Hackerların hedefi içme suyu şebekeleri

Su kaynaklarının korunması öncelikli olmalı 

Siber saldırganlar sanayi tesisleri, hastaneler ve kamu kuruluşlarından sonra içme suyu şebekelerine de saldırı gerçekleştirmeye başladı. 

Amerika Birleşik Devletleri’nin Florida eyaletinde bulunan Oldsmar şehrinde, halka içme suyu sağlayan su şebekesine bir bilgisayar korsanının sızması ve suyu zehirleme girişiminde bulunması güvenlik uzmanlarını harekete geçirdi. Siber Güvenlik kuruluşu ESET tarafından da mercek altına alınan bu saldırı, halk sağlığı açısından siber güvenliğin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.

Geçen hafta Amerika’da su şebekesine yapılan siber saldırının ardından polis yetkilileri yaptıkları açıklamada halk sağlığına yönelik bir tehlike oluşmadan önlem alındığını belirtmişti. Su şebekesinde çalışan bir bilişim uzmanı uzaktan kontrol edilen arıtma sisteminde, sudaki sodyum hidroksit miktarının 100 kat artırıldığını fark ederek çok tehlikeli olabilecek bir durumun zamanında önlenmesine katkıda bulundu.

Belediyeler su temin sistemlerini daha iyi korumak için ne yapabilir?

Florida’da yapılan siber saldırı başarılı olmasa bile iyi korunmayan ve yeterli önlem almayan içme suyu şebekelerinin risk altında olduğunu gösteriyor. ESET, halk sağlığını doğrudan ilgilendiren bu konu ile ilgili olarak neler yapılabileceğini irdeledi. Uzmanlar suçluların su kaynağındaki kimyasal seviyeleri değiştirmek için uzaktan erişim araçlarını kullandığını belirterek saldırının hedefli olduğunun altını çizdiler. Bu olayın sinsi bir sıfır gün saldırısı olmasa da, kötü niyetli kişi ya da kişilerin uzun süredir hedefle ilgilendiği ihtimali üzerinde duruyorlar.

Böyle bir saldırı nasıl gerçekleştiriliyor

Bilgisayar korsanlarının su arıtma ve yönetim sistemleri hakkında özel bilgi sahibi oldukları ya da bunun üzerinde uzun süre çalıştıkları görülüyor. Önce saldırganlar hedefi belirliyor, bilgi topluyor ve bir plan oluşturuyorlar. Erişim sağlandıktan sonra, doğrudan su arıtma süreciyle etkileşime giren kontrol sistemleri için ağı araştırıyorlar. Potansiyel saldırı alanı belirlendikten sonra detaylı ve hedefli çalışmalar yaparak nasıl zarar verecekleri konusuna yoğunlaşıyorlar.

Yerel yönetimlerin, belediyelerin neler yapması gerekiyor

Florida’da yaşanan bu olay  yakın gelecekte halk sağlığını doğrudan ilgilendirecek yerlere siber saldırı yapılabileceğine dikkatleri çekmiş oldu. ESET Siber Güvenlik Uzmanları, küçük ya da büyük olduğuna bakılmaksızın tüm yönetimlerin ve belediyelerin, içme suyu şebekeleri ya da su arıtma tesislerinde bu tip saldırıların olabileceğini düşünerek planlama yapması gerektiğinin altını çizerek şu önerilerde bulundular;

  • Her zaman olası siber saldırılara hazırlıklı olunmalı
  • Bu birimlerde çalışan siber güvenlik uzmanları bir bilgisayar korsanı gibi düşünerek kötü niyetli kişilerin sisteme girmelerini engelleyecek yolları belirlemeli, planlamaları yapmalılar
  • Çalışanlar siber saldırılar konularında bilgilendirilmeli ve eğitilmeliler
  • Yönetimler 2FA (Çift Faktörlü Koruma) uygulamalarını devre almalılar
  • Teknik uzmanlar yama uygulamalarını dikkatle takip etmeliler
  • Mevcut yapı ve kontrol süreçlerinin üzerinden tekrar tekrar geçilmeli.
  • Bir ihlal ya da siber saldırı olabileceği göz önüne alınarak planlamalar ve sonrasında tatbikatlar yapılmalı

AVM sektöründe müşteri deneyimine veriler yön verecek

Esas Gayrimenkul, SAS ve Partner Republic’ten önemli dijitalleşme projesi  

Dünya’nın ileri analitik lideri SAS, veri odaklı müşteri deneyimi tasarımı konusunda projeler üreten Partner Republic’in desteğiyle Türkiye’nin lider yatırım gruplarından Esas Gayrimenkul ile alışveriş merkezlerinin dijital dönüşümüne öncülük edecek. SAS Viya platformu üzerinden gerçekleştirecek projeyle birlikte AVM’ler, kullanıcı verileri doğrultusunda misafirlerin ihtiyaçlarına ve beklentilerine uygun şekilde kişiselleştirilmiş tüm kanalların sürece dahil olmasını sağlayan hibrit bir alışveriş platformu ile fiziki ya da online alışveriş yapmalarına olanak tanıyacak. Aynı zamanda platformdaki markalara da tedarik zinciri çözümleri sunan entegre bir ortam haline gelecek. Hem lojistik ve perakende planlaması hem de pazarlama uçtan uca bütünleşmiş olacak. 

Türkiye’ye son dönemde yaptığı yatırımları arttıran, yapay zekâ ve analitik alanında değer yaratan SAS ve veriyle iş bilgisini harmanlayarak değer üreten çözüm ortağı Partner Republic, Türkiye’nin lider yatırım gruplarından olan Esas Gayrimenkul ile iş ortaklığını duyurdu. İmzalanan stratejik anlaşma çerçevesinde SAS’ın sunduğu analitik çözümleri ve Partner Republic’in iş sonucu ve değeri üretme deneyimiyle oluşturulacak platform üzerinden Esas Gayrimenkul veriyle üretilecek değerle birlikte AVM içerisindeki markalara önemli katkılar sağlanacak. SAS Viya platformu üzerinden gerçekleştirecek proje kapsamında tüm süreçler yapay zeka desteğiyle en yüksek performansla yürütülecek.

Doğru strateji ve zamanı yakalayan proje 

Dijitalleşmeyle sürekli değişen müşteri alışkanlıkları pandemi sürecinde de ivme kazanmaya devam etti. Esas Gayrimenkul’ün hayata geçirdiği projeyle birlikte müşteri deneyiminde lojistik, pazarlama, talep tahmin ve planlaması uçtan uca entegre olacak. Projeyle Esas Gayrimenkul öncelikle ziyaretçi veri stratejisini yeniden konumlandıracak. Ziyaretçilerinin kim olduğunu, ihtiyaçlarının neler olduğunu, nereden ve nelerden etkilendiğini tespit ederek kişiselleştirilmiş teklifler oluşturmak için ileri analitik ve yapay zekadan yararlanacak. Şirket bu yaklaşımla alışveriş merkezlerindeki iş ortaklarıyla beraber ortak fayda oluşturularak perakende markaları için yüksek katma değerli bir iş birliği oluşturmayı hedefliyor.

Projeyle birlikte mobil uygulamalar, web siteleri gibi online kanallardan edinilen veriler ışığında tüketicilerin ihtiyaçlarına göre şekillenen, SAS’ın Customer Intelligence 360 teknolojisi ile de uçtan uca entegre bir alışveriş deneyimi oluşturulacak. Öte yandan, teknoloji ve yapay zekâyla tasarlanmış, kolay kullanımlı, otomasyona dayalı, bütünsel bir perspektif sunan, lojistik ve perakende planlaması gibi operasyonel yükleri azaltıp analitik yetkinlikleri artıran bir platformda çalışma deneyimine sahip olunacak.

