Almanya Ekonomisinin Son Sınavı: Tarifeler
Müge TÜRKKAN
Almanya Merkez Bankası Başkanı Joachim Nagel bir süredir Almanya ekonomisinin ABD’nin gümrük tarifeleri nedeniyle bir resesyona girebileceğini söylüyor. Bu açıklamanın temelini büyük oranda ABD’nin çelik ve alüminyuma getirdiği yeni gümrük vergileri ve Avrupa Birliği’nden ithalata gümrük vergisi getireceğini belirtmesi yatıyor. Almanya’nın mali gevşeme planı ve Avrupa Merkez Bankası’nın faiz indirimlerinin de etkisi ile Alman tahvillerinde de bir süredir satış etkisi görülüyor.
Avrupa’nın siyasi ve ekonomik anlamda lokomotifi olarak Almanya’dan gelen bu açıklamaların bölgedeki diğer ülkeler için de değerlendirilmesi gerekiyor. Aslında bu “lokomotiflik” hikayesi biraz daha eskiye dayanıyor ve şu sıralar geçerliliği yavaş yavaş sorgulanmaya başladı. Yakın zamana kadar Almanya yenilenebilir enerji ve ağır sanayi üretiminde diğer Avrupa ülkelerine göre bir adım önde ilerliyordu. Hikayeyi biraz eskiden alacak olursak Birinci Dünya Savaşı sonrasının en yorgun ülkelerinden olan Almanya, 29 Buhranı’nın da olumsuz etkileriyle Amerika’ya olan borçlarını ödeyebilmek için altın karşılığı olmayan para basma yoluna gitmiş ve bunun sonunda ABD bu parayı kabul etmeyince Almanya’da hiperenflasyon yaşamıştı.
Bu durum Almanya’nın ekonomik şuurunda önemli bir iz yarattı ve ülke Amerika’ya fazla güvenmeme konusunda ilk dersini burada aldı. Bu nedenle İkinci Dünya Savaşı sonrasında Bretton Woods ve Soğuk Savaş rüzgarıyla daha sıkı birer Amerikan müttefiki olan ve ağır sanayi üretimini yavaşlatan Batı Avrupa ülkelerine kıyasla Almanya imalatta bir adım önde ilerledi. Zaman içerisinde Fransızlar göz bebekleri olan Renault markasını bile yabancı sermayeye teslim ederken, İspanyol Seat ve İngiliz Bentley bir Alman markası olan Volkswagen’e katıldı. Ancak önce Amerika ve Uzakdoğu sermayesinin otomotivdeki yükselişi ile artan rekabetçilik sonra da elektrikli araçların öne çıkması ile otomotivdeki büyük Alman markaları da şu an ekonomik sıkıntılar yaşamakta.
Almanya’da 2005’ten 2021’e kadar süren Merkel yönetimindeki Hristiyan Demokrat Parti bu süreci çoğunlukla kriz yönetimi ile geçirmişti. %12’den %6’ya azalan işsizlik ve artan kişi başı gelir bu yönetimin önemli başarıları arasındaydı. Bir diğer başarısı da 2014 Yunanistan borç krizi esnasında Avrupa’yı toparlayıcı ve sahiplenici yaklaşımı oldu. Ancak bu yaklaşım 2015’teki mülteci krizi ile birleşince Almanya’da sosyal yardımların da etkisiyle gelir uçurumunun artmasına yol açtı ve tepkilere neden oldu. Buna ilaveten Rusya’nın Kırım’ı ilhakından sonra Almanya’nın kamu borçlanmasındaki kısıtları esnetmeyerek ve yeni kaynaklar yaratmayarak enerjide Rusya’ya bağlı kalması, beklenmedik gelişmelere hazırlıksız yakalanmasına yol açtı.
İleriki dönemde Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesiyle başlayan kısıtlamalar Almanya’da enerji fiyatlarının artmasının ve Almanya’nın özellikle kaçındığı enflasyonun tekrar oluşmasında rol oynadı. NATO ve ABD çatısı altında savunma harcamalarını GSYİH’nin %2’lik alt sınırının da altına düşüren Merkel yönetimi Rusya Ukrayna krizinin çözümüne dair istişarelerde bu nedenle söz sahibi olamadı.
