İş Dünyasında İletişim

Dr. Esma Gültüvin  Gür Omay

Topluluklar halinde yaşamını sürdüren insanlar, tarihsel süreçte bu şekilde yaşamayı mümkün kılan iletişim sayesinde toplumsal ilişkileri oluşturmuş ve çağa bağlı olarak, bu eylemi sürdürerek, anlamlandırmışlardır. “iletişim ilişkisinde üretilen her türlü anlam, toplumsal olarak üretilir ve ancak diğer insanlarla kurulan üretim ilişkileri bağlamında gerçekleştirilir.” (Yaylagül 2018:14 ) Bu nedenle iletişim, insanın doğa üzerindeki çatışmasının ve toplumsal ilişkilerin bir yansıması olarak görülmelidir.

İletişim en yalın haliyle bir mesaj alışverişidir. İngilizce  “communication” sözcüğünün etimolojik kökü “communis”, ve “common”  dan gelmektedir. “communis” topluluk, common da ortak olanı nitelemektedir.  Bu durumda iletişim toplumsal olanı nitelemekte, insanlar arası ortak alana vurgu yapmaktadır.  Türkçede ise iletişim sözcüğü “ duygu ve düşünce veya bilgilerin akla gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılması bildirişim, haberleşme, komünikasyon” anlamlarını taşımaktadır.( https://sozluk.gov.tr/) Tüm bunların ışığında iletişim ileti aktarımının yanı sıra döngüsel bir faaliyet ve toplumsal bir ihtiyaç olarak görülmektedir.

Dünyada iletişim araçlarının gelişmesiyle birlikte iletişim yeni bir nitelik kazanmıştır. Gelişen kitle iletişim araçları ve teknolojileri iletişimin doğasını değiştirmiş, onu aracılaştırmıştır. Endüstri devrimleriyle gelişen kapitalizm, kitlesel üretim ve tüketimi getirmiş ve ona uygun iletişim araçları yaratmıştır. “İletişim özellikle kapitalist toplumsal iş bölümünde ve üretimin örgütlenmesinde (ve) ekonominin düzenlenmesinde işlevseldir.”(Yaylagül 2018:20) Dijitalleşme ile birlikte ise iletişimin kapsadığı alan genişlemiş ve insanın olduğu her alan ve ana yayılmıştır.

İş dünyasında ise genellikle iletişimin çok önemli olduğu varsayımından hareket edilmesine karşın, ona bağlı süreçler genellikle önemsenmemektedir.  İş hayatında etkin iletişim, başarıyı etkiler,  zaman yönetimini destekler, verimliliği arttırır, geribildirim sağlar. Özellikle, Covid-19 pandemisi sırasında uzaktan çalışma biçimleri aracılaşmış iletişimi içerdiğinden yüz yüze iletişimin içerdiği sıcaklık ve dinamizmden uzak kalmış, dijital teknolojilerin etkisiyle tarafların iletişim açısından çok daha zorlandığı bir dönem yaşanmıştır.  Bu nedenle Covid sonrası dönemde dijital teknolojileri iş dünyasına entegre ederken iletişim süreçleri de göz önünde bulundurulmalıdır. İş dünyasında bu iletişim ağını başarıyla sağlayan kuruluşlar değişen iş süreçlerini de etkin bir şekilde yöneteceklerdir.

Kaynakça:

Yaylagül, Levent (2018). Kitle İletişim Kuramları: Egemen ve Eleştirel Yaklaşımlar. Ankara: Dipnot.

“İletişim” https://sozluk.gov.tr/  Erişim Tarihi:30.06.2022

 

Duyguların Önemi

Dr. Öğr. Üyesi Gözde MERT

Nişantaşı Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi

İşletme Bölüm Başkanı & Gözde Araştırma Şirketi Kurucusu

“Duygular dalgalar gibidir; gelmesini engelleyemezsin, ama hangisinde sörf yapacağını sen seçersin.” Jonatan Martensson

İnsanların; birbirini anlamasında, birbirleriyle olumlu, verimli ilişkiler kurmasında, insanın kendisini çevresine kanıtlamasında, başarılı ve mutlu olmasında duyguların çok önemli yeri vardır. Duygular, zekamızı ve diğer tüm yeteneklerimizi, belli bir seviyede kullanmaya olanak vermektedir. Duygusal becerinin gelişmiş olması, kişiyi daha mutlu kılar. Duygularını yönetemeyen kişiler, içine kapanık olmaktadır. Bu bireyler işine odaklanamaz ve kişisel gelişimlerini gerçekleştiremezler.

Duygular, verilecek olan kişisel kararları etkilemektedir. Bu olumlu veya olumsuz bir etki olabilir. Duygular, akıl yürütme sürecine katılmayıp, sadece mantıksal zekâ ile karar verildiği zaman bu kararlar büyük oranda hatalı olmaktadır. Duygular, bireyin dikkatini önemli olan konuya yöneltir ve harekete geçmek için bireyi uyarır. Duyguların, sosyal ortamda büyük bir rolü vardır. Duygu yönetimi, kişiye mücadele etme ve uzun süreli hedefler belirleme konusunda olanak vermektedir. Duygular, kişilere sosyal olarak uyumlu yapmakta ve bireysel değişimi sağlamaktadır. Sosyal etkileşim sonucu kişiler, duygu yaşarlar. Bireyin gösterdiği duygular, diğer kişileri de etkilemektedir. Güçlü olan duygular, karşısındaki kişiye geçmektedir.

