Mevzuatta ücretlerin hangi dönemlerde veya oranlarda artırılacağına ilişkin herhangi bir çerçeve belirlenmemiştir. Ücret uygulamaları konusundaki yasal düzenleme asgari ücretin altında ücretle işçi çalıştırılamayacağı ile sınırlıdır. Bunun ötesinde ücret uygulamalarına ilişkin esaslar, iş sözleşmelerinde belirlenebilmektedir. İş sözleşmesinde bağlayıcı bir hüküm bulunmaması halinde, uygulamaya ilişkin inisiyatif işverene aittir. İş sözleşmesinde herhangi bir hüküm bulunmamasına karşın, ücret artışlarındaki anlaşmazlık nedeni ile işten ayrılan işçi istifa etmiş sayılacağından, herhangi bir tazminat hakkı doğmayacaktır
Yargıtay kararında da, “Dosya kapsamından davalı işyerinde pazarlama elemanı olarak çalışan davacının imzasını içeren istifa dilekçesinde kendi rızası ile şahsi gerekçelerle işten ayrıldığını bildirdiği ancak davacı iş sözleşmesinin davalı tarafından feshedildiğini ileri sürmüştür. Davacının kendi şahidi ise davacının verilen ücreti az bulduğundan isteği ile ayrıldığını beyan etmesi karşısında davacının istifa ederek işten ayrıldığı, aksine delil de bulunmadığından kıdem ve ihbar tazminatının reddine karar verilmesi gerekir” .
İşçinin haklı nedenle fesih yapabilmesi için, iş sözleşmesinde “personelin ücretinde yapılacak artış oranı asgari ücret artış oranından az olamaz” şeklinde bir düzenleme bulunması gerekir. Aksi halde, işveren yönetim hakkına dayanarak ücret artış oranı belirleyebilir ve işçi bu nedenle iş sözleşmesini haklı nedenle feshedemez. Bununla birlikte, iş sözleşmesinde “personelin ücretinde yapılacak artış oranı asgari ücret artış oranından az olamaz” şeklinde bir düzenleme bulunmasına rağmen, işverence getirilen teklife olumsuz cevap veren işçinin iş sözleşmesi, doktrinde eleştirilen yüksek mahkeme kararına göre, geçerli nedenle (ihbar-kıdem tazminatı ödenerek) feshedilebilecektir.
Sonuç olarak, işçinin haklı nedenle fesih yapabilmesi için, iş sözleşmesinde “personelin ücretinde yapılacak artış oranı asgari ücret artış oranından az olamaz” şeklinde bir düzenleme bulunması gerekir. Aksi halde, işveren yönetim hakkına dayanarak ücret artış oranını belirleyebilir ve işçi bu nedenle iş sözleşmesini haklı nedenle feshedemez.
TCMB faiz kararları ile ilgili olarak 18 Kasım 2021 tarihinde toplanarak 1 hafta vadeli repo faiz oranını % 16’dan % 15’e düşürdü. Saat 14:00’de açıklanacak faiz kararı bu defa saat 14:05’de açıklandı. Halbuki her zaman tam saat 14:00’de açıklanırdı. Acep neden? Belli ki yolunda gitmeyen bir şeyler olmuş. Beş dakikada neler olmadı ki?Doğrusunu söylemek gerekirse, piyasa dinamiklerinin müsaade ettiği sürece faizlerin düşürülmesi yerinde olur ki ülkemizde yatırım ve üretim maliyetleri düşsün.
Gel gör ki,
• ülkemizdeki piyasa koşulları uygun değilse,
• ülke olarak enflasynist bir ülkeysek,
• İhracatımızın büyük bir kısmı ithal girdilerle yapılıyorsa,
• Ülkemiz CDS puanı oldukça yüksek ise,
• Piyasamızdaki gerçek ÜFE ve TÜFE rakamlarımız oldukça yüksek ise,
• İşsizlik rakamlarımız yüksek ise,
• Kamu ve özel sektör döviz borçlarımız fazlaysa
Bu koşullarda faizleri düşürmek için piyasa dinamikleri uygun değildir. Faizler piyasa koşullarına rağmen pervazsızca düşürülüyorsa, piyasaların dengesinin bozulacağı, dövizin yukarı yönlü hareket edeceği kaçınılmazdır.
DÖVİZ
18 Kasım 2021 ve TCMB’nin PPK faiz kararı açıklandıktan sonra, piyasa beklentileri ve dinamiklerine tamamen ters geldiğinden dövizde ani yukarı yönlü hareket olmuştur. Yukarı yönlü hareketin bir kısmı spekülatif olsa da, piyasanın yüksek döviz ihtiyacının göz ardı edilerek dövizi belli bir dengede tutan faizlerin aşağı çekilmesindendir.
Spekülatif hareketlerin önemli etkisi de piyasadaki çakallardan kaynaklanmaktadır. Çakal deyip geçmeyin; dış ticaret ve finans piyasalarında sotaya yatmış çakalları her zaman bulmak mümkündür. Çakallar acımasız ve avını illaki ki mağdur edecektir.
İşte piyasanın çakalı. Spekülatif işlem yaparak döviz fiyatında etkili olabiliyorlar.
Dövizin yönü uzun süredir yukarı yönlüdür. En yüksek seviyelere ulaştığı tarih Kasım 2021 ayı sonu, Aralık ayı başı.
DÖVİZ , İHRACAT VE İTHALAT DENKLEMİ
Yüksek kurun ihracatçımıza olumlu katkısı olacağı tabiidir. İhracatçımız yüksek kur sayesinde, ihracat bedelleri üzerinden daha fazla getiri elde edecektir.
Daha farklı pazarlara döviz bazında daha düşük fiyatla mal satabilecektir. İhracat döviz girdimiz ülkemizin dış ticaret açığını bir nebze olsun azaltacaktır çünkü ülkemiz ihracat yapmış ve döviz gelmiştir.
İHRAC HAMMADESİNİN ÇOĞU İTHALATA DAYALI
İşte işin en vahim tarafı burada. İhraç ürünlerimizin tamamı yerli üretim olmayıp, ithal yoluyla elde edilen hammaddelerle oluşan ihraç ürünlerini yurt dışına satmaktayız. En azından ülkemizde faaliyet gösteren otomotiv sektörü, ürettikleri otomobillerin hammaddelerinin ortalama % 80-90’lıkkısmını yurt dışından ithal etmektedir. Otomotiv en fazla ihracatı yapılan kalemler arasında yer almaktadır. Dövizin yükselmesi ihraç kalemlerine kâr sağlar iken, ithal hammadde kullanan sanayicilerin maliyetlerini arttırmakta, ihraç kalemlerinden elde edilecek kâr oranını aşağıda çekecektir.
Ülke olarak buğday üretimimiz kendimize yetmediğinden yurt dışından oldukça yüksek fiyatlarla buğday ithal etmekteyiz. İthal ettiğimiz buğdayların bir kısmı ülkemizde kullanılmakta, bir kısmı ise çeşitli ürünlerde kullanılarak ihracat yapılmaktadır. Buğday ürününden makarna üreten sanayiciler, ithal buğday ile makarna üretip yurt dışına ihraç etmek istediklerinde yüksek kurun bir avantaj olarak karşımıza çıkmayacağı ortadadır. Çünkü biz buğdayı pahalı ve yüksek kur ile satın alıyoruz, ülkemizde yüksek maliyetlerle üretim yapıyor ve elde edilen makarnayı yurt dışına ihraç etmeye çalışıyoruz. İşte bu örnekte anlatmaya çalıştığım ithal kalemlerle ülkemizde ürerim yapılıp, sonrasında ihracat yapılırsa, ihracatçımız muhtemelen başa baş noktasında kâr etmeye çalışacaktır. Bu örnekte yük kurun bir avantaj değil, bir dezavantaj olduğu ortadadır.