AVM’ler için yeni fırsatlar sunuyor

Esas Gayrimenkul’un liderlik yaptığı bu projeyle diğer tüm AVM’ler de yeni bir teknoloji yatırımı yapmadan SAS ve Partner Republic ile geliştirilen platformu kullanabilecek. Böylece, sektörün ihtiyaçlarına uygun geliştirilmiş olan bu platform, AVM içerisindeki işletme sahiplerine, veri odaklı karar alma imkanı sunacak. Esas Gayrimenkul, yapmış olduğu bu teknolojik yatırımı, tüm AVM’lerin de kullanımına açarak, müşteri deneyimini iyileştirmenin de ötesinde, sektörün geliştirmesine de olanak sağlayacak.

SAS Türkiye Güneydoğu Avrupa Bölgesi Genel Müdürü Tayfun Topkoç  konuya ilişkin yaptığı açıklamada “Esas Gayrimenkul bünyesinde bulundurduğu alışveriş merkezlerinde müşteri ve markaları bir araya getiren ve müşterilerin ihtiyaçlarına uygun çözümler sunan bir platform oluşturma hedefiyle yola çıktı. Bu hedefle SAS’ın dünya çapında kanıtlanmış perakende analitiği ile dijital pazarlama çözümlerini ve Partner Republic’in müşteri deneyimi konusundaki uzmanlığını tercih etti. Değişen perakende trendleri, Esas Gayrimenkul’ün dijital deneyim ve alışveriş merkezi deneyimini bir araya getiren bir platform oluşturması sürecini hızlandırdı. Esas Gayrimenkul ile hayata geçirdiğimiz projeyi örnek göstererek bölgede de benzer projeleri hayata geçirmeyi planlıyoruz” şeklinde konuştu.

Esas Gayrimenkul Chief Asset Management Officer’ı (CAMO) Nevzat Yavan ise iş ortaklığına dair şunları ifade etti: “Yalnızca fiziki bir varlık yönetimi sağlamanın ötesinde, perakende alanında iş ortaklarımıza da katkı sunan bir ‘platform’ sağlama vizyonuyla çalışmalarımıza yön veriyoruz. Bu sebeple Esas Gayrimenkul olarak yeni dönemde bu odağımızı gerçekleştirmek amacıyla SAS analitik yetkinliklerini kullanarak, Partner Republic ekibinin deneyim tasarımı gücüyle büyük bir iş birliği için adım attık. Bu anlamda yeni iş birliğimizle birlikte; alışveriş merkezlerimizi çok kanallı platformlara dönüştürerek ziyaretçilerimizin ihtiyaçlarını daha iyi anladığımız ve elde ettiğimiz verilerle de müşteri deneyimiyle şekillenen fiziki ya da online alışveriş yapabilecekleri entegre bir ortam haline getireceğiz. SAS işbirliğimiz ile aynı zamanda alışveriş merkezi sektöründe öncü bir adım atmış oluyoruz.  Sektörde edindiğimiz tecrübelerimize bir yenisini daha ekleyerek SAS iş birliğimizle sektöre katma değer sağlıyoruz.” dedi.

Partner Republic Genel Müdürü Demet Yarkın ise iş ortaklığına dair: “Esas Gayrimenkul’ün AVM dönüşümü sürecini SAS’ın analitik ve yapay zeka yetkinliklerini kullanarak veri odaklı bir yapıyla yöneteceğiz. Bu dönüşüm projesiyle AVM’leri ziyaret eden müşterilerin fiziksel ve dijital deneyimini hizalamayı, ihtiyaçlarına yönelik yeni hizmetler tasarlamayı ve AVM içerisindeki markalara iç görü üretmeyi hedeflemekteyiz. Türkiye’deki AVM’lerle başlayacağımız bu sürecin çok kısa sürede yurtdışındaki AVM’lere örnek bir başarı sağlayacağını öngörüyoruz.” dedi.

Oyun ihraç eden şirketlere müjde

Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanan Katma Değer Vergisi (KDV) Genel Uygulama Tebliği’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yapılan değişiklikle, hizmet ihracatı istisnası KDV iadelerinde, bedelin yurt dışından Türk lirası olarak da getirilebilmesine imkan sağlandı. İhracat yapan oyun şirketleri de düzenleme kapsamında yer alıyor.

KDV Genel Uygulama Tebliği’nde yapılan değişiklik ile TL’nin uluslararası ödemelerde artan yaygınlığı dikkate alındı. Faturasında Türk lirası karşılığı gösterilen hizmet ihraçlarında, bedelin Türk lirası olarak Türkiye’ye getirildiğini belgeleyen dokümanlara istinaden iade yapılabilmesine olanak tanındı.

Hizmet ihraçlarına KDV iadesi 

Tebliğ’in, Türk lirası ile yapılan hizmet ihracının tevsiki sorununu giderdiğini vurgulayan IFASTURK Eğitim, Ar-Ge ve Destek Kurucusu Mesut Şenel, “Düzenleme öncesinde, KDV’den istisna bulunan hizmet ihracatlarına ilişkin yüklenilen KDV’nin iade edilebilmesi ancak hizmet ihracatı bedelinin döviz olarak Türkiye’ye getirilme şartına bağlıydı. Yapılan değişiklikle KDV iade şartlarından olan dövizin Türkiye’ye getirilmesi şartı esnetilmiş oldu. Bu sayede ihracat yapan yazılım, uygulama ve oyun şirketlerinin sorunu çözülerek iade alabilmelerinin önü açıldı. İhracata dayalı devlet destekleri konusunda yıllara dayanan tecrübemizle, döviz kazandırıcı hizmet sektörlerinde faaliyet gösteren tüm oyun, yazılım, mobil oyun ve uygulama şirketlerine KDV mevzuatı ve destekler hakkında danışmanlık hizmeti veriyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.

KDV iadeleri TL ile yapılabilecek

Hizmet ihracına ilişkin beyan edilen işlemlerle ilgili yüklenilen ve indirim yoluyla telafi edilemeyen KDV’nin iadesi, hizmet bedeli döviz olarak Türkiye’ye gelmeden yerine getirilemiyordu. Yapılan düzenleme, faturasında Türk lirası karşılığı gösterilen hizmet ihraçlarında, bedelin Türk lirası olarak Türkiye’ye getirildiğini kanıtlayan belgelere istinaden de iade yapılabilmesini mümkün kıldı.

Yeni normalin yükselen değerleri: Empatik liderlik ve artırılmış esneklik

Weber Shandwick’in organizasyonel dönüşüm konusunda uzmanlaşmış yönetim danışmanlığı şirketi United Minds’ın yayınladığı “İşin Geleceğinde Çalışan Deneyimi / The Future of Work is Now: The Employee Experience Premium” çalışması, işletmelerin mevcut ve gelecekteki çalışanlarına kusursuz bir çalışan deneyimi sunmak için neler yapabileceklerini ortaya koyuyor. Çalışma kapsamındaki ankete katılanların üçte ikisinden fazlası evde de üretken çalıştıklarını ve pandemi sonrasında da evden çalışmaya devam etmek istediklerini söylüyor.

Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgını birçok endüstriyi derinden etkiledi. Çoğu işletme “eski normale” dönülmeyeceğini ve çalışma şeklimizin sonsuza dek değiştiğini fark etmeye başladı. Pek çok ajans ve şirket hibrit çalışma modeline geçti. Hiç kuşkusuz bu durum, işletmelerin yeni yetenekleri işe alma ve çalışanları elde tutma modellerini de etkileyecek.

