Bir Kez Daha Türkiye’de Yılın Finansal Birleşme ve Devralma Danışmanı İş Yatırım

Uluslararası finans çevrelerinin etkili ve saygın veri sağlayıcı kuruluşlarından Mergermarket tarafından “European M&A Awards / Avrupa B&D Ödülleri” adı altında gerçekleştirilen ve her ülkede sektörünün en iyilerine verilen “Yılın Finansal Birleşme ve Devralma Danışmanı” ödülünü bu yıl İş Yatırım aldı.

Şirket Birleşme ve Devralmaları konusunda dünyanın en saygın veri sağlayıcı şirketlerinden Mergermarket, Avrupa B&D Ödüllerini Türkiye’de 2010 yılında vermeye başlamış ve aynı yıl İş Yatırım “Türkiye’de Yılın Finansal Birleşme ve Devralma Danışmanı” seçilmişti. Bu yıl, İş Yatırım şirket Birleşme ve Devralma işlemlerindeki üstün performansı ve başarılı çalışmaları nedeniyle bir kez daha ödülün sahibi oldu. Ayrıca İş Yatırım’ın Birleşme ve Devralma hizmeti 2009 ve 2014 yıllarında Euromoney tarafından “En İyi B&D Danışmanı” olarak ödüllendirilmişti. Türkiye’de bu alanda 4 ödüllü tek aracı kurum olan İş Yatırım, 2000 yılından beri toplam 12 milyar doların üzerinde büyüklüğe sahip 145 adet B&D işlemi ile liderliğini sürdürüyor. Mergermarket’ın ödül için değerlendirdiği dönemde ise 11 B&D işlemine aracılık ederek, Türkiye’de en çok işleme danışmanlık hizmeti veren kurum oldu.

7 Aralık 2017 tarihinde Londra’da onbirincisi düzenlenen törende ödülü alan İş Yatırım Genel Müdür Yardımcısı Murat Kural konuya ilişkin yaptığı açıklamada; İş Yatırım’ın uzun yıllardır süregelen başarılı kurumsal finansman faaliyetlerinin performansının takdir edilmesi ve böylesine önemli bir ödüle tekrar layık görülmesinin çok büyük gurur vesilesi olduğunu belirtti. Bu anlamlı ödülü, birleşme ve devralma alanında vermiş olduğumuz başarılı hizmetin takdiri ve tescili olarak değerlendirdiklerini söyledi.

Kural, 2017 yılında Türkiye’de birleşme ve devralma alanında özellikle enerji, üretim ve temel endüstriler sektörlerinin aktif olduğunu, toplam yaklaşık 200 işlem ve 8,5 milyar doları tutarında işlem hacmi gerçekleştiğini ifade etti. 2018 yılında birleşme ve devralma toplam işlem hacminin 10 milyar doları aşmasını öngördüklerini kaydetti.

Kural, dünyada geçilen zorlu sürece rağmen, Türkiye’nin orta ve uzun vadede yabancı yatırımların ilgi odağı olmaya devam edeceğini, bu süreçte, sermaye girişleri ile güçlenen bazı yerli firmaların da ülke dışında şirket satın almalarının ve yurt dışı yatırımlarının artarak devam edeceğini tahmin ettiklerini ifade etti.

Bugüne kadar gerçekleştirdikleri danışmanlık işlemlerinin farklılığının, bu alanda uzmanlaşmış geniş bir kadroya sahip olmasından kaynaklandığına dikkat çeken Kural, “25 kişilik kadrosuyla Türkiye’nin en büyük kurumsal finansman ekibine sahip olduğumuz için ekibimiz sektörel bazda uzmanlaştı. Uzmanlığımız farklı sektörlerden farklı müşteri edinmemizi sağladı. B&D işlemlerinde en aktif kurum olmamız sebebiyle de Türkiye’ye yatırım yapmak isteyen gerek stratejik gerekse finansal ortaklıkların ilk başvurdukları adreslerden birisi olduk. Ayrıca, özel sektör firmalarına, birleşme ve devralma danışmanlıklarının yanı sıra halka arz, ve proje finansmanı danışmanlığı yeniden yapılanma, portföy stratejisi belirlenmesi gibi hizmetler de sunuyoruz.” dedi.

Mobilya sektörü her geçen yıl ihracatını artırıyor

İstanbul Mobilya, Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği Başkanı Ahmet Güleç, geçen sene 12 ayda yakaladıkları ihracat rakamına bu sene 11 ayda ulaşarak 1,2 milyar dolar seviyesine yükselttiklerini söyledi.

Yılsonu hedeflerinin ise 1,3 milyar dolar olduğunu belirten Güleç,  2018 yılsonunda bu rakamı 1,5 milyar dolara yükseltmek için çalıştıklarının altını çizdi.

2017’nin ilk 11 ayında yoğun olarak çalışarak geçtiğimiz yılın rakamlarına bu süreçte ulaştıklarını belirten İstanbul Mobilya, Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği Başkanı Ahmet Güleç, ihracat rakamını 1,2 milyar dolar seviyesine yükselttiklerini söyledi.

Güleç: 2017 yılsonu hedefimiz 1,3 milyar dolar

İstanbul Mobilya, Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği olarak Türkiye mobilya sektörünün yüzde 32,8’ini sırtladıklarını aktaran Güleç, 2018 yılının Eylül ayında bu rakamlara ulaşma hedefinde olduklarının altını çizdi. Yılsonu hedeflerinin ise 1,3 milyar dolar olduğunu belirten Güleç,  2018 yılsonunda bu rakamı 1,5 milyar dolara yükseltmek için çalıştıklarını aktardı. İstanbul Mobilya, Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği olarak Türkiye mobilya sektörünün hedeflerine ulaşması için var güçleriyle çalıştıklarını söyleyen Güleç, “Bu çalışmalarımızın neticesinde önümüzdeki 5 yıl içinde de Türkiye’yi dünyanın ilk 10 ihracatçı ülkesi içinde görmek için elimizi taşın altına koyuyor, sektörümüzü tüm paydaşlarıyla büyütmek için spesifik projeleri hayata geçiriyoruz. Çünkü hedefimiz çok net; Türkiye’nin 2023 vizyonu doğrultusunda sektörümüzle birlikte ülke ekonomisinin büyüdüğünü görmek” dedi.

 

“Birlik olarak gelecek yıl ihracat hedefimiz; 1,5 milyar dolar”

Öte yandan ihracatla büyüme hedefi doğrultusunda sektörün yeni pazarlara ulaşarak ihracat gücünü artırması için küresel pazarlarda yüksek perdeden konuşulması gerektiğini inandıklarını söyleyen Güleç, bunun için dünyanın farklı noktalarındaki fuarlara Türk heyetlerini götürdüklerini belirtti. Güleç, “2018’in ilk dört ayında gerçekleşecek olan Çin Uluslararası Mobilya Fuarı CIFF, Amerika’da gerçekleştirilen Highpoint 2018 Sonbahar Mobilya Fuarı, Almanya düzenlenen MOW Fuarı ve Türkiye’nin en önemli fuarlarından Uluslararası İstanbul Mobilya Fuarı için yaptığımız çalışmalar sonucunda 2018’in ilk 9 ayında ihracat rakamımızı 1,2 milyar dolar seviyesine yükseltmeyi hedefliyoruz. Ve bu güçle de yılı 1,5 milyar dolarla kapatmak için çalışmalarımıza şimdiden başladık.”

