Fren’in Ustaları Ege Fren standında

Automechanika Fuarı süresince standında yurtiçi ve yurtdışı bayilerini ağırlayan Ege Fren, 8 Nisan Cumartesi günü düzenlediği kokteyl davetinde “Fren’in Ustaları” ile Lumag firması yönetimini buluşturdu.

Bayraktar Grubu ve Meritor ortaklığı ile üretim faaliyetlerini 1987 yılından bugüne İzmir’deki fabrikalarında gerçekleştiren ve beş kıtaya uzanan geniş bir bölgede OEM tedariği ve değişim parçası dağıtımı yapan Ege Fren, son Automechanika İstanbul Fuarı’nda gerçekleştirdiği davette 2016 yılı başında işbirliğine başladığı fren balatası üreticisi Lumag firması yetkilileri ile yurtiçi bayilerini ve fren servislerini buluşturdu.

Ürün ve hizmetler hakkında çok pozitif geri dönüşlerin alındığı birebir görüşmelerde, işbirliğinin kuvvetlenerek devam ettiği vurgulandı ve 2017 yılı için beklentiler paylaşıldı.

1988 yılında Polonya’nın Budzyn şehrinde kurulan Lumag şirketi, özellikle 2013 yılında yaptığı yeni yatırımlarla Avrupa’nın önde gelen üretim tesislerinden birisine sahip hale geldi. Firma tam otomasyonlu ve çevreye duyarlı üretim tesislerinin yanı sıra test ekipmanları ve kalite sistem sertifikaları ile satışının %90’lık bölümünü Avrupa OEM ve yenileme pazarlarına gerçekleştiren önemli bir Avrupalı şirket.

Bilim insanları Antarktika’ya yönelik Ulusal Bilim Programını çalışıyor

Kutup (Arktik ve Antarktik) Bilim Programı Çalıştayı, ulusal çalışmalarda yer almak isteyen tüm bilim insanlarının katılımıyla İTÜ Ayazağa Yerleşkesi Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde devam ediyor. Bilim insanları çalıştayda Antarktika ve Arktik bölgelerde yapılacak bilimsel çalışmaların, ulusal çıkarlara hizmet etmesi, uluslararası bilim camiasında kabul görmesi ve sürdürülebilir olması amacıyla Ulusal Bilim Programını çalışıyorlar.

Cumhurbaşkanlığımızın talimatıyla T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı uhdesinde yürütülen bilimsel çalışmalar kapsamında, İTÜ Kutup Araştırmaları Uyg-Ar Merkezi (İTÜ PolReC) öncülüğünde 12-13 Nisan’da düzenlenen “Kutup (Arktik ve Antarktik) Bilim Programı Çalıştayı” İTÜ’de devam ediyor. Çalıştaya İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca, Koç Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ümran İnan, Hitit Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Reha Metin Alkan, Cumhurbaşkanlığı Kurumsal İletişim Başkanlığı Proje Yönetim Müdür Yardımcısı Ali Murat Önder, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Deniz Ticareti Genel Müdürü Cemalettin Şevli, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Bilim ve Teknoloji Genel Müdürü Doç. Dr. Elife Ünal’ında aralarında bulunduğu çok sayıda davetli katıldı.

“İTÜ’nün misyonuna uygun projelere imza atıyoruz”

Çalıştayın açılışında konuşan İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca, Antarktika çalışmalarının, Türkiye’nin bilimsel çalışmalar yapan ilk ve tek kutup araştırma merkezi İTÜ PolReC tarafından yürütüldüğünü söyledi. Prof. Dr. Karaca, İTÜ PolReC’in ülkemizi gururlandıracak çalışmalara imza attığını belirterek Prof. Dr. Karaca, Cumhurbaşkanlığının himayelerinde Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının görevlendirilmesiyle gerçekleşen seferin İTÜ’ye hem motivasyon hem de İTÜ’nün bu noktada bilimsel sorumluluğu üstlenmesi nedeniyle gurur kaynağı olduğunu belirtti.

Rektör Karaca, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Antarktika’ya ‘dünyanın buzdolabı’ diyebiliriz. Çünkü bu bölge; iklim özellikleri ve yeraltı kaynakları açısından son derece değerli. Dünyanın en büyük su potansiyeli taşıyan bu kıtasında, yaklaşık 60 ülke bilimsel araştırmalar üzerine orada çalışıyor. Bu sebeple, Türkiye olarak bizim de orada olmamız gerekiyor. Bilim yerel olamaz. Bundan dolayı bu tür araştırmalarda küresel düşünüp küresel hareket etmemiz gerekir. İTÜ’nün misyonuna uygun projelere imza atıyoruz.”