İşin Geleceğinde Çalışan Deneyimi çalışmasına göre işe alımlar maaşın beceri, yetenek ve deneyimle değiş tokuş edildiği basit bir işlem olmaktan çıktı. İşverenler çalışanlarından sadece pozisyonlarının gerektirdiği sorumlulukları yerine getirmesini değil, aynı zamanda müşteri ve iş arkadaşlarına karşı anlayışlı, üretken, yaratıcı ve yenilikçi olmalarını bekliyor. Çalışanlar da maaş ödemelerinden çok daha fazlasını talep ediyor. İşveren ve çalışan arasındaki değer alışverişi dengede olduğunda bir işletme iyi bir çalışan deneyimi sunuyor demektir. Covid-19 salgını bu değer alışverişini derin şekilde kesintiye uğrattı. Bu kesintilerin en önemlilerinden biri de tüm işgücünün evden çalışmak zorunda kalması oldu.

Weber Shandwick İstanbul ofisi olarak pandemi öncesinde evden çalışma modeli için gerekli teknolojik altyapıyı oluşturduklarını belirten Weber Shandwick Türkiye CEO’su Seda Yalçın Ulusoy çalışmayla ilgili şunları söyledi: “İşin geleceği günümüzde şekilleniyor. Artık işletmeler mevcut ve muhtemel işgücünü güçlendirmek için geleceğe bakmalı ve çalışan deneyimini daha iyi bir yere taşımak üzerine çalışmalar yapmalılar. İnanıyorum ki, hibrit çalışma modeline en hızlı ve etkin şekilde uyum sağlayan işletmeler, çalışan deneyimini iyileştirerek daha güçlü bir rekabet avantajıyla pandemiden başarıyla çıkabilecekler.”

Çalışanların %71’i evde de verimli çalıştıklarını söylüyor

Weber Shandwick’in organizasyonel dönüşüm konusunda uzmanlaşmış yönetim danışmanlığı şirketi United Minds ve KRC Research tarafından yapılan bir ankete katılanların üçte ikisinden fazlası (%71’i) ofiste olduğu kadar evde de üretken olduklarını ifade ediyor. Ankete katılanların %74’ü pandemi sonrasında da evden çalışmaya devam etmek istiyor. Mevcut durum, kusursuz bir çalışan deneyimi yaratan denge noktasını değiştirdi. Sadece birkaç ay içinde, işletmelerin çalışanlarına sunduğu spor salonu üyeliği gibi çalışan destek programları önemli ölçüde değersizleşti. İşletmelerin en iyi yetenekleri çekmesi ve elde tutması için, pandemide öğrenilenler ışığında ileriye bakması ve çalışan deneyimini geliştirmesi gerekiyor. Bunun için de işletmelerin iki faktöre dikkat etmesi gerekiyor; empatik liderlik ve artırılmış esneklik.

İyi bir performans yönetiminin anahtarı: Empatik liderlik 

Pandemi boyunca işletmeler, virüsün neden olduğu zorlukların yanı sıra çalışanlarının zihin sağlığı ve kariyer gelişimleri üzerine de kafa yormaları gerektiğini fark etti. Uzaktan çalışma modelinde, çalışanların iyi liderlik ve etkili iletişim yönetimine verdiği değer arttı. Bu da empatik liderlik kavramını öne çıkardı.

Birkaç yıl önce Google, ekiplerin yüksek performans sergilemeleri için nasıl bir liderlik anlayışıyla yönetilmesi gerektiğini özetleyen bir analiz yapmıştı. 8 ana maddede toplanan bu analiz, empatik liderlik için önemli ipuçları barındırıyor:

  1. İyi bir koç ve mentor olun.
  2. Ekibi güçlendirin ve mikro yönetim yapmayın.
  3. Ekip üyelerinin başarısı ve kişisel refahıyla yakından ilgilenin.
  4. Üretken ve sonuç odaklı olun.
  5. İyi bir iletişimci olun, dinleyin ve bilgi paylaşın.
  6. Ekibinize kariyer gelişiminde yardımcı olun.
  7. Ekip için net bir vizyon ve stratejiye sahip olun.
  8. Ekibe tavsiyelerde bulunmanızı sağlayacak teknik beceriler edinin.

Bugün lider kuruluşların başarısının sırrı, yıllardır bu değerleri önceliklendirmelerinde yatıyor. Salgın döneminde bu değerler her zamankinden daha kritik hale geldi. Bu sekiz özelliği sergileyen liderler, işletmelerini refaha çıkaracak yetenekleri elde tutmalarını sağlayacak bir çalışan deneyimi yaratacaktır.

Artırılmış esneklik çalışan bağlılığını artıracak

Esnek çalışma tartışması yıllardır, çalışanların arada evden çalışmasına güvenilip güvenilemeyeceği etrafında dönüyordu. Pandemi, bu tartışmada bir katalizör oldu. Ne var ki, bu dönemde birçok kuruluş evden çalışmanın getirdiği tükenmişlikle yüzleşmeye başladı. 09.00-18.00 saatlerini kapsayan geleneksel çalışma modeli, artık çalışanların aradığı deneyime uymuyor.

Gelecekte esnek çalışma modeli hakkındaki tartışmalar, zaman ve konum gibi detaylara odaklanmak yerine sonuca odaklanılarak yürütülecek. Böylece artırılmış esneklik kavramı hayatımıza girebilir, günlük çalışma saatlerinin kısaltılması ve daha kısa çalışma haftaları gibi uygulamalar gündemimize gelebilir. Bu da işletmeler için daha güçlü bir çalışan deneyimi sunarak verimliliklerini artırma fırsatı yaratabilir.

Döviz Kurunun Düşmesi ve İhracatçının Zararları

İHRACATÇI VE DÖVİZ KURLARI

İhracatçılar; üretim, fiyatlama, lojistik ve diğer maliyetleri ince eleyip sık dokuyarak yurt dışındaki ithalatçısına (alıcısına) fiyatlama yapmaya çalışır. İhracatçının bu fiyatlaması adeta kumpasla ölçülür gibi milimetriktir. İhracatçı tarafından verilen fiyatlar dünyadaki aynı sektördeki diğer rakiplerinin verdiği fiyatlarla rekabet edebilir ve aynı zamanda ihracatçının bu satıştan kâr ediyor olması esastır.

Şimdi aşağıdaki USD / TRL grafiğine bakarak ihracatçımızın yurt dışına satacağı mala ilişki yorumlarımızı paylaşalım;

İhracatçımızın Mersin’den satacağı portakal ile ilgili yurt dışına verdiği fiyatlama şöyledir;

Fiyat                                     : USD.350.00 / Ton

Malın ihracatçıya maliyeti     : USD.340.- / Ton (Net kâr USD.10.- / beher ton)

TRL.3.- beher kilo maliyeti. İhracatçı kurun

yükselmesinden kazanacağını düşünmüştür

Mal miktarı                            : 1.500 ton portakal

Teslim şekli                           : FOB Mersin

Teklif tarihi                             : 02.11.2020

Teklif tarihindeki kur              : USD/TRL C/8.5300

Ödeme şekli                         : Mal mukabili

İhracatçı minimum kâr ile malını satmak üzere sözleşme yapar. Sözleşmenin ardından malını hazırlayıp,  Kasım 2020 Ayının sonlarına doğru yurt dışındaki ithalatçısına gönderir. Ödeme mal mukabili şeklindedir. İthalatçı firma mal bedeli olan USD.525.000.- lık tutarı 08.02.2021 tarihinde banka aracılığı ile gönderir.