Alın lobu (prefrontal korteks, düşünen beyin) normal durumda kontrolü elinde bulundurmaktadır. Normal durumda mantıklı olarak düşünür ve davranırız. Bir kriz anında ise, limbik sistemdeki amigdala kontrolü kendisine alır. Alın lobu (düşünen beyin) ise sadece izleyici durumuna geçer. Amigdala kriz atlatıldığında, kontrolü tekrar alın lobuna verir. Kişi yeniden mantıklı düşünme ve davranma durumuna döner. Kriz döneminde; anında tepki vermemek, yıkıcı söylemde bulunmamak ve sakince beklemek yoluyla, duygu yönetimini başarmış, amigdalanın kontrolü devretmesi ile normal duruma dönmüş oluruz. İletişim halinde duygusal ipuçlarını, amigdala sayesinde yakalarız. Amigdala, diğer insanlardaki duygusal ipuçlarına karşı dikkatimizi artırmaktadır. Amigdala, tehlike durumunda, mantıksal düşüncenin, zaman kaybına neden olmasından dolayı, hayatta kalma, savaşma veya kaçma dürtüsü yaratır ve bu şekilde hayatta kalmayı sağlar. Stresli olan bu durumlarda ilk tepkinin, hızlı ve ölçüsüz olması; bir krizin ortaya çıkmasına neden olur. Bu kriz durumu, kişinin sosyal ilişkilerine zarar vermektedir. Birey duygu yönetimi yaparak, böyle bir tepki vermeyi geciktirir ve kriz yaşanmasını önler.

Hatıra, görsel, işitsel ve dokunsal girdiler, yüz ifadeleri, koku, tat, ses tonu, müzik ve hayal gücü gibi uyarıcılar, duygularımızı tetikler. Bireyin, bu duygusal uyarıcıların ne olduğunu bilmesi önemlidir. Uyarıcının ne olduğunu anladığında, davranışlarını değiştirmesi ve düzenlemesi mümkün olmaktadır. Kişinin, kriz durumunda hissetmiş olduğu duygular yıkıcı ya da yapıcı şekilde olabilmektedir. Yüz ifadeleri, duyguları da harekete geçirir. Gülümseyen bir yüz ifadesi mutluluğa, asık bir yüz de üzüntüye neden olmaktadır. Bu nedenle yaşantımızı olumlu yönde düzenlemek, bizim elimizdedir. Kendimizin ve bulunduğumuz sosyal ortamın havasını düzenleyebiliriz.

Detaylı bilgiler için aşağıdaki eseri okuyabilirsiniz.

Mert, G. (2017). Organizasyonlarda Bireysel Hafıza, Artikel Yayıncılık, İstanbul. https://www.gozdemert.com/ebook/BH.pdf

Puan Karşılığı Yapılan Tıbbi Hizmet ihalelerinde Ek ve Artırımlı Fiyat Farkı Uygulamaları ?

 Bilindiği üzere Kamu ihalelerinde; özellikle son bir yıldır fiyat artışlarından kaynaklanan yüklenici firmaların maliyet artışlarını karşılamak amacıyla 4735 Sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanuna eklenen geçici 5. Madde ve geçici 6. Madde ile bir kısım düzenlemeler yapıldı.

4735 Sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanuna eklenen gerek geçici 5. Madde gerekse geçici 6. maddenin uygulaması ile ilgili ortaya çıkan tereddütleri gidermek üzere Kamu İhale Kurumu yoğun bir mesai harcadı. Kamu ihale Kurumu tarafından söz konusu tereddütler ile ilgili uygulamayı yönlendirecek düzenleyici kurul kararları yayımlandı.  Bu konuda Kamu İhale Kurumunun gösterdiği üstün gayret takdire şayandır.

4735 Sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanuna eklenen gerek geçici 5. Madde gerekse geçici 6. Madde ile getirilen en önemli düzenlemeler ek fiyat farkı ve artırımlı fiyat farkı olmuştur. Geçici 5. Madde ile 2021 yılının ikinci altı aylık dönemindeki gerçekleşen hizmetler ve mal teslimlerine ek fiyat farkı verilmiştir. Geçici 6. Madde ile ise 2022 yılının ilk üç ayı için ek fiyat farkı ile 2022 ve 2023 yılı için ise artırımlı fiyat farkı verilmesi düzenlenmiştir. Söz konusu düzenlemelerden yararlanabilmek için yayımlanan esaslardaki belirlenen şartları taşımak ve geriye yönelik yapılacak hesaplamalar için 30 gün içerisinde başvuruda bulunmak gerekmekteydi.

Gerek ek fiyat farkı gerekse artırımlı fiyat farkının uygulanması ile ilgili olarak spesifik sağlık sektöründe yapılmakta olan; Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) puanı karşılığı yapılan tıbbi hizmet alımlarındaki uygulamalar bu ihalelerin kurgusundaki özel durumları nedeniyle oldukça karmaşıktır.

SUT puanı karşılığı yapılan tıbbı hizmet alımları kendi içerisinde gizli bir fiyat farkı oluşturmaktadır. Bu ihaleler ihale ilan tarihi itibariyle; ihale edilen sağlık hizmetlerinin SUT’daki puanlarının toplamı şeklinde düzenlenmektedir. Bu puanlar SUT’de belirlenen 0,593 katsayısı ile çarpılarak ihalenin Yaklaşık maliyeti hesaplanmaktadır. Örneğin; 1.000.000 SUT puanı olan bir tıbbi hizmet alımının yaklaşık maliyeti 593.000.-TL olarak hesaplanmaktadır. Bu ihalelerde fiyat farkı verilmemekte, fakat ihalesi yapılan sağlık hizmetlerinin SUT puanlarında bir artış veya azalış olması durumunda verilecek hizmet miktarı artmakta veya azalmaktadır. Dolayısıyla ihale edilen tıbbi hizmetlerin miktarını etkileyen ve bu anlamda gizli bir fiyat farkı düzenlemesi içermektedir.