“Antarktik Bilim Seferinde topladığımız veriler bilim dünyasına katkı sağlayacak”

Türk Antarktik Seferi Ekibi (TAE) Lideri Doç. Dr. Burcu Özsoy,Antarktik seferi ve çalıştayın hedefleri ile ilgili şu bilgileri verdi:“2016-2017 Antarktik Yaz Sezonu olan Şubat-Nisan tarihlerinde gerçekleştirdiğimiz TAE-Ulusal Antarktik Bilim Seferinde ülkemizin gelecekte kurabileceği bilim üssü için bir alt yapı hazırlamaya çalıştık. Aynı zamanda dünya bilim literatürüne katkıda bulunacak bilimsel çalışmalar yaptık. Coğrafi bilgi sistemleri, tektonik çalışmalar, lojistik, deniz bilimleri, kirlilik, deniz canlıları, deniz buz gözlemleri alanlarında bilim insanlarımız araştırma yaptılar. Sefer boyunca toplanan veriler en kısa sürede kaliteli bilimsel yayınlara dönüştürülerek bilim dünyasına katkı sağlamayı planlıyoruz. Bu seferlerin devamlılığı sayesinde ülkemizin Antarktika kıtası üzerinde söz hakkı olan bir konuma geleceğini ümit ediyoruz. Tabii Antarktika ve Arktik bölgelerde yapılacak bilimsel çalışmaların, ulusal çıkarlara hizmet etmesi, uluslararası bilim camiasında kabul görmesi ve sürdürülebilir olması amacıyla ulusal bilim programının olması gerekiyor. Bu bağlamda Cumhurbaşkanlığı himayesinde, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı uhdesinde, İTÜ PolReC koordinasyonunda yer, fiziki, canlı ve beşeri bilimlerin konuşulacağı ve tartışılacağı ‘Kutup (Arktik ve Antarktik) Bilim Programı Çalıştayı’nı ulusal çalışmalarda yer almak isteyen tüm bilim insanlarının katılımıyla İTÜ’de gerçekleştiriyoruz.”

2017 Türk Antarktik Bilim Seferinden geçtiğimiz hafta dönen İTÜ PolReC araştırma ekibinin ve Bulgaristan Antarktik Enstitüsü’nde çalışan araştırmacıların objektifine yansıyan fotoğraflar da çalıştay süresince İTÜ Ayazağa Yerleşkesinde sergileniyor.

Video link: 2017 Türk Antarktika Seferinden Görüntüler- barkovizyon

https://we.tl/4ydwEBWQA4

Kutup (Arktik ve Antarktik) Bilim Programı Çalıştayı Programı;

http://www.polarresearch.center/wp-content/uploads…

Detaylı bilgi için;http://www.polarresearch.center/calistay/

Reklamını Dijitalde Gördüğümüz Markaları Daha Çok Tavsiye Ediyoruz

“Benim Dünyam Dijital” diyenler IAB Türkiye tarafından 2. kez düzenlenen

MIXX DigiTalks’ta buluştu.

Reklamını Dijitalde Gördüğümüz Markaları Daha Çok Tavsiye Ediyoruz

IAB Türkiye tarafından düzenlenen MIXX DigiTalks Semineri 13 Nisan tarihinde Four Seasons Bosphorus’da düzenlendi. Katılımcılar dijital sektörün makro düzeyde ekonomiye, mikro düzeyde markalara etkilerini, sektördeki son yenilikleri ve dijitalin iş yapış şekillerini nasıl değiştirdiğini sektörün önde gelen isimlerinden dinleme şansı elde etti.

MIXX DigiTalks Semineri’nde konuşan IAB Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Mahmut Kurşun, ‘’Dijital sektörde yapılan 1 TL’lık reklam yatırımı, milli gelire 17 misli katkı sağlıyor. Yani dijital kendi gelişirken aynı zamanda makro gelişmeyi de destekliyor. Dijital demek memleket meselesi demek.” dedi.

Dr. Mahmut Kurşun sözlerini, “Günümüzde dünya ekonomisinin %22,5’inin dijital ekonomi, oluşturuyor dijital reklam teknolojileri dijital ekonominin büyümesine katkıda bulunuyor. IAB Türkiye olarak Ipsos Türkiye ve Boğaziçi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’yle birlikte hazırladığımız Dijital Reklamın Ekonomiye Katkısı araştırması 2015’te dijital reklamın doğrudan ve dolaylı etkileriyle istihdama 1.2 milyonluk katkı sağlıyor. Dijital dünyanın genç nüfusa sahip ülkemiz için çok değerli iş imkanları yarattığını unutmamalı ve gençlerimizi lise – üniversite düzeyinden başlayarak bu alana yönlendirmeliyiz“ diyerek tamamladı.

Dijital Reklamın Markaya Etkisi Araştırması Sonuçları İlk Kez Açıklandı

Seminerde, IAB Türkiye’nin GFK’ya yaptırmış olduğu ve Türkiye’de bir ilk niteliği taşıyan ‘’Dijital Reklamın Markaya Etkisi Araştırması’’nın sonuçları da açıklandı. Markaların, dijital pazarlama yoluyla edindiği bilinirlik, hatırlanma, reklam beğenisi, farklı iletişim mecralarındaki etki gibi temel davranışları ölçmek amacıyla yapılan araştırma kapsamında 9 ana sektörde 2017 kişi ile görüşüldü, 2700 anket gerçekleştirildi.