İhracatçı firma portakalını vadeli olarak satın aldığı çiftçiye portakal bedelini ödemek amacıyla ihracat bedeli dövizleri şu şekilde bozdurur

Bozdurma tarihi                  : 08.02.2021

Bozdurma tarihindeki kur   : USD / TRL C/ 7.000

Mal bedeli                           : USD.525.000.-

Türk Lirası tutarı                 : TRL.3.675.000.-

İhracatçının çiftçiye borcu  : TRL.4.500.000.-

İhracatçının fiili zararı         : TRL.825.000.-  Gümrükleme ve ambalaj giderleri hariç.

İhracatçımız yurt dışına satmış olduğu USD.525.000.- lık mal bedelinin tamamını tahsil etmesine ve her tondan USD.10.- lık kâr sağlayacağını hesap ederken gümrükleme ve ambalaj giderleri hariç olmak üzere TRL.825.000.- lık net bir zarar söz konusudur.

BU ihracat işlemi bize şunu anlatmaktadır; Döviz kurları normal seyrinde kalsaydı, her ay enflasyon oranında artma eğiliminde olsaydı ihracatçımı zarar değil, bilakis kâr edecekti. Ancak çeşitli nedenlerden dolayı ters dolarizasyon oldu, kurlar yükselme yerine % 21 oranında gerilemiştir. Enflasyonist bir ülkede pek olası bir döviz hareketi olarak kabul edilmese de maalesef döviz fiyatı ciddi anlamda geri gelmiştir.

İTHALATÇI YENİ BİR SİPARİŞ VERDİ

İthalatçı yeni bir sipariş daha vermiştir. Ancak bu yeni siparişi aynı fiyatlardan gönderemeyeceğini söyleyen ihracatçı USD.440.- / ton fiyat önermiştir. İthalatçı bu yeni fiyatın dünya pazar fiyatlarının oldukça üzerinde olduğunu bahisle siparişini iptal etmiş ve ilk fiyat olan USD.350.- / ton olarak Yunanistan’dan ürün satın almıştır.

DÖVİZ KURLARININ DÜŞMESİNDEN KİM KAYBETTİ?

Belirsiz piyasada döviz fiyatının aşağı doğru gerilemesinden dolayı şu sonuçlar ortaya çıkacaktır;

  • İhracatçılar yurt dışına fiyat tutturamayacaklardır. Kurların düşmesi dolayısıyla Dolar bazında daha yüksek fiyat vermek zorunda kalacak olan ihracatçının fiyatlaması rekabetten uzak kalacaktır,
  • İhracat rakamları azalacaktır,
  • Ülke ekonomisi ihracat yapılamaması döviz girdisi olamaması dolayısıyla kaybedecektir,
  • Dövizin fiyatı durup dururken düşmez. Döviz fiyatının düşmesi için o ülkede döviz rezervlerinin fazla vermesi, istikrarlı piyasa olması, üretim maliyetlerinin düşük olması, faizlerin yüksek olması, ülkenin sıcak paraya trafiğine maruz kalması gibi etkenler sayılabilir.

Yukarıda sayılan nedenler dövizin düşmesini sağlar ancak dövizin düşmesi ile birlikte ülkedeki oluşan enflasyon dolayısıyla yüksek faiz maliyeti, ucuz döviz fiyatı da  ithalatı patlatır, ihracat rakamları serbest düşüşe geçer. Kur düşüşü ve maliyetlerin yüksek olması dolayısıyla ihracatçı ihracat yapamaz. Döviz kurlarını düşmesinden dolayı ihracatçılar yurt dışına mal satamayacakları gibi, daha önceden yaptıkları satışlardan dolayı da zarar edeceklerdir. İhracatçı zararına ihracat yapmayacağına göre, ihracat işlemi olmamasından dolayı iş üretemeyecek ve istihdam yaratamayıp, bilakis istihdam kaybı olacaktır.

Bırakın sadece ihracatçının kaybetmesini; çalışanlar, ülkemiz ekonomisi de kaybedecektir.

Gayrimenkul üreticileri acil eylem planına geçmeli

“Pandemiden sonra gayrimenkulde fark yaratan kazanır”

“Evler office-home’a dönüşüyor, gayrimenkulde yeni trend başlıyor”

Covid-19 salgını ile birlikte tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de şirketlerin bir çoğu evden çalışma modeline geçti. Bu model ile birlikte gayrimenkul geliştiricilerinin acil tasarımlarında değişikliğe gitmesi gerektiğini söyleyen Demay A.Ş Genel Ortağı ve Müdürü Ali Gökçiler, “Pandemi döneminde daralan ekonomiyle birlikte durgunluk yaşayan gayrimenkul üreticilerinin acil bir şekilde yeni dünyaya adapte olup, yeni ev modelleri geliştirmesi gerekiyor” dedi.

Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgınıyla birlikte, yaşam şekillerimizde kalıcı değişikliklerin meydana gelmesi, gayrimenkul üreticilerini acil eylem planı yapmaya yöneltti. Son olarak Türkiye’nin en büyük şirketler topluluklarından Koç Grubu ve Akbank’ın çalışanlarını evden çalışma modeline kalıcı geçme kararı almasıyla birlikte, yaşam alanlarının mimari olarak home-office konseptine döndürülmesi de zorunlu hale geldi. İş yaşamının verimliliğini artırmak için dönüşüme geçilmesi gerektiğini belirten Demay A.Ş Genel Müdürü Ali Gökçiler, “İş hayatı artık ev yaşamıyla birlikte sürdürülecek. Bu dönemde artan ihtiyaçların görülmediği takdirde sektör oyuncuları gelecekte kendisine yer edinemez” dedi. Yeni dünya çalışma sistemine uygun konutlar üretilmesi gerektiğine vurgu yapan Gökçiler, “ Online toplantılara uygun izolasyonlu odalar, elektrik kesintisi durumunda bu kesintileri önleyecek güç kaynakları kullanılmalı. Evde birden fazla çalışan insanlar için hem work station hem de yemek masası olarak kullanılabilecek alternatifler üretilmeli. Bugünden sonra gayrimenkulde fark yaratan kazanacak. Artık insanların bu dönemdeki ihtiyaçlarına cevap veren kimse oraya yönelecek. O yüzden şirketlerin bu ihtiyaçlara cevap vermesi lazım. Yoksa sektör oyuncuları kendilerini geleceğe taşıyamayabilir. İhtiyaçları karşılamayan ayakta kalamayacak.’ açıklamalarında bulundu.

“Bağımsız çalışma mekanları oluşturulmalı”

Özellikle Türkiye’de küçük evlerde yaşayanların bağımsız iş yapabilme alanları oluşturmak adına bazı düzenlemeler de yapılabileceğini kaydeden Gökçiler, “Ev değişikliğine gitmek isteyecek olan alıcılar, daha küçük ama bağımsız çalışmaya imkan verecek alanlar isteyecekler. Ev-ofis şeklinde yeni satış stratejileri belirlenmeli. Havalandırma, aydınlatma gibi konular daha da önemli hale gelecek” diye konuştu.

Yabancı yatırımcı da trendleri takip ediyor!

