Satınalmacı-Tedarikçi Arasındaki Güç İlişkisi

Tüm meslektaşlarıma ve dergimizin takipçilerine yeniden Merhaba,

Umuyorum yılın ilk çeyreğinin sonunu göreceğimiz bu ay, tüm işlerimiz, planladığımız şekilde yolunda gider ve hedeflerimize ulaşırız. Yoğun iş temposu içersinde bize ve dergimize vakit ayırdığınız, destekleyici ve teşvik edici yorum ve görüşlerinizi paylaştığınız için çok teşekkür ederim. Bu ay sizlerle, Sayın Hocam Prof. Dr. Murat Erdal Bey’in Uluslararası İşletmecilik bölümü yüksek lisans programında Tedarik Zinciri Yönetimi derslerine girme şansı yakaladığım günlerde kendisinin bizimle paylaştığı bir makaleden esinlenerek “Satınalmacı-Tedarikçi Arasındaki Güç İlişkisi”, konusunda tecrübelerimi paylaşmak istedim.

güç ilişkisi

 

[one_half]

Satınalmacı ile tedarikçisi arasındaki güç ilişkisinde, satınalmacı açısından baktığımızda, büyük alıcı olmanın getirdiği avantajdan yararlanarak, alıcı olduğu piyasa şartlarını, miktar ve fiyat belirleme konusunda satıcıya karşı üstün durumda olmak anlaşılmaktadır. Satıcı, tedarikçi açısından ise pazarda belirleyici olmak, dolayısıyla güç ilişkisinde gücün kendi tarafında olması durumu, ancak piyasaya sunduğu ürün/hizmetin “Tekel” pozisyonunda olması durumunda gerçekleşebilecektir.

Bir satınalma operasyonunda başarı kriteri genel algı olarak, girdilerin en yüksek kalitede en düşük maliyet ile edinilmesi şeklidedir. Ancak gerçek dünya piyasa şartlarında bu algının genel geçer bir “kabul” olması doğru değildir. Piyasa şartlarında en yüksek kalitede bir ürün ya da hizmetin en düşük maliyet ile satın alınması yukarıda bahsettiğimiz “güç” ün satınalmacı cephesinde olduğu durumlarda geçerli olacaktır. Pazardaki büyük bir alıcı firmanın satınalmacısı, büyük alıcı olmanın avantajını tedarikçileri üzerinde sonuna kadar kullanmak isteyecek, girdilerini yüksek kalitede düşük maliyet ile almak isteyecektir.Ancak bu noktada satınalmacı, uygulamaları ile tedarikçisini ticari acıdan zor durumda bırakmamalı, tabiri caizse “ezmemeli” dir, aksi halde tedarikçisi yakaladığı ilk farklı alıcı alternatifini kullanmak isteyecek, sizinle çalışmak için eskisi kadar istekli olmayacaktır.

Her satınalmacı gücün kendi tarafında olduğu, satınalma operasyonun şeklini kendisinin belirlediği satınalma süreçlerinin devamlılığını isteyecektir. Satınalmacı bunu nasıl başarabilir? Bu sorunun cevabını bir tecrübem ile açıklamak isterim, sözkonusu firma yurtiçinde yaklaşık 30 bayisi ile yurtiçi dağıtımını gerçekleştiriyordu.  Sözkonusu yurtiçi dağıtım operasyonu çok alternatifli fakat karmaşık ve bilgi akışının yok sayıldığı bir yapıda devam ederken, yeni kontrat zamanı tedarikçilerimizin birbirleri ile mutabakat sağlayarak hep birlikte fiyatlarını yükseltmeleri, biz Lojistik/Satınalma operasyon bölümü için ilk bakıldığında kriz gibi görünse de sonrasında bir fırsat haline dönüştü. Büyük illere dağıtım organizasyonumuzu yapan 3 firma yetkilileri ile irtibata geçerek, yeni bir proje ürettiğimizi, bu proje de kendileri ile uzun vadeli bir anlaşma yapmak niyetiyle görüşmek istediğimizi bildirdik. Niyetimiz tedarikçilerimizin bir araya gelerek, rekabet şartlarını bozan (hep birlikte fiyat yükselten) bu hamlesine karşı hamle yapmak ve dağınık ve çok başlı bir dağıtım organizasyonunu, tek ya da çift firma çatısı altında, daha düzenli ve kontrol edebilir bir yapı haline getirmek hem de tedarikçilerimizin fiyat dayatmasını kırmaktı.

[/one_half]

[one_half_last]

Sonuçta il bazında farklı tedarikçiler ile yaptığımız dağıtım organizasyonunu, yeni bir strateji ile bizim belirlediğimiz şartlarda, tüm Türkiye genelinde dağıtım yapmak üzere iki farklı firma bünyesinde kurdurduğumuz, sadece bize hizmet veren, bir ekip ile yürütmek üzerek anlaşma sağladık. Dolayısıyla, yetkinliğine inandığımız iki tedarikçimizi, talep ettiğimiz hizmet şekline göre yeniden yapılanmaya zorlamış, tedarikçimiz bünyesinde sadece bize hizmet verecek bir ekip kurulmasını sağlayarak, halihazırdaki maliyetlerden daha düşük maliyetlerle daha kaliteli hizmet satınalması gerçekleştirmiş olduk. Böylelikle bahsetmeye çalıştığımız “güç” kavramının yeniden Satınalamacı tarafına geçmesini sağladık.

Avantajlı ve yüksek kârlılıklı satışlar her firmanın arzu ettiği bir durumdur, tedarikçi açısından yüksek karlılıkların sağlanması pazardaki rekabet yapısına ve pazara sunduğu ürün ve/veya hizmetin rakipleri karşısındaki pozisyonuna bağlı olacaktır. Tedarikçi ilgili pazarda tek durumda ise “güç” ü kendi safına çekmiş olacak ve fiyatı talep durumuna bakmaksızın rahatlıkla belirleyebilecektir. Pazar yapısını, operasyon ile ödeme şeklini, ödeme vadesini kendi menfaatleri yönünde belirleme özgürlüğüne ve lüksüne sahip olacaktır.

Bu durumun satınalmacı açısından hiçbir şekilde tercih edilmeyecek olması su götürmezdir. Pazarda muadili olmayan bir mal veya hizmetin satınalma operasyonu, satınalan tarafında ızdıraplı bir süreç halini alacak olması kaçınılmazdır. Tedarikçisinin her talebini alternatifsiz olmanın getirdiği mecburiyet ile kabul durumunda olan satınalmacı, tedarikçisi ile ilişkisinde, “güç” ün altında ezilecektir.

Sonuç olarak bahsettiğimiz “güç” kavramanın kah satınalan kah tedarikçi tarafınca orantısız şekilde kullanılması uzun süreli bir tedarikçi-satınalmacı ilişkisine tabii ki imkan vermeyecektir. Bu ilişkinin uzun süreli olması her iki tarafın içinde bulundukları alış-verişten mutlu olmalarına bağlıdır. Kazan –Kazan felsefesinin benimsendiği Satınalmacı- Tedarikçi ilişkisi, güç ilişkisinin yaşandığı ilişkilere nazaran daima daha uzun soluklu ve uzun vade de karlılığı arttırıcı bir ilişki hali olacaktır. Ülkemizde alımların genellikle kontrata bağlanmaksızın, spot piyasa koşullarında organize edildiğini düşünürsek, gücü tarafına çekebilen, bu alışverişten istediğini alan taraf durumunda olacaktır. Ancak belirtmeye çalıştığımız gibi, bu haliyle sözkonusu tedarikçi-satınalmacı ilişkisinden moda deyimlerle, “stratejik ortaklık” ya da “çözüm ortağı” gibi uzun soluklu bir işbirliği/ticari ilişki çıkmasını beklemek son derece iyimserlik olacaktır.

[/one_half_last]

BU YAZI SATINALMA DERGİSİ MART 2013 SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR.

 

 

Lojistik Hizmet Alımının Püf Noktaları

Yurtiçi Lojistik ve Dağıtım A.Ş. Genel Müdürü Sn. Murat İNCE, Satınalma Dergisi Mart Sayısı’nda konuğumuz oldu.

Her gün birey olarak satınalma yapmaktayız.  Evimize yaptığımız her türlü alışverişimizde hepimiz farkına varmadan kendi oluşturmuş olduğumuz satınalma dinamiklerimizi uyguluyoruz. Markaya olan güvenden tutun da ürünün organik olup olmamasına kadar birçok özellik satınalmamızda bizler için önemli hale geliyor. Zira bu seçimi yaparken hem kaliteyi hem de ürün ya da hizmetin maliyetlerini göz önünde bulunduruyoruz. Zira insanoğlu “homo economicus”. Ekonomik satın alma yapmak hem genlerinde var hem de bütçe kısıtı içerisinde bir gereklilik ortaya çıkmış durumda.

Lojistik Hizmet Alımının Püf Noktaları

 

 

 

Peki ya lojistik hizmet alımında da evimize yaptığımız satınalmalardaki kadar özen ve dikkat gösteriyor muyuz? Bu satınalma için ne kadar zaman harcıyoruz, elma ile elmayı kıyaslayıp doğru tercihler verebiliyor muyuz?

