Yıldız Teknopark Start Up Firması, Covid 19’ a Yapay Zeka İle Geçit Vermeyecek

Yıldız Teknopark’ta faaliyetlerini sürdüren Yıldız Kuluçka firması Ayvos’un geliştirdiği yapay zeka destekli yazılım koronavirüse geçit vermiyor. Yazılımın kameralara entegre edilmesiyle sistem devreye giriyor ve sosyal mesafenin ihlal edildiği, maske kullanılmadığı durumlar tespit edilerek yetkililere bildiriliyor. Termal IP kameralar üzerinden 6 metre mesafeden temassız bir şekilde serbest geçiş sağlayarak anında ateş ölçümü yapabilen bu yazılım, kişi özelinde dezenfektan kullanılıp kullanılmadığını da saptıyor.

Koronavirüs nedeniyle 15 Mart’tan bu yana evlere kapandık. Ancak vaka sayısının ve ölüm oranlarının düşmesiyle birlikte Mayıs başında normalleşme sürecine kademeli olarak geçiş yapıldı. Açıklanan takvim doğrultusunda ilk açılan yerler AVM’ler oldu.Haziran’la birlikte oteller, camiler, restoranlar yani tüm sosyal mekanlar açılacak.Bu sürecin adı her ne kadar ‘normalleşme’ olsa da maskeler giysilerimizin bir parçası olacak ve insanlarla belirli bir mesafede iletişim kurmaya devam edeceğiz. Ancak bu sosyal mesafeyi nasıl koruyacağımız konusunda hepimizin kafasında soru işaretleri var. Yıldız Teknopark şirketlerinden bir olan KOSGEB destekli Türk Ar-Ge şirketi Ayvos bu soru işaretlerini geliştirdiği yapay zeka destekli yazılımla çözüyor. Şirket, geliştirdiği yazılım ile yapay zeka destekli kameralar üzerinden bireylerin 6 metre çevresinde akıllı tarama yapabiliyor. Böylece AVM’ler ve restoranlarda sosyal mesafenin ihlal edildiği, maske kullanılmadığı durumları tespit ederek yetkililere bildirip gerekli önlemlerin alınmasını sağlıyor.

Ayvos Kurucusu ve CEO’su Eray Hangül, şu ana kadar alınan önlemlerin boşa gitmemesi için normalleşme sürecinin yakından takip edilmesi gerektiğini belirterek yazılımlarıyla bu sürecin en iyi şekilde yönetilmesine yardımcı olmak istediklerini belirtiyor.

SİSTEM NASIL ÇALIŞIYOR?

Eray Hangül, projelerinde fikrin oluşumu, fon bulunması, proje yazımı yönetimi ve yürütülmesi, paydaşların bir araya getirilmesi, çıkacak fikri ve sınai hakların yönetimi, bunların ekonomiye katkıya dönüşmesi ve ticarileştirmesi konusunda Yıldız Teknoloji Transfer Ofisi’den destek aldığını anlatıyor.

Bu sistemin nasıl kullanılabileceğiyle ilgili ise Hangül şu bilgileri veriyor:

“AVM’ler, restoranlar, kafe ve pastane gibi sosyal mesafe ihlallerinin yaşanabileceği alanlardaki kameralara yazılımlarımızı entegre edip gerekli alanların yapay zeka ile taranmasını sağlayarak ihlal yaşandığında gerekli birimlere uyarı iletebiliyoruz. Aynı zamanda görüntü işleme teknolojisiyle yüz analizi yaparak kişinin maske takıp takmadığını anonim olarak raporlayabilen yazılımlarımız, aynı kişinin birden fazla kameradan geçişini takip ederek de konum odaklı bildirimler oluşturabiliyor.”

AVM’ler ve restoranlardaki yoğunluğu göz önüne alarak geliştirilen yazılımlarının her alanda kullanılabileceğini belirten Eray Hangül, “Toplum açısından tehlike arz eden her yere yazılımımızı entegre ederek alarmlar oluşturabiliyoruz. Yazılımımızla kameralardan aldığımız görüntüleri analiz ederek metro, otobüs, market, iş yeri gibi birçok bölgede koronavirüs önlemlerini artırıyoruz. Alınan görüntüler anonim olarak işlenerek kişinin maske takıp takmadığı ya da sosyal mesafe kurallarına uyup uymadığı belirlenebiliyor. Tüm bunlara ek olarak kişinin hareketini takip ederek yer değiştirse bile son konumunu belirleyebiliyoruz” diye konuşuyor.

TEMİZLİK VE ATEŞ ÖLÇÜMÜ DE YAPILIYOR

Ayvos’un yazılımı ayrıca koronavirüs ile mücadelede diğer bir önemli nokta olan ateş ölçümünü de termal kameralar üzerinden gerçekleştirebiliyor. Şirket termal kameralardan topladığı verilerle 6 metre gibi geniş bir mesafeden temassız olarak ateş ölçümü yapabiliyor. Yazılım, ölçüm sonucunun eşik değerinden fazla olması halinde kişilerin yüz görüntülerini gerekli birimlere ileterek önlem alınmasını sağlıyor. Yine aynı sistem üzerinden kurumlarda veya özel iş yerlerinde temassız ateş ölçümü yaparak yüz tanıma ile tekil ölçümler raporlanabiliyor. Bu kameralardan elde edilen görüntülerle kişinin dezenfektan kullanım sıklığı da belirlenebiliyor. Yani kameralar kişinin dezenfektan kullanıp kullanmadığını tespit edebiliyor.

Hikâye Anlatabilen Yönetici Zirveye Çıkar

VakıfBank Kültür Yayınları’ndan çıkan “Yöneticinin Genç Bir Yazar Olarak Portresi”, hikâye anlatmanın şirketler ve yöneticilerin kaderini belirlediğini ortaya koyuyor. Kitapta, dünya devi markalardan Steve Jobs, Umberto Eco ve Tim Cook gibi önemli isimlere atıfta bulunan Philipp Schönthaler, zirveye çıkış öykülerinden kesitler sunuyor, günümüzde hikâye anlatabilenlerin başarılı olduğunu söylüyor.

