğu için, bu datalar üzerinden de dönemsel, mevsimsel vb. malzeme-ürün-hizmet ihtiyaç planlamasını yapabiliyoruz.

  • Sadece alımlarda tasarruf yeterli değil sanırım. Mevcut yapı içerisinde kayıpları da en aza indirgemek önemli. İşin önemli bir boyutu da depolama ve hastane içerisinde birimler arasında dağıtım, malzeme transferleri. Takip ve izlemeyi nasıl yapıyorsunuz?

Kesinlikle doğru bir cümle. Tedarik işin başlangıç kısmı. Depolama ve transfer süreci, benim ekibimin kontrolü dahilinde. Bu konuda da yeni bir yapılanma içerisindeyiz. Talep ve dağıtım günlerimizi güncelledik. Otomasyon sisteminde süreçlerimizi daha hızlı ve efektif olacağına inandığımız bir proje için demo çalışmasındayız. Sayımlarımızı 3 aydan 1 aya indirdik. Her ay düzenli olarak belirlenen sayım günlerinde ekibimiz sayım sürecine yönetecek. Malzemelerimizin hikayesini ilk adımdan son adıma kadar takip edebileceğimiz ve doğru kullanım konusunda dirsek temasında bulunduğumuz Hemşirelik Hizmetleriyle bu konularda birlikte hareket ediyoruz. Stok yönetimi bir takım işi olduğu için bu konuda stoklu ürün kullanan diğer birimlere stok nedir ? Stok nasıl takip edilir ? gibi nokta atışı bilinçlendirme eğitimleri vererek süreçlerin içerisine daha çok dahil ediyoruz.

  • Hastalar, sağlık bireyler, refakatçiler ve misafirlerin hastanelerden beklentileri son derece arttı. Konaklama, yemek, restoran, park gibi konular çok konuşulur hale geldi. Tesis yönetimi konusunda nelere dikkat ediyorsunuz ?

Bu konuda çok şanslı olan çalışanlardan biriyim. Kurum akıllı bina sistemi ile yapıldığı ve son derece rahat modern bir yapıda olduğu için, hastalarımız, refakatçilerimizden bu konuda çok olumlu dönüşler alıyoruz. Hijyen, temizlik, yeme-içme, vale, otopark, otel hizmeti, yapılan vakarın çeşitliliği konularında iddialıyız.

  • Tedarikçi ilişkileri ve performans yönetimi konusunu da girelim. Bu alanda nasıl bir sisteminiz var ?

Çalıştığımız firmalara bizde, planlı saha ziyaretleri düzenliyoruz. Özellikle depolama alanları otomasyon sistemleri konusunda farklı görüşlerle karşılaşıyoruz. Ekibim için özellikle farkındalık yaratmak ve farklı tecrübelere tanık olması hızlı bir deneyimi ortaya çıkartıyor. Bu da kurum ve şahsım adına hızlı iyileştirme süreçlerine katkı sağlıyor.

  • Sağlık sektöründe önemli bir tecrübeye sahipsiniz. Hastane satınalma bölümünü düşünmekte olan arkadaşlara neler tavsiye edersiniz ?

Çok dinamik bir birim olmasından kaynaklı, yeniliklere sıcak, iletişim konusunda kendini geliştirmek isteyen, rakamlar ve mukayese tablolarına şirin bakan, en önemlisi kutsal bir sektör olan hastanecilik kulvarında sahada yer alıp mücadele etmek isteyen genç arkadaşlarıma beni bulmalarını tavsiye ediyorum. Biz bir ürün veya malzeme üretmiyor ya da satmıyoruz, insanların hayatlarına sağlık anlamında dokunuyoruz, bu bağlamdan yaptığımız işin önemi, disiplini ve manevi tatmini çok daha üst seviyede oluyor.

  • Bu keyifli röportaj için teşekkür ederim.

Rica ederim. Ben teşekkür ederim Murat Hocam.

Satınalma Dergisi Editörü – Prof. Dr. Murat ERDAL editor@SatinalmaDergisi.com

Ekonomik Durgunluğun Entropik Açıklaması

Entropi: Dünayaya Yeni Bir Bakış / Jeremy Rifkin ve Ted Howard / 1980 kitabını referans alıyorum, kendi notlarım italik dizilidir. Ekonomik durgunluk yüksek enflasyon, yüksek işsizlik, yüksek vergiler olarak yaşanıyor. Bunların entropiyle ilgisi olabilir mi? 