Uluslararası yatırımcıların izlediği yatırım trendlerini dönemsel olarak analiz eden araştırmaya göre, yabancı yatırımcıların %53,9’unun 2014-2018 yılları arasında Türkiye’den gayrimenkul satın aldığını, %37,6’sının ise 2019-2020 yılları arasındaki yatırım trendini takip ettiğini ortaya çıkardığını aktaran Gökçiler, “Veriler ‘yeni bir yatırımcı’ profili ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Sırf yerli alıcı değil, yabancı yatırımcının da alım iştahı yeni nesil gayrimenkullere yöneliyor” dedi.

Clubhouse uygulaması güvenli mi?

Clubhouse uygulaması son dönemde hem dünyada hem de Türkiye’de oldukça popüler hale geldi. Bu durum podcast yayınlarının son zamanlarda toparlanmasıyla birlikte ses tabanlı ürünlere artan ilginin bir yansıması gibi görünüyor. Clubhouse, bir sosyal ağın temel dinamiği olan insanların birbirini bulması ve etkileşimde bulunması için gerekli her şeye sahip. Ancak kayıt aşamasının mevcut durumu nedeniyle sahte bir güvenlik, mahremiyet ve yakınlık duygusu yaratabiliyor. Bu, kullanıcılar açısından internette herhangi bir kamusal alanı kullanırken karşılaşılanlara benzer dikkat edilmesi gereken riskler oluşturuyor.

Uygulamanın ortaya çıkarttığı söz konusu risklerden biri gizlilik. Bu genellikle insanların benzer düşünen bireyler ve arkadaşları tarafından çevrelenmiş hissetmeleriyle bağlantılı ve bu, insanların daha doğal davranmalarına neden oluyor. Bu durum, kazara bahsi geçen özel bilgileri mağdurlara karşı kullanmak için her zaman tetikte olan suçlular için bir fırsat yaratabiliyor. Üstelik böyle bir durumda söz konusu ifadenin bağlam dışına çıkarıldığının kanıtlanması da son derece zor. Teorik olarak bu tür vakalarda siber suçlular peşine düştükleri kişiye şantaj yaparak fidye talebinde dahi bulunabilir. Dahası, uygulama içinde konuştuğunuz veya yazdığınız her şeyin yalnızca orada bulunanlar tarafından duyulup görülmediğini, aynı zamanda hizmetin kendisi tarafından toplanıp analiz edildiğini de unutmamak gerekir.

Uygulama, bir hesaba kaydolduğunuzda, içerik oluşturduğunuzda, paylaştığınızda, başkalarıyla mesajlaştığınızda ve iletişim kurduğunuzda katılımcıların sağladığı içeriği, iletişimi ve diğer bilgileri toplar. Katılımcının hesap oluşturmak ve yönetmek için katılımcı isim, telefon numarası, fotoğraf, e-posta adresi ve kullanıcı adı gibi kişisel verileri sağlaması gerekir. Uygulama, oda canlıyken bir odadaki sesi geçici olarak kaydeder. Ayrıca katılımcılar hakkında toplanan veriler, geçici kullanım için de olsa üçüncü şahıslara verilebilir. Şu durumda hiç kimse sızıntılara karşı koruma altında değildir.

Kaspersky Güvenlik Araştırmacısı Alexey Firsh, şunları ifade ediyor: “Clubhouse’un gizlilik politikası bir bütün olarak nispeten standart görünüyor. Ancak bu tür sosyal ağlarda bir şey paylaştığınızda, paylaşılan verilerinize ne olacağından %100 emin olamayacağınızı aklınızda tutmak çok önemlidir. Bu nedenle, bir gün bu bilgilerin halka sızabileceği gerçeğine hazırlıklı olun.”

Kaspersky uzmanları, her kullanıcının internetin, özellikle de tartışma ortamlarının ve sosyal platformların halka açık yerler olduğunu ve buralarda gerçekleştirilen davranışların kamuya uygun olması gerektiğini hatırlaması gerektiği konusunda uyarıyor.

 Evden çalışmada mesai kavramı kalmadı

24 Saatte İş, evden çalışma sürecini araştırdı

Adaylarla işvereni bir araya getiren uygulama 24 Saatte İş, evden çalışma sürecini araştırdı. Araştırmaya göre, evden çalışmak çalışanları mutlu etmiyor. Ankete katılanların yüzde 65’i evden çalışırken işe odaklanmada sorun yaşadığını söylerken, yüzde 35’i sessiz bir ortamın olmamasından yakındı. Yüzde 79’u ise mesai diye bir kavramın kalmadığını belirtti.

Küresel salgın sadece sağlımızı değil hayatımızın her alanını etkiledi. En önemli değişimlerden biri de çalışma yaşamında görüldü. Kalabalık ortamları azaltmak isteyen iş yerlerinden bazıları evden çalışma sistemine geçti. Pek de alışkın olmadığımız bu sistem bazı sorunları da beraberinde getirdi. Brüksel’de gerçekleştirilen Avrupa Parlamentosu (AP) Genel Kurul oturumunda, çalışanlara iş saatleri dışında ulaşılamamasına yönelik “İrtibatı kesme hakkı” ile ilgili hazırlanan rapor kabul edildi. Raporda evden çalışanların mesai bitmesinin ardından iletişim kanallarını kapatamadıkları, uzun çalışma saatlerinin ve çalışan üzerindeki artan taleplerin kaygı, depresyon, tükenmişlik gibi çeşitli sağlık sorunlarına yol açtığı belirtildi. Adaylarla işvereni bir araya getiren uygulama 24 Saatte İş, evden çalışma sürecini araştırdı. Araştırmaya göre, evden çalışmak çalışanları mutlu etmiyor. Özellikle Y kuşağının kullandığı uygulama 24 Saatte İş’in, online yapılan anketine katılan kullanıcıların yüzde 61’i evde çalışıyor olmaktan dolayı mutlu olmadığını belirtti. Yüzde 39’u bu durumdan mutlu olduğunu söylerken yüzde 79’u ise mesai diye bir kavramın kalmadığını ifade etti.

Sessiz ortam bulmak sorun

Ankete katılanların yüzde 65’i evden çalışırken işe odaklanmada sorun yaşadığını söylerken, yüzde 35’i sessiz bir ortamın olmamasından yakındı. Bu süreçte ev ve iş hayatının birbirine karıştığını söyleyenlerin oranı ise yüzde 71 oldu.

İşsiz kalma korkusu yaşandı

Şüphesiz ki iş yeri sadece bir çalışma ortamı değil, aynı zamanda sosyal ilişkilerin de kurulduğu bir yer. “Evden çalışmanın en zor yanı hangisi?” sorusuna katılımcıların yüzde 63’ü sosyalliğin olmaması yanıtını verirken, yüzde 37’si ise iş arkadaşlarıyla iletişim kurmakta sorun yaşadığını belirtti. Katılımcıların yüzde 81’i ise bu süreçte işsiz kalma korkusu yaşadığını ifade etti.

Hareketsiz yaşama karşı aktivite

Pandeminin getirdiği en önemli değişikliklerden biri de evden çalışmaya geçilmesiyle gelen hareketsiz yaşam oldu. Anket sonuçlarına göre katılımcıların yüzde 58’i hareketsizliğe karşı bir aktivite yaptığını belirtirken, yüzde 42’si ise herhangi bir aktivite yapmadığını ifade etti.

İhtiyaç halinde psikolojik destek

Katılımcıların yüzde 77’si bu süreçte kaygı ya da depresyon yaşadığını belirtti. Zihinsel sağlıklarını korumak için farklı etkinliklere yönelen katılımcıların yüzde 58’i televizyon izlediğini ya da oyun oynadığını belirtirken, yüzde 42’si kitap okuduğunu veya bir hobiyle ilgilendiğini söyledi. “Zihinsel sağlığınızı korumak için neye başvurursunuz?” sorusuna ise katılımcıların yüzde 43’ü meditasyon ya da yogaya yönelebileceğini belirtirken, 57’si psikolojik destek alabileceğini ifade etti.