Araştırmanın bulgularına göre; bir markanın reklam karmasında dijitalin payı arttıkça farkındalık ile birlikte hatırlanma da artıyor ve tüketicilerin daha fazla aksiyona geçme eğilimde oldukları görülüyor. Örneğin dijitalin de kullanıldığı çok mecralı reklam kampanyaları ilgiyi %90, isteği %33, aksiyona geçme oranını %31 arttırıyor.

Tüketicilerin aksiyona geçme eğilimleri sadece Dijital ve sadece TV’de görülen reklamlar ayrı ayrı incelendiğinde, mecranın sağladığı fonksiyonel fayda ile birlikte, “satın alma” dışındaki tüm aksiyon alanlarında mecralar arası fark açılıyor. Tüketiciler, reklamını dijitalde gördüğü markayı %22 oranında tavsiye ederken, televizyonda gördüğü markayı %12 oranında tavsiye ediyor.

Dijital ve TV direk karşılaştırıldığında da markaya ilişkin “çok beğeniyorum” oranı TV’de %32’yken dijitalde %19’luk bir artışla %39 olarak karşımıza çıkıyor.

Reklamı dijitalde daha yoğun görülen markaların etkileşim yüzdeleri TV’de daha yoğun görülenlere göre anlamlı derecede yüksek. Dijitalde, markayı internetten/sosyal medyadan tanıdık ve arkadaşlarıma önererek indirim/hediye kazandım diyenlerin oranı %7, satın aldığı ürün/hizmeti sosyal medyada paylaşanların oranı ise %12.

Dijitalde aktif olan markalarla eşleştirilen ifadeler pasif olanlara kıyasla pozitif ve anlamlı derecede daha yüksek. Tüketiciler, dijitalde aktif olan markaları daha yenilikçi buluyor ve kendine daha yakın hissediyor.

Seminere ayrıca, gençlerin gözdesi Berkcan Güven, çocuklu annelerin sevgilisi Akasya Aslıtürkmen, Unilever Dijital ve Pazarlama Dönüşüm Direktörü Yüce Zerey, Ciner Yayın Holding Dijital Reklam Genel Müdürü Uğur Timurkan da sunumları ile katıldılar. Seminerin son bölümünde ise Yeni Nesil ATM’ler: Bankacılık & Mobil Ödeme Sistemleri, Mobil Pazarlama ve Tüketici Üzerine Etkileri ve Dijital Pazarlama İletişiminde Müzik konulu paneller yer aldı.

Ekonomi Basını Başarı Ödülleri” yarışması müraacatları için son gün 15 Nisan 2017

Ekonomi Gazetecileri Derneği (EGD) “IX. Ekonomi Basını Başarı Ödülleri” yarışması müracatları başlıyor.. 15 Nisan 2017 tarihine kadar başvuruların yapılacağı yarışmanın ayrıntıları ekteki ödül şartnamesinde bulunmaktadır. Başvurularınızı PDF formatında e-maille, TV, Radyo dallarında aday olacak çalışmaların 1 adet CD’lerini dernek merkezine elden, posta ile veya e-maille (yarışma ile ilgili müracatları lütfen aşağıdaki e-mail adresine ad soyad, iletişim bilgileri, hangi dalda yarışmak istediğinizi belirterek gönderiniz) gönderebilirler.. Vodafone Türkiye’nin ana sponsorluğunda, İstanbul Ticaret Odası’nın desteğiyle düzenlenen Ekonomi Basını Başarı Ödülleri ile ilgili yönetmelik ektedir. Katılımınızı bekler, iyi çalışmalar dileriz.

Güvenli Tarım ve Sağlıklı Beslenmeye Kadın Çiftçiler Aileleriyle Birlikte İmzalarını Atacak

Filizlerin Mucizeleri’nin tarımsal üretim bacağını oluşturan “Kadın ve Aileleri ile Güvenli Tarım ve Sağlıklı Beslenme Projesi’ kapsamında farklı eğitim programlarına katılan kadın çiftçiler ve aileleri katılım belgelerini törenle aldılar.

Kadın çiftçi ve aileleri üretimini yapacakları karabuğdayın ilk ekimini de Bilecik’te gerçekleştirdiler.

BİLECİK, 12 Nisan 2017 –TürkTraktör’ün Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Ankara Üniversitesi Kalkınma Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (AKÇAM) ve Karabuğday Yetiştiricileri ve Sağlıklı Yaşam Derneği (KARSADER) desteğiyle hayata geçirdiği ‘Kadın ve Aileleri ile Güvenli Tarım ve Sağlıklı Beslenme Projesi’ nin tanıtımı Bilecik’te düzenlenen bir törenle yapıldı.