DÜŞÜK FAİZ, YÜKSEK KUR PİYASAYA PAHALILIK GETİRİR.
Faizlerin % 15’e düşürülmesi ile TÜİK’in açıkladığı TÜFE – Tüketici Fiyat Endeksi olan % 19.89’un-4.89 puan aşağısına geldi. Siyasi otoritelerin “vatandaşı enflasyona ezdirmeyeceğiz” şeklindeki söylemlerin tam tersi, zaten doğruluğu teyide muhtaç olan bugünkü % 19.89’lık TÜFE rakamına bakıldığında tasarruf sahipleri paralarını TRL – Türk Lirası mevduatta değerlendirdikleri taktirde gerçek anlamda negatif bir faiz getirisi elde etmektedirler.
Hiç ekonomi bilmeyen Ayşe Nine, Fatma Teyze, Ali Amca dahi birikimlerini Türk Lirası mevduatta değerlendirmeyecektir. Hiçbir şeye aklı ermediğini düşünsek de Ayşe Nine en azından ziynet altın alacak ve bohçasında sağlayacaktır. Altın deyip geçmeyin, hem ons fiyatından, hem de kurların artışından altın alan kârlı çıkacaktır.
Düşük faizin piyasadaki her kalem ürüne zam getirdiği ortadadır.
Akaryakıt bayilerinin çatı örgütü EPGİS
PİYASALAR NEREYE GİDİYOR
Ekonomi sayfalarında çeşitli yazarların çeşitli görüşleri yer almakta. Hepsinin ortak fikri şu anda işlerin yolunda gitmediği, zam fırtınasının kasırgaya yol açacağıdır. Yüksek faiz taraftarı olmasam da piyasa koşulları dikkate alınmadan yapılan faiz indirimi piyasalara pahalılık, daha fazla sıkıntı getirdi. Piyasa gereğinin tersini yapmak her zaman zarar getirecektir. Şu an kaybeden ülkemiz, kaynakları ve halkımız olmaktadır.
Sosyal medya ilgi alanlarınıza uygun bir biçimde sponsorlu içerikleri aralara serpiştirdiğinde bunlardan kaçınmamız, görmezden gelmeniz pek mümkün olamıyor. Maersk “Discover the Upside” reklamına Twitter’da rastladım. 10 Milyonun üzerinde görüntülenme almış. Şirket reklamlarını uzun süredir takip ediyorum ve beğeniyorum. Zaman zaman derslerimde de gösteriyorum. Öğrencilerimle paylaşıyorum. Sektörün değişen yapısını, nasıl bir evrim geçirdiğini, hangi hizmetlerin ön plana çıktığını izleyerek görebilirsiniz. Çok değerli ipuçları elde edersiniz. Reklamı Youtube üzerinde Maersk kurumsal sayfasında bulabilirsiniz.
Lojistik sektöründe neler değişiyor?
Maersk uluslararası denizyolu taşıma şirketi. Dünya deniz ekonomisi içerisinde petrol şirketlerinden sonra 9. Sırada. 2020 yılı verilerine göre % 16,8’lik pazar payı, 4.113.268 TEU ve işlettiği 711 gemi sayısı (öz mal ve kiralama) ile dünya konteyner taşımacılığının lider firması.
Konteyner hatları son iki sene içerisinde inanılmaz karlar elde etti. Etmeye de devam ediyorlar. Geçmiş üç yıl içerisinde konteyner endeksleri 5-8 kat düzeyinde yükseldi. Uzakdoğu – ABD (Doğu ve Batı Yakası Limanları), Uzakdoğu – Avrupa hatlarında navlunlar adeta uçtu. Bu yükselmenin temel nedenini sadece pandemi ve liman sıkışıkları olarak açıklayamıyoruz. Firmaların yeni iş stratejilerini ve yüksek kar iştahlarını da ayrı tutmamalıyız.
“Tedarik zincirinizin esnekliği ve çevikliğinizi artırmada katkı sağlıyoruz.”
Son dönemde sektörde birleşme ve satın almalar sık görülmeye başlandı. Bu aslında uzun süredir devam eden bir gerçekti. Büyükler küçükleri bünyesine katıyor ve/veya ittifaklar yoluyla pazardaki etkilerini artırıyorlardı. Konteyner taşıma sektörünün diğer güçlü oyuncularının da benzer şekilde hareket edip pazarı domine ettiklerini söyleyebiliriz.
Ana oyuncular ekonomi gazetelerinde gelişimleri ve gelecek iş stratejileri ile ilgili arayışlarını açıkladılar. Geleneksel hat taşıyıcıları, liman ve lojistik şirket iş birlikleri ile yayılımlarını sürdürürken önemli iş fırsatlarını değerlendirmeye aldılar. Yatay entegrasyonla birlikte dikey entegrasyonların sayısı da arttı. Maersk Freight Forwarder şirketi olan DAMCO’yu bünyesine kattı. Bu gelişimin arkasında küresel lojistik hizmet üreten sözü ile “küresel lojistik entegratör” daha fazla kullanılmaya başlandı.
Firma gündeminde şimdi daha fazla havacılık var.
Maersk yakın zamanda Hamburg merkezli küresel taşıma şirketi olan Senator International Freight Forwarding Group’u satın almayı planladığını duyurdu. 2022’den itibaren yeni havacılık stratejisinin parçası olarak uçak filosunun genişlettiklerini, iki yıl içinde iki yeni Boeing uçağı alacaklarını ifade ediyorlar.
İletişim Çalışmalarına Bir Örnek:
Etkin Sosyal Medya Kullanımı, “Discover the Upside” Neyin Habercisi?
Neyi Keşfetmemiz İsteniyor?
Kurumsal pazarda reklamların odağında hedef müşterinin dikkatini doğrudan ürün ve hizmetlere çekme var. İşlevsellik ve sağlanan faydayı yalın dille anlatımı çok önemli.
Finansal imkanlar reklamlara da yansıyor. Bütçeniz yoksa yeni nesil çalışmaları hazırlamak “yalın” olmak pek mümkün değil.
Reklama dönecek olursak reklam, firmanın yeni iş stratejisini anlaşılır şekilde aktarıyor.
Senaryo lojistik yöneticisinin mesaiye kalması, iş yükü altında ezilmesi, işin içinden çıkamaması ile başlıyor. Yöneticinin fırtına içerisinde savrulması Maersk yıldızlı teknoloji robotuna sarılması sonrasında bitiyor. Ayakları yere basıyor. Pırıl pırıl bir havaya ve tıkır tıkır işleyen taşıma operasyonlarına geçiliyor. Zihinsel rahatlama artık mümkün.
Geleneksel yapıdan farklı olarak bir geçişin öyküsü anlatılıyor. Hizmet genişlemesine vurgu yapılıyor.
Havacılık yatırımı işleniyor. Yeni iş stratejisi rüzgar, yukarıya bakış, uçak, kelebekler, fırtına, gökyüzü vb. her saniyede var.
Denizyolu ile tek taşıma türüne egemen iken yeni dönemde “entegre lojistik hizmet üreten” kimliği ile yanınızdayım mesajı veriliyor.
Aracısızlaştırma ve teknoloji odaklı olarak tek muhatap ile ilerlemenin keyfini çıkartın.
Sadece taşıma operasyonlarınıza değil bundan böyle lojistik işlerinize da talibim. “Benimle iş yapın, benden teklif alın” deniyor.
Çevreye saygı temasına dikkat. İlk aşamada kirli, dumanlı hava ile emisyon ve gürültüye dikkat çekilirken, ikinci aşamada yeşil atmosfer (ağaçlar, çimenler) ve temiz hava ağırlık kazanıyor. Şirket olarak yeşil lojistiğin bir parçasıyız.
Farkındalığı artırma adına, 10 Milyon görüntülenme için de küçük bir bütçe ayrılmış.
Bu değerlendirmelerden sonra bizim taşımacılık firmalarımızın B2B iletişim stratejileri ile ilgili tespitlerimi de paylaşmak isterim.