Üretimin ilk noktasından müşteriye ürünün ulaşması aşamasına kadar her aşamada yapılan satınalmalarda aslında hepimizin amacı işletmelerimiz için  en doğru hizmet ya da ürünü ( maliyet, kalite ve diğer birçok değişkeni göz önünde bulundurarak) satın almak oluyor. Lojistik hizmetler ise tüm bu süreç içerisinde hem kırılgan bir piyasa olması hem birçok bileşeni içerisinde taşıması hem de göreceli olarak diğer mal ve hizmet guruplarına göre daha az bilinen ve kimi zaman da teknik bilgi gerektirmesi nedeni ile satınalmacıları zorluyor.

Lojistik Satınalmalar Nasıl Yapılıyor?

Günümüzde birçok özel ve kamu işletmelerinde lojistik hizmet alımlarının diğer mal ve hizmet alımlarından ayrı gözetilmeden birbirine benzer ihale metodları ile yapıldığını görmekteyiz. Büyük çogunlukla lojistik satınalımlar klasik usül ihale yöntemleri ile oluyor. Çok az sayıda işletme ise elektronik ortamda ihale yapmayı tercih ediyor. Elektronik ortamda ihale yapan işletmelerin büyük bir kısmını ise ülkemizde faaliyet gösteren çok uluslu şirketler oluşturmakta. Her iki yöntemin de doğru yönetildiğinde birbirlerine karşı bir üstünlüğü yok. Bazı elektronik ihalelerde anlık olarak ihaledeki durumunuzu görmek ve fiyatlarınızı bu şekilde işi almak adına daha net ayarlama imkanınız var. Ancak bu şekildeki ihalelerde de ihaleyi yapan işletmenin ekranın arkasında anlık olarak durumu izliyor olması ve de bu duruma müdahale etme olasılığının bile bir an olsun akılda belirmesi yöntemi katılımcılar açısından dezavantajlı hale getirebilmekte.

Ayrıca ihale öncesi çalışmanın da çok önemli bir aşama olduğunu belirtmekte yarar var. Büyük ölçekli satınalmalarda satınalmacının yanısıra operasyon, finans ve de hukuk birimlerinden yardım almak adına küçük bir komisyon oluşturmanın lojistik hizmet alımında karar vermede satınalmacıya önemli bir yarar sağladığını söylememiz gerekir. Özellikle varsa gizlilik anlaşmasının, teknik şartname ve anlaşma örneğinin satınalma öncesinde ve mümkünse standart olarak değil satınalması yapılacak olan lojistik hizmetin özelliğine göre her işe ayrı olarak hazırlanmasının çok önemli olduğunu belirtmeliyiz. Yine birçok işletme tarafından uygulanan satınalma daveti sonrasında bir kaç oturumlu toplantılar yaparak anlaşılmayan ya da üzerinde şüphe olan noktaların aydınlatılması da lojistik hizmet satınalmalarında doğru karar vermek adına satınalmacıya büyük kolaylık getirmektedir.

 

Lojistik satınalımların teknik ve de karmaşık süreçleri içerdiğini söylemiştik. O halde satınalma yapacak olanlar neye göre ve nasıl karar verecekler?

1-      Maliyet : Doğal olarak her satınalmada olduğu gibi toplam maliyet lojistik satınalımlarında da en önemli faktör. Yalnız lojistik satınalmalarında alınacak hizmetin çok net olarak ifade edilmesi ve eğer bir format üzerinden fiyatlandırma talep edilmiş ise tüm katılımcıların ilgili formatı ve de talep edilen hizmeti çok iyi anlamış olması gerekiyor. Teknik şartnamede de işin tanımının çok iyi yapılması gerekmekte. Ayrıca maliyeti oluşturan önemli unsurlardan biri olan ödeme metodunun belirlenip katılımcılara bildirilmesi işin ihale edildikten sonra çıkması muhtemel pürüzlerini oratadan kaldıracak ve daha da önemlisi katılımcıları her açıdan eşit bir duruma getirecektir.

 

2-      Kalite : Maliyet önemli olmak ile birlikte herşey değil. Zira uygun maliyetli hizmetin yanısıra alınacak lojistik hizmetin kaliteli de olması gerekiyor. Bu durumda satınalmacının süreç öncesinde konu ile ilgili olarak bir pazar araştırması yapması tavsiye edilir. Bu araştırmada satınalma sürecine davet edilen hizmet sağlayıcıların güçlü yönlerinin tespit edilmesi adına kendilerinin dünya ve ülke pazarındaki genel durumu, araç ve ekipman parkı, hizmet ağının genişliği ve mümkünse referansları araçtırılmalıdır.

 

3-      Sürdürülebilirlik : Son zamanlarda sadece lojistik hizmet alımlarında değil hemen hemen tüm süreçlerde en önemli özelliklerden biri de sürdürülebilirliktir. Lojistik satınalmalar uzun süreli kontratlara dayanan sözleşmelerle yürümektedir. Bu nedenle de satınalam yaparken hizmet üretenin pazardaki o andaki durumunun yanısıra gelecek 5 yıllık süreç içerisindeki durumunun da doğru analiz edilmesi gerekmektedir. Bu konuda satınalamacılara hizmet sağlayıcı şirketlerin yöneticilerinin çeşitli mecralarda yaptıkları finansal ve de yatırıma yönelik açıklamalar yol gösterebilir.

 

4-      Doğaya saygı: Artık geçmiş dönemlerde olduğu gibi hiçbir işletme tedarikçisinden -“Sen bana mal ya da hizmeti üret ama nasıl üretirsen üret” mantığı ile satınalma yapmıyor. Bu konuda gerek kanunlar gerekse de geçmiş dönemlere göre çok daha olgunlaşan toplumsal bilinç bizleri doğaya saygılı üretimler yapan şirketlerden alışveriş yapmaya zorluyor. Kısaca karbon ayak izini çeşitli yöntemlerle azaltmaya çalışan lojistik işletmelerin yukarıda sayılan diğer 3 kriter baz alındığında bu konuya önem vermeyenlerden işlerini büyütmek konusunda daha avantajlı olduklarını söyleyebiliriz.

 

İşletme içi birçok dinamiğin bir araya gelerek oluşturulmuş olan lojistik satınalmaların şirketlere değer katacağı unutulmamalıdır. Üretimden tüketime kadar uzanan zincirde çok önemli bir yer tutan lojistik faaliyetlerin gerek işletmelerin maliyetlerine getireceği avantaj gerekse de son kullanıcıya uzanan süreçte müşterideki kalite anlayışına olan etkisinden dolayı satınalmacıların doğru lojistik hizmet sağlayıcısı tercihleri işletmeleri pazarda farklı bir yere konumlandıracaktır.

Murat İnce - Yurtiçi Lojistik Genel Müdürü

Murat İNCE

Yurtiçi Lojistik Tedarik Zinciri ve Dağıtım A.Ş.

Genel Müdürü

 

BU YAZI SATINALMA DERGİSİ MART 2013 SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR.

Dergi içerisinde okumak için buraya tıklayınız.

Tıkla İndir, Tıkla Getirt!

26 ilde 128 mağazası ile sektöründe lider olan D&R, dr.com.tr ile kültür, sanat ve eğlence dünyasını bir tıkla evinize getiriyor. Reklam filmiyle online sipariş hizmetini duyuran D&R, kültür, sanat ve eğlenceye kısa yoldan ulaşmak isteye

dr

nler için internet sitesini yenilenen tasarımıyla hizmete sundu. Kitap, film, müzik, elektronik, oyun&konsol, dergi, kırtasiye, hobi&oyuncak, kişisel ürünler ve  e-kitap kategorilerinde yer alan binlerce ürünü sipariş edebilme olanağı sunan D&R, teknolojinin sunduğu olanakları en iyi şekilde kullanarak müşterileriyle buluşturuyor.

İnternet sitesi dışında tablet ve akıllı telefonlar için tasarlanan mobil uygulamalarla tüm platformlarda hizmet veren dr.com.tr, hızlı ve kolay bir alışveriş imkanı sunuyor.

Ayrıca D&R ve DMC’nin işbirliğiyle yayın hayatına başlayan yasal internet müzik platformu “MUSICCLUB” ile 200.000 adet yerli şarkı ve binlerce albüm indirilebiliyor.

Kültür, sanat ve eğlencede zengin ürün çeşidine ulaşmak için siz de dr.com.tr’ye girin, tıklayıp indirin, tıklayıp getirtin.



Bir bumads advertorial içeriğidir.

Amerika ve Avrupa’dan Sonra Şimdi Türkiye’de! Türkiye Gümrüklerinde Devrimin İlk Adımı: YETKİLENDİRİLMİŞ YÜKÜMLÜ

Başta Amerika ve Avrupa Birliği ülkelerinde uygulanmak üzere 46 ülkede geçerli olan Yetkilendirilmiş Yükümlü Statüsü Türkiye’de yeni uygulanmaya başlanacak. Bu bizim için bir devrim ve bu devrimin ilk adımı. Devrim çünkü ticaret erbabına bugüne kadar sağlanmamış kolaylıklar ve ayrıcalıklar getiriyor ve ayrıca Devlet Sizi güvenilir bir firma olarak tanımlıyor. İlk adım çünkü bu daha başlangıç, yetkilendirilmiş yükümlü statüsüyle birlikte bu yıl içinde ithalatçılara da“Kayıt yolu ile rejime giriş usulü”(eşyanın serbest dolaşıma giriş, ihracat, antrepo, dahilde ve hariçte işleme, geçici ithalat, gümrük kontrolü altında işleme rejimlerine geçişinin, gümrüklü sahaya gelmeden, yükümlünün tesislerinde veya gümrük idaresi tarafından kabul edilen diğer bir yerde muhasebe kayıtlarına girilerek kayıt yoluyla yapılmasına imkan tanıyan, eşyanın gümrük kapısında bekletilmeden, evraklarla uğraşılmadan doğrudan fabrikaya, depoya ya da satış yerine götürülebilmesini sağlayan bir uygulama) ve bunun gibi bir çok yenilikle bu devrim ticaret hayatımızda büyük değişime neden olacak kolaylıklar getirecek. 

antrepo

 

[one_half]

Şimdi Size başlıklarla “Yetkilendirilmiş Yükümlü Statüsü” anlatacağım.