Ayrıca birlik olarak mobilya sektöründe hedef ve fırsat pazarlarını daha sistematik olarak belirlemeye yönelik çalışmalar gerçekleştirdiklerini söyleyen İstanbul Mobilya, Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği Başkanı Ahmet Güleç, “Biz ihracat hedefimize ulaşmak üzere uygun stratejileri üretmek; üretim odaklı olmaktan çok pazar odaklı olmak için yoğun bir şekilde çalışıyoruz. Ve bugün geldiğimiz noktada ihracatçılarımız ‘Bölgesel’ oyuncudan ‘Küresel’ oyuncu olma yolunda evrildi ve dünyada 200’den fazla gümrük bölgesine ihracat yapmaya başladı. Biz bu hedeflere ulaşacağımıza yürekten inanıyoruz. Çünkü bakış açımızı değiştiren ‘Zihinsel bir Devrim’e ve ‘Ezber bozan’ stratejiyi benimsedik. Biz sektörümüzün gücünü biliyor, ona göre kendimize hedef belirliyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın söylediği gibi ülke ekonomisine katkı sağlayacak tüm parametrelerde olmaya çalışıyor, dünyanın farklı lokasyonlarındaki iş insanlarıyla el sıkışıyoruz. Sektörümüzün geleceği için var gücümüzle çalıyoruz.”

İş’le Buluşmalar Toplantısı Bursa’da gerçekleştirildi

İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, kamunun yanı sıra özel kesimin yatırım ve üretiminden ve net ihracatın ciddi katkısından kaynaklı bir büyümenin ancak sürdürülebilir büyümeye geçtiğimizin işareti olacağını ifade ederek, “Bütün sıkıntıları aşmanın en önemli yolu büyüme, katma değerli büyüme. Büyüme bizim için olmasa da olur diyebileceğimiz bir hadise değil” dedi.

Türkiye İş Bankası tarafından 2008 yılından bu yana Dünya Gazetesi iş birliği ile düzenlenen, değişen ekonomi ve piyasa koşullarında bölgesel ve uluslararası fırsatların, Türkiye ekonomisinin bugünü ve geleceğine ilişkin fikirlerin gündeme geldiği “İş’le Buluşmalar”ın “Dijital Dönüşüm ve Yeni Sanayi Devrimi” başlıklı 41’inci toplantısı Bursa’da gerçekleştirildi.

Adnan Bali, toplantıda yaptığı konuşmada, Bursa’nın İş Bankası açısından ayrıcalıklı bir şehir olduğunu, bankanın kurucularından Celal Bayar’ın burada doğduğunu, bankanın kuruluş sermayesinin bir kısmının Bursa’nın ileri gelen 8 iş adamı tarafından karşılandığını, dolayısıyla 36 kurucunun Celal Bayar dahil 9’unun Bursa’dan geldiğini söyledi.

İş Bankası’nın 3. şubesinin Bursa’da 1 Ocak 1925’te faaliyete başladığını belirten Bali, o günden bu yana bankanın en fazla yatırım yaptığı iller arasında yer alan Bursa’da 48 şubeyle özel bankalar arasında en fazla şube ağına sahip olduklarını ifade etti.

Türkiye dikkat çekici bir büyüme performansı sergiliyor

Konuşmasında dünya ekonomisindeki gelişmelere değinen Bali, hem Türkiye’nin hem de dünyanın zor bir dönemden geçtiğini, birbiriyle ilişkili, ilişkisiz beklenmedik gündemlerin işleri etkilediğini, uluslararası siyasi krizler, jeopolitik sorunlar ve terörün herkesi meşgul ettiğini söyledi.

Dünya ekonomisinde beklenen yüzde 3,6 büyümeye karşın, Türkiye ekonomisinde 2017’de ilk iki çeyrek sonunda yüzde 5’in üzerinde büyüme kaydedildiğini, üçüncü çeyrekte de düşük baz etkisinin bir sonucu olarak çift basamaklı büyümeye yakın bir performans öngörüldüğünü söyleyen Bali, böylelikle yılın önemli bir büyüme performansıyla kapatılacağının anlaşıldığını belirtti.

Büyüme performansında KGF başta olmak üzere alınan tedbirler etkili oldu

Bu büyüme performansında en başta KGF olmak üzere, 2016 yılının son çeyreğinden itibaren alınmaya başlayan makro ihtiyati tedbirlerin de bir miktar rahatlama sağlanmasında çok etkili olduğunu ifade eden Bali, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“KGF, ekonomi açısından son derece başarılı, zamanlaması isabetli bir uygulama oldu. Zaman zaman bu tür politikalar popülist politikalarla da karışarak yürüyebilir. Bizim ülkemizde öyle olmadı. Çünkü hatırlayınız, 2008 global krizinden sonra Avrupa’da bırakınız kredi sağlamayı, bankalara ve şirketlere yeniden sermayelendirme kamu üzerinden yapıldı. Şirketler kurtarıldı ya da değer ifade etmeyen varlıkları devlet tarafından satın alındı. Biz bu tür uygulamalara başvurmak durumunda olmadık.”

Adnan Bali, KGF uygulamasının, ihtiyaç duyulan kredi inisiyatiflerinin bankacılığın kaynak tahsis mekanizmalarından geçirilerek neticelendirilmiş olması açısından da önemli olduğunu, bir borçlanma enstrümanı olarak dizayn edilmesini ve garantinin de belli seviyede sınırlandırılmış olması bakımından da iyi yapılandırılmış ve iyi zamanlanmış bir inisiyatif olduğunu söyledi.

Hiçbir zaman elimizi taşın altına koymakta tereddüt etmedik

İş Bankası olarak bu konuda da en çok kredi kullandıran bankalardan biri olduklarının altını çizen Bali, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Çok kısa sürede 20 milyar TL’ye yakın kredi kullandırdık. Bunlar da yaygın kredilerdir. Bizim ülkemizin zora girdiği, sıkıntılı her döneminde elimizi taşın altına koymakta en ufak bir tereddüdümüz olmamıştır”

Motor çalıştıktan sonra ekonomi kendi dinamikleriyle büyür

Kalıcı etkiler açısından bakıldığında kolay olmayan dönemi, sürdürülebilir büyümeye dönüştürmek için samimiyetle, birlikte çalışmak gerektiğini ifade eden Bali, “KGF bir hızlanma yarattı. Eskiden araba çalışmadığı zaman arkadan iterek motoru vurdurtma diye bir şey vardı. Çalışırdı, sonra bırakırdınız, o kendisi giderdi. Daima iterek gitmez. Onun için motor çalıştıktan sonra ekonominin kendi dinamikleri üzerinde yürümesi lazım. Şu anda ekonomik büyümenin kompozisyonunda ağırlıklı olarak kamunun harcamaları ile bir miktar da kısıtlı oranda net ihracatın ve özel kesimin tüketim harcamalarının etkisi bulunuyor. Bunun şöyle bir dönüşüm geçirmesi gerekiyor; kamunun yanı sıra özel kesimin yatırım ve üretiminden ve net ihracatın ciddi katkısından kaynaklı büyüme, sürdürülebilir büyümeye geçtiğimizin işareti olacaktır” dedi.

Adnan Bali, bütün bunları yapabilmek için ülke ekonomisinin ve kurumlarının hem yönetme performansı hem de kriz tecrübesi bulunduğunu ve son derece esnek ve dinamik politikalarla krize karşı önlemler geliştirebildiklerini söyledi. Bali, “İşte bütün bu sıkıntıları aşmanın en önemli yolu büyüme, katma değerli büyüme. Büyüme bizim için olmasa da olur diyebileceğimiz bir hadise değil” diye konuştu.