Trump’ın NATO üyelerine %5’lik savunma bütçesi ayırmamaları halinde savunma desteğini sağlamayacağını belirtmesi sadece Almanya’da değil başta Baltık ülkeleri olmak üzere tüm Avrupa’da ekstra bir “savunma sanayisini güçlendirme” maliyeti oluşturdu. Almanya’da 2021’de iktidara gelen, Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve Liberaller’den oluşan üçlü koalisyon, dünyada Trump ile yayılan yeni korumacılık rüzgarına yetişebilmek şöyle dursun vergiler, kamu borçlanması ve dış politika gibi birçok konuda karar almakta bile güçlük çekti. Almanya’nın içinde bulunduğu ekonomik koşullardan yenilenebilir enerji ve sürdürülebilirliği arttırarak çıkması gitgide daha maliyetli bir hale geldi. Nüfusun yaşlı olması sebebiyle yabancı işgücü desteklenmeye devam edildi. Onlara verilen sosyal yardımlar bütçeyi zayıflattı. Yüksek vergiler üretimin ülke dışına taşınmasına ve girişimin yeterli desteği alamamasına neden oldu. Tüm bunların neticesinde ülkede 2023 yıl sonunda %0,3, 2024 yıl sonunda ise yine bir önceki çeyreğe kıyasla %0,2 küçüldü.
Trump’ın ikinci kez başkanlığa seçilmesi ile dünyada yükselişi süren korumacılık dalgası işte bu nedenle 2025 yılındaki son seçimlerde Almanya’da AFD’nin de ana muhalefete yükselmesine neden oldu. Geçtiğimiz Şubat ayındaki seçim sonuçları Hristiyan Demokratlar ile Sosyal Demokrat parti arasında bir koalisyona işaret etti. Bu koalisyon için görüşmeler halen sürüyor. Bu koalisyonun ABD’nin Avrupa Birliği ile arasına inşa ettiği duvarlara doğru tepkiyi vererek ülkenin ihracatını ve büyümesini ayakta tutacak çözümler üretmesi bekleniyor.
2024 yılında TUİK verilerine göre 20,4 milyar dolar ile Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı ülke olan Almanya’nın resesyona girmemek için gerekli adımları atabilmesi Türk sanayisi için büyük önem arz ediyor. Avrupa’nın ön tekeri konumundaki bu ülkenin GSYİH’si ve dünyaya kök salmış büyük markaları ile Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin ekonomisine etki edebilecek gücü devam ediyor. Türkiye’nin bu açıdan Almanya’ya yeni üretim ve yatırım sahaları yaratmaya çalışabileceği bu noktada, dünyaya yatırım yapılabilir ve hukukun üstünlüğüne inanan bir ülke izlenimi vermesi gerekiyor. Türk sanayicilerinin de elbette Almanya sanayisinde doğacak yeni ihtiyaçları bu süreç içinde yakından izlemesi gerekecek.
Müge TÜRKKAN









Asgari kurumlar vergisi, küresel ekonomi bağlamında vergi adaletini sağlamak ve çok uluslu şirketlerin vergi kaçınma stratejilerini engellemek amacıyla geliştirilen önemli bir politikadır. Bu yaklaşım, özellikle 2021 yılında OECD ve G20 ülkelerinin önderliğinde, küresel bir vergi reformunun parçası olarak gündeme gelmiştir. Amaç, ülkeler arasındaki vergi rekabetini sınırlamak ve şirketlerin adil bir şekilde vergilendirilmesini sağlamaktır.
Allianz, Küresel Emeklilik Raporu’nun üçüncüsünü yayımladı. Emeklilik tasarruf açığının küresel olarak büyüdüğü ancak bu açığın gerekli düzenlenme ve uygulamalarla kapatılabileceği vurgulanan raporda, 71 ülkenin emeklilik sistemi analiz ediliyor. Türk emeklilik sisteminin de değerlendirildiği raporda, Türkiye’nin Avrupa’ya kıyasla genç nüfusu da büyük bir değer ve potansiyel olarak nitelendiriliyor.
– NE OLACAK BU EKONOMİ YA?
Otomotiv Sanayii Derneği (OSD) 2025 yılının şubat ayı verilerini açıkladı. Geçen yılın aynı dönemine göre toplam üretim yüzde 9 azalarak 218 bin 991 adet olarak gerçekleşti. Geçen yılın aynı ayına göre yüzde 6 gerileme yaşayan otomobil üretimi ise 141 bin 496 adede ulaştı. Traktör üretimiyle birlikte toplam üretim ise 224 bin 348 adede yükseldi.
Türkiye otomotiv sanayisine yön veren 13 üyesiyle sektörün çatı kuruluşu konumunda olan Otomotiv Sanayii Derneği (OSD), 2025 yılının ilk iki ayına ait üretim ve ihracat adetleri ile pazar verilerini açıkladı. Buna göre, yılın ilk iki ayında toplam otomotiv üretimi bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 9 düşüşle 218 bin 991 adet olarak gerçekleşti.
Türkiye İhracatçılar Meclisi verilerine göre, toplam otomotiv sanayi ihracatı, 2025’in şubat ayında yüzde 16 ile sektörel ihracat sıralamasında zirvedeki yerini korudu. Uludağ İhracatçı Birlikleri (UİB) verilerine göre, ilk iki ayında toplam otomotiv ihracatı, 2024 yılının aynı dönemine göre yüzde 1 azalarak 5,9 milyar dolar oldu. Euro bazında ise yüzde 2 gerilemeyle 5,4 milyar euro olarak gerçekleşti. Bu dönemde, dolar bazında ana sanayi ihracatı yüzde 3 oranında azalırken, tedarik sanayi ihracatı da yüzde 2 arttı.