Görüşmeyi özledik

Yapılan çalışmada katılımcılara, içinde bulunduğumuz süreçle ilgili sorular da yöneltildi. Katılımcıların yüzde 79’u evde canının sıkıldığını belirtirken, yüzde 21’i ise eve alıştığını söyledi. “Dışarıda en çok ne yapmayı özledin?” sorusuna ise katılımcıların yüzde 61’i insanlarla görüşmeyi özlediğini belirtti. Yüzde 64’ü açıldıkları an kafe ve restoranlara gideceklerini belirtirken, yüzde 36’sı bir seneden önce kafe ve restoranlara gitmeyeceğini ifade etti. Katılımcıların yüzde 74’ü eğitimin uzaktan devam etmemesi gerektiğini belirtirken, yüzde 26’sı uzaktan eğitimin iyi olduğunu açıkladı.

“Zihinsel ve bedensel sağlık için önlemler alınabilir”

24 Saatte İş’in kurucularından Gizem Yasa, evden çalışma sisteminin bazı şirketler için kalıcı olabileceğini belirterek şunları söylüyor: “Evden çalışma sistemi birçok şirket için kalıcı olacak gibi görünüyor. Özellikle bilgisayar ve telefon aracılığıyla yapılabilen işlerde bu yöntem benimsenmiş durumda. Ancak bu yeni çalışma şekli için de Avrupa Parlamentosu’nun yaptığı gibi bazı önlemler de alınabilir. Evden çalışanlar hem zihinsel hem de bedensel sağlıklarını korumak için kendilerince önlemler alabilirler. Örneğin, saatlerini kurup kendilerine belirli aralıklarla mola vermeyi hatırlatabilirler. Katılımcıların yüzde 71’i ev ve iş hayatının birbirine karışmasından şikâyetçi. Bu belki de en zorlanan konulardan biri. Bunun için de günlük bir rutin oluşturmayı, evde olsalar dahi kendilerine bir saat aralığı belirleyip, iş yerinde yapabilecekleri dışında başka herhangi bir işle ilgilenmemeyi deneyebilirler. En önemli konulardan biri de aktivite. Bunu birçok kişi ihmal etse de pandemiyle gelen hareketsiz yaşam sorun yaratabiliyor. Evde yapılabilecek basit egzersizler de çalışanları hem fiziksel hem de zihinsel olarak rahatlatacaktır.”

“Katılımcıların yüzde 81’i internetten iş arıyor”

24 Saatte İş’in kurucularından Mert Yıldız ise pandemi döneminde de iş arayışlarının devam ettiğini belirterek şöyle konuşuyor: “Araştırmaya baktığımızda iş arayışının pandemi döneminde de devam ettiğini görüyoruz. Anket sonuçlarına göre iş arayanların yüzde 81’i bu süreçte internetten yararlanıyor. 24 Saatte İş’te 90 bin şirket ve 2.5 milyon aday bulunuyor. Adaylar 2 dakika içinde temel bilgilerini girerek hızlıca yakınlarındaki iş ilanlarına ulaşabiliyor. İşverenler de aradıkları profildeki adaylarla 24 saat içinde iletişime geçerek süreci başlatabiliyor. Hızın çok önemli olduğu günümüzde adayların günler, haftalar hatta bazen aylar süren iş arama sürecini kısaltıyor, teknolojinin gücünü arkamıza alarak iş arama sürecini adaylar için pratik ve keyifli bir hale getiriyoruz.”

Pandemi Döneminde Otellerde Ağ İhtiyacı Değişiyor

COVID-19’un getirdiği seyahat kısıtlamaları turizm ve konaklama sektörünü büyük ölçüde etkilemeye devam ediyor. Pandemi döneminde turizm sektörü kayıp yaşarken, oteller ellerindeki imkanları kullanarak uzaktan çalışanlar için alan yaratabilir ve kayıplarını giderebilirler. Zyxel, otelleri pandeminin cazibe merkezi yapabilecek hızlı ve güvenli internet bağlantısı ipuçlarını paylaşıyor.

COVID-19’un getirdiği seyahat kısıtlamaları konaklama ve ağırlama sektörünü büyük ölçüde etkilemeye devam ediyor. PwC, Avrupalı otellerin 2019 yılındaki iş hacmine geri dönmesinin, dört yılı bulabileceğini belirtiyor. Premier Inn’in sahibi Whitbread şirketi, 31 Ağustos 2020’de sona eren finansal yılın ilk yarısında, 725 milyon sterlin zarar etti. Gelirleri 1,084 milyar sterlinden, 250,8 milyon sterline kadar düştü. Şirket, Ekim 2020’de tüm dünyada uygulanan bölgesel kapanmalar nedeniyle rezervasyonlarda büyük düşüş olduğunu belirtti. Yine de tünelin ucunda ışık var. Uzmanlar Avrupalı otellerin 2024’te finansal açıdan tamamen iyileşeceklerini öngörüyor.

İngiltere, Fransa ve Almanya’da kısmi ve tam kapanma önlemleri yeniden devreye sokulurken, İspanya’da Mayıs 2021’e kadar sürmesi bekleniyor. Yunanistan, İtalya, Hollanda ve İsveç’in yanı sıra, ülkemizde de kısmi sokağa çıkma kısıtlamaları uygulanıyor. Konaklama ve ağırlama şirketleri buna karşılık insanları cezbetmek ve yeni gelir akışları sağlamak için çalışıyor.

COVID-19 kısıtlamalarının sona ermesiyle yeniden açılmaya hazırlanan oteller, evden tam zamanlı çalışamayanlar için çalışma alanları sağlayabilecekleri yeni bir pazar keşfetti. COVID-19 konaklama ve ağırlama sektörü için beklenmedik yeni bir misafir getirdi: Ev ofisinden uzaklaşmak isteyen uzaktan çalışan.

Uzaktan çalışanlara otel konforu

Avrupa’daki bazı otel zincirleri, halihazırda odalarını günlük olarak, sabah 6 ile akşam 8 arasında uzaktan çalışanlara kiralamaya başladı. Ev ofislerinde bunalan profesyoneller, otellerin sessiz ve sakin ortamının yanı sıra, yeme içme servisi, WiFi, spor salonu ve yüzme havuzu gibi imkanlardan faydalanabiliyor.

Uzaktan çalışanları ağırlarken otellerin kâr – zarar dengesini belirleyen başlıca faktör ise WiFi ağları olarak karşımıza çıkıyor. Evdeki bağlantılara kıyasla daha yüksek hızlar sunabilen ve bir iş bağlantısı için gereken güvenlik ve gizlilik özelliklerini sunan bu ağlar, uzaktan çalışanlar için de avantaj sağlıyor.

Yeni bir gelir kaynağı: WiFi hizmeti

Daha birkaç yıl öncesine kadar oteller iyi bir WiFi hizmetini “olsa da olur” şeklinde değerlendiriyordu. Bu algı, kişi başına düşen cihaz sayısının artmasıyla değişti. 2018 yılında kişi başına düşen cihaz sayısı 2,4 iken, 2023 yılında bunun kişi başına 3,6 cihaza yükselmesi bekleniyor. Güvenilir bir WiFi ağı artık olmazsa olmaz bir hizmet ve hem şu an hem de COVID sonrası dönemde otel işletmecileri için cankurtaran simidi olacak.