TürkTraktör Pazarlamadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Alessandro Cazzin projeyle ilgili şu bilgileri verdi: “Tarım ve otomotiv alanında kadın işgücü ve girişimciliğinin artırılmasını desteklemek üzere ortaya çıkan ve Eğitim, Tarımsal Üretim ile İstihdam olmak üzere 3 farklı konuyu sahiplenen Filizlerin Mucizeleri projemizle, Türkiye’nin sürdürebilir kalkınma sürecinde kadınlarımızın oynadığı önemli role dikkat çekiyoruz. Bugün de burada, projemizin Tarımsal Üretim tarafındaki çalışmalarını tanıtmak üzere bir aradayız. Bakanlık, Üniversite, STK ve özel sektörün birlikte hayata geçirdiği sayılı projelerden birine imza atmaktan mutluluk duyuyoruz. Bu sayede kadın çiftçilerimiz ile ailelerini, hem ülke tarım ve ekonomisine katkı sağlayacak bir projeye dahil ediyor; hem de Türkiye için yepyeni bir ürün olan karabuğdayı yetiştirmelerinde kendilerine destek oluyoruz.”

Bilecik’te karabuğday ekimi yapıldı, ilk hasat ise Ağustos’ta

Alessandro Cazzin, projenin parçası olan kadın çiftçi ve ailelerine, Mart ayı boyunca tarımsal ürün yetiştiriciliği konusu başta olmak üzere ve birebir çalışmaları da içerecek şekilde teorikve pratik eğitimler verildiğini söyledi. Cazzin “Bu kapsamda çiftçilerimize ürünlerin yetiştiriciliğinden organik tarıma girişimcilikten, tarımda mekanizasyon, güvenli sürüş, toplumsal cinsiyet eşitliği ve ürün pazarlama konularına kadar geniş bir yelpazede konusunda uzman kişiler tarafından eğitimler verildi. Bundan sonraki aşama ise eğitimlerde kendilerine öğretilenlerin sahaya taşınmasıdır”diye açıkladı.

Projede, Konya Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü tarafından Türkiye’de üretilen sertifikalı karabuğday tohumlarını kullanacaklarını sözlerine ekleyen Alessandro Cazzin; “Konya’dan karabuğday tohumlarımızı teslim aldık. Bugün ise Bilecik’te hem eğitimlerimizi tamamlayan tüm çiftçi kadınlarımız ve ailelerine sertifikalarını törenle verdik hem de ilk karabuğday tohumu ekimini gerçekleştirdik. Toplam 300 dekarlık alanda yapacağımız tohum ekimimiz sonrasında ilk hasadımızı 3 ay sonra alacağız” dedi.

‘Karabuğday’ı kadın çiftçiler üretecek, hem Çölyak hastalarına hem de ülke ekonomisine destek olunacak

Alessandro Cazzin projeyle aynı zamanda Türkiye için yeni bir bitki olan karabuğdayın, ülke coğrafyasında üretiminin yaygınlaştırılmasını hedeflediklerini de sözlerine ekleyerek şunları söyledi: “Yüksek oranda protein içeren ve lif içermeyen karabuğday aynı zamanda tam bir demir, fosfor ve magnezyum deposu. Glutensiz bir besin olan karabuğdayın, Türkiye’de 800 binin üzerinde Çölyak hastası olduğunu hatırlattığımızda, bu topraklarda yetiştirilmesinin aslında ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılacaktır.”

Proje sonucu elde edilecek ürünün hasat ve pazarlanması sonrasında, bu çalışmaların ekonomik katkısını da analiz edebileceklerini ifade eden Alessandro Cazzin: “Projemizin her aşamasında çiftçi kadınlarımız ve ailelerinin yanında olmayı sürdüreceğiz. Bölgede kooperatif kurulmasına destek olarak pazarlama faaliyetleri içinde bir adım atılmış olacak”diyerek sözlerini tamamladı.

“Bakanlığımızın Milli Tarım Projesinde kadınlarımızın rolü oldukça önemlidir”

En önemli paydaşlardan biri olan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı adına Eğitim Yayım ve Yayınlar Dairesi Başkanlığı Kırsalda Kadın Hizmetleri Koordinatörü Nimet Kaleli konuşmasında “Bugün burada paydaşlarımızla işbirliği içinde yürüttüğümüz temeli eğitim üzerine kurulu proje ile Türkiye için yeni bir bitki olan karabuğdayın ülkemiz coğrafyasında üretimini yaygınlaştırmak adına Bilecik’te önemli bir adım atmış oluyoruz” dedi.

Kaleli proje ile kadın çiftçilerin karabuğday yetiştiriciliğine yönelmesinin yeni istihdam alanlarının oluşması, ekonomik anlamda gelir kaynağı oluşturması ve bölgesel kalkınmaya katkı sağlaması açısından önemli olacağını ifade etti.