Ülkemizde taşımacılık sektöründe reklam pek görmeyiz. Reklamın getirisine pek inanılmaz. Kurumsal pazarda markalaşma için bütçe, taşıma fuarlarına sınırlı katılım dışında ayrılmaz. Bazı firmalar ise makul gerekçeleri ile fazla göz önünde olmayalım diye düşünür. Bu düşünceye de saygı duymak gerekir.
Kamu yöneticilerinin ve taşıma derneklerinin her fırsatta dile getirdiği dünyada lojistik markamız olacak temeninisini hatırlayalım. Ulaştırma tarafında THY lider markamızdır. Kastedilen tüm taşıma türlerinde söz sahibi bir lojistik hizmet üretendir. Karıştırmamak gerekir.
Geleneksel taşıma reklamlarımızda çoğunlukla araçlar ve altyapı ile ilgili fotoğraf odaklı çalışmaları görürüz. İletişim hep bakın bizim araçlarımız (karayolu) var. Bakın depomuz bakın rampalar gibi. Son dönemde drone tabanlı video çekimlerinin ise ayrı bir hava kattığını söylemeliyim. :))
Bu fotoğrafların ya da videoların kenarında bir yerinde çoğunlukla firma patronunun müthiş zekasından (egosundan) çıkan sloganları görürüz: “Dünyanın yükünü taşıyoruz” gibi. Bu sloganlar yıllar önce çok kullanılmış ve klişe olsalar dahi önemi yoktur. Çünkü o düşünüp bulmuştur.
Firma web siteleri hayli statik kalırken bazen yaratıcılık emareleri de görülür. Müşteri dünyadan kopyalanan bu tür çalışmaları özgün olarak kabul etmektedir. Taşıma türleri için doğadan esinlenen bu çalışmalarda hız / çeviklik (çıta) havayolu (kartal) örneklerini görürüz.
Bu içerikte çalışmalar hizmet alan yöneticilerin zihninde pek bir yere oturmuyor. Hızlı değişen bir profesyonel profili var. İşe dünyayı takip eden, hızlı düşünen, araştıran, sorgulayan profesyoneller hakim.
İş yoğunluğundan kurtarma, en uygun çözümü üretme, maliyetleri düşürme noktasında verilen mesajlarda yeterince ilerleyemedik. Bu mesajları verenler de pek altını dolduramadı gibi düşünüyorum.
Gelecekte lojistik sektörünü neler bekliyor?
Konteyner taşımacılığının stratejik değeri tüm dünyada yükseliyor. Ülkelerin dış ticaretinde limanlar ve konteynerleşme merkeze oturuyor. Konteyner limanları, hatlar ve tüm taşıma türleri ile entegrasyon olmadan maliyetleri düşürüp hızı artıramıyorsunuz. Bunu yapamadığınızda dış ticaret hedeflerini yakalamak mümkün değil.
Pandemi öncesi navlun rakamlarına dönüş beklenmiyor.
Hatlar muazzam kar açıkladılar. Bu karlılığı meydana getiren ana faktör olan yüksek navlunlardan vazgeçmeleri için geçerli bir neden görünmüyor.
Finansal güç yeni iş stratejilerini ve pazar fırsatlarını kolaylaştırdı.
Karlar, sadece filo araç (gemi, çekici, uçak) satınalma, kiralama ve altyapıya (depo tesisleri) gitmiyor. Yeni kurulan teknoloji firmaları da mercek altına alınıyor.
Lojistik start-uplar bu dönemde büyük ilgi görüyor. Hizmet üreten ve alan arasındaki veri entegrasyonu, takip ve izlenebilirlik, yapay zeka ve gelecek lojistik iş yoğunluklarına özgün çözüm getirme noktasına odaklanan teknoloji firmaları tek tek el değiştiriyor.
Müşteri firmalar, konteyner rezervasyon problemleri, artan taşıma maliyetleri, liman sıkışıklıkları (pandemi etkileri) ve yaşanmakta olan dar boğazların (emtia fiyatları) hangileri doğal hangileri suni çok farkında değil. Çünkü ayakta kalma mücadelesi veriyor.
Müşteri seçeneklerin olmayışının sonucu çaresizlikle fiyatlara katlanmaya devam ediyor. İthalat ya da ihracat düşünürken sorgulamaya vakit bulamıyor.
Lojistik çözüm üretme işi. Hizmet sektörü. Her zamankinden daha fazla bilgi ve teknoloji yoğun bir saha. Nitelikli insana ve teknolojiye yatırım yapmadan rekabet mümkün değil.
Satış oyunları, rol canlandırma ve vaka çalışmalarına dayalı eğitimin amacı, kurumsal satış konularını uygulama ağırlıklı işleyişle ele almaktır.
Eğitim içerisinde etkileşim ve satış oyunlarına katılım teşvik edilmektedir.
Kurumsal pazarda firmalar, artan rekabet ve fiyatlandırma baskıları ile karşı karşıyadır. Satınalma yöneticileri alım sürecinde kapsamlı araştırma ve verilerle donatılmıştır. Alıcıların satış görüşmelerinden ve olası anlaşmalardan beklentileri her geçen gün artmaktadır. Yeni dönem, satıcıları teknik iş birliği, kalite, operasyonel destek ve birlikte değer yaratma konularında çözüm esaslı anlayış geliştirmeleri konusunda zorlamaktadır.
Satış mühendislerinin teknik konulardaki uzmanlıkları, tek başına yeni müşteri edinme ve yüksek satış rakamları için yeterli değildir. Satışçılar yeni uzman alıcı profillerine uygun yaklaşım biçimlerini ve müşterilerine sağladıkları değeri yeniden düşünmelidir. Yeni fikirlere liderlik eden satışçılar bir adım önde olacaktır.
Tüm şirketler, doğru alıcıları bulma, stratejik müşteri (key account) portföylerini genişletme, tekrarlı ve yüksek hacimli satışlar konusunda azami çaba içerisindedir. Unutulmamalıdır ki, kurumsal pazarda satış başarısı, topyekun birlikte çalışma ile elde edilmektedir. “Satış takım sporudur”.
Eğitim Süresi: Eğitim süresi 2 -4 gündür. Rol canlandırma ve satış oyunlarında sınıf içi motivasyonun korunması için önerilen katılımcı sayısı 15’tir.
Eğitmen:Prof. Dr. Murat ERDAL
Eğitim Yöntemi: Eğitim senaryo bazlı rol canlandırma ve etkileşim tabanlıdır.
Hedef Kitle: Satış Ekipleri, Satış Mühendisleri, Müşteri İlişkileri, Sipariş Yönetimi, Toptan Kanal, Ticari Pazarlama Birimi, Ürün ve Marka Yönetimi, İhracat, Hammadde Satışçılar, Distribütör Satışçılar, Proje Satışçılar
Türk Plastik Sektörü İkmib Alım Heyeti’nde Yabancılarla Bir Araya Geldi.
İKMİB, TÜRK FİRMALARINI YABANCI SATINALMACILARLA BULUŞTURDU
Plastik endüstrisinin bölgedeki en önemli fuarı olan Plast Eurasia İstanbul, bu yıl 1-4 Aralık 2021 tarihleri arasında 30’uncu defa gerçekleştirildi. Uluslararası plastik endüstrisini bir araya getiren fuarda, T.C. Ticaret Bakanlığı koordinasyonunda ve İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) tarafından düzenlenen alım heyetinde 4 farklı ülkeden gelen alıcılar ile Türk firmaları arasında ikili iş görüşmeleri gerçekleştirildi.