Uzaktan çalışanları WiFi kullanımı konusunda standart bir otel misafirinden ayıran ise kişisel akıllı telefonlar, şirket telefonları, bir veya birden çok dizüstü bilgisayar, tablet ve akıllı saat gibi daha fazla teknolojik cihaza sahip olmaları. Uzaktan çalışanlar özellikle COVID döneminde popüler olan Zoom ve Teams gibi iletişim araçlarını kullanırken yüksek bant genişliğine ihtiyaç duyuyorlar. Bu nedenle otellerin WiFi hizmetlerinin aşağıdaki gereklilikleri karşıladığından emin olmaları gerekiyor.

Otel işletmecileri için WiFi kontrol listesi

  • Uzaktan izleme ve kontrol: Otel kompleksinde bant genişliği taleplerinin nerede ve ne zaman en yüksek seviyede olduğu duruma göre değişiyor. Oteller 7/24 çalışıyor ve bu nedenle günün her saatinde bir ağın sürekliliği zorunlu hale geliyor. Ağ kullanımına yönelik ihtiyaç, bulut tabanlı bir yönetim platformuyla anlaşılabiliyor ve bu sayede bant genişliği en çok ihtiyaç duyulan yerlere yönlendirilebiliyor. Otelin her köşesini kapsayan bir çözüm sayesinde otellerdeki geniş bant ihtiyacı yüksek bir finansal harcama yapmadan karşılanabiliyor. Küçük ve butik oteller, bulut tabanlı ağ yönetimi platformu kullanarak yüksek talep alan bölgeleri tanımlayabiliyor ve kurumsal seviyede WiFi bağlantısını, giriş seviyesi uygun fiyatlı cihazlarla sunarak, bu talebi karşılayabiliyorlar. Bulut tabanlı ağ yönetimi sayesinde, otel çalışanları ağ performansını uzaktan izleyebiliyor ve sorunları daha misafirleri etkilenmeden çözebiliyor.
  • WiFi 6 access point yerleşimi: En iyi WiFi sinyal gücünü elde etmek için erişim noktalarının ideal konumlara yerleştirilmesi gerekiyor. Bu cihazların koridorlar yerine doğrudan odalarda bulunmaları, birbirlerine yakın erişim noktalarından meydana gelebilecek parazitleri önlemek için önemli. Cihazın oda içinde bulunması veri transfer hızını artırıyor ve uzaktan çalışanların üretken kalmalarını sağlıyor.
  • Ağ güvenliği: Misafirlerden ve yeni kullanıcılardan ağa gelen yeni bağlantılar, bant genişliğinin ve kullanılabilirliğin yanı sıra, güvenliği de etkiliyor. Ağa bağlanan daha fazla cihaz demek, ağı tehlikeye atabilecek daha fazla nokta anlamına geliyor. Ağınızı zararlı yazılımlar, kurumsal ve kişisel fidye saldırılarından korumak en büyük öncelikler arasında yer alıyor. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin yerel ve uluslararası yasalar, otellerin işledikleri ve depoladıkları verilerin güvenliğini sağlamalarını da gerektiriyor.

Yetersiz WiFi güvenliği nedeniyle yaşanabilecek herhangi bir veri ihlali, otel işletmecileri için itibar ve güven kaybının ötesinde, ciddi para cezalarına da sebep olabiliyor. Otel işletmecilerinin, ağlarını korumaya almak ve dışarıdan erişimi engellemek için güvenlik duvarları, Gelişmiş Tehdit Koruması (ATP), imza tabanlı Birleşik Tehdit Yönetimi (UTM), rol tabanlı erişim kontrolü, kullanıcı profilleme ve çok katmanlı güvenlik gibi çözümleri tercih etmeleri güvenlik risklerini en aza indiriyor.

  • Ağı segmentlere ayırmak: Ağa birden fazla bağlantının getirdiği güvenlik zafiyetlerini gidermek ve ekstra bir güvenlik katmanına sahip olmak için misafirler, çalışanlar ve otel operasyonları tarafından kullanılacak ağların birbirlerinden ayrılması iyi bir yöntem. Her kategori için bağımsız bir ağa sahip olmak, ağa kimin eriştiğinin ve ne yaptıklarının görülmesini kolaylaştırıyor; uzun vadede beklenmedik saldırıların ve hassas veri kayıplarının yaşanmasını engelliyor.
  • Ölçeklenebilir ve esneklik: Mevcut WiFi çözümünüz tüm bağlantılara istikrarlı bant genişliği sağlıyor mu, ağınızı verimli şekilde yönetmek için ihtiyaç duyduğunuz araçları size sunuyor mu? Yeni zorluklara yanıt verebilecek kadar esnek mi? Kolaylıkla ölçeklenebilen bir çözüme sahip olmak, talep artışları yaşandığı dönemlerde otel işletmecilerinin hayatlarını kolaylaştırıyor.
  • Geleceğe bugünden hazır: Otel işletmecilerinin günlük zorlukları aşmalarını kolaylaştırmanın yanı sıra, gelecekte meydana gelebilecek talepleri de planlamaları önem kazanıyor. Bulut üzerinden yönetilen ağlar sayesinde işletmeler, lisansa ya da sözleşmeye ihtiyaç duymadan nerede olurlarsa olsunlar birkaç tıkla ağlarını yönetebiliyor, yıl boyunca gerçek anlamda esnek ve geleceğe hazır bir ağa sahip olabiliyorlar.

COVID salgını, kurumların ve otellerin zorlu dönemlere karşı çevik ve proaktif olmaları gerektiğini açıkça ortaya koydu. Otel işletmecileri artık sezonluk taleplere güvenemeyeceklerini gördü. “Normal” seyahatler başlayana kadar rekabetçi kalmak isteyen otellerin, yeni gelir akışları yaratabilecek fırsatları önceden fark etmeleri gerekiyor. Otel işletmecilerinin, bütçelerin kısıtlı olduğu yavaş geçen sezonları, yeni gelir kanalları yaratma potansiyeli taşıyan iş modelleri geliştirerek ve onlara makul yatırımlar yaparak değerlendirmeleri şart. Uzaktan çalışanları ve yerel ticareti kapılarına getiren “Bir hizmet olarak WiFi” gibi yeni modellerle rekabetçi kalmaya devam etmeleri gerekiyor.

Türkiye Dijital Dönüşümle Gelişecek

“Koronavirüs Sonrası Yeni Dünya Düzeni: Dijital Dönüşüm Ekosistem Buluşmaları” webinar serisinin beşincisi gerçekleştirildi

Türkiye Bilişim Derneği (TBD) ile İnomist İletişim Danışmanlığı iş birliğinde ve CLPA (CC-Link Partner Association) sponsorluğunda düzenlenen “Koronavirüs Sonrası Yeni Dünya Düzeni: Dijital Dönüşüm Ekosistem Buluşmaları” webinar serisinin beşincisi; TBD İkinci Başkanı Mehmet Ali Yazıcı’nın moderatörlüğünde, T.C. Sağlık Bakanlığı BGYS Birim Sorumlusu Dilek Şen Karakaya, Borçelik Ar-Ge ve Dijital Dönüşümden Sorumlu İcra Kurulu Üyesi Mustafa Ayhan, KUKA Türkiye ve Ortadoğu Direktörü Kağan Abidin ve CLPA Türkiye Müdürü Tolga Bizel’in katılımıyla gerçekleşti.