Söz konusu ihalelerin uygulanması ile ilgili olarak Kamu ihale Kurumu tarafından “4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu’na Göre İhale Edilen Hizmet Alımlarında Uygulanacak Fiyat Farkına İlişkin Esaslar”’ın 7. Maddesinin 11. Bendinde “Teşhis ve tedaviye yönelik hizmet alımlarında puan birimi üzerinden sözleşmeye bağlanan işlerde bir hizmetin puanının artırılmasından veya azaltılmasından kaynaklanan fiyat değişimleri için fiyat farkı hesaplanamaz.”  Düzenlemesi yapılarak uygulama esasları belirlenmiştir. Yani SUT puanı karşılığı bir tıbbi hizmet ihalesi yapıldıysa bu ihalenin ihale dokümanında açıkça yazmasa bile; fiyat farkı verilmesi öngörülmüş bir ihale olarak, bu ihaleyi değerlendirmek gerekir.  Bu ihalenin fiyat farkı verilmesi ile ilgili bölümüne “SUT puanı karşılığı ihale edilmiş bir iş olduğundan dolayı ihaleyi oluşturan sağlık hizmetlerinin; SUT puanlarında oluşan değişikler otomatik olarak yansıtılacaktır.” Şeklinde bir açıklama yazmak ve fiyat farkı verilmeyecektir gibi ifadelerde bulunmamak gerekir.   

Ne yazık ki birçok idare tarafından doğru bir şekilde dizayn edilemeyen SUT puanı karşılığı yapılan söz konusu tıbbi hizmet ihalelerinin fiyat farkı uygulamalarında birçok tartışma çıkmakta ve bazen yüklenici firmaların mağduriyetine de sebep olunmaktadır.

SUT puanı karşılığı yapılan tıbbi hizmet ihalelerinde; 4735 Sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanuna eklenen gerek geçici 5. Madde gerekse geçici 6. Madde ile getirilen ek fiyat farkı ve artırımlı fiyat farkı nasıl uygulanacaktır?

Öncelikle şunu söylemek gerekir ki; SUT puanı karşılığı yapılan tıbbi hizmet ihalelerini, “İhale Dokümanında Fiyat Farkı Hesaplanmasına İlişkin Hüküm Bulunan Sözleşmeler” olarak değerlendirmek gerekir.

Buna göre;

Artırımlı Fiyat Farkı Uygulamasında; 4735 Sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununun Geçici 6. Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Esaslar’ın 5. Maddesinin 2. Bendindeki “HİZMET ALIMLARINDA, 1/1/2022-31/12/2023 tarihleri arasında (bu tarihler dâhil) gerçekleştirilen kısımlar için fiyat farkı hesaplanmasında Fiyat Farkına İlişkin Esasların 5 inci maddesindeki formülde yer alan B katsayısı 0,90 yerine 1,00 olarak uygulanır.”  Hükmüne göre artırımlı fiyat farkı hesaplaması yapmak gerekir.

Ek Fiyat Farkı Uygulamasında; 4735 Sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununun Geçici 6. Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Esaslar’ın 9. Maddesinin 2. Bendi  b fıkrasındaki “İhale dokümanında fiyat farkı hesabında kullanılacak girdilerin ağırlık oranlarına ilişkin temsil katsayıları ile endeksler belirlenmeksizin TÜİK tarafından yayımlanan “Yİ-ÜFE Genel” endeksi esas alınarak fiyat farkı hesaplanacağı düzenlenen sözleşmelerde:

Pn=   olmak üzere; Fe = An  x E x (Pn – 1) formülüne göre yapılmalı ve 0,41 katsayısı dikkate alınmalıdır. 

Söz konusu ek fiyat farkı ve artırımlı fiyat farkı uygulamaların dikkatli bir şekilde yapılması; idarelerin ileride karşılaşabilecekleri olası Sayıştay sorguları, kamu zararı oluşturulması ve diğer idari incelemeler açısından ve yüklenici firmaların mağduriyetine sebep olarak olası mahkeme tazminlerinden korunması açısından oldukça önemlidir.

Mehmet ATASEVER

Kamu İhale Kurulu Eski Üyesi/ Akademisyen

Yazılı belge ve işveren kayıtlarına dayanan fazla çalışmalardan indirim yapılabilir mi?

4857 sayılı Kanunun 41 inci maddesinde ve bu maddeye dayanılarak çıkarılan “Fazla Çalışma ve Fazla Sürelerle Çalışma Yönetmeliği” hükümlerine göre, kural olarak “fazla çalışma, Kanunda yazılı koşullar çerçevesinde haftalık kırk beş saati aşan çalışmalardır” (İşK m.41/1; Yönetmelik m.3).