Pandemi sebebiyle 2020 yılında gerçekleştirilemeyen 30. Uluslararası İstanbul Plastik Endüstrisi Fuarı Plast Eurasia İstanbul 2021, bu yıl uzun bir aradan sonra 1-4 Aralık 2021 tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştirildi. Fuarla eş zamanlı olarak, T.C. Ticaret Bakanlığı koordinasyonunda ve İKMİB organizasyonunda düzenlenen alım heyeti kapsamında Türk plastik sektörü, Bulgaristan, Cezayir, Kosova ve Şili’den katılan firma temsilcileri ile bir araya gelerek ikili iş görüşmeleri gerçekleştirdi. Ayrıca alım heyeti Türk firmaların standlarını ziyaret ederek iş birliği görüşmelerinde bulundu.
Fuara katılan İKMİB Yönetim Kurulu Başkanı Adil Pelister, İKMİB Yönetim Kurulu Muhasip Üyesi Tayfun Demir, İKMİB Denetim Kurulu Üyeleri Halil Gökhan Can ve Erkan Aydın, PLASFED Başkanı Ömer Karadeniz ve PAGDER Başkanı Selçuk Gülsün katılımcı firmaları ziyaret ederek, başarılar diledi.
Adil Pelister: “Plastikler ve mamulleri sektörümüzün ihracatı yüzde 43,12 arttı”
Fuara ilişkin bilgi veren İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Adil Pelister, “Plastik sektörünün en önemli fuarlarından olan Plast Eurasia İstanbul, 30 yıldır sektörü uluslararası platformda buluşturan ve Avrupa’nın her yıl düzenlenen en büyük plastik endüstrisi fuarı. Pandemi dolayısıyla geçen yıl gerçekleştirilemeyen fuarın bu yıl 30’uncusu uzun bir aradan sonra sektörü fiziki olarak tekrar bir araya getirdi. Fuarın katılımcı firmalarımıza en yeni, en son teknolojileri yakından görme fırsatı sunduğuna, yeni iş birlikleri için önemli bir başlangıç olduğuna inanıyoruz. Biz de İKMİB olarak fuar kapsamında alım heyeti düzenleyerek sektörümüzün ihracatına yönelik potansiyel ülkelerden getirdiğimiz alıcılar ile Türk plastik sektörümüzü buluşturduk. Bu yıl fuarın açılışını TİM Başkanımız Sayın İsmail Gülle ile birlikte gerçekleştirdik. Fuarda plastik sektöründe faaliyet gösteren İKMİB üyesi 137 ihracatçı firmamız katılımcı olarak yer aldı. İKMİB Yönetim Kurulu Muhasip Üyemiz Sayın Tayfun Demir, İKMİB Denetim Kurulu Üyemiz Sayın Halil Gökhan Can, PLASFED Başkanı Sayın Ömer Karadeniz ve PAGDER Başkanı Sayın Selçuk Gülsün ile birlikte katılımcı firmalarımızı ziyaret ettik. Plastik sektörü, kimya sektörümüzün 16 alt sektörü arasında, en çok ihracat gerçekleştiren sektör olarak ilk sırada yer alıyor. Bu yıl Ocak-Kasım döneminde gerçekleştirilen plastikler ve mamulleri ihracatı 8,14 milyar dolara ulaştı. Geçen yıl aynı döneme kıyasla sektör ihracatı yüzde 43,12 arttı. Önümüzdeki dönemde de sektörümüzün performansının artarak devam edeceğini öngörüyoruz” dedi.
Türbülans teknik olarak sıvı veya gaz halindeki maddelerin hareket eğilimindeki düzensizlik; hava akımı ve boşluğu yaratarak çevrenin yön ve hız bakımından beklenenin dışında gelişmesi olarak ifade edilir. İşletmenin faaliyette bulunduğu endüstride ya da farklı bir endüstrideki iş yapış yöntemlerini, kullanılan araç, gereç ve aletleri, bunların kullanım biçimlerini kapsayan uygulama bilgisinin yarattığı türbülans teknolojik türbülans olarak ifade edilmektedir. Teknolojinin sürekli yeniden biçimlenmesi ve sürekli güncellenmesi işletmeleri ve araştırmacıları teknolojik türbülans üzerine çalışmaya itmektedir.
Teknolojik türbülans girişimcilik fırsatları, görevlere ve yerleşik normlara meydan okuma ve bazı durumlarda etik dilemmalar yaratmaktadır. Ancak sosyal ağların yaygınlaşması ve gelişmeleri ve hatta bu ağların dahi türbülansa neden olduğu gerçeğinden hareket edildiğinde işletmelerin uygun bir sosyal ağ stratejisiyle müşterilerin deneyimlerini hızlı ve uygun maliyetli biçimde geliştirebilecekleri söylenebilir. Böylelikle işletmeler müşteriler, ortaklar ve tedarikçiler ile yakın bir diyaloğa girerek, teknolojideki değişen/dönüşen eğilimleri öğrenebilir ve ürün ve hizmetlerle ilgili geri bildirim alabilirler. Bununla birlikte yenilikçi değer yaratımı üzerinde olumlu bir etkiye sahip olan teknolojik türbülans, örgütlerin sürdürülebilirliği için ve özellikle yapısal ataleti yenmeleri hususunda büyük önem arz etmektedir. Teknolojik türbülansın pazardaki teknolojik değişimlerin derecesini yansıttığı ve ne kadar yüksekse, o sektördeki teknolojilerde belirgin ve önemli değişimlere neden olduğu söylenebilir. Ayrıca yeni teknolojik inovasyonların, ürün veya hizmetlerin mevcut lider teknoloji veya süreci yerinden ettiği veya kıldığı teknolojiler olarak tanımlanan yıkıcı teknolojilerin fazlalığı ve sıklığı da teknolojik türbülansı artırmaktadır. Bu durumlarda işletmeler müşteri ihtiyaçlarını, beklentilerini ve memnuniyetsizliklerini gidermek için yeni yollar bulmalıdırlar.
Kaynak ve ayrıntılı okuma önerisi: Aşağıdaki eserl(er) konu ile ilgili kaynak ve bilgilendirmeyi artırmaya yöneliktir.
Kaplan, M. (2021). Dinamik Yetenekler, Rekabet Avantajı ve Çevresel Türbülans. Konya: Eğitim Kitabevi.
Elektronik ihale tarzı satın almalar, son yıllarda, büyük veri, yapay zeka ve nesnelerin internetini içeren sessiz bir devrim geçirdi. Tam da bu sebepten, anlaşmalarınızı yapmak için hâlâ e-posta, e-tablolar ve yüz yüze toplantılar ile ilerliyorsanız, e-ihale seçeneğini bir kez daha gözden geçirmenin zamanı gelmiş olabilir.
E-ihaleler, tedarikçilerin elektronik pazarlarda gerçek zamanlı olarak mal veya hizmetler için rekabet etmelerini sağlayan web tabanlı yazılımları kullanır. Tek başına fiyata veya çeşitli kriterlerin bir kombinasyonuna dayalı olabilirler. Farklı tipte e-ihaleler mevcut olsa da en yaygın olanı, alıcının rakip satıcılar arasından seçim yaptığı ters açık artırmalardır.
Peki, e-ihale düzenlemenin avantajları nelerdir?
E-ihalelerin başlıca faydası daha düşük fiyatlardır ve geleneksel ihale yöntemlerine kıyasla alıcılara %15 ila %20 arasında tasarruf sağladığı düşünülmektedir. Ayrıca, geleneksel müzakerelerden yaklaşık %20 ila %40 daha hızlıdırlar ve daha kısa sürede daha fazla teklif verilmesine olanak tanırlar. (Kaynak: Chartered Institute of Procurement & Supply)
E-ihalenin avantajları sadece düşük fiyatlar ve yüksek hız değildir. E-ihaleler, pazara yeni giren firmaların düşük maliyetle yerleşik şirketlere karşı rekabet etmesine olanak tanır. Çok sayıda tedarikçi kullanarak riski dağıtmayı ve yeni tedarikçiler bulunmasını kolaylaştırır. Böylece yeni sektörlere daha hızlı yayılma mümkün olabilir.