VakıfBank Kültür Yayınları (VBKY) “Yöneticinin Genç Bir Yazar Olarak Portresi: Ekonomi-Edebiyat İlişkisi Hakkında Bir Yardım Eli” isimli kitabı okurla buluşturuyor. Alman yazar Philipp Schönthaler kitapta, tarihi olaylar eşliğinde teknoloji, gıda, telekomünikasyon, giyim ve otomotiv devlerine atıfta bulunuyor.

Schönthaler, CEO’ların zirveye çıkışlarından anekdotlar sıralarken, global ölçekli dev markaların ürünlerini sunarken nasıl başarıyı yakaladıklarını anlatıyor. Çevirisi Emre Güler tarafından yapılan kitapta Schönthaler, her şeyin merkezinde iyi hikâye anlatmanın yer aldığını söylüyor.

Dünyanın en eski mesleği

Günümüzden binlerce yıl önce ilkel insan doğadan korktuğu için doğaya öykünmek istedi çünkü başarıya böyle ulaşacağını düşündü. Ateşin başında doğanın ve yırtıcı hayvanların dâhil edildiği öyküler anlattı, efsaneler tasarladı. Bununla yetinmedi, korkularını mağaralara resmetti. İnsan, zamana ve mekâna meydan okudu, her koşulda hikâye anlattı çünkü hikâyesi güçlü olanların söz sahibi olacağını iyi bilirdi… Schönthaler, dünyanın en eski mesleğinin hikâye anlatıcılığı olduğunu ifade ediyor.

Dev markaların başvurduğu yöntemdir

Mevzunun 90’lı yıllara gelindiğinde farklı bir boyut kazandığına dikkat çeken Schönthaler, yöneticilerin, ürünlerin pazarlanmasında hikâyeye başvurduğunu söylüyor. Bugün Silikon Vadisi’nin dahi temelinde bir hikâye yatıyor. Yöneticilerin, CEO’ların gömleklerinden duruşlarına, saç şekillerinden konuşma hızlarına, tanıttıkları ürünlerden tanıtma şekillerine kadar her aşamada bir hikâye var. Amaç ise belli, kuşkusuz başarıya uzanmak, mesajı doğrudan iletmek, hedef kitleyi çembere almak!

Steve Jobs’tan Tim Cook’a…

Schönthaler kitabına, Steve Jobs’ın 12 Haziran 2005’te Stanford Üniversitesi mezunlarına yaptığı konuşmayı referans alarak başlıyor. İlerleyen sayfalarda ise Walter Benjamin, Nietzsche, Tim Cook, Alasdair McIntyre, Umberto Eco ve Jean-Paul Sartre gibi finans, edebiyat ve düşünce tarihine damgasını vuran daha onlarca önemli ismin yaşamından, fikirlerinden ve çalışmalarından kesitler sunarak devam ediyor. Schönthaler, hikâye anlatıcılığına, pazarlama faaliyetlerinden organizasyonlardaki zayıflıkların saklanmasına, kullanılmayan kaynakların harekete geçirilmesinden iş görür hale getirilmesine dek her alanda etkin bir şekilde başvurulduğunu vurguluyor. Ve yöntem global ölçekli dev şirketlerin kâr oranlarından anlaşıldığı kadarıyla işe de yarıyor. Ürününü güçlü ve inandırıcı hikâyeyle destekleyen ise başarının ta kendisi oluyor.

Büyük kalabalıklara konuşmak şart

Günümüzde hikâye anlatıcılığının bilgi üretiminin merkezinde yer aldığını söyleyen Schönthaler, dev markaların hikâye anlatmak için ekipler kurduğunun bilgisini paylaşıyor.CEO’ların veya genel müdürlerin çok iyi birer konuşmacı ya da hikâye anlatıcısı olmak zorunda olduğunu belirtiyor. Schönthaler’ya göre artık toplum gönüllüsü olarak çalışmanın veya büyük maddi bağışlarda bulunmanın yetmediği an dev konferans salonlarında büyük kalabalıklara konuşuluyor. Schönthaler, şu satırları kaydediyor:

“Hikâye anlatıcılığı yönetiminde hikâye ve yönetim kavramlarının her ikisi de bir tek temellendirmeye gereksinim duyan bir anlaşma/ittifak içerisine girer. Yönetimde faydacılık hüküm sürer. Hikâyeler ilişkileri öteden beri karmaşık biçimde düzenlemektedir. Bu işlevleriyle son zamanlarda kendini esasen farklılaşma üzerinden tanımlayan modern toplumlar için çekici hâle gelmektedirler… Bulantı adlı romanında Jean-Paul Sartre, ‘Bir insan her zaman için bir hikâye anlatıcısıdır,’ diye başkarakterine kafa yordurur: ‘O, başından geçen her şeyi hikâye biçiminde görür.’ İngiliz yazar A.S. Byatt şöyle der: ‘Anlatmak, insan doğasının nefes almak ve kan dolaşımı gibi bir parçasıdır.’ Ahlak filozofu Alasdair McIntyre, ‘İnsan, özü itibarıyla hikâye anlatan hayvandır,’ varsayımında bulunur. ‘İnsan, doğası itibarıyla hikâye anlatan hayvandır,’ diyen İtalyan göstergebilimci ve çok satan yazar Umberto Eco da adeta kelimesi kelimesine aynı fikirdedir.”

Covid-19 Y Kuşağını Vurdu

KPMG’nin ABD’de bin tüketiciyle yaptığı ‘Covid-19 Tüketicinin Nabzı’ anketine göre salgından geliri en fazla etkilenenler Y kuşağı oldu. Araştırmaya katılan Y kuşağından tüketicilerin gelirleri yüzde 47,7 oranında azaldı

KPMG yaptığı ‘Covid-19 Tüketicinin Nabzı’ araştırmasında, koronavirüs salgınının tüketici üzerindeki etkisini inceledi. ABD’de bin tüketiciyle yapılan ankete göre salgın en fazla Y kuşağını etkiledi.