Yetkilendirilmiş Yükümlü Statüsünün Ortaya Çıkışı

11 Eylül 2001 yılında ABD’de ikiz kulelere düzenlenen saldırı sonrasında tedarik zincirinin güvenliğini sağlamaya yönelik bu zincire dahil olan tüm işletmelerinakreditasyonu yöntemi ile uluslararası kargonun güvenliğinin sağlanmasını amaçlayan C-TPAT (Customs-TradePartnershipAgainstTerrorism/Terörizme Karşı Gümrük Ticaret İşbirliği) oluşturuldu. Daha sonra da 2008 yılında Avrupa Birliği bu uygulamanın karşılığı olarak AEO (AuthorizedEconomicOperator/ Yetkili Ekonomik Operatör)  uygulamasını devreye sokmuştur. Avrupa Gümrük Birliği’ne dahil olan Türkiye’de de bu uygulamanın adı Yetkilendirilmiş Yükümlü olarak belirlenmiştir. Yani bu statünün ortaya çıkması aslında terörün bir sonucu olarak ticareti daha güvenli ama basit hale getirilmesinin amaçlanmasıdır.

Yetkilendirilmiş yükümlü olmak için kimler başvurabilir?

  • Serbest bölgeler dahil Türkiye Gümrük Bölgesinde yerleşik ve en az üç yıldır faaliyette bulunan gerçek veya tüzel kişiler
  • Üç yıldan daha kısa süredir faaliyette bulunan amaBakanlık değerlendirmesiyle onaylanan firmalar.
  • Kamu Kurum ve Kuruluşları

Yetkilendirilmiş yükümlü olmak için aranan 4 temel özellik :

  1. Güvenilirlik
  2. Ticari Kayıtların Güvenilir ve İzlenebilir Olması
  3. Mali Yeterlilik
  4. Emniyet ve Güvenlik koşulu.

Yetkilendirilmiş yükümlü olmak için aranan başlıca şartlar

  1. Yönetim kurulu üyeleri, sermayesinin yüzde onundan fazlasına sahip gerçek kişiler ile gümrük ve dış ticaret işlemlerinde temsil yetkisini haiz çalışanlarının sabıka kaydı olmaması,
  2. Gümrük mevzuatı uyarınca kesinleşmiş vergi ve ceza borcu bulunmaması,
  3. Vergi mevzuatı uyarınca kesinleşmiş vergi borcu bulunmaması,
  4. Kesinleşmiş sosyal güvenlik prim borcu bulunmaması,
  5. Başvuru yılından önceki üç yıl esas alınmak suretiyle, mali yapısının yeminli mali müşavir tarafından incelenerek, olumlu görüşle rapora bağlanmış olması,
  6. Ticari kayıtların izlenebilir olması
  7. ISO 9001 sertifikasına sahip olması
  8. ISO 27001sertifikasına sahip olması gerekir.

Yetkilendirilmiş Yükümlü Statüsüne Kaç Çeşit Başvuru Yapılır?

  1. Basitleştirilmiş usule ilişkin kolaylıklarda yaralanmak için
  2. Emniyet ve güvenliğe ilişkin kolaylıklardan yararlanmak için
  3. Her iki kolaylıktan birden yararlanmak içinbaşvurulabilinir.

[/one_half]

[one_half_last]

Yetkilendirilmiş Yükümlü Statüsü İhracatçıya Ne Sağlar

İlk başta bu statüyle güvenilir firmalar, yasadışı eylemler ve haksız rekabetten korunacak. Ve aşağıda belirttiğim kolaylıkların hepsinden yararlanarak büyük ayrıcalıklar sağlanacak.

a)    Basitleştirilmiş Usullere İlişkin Kolaylıklar:

  1. İhracatta yerinde gümrükleme (ihracat eşyasını ihracat gümrük idaresine

sunmadan işlemlerini kendi tesislerinden yapabilme)

Yerinde Gümrükleme İzni İçin Güvenlikli Alan Şart!

İlk başta Yetkilendirilmiş yükümlü statüsü almaya hak kazanmış ve başvuru yılındanbir önceki yıl en az 5 Milyon Dolar tutarında fiili ihracat yapmış ihracatçı firmalar yerinde gümrükleme iznine sahip olabilecek.

Güvenli alan ise, ihracat eşyasının araca yüklenmeden önce bulundurulacağı kamera ile izlenebilen, giriş ve çıkış kapılar belli alanlar olacak. Ayrıca bu alan ilgili gümrük müdürlüğü tarafından kontrol edilebilecek.

  1. İzinli gönderici (transit eşyasını hareket gümrük idaresine sunmadan kenditesislerinden sevk edebilme),
  2. Teminatlı işlemlerinde her bir işlem için ayrı teminat yerine götürü teminatuygulaması kapsamında tutarı önceden belirlenmiş süresiz ve düşümsüz teminat verebilme,
  3. Teminatlı işlemlerinde kısmi oranda teminat verebilme,
  4. Odalarca onay ve gümrük müdürlüklerince vize işlemlerine gerek kalmaksızın A.TR dolaşım belgesi düzenleyebilme,
  5. Eşyanın kıymetine bakılmaksızın Fatura Beyanı ve EUR.MED Fatura Beyanıdüzenleyebilme,
  6. Eksik belgeyle beyanda bulunabilme,
  7. Eşya türüne göre sınırlama olmaksızın tam beyanlı yaygın basitleştirilmi usulden (gümrük işlemlerinin, eşya taşıttan indirilmeden tamamlanması) yararlanabilme,
  8. Gümrük Yönetmeliğiyle belirlenmiş eşyanın ithalinde 6 ay öncesine kadar alınmış tahlil raporu ibraz edebilme,
  9. Gümrük Yönetmeliğiyle belirlenmiş eşyayı tahlil sonuçları alınmadan teslimalabilme,
  10. Konşimentosu ibraz edilemeyen petrol ve türevlerini konşimento ibrazındanönce teslim alabilme,
  11. Ayniyat tespitine ilişkin Bakanlıkça yapılacak farklı düzenlemelerden faydalanabilme.

 

b)    Emniyet ve Güvenliğe İlişkin Kolaylıklar:

 

  1. Azaltılmış zorunlu bilgilerden oluşan özet beyan verebilme,
  2. İthalatta ve ihracatta gümrük işlemlerinin eşyanın tesliminden önce
  3. fiziki muayene ve belge kontrolünün olmadığı hat olan mavi hatta işlem görebilme,
  4. Taşıt üstü işlemlerde de mavi hattan yararlanabilme,
  5. Daha az belge kontrolü veya muayeneye tabi tutulabilme,
  6. Belge kontrolü veya muayenenin yapılacak olması halinde, bu işlemleriöncelikle gerçekleştirebilme.

Yukarıda yazdığım maddelerden de görüldüğü gibiYetkilendirilmiş Yükümlü olacak firmalar ayrıcalıklı hizmet alacaklar. Ve Devlet bu firmalara diğer ülkelerle yapacağı ikili anlaşmalarla gün geçtikçe serbest ticaretin kapılarını açacak ve bu statüdeki firmalar pazar paylarını geliştirmek için çok büyük avantaj sağlayacaklar. Bu şekilde ihracatta önümüzdeki yıllarda çok büyük hareketlilikler ve yeni ihracat rekorları sürpriz olmayacaktır.

Erkan BAŞBOĞA

Aspir Antrepo Genel Müdürü

Arel Üniversitesi Öğretim Görevlisi

aspir

 [/one_half_last]

BU YAZI SATINALMA DERGİSİ MART 2013 SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR.

 

Tedarikçi İlişkileri Yönetimi – Teknolojik Yaklaşım

Kısa tanımıyla başlayacak olursak; Tedarikçi İlişkileri Yönetimi, bir işletmenin kullandığı mal ve hizmetler için tedarikçi kuruluşlar ile olan etkileşimlerini yönetmek için uyguladıkları kapsamlı yaklaşımdır. Bu yaklaşımın temel amacı işletme ve tedarikçiler arasında gerçekleşen tedarik süreçlerini kolaylaştırmak ve daha verimli hale getirmektir. Tedarikçi İlişkileri Yönetimi, kurumsal işletmelerin bakış açısı itibariyle alıcı-satıcı ilişkilerinin tanımlamalarından doğmuş ve 80’li yılların sonlarında gelişmeye başlamış bir yaklaşımdır diyebiliriz.