4857 sayılı İş Kanunu ile günlük en çok “on bir saatlik” iş süresini aşmamak koşuluyla, haftanın beş iş gününde dokuz saat çalışılan işyerlerinde günde iki saat, haftanın altı iş gününde yedibuçuk saat çalışan işyerlerinde ise, günde üçbuçuk saat olarak yapılabilecektir. Ayrıca “fazla çalışma sürelerinin toplamı bir yılda iki yüz yetmiş saatten fazla olamayacaktır. Bu süre sınırı, işyerlerine veya yürütülen işlere değil, işçilerin şahıslarına ilişkindir (İşK m.41/8; Yönetmelik m.5). Diğer taraftan, fazla çalışma sürelerinin hesabında yarım saatten az olan süreler yarım saat, yarım saati aşan süreler ise bir saat sayılır. Her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret de normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde elli yükseltilmesi suretiyle ödenecektir (İşK m.41/2; Yönetmelik m.4). 

Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır. Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. 

Yargıtay’a göre, “İşçinin fazla çalışma ücreti veya ulusal bayram genel tatil ücreti alacaklarından indirim yapılması konusunda yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. Gerek fazla çalışma ücretinin gerekse ulusal bayram genel tatil ücretinin uzun bir süre için hesaplanması ve miktarın yüksek çıkması halinde Yargıtay’ca son yıllarda indirim yapılması gerektiği istikrarlı uygulama halini almıştır. Bu indirim, dosyadaki delillerin durumu ve niteliğine göre yapılması gerekli uygun bir indirimdir. Ancak fazla çalışmanın tanık anlatımları yerine yazılı belgelere ve işveren kayıtlarına dayanması durumunda böyle bir indirime gidilmemektedir. Yapılacak indirim, işçinin çalışma şekline, işin düzenlenmesine ve hesaplanan fazla çalışma ücretinin veya ulusal bayram genel tatil ücretinin miktarına göre takdir edilmelidir.

İlk Derece Mahkemesinin gerekçeli kararında, bilirkişi M. U. K. tarafından düzenlenen kök ve ek raporun hükmü esas alındığı belirtilerek fazla çalışma ücreti ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacağının kabulüne karar verilmiştir. Hükme esas alınan raporda, davacının hak kazandığı fazla çalışma ücreti ile ulusal bayram genel tatil ücreti hesaplandıktan sonra bu miktarlar üzerinden %30 oranında indirim yapıldığı tespit edilmektedir. İlk Derece Mahkemesince, bilirkişi raporuna itibar edildiği belirtilmesine rağmen daha önce indirim yapılan alacaklardan yeniden %30 indirim yapılarak hüküm kurulmuştur. Şüphesiz, tanık anlatımı ile ispat edilen fazla çalışma ve ulusal bayram genel tatil ücreti alacaklarından indirim yapılması, kanun hükmünün bir gereği olmayıp içtihatlar ile oluşan bir uygulamadır. Çerçevesi ve koşulları içtihatlar ile belirlenen indirimin oranı konusundaki takdir hakkı hâkime aittir”.

Sonuç olarak, işçinin fazla çalışma ücreti veya ulusal bayram genel tatil ücreti alacaklarından indirim yapılması konusunda yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. Yargıtay uygulamasına göre, fazla çalışma ücreti ile ulusal bayram genel tatil ücretlerinin uzun bir süre için hesaplanması ve miktarın yüksek çıkması halinde indirim yapılması gerektiği kabul edilmektedir. Ancak bu indirim, dosyadaki delillerin durumu ve niteliğine göre yapılmalıdır. Ayrıca fazla çalışmanın tanık anlatımları yerine yazılı belgelere ve işveren kayıtlarına dayanması durumunda böyle bir indirime gidilmemektedir. Yapılacak indirim, işçinin çalışma şekline, işin düzenlenmesine ve hesaplanan fazla çalışma ücretinin veya ulusal bayram ve genel tatil ücretinin miktarına göre takdir edilmektedir.

 

80 x 120 Plastik Palet Alım Talebi – 200 Adet

Ürün Tanımı: 80×120 Plastik Palet, Üzeri Düz (Deliksiz), 10KG Ağırlığında

Adet: 200 Adet

Teklifleriniz için: ticaret@satinalmadergisi.com

 

 

Dolarizasyon Sevdamız

DOLARİZASYON 

Dolarizasyon, bir ülkede yerleşik ekonomik birimlerin, yüksek enflasyon ve belirsizlik ortamı yüzünden ulusal paranın muhtemel değer kaybından korunmak için yabancı para ve yabancı para cinsinden varlık tutmaları şeklinde tanımlanır.

Merkez Bankası’nın 2007 tarihli bülteninde tam dolarizasyon ve kısmı dolarizasyon şöyle tanımlanıyor:

  • Tam dolarizasyon, bir ülkenin ulusal parasını tamamen terk ederek yabancı bir para birimini resmi para birimi olarak kullanmasıdır.
  • Kısmi dolarizasyon ise, bir ülkedeki yerleşiklerin ulusal para cinsinden finansal varlıklar yerine yabancı para cinsinden finansal varlıkları seçmeye başlamasıyla ortaya bir olgudur.

DOLARİZASYON NEDENLERİ NELERDİR?

Dolarizasyonun ortaya çıkmasında iki temel unsur dikkat çeker.

Bunlardan ilki,

  • makroekonomik istikrarsızlık ve
  • ekonomik birimlerin istikrarsızlığa karşı yabancı para birimine yönelerek korunma istekleridir.

DOLARİZASYONDAKİ TEMEL UNSUR

Dolarizasyonun ortaya çıkmasında etkili olan ikinci temel unsur, düzenleyici çerçevedeki aksaklıklar ve piyasa eksiklikleridir.