Emine KORKMAZ – İhracat-İthalat Müdürü
Endüstriyel simbiyoz, yalnızca atık yönetimi olarak ele alınmamalıdır; aynı zamanda doğal kaynakların daha verimli kullanılması, enerji tasarrufunun sağlanması, işletmelere ekonomik katkı sunulması, çevresel etkilerin en aza indirilmesi ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşılmasında fayda sağlayan kapsamlı bir yaklaşımdır. İnovasyon ve iş birliği sayesinde farklı sektörleri bir araya getirerek; yeni iş modelleri yaratır böylelikle sektörel rekabeti ve gelişmeyi de teşvik eder.
İtirazen Şikayet Konusu; Başvuru sahibinin dilekçesinde özetle; İhalenin 6’ncı kısmı üzerinde bırakılan ……. Medikal Ür. Paz. Ltd. Şti.nin Teknik Şartname’nin “6.4.11.Kullanılacak kitler cihazla tam uyumlu olmalıdır. Bu uyumluluk hem cihaz üreticisi hem kit üreticisi tarafından belgelenmelidir.” maddesini karşılamadığı, ÜTS kayıtları incelendiğinde cihaz üreticisi ve kit üreticisi firmanın aynı olmadığı, dolayısıyla cihazların ve kitlerin aynı marka olmasının mümkün olmadığı,



Yapay zeka ile gayrimenkul değeri hesaplayan ve bu sayede alım satım işlemlerinin güvenle yapılmasını sağlayan Endeksa, Şubat 2025 Konut Değer Raporu’nu açıkladı. Verilere göre, Türkiye genelinde satılık konut fiyatları yıllık bazda nominal olarak artarken reel düşüş ise azalıyor. Şubat ayında Türkiye genelinde satılık konut fiyatları yıllık bazda %26, aylık bazda %3 artış gösterdi. Enflasyon etkisi göz önüne alındığında fiyatlar bir yılda reel olarak %10, bir ayda ise %1 düşüş kaydetti. Ortalama konut metrekare satış fiyatı 31.057 TL’ye yükselirken, ortalama konut fiyatı ise 4 milyon TL’ye ulaştı. Konut yatırımının geri dönüş süresi 13 yıl olarak hesaplandı.
“Gayrimenkul piyasası, daha önce de öngördüğümüz gibi yılın başından bu yana hareketli bir seyir izliyor. 2025 yılının ilk iki ayında konut satışları geçen senenin aynı dönemine göre %29’luk bir artış gösterdi. Faizlerdeki kısmi düşüş ve bankaların kampanyaları, ipotekli satışları geçen senenin aynı dönemine göre %127 artırdı ve ipotekli satışlar toplam satışların %15’ini oluşturdu. Şu an bu hareketliliğin fiyat artışına yansımadığı bir dönemdeyiz. Kiralardaki artışın satış fiyatından yüksek olması sebebiyle konut yatırımının geri dönüş süresi 13 yıla kadar geriledi. Bu rakam 2022 yılının sonlarında 18 yıla kadar yükselmişti. Bu yıl içerisinde faiz indirimlerinin devam etmesi ve krediye erişimin kolaylaşması ile konut fiyatlarının yükselmesini bekliyoruz. Dolayısıyla konut yatırımı yapmayı planlayanlar için şu anki dönem oldukça uygun ve birçok kişinin bu fırsatı değerlendirmeye başladığını da görüyoruz.”
Bir Ramazan ayına erişmek daha nasip oldu. Bu ayın herkese hayırlı olması temel dileğim. Mübarek Ramazan ayı İslam dünyası için manevi bir öneme sahip olmakla birlikte, her zaman iş dünyası ve ticaret üzerinde de önemli etkiler yaratmaktadır. Özellikle tüketim alışkanlıklarının değişmesi, satın alma davranışlarının dönüşmesi ve tedarik zincirlerinin bu sürece adapte olması, Ramazan’ı sadece dini bir ay olmanın ötesine taşır. Bu yazımda, Ramazan ayının Türkiye ve küresel pazarlarda tedarik zincirleri ve satın alma süreçleri üzerindeki etkilerini inceleyeceğim. Ayrıca, bu dönemi verimli bir şekilde yönetmek için stratejik önerilerde bulunacağım. Haydi buyurun.
Ramazan ayı, sadece manevi bir dönem değil, aynı zamanda iş dünyası için de büyük bir fırsatlar ve zorluklar dönemidir. Bu dönemi doğru yönetmek, hem yerel hem de küresel şirketler için büyük bir rekabet avantajı sağlayabilir. Herkese tekrar hayırlı Ramazanlar.