20101124085258_promenalogo

[one_half]

Tedarikçi İlişkileri Yönetimi kapsamında işletmeler; tedarikçileri ile aralarındaki bilgi akışı konusunda kalite ve işbirliğinin sağlanmasını, pazarlık süreçlerinin daha olumlu şartlar altında sonlandırılmasını, sözleşme konularının uygun bir şekilde yürütülmesini, teknoloji ve yenilikler konusunda birbirlerini geliştirmeyi hedeflemektedir. Bu amaçlarına ulaşabilmek adına yürütülen süreçler için işletmeler genellikle Satınalma Departmanlarını tercih etmişler; kimi küresel ölçekli işletmeler Tedarikçi İlişkileri Yönetimi adı altında ayrı bir departman kurma, kimileri ise Tedarik Zinciri Yönetimi’nin altında ayrı bir birim oluşturma yoluna gitmişlerdir.

Bugün gözlemlendiği kadarıyla Tedarikçi İlişkileri Yönetimi stratejik düşünen ve kurumsal / kurumsallaşmakta olan işletmelerin uzun dönemli ‘ilişkiler yönetimi’ yaklaşımının önemli bir parçası olduğunu söyleyebiliriz. Böylelikle söz konusu işletmeler, tedariğini gerçekleştirdikleri mal ve hizmetlere ait ‘toplam sahip olma maliyeti’ni düşürmekte, kalite ve performansını ise günden güne yükseltmektedir.

Tedarikçi İlişkileri Yönetimi’nin stratejik anlamdaki katkılarını gören işletmeler birçok konuda olduğu gibi bu konuda da, teknolojinin getirilerinden yararlanmaya başlamıştır. Burada belirtmek gerekir ki; bu konunun teknolojiye aktarılmasındaki temel amaç tedarikçi ilişkileri içerisinde kullanılan bilginin etkin bir şekilde tutulması, paylaşılması ve kullanımıyla alakalı olmaktadır. Dolayısıyla bu konunun odak noktası ‘bilgi’dir. ‘Bilgi’nin nasıl ve hangi aşamalarda kullanılacağı ise işletmelerin kendisi tarafından ve yararlanacakları teknolojinin yeterliği ölçüsünde belirlenmektedir.

Tedarikçi İlişkileri Yönetimi konusunda teknoloji platformunda yapılabilecek uygulamaların önemli bir kısmını aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz:

  • Bilgi, belge ve sertifika yönetimi,
  • Soru ve anket formlarının yönetimi,
  • Tedarikçi veritabanı yönetimi,
  • Tedarikçilere açık olan ve bilgi ve belgelerini güncelleyebilecekleri bir portal,
  • Tedarikçi değerlendirme, ölçümleme, puanlama ve geliştirme,
  • Portföy ve kategori yönetimi,
  • Ürün/Hizmet Yönetimi,
  • Raporlama ve Analiz.

[/one_half]

[one_half_last]

Belirtmek gerekir ki; Tedarikçi İlişkileri Yönetimi teknoloji platformunun işletme içerisinde etkin bir şekilde kullanılması için hizmet ve danışmanlık süreçlerinin doğru ve efektif bir şekilde tasarlanmış olması gerekmektedir. Aşağıda yer alan özellikler söz konusu teknoloji platformu üzerinde ne kadar fazla ise, söz konusu teknoloji platformunun etkinliği ve işlerliği o ölçüde artacaktır:

  • Hızlı ve kolay adapte edilebilir olmalı,
  • Tedarikçilerin de bilgi girişine izin verebilmeli,
  • Onay mekanizmasının bulunması,
  • Tedarikçi kayıt sisteminin uygulanabilirliği,
  • Güncel tutulabilmesi.

Yukarıda anlatılanların ışığında, Tedarikçi İlişkileri Yönetimi için kullanılacak teknolojik altyapı işletmenin ihtiyaçlarını karşılayacak nitelikte, stratejik fonksiyonlar ve yeterlilik içeren bir platform sunmalıdır. Netice itibariyle, yönetimsel olarak yararlanılan yöntem ve işleyişlerin teknolojik platforma uygun bir şekilde aktarılıyor olabilmesi gerekmektedir. Aksi bir durumda, mevcutta yapılan işlerin kısmen veya tamamen teknoloji ortamına aktarılamaması sorunuyla karşılaşabiliriz. Bunun önüne geçilebilmesi adına teknoloji platformunun dikkatli seçilip, iyi tasarlanması gerekmektedir.

Tedarikçi İlişkileri Yönetimi’ne ilişkin teknoloji platformundan yazılım (kurulum) şeklinde mi, yoksa Bulut Bilişim şeklinde mi yararlanılacağı ise işletmenin tercihine kalmaktadır. Ancak küresel olarak genel tercihin Bulut Bilişim yönünde olduğu ve ileride bu yaklaşımın daha da ağırlık kazanacağı aşikardır. Keza, firmalar haklı olarak Bulut Bilişim uygulamaları ile kendi sunucularına (server) herhangi bir kurulum yapmaksızın, direkt İnternet üzerinden, yatırım maliyetlerini minimize ederek, projelerini daha hızlı ve daha düşük maliyetlerle yürütmek eğilimindedir.

Tedarikçi İlişkileri Yönetimi konusunda bir teknolojik platformun kullanılmasının önemli katkılarından biri de ilgili teknoloji platformu ile kurum arasında bilgi transferinin sağlanmasıdır. Bu durumu açacak olursak; söz konusu teknolojik platformun içerisinde yer alan fonksiyon ve özellikler küresel ölçekte sektör lideri kurumsal firmalar tarafından geliştirilmiş ve desteklenmiştir. İlgili teknolojinin işletme tarafından kullanmaya başlanması ile beraber bu fonksiyon ve özellikler başka bir işletmenin tedarikçi ilişkileri konusundaki entellektüel bilgi dağarcığına eklenmektedir. Böylelikle teknoloji kullanımı yoluyla kurumsal anlamda bir know-how transferinin gerçekleştiğini söylemek çok da yanıltıcı olmayacaktır.

Bu yazının genel anlamdaki amacı Tedarikçi İlişkileri Yönetimi’nin stratejik önemini vurgulamak ve bu konuyla ilgili teknoloji kullanımının konusunda kurumsal veya kurumsallaşmakta olan işletmeleri cesaretlendirmektir.  Bir diğer önemli vurgu ise; bu konuyla ilgili kullanılacak teknoloji platformunun sağlaması gereken katkıları net bir şekilde ortaya koymak ve bu tür yapılara ilişkin beklentileri buna göre revize etmektir. Sonuç olarak; satın alınan mal ve hizmetlerin işletmeler üzerindeki maliyet baskısı ve uzun dönemli tedarikçi zinciri yönetiminin varlığı Tedarikçi İlişkileri Yönetimi konusuna stratejik bir yaklaşım gösterme gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Ufuk Gedikli

İş Geliştirme Yönetici

Promena Elektronik Tic. A.Ş.

 [/one_half_last]

BU YAZI SATINALMA DERGİSİ MART 2013 SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR.

 

Acil Satınalma Talepleri ve Yansımaları

İş hayatında rekabet , hızlı karar alma ve hızlı hareket etmeyi gerektirir. Bugün rakiplerle mücadele edebilirliğiniz ne kadar hızlı olduğunuzla özdeş hale gelmiştir.

18713_miscellaneous_sand_clock

[one_half]

Diğer taraftan ise hızlı iş temposundan doğan gereksinimlerin hızla yerine getirilmesi konusunda satın alma bölümüçoğu zaman hazırlıksız yakalanmaktadır. Pek tabiidir ki, şirket içerisinde bir hizmet üreten kimliği ile satınalma yöneticisi kendisine farklı departmanlardan gelen talepleri incelemek ve gereken ilgiyi göstermek zorundadır. Fakat sağlıklı satın alma operasyonları ve pazarlıkları için daima hazırlık ve planlama gerekliliği unutulmamalıdır.

Şirketlerde doğru planlama alışkanlıkları, kurumsal bir yapı ve profesyonellik düzeyi yüksek, öngörülü yöneticiler olsa bile her zaman bir “aciliyet” durumu yaşanmaktadır. Olmalıdır da. Önemli olan gün içerisinde meydana gelen bu tür ani gelişmeler karşısında paniklemeden, doğru yaklaşımlarla en uygun çözümleri üretebilmektir.

Acil talepler, satınalma bölümü açısından çok sayıda problemi de beraberinde getirmektedir. Bunlardan ilk akla gelenler; verimsiz çalışma, bölümler arası iletişim hataları, satınalma prosedürlerinin gereği gibi işletilmemesi (hatta atlanabilmesi), pazarlıktan istenen sonuçların elde edilememesi, satınalma performans değerlemesine olumsuz yansımalar ve tedarikçi/satıcı işletmelerde oluşabilecek kötü algılamalardır. Toplamda ise satınalma operasyon risklerin yükselmesidir.

Unutulmamalıdır ki,satınalma yöneticisinin de günlük iş planı, bir ajandası vardır. Gün içerisinde çözüm bekleyen her acil talep, satınalma yöneticisinin iş planını ciddi ölçüde sekteye uğratmaktadır. Acil talepler karşısındasatınalma bölümü kendisini baskı altında hissetmekte ve yarım kalan işler için ilave mesai yapmaktadır.Diğer taraftan satınalma günlük iş planlarının aksaması ya da  ertelenmesi şirket içerisinde bu bölümün düzensiz çalıştığı izlenimini doğurabilmektedir.