DOLARİZASYONUN SONUÇLARI NELERDİR?

Aynı kitapçıkta dolarizasyonun bazı sonuçları da şöyle yer alıyor:

  • Ülkenin ekonomik şoklara karşı kırılganlığı artar.
  • Ödeme yeteneğine yönelik riskler nedeniyle finansal kesimlerde kırılganlık artar.
  • Gelirinin önemli kısmı ulusal para cinsinden olan kamunun yabancı para cinsinden borçları nedeniyle borçluluğun sürdürülebirliği konusunda sıkıntı yaşanır.
  • Döviz kurunun fiyatlara etkisi yüksek olur.
  • Dolarizasyon, firmaların bilançolarında kur uyumsuzluklarına neden olarak kırılganlığın artmasına yol açabilmektedir.

Kaynak: https://www.ekonomist.com.tr/encyclopedia/dolarizasyon#dolarizasyon-nedenleri-nelerdir

Yukarıdaki alıntı ifadeler sanki ülkemizin durumunu anlatıyor. 

ÜLKEMİZDEKİ DOLARİZASYON

Yerel para biriminin değer kaybetmesinden korkan vatandaşlar, yabancı parayı ilk önce değer saklama aracı olarak görürler. Fakat yerel parada hala değer kaybının olduğu görülürse dolarizasyon korkusu başlar. Türkiye’de görülen de budur. Özellikle 2019’un ilk çeyreğinde ülkemizde kısmi de olsa dolarizasyon net bir şekilde görüldü. Bu dönemde döviz kurlarındaki hızlı yükseliş bunun ana sebebi denebilir. Kurlardaki hareketlilik ve ekonomik istikrarsızlık kişi ve kurumları dolar almaya itti, Türk Lirası terk edildi. Türk Lirasında sert düşüşlerin görülmeye devam etmesi ve enflasyonda hızlı bir yükselişin görülmesi bu durumda kaçınılmaz oldu.

Son günlerde açıklanan veriler ışığında dolara ve dolarizasyona dair daha fazla gelişme görebiliriz.

Kaynak: https://finanswebde.com/dolarizasyon-ve-turkiye/b/5dc162a791dc2f0044490101

DÜŞÜK FAİZ, YÜKSEK ENFLASYON (HAYAT PAHALILIĞI) VE DOLARİZASYON

Bugün (23 Haziran 2022) TCMB’nin TPP toplantısı vardı.

İşte sonuç;

Resmi enflasyonun % 75 civarı, çarşı-Pazar enflasyonunun ise % 160 olduğu piyasanın gerçeği görmezlikten mi gelindi acaba? Çok merak ediyorum TCMB’nin TPP Kurulu toplantısında üyeler nasıl fikir beyan ederek, hangi kıstasları göz önüne alarak faizi % 14 olarak belirlediler?

Piyasanın faiz / enflasyon gerçeği yatırımcıya kaybettirmeye devam etmektedir.

Fazla yoruma gerek kalmadan, yatırımcı negatif faiz getirisi almaya devam ettiği sürece, insanımızın dolara olan sevdası devam edecektir.

Yukarıdaki grafik konusunda bilgi sahibi olabilseydi, Hatçe Teyze de dolarizasyonu tetiklerdi ve Dolar satın alırdı. Dövizin fiyatını hızlı bir şekilde yukarı çıkartıp sonrasında bir gecede % 40 değer kaybettirilen döviz / TRL ilişkisinde tüm kesimler gardını alır ve dövizde durmayı tercih eder.  Dolarizasyonu ciddi anlamda gaza getiren, teşvik eden finansal ensrümanlara baktığımızda kur korumalı mevduatı birincil olarak sayabilirim. Zira Kur Korumalı Mevduatta parasının vadesi dolan çoğu kesim dolar almayı tercih edecektir. Doların yanında diğer döviz cinslerini de alacak olanlar var elbet. 

FAİZ DÜŞECEK Mİ? 

Çarşı Pazar enflasyonunun % 80 ila % 150 olduğu günümüzde bankalarda Türk Lirası mevduat tutacak kimse olur mu? Normal koşullarda olmayacak. Çünkü şu anda uygulanan faiz negatif getiri sağlayan faizdir. Türk Lirası mevduat sahibi kişi enflasyon karşısında parasının değerini asla koruyamamaktadır. Bugün bankalarımız TCMB ve T.C. Hazinesi destekli kur korumalı Türk Lirası mevduat hesaplarını desteklemeye çalışıyorlar. Faizden başka, farklı isimlerde ilave faiz desteği verilmektedir.

Faiz daha da düşürülür mü acaba? Faizler daha da düşürüldüğünde, bankalar veya hazine çeşitli isim altında ile faiz desteği vermezlerse dolarizasyon vites yükseltir, hız kazanır.

Son söz; dolarizasyon konusundaki en büyük etken piyasaya olan güvensizliktir. Diğer nedenleri saymaya da gerek görmüyorum.

REŞAT BAĞCIOĞLU

 

 

Şirketler, Artan Akaryakıt Maliyetlerini Kontrol Altına Alabilmek İçin Neler Yapmalı ?

Küresel piyasalarda sürekli ve hızlıca artan petrol fiyatları şirketlerin bütçelerini de olumsuz etkilemeye devam etmektedir. Petrol ürünleri ihtiyacının neredeyse tamamını ithal etmek zorunda olan ülkemiz ekonomisi artan enerji ödemeleriyle başa çıkabilmek için  yoğun mücadele vermektedir.