E-ihalenin avantajlarından yararlanmak istiyorsanız, fiyatı tek kriter olarak görmek doğru bir yaklaşım değildir. Daha verimli ve uzun vadeli tedarikçi ilişkileri için fiyat dışı unsurlar da hesaba katılmalıdır.
Tedarikçiler hakkında somut, ölçülebilir ve raporlanabilir değerlendirme yapabilmek kurumlar için zorlayıcı olabilir. Böyle durumlarda, e-ihale sistemlerinde işveren (alıcı) firma tarafından o kategorideki stratejik satın alma kurgusuyla uyumlu olacak şekilde çeşitli Fiyat Dışı Unsurlar (FDU) belirlenerek, değerlendirme algoritmasına eklenebiliyor. Ürün kalitesi, referanslar, avans miktarı, ödeme vadesi vb. gibi pek çok unsur değerlendirmeye dahil edilmiş oluyor.
Geleneksel müzakerelerde, piyasada kimlerin olduğu veya rakip teklif sahiplerinin gerçekten var olup olmadığı hakkında tedarikçiler fazla bilgi sahibi değildir. E-ihaleler ise bu endişeyi ortadan kaldırır ve tedarikçiler kendilerine verilen fiyatın adil olduğu konusunda daha rahattır.
Özetle, e-ihaleler daha ucuz, daha hızlı ve adildir. Pandemi sonrası bir dünyada, daha fazla güven ve şeffaflık yoluyla alıcı-tedarikçi ilişkisini geliştirmenin başka bir yolunu sunabilirler.
Anahtar Kelimeler;fiyat dışı unsur, ihale onay belgesi,
İtirazenŞikayet Konusu;İhale İlanı ve İdari Şartname’de yer alan fiyat dışı unsurlara ilişkin düzenlemenin mevzuata aykırı olduğu, idarelerin fiyat dışı unsur belirlerken, isteklilerce teklif edilen bedelin puanını, Kanun’un düzenleniş amacını da aşarak çok düşük belirlemelerinin, buna karşılık kamuya herhangi bir fiyat avantajı sağlamayan çeşitli puanlama yöntemleri kullanılarak, kamu kaynaklarını israf etmelerinin temel ilkelere aykırılık teşkil ettiği, idare tarafından “60 Puan” üzerinden değerlendirme yapılacak olan “Kalite ve maliyet yapılarının uyumu puanlaması” incelendiğinde, esasen bu puanlamada, isteklilerin hizmeti kaliteli bir biçimde yerine getireceklerine veya işletme ve bakım maliyetlerini düşürmek sureti ile kamu kaynağının daha ekonomik harcanacağına veya ne gibi bir maliyet avantajı sağlamak sureti ile hizmeti daha ekonomik bir şekilde yürüteceklerine yönelik hiçbir belirlemenin mevcut olmadığı, idarece yapılan puanlamanın, sadece isteklilerin tekliflerinin yaklaşık maliyete uyumunu ölçmeye yönelik bir puanlama metodu olduğu, netice itibarıyla, idarece isteklilerin teklif ettikleri bedellerden en düşük olanına 40 puan, buna karşılık teklif bedeli yaklaşık maliyetle uyumlu olan istekliye 60 puan verilmesinin, 4734 sayılı Kanun’un asıl amacını ifade eden, ihtiyacın en uygun fiyatla ve en kaliteli bir şekilde temin edilmesi amacına uyarlılık göstermediği, açıklanan nedenlerle, ihalenin iptal edilerek, daha gerçekçi bir puanlama sistemi ile ihale edilmesi gerektiğiiddia edilmektedir.
Kamu İhale Kurulu Kararı Özeti;24.11.2021 tarihli ve 2021/UH.I-2126 sayılı Kamu İhale Kurulu kararına göre; 4734 sayılı Kanun’un 40’ıncı maddesi uyarınca, ekonomik açıdan en avantajlı teklif; sadece fiyat esasına göre belirlenebileceği gibi fiyat ile birlikte işletme ve bakım maliyeti, maliyet etkinliği, verimlilik, kalite ve teknik değer gibi fiyat dışındaki unsurlar dikkate alınarak da belirlenebilmektedir.
Hizmet Alımı İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin 20 ve 61’inci maddelerinde bu hususun yanı sıra; ekonomik açıdan en avantajlı teklifin, fiyat ile birlikte fiyat dışı unsurların da dikkate alınarak belirleneceği ihalelerde; fiyat dışı unsurların parasal değerleri veya nispi ağırlıkları ile hesaplama yöntemi ve bu unsurlara ilişkin değerlendirmenin yapılabilmesi için sunulacak belgelerin idari şartnamede açıkça belirtileceği, fiyat dışı unsurlara, bu unsurların parasal değerlerine veya nispi ağırlıklarına ve hesaplama yöntemine yönelik düzenlemeyi yapan birim veya görevliler tarafından gerekçeli bir açıklama belgesi hazırlanacağı ve bu belgenin ihale onay belgesinin ekinde yer alacağı, ayrıca ekonomik açıdan en avantajlı teklif sahibinin hangi yöntem kullanılarak belirlenebileceği hususunun tamamen idarenin takdirinde olduğu, fiyat dışı unsurlar kullanılarak belirlenmesi durumunda hangi esaslara uyulması gerektiği Kamu İhale Genel Tebliği’nin 53.3’üncü maddesinde açıklanmıştır.
İtirazen şikâyete konu ihale dokümanında yapılan düzenlemeler incelendiğinde, söz konusu ihalede ekonomik açıdan en avantajlı teklifin fiyatla birlikte fiyat dışı unsurlar da dikkate alınarak belirleneceğinin ve ekonomik açıdan en avantajlı teklif belirlenirken fiyat dışı unsurların nasıl puanlanacağının düzenlendiği anlaşılmıştır.
İdari Şartname’nin 35’inci maddesinden; ekonomik açıdan en avantajlı teklifin, fiyatla birlikte fiyat dışı unsurlar da dikkate alınarak belirleneceği, idarece tarafından yapılan değerlendirmenin, isteklinin “teklif tutarı” ile “kalite ve maliyet yapılarının uyumu” üzerinden alacağı puanlar toplamına göre yapılacağı, geçerli teklifler içinden istekliler arasında teklif edilen en düşük teklif tutarın 40 puan, diğer yandan ise geçerli teklif veren isteklilere ait kalite ve maliyet yapılarının uyumu puanlamasına konu iş kalemlerinin yukarıdaki tabloda gösterildiği, söz konusu iş kalemleri için isteklilerce teklif edilen tutarların isteklilerin toplam teklif tutarına oranı anılan Şartname’de belirtilen oranlar içinde kaldığında (bu oranlar dahil) her bir iş kalemi için yukarıdaki tabloda yer alan puanlar verileceği, aksi halde ise puan verilmeyeceği anlaşılmaktadır.
İdare tarafından gönderilen ihale işlem dosyası incelendiğinde; fiyat dışı unsurların tespiti ve puanlamasına ilişkin ihale onay belgesinde fiyat dışı unsur puanlaması yapılacağı bilgisi dışında herhangi bir bilgi veya belge (Gerekçe Raporu vb.) bulunmadığı tespit edilmiştir.