Satınalma prosedürleri ve iş akışlarındaki hızlandırmaların (ya da zorunluluktan dolayı atlamaların) daha sonra nedenleri ile birlikte incelenmesi kaçınılmazdır. Satınalma bölümü için sakin gerçekleşen bir performans değerlendirme toplantısında, geçmişin analizi ve o dönemde neden öyle hareket edildiğinin gerekçesini tam anlamıyla ortaya koyabilmek zorlaşacaktır.

Acil talepler karşısında çözüme odaklı hızlı düşünme sürecine girilmesi beraberinde iletişim eksikleri, üslup hataları ve yöneticiler arasında tartışmaları da getirebilmektedir. Talep sahibi tarafından “kendi ihtiyacımızı değil şirketin ihtiyaçlarının karşılanmasını istiyoruz” denmesi her zaman ve koşul altında yeterli olmamaktadır. Yeterli sürede analiz edilmeden verilen kararlar ve gerçekleştirilen hamleler daha sonrasında büyük zaman ve para kayıplarına yol açabilmektedir.

[/one_half]

[one_half_last]

Şirket içindeki acil talep söylemlerinin belirli bir zaman sonra satınalma bölüm ve yöneticileri üzerinde istenilen etkiyi sağlamadığı da görülmektedir. Bu durumun farkına varan talep sahipleri de istedikleri ilginin yaratılabilmesi adına taleplerini kendi içinde “acil acil” veya “ölümüne acil” vb. tanımlamaları şeklinde önem sırasına koyabilmektedirler. İşletme içinde talep sahibi bu tür ifadelerle, ihtiyacın mümkün olan en kısa zaman diliminde, hatta mümkünse hemen karşılanmasını istemektedir. Bu tür zaman dilimlerinde bölümler ve yöneticiler arasındaki iletişime ayrı bir önem verilmelidir. Üslup hataları ilişkilerde tamiri zor problemlere yol açabilmektedir.

Satınalma bölümü için “aciliyet” büyük ölçüde risk anlamını taşımaktadır. Risk, acil olarak karşılanması istenen talebin (ürün ve/veya hizmetin) içeriği ve tedarikçi/satıcı pazar yapısı ile doğrudan bağlantılıdır. Talep, daha önceden temin edilmemiş bir ürün/hizmet ile ilgili ise yeni “tedarikçi/satıcı araştırması, seçimi ve değerlendirme süreci”nin hızlandırılması gerektirir. Bu noktada, zamana karşı verilen mücadele hataları da berberinde getirebilir. Tedarikçiler, acil talepleri aynı zamanda bir zayıflık belirtisi şeklinde algılamaktadır. Dış dünyaya profesyonel çalışmayan bir işletme görüntüsü yansımaktadır.

Pazarlık sürecinde zaman faktörü birincil önem taşıdığından satınalma yöneticisi son derece rahatsızdır.Her bir aciliyetin satınalmapazarlıklarını olumsuz yönde etkilediği unutulmamalıdır. Öncelikler zaman, miktar ve hizmet içeriğidir. Tedarikçi ani talebin meydana getirdiği aciliyeti fırsat olarak değerlendirebilir elde edebileceği karı yükseltmek isteyebilir. Bu nedenle ürünü (ya da hizmeti) pazar fiyatında ya da üstünde satın alabilme riski her zaman vardır. Bununla birlikte sipariş süresi kısaldıkça ürün kalitesinde de sapma olabilmektedir. Hizmet temininde ise doğru içerik tam anlamıyla sunulamayabilir.

Günümüzde acil satın alma taleplerinin yol açtığı bütün olumsuzluklara rağmen satınalma bölüm ve yöneticileri bu durumla yaşamaya alışmıştır. Yöneticiler geçmiş iş alışkanlıklarını terk etmiş ve bugünün temposunu içselleştirmişlerdir. Bu nedenleacil talepler karşısında her zaman bir B planı ve alım senaryosu gündemde tutulmaktadır. Fakat yine de bilinmelidir ki,acil talepler karşısında hazırlıksız yakalanmanın önüne geçilmesi ve olası risklerin asgari seviyede tutulması konusunda tepe yönetimin desteği,kurumsallaşma, bilişim-teknoloji yatırımları ve nitelikli satınalma personeli istihdamı olmadanköklü bir çözüme ulaşılamayacaktır.

Murat Erdal, Prof. Dr. merdal@istanbul.edu.tr

untitled

 [/one_half_last]

BU YAZI SATINALMA DERGİSİ MART 2013 SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR.

 

Standart Sözleşme Metinleri Kullanıyorsunuz Peki, Yeni Kuralları Biliyor Musunuz?

[one_half]

Sözleşme dediğimiz şeyin varlık kazanabilmesi için, en az iki kişinin birbirine uygun irade beyanlarına ihtiyaç duyulur. “Ben X ürününü tanesi bir Liradan satıyorum.” şeklindeki irade beyanı, hukuken bir ‘sözleşme kurma teklifi’dir. Eski Borçlar Kanunu’nun deyimiyle ‘icap’ ya da yeni Borçlar Kanunu’nun deyimiyle, bu bir ‘öneri’dir. Beyan sahibi bu beyanıyla kural olarak bağlıdır.

Bu irade beyanına karşılık olarak, “Ben X ürününü tanesi bir Liradan satın almayı kabul ediyorum.” ifadesi ise, sözleşme kurma teklifinin ‘kabul’ edilmesidir. İşte hukuken bir sözleşmenin kurulabilmesi için gerekli unsurları taşıyan ve birbirine uygun iki irade beyanı bir araya geldi ve sözleşme kurulmuş oldu.

 

Sözleşmede iradenin önemi

Dikkat edilirse, sözleşmenin kurulabilmesi için gerekli temel unsur, irade beyanı olarak karşımıza çıkmaktadır. İrade, sözleşmenin kurucu unsurudur.

Tersten bakarsak, iki kişi arasında bir sözleşme ilişkisinin kurulmuş olup olmadığını anlamak için, kural olarak, açık ya da örtülü bir iradenin varlığını bir şekilde tespit edebilmemiz gerekir. Zaten, yazlı sözleşme metni, noter, imza, senet, gibi kavram ve kurumların önemi, esas olarak iradenin varlığını tespit etmeyi kolaylaştırmaları, bu anlamda bir işleve sahip olmalarıdır.

Bir sözleşmenin kurulması, tarafların karşılıklı oturup pazarlık yapmaları, sözleşmenin içeriğini tartışmaları ve sonuç olarak mutabık kaldıkları sözleşme metninin içeriğini birlikte oluşturmaları, irade uyuşmasının gerçek anlamda sağlanması için ideal olandır diyebiliriz.

Ancak, bugünün hızlı ve karmaşık ticari hayatı buna imkân vermez. Satılmak istenen her bir ürün için oturup teker teker pazarlık yapmak, sözleşme hazırlamak, artık büyük oranda terk edilmiş, eskide kalmıştır.

Ya imzala ya da satın alma!

Bugün, genel olarak sözleşme ilişkilerinin, özellikle satınalma çarkının çok büyük bölümü, önceden hazırlanmış tip (standart) sözleşme metinlerinin kullanılmasıyla kurulmakta ve işlemektedir. Bir taraf, tamamen ya da büyük oranda önceden hazırladığı bir sözleşme metnini karşı tarafın önüne koyar ve ‘bu ürünü ya da hizmeti almak istiyorsan imzala’ der.

İşte günümüz ekonomisine hâkim olan bu işleyişte, sözleşme hukuku bakımından çok önemli ve karmaşık bir problem var.

Acaba, önceden tek taraflı olarak hazırlanan o sözleşme metnini imzalamak durumunda kalan kişinin, gerçekten serbest bir iradeyle o sözleşmeyi imzaladığını kabul edebilecek miyiz? Yoksa sözleşmenin kurulabilmesi için şart olan iradenin, burada sakat olduğu ya da hiç var olmadığı sonucuna mı varmak gerekir?

Bu soruya verilecek cevap çok önemlidir. Çünkü ‘hayır, burada gerçek bir iradenin varlığından bahsedemeyiz’ derseniz, ‘sözleşme hiç kurulmamıştır’ demiş olursunuz. Öte yandan, ‘burada tamamen serbest olarak beyan edilmiş bir irade var’ derseniz, o sözleşmedeki tüm kuralların, istediği kadar acımasız olsun, kanuna aykırı olmadığı sürece aynen uygulanması gerektiğini belirtmiş olursunuz.

Dikkat edilirse, soruya ilişkin her iki cevap da sorunu çözmekten uzak. Yani sözleşmeyi tamamen yok saymak da, olduğu gibi tümüyle var saymak da çoğu zaman adil olmayan sonuçlara sebep olacaktır.

Yeni Borçlar Kanunu’nun standart sözleşmelere müdahalesi

Çok önemli ama çözümü de bir o kadar zor olan bu konu, uzun yıllardır hukukçuları meşgul etmektedir.  Konuyla ilgili olarak, Almanya başta olmak üzere Avrupa’da öteden beri çeşitli mevzuat ve içtihat çalışmaları yapılmıştır. Bizde ise bu konunun öneminin kavranması uzun zaman aldı. Önce sadece tüketicileri korumak için, tüketici mevzuatında bazı önlemler aldık.