Katılımcıların neredeyse yarısı (yüzde 44) pandemi nedeniyle gelirlerinin düştüğünü söylüyor. Salgının Y kuşağının gelir durumu üzerindeki etkilerine bakıldığında ise milenyum kuşağından katılımcıların yüzde 52’si gelirlerinin olumsuz etkilendiğini belirtti. Bu gruba gelir düzeylerindeki düşüş sorulduğunda ise Y kuşağından tüketiciler gelirlerinde yüzde 47.7’lik azalma yaşadıklarını ifade etti.

Katılımcıların yüzde 11’i Covid-19 salgını nedeniyle artık çalışmadıklarını kaydetti.

Karantina boyunca tüketicilerin büyük çoğunluğunun zorunlu olmayan harcamalardan uzaklaştığı görülüyor. Y kuşağının sektörlere göre harcamalarına bakıldığında ise ana ürün ve hizmetlerde harcama yapanların sayısının yüzde 62 arttığı gözleniyor.

Salgın sonrası toparlanma sürecinin nasıl ve ne zaman olacağı ile ilgili çok farklı görüşler var. Ekonominin düzelmesi ve harcama alışkanlıklarının normale dönmesiyle ilgili tahminler birbirinden hayli uzak. Ankete katılanların çoğunluğu hızlı ekonomik toparlanmanın olacağı konusunda umutlu değil. Çoğunluk toparlanmanın 6 ay ve 2 yıldan fazla bir süre arasında gerçekleşeceğini öngörüyor.

Salgının tüketici grupları üzerindeki küresel etkilerinden biri de yeme-içme alışkanlıklarındaki benzerlik. Anketin uygulandığı tüm gruplarda yeme-içme alışkanlıklarının ‘evde yemek yapma’ temasına döndüğü anlaşılıyor. Tüm gruplarda evde spor yapanların sayısının da arttığı görülüyor.

KPMG Türkiye Tüketici Ürünleri ve Perakende Sektör Lider Emrah Akın, “2008 krizini de yaşayan milenyum kuşağı pandemi sırasında ekonominin durması nedeniyle en çok etkilenen sektörlerde çalışıyor. Sosyoekonomik çöküşün etkilerini gelirlerinde hissediyorlar. Yaşam tarzları, harcama alışkanlıkları değişiyor. Bu, 20 yıl içinde yaşadıkları ikinci büyük kriz. Onlar Amerikan tarihinde muhtemelen ebeveynlerinden daha yoksul ilk nesil olarak tarihe geçtiler. Borçlu ve düşük ücretli Y kuşağı, salgının etkilerini uzun süre yaşayacak gibi görünüyor” dedi.

Dört yeni tüketici modeli

Araştırmaya göre salgın dört yeni tüketici grubu ortaya çıkardı. Bunlar şöyle sıralanıyor:

Salgından derinden etkilenenler (yüzde 23): Gelir kesintileri veya iş kaybı yaşayan grup. Salgından önce de ekonomik anlamda zor durumda olan tüketiciler. Ortalama gelirleri yıllık 45 bin dolar, yaş ortalaması 51. Perakende kategorileri arası harcamaları düşük. Geleceğe umutlu/iyimser bakmıyorlar.

Dikkatli ilerleyenler (yüzde 45): İş kaybından daha az etkilenen harcamalarını dramatik bir şekilde değiştirmeyen tüketiciler. Ortalama gelirleri yıllık 60 bin dolar, yaş ortalaması 44. Salgından ilk kategori kadar yüksek etkilenmediler. Salgından önce de salgın dönemindeki miktarda harcama yapıyorlardı. Gelecekle ilgili en şüpheli grup.

Evlerine sığınıp tasarrufa devam edenler (yüzde 27): Görece varlıklı ve ekonomi ile en ilgili olan tüketici grubu. Daha fazla tasarruf ediyorlar ve zorunlu olmayan harcama kategorilerinde az harcama yapıyorlar. Ortalama gelirleri yıllık 110 bin dolar, yaş ortalaması 53. Ekonomik olarak pandemi ile baş edebiliyorlar.Gelecekle ilgili en karamsar grup.

Harcamaya hazır (yüzde 5): En genç grup, ekonomi ile daha az ilgili olmalarına rağmen kategoriler arası çok rahat harcama yapan tüketiciler.Ortalama gelirleri yıllık 65 bin dolar, yaş ortalaması 33. Salgından doğrudan ve yüksek oranda etkilenmediler.Geleceğe en olumlu bakan grup. Sosyal aktivitelere katılmaya hevesli ama yine sosyal mesafe kuralarına duyarlı.

İhracatın Finansmanı – III

İHRACATIN FİNANSMANI İÇİN DÖVİZ KREDİSİ KULLANIMINA AİT KISA DETAYLAR

İHRACATIN FİNANSMANI İÇİN KULLANILAN KREDİLER VE İHRACAT TAAHHÜT BORCU

İhracatın finansmanı için ihracatçılar tarafından kullanılan KKDF ve BSMV muafiyetli döviz kredisi ile birlikte kredi borçlusu aynı zamanda ihracat taahhüt borcunu da üstlenmektedir.

İhracat taahhüdü; GB bazında yapılan FOB ihracatlardan oluşan, kullanılan döviz kredisinin ana para + faiz ve masraflar toplamı kadar ihracat tutarlarıdır. Daha açık anlatımla; USD.100.000.- lık bir döviz kredisi kullanıldığında;

USD.100.000.-  Ana para

USD.    3.000.-  Faiz

USD.       500.-  Banka masrafı

USD.103.500.-   Toplam risk / Taahhüt borcu

İhracatçımız yapmış olduğu her ihracat için gümrüklerde oluşan GB’nin bilgilerini kredi kullandığı bankaya bildirerek, kullanmış olduğu kredinin taahhüdüne saydırmak durumundadır. Taahhüde sayılacak kısım GB’ların FOB tutarlar. GB’lar kredi riski büyüklüğünde olamasa da, parça parça olarak çeşitli ihracatlara ait GB’lerden alınacak FOB değerlerin toplamı kredi riski kadar olmalıdır.