Sağlam makro ekonomik temellerimiz ve finansal sistemimiz bizi koruyor

Bali, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra kredi derecelendirme kuruluşlarının, Türkiye ekonomisinde büyüme tahminlerinden reel sektörün açık pozisyonuna kadar son derece olumsuz tablo çizdiklerini ifade ederek, şöyle konuştu: “Bu dönemde ilk iki çeyrekte yüzde 5’in üzerinde büyüme sağlandı. Şimdi o reyting kuruluşları, sanki daha önce hiçbir şey yazmamışlar gibi sessiz sedasız büyüme tahminlerini revize etmekle işin içinden çıktıklarını düşünüyorlar. Oysa bu hesapsızlıkların, koskoca ekonomiyi etkileyecek bu tutarsızlıkların ticari bir yaptırımı, ticari bir karşılığı yok mudur? Bizler bu kadar açık ara yanıldığımızda, iş hayatında bunun bedelini ödemiyor muyuz? Bu nasıl bir lükstür ki ‘yanıldık’ bile demeden geçip gidebiliyorsunuz? Bunların hiç doğru uygulamalar olduğu kanaatinde değilim. Bu ülkeye yapılan haksızlıklardır. Gerçekleştirdiğimiz performansın ardında, kısa dönemde devreye soktuğumuz enstrümanlar olmakla birlikte, esasen yapısal olarak baktığımızda bütçe ve borç istatistikleri başta olmak üzere makro ekonomik sağlam temellerimiz, sağlam finansal sistemimiz yatıyor. Asıl arkada bizleri ciddi dalgalanmalar döneminde koruyan hadise budur. Bunların korunmasına devam etmemiz lazım”

Dijital dönüşüm bankacılık sektörünün en önemli gündemlerinden biri

Konuşmasında dijitalleşme ve teknolojik gelişmelere de değinen Bali, dijital dönüşümün şu anda bankacılık sektörünün de önemli bir gündemi olduğunu söyledi.

Dijtilalleşmeyi; ilk sunucu ile son kullanıcı arasındaki mesafenin daralması ve ilişkinin etkin şekilde yürütülmesi olarak “aracısızlaşma” şeklinde anladığını ifade eden Bali, bunun yeni fırsatlar doğurabileceği gibi tehditler de yaratabileceğini belirtti. İş dünyasında cari sorunları yönetmekten daha önemlisinin, özellikle teknolojik açıdan ortaya çıkan tehditleri tahmin edememek olduğunun altını çizen Bali, uzun dönemli fonksiyon olarak iş modelinin sürekli gözden geçirilmesi ve sürdürülebilirliğinin sağlanması gerektiğini vurguladı.

Tarım devrimi, sanayi devrimi gibi şimdi bir de teknoloji devriminin söz konusu olduğuna dikkat çeken Adnan Bali, bankacılık sektörünün de bu dijitalleşme ile birlikte dönüşüm geçirdiğini belirtti. Bali, şöyle devam etti: “Yaptığımız işin bu şekliyle devam edeceğini asla varsaymamamız gerekiyor. Biz burada ortaya çıkan tehditleri ve fırsatları birlikte algılayarak, iş modellerimizi sürekli güncelleme çalışmaları içindeyiz. Çünkü bankacılık dahil bütün sektörlere giriş bariyerleri hızla düşüyor. Bu nedenle ortaya çıkan çok kıvrak, çevik firma yapıları var. Fintechler, startup’lar çıkıyor. Bunlar yenilikçi, müşterilerin hayatlarını kolaylaştıran kişiselleştirilmiş çözümler sunuyorlar. Bu firmalarla, sadece işimizi elimizden alıyorlar diye değil, iş birlikleri yapmak suretiyle oyunu daha da büyütmenin çabası içinde olmalıyız. “

Adnan Bali, İş Bankası’nın kuruluş misyonunun müteşebbis ve iş yapma şevki olan, ama sermayesi yeterli olmayan kuruluşları desteklemek olduğunu vurgulayarak, “Bugün de fintech’leri, startup’ları destekliyoruz. İstanbul Levent’te Kolektif House’da çok geniş bir varlığımız var ve burada tek bankayız. Birkaç yıl önce Silikon Vadisi’nde Maxitech adlı bir firma kurduk. Çok önemli, iyi sonuçlarını aldık. Yapay zekadan tutun robotik endüstrilere kadar birçok uygulamanın mevcut iş modelimizdeki karşılıklarını çalışıyoruz” diye konuştu.

Bali, konuşmasının sonunda, “Türkiye’nin bütün büyük dönüşümlerine tanıklık etmiş, öncülük eden İş Bankası’nın kuruluş misyonu çerçevesinde üreticinin, sanayicinin, tüccarın, esnafın, çiftçinin, hane halkının yanında olmaya, özellikle kötü günlerinde yanında olmaya devam edeceğimizi bir kez daha vurgulamak istiyorum. Bu kurum yoluna aynı ilkeler, aynı çalışma anlayışı ve taahhütkarlığıyla devam edecek” dedi.

İş Bankası Genel Müdürü Bali’nin ardından Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Faruk Eczacıbaşı endüstri 4.0’a ilişkin değerlendirmelerini paylaştı. İş’le Buluşmalar kapsamında Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ’ın moderatörlüğünde, İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı Hakan Aran, Arçelik Üretim Teknolojileri ve Endüstri 4.0 Yöneticisi Ömer Faruk Özer, Dünya Gazetesi Yazarı Dr. Rüştü Bozkurt’un katıldığı bir de panel düzenlendi.

Elektrik-Elektronik ve Otomasyon Sektörünün En Başarılı Şirket ödülü TEKSAN’ın oldu

Kocaeli Sanayi Odası’nın sektörlerinin en başarılı şirketlerini belirlediği Çizgi Üstü Sektörel Performans Değerlendirme Ödül Töreni’nin 10’uncusu düzenlendi. Teksan Jeneratör, ihracat performansı ile Elektrik-Elektronik ve Otomasyon Ürünleri Sanayi Sektörü Büyük Ölçekli İşletme Kategorisinde ödülün sahibi oldu. Ürünlerini 120’den fazla ülkeye ihraç eden Teksan Jeneratör, kazandığı bu ödülle ihracattaki başarısını tescilledi. Teksan Jeneratör Yönetim Kurulu Başkanı Özdemir Ata, sektörünün en başarılı şirketi ödülünü tüm çalışanları adına aldı.

Kocaeli Sanayi Odası tarafından düzenlenen 10. Çizgi Üstü Sektörel Performans Değerlendirme Ödül Töreni Wellborn Luxury Hotel’de gerçekleştirildi. Sektöründe fark yaratarak ülke ekonomisine katkı sağlayan şirketlerin ödüllendirdiği tören bu yıl da yoğun ilgi gördü.

Kocaeli Sanayi Odası önderliğinde düzenlenen Sektörel Performans Değerlendirme Ödüllerine başvuran firmalar; verimlilik, istihdam, yenilikçilik ve markalaşma, finansal sonuçlar, dış ticaret, topluma katkı ve çevre, çalışanların geliştirilmesi ve bilinçlendirilmesi başlıklarını kapsayan 7 farklı kategoride 360 derece değerlendiriliyor. Finansal sonuçları ve ekonomik başarılarının yanı sıra çevreye, topluma ve sosyal yaşama katkılarıyla fark yaratan şirketlerin ödüllendirildiği organizasyonda Teksan JeneratörElektrik-Elektronik ve Otomasyon Ürünleri Sanayi Sektörünün Büyük Ölçekli İşletme Kategorisindebaşarı ödülünün sahibi oldu. Teksan Jeneratör Yönetim Kurulu Başkanı Özdemir Ata, ihracat performansı ile kazandıkları ödülü, Kocaeli Sanayi Odası Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Ali Kartal’ın elinden aldı.