Ancak, konuya ilişkin asıl önemli adım, yeni Borçlar Kanunu’yla atıldı diyebiliriz. Teknik ifadeyle “Genel İşlem Koşulları” denilen bu konudaki ayrıntılı kurallar, 1 Temmuz 2012’de yürürlüğe girdi.

Seminerlerimizde ayrıntılı olarak üzerinde çalıştığımız bu kuralları şöyle özetleyebiliriz:

  • Bir sözleşme, önceden ve tek taraflı olarak, çok sayıda sözleşme ilişkisinde kullanılmak üzere hazırlanmışsa, ‘bu sözleşmede “genel işlem koşulu” kullanılmıştır’ sonucuna varabiliriz.
  • Önceden ve tek taraflı olarak, çok sayıda sözleşme ilişkisinde kullanılmak üzere hazırlanmış bir sözleşmedeki tüm kuralların olduğu gibi yürürlükte kalabilmesi, yani karşı tarafa uygulanabilmesi için; bu kurallar hakkında karşı tarafa açıkça bilgilendirme yapılması, neyin altına imza attığının anlatılması gerekir.
  • Bu bilgilendirme yapılmadan sözleşme imzalatılırsa, ileride bir dava açıldığında, özellikle karşı tarafın menfaatine aykırı olan kurallar, hâkim tarafından sözleşmeden çıkarılabilecektir.

[/one_half]

[one_half_last]

Son zamanlarda bankaların, sözleşme metni dışında bir de tutanak imzalatmaya başlamalarının sebebi, yeni Borçlar Kanunu’nun getirdiği bu kuraldır.

  • Önceden ve tek taraflı olarak, çok sayıda sözleşme ilişkisinde kullanılmak üzere hazırlanmış bir sözleşmede, ‘Sözleşmedeki kuralları ben istersem tek taraflı olarak değiştirebilirim’ anlamına gelen, örneğin “kampanyada değişiklik yapma hakkını saklı tutarız” şeklinde sıkça rastladığımız bir hüküm varsa, bu hüküm sözleşmeden çıkarılacaktır.
  • Sözleşmede dürüstlük kuralıyla bağdaşmayacak içerikte kurallar varsa, hâkim bunları geçersiz sayabilecektir.

 

Bu kuralların vermek istediği mesaj esas itibariyle şudur:

Standart sözleşme metinlerini kullanmak bir zorunluluktur. Ancak, bu sözleşmeleri tek başınıza hazırlarken biraz karşı tarafın menfaatlerini de dikkate alın. Tüm kuralları kendinize yontarsanız, bilin ki bu sözleşmeyle ilgili bir dava açıldığında, sözleşme, hâkim tarafından müdahale edilmeye açık hâle gelebilecektir. Bu durumda, sözleşmenizdeki çok güvendiğiniz kurallar bir anda elinizden kayabilir.

 

Yöntem önerilerimizden bazıları

Kanunun bu katı kurallarının sizin sözleşmenize uygulanmasını istemiyorsanız; öncelikle sözleşmeyi hazırlarken karşı tarafın tüm haklarını elinden alma çabasına girmemeniz gerekir.

Sözleşme imzalanmadan önce, standart sözleşme metnindeki kurallar hakkında karşı tarafı açıkça bilgilendirdiğinize dair elinizde kanıt olmalıdır.

Bazen bu da sizi kurtarmaz. Karşı tarafın gerçekten sizin açıklamalarınızı anlayarak sözleşmeyi imzaladığını ortaya koymak bakımından, sözleşmenin önemine göre, karşı tarafa bir avukat, hatta gerekirse sözleşme konusu işle ilgili teknik bir uzman eşliğinde sözleşmeyi imzalatmanız ileride işinize yarayacaktır.

Bir daha ki sayıda, aynı konuda yeni Ticaret Kanunu’nun getirdiği çok önemli yeni kurallara da değineceğim.

Görüşmek üzere…

 

Av. Dr. Umut Yeniocak

www.yeniocak.av.tr

twitter.com/UmutYeniocak

linkedin.com/Av. Dr. Umut Yeniocak

 [/one_half_last]

Proje Bazlı Satınalmalarda Dikkat Edilmesi Gerekenler

Ülkemizde sanayinin büyük bir bölümünü oluşturan KOBİ’ler içerisinde küçük işletmeler ağırlık kazanmaktadır. Hizmet ettikleri sektörlere göre değişmekle beraber bu küçük ölçekli işletmeler üretimlerini ağırlıklı olarak proje bazlı gerçekleştirmektedir.

proje

 

[one_half]

Üretim için tedarik edilmesi gereken malzemeler büyük ölçekli olmamaktadır. Bunun bir getirisi olarak tedarikçi firmalarla pazarlık konusunda satınalma personelinin eli zayıflamakta, stratejik ve darboğaz olarak nitelendirilen tedarikçi sayısı ağırlık kazanmaktadır. İşte tam da bu noktada iyi yetişmiş, konuya ve sektöre hakim olan uzman satınalma personeli proje bazlı satınalmalarda KOBİ’lerin gelişimi için büyük önem arz etmektedir. Bu durumu daha iyi anlayabilmemiz için gezi teknesi üretimi yapan tersaneleri yakından inceleyeceğiz.

 

Üç bir yanı denizlerle çevirili olan ülkemizde bu alanda kullanılacak motoryat / gezi tekneleri üreten çok sayıda firma bulunmasına karşın, bu işi kurumsal ciddiyette yapan yeterli sayıda üretici bulunmamaktadır. “Viking Marin” ve “Egemar” gibi bu işe kurumsal ciddiyetle yaklaşıp, tedarik zinciri yönetimine gerekli hassasiyeti göstererek, glokal yönetim anlayışı içerisinde ürettiği ürünleri küresel çapta pazarlayan firmalarda bulunmaktadır. Bu gibi firmaların iç dinamiklerinde operasyon (üretim), kalite, lojistik, Ar-Ge ve tepe yönetimi ile etkileşimler ön plandayken; küresel olarak da rekabet, rakip stratejileri, pazar belirsizlikleri, emtia fiyat değişimleri ve döviz kur dalgalanmaları gibi dinamiklerle en iyi şekilde baş edilebilmektedir. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki; bu ciddiyetle üretim yapan firmalar da satış rakamlarındaki dalgalanmalardan ötürü zaman zaman kapanma noktasına kadar gelmektedir.

[/one_half]

[one_half_last]

Diğer tarafta küçük ölçekli işletmeler ise aile şirketi mantığı ile üretim gerçekleştirdikleri için, satınalma yöneticilerine gereken sorumluluklar istenilen seviyede verilmemektedir. Satınalma ile ilgili bütün karar ve stratejilere son şeklini tepe yönetim vermektedir. Bunun bir yansıması olarak da sürdürülebilir satışlar gerçekleştirilememekte, firma hayat eğrileri hızla yükselip hızla düşen bir çizelgeye sahip olmaktadır. Sektördeki yeni firma giriş çıkışları yakından incelendiğinde bu durum çok daha açık bir şekilde gözlemlenebilmektedir.

 

2009 yılından beri motoryat / gezi tekneleri üretimiyle uğraşan Marka Yachts firması proje bazlı üretim gerçekleştiren küçük ölçekli bir işletmedir. Firma, 2009 – 2012 yılları arasında senelik ortalama 2 adet tekne üretimi gerçekleştirmiştir. Ayrıca firma üretim için gerekli malzemeleri stok bazlı tedarik etmemekte, bunları da proje bazlı olarak tedarik etmektedir. Adetlerin yetersizliği nedeniyle zaman zaman ana tedarikçilerle çalışamamakta, bunun yerine alt tedarikçilerden alımlarını gerçekleştirmektedir. Ana tedarikçilerden alabildiği ürünlerde ise rekabetçi fiyatlara ulaşamamaktadır.

 

Bu bölümde Marka Yachts’ın stratejik bir konumda ana tedarikçi olarak hizmet aldığı motor distribütörü firmaları yakından inceleyeceğiz.

[/one_half_last]

satış yöneticileri

[one_half]

Görüldüğü üzere firmaların Türkiye’deki senelik satış rakamları içerisinde Marka Yachts’ın senelik talepleri çok küçük bir yer kapsamaktadır. Dolayısıyla pazarlık gücü tamamıyla tedarikçi firmaların elindedir. Pazarlık oturumlarında satınalma sorumlusunun elini güçlendirecek en önemli konulardan bir tanesi de piyasa koşullarını ve tedarikçi alternatiflerini çok iyi araştırmış olmasıdır. Araştırmalarının yanı sıra “poker face” taktiği uygulayarak firmanın satınalma pazarlığındaki konumunu karşı tarafa belli etmemek pazarlıktaki güç dengesini sağlamak için çok önemli bir etkendir.

Burada bir diğer önemli faktör de müşteri tercihleridir. Proje bazlı üretim yapan firmalar ağırlıklı olarak müşteri tercihleri ile hareket etmektedir. Motor gibi önemli bir yere sahip alımlarda nihai tüketiciler genellikle yukarıdaki tabloda da görebileceğiniz gibi, trend olan markaları tercih etmektedir. Motor üreticisi bakımından “Cummins Marine”, “Volvo Penta”, “Mercury Marine”, “Yanmar”, “Yamaha”, vb. birçok firma bulunmasına karşın proje bazlı üretimde tüketici tercihleri ön planda olduğu için tercih edilen marka aralığı daralmaktadır. Firmaların senelik Türkiye satış rakamları incelendiğinde bu durum daha net olarak görülmektedir.