GB’DE TESLİM ŞEKLİ FOB DEĞİLSE

GB muhteviyatı ihracat FOB olarak yapılmayıp, farklı teslim şekillerine göre yani; CFR, CIF, EXW, FAS olarak yapılmış olması halinde kullanılan kredinin ihracat taahhüt borcu nasıl kapatılacak?

Bu durumda izlenecek iki yol vardır.

  • İhracatçıdan navlun faturası talep edilir, navlun (varsa sigorta) masrafları GB’de yazılı tutardan tenzil edilerek GB’nin FOB tutarı bulunur,
  • GB’nin sağ alt köşesinde 46. Hanede “istatistiki değer” yazılıdır. Bu değer daima FOB tutarını gösterir.

GB’nin taahhüt borçları FOB esasına göre kapatılırken yukarıdaki iki madde bizlere FOB değerin bulunmasına yardımcı olur.

Diğer taraftan INCOTERMS 2020’de yer alan ;

  • EXW – Ex Works
  • FAS – Free Alobgside Ship,
  • FCA – Free Carrier

Teslim şekilleri;

  • FOB – Free On Board

Terimine benzerlik gösterdiğinden dolayı, navlun ve sigorta ayrımı yapılmasına gerek kalmadan, EXW, FAS, FCA teslim şekline göre yapılmış ihracatlara ait GB’de yazılı tutarlar aynı zamanda GB’nin 46. Hanesinde yer alan ve bize FOB değerleri veren “istatistiki değer” ile aynı olduğundan, direk olarak ihracat taahhüt hesabına sayılması mümkündür.

İHRACATIN FİNANSMANI OLARAK KULLANILAN KREDİLERLE İLGİLİ İHRACAT TAAHHÜTLERİNİ KAPAMA SÜRESİ NE KADARDIR?

İhracatın finansmanı amacıyla kullanılan kredilerle ilgili olarak ihracat taahhüt hesaplarının kapatılması, kredinin kullanıldığı tarihten itibaren 24 ay içinde kapatılması bu kapatma ile ilgili olarak ilgili GB’lerin tarih ve numaraların kredinin kullanıldığı bankaya ibraz edilmesi gerekmektedir.

Ancak 24 aylık süre içinde ihracat taahhüt hesaplarının kapatılamaması halinde, 24 aylık süre içinde ihracat taahhütlerinin % 50’lık kısmının tamamlanmış olması halinde 6 aylık ek süre verilerek toplamda 30 aylık (24 ay yasal süre + 6 ay ek süre) sürede ihracat taahhütlerinin tamamlanması gerekmektedir.

Bu süre zarfında da kendine göre haklı gerekçelerle ihracat taahhütlerini tamamlayamayanları neler bekliyor dersiniz? Haftaya anlatalım onları…

B2B Satışta Dış Kaynak Kullanım Hizmetleri

Değerli Sektör Yöneticileri,

Buyer Network B2B Marka Ailesi olarak kurumsal pazarda firmalarımıza satış ve iş geliştirme desteği sunuyrouz. Yetenek ve faaliyetlerimizi içeren dosyamız aşağıda yer almaktadır.

B2B Satışta Dış Kaynak Kullanım Hizmetleri

https://satinalmadergisi.com/wp-content/uploads/2020/06/B2B-Satışta-Dış-Kaynak-Kullanım-Hizmetleri-1.pdf

Satış operasyonlarında “dış kaynak kullanımı” ekonomiktir.
Siz projelerinize odaklanın biz B2B pazarda tecrübemiz, satış geliştirme için 3 markamız ve uygulamalarımızla yanınızdayız.

Firma sahipleri ve yöneticilerinizle online toplantı yapmak için randevu rica ediyoruz. Aşağıdaki formdan bize ulaşabilirsiniz.
Saygılarımızla,
Buyer Network İş ve Ticaret Platformu

[contact-form][contact-field label=”İsim” type=”name” required=”true” /][contact-field label=”E-posta” type=”email” required=”true” /][contact-field label=”İnternet sitesi” type=”url” /][contact-field label=”Mesaj” type=”textarea” /][/contact-form]

Şirket Satışları Salgından Etkilenmedi, Yabancı Yatırımcı Hız Kesmedi

Tüm dünyayı etkileyen koronavirüs salgını sonrası bazı şirketler ayakta kalmaya çalışırken bazıları da hız kesmeden yollarına devam ediyor. Ekonominin ve ülkeye yabancı sermaye girişinin önem kazandığı bir gündemde, şirketlerin iç ve dış pazarda güçlenmesi için ortaklıkların önemli bir finansman alternatifi olduğuna dikkat çeken ünlü M&A bankacısı Kerim Kotan, “20 senedir söylediğim gibi ülkemize yabancı yatırımcının ilgisi hiçbir zaman bitmez. İnsanların evlerinden çıkamadığı son 2-3 aylık dönemde başarıyla gerçekleştirdiğimiz Natro’nun team.blue’ya satışı ve yine aynı dönemde bitirme aşamasına getirdiğimiz 4-5 farklı proje bunun en büyük kanıtı” dedi.

Web hosting pazarının lideri Natro’nun %100 hisselerinin team.blue tarafından satın alınması işleminde, imza sürecinin Natro hissedarlarının danışmanı olarak başarıyla tamamlanmasını sağlayan Kerim Kotan, “Natro-team.blue satın alması Türkiye internet sitesi barındırma (web hosting) sektörünün en büyük ve en önemli işlemi oldu” dedi. Gizlilik nedeniyle işlem büyüklüğüyle ilgili bilgi verilemediğinin altını çizen Kotan, “Natro-team.blue işleminin gerekli resmi onayların alınmasının ardından önümüzdeki haftalarda tamamlanmasını beklediklerini açıkladı.