Ankara Üniv. Kalkınma Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (AKÇAM) Müdürü Prof.Dr. Bülent Gülçubuk, AKÇAM olarak yerelin ve kırsalın bir bütün olarak kalkınmasına özel önem verdiklerini belirtti. Prof.Dr. Gülçubuk, Türkiye’de bir ilk olan bu projeye yerel ekonominin güçlendirilmesi, karabuğday yetiştiriciliğinin yörede bilimsel esaslara göre yapılması, yerel ürünlerin katma değerinin yükseltilmesi, örgütlenme-girişimcilik-pazarlama-arıcılık-organik tarım konularında başta kadınlar olmak üzere üretici ailelerin kapasitelerinin artırılması için katkıda bulunduklarını ve projenin sürdürülebilir olması için her türlü bilimsel ve kalkınma temelli desteklerininin devam edeceğini ifade etti.

Törende Karabuğday Yetiştiricileri ve Sağlıklı Yaşam Derneği (KARSADER) adına bir konuşma yapan Yönetim Kurulu Başkanı, Yasemin Sürmeli, KARSADER olarak bu proje kapsamında amaçlarının karabuğday gibi katma değeri oldukça yüksek ve insan sağlığı için son derece faydalı olan bir ürünün Bilecik’te üretiminin çiftçiler arasında yayılması ve benimsenmesini sağlayarak hem sürdürülebilir kalkınmaya hem de kırsal ekonomiye katkı sağlamak olduğunu belirtti.

Başarılı 43 kursiyere sertifikalarının verilmesi ve Kurşunlu Köyü Nomanın Kuyu mevkiinde kadın kursiyerlere traktörle güvenli sürüş eğitimi verilmesiyle devam eden program, karabuğday ekimiyle son buldu.

Takeda, Türkiye’de Büyümeye Onkoloji Alanında Devam Ediyor

Araştırma ve Geliştirme odaklı Japon ilaç şirketi Takeda, Osteosarkom ve Lenfoma hastaları için geliştirdiği yenilikçi ilaçlarla Türkiye’deki hastalara daha iyi tedavi imkanları sunacak. Takeda Türkiye, kanser tedavisinde öncülük edebilecek iki yeni onkoloji ilacını portföyüne ekleyerek hastaların hayat kalitelerini arttırmayı hedefliyor

230 yılı aşan köklü bir geçmişe sahip dünyanın önde gelen ilaç firmalarından Takeda, hasta sağlığını odağına alan ve çığır açan yenilikçi yaklaşımlarıyla Ar-Ge çalışmalarına her yıl 4 milyar USD yatırım sağlıyor. 2009 yılında Türkiye pazarına giren Takeda, ülkemizde hematoloji, onkoloji, gastroenteroloji, solunum, metabolizma, enfeksiyon ve kas iskelet sistemi gibi önemli terapötik alanlarda faaliyet gösteriyor.

2015 yılında yaptığı önemli bir portföy satın alımıyla Türkiye’de hız kesmeden büyüyen ve iş hacmini üç katına kadar çıkararak büyük bir başarıya imza atan Takeda Türkiye, onkoloji alanında geliştirdiği iki yeni ilacını Türk hekim ve hastalarına yeni bir tedavi seçeneği olarak sunmanın gururunu yaşıyor. Takeda Türkiye Genel Müdürü Gamze Yüceland, “Türkiye’deki hastaların ve sağlık kurumlarının farklı ihtiyaçlarına daha iyi cevap verebilmek için portföyümüzü ve ekibimizi geliştirmeye, global yetkinliklerimizi Türkiye’deki ihtiyaçlar ile buluşturmaya devam edeceğiz. Kültürümüzde var olan girişimci ruh, adanmışlık ve tutku, Takeda’nın onkoloji alanında hastalara daha iyi çözümler sunmasını sağlıyor.” dedi.

Osteosarkom; kemik kanserlerinin en sık rastlanan türüdür, daha çok çocuk ve genç erişkin hastalarda görülmektedir. Bu tedavi alanındaki Takeda’nın yeni ilacı ile, uygun hastalarda standart tedavilere göre sağ kalım avantajı sağlanabilmektedir. Hastaların yaşam sürelerine katkı sağlayabilen bu yeni tedavi yöntemi, Takeda’nın onkoloji alanında öncü olma amacını güçlü kılmaktadır.

Lenfoma bir lenfatik sistem kanseridir. Takeda, iki lenfoma alt tipinde (Hodgkin Lenfoma ve Anaplastic Büyük Hücreli Lenfoma) karşılanmamış tedavi ihtiyaçlarına da yenilikçi bir alternatif sunmaktadır. Takeda’nın bu alandaki yeni tedavi seçeneği, kanser hücrelerine direkt bağlanabilen bir antikor-ilaçtır. Bu ilaç, nadir ve kısıtlı tedavi imkânlarına sahip iki lenfoma alt tipinin tedavisinde daha önceki tedavi seçeneklerinin başarısız olduğu hastalarda hastalıksız dönemi ve sağ kalımı artırmak adına önemli etkilere sahiptir.