[/one_half]

[one_half_last]

Yukarıdaki motor tedariki örneğinde de görüldü gibi; sektördeki üretime kaldıraç etkisi yaratabilecek çok sayıda firma olmakla beraber, stratejik öneme sahip tedarikçiler firmaların nihai tüketiciye sunacakları ürünlerin ortaya çıkma sürecinde çeşitli zorluklar ortaya çıkarmaktadır. Bular genellikle üretilecek olan ürünün en stratejik parçaları olması dolayısıyla, üretici firmaların bu konuda pek bir alternatifi bulunmamaktadır. Pazarda kabul gören tedarikçi sayısı oldukça dar bir çembere sahiptir. Bu çember dışında kalan tedarikçilerin ürettikleri ürünler de sektörde nihai kullanıcılar ve örgütsel kullanıcılar açısından istenilen ilgiyi görmemektedir.

 

Tedarik zinciri yönetimi derslerinde de sıklıkla vurgulanan “satınalma sektörde öğrenilir” sözü bu sektör için oldukça yerinde bir sözdür. Küresel çapta büyük ölçekli üretim yapan az sayıdaki işletme dışında kalan küçük ve orta ölçekli işletmeler için bilinen satınalma doğrularının yeniden gözden geçirilmesi ve bu pazar için tekrardan uyarlanması gerekmektedir. Pazardaki bütün bu zorluklara rağmen gün geçtikçe bilinçlenen nihai ve örgütsel tüketicilerin her geçen gün biraz daha bu zorlukların üstesinden gelmesi herkesin en büyük temennisidir. Bunun da en önemli koşulu, proje bazlı satınalmaların yönetimde uzman satınalma personelinin istihdam edilmesinden geçmektedir.

Cem Cağaloğlu

 cem.cagaloglu@yahoo.com

  [/one_half_last]

BU YAZI SATINALMA DERGİSİ ŞUBAT 2013 SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR.

 

 

 

AKSA Akrilik Kimya A.Ş. Satınalma Operasyonları

Aksa Akrilik Kimya Sanayii A.Ş. Teknik Satınalma Yöneticisi Melih Enes MERAL  Şubat sayısında Satınalma Dergisi’nin konuğu oldu.

Kimya sektöründesiniz. Kimya  satınalma operasyonlarının diğer sektörlere göre temel farklılıklarından bahsedebilir miyiz?

Kimya sektöründeki satınalmalar şu şekilde gruplanabilir :

  1. Ana hammadde, yardımcı madde, yardımcı kimyasal ve üretime yönelik işletme malzemeleri tedariği,
  2. Enerji tedariği,
  3. Teknik satınalma:Yeni yatırım ve bakım amaçlı; makina, teçhizat, yedek parça, müteahhitlik ve bakım hizmetleri,
  4. Destek hizmetleri ve destek malzemeleri tedariği.

 

[one_half]

Enerji alımları tüm sektörler için olmazsa olmaz konumdadır. Kesintisiz ve ucuz enerji çok önemli bir rekabet avantajı doğurmaktadır. Teknik satınalma ve destek mal/hizmet alımlarıbirçok sektörle benzerlik göstermektedir. Kimya sektöründeki satınalma operasyonlarının diğer sektörlerden en önemli farkı, üretimin kimyasal prosesler aracılığıyla yapılması nedeniyle olası bir tedarik sıkıntısında, kimyasal proseslerde sorun yaşama tehlikesidir.

Kimyasal prosesler tasarlandığı şekilde ve hızda devamlılık istemektedir. Bu sebeple, tedarik yönetiminin aynı hızda proseslere ayak uydurması zorunluluk halini alır. Basit bir anlatımla, bir araba üretiminde lastik tedariğinin gecikmesi arabayı sadece lastiksiz bırakıp, üretimde yavaşlama ve kapasite kayıpları doğurabilir. Araba, lastikleri takıldığında yine aynı kalitede bir araba olarak satılabilir. Ancak kimyasal proseslerde, tedarikte aksamalar kapasite kayıpları yaratabileceği gibi, prosesin gereği olmayan beklemeler yarı mamullerin bozulmasına, bütün tankların boşaltılmasına ve üretimin yeniden başlamasına yol açabilir; bu çok ciddi bir maliyettir.

Yukarıda anlatılan nedenlerden dolayı, ana hammadde, yardımcı madde, yardımcı kimyasallar, üretim için kritik işletme malzemeleri tedariği,stratejik bir iştir ve bu işin bir çok açıdan iyi yönetilmesi gerekir. Bu tür alımlar  sözleşmeli olarak yapılabileceği gibi, spot olarak da yapılabilir. Sürecin alt başlıkları

 

  • planlama
  • pazar araştırması
  • stok yönetimi
  • lojistik yönetimi
  • sözleşme yönetimi

olarak sayılabilir.Bu ana başlıklar için dikkat edilmesi gereken en önemli hususlar şöyle sıralanabilir,

Planlama:Her senenin son çeyreğinde gelecek yılın, yıllık tedarik planlaması yapılmalıdır. Yıllık planlama daha sonra aylık ve en nihayetinde günlük olarak yapılmalı ve sürekli revize edilmelidir.

Tedarik planlamasını yaparken lojistik koşullar ve pazar koşulları en önemli unsurlar olarak ön plana çıkmaktadır. Pazar koşulları stratejik açıdan çok önemlidir. Yeni tedarikçilerin piyasaya girmesi, yeni tesislerinin kurulması ya da tam tersine var olan bir tesisin kapanması tedarik planlamasını doğrudan etkileyen unsurlardır.

Lojistik koşullar ise daha çok operasyonel zorlukları ile ön plana çıkmakmaktadır. Lojistik koşulların yaşattığı operasyonel zorluklar bazen stratejik kararları da etkilemektedir. Örneğin sürekli alım yaptığınız bir üretici bu zorluklar nedeniyle tedariği sürekli geciktiriyorsa oradan yapılan alımı mümkün olduğunca minimum seviyeye düşürmek bir önlem olarak düşünülebilir. Ayrıca büyük hacimli yapılan kimyasal alımlar için deniz yolu tercih edilmektedir. İstenilen zamanda, istenilen koşullarda tanker eldesi kritik önem seviyesindedir.

Pazar Araştırması:Ana hammaddenin ürünün fiyatını doğrudan etkiliyor olması nedeniyle nihai ürün pazarının yakın takibi önem arz etmektedir. Pazardaki gelişmeler sürekli olarak izlenmeli, bunun yanı sıra süreli ve süresiz yayınların takibiyle günlük fiyat ve arz-talep takibi yapılmalıdır, haftalık ve aylık bazda alınan raporlar, her sene düzenlenen çeşitli sektörel seminerlere katılım yoluyla da pazar araştırması desteklenmelidir.

Stok Yönetimi:Depolama imkanları tedarik planlamasına ciddi etki etmektedir. İşletmelerde yüksek depolama kapasitelerinin varlığı tedarik konusunda önemli bir güç sağlamaktadır. Pazarda bu tür ürünleri bulma konusunda yaşanabilecek sıkıntılar öngörüldüğünde depolama imkanları devreye sokulabilir. Ayrıca elinde yüksek stok bulunan bir alıcı her zaman için tedarikçi önünde güçlü durabilir. Ancak, fiyatlar düşerken yüksek fiyatlı stokla yakalanma üretim maliyetlerini arttıracağı gibi, yüksek stoğun yaratacağı işletme sermayesi ihtiyacı gözardı edilemez. Bu nedenle finansal etkenler de göz önünde bulundurularak optimum seviye hesaplanmalıdır. Nakit akışı dengeside stok yönetiminde önemli bir etkendir.

Lojistik Yönetimi:

Taşımalarda tedarikçilerin istenilen zamanlarda yükleme yapabilecek vasıta bulamamaları çok önemli risk teşkil etmektedir. Bu hususta, özellikle gemi taşımalarında, mevsim etkisi dikkate alınmalı, kış aylarında yaşanabilecek liman donması, fırtına, sis gibi olaylar dikkate alınarak lojistik ayarlanmalıdır.

[/one_half]

[one_half_last]

aksa

Sözleşme Yönetimi :

Yapılan ticari ve teknik anlaşmaların, hukuki bir dille yazılı hale getirilip taraflar arasına imza altına alınması sürecinde,departmanlar arası işbirliği, en önemli unsurların başında yer almaktadır. Örneğin her sözleşmede, en azından hukuk, satınalma ve teknik departmanların bilgisi ve onayı ile hareket etmek gerekmektedir. Bu departmanlara destek olarak zaman zaman muhasebe, finans, insan kaynakları ve idari müdürlükleride yardımda bulunmaktadır. Sözleşme yapılması ile süreç satınalma olarak tamamlanmış gibi görünsede, sözleşme takibi ve gerekliliklerinin yerine getirilmesinin sağlanması gibi önemli adımlarda satınalmanın bir süreci olarak devam etmektedir.

2- Kimyasal alımlarının temel zorlukları nelerdir ?

Kimyasal alırken en önemli nokta aldığınız ürünün, üretimin talep ettiği spesifikasyonlara tam olarak uygun olmasıdır. Aksi taktirde hem işinize yaramayan bir ürün almış olursunuz hem de üretim kayıplarıyla karşılaşırsınız.