Ortaklıklar önemli bir finansman alternatifi

Salgın sonrası bazı şirketler ayakta kalmaya çalışırken bazıları da hız kesmeden yollarına devam ediyor. Şirketlerin iç ve dış pazarlarda güçlenmesinde ortaklıkların önemli bir finansman alternatifi olduğuna dikkat çeken ünlü M&A bankacısı Kerim Kotan, “20 senedir söylediğim gibi ülkemize yabancı yatırımcının ilgisi hiçbir zaman bitmez. İnsanların evlerinden çıkamadığı son 2-3 aylık dönemde başarıyla gerçekleştirdiğimiz Natro’nun team.blue’ya satışı ve yine aynı dönemde bitirme aşamasına getirdiğimiz 4-5 farklı proje bunun en büyük kanıtı” diyor.

Web hosting sektörünün en büyük ve en önemli işlemi

1999’da kurulan ve Türkiye web hosting sektörünün bir numaralı oyuncusu olan Natro’nun 120.000’den fazla aktif müşterisi ve 500.000’den fazla kayıtlı alan adı bulunmakta. Natro, sunduğu alan adı kaydı, web hosting, e-mail hosting, cloud sunucu ve çeşitli güvenlik çözümleri gibi yenilikçi internet hizmetleriyle tüketicileri ve şirketleri dijitalleştirmeye odaklı hizmetler vermeyi sürdürüyor.

Avrupa’nın önde gelen hosting oyuncusu olan team.blue ise bünyesinde Combell, TransIP, Register Group, UnoEuro, Hosting Ireland ve DanDomain gibi birçok farklı markayı barındırıyor. Avrupa’da toplam 10 farklı ülkede hizmet vermeye devam eden grup, 2 milyondan fazla KOBİ, küçük/ev ofis ve yazılım geliştiricilerine destek veriyor. team.blue, yazılım ve hizmet sektöründe yatırım yapan ve yönetimi altındaki varlıkların değeri 12 milyar ABD Doları’ndan fazla olan özel sermaye fonu Hg Capital’ın portföy şirketlerinden birisi.

Yenilenebilir Enerjiye Almanya Modeli Önerisi

Türk sanayi, yeni dönemde koronavirüsün yaralarını sarmak ve zararlarını telafi etmek için çalışıyor. Sanayide çarklar yeniden dönmeye başlarken yüksek enerji maliyetleri de sanayicinin gündeminde ilk sırada yer almayı sürdürüyor. PAGEV Yönetim Kurulu Başkanı Yavuz Eroğlu, elektrik faturalarında astronomik artışa neden olan YEKDEM bedelinin sanayiciye yüklendiği sistemin sürdürülebilir olmadığına dikkat çekerek yenilenebilir enerjinin ihaleler ile desteklendiği Almanya modeline geçişi önerdi. Yenilenebilir Enerji Kaynakları Destekleme Mekanizması (YEKDEM) teşviklerinin süresi 31Aralık 2020’de doluyor. Sürekli artan ve öngörülemeyen YEKDEM maliyeti ile rekabetçi bir üretimden uzaklaşıldığını belirten PAGEV Başkanı, “YEKDEM’de döviz bazında yüksek sabit fiyatlı teşvik uygulaması yerine Almanya gibi ihaleler ile yolumuza devam edelim, yenilenebilir enerji yatırımlarını rekabete açalım” dedi.

Türkiye’nin yerli ve yenilenebilir kaynaklarla elektrik üretimi son yıllarda önemli bir artış kaydetti. Yenilenebilir Enerji Kaynakları Destekleme Mekanizması (YEKDEM), 2010 yılında yürürlüğe girdi ve yenilebilir enerji yatırımlarının desteklenmesi amacıyla 10 yıl döviz bazında yüksek fiyatlardan devlet alım garantisi verildi. YEKDEM teşviklerinin süresi 31 Aralık 2020’de sona eriyor. Sanayiciler ise elektrik faturalarına yansıyan ve Nisan ayından itibaren yüzde 100 artan YEKDEM bedelinin yükünü daha fazla taşımak istemiyor. Türkiye çapındaki tüm Sanayi Odaları Başkanları, Organize Sanayi Bölge Başkanları, çatı kuruluş TOBB dahil sanayiciler bu yükün artık kaldırılamaz olduğunu uzun süredir hep bir ağızdan dile getiriyorlar.

“Sabit fiyatlı teşvik uygulaması yerine Almanya gibi ihalelerle devam edelim”