Teksan Jeneratör Yönetim Kurulu Başkanı Özdemir Ata, “İhracatta gösterdiğimiz başarılı performans ile Kocaeli Sanayi Odası’nın Sektör Başarı Ödülünü kazanmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Çeyrek asırdır ekonomimize değer yaratmak için var gücümüzle çalışıyoruz. Ülkesine inanan ve tüm yatırımlarını bu doğrultuda gerçekleştiren bir şirket olarak ürünlerimizi 120’den fazla ülkeye ihraç etmekten gurur duyuyoruz. Kocaeli Serbest Bölge’de devreye aldığımız ve Türkiye’nin en büyük jeneratör üretim kapasitesine sahip olan ikinci fabrikamız şirketimize uğurlu geldi. Bu ödülle birlikte yeni başarılar için güç topladık. Hedefimiz büyüme ve ihracat performansımızı sürdürerek global pazardaki yerimizi daha da sağlamlaştırmak” diye konuştu.

Çinli üreticiler kendi iç pazarına yöneldi boşluğu Türk çelik ihracatçıları doldurdu

Yılın başından bu yana çelik ihracatında devam eden artışlar hem yılsonu hem de 2018 için sektör temsilcilerine umut veriyor. Çelik İhracatçıları Birliği verilerine göre ihracat Ocak-Kasım döneminde miktar bazında yüzde 8,7 artışla 16,2 milyon ton, değer bazında yüzde 26,6 artışla 10,3 milyar dolar oldu. İhracatta yaşanan artışları değerlendiren ÇİB Başkanı Namık Ekinci “Çinli çelik üreticisi ve ihracatçısı firmaların üretim kapasitelerini ve ihracatlarını azaltmaları ile iç piyasaya yönelmeleri sonucunda küresel ihraç pazarlarında talep fazlası oluştu. Türk çelik sektörü olarak biz de talepleri değerlendirme fırsatı bulduk” dedi.

Çelik İhracatçıları Birliği tarafından açıklanan 2017 yılı Ocak-Kasım dönemi ihracat verilerine göre; Türkiye’nin miktar bazındaki çelik ihracatı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 8,7 artışla 16,2 milyon tona ulaşırken, sektörün değer bazındaki ihracatı yüzde 26,6 artışla 10,3 milyar dolara yükseldi.

Çelik sektörünün direkt ihracatına, diğer birliklerin faaliyet alanına giren demir çelik ürünleri de eklendiğinde Türkiye’nin 2017 yılının 11 aylık dönemindeki toplam çelik ihracatı; miktar bazında 17 milyon ton, değer bazında ise 12,2 milyar dolar oldu.

2017 yılının Ocak-Kasım dönemi rakamlarına göre; bölgeler bazında ihracatta liderliğini sürdüren Avrupa Birliği’ne ihracat yüzde 56 artış ile 5 milyon tona yükseldi. Avrupa Birliği’ni 3,7 milyon tonla Ortadoğu, 2,1 milyon tonla Kuzey Amerika ülkeleri ve 1,4 milyon tonla Kuzey Afrika ülkeleri izledi.

Türk çelik ürünleri Uzak Doğu ülkelerinin tercihi…

On bir aylık dönemde Singapur, Hong Kong ve Malezya gibi ülkelerin başı çektiği Uzak Doğu ülkelerine ihracat yüzde 560 artış göstererek 1,2 milyon tona ulaştı. Söz konusu dönemde Orta ve Güney Amerika bölgesine gerçekleştirilen ihracat ise geçen yıla kıyasla yüzde 35 artarak 1,1 milyon ton oldu.

Bu dönemde en fazla miktar artışı yaşanan ülkeler sırasıyla Singapur, İtalya, İspanya, Hong Kong ve Kanada olurken, en fazla azalışın yaşandığı ülkeler Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, ABD, Irak ve Umman olarak sıralandı.

Ocak-Kasım döneminde miktar bazında en fazla ihraç edilen çelik ürünleri sıralamasında inşaat çeliği 5,2 milyon tonluk ihracatla liderliğe devam etti. İnşaat çeliği ihracatını 2,2 milyon tonla yassı sıcak izlerken hemen ardından 1,8 milyon tonla dikişli boru, 1,3 milyon tonla profil ve 1,2 milyon tonla filmaşin geldi.

Kasım ayı çelik ihracatına iyi geldi…

Çelik İhracatçıları Birliği verilerine göre; 2017 yılı Kasım ayı ihracatı geçtiğimiz yılın aynı ayına kıyasla miktar bazında yüzde 20,3 artışla 1,5 milyon tona; değerde ise yüzde 46,7 artışla 1,1 milyar dolara yükseldi.

2017 yılı Ocak-Kasım dönemi ihracat rakamlarını değerlendiren Çelik İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Namık Ekinci, “2017 yılı on bir ayında geçen senenin aynı dönemine göre miktarda yüzde 8,7, değerde yüzde 26,6 oranında artış yaşandı. İhracatta yaşadığımız dikkat çekici artışı, Çinli çelik üreticisi ve ihracatçısı firmaların kapasitelerini ve ihracatlarını azaltmaları ile iç piyasaya yönelmeleri sonucunda küresel ihraç pazarlarında talep fazlası oluşması olarak açıklayabiliriz. Talepleri değerlendiriyor ve ihracatımızı artırıyoruz. Öyle ki on bir aylık dönemde özellikle Uzak Doğu ülkelerine gerçekleştirdiğimiz ihracatta büyük bir ivme kazandık. 2016 yılı on bir aylık döneminde 11,7 bin ton ihracat gerçekleştirdiğimiz Singapur’a bu yılın aynı döneminde 500 bin ton ihracat yaptık. Yine geçtiğimiz yılın 11 aylık döneminde Hong Kong’a gerçekleştirdiğimiz 2,3 bin tonluk ihracatı bu yılın aynı döneminde 283 bin tona ulaştırdık. Bu durum Çin’in Uzak Doğu pazarlarına da ihracatını azaltması sebebiyle Türk çelik sektörü olarak bu pazarlarda tekrar söz sahibi olmaya başladığımızın büyük bir göstergesidir” dedi.

2017 yılı Büyük Sanayi Kuruluşu kategorisinde Sektörel Performans Ödülü Cryocan’ın!

Kriyojenik tank ve basınçlı kap imalatının lider firması Cryocan, Kocaeli Sanayi Odası öncülüğünde düzenlenen 2017 Sektörel Performans Değerlendirme Ödülleri Töreni’nde sanayi sektöründe “Büyük Sanayi Kuruluşu” kategorisinde ödüle layık görüldü. Aralarında Price Waterhouse Coopers’ın (PwC) da bulunduğu, konusunda uzman ve seçkin bir jürinin 7 kategoride 360 derece değerlendirme yaptığı ödüller, ülke ekonomisine değer katan firmaları ödüllendirmek ve onların uluslararası alanda da ilerlemeye devam etmelerini sağlamak amacıyla veriliyor.

Alınan ödülle ilgili açıklamada bulunan Cryocan Yönetim Kurulu Başkanı Tekin Urhan “3. kez aldığımız bu değerli ödülü, bu sene ‘Büyük Ölçekli Kuruluş’ kategorisinde almış olmanın gurur ve sevincini yaşıyoruz.” dedi. Bu önemli ödülle Türkiye’ye katma değer yaratmaya devam edeceklerini dile getiren Urhan, aynı zamanda yapacakları yenilikler ve gelişimlerden de bahsederek “Daha gidecek çok yolumuz var.” şeklinde konuştu.