Yukarıda aktarılan tespitler neticesinde, ihalede ekonomik açıdan en avantajlı teklifin kamu ihale mevzuatında hangi yöntem kullanılarak belirleneceği ve işin niteliğine ve idarenin ihtiyacına göre işletme ve bakım maliyeti, maliyet etkinliği, verimlilik, kalite ve teknik değer gibi unsurlar dikkate alınarak fiyat dışı unsurların belirlenmesi hususlarında idarelere takdir yetkisinin tanındığı görülmüştür. Bununla birlikte aktarılan Yönetmelik’in 61’inci maddesinin 4’üncü fıkrasında “Fiyat dışı unsurlara, bu unsurların parasal değerlerine veya nispi ağırlıklarına ve hesaplama yöntemine yönelik düzenlemeyi yapan birim veya görevliler tarafından gerekçeli bir açıklama belgesi hazırlanır ve bu belge ihale onay belgesinin ekinde yer alır.” hükmü yer almakta olup, öncelikli olarak idarece hazırlanmış fiyat dışı unsurlara ilişkin gerekçeli açıklama belgesinin ihale onay belgesi ekinde yer alması gerektiği, bu belgenin varlığı sonrasında, idarelerce yapılan fiyat dışı unsur puanlamasının mevzuata uygun olarak yapılıp yapılmadığına yönelik ileri sürülen iddialara ilişkin değerlendirme yapılabileceği, somut durumda fiyat dışı unsurların belirlenmesine yönelik gerekçeli açıklama belgesi veya bu hususa ilişkin herhangi bir bilgi/belge ihale işlem dosyası muhteviyatında bulunmadığından iddia içeriğinde yer verilen hususlar bakımından ayrıca değerlendirme yapılamayacağı, dolayısıyla bahse konu düzenlemenin mevzuatta istenilen koşullara uygunluk arz etmediği anlaşıldığından iddia yerinde bulunmuştur.
Mehmet ATASEVER Sinan ÖZESEN
Kamu İhale Kurulu Eski Üyesi/ Akademisyen Kamu İhale Uzmanı
Küresel ısınma, iklim değişikliği, biyoçeşitliliğin bozulması… Ve bunların nedeni olan veya sonucu olarak ortaya çıkan diğer çevre sorunları… Artık hepimiz biliyoruz ki bu sorunlar sadece bir şehri, ülkeyi ya da kıtayı değil tüm dünyayı tehdit ediyor. Ve sadece bugün için değil gelecek nesiller için de çok büyük bir risk teşkil ediyor. Şu da bir gerçek ki bu sorunlarla mücadele etmek için en yetkin, bilgili ve farkındalığı en yüksek olan son nesil biziz. Yani bugün taşın altına elimize koymazsak, çok değil, sadece birkaç on yılda iş işten geçmiş olabilir maalesef. Avrupa Birliği de bu bağlamda – daha fazla geç kalmamak için! – tüm dünya için örnek teşkil eden bir süreci başlattı: Avrupa Yeşil Mutabakatı (European Green Deal).
Yeşil Mutabakat, özetle Avrupa’nın 2050 yılında iklim nötr olması için başlatılan bir girişimdir. İçerisinde iklim, çevre, enerji, ulaşım, gıda, tarım ve daha birçok konuyla ilgili politika, prosedür ve eylem planları mevcut. Avrupa Yeşil Düzen Yatırım Planı, Adil Geçiş Mekanizması, Avrupa İklim Yasası, Döngüsel Ekonomi Eylem Planı, Tarladan Çatala Stratejisi, Sıfır Kirlilik Eylem Planı, Pil İttifakı gibi çalışmalar sürecin en önemli kilometre taşları oldu. Bu noktada, mevcut sera gazı emisyonlarını 1990’lı yılların seviyesinden %55 aşağı çekilmesini hedefleyen pakete bir parantez açacağız şimdi. Fit for 55, Avrupa’nın iklim değişikliğiyle mücadele sürecindeki kararlılığının en önemli göstergesi!
Fit for 55 Paketi Nedir, Neyi Amaçlıyor?
Fit for 55 paketi, AB’nin 2030 yılına kadar farklı sektör ve alanlardaki sera gazı emisyonlarını %55 oranında azaltmasını öngörüyor. Bu çerçevede, birçok yeni yasa teklifi getirirken yürürlükte olan bazı direktiflerin de revize edilmesini amaçlıyor. Paketin en önemli özelliği, bu hedeflerin gerçekçi olmasını sağlamak amacıyla net bir yol haritası ortaya koyması. Fit for 55’in ayrıca, adil, rekabetçi ve yeşil bir geçiş sağlama hedefi de bulunuyor. Yani pakette yer alan yasa ve düzenlemeler, AB’nin tüm paydaşlarına; tüketicilerine, şirketlerine, yatırımcılarına, yerel yönetimlerine, hükümetlere vs farklı sorumluluklar yükleyip yeni fırsatlar tanımlıyor.
Fit for 55 paketi, AB’nin iklim değişikliğiyle mücadele kapsamındaki küresel liderliğini çeşitli eylemlerle pekiştiriyor. Fakat bu noktada sadece AB’nin girişimlerinin küresel ölçekte sonuç vermesi pek olası değil. Bunun farkında olan AB yönetimi, mevcut küresel düzene bağlı kalırken diğer ülkelerle de sera gazı emisyonlarının azaltımı için iş birlikleri kuruyor. Fit for 55 paketi bu ortaklıklar için de çok önemli bir kilometre taşı niteliğinde. AB, Fit for 55 aracılığıyla karbon emisyonlarının küresel olarak azaltılması ve Paris İklim Anlaşması’nın hedeflerinin gerçekleştirilebilmesi için bir bakıma tüm dünyaya çağrıda bulunuyor.
Fit for 55 paketi içerisinde ne olduğuna kısaca bir göz atalım şimdi.
• AB emisyon ticaret sisteminin revizyonu; AB, Fit for 55 çerçevesinde bu sistemin kurallarını deniz, hava ve kara taşımacılığı özelinde gözden geçirmek ve her bir alan için özel emisyon sistemleri kurmak istiyor.
• Yenilenebilir enerji, enerji verimliliği ve alternatif yakıt altyapısıyla ilgili yönetmeliklerin revize edilmesi
• Fosil yakıtlarla çalışan araçların sera gazı emisyon standartlarına ilişkin yönetmeliklerde değişiklikler yapılması
• Sınırda karbon düzenlemesi; Fit for 55’teki en radikal girişimlerden biri olan bu düzenleme, AB’ye ihraç edilen her bir ürünün içerisindeki birim karbon emisyonunun vergilendirilmesini öngörüyor. Sistem bu yönüyle AB’nin emisyon ticaret sistemiyle de doğrudan bağlantılı.
• AB’de sürdürülebilir havacılık yakıtlarına yönelik arz ve talebi artırmayı ve bu sayede çevresel ayak izlerini azaltarak AB’nin iklim hedeflerine daha hızlı bir şekilde ulaşmasını amaçlayan ReFuelEU girişimi
• Avrupa deniz taşımacılığı sisteminde ve limanlarında sürdürülebilir alternatif yakıtların kullanımını artırmayı amaçlayan FuelEU Maritime girişimi
• İklim eylemi sosyal fonunun kurulması: AB’nin Yeşil Mutabakat süreciyle beraber yeni bir mekanizma getirdiği karbon fiyatlandırma politikaları, ulaşım ve binalardaki ısıtma maliyetlerini artırabilecektir. Fit for 55 paketi ile oluşturulacak bu fon, bu maliyet artışlarından etkilenecek hane halkına destek sağlayacak.
• Enerji vergisiyle ilgili AB yönetmeliklerinin revize edilmesi
• AB’nin 2030 orman stratejisi de Fit for 55 paketi ile birlikte önerildi.
• AB; emisyon ticaret sistemi dışında kalan sektörlerdeki sera gazı emisyon azaltım hedefleriyle ilgili çabanınsürecin tüm paydaşlarına adil bir şekilde aktarılmasını hedefliyor. Fit for 55 ile beraber bu konuya ilişkin yeni yasal düzenlemeler geliyor.
• LULUCF yönetmeliğinin revizyonu: LULUCF (Arazi Kullanımı, Arazi Kullanım Değişikliği ve Ormancılık),AB ülkelerinin 2030’daki arazi kullanım sektörüne ilişkin emisyon azaltımı hedeflerine katkıda bulunması gerektiğini vurguluyor. Fit for 55 paketiyle beraber bu çalışmalara yeni, modern ve sürdürülebilir bir boyut kazandırılması hedefleniyor.