Pandemi ve hemen sonrasında ortaya çıkan Ukrayna savaşı nedeniyle petrol fiyatlarındaki dalgalanmaların bir müddet daha devam edeceğini rahatlıkla öngörebiliriz..

Alternatif enerji kaynaklarının kullanımına geçilmesinin kısa sürede mümkün görünmemesi, elektrikli araçların satın alma ve kiralama maliyetlerinin yüksek olması petrole olan bağımlılığımızın uzun bir süre daha devam edeceğini  göstermektedir..

Petrol ve enerji fiyatlarındaki artışlar makro ekonomik dengelerimizi olumsuz etkilediği gibi şirketlerin pazarlama, lojistik, filo, satış ve ulaşım harcama bütçelerinin artmasına da yol  açmaktadır.

Bu yazımızda şirketlerin bu süreçten daha az zararlı çıkabilmeleri için almaları gereken tedbirlerden kısaca bahsetmeye çalışacağız.

Öncelikle şirketlerin hangi faaliyetlerinde akaryakıt harcaması yaptıklarının tespit edilmesinde  fayda var  ;

  • Lojistik ve dağıtım faaliyetleri,
  • Depolama sahasında kullanılan forklift benzeri yükleme ve istifleme işlemleri,
  • Personel taşıma faaliyetlerinde kullanılan araçlar,
  • Pazarlama ve satış ekibinin sahada kullandığı binek ve hafif ticari araçlar,
  • Şirket yönetimine tahsis edilen araçlar,
  • Satış sonrası hizmet ekiplerinin kullandığı teknik servis (bakım-onarım) araçları,

Şimdi her bir faaliyet ve harcama kategorisi için yapılması gerekenleri izah edebiliriz;

Lojistik ve dağıtım faaliyetlerinde harcanan akaryakıt harcamaları  işletmeler için en önemli giderlerin başında gelmektedir. Bu faaliyetler ister dış kaynak kullanımı yoluyla isterse öz mal araçların kullanımı yoluyla yapılsın verimlilik analizleri yapmak ve bu analizleri  detaylıca raporlamak birinci önceliğimiz olmalıdır. Toplam harcama miktarının yapılan ciro ve satılan/üretilen ürün miktarlarıyla mukayesesine  önem verilmelidir. Bu  sayede kendi bünyemizde önemli bir kontrol parametresi oluşturmuş, verimlilik ve tasarruf yolunda  önemli bir adımı  başlatmış oluruz.

Lojistik ,dağıtım pazarlama, satış ve üretim departmanları arasındaki eşgüdümü artırarak haftalık, aylık hatta yıllık projeksiyonlar geliştirmek faydalı olacaktır.

Lojistik ve pazarlama faaliyetlerinde kullanılan araçların marka, model, kapasite, istiap haddi ve teknik özelliklerinin yeniden gözden geçirilmesi, faaliyetlere en uygun  araç ve  modellerinin tespit edilmesi tasarruf ve verimliliğin sağlanması yolunda önemli bir aşama olacaktır.

Dağıtımı yapılacak ürünlerin hangi depolarda depolanacağı, yeni depolara gerek olup olmadığı, mevcut depolardan verimsiz olanların kapatılması, optimum depo sayısının ve depo kapasitelerinin gözden geçirilmesi akaryakıt harcamalarının  asgariye  indirilmesi için  diğer önemli bir husustur.

Depolama alanlarında kullanılan forklift vb. iş makinelerinin harcadığı akaryakıt harcamalarını da dikkate almak gerekir. Yükleme yapılan ürünlerin hacim ve ağırlıklarıyla uyumlu araçların kullanımı ve mümkünse elektrikli, LPG’li iş makineleri tercih edilmelidir. Forklift türü araçlarla en az sarfiyatla azami ürünün taşıma araçlarına yüklenmesi hedeflenmelidir.

Personel taşıma giderleri özellikle büyük şehirlerdeki işyerlerinde önemli rakamlara ulaşmaktadır. Yeni işe alımlarda işyerine yakın personelin tercih edilmesi, personel servis güzergahları ve araçların yolcu taşıma kapasitelerinin yeniden belirlenmesi bu harcamalarda tasarrufa yol  açacak önemli bir  adım olacaktır..

Pazarlama ve satış ekiplerine sahadaki faaliyetlerinde kullanması için tahsis edilen binek ve hafif ticari araçların sayısı, kullanım yönetmeliklerinin güncellenmesi, iş ve mesai dışında kullanımının sınırlandırılması gibi konulara öncelik verilmelidir. Özellikle araç takip sistemleri vasıtasıyla verimlilik denetimleri ve raporlamaları ihmal  edilmemelidir.

Araç takip sistemleri araçların zaman bilgisiyle birlikte hangi konumda olduklarını, nasıl kullanıldıklarını, hangi rotayı izlediklerini ve rölanti süreleri gibi birçok bilgileri anlamak ve öğrenebilmek için geliştirilmiş bir teknolojidir. Söz konusu teknoloji sayesinde araçların amacına uygun olarak kullanılıp kullanılmadıkları kontrol edilebilir, yakıt maliyetleri azaltılabilir ve sürücü davranışları kayıt altına alınabilir.

Pazarlama ve satış faaliyetleri stratejilerinin yeniden kurgulanması, dijital imkanlardan azami yararlanma imkanlarının araştırılması artık  zorunlu hale gelmiştir. Saha ekibinin müşteri ziyaret programları azaltılarak müşterilerle yapılacak birçok görüşme dijital ortamda yapılabilir. Müşterilerle ilişkinin canlı tutulmasının tek yolunun müşterilerin bizzat ziyareti olmadığı, başka yöntemlerin de olduğu gerçeği gözden kaçırılmamalıdır.