Fabrikaların dijital dönüşümünde makineler ve insanlar arasında çok hızlı haberleşme imkânı sağlayan endüstriyel iletişim ve kontrol ağı CC-Link’in dünya genelinde yaygınlaşması için faaliyet gösteren CLPA (CC-Link Partner Association) sponsorluğunda, Türkiye Bilişim Derneği (TBD) ve İnomist İletişim Danışmanlığı iş birliğinde düzenlenen “Koronavirüs Sonrası Yeni Dünya Düzeni: Dijital Dönüşüm Ekosistem Buluşmaları” webinar serisinin beşincisi gerçekleşti. TBD İkinci Başkanı Mehmet Ali Yazıcı’nın moderatörlüğünü üstlendiği webinarda; T.C. Sağlık Bakanlığı BGYS Birim Sorumlusu Dilek Şen Karakaya, Borçelik Ar-Ge ve Dijital Dönüşümden Sorumlu İcra Kurulu Üyesi Mustafa Ayhan, KUKA Türkiye ve Ortadoğu Direktörü Kağan Abidin ve CLPA Türkiye Müdürü Tolga Bizel konuşmacı olarak yer aldı.

“Gelişmek için değişimi kucaklamalıyız’’

Konuşmacılar arasında yer alan T.C. Sağlık Bakanlığı BGYS Birim Sorumlusu Dilek Şen Karakaya, “Bakanlığımız, Türkiye’deki en büyük ve en çok verinin işlendiği, her zaman en acil ve kritik süreçlerin yer aldığı bir kurum. Bunun çok önceden farkındaydık ama pandemiyle birlikte çok daha net görmüş olduk. T.C. Sağlık Bakanlığı olarak bu kritik dönemde bütün süreçlerin çok daha hızlı entegre olabilmesi için çok büyük bir dönüşüm süreci yönettik. 2023 yılına kadar planladığımız bazı projeleri iki ay içerisinde hayata geçirdik. Bu süreçte; Hayat Eve Sığar ve aşı takip sistemleri gibi teknolojik anlamda birçok çalışma yaptık ve yapmaya da devam ediyoruz. Tarih boyunca birçok değişimler yaşandı. Bu nedenle değişime direnmemeli, aksine daha da gelişmek için onu kucaklamalıyız. Başta kamu ve sağlık sektörü olmak üzere tüm sektörlerde dijital dönüşümü benimsememiz gerektiğini düşünüyorum’’ şeklinde konuştu.

“Dijital dönüşümle birlikte insanlar çok daha rahat koşullarda çalışacak’’

Koronavirüs pandemisi sonrası çalışma modellerindeki değişime dikkat çeken CLPA Türkiye Müdürü Tolga Bizel, “Covid-19 pandemisiyle birlikte dijital dönüşümün çok daha hızlı bir şekilde gerçekleşmesi gerektiğini anlamış olduk. Daha önce bu konuda bir yatırım düşünmeyen sanayicilerimiz artık değişime taraf olmuş durumda. Dijital dönüşümle birlikte bazı meslekler ortadan kalkacak olsa da yerine tamamen yeni iş modelleri gelecek. Özellikle insan emeğinin yoğun olarak kullanıldığı sektörlerde yaşanacak dijital dönüşümle insanlar çok daha rahat koşullarda çalışacakları ve yaratıcı düşüncelerini ortaya koyabilecekleri alanlara yönelecek. Bu noktada Sanayi 4.0’ın gereklerini hayata geçirmek için fabrikalarda robotlar dahil tüm makine ve sistemlerin birbiriyle çok hızlı ve kesintisiz bir şekilde haberleşmesi kritik önem taşıyor. CLPA’nın en yeni teknolojisi olan CC-Link IE TSN ise Zaman Duyarlı Ağ (TSN-Time Sensitive Network) teknolojisinden yararlanan dünyanın ilk endüstriyel açık ağı olarak öne çıkıyor. Saniyede 100 megabit ile haberleşebilen endüstriyel haberleşme sistemlerinden 10 kata kadar daha hızlı olan bu yeni nesil teknoloji sayesinde, Sanayi 4.0’ın gereklerini yerine getirmek çok büyük ölçüde kolaylaşıyor” dedi.

“Pandemi sürecinde üretime ara vermedik’’

Pandemi sürecinde alınan önlemlerden ve süreç yönetimlerinden bahseden Borçelik Ar-Ge ve Dijital Dönüşümden Sorumlu İcra Kurulu Üyesi Mustafa Ayhan, “Pandemiye rağmen Borçelik olarak üretime ara vermeden faaliyetlerimize devam ettik. Bu süreçte ‘Biz çalışanımızı koruruz, işimizi koruruz ve toplumumuzu koruruz’ mottosu ile hareket ettik. Bunun için birçok önlem aldık. Hiç durmamak ve üretimi devam ettirebilmek adına uluslararası kontakta olduğumuz ve bizden daha önce pandemiyle yüz yüze kalmış ve konuyla ilgili kendi tesislerinde önlemler alan ülkelerdeki meslektaşlarımızla görüşüp onların aldığı önlemleri öğrendik. Sonrasında biz de bu önlemleri kademeli olarak hayata geçirdik. Pandemi sürecinden bağımsız olarak Dördüncü Sanayi Devrimi’nin hayatımıza soktuğu yeni teknolojileri, ihtiyaçlarımızı göz önüne alarak hayata geçiriyoruz. Sanal gerçeklik ve yapay zeka gibi teknolojilerde Ar-Ge gücümüzü de kullanarak öncü olmaya adayız” diye konuştu.

“Robot endüstrisi pandemiyle hızla büyüyecek”

Robot teknolojileri alanında gelecekte yaşanacak gelişmeleri aktaran KUKA Türkiye ve Ortadoğu Direktörü Kağan Abidin, “Robotlar gerek üretimde gerekse hizmet sektöründe bugün her zaman olduğundan daha fazla gündemde. Şüphesiz pandeminin bunda büyük bir etkisi var. Robot endüstrisi önümüzdeki 5 ila 10 yılda görmeyi planladığı büyümeyi pandeminin katalizörlüğünde önümüzdeki 3 veya 5 yılda yaşayacak. Bu büyüme şüphesiz robot teknolojilerinin gelişim hızına da yansıyacak. Önümüzdeki dönemde üretimde kullanılan endüstriyel robotların devreye alınma sürelerini kısaltacak gelişmelere şahit olurken, hizmet sektöründe de robotları çok daha yaygın görmeye başlayacağız’’ dedi.

“Çağımızın ihtiyaçlarına uygun dönüşüm sağlamalıyız”

Covid-19 pandemisiyle yeniden şekillenen dünyada veri paylaşımında yaşanan artışlarla birlikte yapay zekâ teknolojilerinin giderek yaygınlaştığını ve bu teknolojilerin sağlık yönetiminden güvenliğe kadar pek çok alanda etkisini hissettirdiğini söyleyen TBD İkinci Başkanı Mehmet Ali Yazıcı, “Teknolojide yaşanan hızlı gelişmeler küresel ölçekte ülke ekonomimizi, eğitim sistemimizi, çalışma şekillerimizi ve üretim biçimlerimizi derinden etkiliyor. Geleceği şekillendirecek teknolojiler olan yapay zeka, makina öğretisi, derin öğrenme, otonom sistemler, nesnelerin interneti, robotlar ve kayıt zinciri gibi dijital dönüşüm teknolojilerinde yerli ve milli imkânlarla ürün, sistem ve hizmetlerin geliştirilmesi ve üretilmesi çok önemli. Kısacası; toplum olarak çağımızın ihtiyaçlarına uygun olarak bir dijital dönüşüm sağlaması şart’’ şeklinde açıklamalarda bulundu.