Takeda Türkiye Medikal Direktörü Dr. Kerem Organ, “Takeda’nın sunduğu bu yeni tedavi, uygun Hodgkin Lenfoma hastalarında olumlu tolerabiliteye ve etkinliğe sahiptir. Bu hastalığın tedavisine, son 34 yılda spesifik yeni bir ilaç sunduğumuz ve böyle büyük bir gelişmeyle daha çok hastanın hayatına olumlu etki edebildiğimiz için çok mutluyuz.” ifadesinde bulundu.

Takeda önümüzdeki dönemde de onkoloji-hematoloji ve gastroenteroloji alanlarında hastalara umut olacak yeni tedaviler üzerinde çalışmaya devam edecektir. Takeda Türkiye’nin hedefi, tüm yenilikçi ürünlerini en hızlı şekilde Türkiye’deki hastalara da ulaştırılabilmesidir.

Fotoğraf Altı 1 ( Soldan sağa): Gamze Yüceland, Kerem Organ

Fotoğraf Altı 2 ( Soldan sağa): Gamze Yüceland, Kerem Organ

Fotoğraf Altı 3 ( Soldan sağa): Kerem Organ, Gamze Yüceland, Ebru Yavuz

Fotoğraf Altı 4 ( Soldan sağa): Gamze Yüceland

Güvenlik ağları sektöründe büyüme iki katına çıktı!

Dünyanın lider video yazılımı yönetimi sağlayıcısı Milestone Systems, güvenlik alanında dünya devi olan teknoloji üreticilerini Milestone Açık Platform Günü’nde bir araya getirdi. Etkinlikte Türkiye’deki güvenlik ağları yatırımları da masaya yatırıldı. 10 yıl boyunca yüzde 10’larda büyüyen pazar son 2 yılda yüzde 25’lik büyümeye ulaştı. Artık özel şirketler de çalışanlarını ve ürünlerini korumak için güvenlik yatırımlarına yöneldi

 

Dünyanın lider IP video yazılımı yönetimi sağlayıcısı Milestone Systems, alanında dünyanın en büyük şirketlerini Milestone Açık Platform Günü’nde (MPOP) bir araya getirdi. Bosch, Dell, Dahua, NEC, Axis, OnCam ve Technoaware şirketlerinin katıldığı konferansta Türkiye ve dünyadaki en yeni güvenlik teknolojileri tanıtıldı.

Bu yıl 7. kez düzenlenen etkinlikte Milestone Systems, çözüm ortakları ile bir araya geldi ve yeni yol haritasını paylaştı. Etkinlikte Türkiye’deki güvenlik çözümleri yatırımları ve sektörün büyümesi de konuşuldu.

Güvenlik pazarı 150 milyon dolara çıktı

Milestone Systems Kuzeydoğu Afrika Kanal Yönetim Müdürü Özgür Uygur, yaptığı konuşmada, 10 yıl boyunca yüzde 10’larda büyüyen güvenlik çözümleri pazarının son iki yıldır yüzde 25 büyüdüğünü söyledi. Türkiye’de güvenlik yazılım ve donanım pazarın 150 milyon dolara ulaştığını tahmin ettiklerini belirten Uygur şöyle konuştu: “Türkiye’de hem kamu hem de özel sektör güvenlik kamera ve yazılımlarına daha çok önem veriyor. Pazarın büyüdüğünü bu toplantıya katılanların sayısından da görebiliyoruz. Milestone Systems, sekördeki en güvenilir yazılım olarak Türkiye’yi daha güvenli hale getirmeyi hedefliyor. Global olarak 2015’ten 2016’ya kadar üç katı büyüme gerçekleştirdik.”

Pazar iki katına çıkacak

Özgür Uygur’un verdiği bilgiye göre artık güvenlik 10 yıl öncesindeki gibi standart işletme güvenliğinin ötesine geçti. Kamera izleme ve kaydın dışında çalışanları ve varlıkları korumaya yöneldi. İş süreçlerine video ve güvenliği dahil etmeye başladı. Sınır güvenliği, stadyumlar ve konser alanlarındaki kalabalık yönetimi, afet bölgelerinde ve terörün bulunduğu bölgelerde acil durum yönetimi ve şehir izleme sistemleri gelişiyor. Dünyada da 2015’te 6.5 milyar dolar olan IP pazarı, 2020’de iki katına çıkacak dünyada. 2020’den sonra ise herşey buluta çıkacak.