Şirket yönetimine tahsis edilen araçlar ülkemizde firmanın itibarının bir göstergesi olarak kabul edildiği için genelde lüks, pahalı, motor hacmi yüksek ve  akaryakıt sarfiyatı yüksek modellerden oluşmaktadır. Bu yaklaşım açısının sürdürülebilirliği mevcut ekonomik koşullarda mümkün görünmemektedir. Buradaki temel ilkemiz ‘iş için araç’ olmalıdır. Tahsis edilen araçların  sadece iş için kullanılması prensibi üst yönetim tarafından da titizlikle kontrol edilmelidir.

Satış sonrası teknik bakım ve servis hizmetlerimizde kullanılan araçların akaryakıt sarfiyatlarının da azaltılması mümkündür. Müşterilerden gelecek teknik hizmet taleplerinin tek bir merkezde değerlendirilerek optimum araç sayısının sahaya çıkması ve daha az yakıt sarfiyatının yapılması sağlanabilir. Yapılacak programlama sayesinde aynı bölgeye birden çok aracın servise çıkması gibi verimsiz ve israfa neden olan uygulamaların önüne geçmek her zaman mümkündür.

Kısaca özetleyecek olursak;

Akaryakıt sarfiyatı, kullanılan araçların kapasite ve teknik özellikleriyle, yapılan kilometre miktarıyla, sürücülerin eğitimli olup olmadığıyla, işletmede etkin filo yönetim çalışmalarının yapılıp yapılmadığıyla çok yakından ilgilidir. Filo yönetimi  uygulamalarında başarısız olan firmaların çoğu kez akaryakıt sarfiyatlarını da kontrol etmesi mümkün olmayacaktır. Araçların hem satın alma hem de kiralama maliyetlerinin inanılmaz rakamlara ulaşması firmalarda filo yönetim uzmanlarının istihdamını daha da zorunlu hale getirmiştir.

Yazımızın hazırlanmasına teknik bilgi ve tecrübeleriyle destek veren Savaş Plastik AŞ Süreç Geliştirme Yöneticisi Sn. Zafer Urfalıoğlu ve Seyir Mobil Bölge Satış Yöneticisi Sn. Zafer Daştan Bey’e teşekkür ederim.

Ahmet ALBAYRAK

Dolunay Filo Genel Müdürü

TEDARİK ZİNCİRİ KONFERANSI – DİJİTAL DÖNÜŞÜM 30 Haziran’da.

TEDARİK ZİNCİRİ KONFERANSI – DİJİTAL DÖNÜŞÜM

Başlangıç Tarihi 30 Haziran 2022,
Perşembe 10:00 – 17:00
Bitiş Tarihi 30 Haziran 2022,
Perşembe 10:00 – 17:00
Adres ELITE WORLD ASIA – Maltepe/İSTANBUL
Üye 950,00 ₺ + %18 KDV
Üye Dışı Firma 1.200,00 ₺ + %18 KDV

Hesap Bilgileri
TAYSAD TAŞIT ARAÇLARI TEDARİK SANAYİCİLERİ DERNEĞİ İKTİSADİ İŞLETMESİ
İLYASBEY V.D. – 8330465513
TC. İŞ BANKASI A.Ş. – Şube Kodu : 2429 – Hesap No : 43978

IBAN : TR22 0006 4000 0012 4290 043978

Subliminal Mesajlar: Efsane mi Gerçek mi ?

1957 senesinde James Vicary isminde bir pazarlama araştırmacısı, New Jersey’de bir sinema filmine ”Kola İç” ”Patlamış Mısır Ye” şeklinde yazılı mesajlar yerleştirir ve gösterilen bu mesajların, mısır satışlarını %18,1 kola satışlarını ise %57,7 oranında artırdığını iddia eder. Yapılan araştırmanın sonuçları ülke çapında büyük yankı bulur, gizli servis dahi devreye girer ve daha sonra bu tip reklamlar yasaklanır. Farklı bilim insanları ve sektör profesyonelleri tarafından deneyin gerçekliği sorgulanır, Vicary’e deneyin tekrar yapılması teklif edilir ve en sonunda Vicary yaptığı deneyin gerçek olmadığını kabul eder. İlerleyen yıllarda ilgili deney tekrarlanır ve Vicary’nin itirafıyla paralel olarak, subliminal mesajların herhangi bir etkisi bulunamaz.

Deneyin sonuçları aradan uzun zaman geçmesine rağmen hala gerçekmiş gibi algılanmaya devam etmektedir.  Bu algıların varlığına dair, 1983 senesinde Amerika’da 3 bilim insanının bilinçaltı reklamcılığın ne sıklıkta kullanıldığına dair inancı araştırdıkları çalışmalarında, katılımcıların sadece %1’i asla kullanılmıyor cevabını vermiştir.

İnsanların büyük bir kısmının inandığı bu subliminal mesajların varlığı ve etkisi birçok araştırmacı tarafından reddedilse de gerçek düşünüldüğünden farklı olabilir.