Türk Plastik Sanayicileri Araştırma, Geliştirme ve Eğitim Vakfı (PAGEV) Başkanı Yavuz Eroğlu, yenilenebilir enerjinin önemli olduğunu ve ülkemizin bu alanda yeni yatırımları teşvik edici stratejiler geliştirilmesini olumlu bulduklarını ancak teşvik bedelinin sanayicilere yüklendiği bir mekanizmanın bu haliyle sürdürülebilir olmadığını dile getirdi. YEKDEM’in uygulandığı 10 yılda teknolojinin gelişmesi ve ucuzlaması ile birlikte yenilenebilir enerji yatırımlarının maliyetinin de düştüğüne ancak döviz bazında teşvikli fiyatların sabit kaldığına dikkat çeken Yavuz Eroğlu, şunları söyledi: “Dünyada yüksek fiyattan devletin döviz bazında yıllar süren alım garantisi verdiği sistem sona eriyor. Ülkeler yenilebilir enerjiyi ihalelerle en uygun şartlarda teklif veren firmalara veriyorlar. Bu sayede sanayicinin üzerine düşen yük de azalıyor. Sanayide yüksek enerji maliyeti, ihracatı zorlaştırırken bu da işsizliğe sebep olmaktadır. YEKDEM maliyetinin yüksekliğinin sanayimizi ve ülke ekonomisini direkt etkilediğini hepimiz biliyoruz. Sanayimizin küresel pazarda rekabetçi olabilmesi için düşüşte olan bir YEKDEM maliyeti olması gerekir. Mevcut durumda ise bu rakam hep yukarıya çıkıyor ve öngörülemiyor. Almanya’nın 2015 yılında uygulamaya başladığı sistem ülkemize de güzel bir örnek olabilecektir. Bu teşvikler ilk verildiğinde yenilenebilir enerji teknolojileri pahalıydı. Yıllar içinde gelişen ve ucuzlayan teknoloji sayesinde yatırım maliyetleri kat be kat azaldı ama döviz bazında teşvikli fiyatlar sabit kaldı. Sabit fiyat alım garantisi yerine Hükümetler ihaleler açıp yine özel fiyatla ama yenilenebilir enerjiyi de rekabete açarak yol alıyorlar. Almanya 2015’te ihale bazlı enerji teşvikine başladı ve 2017 yılında tam geçişi sağladı. Dünya çapında enerji ihaleleri artık sabit alım garantili fiyatlamanın yerini alıyor ve teşvik dönemi bitiyor.”

İhale yöntemi test edildi, başarılı olduğu görüldü…

Yenilenebilir enerji çalışmaları ile çok önemli bir örnek oluşturan Almanya, uzun zamandır yenilenebilir enerjiyi sabit yüksek fiyatlı teşvikler yerine rekabete açık ihaleler ile veriyor. Eroğlu, Türkiye’de de bu sistemin uygulanabileceğine dikkat çekerek, “Devletimiz ihale ile alım yapmak konusunda denemeler yaptı ve başarılı da oldu. Örneğin; geçen yıl Mayıs ayının son gününde Türkiye’nin 4 bölgesinde yapılan RES YEKA-2 ihalesinde kilovatsaat başına (kWh) 3,53 ile 4,56 $ cent arası fiyatlar verildi. Bu gelişmelere bakarsak mevcutta YEK’de belirtilen Cetvel 1’de kilovatsaat başına Rüzgâr Enerjisi için verilen 7,3 $ cent iken ihaleyle neredeyse fiyatın yarıya indiği ve bu şekilde Yenilebilir Enerji Yatırımcıları yatırım yaparken sanayicinin elektrik faturasına eklenecek YEKDEM payının nasıl düşebileceği de test edilmiş oldu” dedi.

01 Ocak 2021’de yenilenebilir enerjide yeni bir sayfa açalım!

Sanayiciler, Türkiye ve dünya ekonomisinin içinde bulunduğu zor dönem dikkate alındığında YEKDEM’de sabit fiyatlarla döviz bazında ödemenin devam ettiği ve bu maliyetin de sanayiciden alındığı bir sistemin sürdürülebilir ve ülke ekonomisinin yararına bir uygulama olmadığı noktasında birleşiyorlar. Teşvik sisteminin dünyada da terkedildiği bir ortamda Almanya gibi fiyat rekabetine açık ihaleler yöntemi ile yenilenebilir enerjideki artışın devam ettirilebileceğinin altı çiziliyor.

PAGEV Yönetim Kurulu Başkanı Yavuz Eroğlu, “Sabit döviz bazlı, yüksek fiyata dayanan teşvikli YEKDEM sisteminin defterini 31 Aralık 2020’de bir daha açılmamak üzere kapatmalı ve 01 Ocak 2021’de yenilenebilir enerjide TL bazlı fiyat rekabetine açık yeni bir sayfa açmalıyız” diyerek sözlerine son verdi.

Çin ile Yapılan Swap Anlaşması Ticareti Güçlendirecek

Pandemi herkesi bir araya getirdi;

Yen Tip Koronavirüs (Covid-19) Pandemisi sağlık, ekonomik ve sosyal anlamda tüm insanlığı etkilemektedir. Bu durum devletlerin ve milletlerin birlikte hareket etmesinin yolunu açmaktadır. Çünkü küresel bir salgını ancak ve ancak küresel birliktelikle savuşturulabileceği anlaşılmıştır. Bu bağlamda devletler ve şirketler ekonomik anlamda birbirleriyle swap anlaşmaları yapmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti ve Çin Halk Cumhuriyeti pandemi sürecini daha az hasarla atlatabilmek amacıyla karşılıklı swap anlaşması yaptı. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının (TCMB) yaptığı açıklamaya göre: “TCMB ile Çin Halk Cumhuriyeti Merkez Bankası arasında 2019 yılında yenilenen swap (para takası) anlaşması çerçevesinde Çin Yuanı (CNY) fonlamasının ilk kullandırımları 18 Haziran 2020 tarihinde yapılmıştır. Bu sayede ilgili bankalar aracılığı ile çeşitli sektörlerdeki Türk şirketleri, Çin’den ithalatlarını CNY cinsinden ödeme yaparak gerçekleştirmiştir” denilmektedir.

Swap, dalgalanma riskinden koruyor;
Swap anlaşması ile iki ülke faiz ödemelerini ve para birimlerini karşılıklı olarak değiştirdiler. 18 Haziran tarihi itibariyle Türk şirketleri CNY ile işlem yapabilecektir. Yine sabit faizle veya değişken faizle borçlanan iki taraf şirketler faiz ödemelerini birbirleriyle değiştirebileceklerdir. Böylece şirketler, döviz kurları ve faiz oranlarındaki dalgalanmaların yarattığı riskten kaçınmış olacaklardır.