Yatırımda yüzde 40 tasarruf imkanı

Milestone Systems, etkinlikte XProtect 2017 R1 versiyonu yazılımı ve Husky M550 A modelini de tanıttı. Şu ana kadar dünyada üretilmiş en güçlü Video Yönetim kayıt sistemi olan Husky M550 A, tek cihazda 768 kamera ile full HD kayıt yapabiliyor. Orta ve büyük ölçekli işletmelerin kullanabildiği bu sistem sunucu ihtiyacını 5’ten 1’e indiriyor. Böylece işletmelerin ilk yatırım maliyetini yüzde 40 düşürüyor.

TSKB’nin Ekonomik Araştırmalar Müdürü Burcu Ünüvar oldu

Türkiye Sınai Kalkınma Bankası’nın (TSKB) Ekonomik Araştırmalar Müdürlüğü’ne Burcu Ünüvar atandı. Finans sektöründen akademik dünyaya uzanan bir kariyere sahip olan Ünüvar’ın akademik çalışma alanları arasında finansal iktisat ve para politikası yer alıyor.

Türkiye Sınai Kalkınma Bankası’nda Ekonomik Araştırmalar Müdürü olarak Burcu Ünüvar atandı. Lisans eğitimini Dokuz Eylül Üniversitesi’nde tamamlayan Burcu Ünüvar, Uygulamalı Ekonomi ve Finans alanındaki yüksek lisans derecelerini ise sırasıyla Danimarka’da Copenhagen Business School ve ABD’de Washington State University’den aldı.

Kariyerine 2004 yılında İş Yatırım Menkul Değerler A.Ş.’de başlayan Ünüvar, 2006-2013 arasında kurumun ekonomik araştırmalarını yönetti. Sonrasında akademik hayata geri dönen Ünüvar, TSKB’deki yeni görevinden önce Bilkent Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde tam zamanlı Öğretim Görevlisi olarak ders verdi. Ünüvar’ın akademik çalışma alanları arasında finansal iktisat ve para politikası yer alıyor. Burcu Ünüvar, Nisan 2017 tarihinden itibaren TSKB Ekonomik Araştırmalar Müdürü görevini üstlenecek.

TSKB Hakkında:

TSKB, 1950’den bu yana, kurumsal kredilendirme, proje finansmanı, yatırım bankacılığı ve danışmanlık hizmetleri sunarak ülkemizin sürdürülebilir kalkınmasına destek sağlamaktadır. Uluslarüstü finans kurumları ile geliştirmiş olduğu uzun soluklu iş ortaklıkları kapsamında küresel fonları Türk iş dünyasının yatırımları ile buluşturan TSKB, uzun vadeli kredilerin yanı sıra yatırımların finansal, teknik ve çevresel sürdürülebilirliği için özel danışmanlık çözümleri de sunmaktadır.

TSKB ayrıca nitelikli yatırım bankacılığı hizmetleriyle Türk ekonomisinin gelişimi ve büyümesi için değer yaratmaktadır. Küresel olarak kabul görmüş sürdürülebilirlik uygulamalarını ekonomik, sosyal ve çevresel boyutlarıyla bankacılık süreçlerine entegre eden TSKB, iş dünyasının düşük karbonlu ve daha verimli bir üretim düzeyine geçişi için kaynak sağlamaktadır. Türkiye’nin ilk karbon-nötr bankası, finans sektöründe ilk sürdürülebilirlik raporu, ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemine sahip ilk Türk bankası gibi başarılara imza atmış olan TSKB, 2016 yılında uluslararası piyasalarda ihraç ettiği ‘Yeşil/Sürdürülebilir Tahvil’ (Green/Sustainable Bond) ile ülkemizde bir ilki daha gerçekleştirmiştir. BİST Kurumsal Yönetim Endeksi’nde en yüksek derecelendirmeye sahip kurumlardan biri olan TSKB, ayrıca, BİST Sürdürülebilirlik Endeksi’nde yer almaktadır. TSKB, başarılı uygulamaları ile bugüne dek Euromoney, Financial Times, IFC, CDP, Global Capital, IFR-Thomson Reuters ve Bonds&Loans gibi uluslararası platformlar tarafından pek çok ödüle layık görülmüştür. Merkezi İstanbul’da olan TSKB’nin, Ankara ve İzmir’de şubeleri bulunmaktadır.

Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği’nin yeni başkanı Ali Pandır oldu

Kurulduğu günden bugüne kurumsal yönetim anlayışının ülkemizde tanınması, gelişmesi ve en iyi uygulamalarıyla hayata geçirilmesi için çalışan Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği ( TKYD) yeni yönetim kurulunu belirledi.

Kurumsal yönetim anlayışının etki ettiği tüm alanlarda yol gösterici olma misyonuyla

2003 yılında kurulan ve 700’e yakın yönetim kurulu üyesi ve üst düzey yönetici ile Türkiye’de kurumsal yönetim ilkeleri ile ilgili uygulamalara yön vermeyi hedefleyen Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği’nin 8. Olağan Genel Kurulu, Yapı Kredi Plaza’da yapıldı. İki yılda bir gerçekleşen genel kurulda Yönetim Kurulu Başkanlığı’na Ali Pandır seçildi.