Cryocan Hakkında

Cryocan, 1976 yılında faaliyetlerine başlayan CAN GRUP’un enerji piyasasına ürün ve hizmet sunan beş şirketinden biridir. 2009 yılında Kocaeli’nin Gebze ilçesinde faaliyetine başlayan Cryocan, kriyojenik ve basınçlı kaplar alanında faaliyet göstermektedir. Kalite ve güvenle özdeşleşen uluslararası bir marka olma yolunda hızla ilerleyen Cryocan, uluslararası kaliteye verdiği önem çerçevesinde büyük yatırımlar yaparak aldığı belgeler ve uyguladığı standartlarla dünyanın saygın üreticilerinden biri konumuna gelmiştir. 2009 yılında 11 kişilik bir ekiple yola çıkan Cryocan, bugün 3 farklı fabrikası ve 300’ün üzerinde çalışanıyla 40’dan fazla ülkeye toplam satışlarının yaklaşık %80’ini ihraç etmektedir. 32 ülkede marka tesciline sahip Cryocan; İngilizce, Fransızça, Rusça, Arnavutça, İspanyolca, Farsça, Arapça dilleriyle ve dünyanın farklı ülkelerindeki çalışanlarıyla çok uluslu bir şirket yapısına sahiptir. TOBB öncülüğünde gerçekleştirilen “Türkiye 100 Ekonomi Araştırması”nda, satış geliri artış hızına göre yapılan sıralamada, en hızlı büyüyen 100 şirket arasına girmiştir.

Kurumsal İletişim ve İtibar Yönetimi Zirvesi’nde rekabet stratejileri tartışıldı

Boğaziçi Üniversitesi’nde düzenlenen Kurumsal İletişim ve İtibar Yönetimi Zirvesi, sektör profesyonellerini bir araya getirdi. Dijital çağda kurumların itibarlarını koruma ve rekabette öne geçme stratejilerinin masaya yatırıldığı zirvede konuşmacılar “Zor Zamanlarda Liderlik”, “Şirketin Mood’u”, “Değerlerin Işığında Kurumsal Strateji”, “Liderlik ve Teknoloji”, “Pozitif İletişim Dili”, “Yeni Kuşağın Beklentilerini Anlamak”, “Takım Olmak”, “Kriz Yönetimi ve İç İletişim” gibi konularda bilgi birikimi ve deneyimlerini paylaştı.

Boğaziçi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi ve Kurumsal İlişkiler Enstitüsü tarafından düzenlenen Kurumsal İletişim ve İtibar Yönetimi Zirvesi, 30 Kasım tarihinde Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall’da gerçekleştirildi.

Prof. Dr. Toker: “İtibara kişisel, kurumsal ve ülkesel bağlamda önem verilmeli”

Zirvenin açılış konuşmasını gerçekleştiren Boğaziçi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ayşegül Toker, yeni çağdaki dinamiklerin şirketler üzerindeki etkilerine odaklanarak, gelişen ve değişen iş dünyasında itibar yönetimi ve kurumsal ilişkiler konularının gündemde tutulmasının önemine değindi. Toker “İtibara ve iletişime kişisel, kurumsal ve ülkesel bağlamda önem verilmelidir” sözleri ile günümüzde itibarı yönetiminin önemini vurguladı.

Oral: “İtibarı sağlamak kolay iken yok olduğunda tekrar yerine getirmek zordur”

K2C Şirketi Danışmanı Fazıl Oral da, “Çocuklarla oyun oynanır çünkü oyunlarda kurallar vardır ve bu kurallar güven duygusu yaratır. Aynı şekilde şirketlerdeki ve toplumlardaki liderler de kurallardan saptığında güven duygusu sarsılır” diyerek, kişinin kendini konumlandırmasında güven duygusunun rolünden bahsetti ve aynı şekilde şirketlerin de buna benzer davranışlar içerisinde bulunduğunu belirten Oral, itibarın sektördeki yerini şöyle özetledi: “Hiyerarşinin olduğu yerde gelişme olmamaktadır fakat bizimki gibi göçebe toplumlarda hiyerarşiden vazgeçmek zordur. Göçebe toplumlarda toplum birçok farklı sosyal statüden gelen kişilerden oluşur. Azınlık ve çoğunluk olarak gruplanan bu kişilerin hiyerarşik bir düzene geçmeleri tabiidir. Bu hiyerarşide liderlik önemli bir yerde durur. Liderlik vasfının arkasında merak duygusu, olağanüstü bir algoritma yaratabilme becerisine ihtiyaç vardır. Liderlik büyük bir beceri gerektirirken aynı zamanda kişiyi sorumluluk sahibi yapar. Her ne kadar bir lider itibar sahibi olsa da kritik nokta bu itibar sarsıldığında alınan kararlar ve uygulanan stratejilerdir. Çünkü itibarı sağlamak kolay iken yok olduğunda tekrar yerine getirmek zordur.”

Ağırdır: “Gerçek itibar yönetimi için kendi kapasitenizi bilmeniz gerekir”

Konda Araştırma Danışmanlık Genel Müdürü Bekir Ağırdır ise, itibarın gerçekçilik ve samimiyet ile güçlendiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İletişimin önce içeriye doğru başlaması gerekir. İtibar sıralama meselesi değildir, dışarıdan yönetilebilen soyut bir kavram da değildir. Vizyon ya da misyon sayılan değerleri sayamayan çalışanlar çoğunluktadır. İtibar, güvenilir olmakla eşit duruma getirilmektedir. İçeride hemfikir değilken dışarıda istikrarlı görünmek mümkün değildir. Gerçekçi ve sahici olmak için kapasite bilinmelidir. Gerçek itibar yönetimi için kendi kapasitenizi, kendinize yakışanı bilmeniz gerekir. Dışarıya gösterilen yüzle iç iletişim yapılması mümkün değildir. Bu davranış güven kaybına neden olur. Türkiye’de temas anında güven oluşuyor. Müşteri ürünü görmek, dokunmak istiyor. Satın alma kararı verdiren ve itibarı oluşturan bu temas anıdır. Ev, ülke, şirket gibi her açıdan bakıldığında, önemli olan samimi olmak olmalıdır.”

Yerlikaya: “Güven meselesinin temel noktası kurumsal iletişimin eriyen sınırlarıdır”

Kurumsal İlişkiler Enstitüsü Başkanı Atilla Demir Yerlikaya, sürdürülebilirlik, medya yönetimi, kurumsal ilişkiler, etik değerler alanlarında çalışmalar yapan Kurumsal İlişkiler Enstitüsü’nün odağında güven meselesinin bulunduğunu belirterek, “Bu meselenin temel noktası kurumsal iletişimin eriyen sınırlarıdır. Bir kurumun başarılı olabilmesi için stratejiye ihtiyacı vardır. Bu stratejiyi gerçekleştirecek insanların ve liderlerin gücüne, dolayısıyla iyi çalışan iletişim kanallarına ihtiyaç vardır” dedi.