Uygun mal bulmanız yetmez, bu malın taşıma sırasında özelliklerini koruyor olması gerekir. Bu nedenle taşıyıcı firmaların ürün özelliklerine hakim olması da uygun taşıma koşullarının sağlanması açısından dikkat edilmesi gereken önemli bir unsurdur.

Çevresel veya sair nedenlerle, mevzuatlarda zaman zaman değişiklikler yapılmaktadır. Bu değişikliklerin iyi takip edilmesi ve mevzuatlara uygun alım yapılması zorunluluktur.

Yeterli depolama kapasiteniz yok ise ve hızlı  bir tüketiminiz varsa, gemiyle gelen mallarda sürekli olarak demuraj maliyetleriyle karşılabilirsiniz. Çünkü gemi gelir gelmez yanaştırılmayı ve malı tahliye etmeyi bekler.

Yüksek tonajlı alımların finansal açıdan da zorlukları vardır. Çünkü bir gemiyle getirdiğiniz mal,çok yüksek işletme sermayesi ihtiyacı demektir, bu hususlar nakit akış planlamalarında mali birimlerle etkin koordinasyon gerektirir.

3 – Kimya  sektöründe satınalma operasyonları ve tedarikçi ilişkilerini nasıl değerlendirirsiniz?

Tedarikçiler ile ne kadar yakın ilişkiler kurulursa satınalma operasyonları o denli sorunsuz ve etkin yürütülebilir. Çünkü satınalma işi tek taraflı yapılan bir iş değildir. Bu noktada biz de tedarikçilerimizle sürekli görüşerek, belirli dönemlerde karşılıklı ziyaretler gerçekleştirerek ihtiyaçları paylaşıyoruz. Zor zamanlarda, karşılıklı kazan-kazan ilkesi çerçevesinde işbirliği yapabiliyoruz.

Tedarikçilerle kurulan yakın ilişkiler, beraber projeler yapılmasına, şirketin farklı birimlerinin işbirlikleri yapabilmesine, şirketlerin süreç paylaşımı ile birbirlerine önerilerde bulunmasına olanak sağlıyor. Özetle satınalma ile başlayan ilişkiler tüm şirket çapında işbirliği, bilgi ve tecrübe paylaşımına kadar gidebiliyor.

4- Satınalma kariyer planlaması yapan gençlere tavsiyeleriniz nelerdir?

Şirket stratejilerinde gün geçtikçe değer kazanan satınalma faaliyetleri üzerinde bir kariyer planlamanın ve bu konuda tecrübeler kazanmanın, aranan bir çalışan olma adına doğru bir karar olduğunu düşünmekteyiz. Satınalma alanında kariyer planlaması yapan kişilerin yetkinlikleri ;

Doğru zaman planı

Hızlı ve doğrukarar verme

Etkili müzakere teknikleri

Takım çalışmasına uygunluk

Proje yönetimi becerileriolduğunu düşünmekteyiz. Bu nedenle bu işi yapan kişilerin bu özelliklere sahip  olması onları bir adım daha öne çıkartmaktadır.

Teknik alanda da gün geçtikçe gelişen bir satınalma potansiyeli doğmaktadır. Teknik satınalma alanında gelişim planlayan gençlerin ise, mezun olduğu alanlarla ilgili temel bilgilerine haiz olması ve üretim tekniklerini çok iyi bilmeleri artı bir değerdir.

Dış satınalmaalanında kariyer planlaması yapmak isteyen gençler ise, dış ticaret bilgisi ve çok iyi seviyede yabancı dil vazgeçilmez özellikler arasındadır.

Melih Enes MERAL

Aksa Akrilik Kimya Sanayii A.Ş.

Teknik Satınalma Yöneticisi

AKSA

[/one_half_last]

BU YAZI SATINALMA DERGİSİ ŞUBAT 2013 SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR.

 

PVC (Polivinil Klorür) Hakkında

Yapı sektöründeki gelişim, değişim ve yatırımların hızla arttığı, bağlantılı olarak profil kullanımının da giderek önem kazandığını görmekteyiz. Dergimizin bu sayısında plastik dünyasının vazgecilmez en büyük hammaddesi “ PVC ” hakkında bilinmesi gereken noktaları konuşacagız.Bunları 6 madde halinde sıralarsak ; 1. PVC Nedir ? 2. PVC nin Tarihçesi Nasıldır ? 3. PVC Nasıl Üretilir ? 4. PVC Nerelerde Kullanılır ? 5. Neden PVC Kullanılmalıdır 6. PVC Geri Dönüştürülebilir mi ? pvc üretim süreci   [one_half] 1- PVC Nedir? PVC kısaltma olarak “Polivinil klorür” yerine kullanılır. Petrol ve Tuzdan oluşan, petrokimya tesislerinde üretilen, formülü (CH2-CH2) olan bir polimer türüdürPvc iki ana maddeden oluşur; Chlorine (tuzdan) Ethylene (ham petrolden) Bu bileşim, ethylene dichloride, çok yüksek ısılarda Vinyl Chloride Monomer (VCM) gazına dönüştürülür. Polymerizasyon denilen kimyasal reaksiyon ile VCM kimyasal olarak sabit bir toza dönüşür. Buna Pvc denir. Dünyada PVC’nin %50’den fazlası yapı sektöründe kullanılır. Bina malzemesi olarak, PVC ucuz ve kolay monte edilebilirdir. Son yıllarda PVC geleneksel yapı malzemeleri olan ahşap, beton ve kilin birçok alanda yerini almıştır. 2- PVC nin Tarihçesi Nasıldır ? Polivinil klorid 19. yüzyılda iki farklı halde, 1835’te Henri Victor Regnault ve 1872’de Eugen Baumann tarafından kaza eseri keşfedilmiştir. 20. yüzyılın başlarında, Rus kimyacı Ivan Ostromislensky ve Fritz Klatte Alman kimya şirketi Griesheim-Elektron ile PVC’yi ticari ürünlerde denemiştir fakat katı halde işlem görme zorlukları ve polimerin gevrekliği çabaları durdurmuştur.1926’da, B.F. Goodrich şirketinden Waldo Semon, PVC’yi farklı katkı maddeleri ile karıştırıp, plastikleştirme metodu geliştirmiştir. Bu sonuç, daha esnek ve daha kolay işlenebilir malzemeyi vermiş ve ticari alandaki yaygın kullanım bundan yakın bir zaman sonra başarılmıştır. 3- PVC Nasıl Üretilir ? Polivinil klorid, monomer haldeki vinil kloridin polimerizasyonu ile üretilir. PVC sert bir plastik olup, daha yumuşak ve daha esnek hale getirmek için plastikleştiriciler ilave edilir. [/one_half] [one_half_last] 4- PVC Nerelerde Kullanılır? PVC’nin kullanım alanları arasında, kapı ve pencere profilleri, vinil cephe kaplaması, boru ve tesisat malzemeleri, elektrik kabloları, döşeme, hobi malzemeleri sayılabilir. Esnek ve ucuz olması nedeni ile malzeme su ve atık su endüstrisinde boru hatları için çok yaygın olarak kullanılır. Son 50 yıldır sağlık sektöründe de kullanıma girmiştir. Parenteral kullanılan sıvıların, kan ve kan ürünlerinin torbalarında ve transfüzyon setlerinde, kateter, kanül ve drenlerde, stoma ürünlerinde ve daha birçok yerde PVC’ye rastlamaktayız. 5- Neden Pvc kullanılmalıdır?  İyi bir ısı yalıtımına sahip olması nedeni ile ısı kayıplarını engelleyerek yakıttan tasarruf edilmesini sağlar.  Klor içermesi nedeni ile, Pvc’nin alev alma sıcaklığı yüksektir, alev tutuştuğunda kendiliğinden hemen söner.  Alüminyum ve ahşapla karşılaştırıldığında daha hafiftir.  Ses yalıtımına sahiptir ve gürültü kirliliğinin önüne geçer.  Genel ve çok maksatlı kullanım sağlar.  Pvc atıklar, kağıt ve cam atıklar gibi toplanıp tekrar değerlendirilebilir.  Kolay temizlenir ve az bakım gerektirir.  Pvc’nin pencere veya kapı imalinde kullanılması ile ahşap ikame edilerek, ağaç kesimi azalır ve ormanların korunması sağlanır. 6- PVC Geri Dönüştürülebilinir mi ? PVC geri dönüşebilir, yani tekrar kullanılabilir bir plastiktir. Uluslararası geri dönüşüm kodu “3” olarak belirtilmiştir. Pvc ‘ yi kimyasal yapısından kullanım alanlarına kadar tanıyıp, değerlendirdik. Dolayısıyla birçok yapı maddesine göre daha cazip olduğu özelliklerini ve tercih edilme oranının arttığını da görmüş olduk. Plastik-profil piyasasında “PVC” nin belirli kriterlere göre alımı, işletmeye gelişi, diğer kimyevi katkı maddelerinin seçimi ve bu hususlara satın alma departmanının proaktif ve düzenleyici yaklaşımlarını incelemek üzere bir sonraki yazımızda buluşmak dileğiyle..   [/one_half_last]

Satınalma Operasyonları Dijitalleşiyor !

 

 

 

 

 


 

 

 

This will close in 20 seconds