Fit for 55, iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında ortaya konulan çabaların üye devletler arasında en uygun maliyetli şekilde paylaştırılması ve en çok ihtiyaç duyanlara destek verilmesi ilkesi üzerine planlanmıştır. Hedeflere ulaşmak ve sürecin getirdiği avantajlardan faydalanmak için tüm ülkeler ve vatandaşlar arasında iş birliği ve dayanışma oluşturulması, her bir paydaşın kendi kapasite ve yeterlilikleri doğrultusunda hareket etmesi ve nihai hedeflere ulaşırken farklı ulusal özelliklere ve başlangıç noktalarına saygı gösterilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
Fit for 55, çevresel, finansal ve sosyal olarak sürdürülebilir bir Avrupa yaratmak için tüm paydaşlar arasında adil bir denge oluşturuyor. Şöyle ki, ülkelerden herhangi birinin bu süreçte aldığı teşvikler ve/veya olası yaptırımlar, diğer ülkeler üzerinde zincirleme bir etki oluşturacaktır. Teşvik ve yaptırım araçları, her bir ülkenin konuyla ilgili potansiyeline, risk ve fırsatlarına uygun şekilde verilmezse ortaya bir kaos çıkması da kaçınılmaz olacaktır. Ayrıca, tüm dünyayla siyaset, ticaret, ekonomi, eğitim, kültür vb gibi alanlar üzerinden ilişkiler kuran AB’nin Fit for 55 paketini tasarlarken kıta dışındaki paydaşlarını da dikkate alması gerekiyor. Gelinen noktada, tüm bu parametrelerle ilgili sürdürülebilir bir dengenin inşa edilmeye çalışıldığını söyleyebiliriz.
Uygulamada işyerlerinde önemli görevlerde bulunan nitelikli işçiler, işyerinin/işverenin iş ve meslek sırlarını, işyerindeki yeni üretim teknik ve metotlarını öğrendiklerinde, sadakat borcu gereği bu sırları saklamakla yükümlüdürler. Bu kapsamda işverenler nitelikli işçiler ile iş sözleşmesi imzalarken, sözleşmeye rekabet yasağı maddesi koyarlar. Çünkü iş ilişkisi sona erdiğinde bu durumdaki işçiler işverenle rekabet etme imkanına sahip olurlar.
Rekabet yasağı, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiştir. Buna göre, “Fiil ehliyetine sahip olan işçi, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebilir (TBK 444/1).
Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir (TBK 444/2).
Rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamaz (TBK 445/1).Hâkim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir(TBK 445/2).
Nitekim Yargıtay, “…taraflar arasındaki davaya konu hizmet sözleşmesinin rekabet yasağına ilişkin maddesinde coğrafi alan sınırlamasının bulunmaması, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı şekilde tehlikeye düşürecek nitelikte olduğundan yukarıda açıklanan çalışma özgürlüğüne ve kanuni düzenlemelere göre rekabet yasağına ilişkin sözleşme hükmünün batıl sayılması gerektiğine… hükmetmiştir” (Y11HD.4.02.2019, E.2017/3251, K.2019/805 Legalbank).
Rekabet yasağına aykırı davranan işçi, bunun sonucu olarak işverenin uğradığı bütün zararları gidermekle yükümlüdür (TBK 446/2).Yasağa aykırı davranış bir ceza koşuluna bağlanmışsa ve sözleşmede aksine bir hüküm de yoksa, işçi öngörülen miktarı ödeyerek rekabet yasağına ilişkin borcundan kurtulabilir; ancak, işçi bu miktarı aşan zararı gidermek zorundadır(TBK 446/2).
İşveren, ceza koşulu ve doğabilecek ek zararlarının ödenmesi dışında, sözleşmede yazılı olarak açıkça saklı tutması koşuluyla, kendisinin ihlal veya tehdit edilen menfaatlerinin önemi ile işçinin davranışı haklı gösteriyorsa, yasağa aykırı davranışa son verilmesini de isteyebilir (TBK 446/3).
İşverenin haksız feshi ya da işçinin haklı nedenle iş sözleşmesini feshetmesi halinde rekabet yasağı sona erer. Örneğin işçinin işvereni adli ya da idari makamlara şikâyet etmesi gerekçesiyle haklı olmayan bir nedenle iş sözleşmesinin sona erdirilmesi, ya da işçinin ücret ve sosyal haklarının ödenmemesi ya da sigorta primlerinin eksik ya da hiç yatırılmaması nedeniyle haklı nedenle iş sözleşmesini sona erdirmesi halinde, iş sözleşmesine konulan rekabet yasağı da sona erer.
Sonuç olarak, sözleşme, haklı bir sebep olmaksızın işveren tarafından veya işverene yüklenebilen bir nedenle işçi tarafından feshedilirse, rekabet yasağı sona erer.Ayrıca, rekabet yasağı, işverenin bu yasağın sürdürülmesinde gerçek bir yararının olmadığı belirlenmişse sona erer (TBK m.447/1-2).
Piyasa dinamikleri bellidir. Tüm dinamikler dengeli olmalıdır. Farklı ülkelerde faiz oranı sıfır (0) oluyor da neden ülkemizde daha yüksek bir faiz oranı var? Aslında açıklamaya gerek de yok nedir ülkemizde faiz oranı yüksek diye?
Ülkemizde
cari açık; gelir kalemlerimizin gider kalemlerimizden az olması,
piyasalara güven, piyasa istikrarı,
idari otoritelerin her söyleminin doğru olduğu, her şeyi doğru yaptıklarına dair demeçleri,
piyasanın dinamiklerini görmezden gelme, piyasaya dinamikleri ile idari otoritelerin söylemlerinin tezat yaratması,
katma değer yaratan malları ülkemizde üretip ihraç etmek yerine hammaddesi ithalat girdilerine dayanan malların ihracatını yapıyor oluşumuzun getirdiği piyasa daralması, rekabet gücünün azalması,
sorunları mevcuttur.
Tüm sorunlar bu saydıklarımdan ibaret değildir elbette.
Piyasalar kendi dinamiklerini kendi yaratır ve bu dengeyi herhangi bir şekilde farklı göstergeleri değiştirdiğiniz anda piyasalar tepkisini verecektir.
Ülkemizdeki enflasyon ortalamalarına yakın bir faiz oranımız, hiçbir ekonomik ve iktisadi açıklaması olmadan, aşağılara çekildiğinde, piyasanın dengesi bozulacaktır. Zaten bir türlü sağlanamayan döviz / faiz dengesinde, faizleri süratli bir şekilde aşağılara çektiğinizde, dövizin yükselişi kaçınılmazdır.
16 Kasım 23 Kasım 2021 tarihleri arasındaki faizle ilgili alınan düşürme kararı piyasa dinamiklerine tamamen ters ve açıklanmaya muhtaç bir karar olmakla birlikte, faiz kararının ardından dövizin keskin yükselişi nasıl izah edilebilir acaba? Birkaç günde dövizin yükselişi % 17-18 olur mu? İdari otoritelerin faiz konusundaki söylemleri dövizin ateşinin yükselmesini tetikleyen unsurlardan bir tanesidir.
Dövizin bu yükselmesinin ülkemiz ekonomisine ne kadar büyük tahribat yaptığını, mal ve hizmet ürünlerine her gün yapılan zamlarla göreceğiz.
Piyasa dinamikleri göz ardı edilerek faizlerin düşürülmesinin,
tüm finans kurumlarınca kredi faizlerinin de düşürüldüğü,
piyasada ucuzluk olduğunu,
maliyetlerin düştüğünü,
piyasaların daha da rahatlayacağını
İhracatçıların ve sanayicilerin elinin rahatlayacağını
düşünüyor musunuz?
Kendi adıma konuşacak olursam ben düşünmüyorum.