Çebi: “Takım aynı amaca kilitlenmemişse sonuç sıfırdır”

Beşiktaş Jimnastik Kulübü II. Başkanı Ahmet Nur Çebi, spor dünyasında takım olmaya, iç ve dış iletişime ve itibar yönetimine ilişkin konuşmasında şunları kaydetti:

“Beşiktaş bir aile kurumu, şirket kurumu gibidir. Takım olmada önemli olan karşıdaki kişinin anlayabileceği bir dilde konuşmak ve anladığından emin olmaktır. Takım aynı amaca kilitlenmemişse sonuç sıfırdır. Öncelikle saygı, sevgi, mütevazilik aşılanmalıdır, daha sonra takımdan şampiyon olması istenebilir. Takımdaki insanları aynı amaç altında toplayamazsanız başarı gelmez. Takım içindeki çeşitliliği yönetme sürecinde yöneticiler prensipleri koyarlar ve oyuncular da bunlara uyarlar. Eğer konulan prensipler doğruysa zaten başarı gelir. Futbolcuların marka değerine göre taviz vermeden, kendi marka değerinin içinde yoğurmak önemlidir. Her ne kadar marka değeri yaratılmış olsa da itibarı kovalamak gerekir. BJK de itibarını yeniden inşa etme sürecinde ilk olarak çok çalışmıştır. Bu noktada insanlara güven vermek de çok önemlidir. ‘Beşiktaş=itibar’ düşüncesinin altında hem yöneticileri hem oyuncuları efendi olan bir takım olmamız yatıyor.”

Kayı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Coşkun Yılmaz’a Litvanya’dan Fahri Doktora Unvanı

Kayı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Coşkun Yılmaz’a spor alanında sağladığı katkılarından dolayı Litvanya Spor Üniversitesi tarafından fahri doktora unvanı verildi.

Kayı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Coşkun Yılmaz, spor alanında sağladığı katkılardan dolayı Litvanya’nın köklü üniversiteleri arasında yer alan Litvanya Spor Üniversitesi tarafından fahri doktora unvanına layık görüldü. 1934 yılında kurulan, spor ve sağlık bilimlerinde uzmanlaşmış kadrosuyla birçok spor dalında Olimpiyat, dünya ve Avrupa şampiyonu sporcular yetiştiren üniversite, rektör yardımcısı Dr. Mindaugas Balčiūnas’ın katıldığı törende Yılmaz’a doktora beratını takdim etti.

Kayı Holding, üniversite bünyesinde kurulan Basketbol Laboratuvarı’nın finansmanına sağladığı katkıların yanı sıra şampiyon sporcuların kullanacağı spor malzemelerinin satın alınması sürecinde de üniversite yönetimine destek veriyor. Basketbol konusunda araştırmaların yapılacağı ve yeni antrenman tekniklerinin deneneceği Basketbol Laboratuvarı, dünya basketbolunda önemli bir yere sahip Litvanya’nın basketbol profesyonelleri için video kütüphanesine de ev sahipliği yapacak. Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta 100 milyon dolarlık yatırımla Baltık Bölgesi’nin en büyük alışveriş merkezi OZAS’ın anahtar teslim inşaatını gerçekleştiren Kayı Holding, 2009 yılından beri ülkede yatırım, proje geliştirme, tasarım ve taahhüt, danışmanlık ve gayrimenkul projelerini hayata geçiriyor.

‘Sporun ve sporcunun destekçisi olmaya devam edeceğiz’

Litvanya Spor Üniversitesi’nin kadın ve erkek basketbol takımlarını geçtiğimiz aylarda İstanbul’da düzenlenen Euroleague Dörtlü Finali’nde ve Avrupa Basketbol Şampiyonası Final maçında ağırladıklarını hatırlatan Kayı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Coşkun Yılmaz, “Dünyanın en büyük uluslararası inşaat şirketleri arasında yer alan Kayı Holding olarak ülkemizde ve dünyada sporun gelişmesi için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu kapsamda basketbol dünyasının ekol ülkelerinden Litvanya’nın önde gelen üniversiteleri arasında yer alan Litvanya Spor Üniversitesi’nin spor çalışmalarını büyük bir özveriyle destekliyoruz. Şampiyon sporcuların yetiştirileceği bu çalışmalara sağladığımız katkılar sonucunda üniversite yönetimi tarafından tarafıma takdim edilen fahri doktora beratını almaktan dolayı gurur ve onur duyuyorum. Kayı Holding olarak her düzeyde sporun ve sporcunun destekçisi olmaya devam edeceğiz,” dedi.

Global özel sermaye fonları 15 trilyon doları yönetecek

Uluslararası denetim ve danışmanlık şirketi EY’nin özel sermaye fonu sektörünün geleceğini günümüz piyasa koşulları ile mercek altına aldığı araştırmaya göre; global çapta özel sermaye fonlarının yönetimi altında olan 4 trilyon ABD dolarının önümüzdeki 10 yıl içerisinde 15 trilyon ABD dolarına ulaşması bekleniyor. Global özel sermaye fonu sektöründeki büyüme ile birlikte rekabetin de artış gösterdiğinin belirtildiği araştırmada, şirketlerin köklü bir yapılanma sürecinde olduğu belirtiliyor

Dünyanın lider denetim ve danışmanlık şirketlerinden EY, ünlü ekonomist Dr. Nouriel Roubini’nin kurucusu olduğu Roubini ThoughtLab işbirliğiyle gerçekleştirdiği araştırmanın sonuçlarını açıkladı. Özel sermaye fonu sektörünün geleceğini günümüz piyasa koşulları ile mercek altına alan ve önde gelen sektör liderlerinin değerlendirmelerini içeren araştırma, yatırımlarından en yüksek değeri yaratmaya yönelik strateji oluşturmayı hedefleyen özel sermaye fonu yatırımcıları için de kılavuz niteliği taşıyor. Araştırmada; özel sermaye fonu sektörünün son yıllarda ulusal varlık fonları, aile şirketleri ve net gelir düzeyi yüksek bireylerden kayda değer bir likidite akışı çektiği belirtiliyor. Ayrıca yatırımcıların günümüzün düşük-faizli piyasa ortamında yüksek getiri arayışını sürdürdüğüne de işaret ediliyor.

Özel sermaye fonu sayısı yaklaşık iki katına çıktı

Dünyadaki özel sermaye fonlarının günümüzde teknoloji ve düzenleme alanlarında yaşanan dönüşümün yanı sıra piyasalardaki hızlı değişimle yeniden şekillendiğinin vurgulandığı araştırmada; şirketlerin köklü bir yapılanma sürecinde olduğu belirtiliyor. Araştırmada özel sermaye fonlarının finansal krizden bu yana geçirdiği değişimin geçmiş 45 yılda yaşanandan çok daha derin olduğu belirtilirken, şirket sayısındaki artış da dikkat çekiliyor. 2008 yılında dünyada 4 bin 700 civarında olan özel sermaye fonu şirketi sayısının şu an 7 binin üzerinde olduğu ifade ediliyor. Öte yandan yatırım stratejilerindeki değişim ile pek çok özel sermaye fonu şirketinin halka açılmaya yönelik olarak ortaklık yapısını terk ettiğinin altı çiziliyor. Global çapta özel sermaye fonu şirketlerinin yönetimi altında olan 4 trilyon ABD dolarının ise önümüzdeki 10 yıl içerisinde 15 trilyon ABD dolarına ulaşabileceği öngörülüyor.

Özel sermaye fonu sektörünün önemli bir dönüm noktasında olduğu değerlendirmesinde bulunan EY EMEIA Büyüyen Pazarlar Lideri ve EY Türkiye Özel Sermaye Fonları Sektör Lideri Demet Özdemir şunları söyledi: “Teknolojide kaydedilen ilerlemeler, piyasa koşulları ve düzenlemelerde yaşanan değişim özel sermaye fonu şirketlerini stratejilerini, ürünlerini ve iş yapış süreçlerini gözden geçirmeye itiyor. Sürdürülebilir bir büyüme planına sahip olmak isteyen özel sermaye fonu sektörü liderlerinin yeni dijital olanakları, alt sektörleri ve lokal uzmanlıkları bir arada kullanmaları gerekiyor.”