Enflasyonun temel nedeni yaygın olarak ücretler – mali politikalar olarak bilinir. Aslında yaşanılan enflasyonun doğrudan yenilenemeyen enerjinin tükenişine bağlı olduğudur. Çevreden daha zor faydalanılabilen elde edilebilir enerji kaynaklarının çıkarılması daha masraflı oldukça tüm enerji akış hattı boyunca dönüştürme, mübadele ve sarfiyat süreçlerine ilişkin maliyetler de artısını sürdürür. Neticede fiyatlar, tüketici ve üretici açısından artmaya devam eder. Geçmiş akışımdan oluşan birikmiş düzensizlik, üreticiler ve tüketiciler için fiyatları daha da yükselterek ilave ekonomik. Toplumsal ve politik maliyetler katar. Enerji çevresi tükenme noktasına yaklaştıkça enflasyon da giderek hızlanır. Bunun sebebi basittir; geride kalmış olan enerjiyi çıkarmak ve işlemek için daha pahalı ve kompleks teknolojiye ödenmek üzere daha fazla para ve enerji akışı yönlendirilmesinin sebebiyet verdiği tüm düzensizliğin kontrolü veya idare edilmesine de daha fazla para gerekir.

Enerji üretimine giderek artan miktarlarda para akıtıldıkça enerji dönüştürücüler de –mekanizma ve kurumlar- daha yoğunlaştırılmış, karmaşık ve güçlü hale gelecektir. Enerji tekelleri oluşacaktır. Bugün Rusya ve ABD nin durumunu düşünebilirsiniz.

Washington’un akıl babalarından olan Enerji Alternatifleri Araştırma Projesi, enflasyonun temel nedenleri hakkında ayrıntılı son raporunda, tüketicinin dört temel gereksiniminde, – enerji, gıda, barınma ve sağlık bakımı – yükselen fiyatların, enerji dönüştürülmesine ve mübadelesine ilişkin artan maliyetlere bağlı olduğu sonucuna vardı.

Tüm ekonomik etkinlik, yürürlükteki enerji temeline dayalıdır. Bu yüzden enflasyon, nihai olarak çevrenin entropi halinin bir ölçeğidir. Çevrenin entropisi maksimuma yaklaştıkça enerji akış hattındaki, her şey daha masraflı olacaktır. Halihazırda görüldüğü gibi enerji dönüştürülmesine ilişkin masraflar, enerji kaynaklarının saptanması, çıkarılması ve işlenmesi zorlaştıkça artar.

Ücretler ve gerçek alım gücü arasında büyüyen mesafe, paranın, yenilenemeyen enerji akışını sürdürebilmek için artan maliyetin faturasının emeğin ödemesine yönlendirilmesinden kaynaklanır. Yani enflasyonla en çok ücretliler ezilir. 

Sonuç, daha az “gerçek” ücret ve daha az alım gücüdür. Düşük alım gücü, tüketicinin enerji gereksinimlerini –gıda, giysi ve benzeri karşılamaya gücünün giderek azaldığını belirtir. Başka bir ifadeyle, önceden de belirtildiği gibi enerji akışından sorumlu mekanizma ve ekonomik kurumlar kendi düzeylerini koruyabilmek için kendilerine daha fazla enerji (veya para) yönlendirdikçe, beşeri sistem içinde enerji akısı yavaşlar. Yani ekonomik durgunluk ortaya çıkar.

Tüketici, yüksek fiyatlardan ve isçi, düşük ücretlerden şikayetçiyken, vergi mükellefleri de, akış hattı boyunca meydana gelen düzensizliklerin ve harcanmış atıkların temizlenme ve yok edilme maliyetlerinin payını ödemek zorunda kalır. Yani vergiler yükselir.

Zamanla, vergi mükellefi de, enerji akış hattının düzenlenişinin neticesinde oluşan düzensizliklere yaptığı ödemelerini keser. Örneğin, bazı bireyler, gruplar veya sınıflar, sistemin iş gelir dağılımını düzenleme tarzı sebebiyle, dönüştürme ve mübadele işlemlerinin kenarında konumlandırılır. Çevrenin entropisi ve tüm akış hattı boyunca maliyetler arttıkça, ekonomideki çatlağı ilk hissedenler nüfusun bu sektörü olur. Güçleşen ekonomik koşulları karşılayabilmek üzere daha fakir sınıflardan giderek daha fazla insan akış hattı dışına itildikçe hükümet, refah ve başkalarının yararları açısından müdahale etmek ve enerji gereksinimlerini temin etmek zorunda kalır. Tüm bunlardan başka, işsizlik de entropi sürecinin diğer bir yüzüdür. Enerji daha hızlı tüketildikçe daha fazla insan işsiz yada düşük ücretle işte çalışır hale gelir. Yani işsizlik artar.

Samimi sürdürülebilirlik çabası entropi artışını yavaşlatır, olumsuz etkilerinden korur. Nüfus artışının kontrolü ve tüketimin azaltılması gerekiyor.

Utkan ULUÇAY