Faizler düşürüldü ve hain dolar şahlandı. Geçmiş yıllarda bu filmi görmüştüm defalarca. Şimdi hain dolar filmi tekrar vizyonda. Halbuki o filmden ders çıkartılmalıydı. Belli ki ders çıkartılmamış, yeni masallar anlatılıyor.
Faizlerin düşürülmesi ile fırlayan döviz kurları dolayısı ile ons fiyatında stabil hareket olan altınının gram fiyatını da uçurdu. Gram fiyatı 600 TRL civarında olan altının bir hafta içinde 23 Kasım 2021 tarihi itibariyle gram fiyatı 765 Lira oldu. Tabii ki bankalar ve kuyumcular altını alıp satarken piyasadaki bulanık havaya göre alış satış arasına ciddi anlamda marj koyarak kendilerini hedge (tabir yerinde ise paçasını kurtarmak için sattığı ürünün yerine koyabilme desem yeridir) etme yoluna gitmeye çalıyorlar. Çünkü piyasalar normal seyrinde gitmiyor.
Makalemin devamında ise gördüğüm gereklilik üzerine bir makalemi tekrar paylaşıyorum. Görünen o ki bu konuda çok yazılarımız olacak.
GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ
“Eskiye rağbet olsaydı, bit pazarına nur yağardı” diye bir söz vardır. Eski zamanlardan bahsedeceğim. Eski zamanlarda döviz piyasalarımız neydi? Ne kadar düştü? Veya ne kadar yükseldi?
Ben 90’lı yıllardan bahsedeceğim. Tee o zamanlarda da ben bu Dolara hain derdim. Piyasayı hep gafil avlamıştır. Allak bullak etmiştir. 1994 yılından bahsedersem; dövizin denizdeki kocaman dalgalar şeklinde piyasaya hızla çarpmasından dolayı sersemlemeyen sektör kalmadı. İthalatçılara söyleyecek sözüm yoktur inanın. Yurt dışından vadeli ithalat yapıp da, mal bedelini daha sonra ödeyecek ithalatçıların sanıyorum ki ruh sağlıkları bozulmuştur o tarihlerde. Aynı yıllardan bahsediyorum; 1994. Kara bir yıl desem ne dersiniz? Daha kara bir yıl olabilir miydi acaba? Olur, olur.. Kapkara olan yıllar da vardı elbet.
Şimdi ben 1994 yılından hatırladıklarımı paylaşayım sizlerle;
Pozisyonlarında Türk Lirası tutan bankalar ciddi anlamda döviz açığı ile karşı karşıya kaldılar, döviz taahhütlerini yerine getirmek adına öz sermayelerini negatife çeviren bankalar, bankacılık camiasına veda etmişlerdir. 1994 – 2008 yılları arasında pozisyonlarını yönetemeyen bankalar iflas etmiş devlet el koymuştur. Hepsinin isimlerini gayet net hatırlasam da, burada bu bankaların isimlerini belirtmek istemiyorum.
Dövize bağlı ithalat ürünlerine okkalı zamlar geldi. Okkalı zamlar derken % 10 veya % 20 olduğunu düşünmeyin, daha fazla
Vadeli ithalat yapıp da para transferini Nisan 1994 ayından sonra yapması gereken ithalatçıları görseniz acırsınız. İçim cız etti. Çuvalla Türk Lirası getirir, veznemize teslim ederlerdi. Amaç biraz Dolar satın alıp, yurt dışına döviz borcunu ödeyebilmek için.
Döviz kredisi kullanan tacirler, döviz borçlarını ödeyebilmek için nelerini satmadılar ki? Kullandıkları döviz kredisi borçları, pek çok firmanın sonu olmuştur.
Döviz büfeleri panayır gibi çalışıyordu. İnsanlar gerek döviz büfelerindeki dövizin fiyatlarına, gerekse bankalara gelip dövizin fiyatını soran kişilerin hayretten gözleri açılmış ve bana sordukları bir soru vardı; “Reşat Bey bu döviz nereye kadar yükselir?” Ben o tarihlerde bankamın dış işlemler servisinde çalışıyordum. Böylesi saçma sorunun karşısında Reşat Bağcıoğlu ne desin? Dövizin yükselmesinin sonu olur mu ya? Elbette olmazdı. Yazımın içindeki üç grafiğe baktığınızda bu sözümün ne kadar doğru olduğunu göreceksiniz.
Yukarıdaki iki farklı döviz grafiğinde hain doların neler yaptığını, piyasada nasıl bir türbülans yarattığını özetledim. Hain doların dizginlenmesi için kahraman faizi piyasaya sürdüler o zamanki otoriteler. Kendimi bildim bileli hain doların aşırı yükselmemesi için, kahraman faizin eline kılıcını verdiler ve hain doların karşısına diktiler.
ELİNDE KILIÇ KAHRAMAN FAİZ, HAİN DOLARA KARŞI
Bir tarafta hain dolar, bir tarafta elinde kılıç kahraman faiz. Finansal piyasalara ne denli bir şenlik olurdu tahmin edemezsiniz. Hain doları takip eden kişiler sürekli para kazanan kesim oldu.
1994 – 2008 yılları arasında hain dolara karşı koymak için piyasa sürülen elinde kılıç olan kahraman faiz. Faizden hep kahramanlık yapması bekleniyordu finans piyasalarında.
HAİN DOLARIN BUGÜNKÜ SERÜVENİ
Bu huysuz hain doların 1994 yılı öncesini anlatmayayım. Hep piyasaları tedirgin etmiştir. Bugün de öyle yapıyor bu huysuz. Yukarıdaki grafiğe birlikte göz atalım mı? Ağustos 2008 ayından, Eylül 2021 ayına kadar geçen sürede bu huysuz hain doların artışı % 730. Akıllara ziyan bir artış. Kaldı ki idari otoriteler bu süre zarfında da kahraman faizin eline kılıcını verdiler, huysuz hain doların karşısına diktilerse de bu huysuz hain dolar adeta yedi canlı gibi, bir türlü mağlup olmuyor. Hani tek başına piyasayı allak bullak etti tıpkı Cüneyt Dargın gibi. Hatırlarsınız değil mi Malkoçoğlu Cüneyt Dargın’ı? Tek başına bir orduya karşı geliyordu. Tıpkı huysuz hain dolar gibi. Hangi finansal ensrüman gelirse gelsin hain doların karşısına, hepsini nakavt ediyor. Bugünkü finansal piyasalarda durum değişmedi. Huysuz hain dolar tüm zamanlarda olduğu gibi bugün de idari otorite için asli bir sorun olarak karşılarına çıkmaktadır.
NE TEHDİTLER GÖRDÜ BU HAİN DOLAR
Ben bu hain doları 1994 yılından itibaren kısa ele aldım. Çok iyi hatırlıyorum; her gelen siyasi otorite hain doların belini kırmak ve önünü kesmek için ne tehditler savurdular. Tüm bu tehditleri dün gibi hatırlıyorum;
Hele hele şu tehdide bakın;
Dolarla oynayanın eli yanacak,
Türk Parası ile oynayan kazanacak
Doların bu yükselişi köpüktür, bu köpük sönecektir.
Daha neler söylesem ki size.
Hain dolar huysuzluğunu bırakmadı, yine yapacağını yaptı, ne tehditler, ne de elindeki kılıç ile kahraman faiz sökmedi.
Anlayacağınız ben bu hain dövizin başrol oynadığı filmi daha önceden de görmüştüm. Bu filmin başını da biliyorum, nasıl sona ereceğini de..
AKLIMA GELMİŞKEN
Hem eli kılıçlı kahraman faiz, hem de huysuz hain doların ikisini birden sindirip öldüremezsin. İkisi birden ölürse kötü piyasalarda kim savaş gösterecek? Gerçek olmayacak kadar abartı bir iddia olsa da, hem eli kılıçlı kahraman faiz, hem de huysuz hain döviz birlikte öldürülürse “Masal” biter.