Özel sermaye fonları yatırımlarına hızla devam ediyor

Türkiye’de son yıllarda birleşme ve satın alma işlemlerinde görülen yavaşlamaya rağmen özel girişim fonu yatırımlarının performansını koruduğunu belirten Demet Özdemir, “Stratejik yatırımcıların ilgisinin azalmasına karşın özel sermaye fonlarının yatırımlarına devam ettiğini gözlemliyoruz. Bu konuda, bu fonların özellikle yerli olanlarının yatırım bölgesinin sadece Türkiye olması ve ellerindeki fonları Türkiye merkezli şirketlere yatırma gereksinimi önemli rol oynarken, yabancı özel sermaye fonlarının ise Türkiye konusunda biraz daha çekimser olduğunu gözlemliyoruz. Öne çıkan sektörlerin ise teknoloji ve perakende olduğu dikkat çekiyor” dedi.

Bu yıl 624 milyar ABD dolarlık sermaye için rekabet yaşandı

Global özel sermaye fonu sektöründeki büyüme ile birlikte rekabettin de artış gösterdiğinin belirtildiği araştırmada, sadece 2015 yılında kurulan özel sermaye fonu şirketi sayısının 620 adet olduğu ifade ediliyor. Özel sermaye şirketlerinin sayısı arttıkça, sermaye ve fon yatırımcıları için şirketler arasındaki rekabet de artıyor. 2017 yılında global çapta 1.865 adet özel sermaye fonu şirketi toplam 624 milyar ABD dolarlık sermaye arayışına girdi.

Reel değer yaratmak farklı sektörlerde uzmanlık ve rekabet avantajı gerektiriyor

Araştırmaya göre; reel değer yaratmak özel sermaye fonu şirketlerinin farklı ülke ve sektörlerde uzmanlık geliştirerek rekabet avantajı kazanmasından geçiyor. En ileri teknolojiye sahip operasyon kaynaklarının kullanımı ve yetenek yönetimi değer yaratmaya destek sağlayan temel unsurlar arasında yer alıyor. Maliyetleri düşürücü önlemler alınmasının tek başına yeterli olmadığına dikkat çekilen araştırmada, şirketin portföy stratejisinin doğru belirlenmesi, iş modeli ve süreçlerin buna göre yapılandırılması ve farklı ülkelerdeki yatırım fırsatlarının yakalanması için derin bir sektör bilgisi gerektiğine vurgu yapılıyor.

PAGEV Kongresinde 1,5 milyar dolarlık Ev ve Mutfak Plastikleri tartışıldı

Plastikler; çoğu zaman hiçbir dayanağı olmayan, bilimsellikten uzak ve haksız iddialarla karşı karşıya bırakılsalar da tüketiciler evlerinde ve mutfaklarında plastikten vazgeçmiyor. Dekorasyonda da plastiklerden üretilen mobilya ve aksesuarların popülaritesi hızla artıyor. Plastik ev ve mutfak eşyaları üretimi 2016 yılında 1,7 milyar dolar, plastik bahçe malzemeleri üretimi aynı yıl 338 milyon dolar oldu. Her iki ürünün dış ticaretinde net ihracatçı konumda olan Türkiye’de 2016 yılında plastik ev ve mutfak eşyaları iç pazar tüketimi 1,5 milyar dolar, plastik bahçe malzemeleri tüketimi ise 270 milyon dolar olarak gerçekleşti. Kolaylıkları, hafiflikleri ve uygun fiyatıyla hayatımızdaki yerlerini her geçen gün artıran “Ev Eşyaları ve Bahçe Mobilyalarında Plastikler” bu yıl PAGEV tarafından düzenlenen 12. Türk Plastik Endüstrisi Kongresi’nin ana gündemini oluşturdu. Önemli isimlerin yer aldığı kongrede sektördeki son gelişmeler ve trendler tartışıldı.

Mobilya tüketimindeki artış, günlük yaşamın ihtiyacını karşılamanın ötesinde refah düzeyindeki artışın da bir göstergesi kabul ediliyor. Bu nedenle gelir düzeyi ve yaşam koşullarındaki iyileşmeler plastik dâhil tüm ev gereçleri sektörünün gelişiminde en belirleyici unsurları oluşturuyor. Uygun fiyatları, ürün, renk ve tasarım çeşitliliği, kullanım kolaylığı ve hafiflikleriyle üretim ve kullanım oranı giderek artan plastikler bu alanda alternatiflerine kıyasla dikkat çekici oranlarda büyüme kaydediyor. Plastiklerin bu alandaki gelişiminden yola çıkan Türk Plastik Sanayicileri Araştırma, Geliştirme ve Eğitim Vakfı (PAGEV), bu yıl 12.’sini düzenlediği ‘Türk Plastik Endüstrisi Kongresi’nde “Ev Eşyaları ve Bahçe Mobilyalarında Plastikleri” mercek altına aldı.

Hilton İstanbul Bomonti Otel’de gerçekleştirilen kongre kapsamında hayatımızı birçok açıdan kolaylaştıran ve önemli avantajlar sunan plastiklerin evlerimizdeki yerini daha iyi anlatabilmek, gerek ekonomik katkısı gerekse sağlık ile çevre boyutunu ortaya koyabilmek amacıyla tüketicilerin mutfaklarında ve mobilyalarında vazgeçemedikleri plastikler ele alındı.

Plastik ev gereçleri üretimi 2017 yılı sonunda 1,8 milyar dolara ulaşacak…

Türkiye’de plastik ev gereçleri (sofra ve mutfak eşyaları) üreten 655 firma bulunuyor. Bu firmaların 2016 yılındaki üretimi 1,7 milyar dolar olarak gerçekleşti. Üretimin 2017 yılı sonunda yüzde 8,5 artışla 1,8 milyar dolara yükselmesi bekleniyor.

Plastik ev gereçlerinin 2016 yılında 1 milyar 527 milyon dolar olan iç pazar tüketiminin 2017 sonunda yüzde 6,9 artışla 1 milyar 633 milyon dolara çıkması ön görülüyor.

Plastik ev gereçlerinde yerli üretim artışına paralel olarak ihracat da artış trendinde ilerliyor. 2016 yılında 347 milyon dolar olan ihracatın 2017 yılı sonunda yüzde 11,5 artarak 387 milyon dolara ulaşacağı tahmin ediliyor.

Çin etkisine rağmen bahçe mobilyalarında plastik üretimi artıyor…

Dünyada ve Türkiye’de dış mekân mobilyaları kategorisinde önde gelen alt katmanlardan biri olan plastik bahçe mobilyaları, Çin ile kategorize edilen Uzak Doğu menşeli ithalata karşı koymakta güçlük çekiyor. Haksız rekabetin baskısı altında gelişimini sürdürmeye çalışan plastik mobilya (bahçe mobilyaları ile plastik mobilya aksesuarları) üreticileri 2016 yılında 338 milyon dolarlık üretim gerçekleştirdi. Üretimin 2017 sonunda yüzde 8,6 artışla 367 milyon dolara yükselmesi bekleniyor.

Plastik mobilyaların 2016 yılında 270 milyon dolar olan iç pazar tüketimi ise 2017 sonunda yüzde 19,6 artışla 323 milyon dolara ulaşacak.