Çin ile ticaret Türkiye’yi dünyanın üretim üssü yapıyor;

Türkiye’nin Çin ile yaptığı swap anlaşmasının, özellikle 2002 sonrası gelişen Türk-Çin dostluğunun bir sonucu olarak doğduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’nin coğrafi konumu ve barındırdığı genç nüfus ile bölgenin lider devleti olma özelliği, Çin’in Türkiye’ye yatırımlarını artırmaktadır. Türkiye dünyanın üretim üssü olma konumunu güçlendirirken, Çin’in büyüyen ekonomisinden yararlanmaya devam edecektir.

Kuşak ve Yol İnisiyatifi swap anlaşması ile güçlenmiş olacak;

Türkiye ile Çin arasında yapılan swap anlaşması iki ülke arasındaki ilişkileri daha da geliştireceği aşikardır. Başlangıçtaki ekonomik ilişkiler ticari, turistik ve sosyal ilişkileri de güçlü bir şekilde etkileyecektir. Önümüzdeki yıllarda zaten başlamış olan Bir Kuşak Bir Yol İnisiyatifinde, Türkiye’nin konumu daha da belirgin hale gelecektir. Özellikle ihracat açısından avantajlar sağlayacak olan bu anlaşma Türk işadamları için önemli bir fırsat durumundadır.

Türk yatırımcıları her alanda Çin’e yatırım veya Çin’den yatırım kazanmak için birbirleriyle yarışacaklardır. Aynı şekilde Çinli iş insanları da Türkiye’de yatırıma öncelik vereceklerdir. Karşılıklı yapılan yatırımlar 2020 yılı başında nefesimizi kesen Covid-19 durgunluğunu kısa sürede sona erdirecektir.

Evde Çalışma Sırasında Alınması Gereken 15 Tedbir

Covid-19 Pandemisi her ne kadar dünya çapında etkisini azaltmaya başlamış ve ülkeler kontrollü şekilde normalleşme sürecine girmişse de pandeminin şimdiden sosyal hayat ve çalışma hayatında köklü değişikliler yapmış olduğu göz ardı edilemez bir gerçek olarak karşımıza çıkmıştır.

Uzaktan çalışma ve evde çalışma şekillerinin birçok şirket tarafından ilk defa tecrübe edilmesiyle birlikte işyeri maliyetlerinde azalma, işçi performansında yükselme ve benzeri avantajların fark edilmesiyle; ilerleyen zamanlarda birçok işyeri ve şirketin evde çalışma modeline devam etmesi muhtemeldir. Evde çalışma sırasında işçilerin uğrayacağı kazalar ve bu çalışmalar sırasında yakalanabilecek hastalıkların meslek hastalığı veya iş kazası olarak değerlendirileceği de sabittir. İlerleyen zamanlarda evde çalışma sırasında yaşanabilecek kazalarla ilgili olarak da işverenler ile işçiler arasında çok sayıda uyuşmazlığın ortaya çıkması da mümkün gözükmektedir. Evde çalışma sırasında meydana gelebilecek kazalardan işverenlerin hukuki hatta cezai sorumluluklarının doğabileceği göz önünde bulundurulduğunda işverenlerin evde çalışma sırasında işçilerin gözetilmesine ilişkin birtakım tedbirleri alması ve düzenli kontrolleri yapması gerektiği sabittir.

İŞVEREN SORUMLULUĞUNUN TEMELİ

Evde çalışma sırasında dahi işçinin korunması gerekliliği işverenin iş sözleşmesi uyarınca yüklenmiş olduğu gözetim borcu temeline dayanmaktadır. Gözetim borcu içerisinde, işçinin vücut bütünlüğünün korunması adına tüm önlemlerin alınması, 6031 S. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu hükümleri, işçinin yaşam hakkı dahil olmak üzere birçok hususu kapsamaktadır.

Kanuni temeli ise 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 14/4 hükmü uyarınca “işçinin, işveren tarafından oluşturulan iş organizasyonu kapsamında iş görme edimini evinde ya da teknolojik iletişim araçları ile işyeri dışında yerine getirmesi esasına dayalı ve yazılı olarak kurulan iş ilişkisi”  şeklinde temel bir şekilde tanımlanmış; ilgili maddenin altıncı fıkrasında işverenin  uzaktan çalışan işçi açısından “iş sağlığı ve güvenliği önlemleri hususunda çalışanı bilgilendirmek, gerekli eğitimi vermek, sağlık gözetimini sağlamak ve sağladığı ekipmanla ilgili gerekli iş güvenliği tedbirlerini almakla”  yükümlü olduğunun altı çizilerek atılmıştır.

İşverenin sorumluluğunun mevzuat hükümleri ile sınırlı olmadığı, işletmenin faaliyet alanı ve çalışma koşullarının gerektirdiği teknik olarak mevcut tüm tedbirlerin alınmasının zorunlu olduğu da unutulmamalıdır. Yani işveren sadece ilgili kanunlarda yazılı olan tedbirleri almakla hukuki sorumluluktan kurtulmuş olamayacaktır. Bu nedenle İş Sağlığı ve Güvenliği Tedbirleri ile hukuki açıdan değerlendirilmesi yapılabilecek birtakım tedbirlerin de işyerlerinde alınması gerekmektedir.

EVDE ÇALIŞMA SIRASINDA ALINMASI GEREKEN BİRTAKIM TEDBİRLER

Sayılacak olan tedbirlerin tamamı işverenin ileride yaşanması muhtemel uyuşmazlıklarda kendisini koruyabilmesi için ispatlanabilecek şekilde belgelendirilmeli ve düzenli olarak takip edilmelidir. Bu tedbirlerin alınması sırasında işçinin özel yaşam alanının ihlal edilmemesi ve işçinin kişisel verilerinin korunması da ön planda tutularak hareket edilmeli bu konuda mevzuata uygun şekilde hareket edilmesi gerekmektedir.