Subliminal mesajların etkili olup olmadığı değerlendirilirken insanların eşleştirmeye olan eğilimi göz ardı edilmektedir. Nortwestern Üniversitesinde yapılan bir çalışmada, insanlar bilinçli olarak algılayamayacakları seviyede kötü, nötr ve güzel olmak üzere 3 farklı kokuya maruz bırakılmış sonrasında ise onlardan bir resmi değerlendirmeleri istenmiştir.  Araştırma sonuçları güzel kokuya maruz kalan insanların gösterilen resmi daha fazla beğendiğini göstermektedir. Peki bu eşleştirme ne anlama gelmektedir? Zamanı biraz geriye aldığımızda, George W. Bush ve demokrat rakibi Al Gore’nin yarıştığı seçimde, demokrat parti adayına karşı yürütülen bir reklamın içerisinde, ekranda saniyenin 1/30 hızında bir görüntü belirir. Sadece görüntünün durdurulması ile anlaşılabilecek bu mesaj ‘’BUREAUCRATS’’ kelimesi oluşturulurken ‘’RATS’’ yani fareler kısmını ekranda ilk olarak göstermektedir. Kampanya reklamındaki amaç demokrat aday ve fareler eşleştirmesi yapılarak adayı kötülemeye çalışmaktır. Seçimlerin sonucunda, favori olarak gösterilen Gore rakibi Bush’a karşı kaybeder. Bu yenilginin ardında, oyların yanlış sayıldığı gibi iddialar olsa da reklamın etkisinin olup olmadığı hala tartışmalı bir konu olarak yerini korumaktadır. Farklı bir çalışmada ise araç sürücüleri şerit değiştirip değiştirmemeleri konusunda bilinçli olarak algılayamayacakları görsel mesajlara maruz bırakılmışlardır. Araştırmanın sonuçları sürücülerin bu mesajlara uyumlu olarak hareket ettiğini göstermektedir yani insanlar gösterilen mesajların etkisiyle hareket etmişlerdir. Pazarlama alanının en önemli dergilerinden JCR de 2008 yılında yayınlanan farklı bir makaledeki sonuçlar ise daha dikkat çekicidir. Araştırmacılar marka kişiliği özelliklerinin, insanların davranışlarını nasıl değiştirdiğini araştırmıştır. Araştırmada yaratıcılık ve inovasyon gibi marka kişiliği özelliklerine sahip olan Apple markasının logosu ile gelenek ve sorumluluk gibi marka kişiliği özelliklerini bünyesinde barındıran IBM markasının logosu kullanılmıştır. Araştırma gerçekleştirilirken katılımcıların fark edemeyeceği hızda markaların logoları ekranda belirmiş ve araştırma sonucunda Apple logosuna maruz kalan katılımcıların IBM logosuna maruz kalanlara göre yaratıcılık testinde daha iyi performans gösterdikleri bulgulanmıştır. Diğer bir ifade ile katılımcılar markanın karakteristik özelliklerini taklit etmeye başlamışlardır.

Subliminal mesajlar konusunda göz ardı edilen durumlardan diğeri ise öğrenmedir. 1998 senesinde genel anestezi altında bilinçsiz durumdaki hastalarına bir dizi kelimenin tekrarlanan kayıtlarından oluşan bir kaset dinletilmiş, bilinçsiz durumdan çıktıklarında ise hastalara kelime kökleri verilerek, bu köklerden kelime türetmeleri istenmiştir. Sunulan kelime köklerinin tamamlanması için farklı ihtimaller olmasına rağmen hastalar, anestezi altında kendilerine dinletilen kasetteki kelimelere uygun şekilde kelimeleri tamamlamışlardır. Son olarak ise, bir grup bilim insanı, insanların kazanıp kaybetme şansı yarı yarıya olan seçimler yaptıklarında (yazı-tura gibi), subliminal soyut sembollerin kararları üzerinde etkili olup olmadığını araştırmıştır. Deney sırasında, kazanç ve kayıp ile ilişkili olan fakat katılımcıların ayırt edemeyeceği iki soyut subliminal sembol katılımcılara gösterilmiştir. Deney tamamlandığında ise katılımcılar %68 oranında kazanç ile sonuçlanan tercihi yapmışlar, kendileri farkında olmasalar da kaybetmek ile ilişki soyut sembolü gördüklerinde tercih yapmamışlardır. Araştırmada daha ilginç olan bir diğer sonuç ise araştırma sırasında beynin öğrenmekle ilgili olan bölgesinde aktivasyonların gözlemlenmesidir. Diğer bir ifade ile beyin gösterilen bu subliminal mesajları hangi durumla ilişkilendireceğini öğrenmeye başlamıştır.

Bilinçli zihnin algılayamadığı uyaranlar olarak adlandırılan subliminal mesajların gerçekten etkili olup olmadığı konusu Vicary’den günümüze kadar gündemde kalmayı başarmıştır. Bu uyaranların işlevsiz ve komplo teorisinden ibaret olduğunu savunan grupların varlığına rağmen, farklı araştırma bulguları durumun hiç de öyle olmadığını göstermektedir.

Oğuzhan ÖZYİĞİT

Depo Yer Arayışı Kiralama Talebi.

Şirket İhtiyaçları:

En az 10 bin metrakarelik düz ayak bir depo kiralamak istiyoruz.
Fiyat uyumuna göre 20-25 bin metre karelere çıkabiliriz.
Tavan yüksekliğinin min.12-13 metre olması ve araç yüklemeleri için rampalarının olması ana kriterlerimiz. Uzun dönem sözleşme düşünülmektedir.
Lokasyon: Tuzla – Gebze Bölgesi

İletişim:
ticaret@satinalmadergisi.com