2016 yılında 79,3 milyon dolar olan ihracatın Çin’in de etkisiyle 2017 yılı sonunda yüzde 29 azalışla 56,3 milyon dolara gerileyeceği tahmini yapılıyor.

Sektörün geleceği tasarımda…

Türkiye ve yurtdışından uzmanların, sektör temsilcilerinin ve akademisyenlerin bir araya geldiği kongrede; Türk plastik ev eşyaları ve bahçe mobilyalarının dünya ticaretinde konumu, global trendler, markalaşma yolunda tasarım trendleri, mobilya sektöründe cam takviyeli malzemeler, sektörde Kaizen felsefesi gibi daha birçok konu uzmanları tarafından detaylı olarak masaya yatırıldı. Kongreye; Şişecam, ENGEL Türkiye, Globrand Danışmanlık, ThingTrax UK, Yalın Üretim ve Yönetim, Jacob de Baan Tasarım veİstanbul Ceoncept Gallery gibi firmaların uzmanları konuşmacı olarak katıldı.

Türk Plastik Endüstrisi Kongresi’nde ayrıca İhracatta Kârlılığı Nasıl Artırırız? özelinde bir de panel düzenlendi. Panelin moderatörlüğünü Ev ve Mutfak Eşyaları Sanayicileri ve İhracatçıları Derneği (EVSİD) Başkanı ve Lüks Plastik Genel Müdürü Burak Önderüstlenirken; Arzum Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kolbaşı, Porland Porselen Koordinatörü İsmail Taşkın, Arçelik Malzeme Teknolojileri Bölümü Ar-Ge Takım Lider Yusuf Yusufoğlu, Işılplast Satış Müdürü Ali Kemal Erden ve Yaratıcı Yönetmen Orhan Irmak konuşmacı olarak katıldı.

Açılışta kongre hakkında bilgiler paylaşan PAGEV Y.K. Üyesi ve Kongre Komite Başkanı Burak Önder, “PAGEV olarak bu yıl 12.’sini düzenlediğimiz Türk Plastik Endüstrisi Kongremizde plastiklerin evlerimizdeki yerini daha iyi anlatabilmek amacıyla ev, mutfak ve bahçe plastiklerini ele aldık. Sektör üretim, ihracat ve tüketim miktarlarıyla ciddi bir yükseliş ivmesine sahip ancak yüksek katma değerli ürünler sektörümüzü zorluyor. Bu sorunu pazar çeşitliliğimizi artırarak, markalaşarak ve tasarıma önem vererek aşacağımızı düşünüyoruz. Kongremizde de hem Türkiye hem de dünyadan uzmanlarla üretimimizi, ihracatımızı ve kârlılığımızı artırmanın yollarını arayacağız” dedi.

Ordino kalktı ama ayak direyenler var!

Türk Plastik Endüstrisi Kongresi’nde konuşan PAGEV Başkanı Yavuz Eroğlu ise, “Her yıl birbirinden önemli konuları ele aldığımız Türk Plastik Endüstrisi Kongremizin bu yıl 12.’sinde yine birlik ve beraberlik içerisinde olmaktan dolayı çok mutluyuz. PAGEV olarak sektörün gelişimine, büyümesine katkı sağlamak ve sorunlarına çözüm bulmak amacıyla yoğun bir şekilde çalışıyoruz. Bildiğiniz gibi tanıtım grupları, İran sorunu, birliklerin bölünmesine ve daha birçok konuda verdiğimiz mücadelelerde haklılığımızı kanıtladık ve sorunları ortadan kaldırdık. Son olarak yaklaşık bir aydır kaldırılması üzerine yoğun uğraşlar verdiğimiz ordino bedelinin kaldırılması için çalıştık ve sonunda Gümrük ve Ticaret Bakanlığımız, tüm gümrüklere gönderdiği resmi yazıyla bazı gümrüklerde uygulamada Ordino belgesi istendiğini kabul ederken bundan sonra kesinlikle istenemeyeceğini, malların konşimento sahibine, ordino belgesi olmadan teslim edileceğini açıkladı. Böylece firmalarımız ve ülkemiz dış ticareti üzerindeki 700 milyon TL’ye varan bir yük kaldırıldı. Ancak firmalarımızdan aldığımız şikâyetlerde bazı acentelerin Bakanlık yazısına rağmen yeni yöntemlerle ordino belgesi istediklerini duyuyoruz. Acenteler “Ordino” kelimesi yerine teslim evrağı, yük teslim talimat formu vb. yeni isimlerle bu bedeli almaya devam etmeye çalışıyorlar. Ayrıca malların gümrük işlemleri, kanuna uygun bir biçimde ordinosuz olarak tamamlansa dahi limandaki gümrük ambarı üzerinden tekrar ordino belgesi istiyorlar. Bu belge bedeli acenteye ödenmeden firmalarımızın mallarının ambardan çıkışına müsaade etmiyorlar. Bu şekilde yapılan işlemle ilgili gerek acente gerekse buna alet olan limandaki gümrük ambarları kanun dışı bir uygulamaya imza atıyorlar. Bakanlığın resmi yazısından ve firmalarımızın tepkisinden sonra bu süreci devam ettirmeleri artık mümkün değildir. Firmalarımız kanun dışı bir şekilde hala ordino bedeli talep eden acentelere ödemeyi ihtirazi (çekinceli) kayıtla yapmalıdır. Bu şekilde hukuki haklarını korurken, diğer yandan geriye dönük ödedikleri bedeli alma imkânları olacaktır” dedi.

Bakanlığın ordino belgesini resmen kaldıran yazısına rağmen ihracatçının yanında olması gereken bazı dernek ve birliklerin, “kalkmadı, hayırlı olmadı” şeklinde açıklamalarının neye ve kime hizmet ettiğini anlayamadıklarını söyleyen Eroğlu, önceliğin ülke ve ihracatçıların olması gerektiği düşüncesiyle tüm paydaşları bir kez daha olumlu katkı yapmaya çağırdı.

Başbakan Yardımcısı Sayın Recep Akdağ’ın ordino konusunda “Bu parayı kim alıyor nasıl alıyor birkaç kişinin canını biraz yakarsak herhalde bunu da çözeriz” açıklamasını hatırlatan Yavuz Eroğlu: “Nakliyecisi, ihracatçısı ve sanayicisi ile biz ekonominin bir parçasıyız. Bu işi cezaya varmadan Bakanlığın ordinoyu kaldıran yazısına uygun bir şekilde ve iyi niyetle çözülmesini umut ediyorum” diye konuştu.

Yavuz Eroğlu açıklamalarına şu sözlerle son verdi: “Dünya Bankasının yeni yayınladığı araştırma Türk sanayisine gümrüklerde OECD ülkelerinden 6 kat fazla evrak bedeli yüklendiğini ortaya koyuyor. Bu bedelin ana sebeplerinden biri de limanlarla bağlantılı lojistik işlerinde tekelleşmeye varan yapılanmalardır. Türkiye bu sorunu bir an evvel çözmelidir. Nitekim “Ordino Bedeli” pandoranın kutusudur. Şu an oluşturduğumuz kamuoyu baskısı ve Bakanlığımızın resmi yazısı ile diğer konuların da yakın zamanda çözüm yoluna gireceğine inanıyoruz. Biz de firmalarımız üzerindeki gümrüklerle ilgili diğer lojistikle bağlantılı yükleri kaldırmak için başta TOBB, TİM olmak üzere STK’larımız ve Bakanlıklarımız ile çalışmaya devam edeceğiz.”