  1. Evde çalışma yapacak olan işçilere; çalışma şekline ilişkin ve 6331 S. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu uyarınca evde çalışmaya yönelik eğitim verilmelidir. (Mümkünse yüz yüze mümkün değilse online görüşme yoluyla verilmeli bu konuda işçinin aktif katılımı ispat edilebilmelidir.)
  2. Yapılan eğitimin içeriğinden oluşan, işçinin anlayabileceği nitelikte ve netlikte yazılı bilgilendirme yazısı da işçiye ayrıca gönderilmelidir. (İşçiden bu bilgilendirmeye ilişkin geri dönüş alınmalıdır.)
  3. İşçinin evde çalışma yapacağı ortamın belirlenmesi, farklı ihtimallere göre çalışma yapılacak sınırın çizilmesi gerekmekte olup bu alanda asgari nitelikte risk analizi yapılmalıdır. (Kablo düzenleri, duvara sabitlenmemiş raf ve dolaplar ile benzeri konularda değerlendirmeler yapılmalıdır. Şirket tarafından çalışma alanı dönemsel olarak kontrol edilmelidir.)
  4. İşçilerin çalışma saatleri belirlenmeli, çalışma saatleri içerisinde işçi üzerinde baskı niteliğinde olmayacak şekilde, işçilere e-posta veya mesaj atılarak iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin düzenlemelere uyulması hatırlatılmalıdır. (Bu çalışma tipinde çalışma süresi ve ara dinlenmeleri birbirine çok fazla karışıyor olduğundan bu konuda işçi ile karşılıklı bir mutabakata varılarak sınırların çizilmesi önem arz ediyor.)
  5. İşçinin sağlığının korunması için gerekli düzenli bilgilendirmeler yapılmalıdır. (Covid-19 açısından Sağlık Bakanlığı Tarafından yayınlanan korunma kuralların hatırlatılması, bilgilendirilmesi, maske, eldiven dezenfektan yardımı yapılması vb.)
  6. İşçiye iş ve çalışma koşullarıyla ilgili değişiklik için işverene bildirim yükümlülüğü olduğu hatırlatılmalıdır. (İşçinin kararlaştırılan alan dışında veya çalışma saatleri dışında çalışması gerekmiş ise veya işçinin sağlık ve güvenliğini tehdit eden bir risk doğdu ise işverene derhal bildirim yapması gerektiği)
  7. İşçinin işi görmesi için lazım olan ekipman ve her tür araç işveren tarafından sağlanmalıdır. (Örneğin: işçi kendi bilgisayarını kullandırmak için zorlanamayacaktır veya işçiye evine yazıcı alması yönünde bir zorlama yapılamayacaktır.)
  8. Çalışma koltuğu, masa, bilgisayar ekranı, ekran yüksekliği vb. şartlar çerçevesinde evde çalışan işçi için ergonomik düzenlemeler ile işçinin çalışma ortamının sağlıklı olarak aydınlatılması için gerekli şartlar işçiye bildirilmelidir.
  9. İşçinin evde çalışma sırasında vakit geçireceği alanda ergonomik düzen sağlanması için bel destek yastığı, boyun yastığı veya oturma simidi gibi ekipmanlar işveren tarafından sağlanabilir.
  10. İşyerinde normal şartlarda çalışırken diğer çalışanlarla iletişim halinde olan işçinin; evde çalışmaya geçmesi halinde psikolojik durumu göz önüne alınarak işçi online sosyal aktivitelere yönlendirilmelidir. (Hatta dinlenme süreleri uzatılarak işçinin hareket etmesi için zaman tanınabilir ve işçiye bu yönde hatırlatmalar yapılabilir.)
  11. İşçinin özel yaşam alanı ve özel yaşamına ayırması gereken saatlerin net bir şekilde sınırı çizilerek bu sürelerin işveren vekili veya işçinin üstü konumunda bulunan diğer işçiler tarafından ihlali engellenmelidir. (Örneğin geç saate gönderilen bir Whatsapp mesajı veya e-posta ile işçiye iş verilmemeli; işçiler arasındaki düzenin korunması adına mesai saatleri dışında çalışmanın önlenmesi sağlanmalıdır.)
  12. İşçinin sosyal gelişimimin sağlanması için dijital platformlara üyelik yardımı, işçi adına işçinin ilgi alanına göre bir dergiye üyelik veya işçinin hareket etmesini teşvik etmek için belirli dönemlerde spor malzemesi yardımı yapılabilir.
  13. İşçinin işyerinden ve dinamik yapıdan fiziken uzak kalması bazı durumlarda işçiyi psikolojik olarak işten uzaklaştırabilir, bu nedenle motivasyonun sağlanması için işçi ile olan pozitif iletişimin arttırılması gerekir.
  14. İşçinin evde çalışması sırasında, işin yapılmasını engelleyebilecek mesaisinin uzamasına sebep olabilecek nitelikte ihmallerden kaçınılmalıdır, çalışanların insan kaynakları ile IT uzmanlarına iletişimi kanalları açık olmalıdır.
  15. İşçi evde çalışma koşullarında veri ihlallerinin önüne geçmek adına gerekli şekilde bilgilendirilmelidir. (Özellikle işçiye bir kafede veya kütüphanede çalışması imkânı tanınmışsa gerekli önlemler alınmalıdır.)

Saymış olduğumuz önlemler sınırlı nitelikte değildir ancak yukarıda da belirtildiği üzere işverenin işçiyi koruma ve gözetme borcunu yerine getirdiğini ispat için temel nitelikte tavsiye olarak kabul edilmelidir. İşverenin sorumluluktan kurtulmak adına; kazanın veya hastalığın kaçınılmaz olduğunu, kanuni şartlarda hatta kanunun emrettiğinin ötesinde kazayı ve hastalığı engellemek adına çaba gösterdiğini, işçinin sağlını ve sosyal gelişimi korumak adına faaliyetlerde ve yardımlarda bulunduğunu gösteren ve ispatlayabilen işveren, mahkemeye taşınan bir uyuşmazlıkta hukuki açıdan önemli bir avantaj elde edecek hatta uyuşmazlığın mahkemeye taşınmasını dahi engelleyecektir.