Pandır: “Hedefimiz halka açık olmayan şirketlerde de kurumsal yönetimi geliştirmek”

Kurumların yüksek performanslı, rekabetçi ve iyi yönetilen kurumlar haline gelmesi vizyonu ile kurumsal yönetimin ana ilkeleriyle benimsenmesi, yerleşmesi ve doğru uygulanması için çalışmalarını bugüne kadar başarılı biçimde sürdüren TKYD’nin önümüzdeki dönemde ülke geneline yaygınlaştıracağını söyleyen Ali Pandır, Türkiye’nin kalkınmasında önemli rol üstlenen ancak halka açık olmayan çok sayıda sanayi kuruluşu olduğuna dikkat çekti. Pandır: “TKYD olarak özel sektör, kamu kuruluşları, medya, düzenleyiciler, sivil toplum kuruluşları ve akademik dünya arasında bir iletişim ağı kurarak bu konuda öncü olduğumuza inanıyoruz. Gerçekleştirdiğimiz işbirlikleri ve bölgesel projeler ile etki alanımızı uluslararası düzeye taşıdık. Kuruluşlarımız için yol gösterici olmak ve rehberlik yapmak hedefi ile projelerimize her yıl yenilerini ekleyerek ülkemizde kurumsal yönetimin bir yönetim anlayışı olarak benimsenmesi ve bir iş yapma kültürü haline gelmesi için yürüttüğümüz faaliyetlerimize yenilerini ekleyeceğiz. Ülkemizde ekonomimizin gelişmesine önemli katkılar sağlayan aile şirketlerimiz var. Bunların büyük çoğunluğu halka açık değil. Bu şirketlerde kurumsal yönetim uygulamalarını iyileştirilmek ve ülke genelinde yaygınlaştırmak için çalışmalarımızı bu alanda yoğunlaştıracağız. Profesyonel Bağımsız Yönetim Kurulu üyesi yetiştirmek ve uluslararası sertifikasyonlar konularında çalışarak Yönetim Kurulları’nın etkinliğini artırmak üzere iyi uygulamaları yaygınlaştırmak istiyoruz. Sivil toplum kuruluşları nezdinde de kurumsal yönetimin yaygınlaştırılması konularına ağırlık vermeyi planlıyoruz’ dedi.

Kurulduğu günden bugüne kurumsal yönetimin “Adillik”, “Şeffaflık” “Hesap Verebilirlik” ve “Sorumluluk” ilkelerini esas alarak yürüttüğü faaliyetleri ile referans bir kurum haline gelen TKYD’nin ülkemizin kaynaklarını en etkin şekilde yönetebilmesi, yabancı sermayeyi çekebilmesi ve rekabetçi kuruluşlar yaratabilmesi açısından kritik öneme sahip olduğuna inandığını söyleyen Pandır, TKYD olarak 14 yılda elde edilen bilgi ve deneyimin bugün Türkiye ekonomisine yaptığı yatırım, üretim, istihdam ve ihracat ile katma değer yaratan tüm kurumlarla paylaşılmasının ülke kalkınmasına büyük fayda sağlayacağını belirtti.

TKYD Hakkında: Kurumsal yönetim anlayışının ülkemizde tanınması, gelişmesi ve en iyi uygulamalarıyla hayata geçirilmesi misyonuyla hareket eden Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği (TKYD), 2003 yılında gönüllü bir sivil toplum kuruluşu olarak kuruldu. Adillik, şeffaflık, hesap verebilirlik ve sorumluluk ilkeleri üzerine inşa edilen kurumsal yönetim anlayışının, etki ettiği tüm alanlarda yol gösterici olma misyonuyla hareket eden TKYD, özel sektör, kamu kuruluşları, medya, düzenleyiciler, sivil toplum kuruluşları ve akademik dünya arasında bir iletişim ağı kurarak kurumsal yönetim uygulamalarının gelişmesini hedefliyor. TKYD, 46 kurumsal ve 700’e yakın bireysel üyesiyle ülkemiz kurumlarının yüksek performanslı, rekabetçi ve uluslararası yönetim ilkelerine sahip, paydaşlarına en fazla değer yaratan kurumlar haline gelmesini amaçlıyor.

Çevik metodolojiler, klasik BT rollerinin sonu olmayacak

8. Uluslararası TestIstanbul Konferansı’nın konuşmacılarından DevelopSense Kurucusu Michael Bolton, yazılım testinde çevik (agile) yaklaşımın yaygınlaşmasının klasik BT rollerinin sonunu getirmeyeceğini söyledi.

Yazılım Test ve Kalite Derneği’nin 25 Nisan’da sekizincisini gerçekleştirileceği Uluslararası TestIstanbul Konferansı’nın konuşmacılarından DevelopSense Kurucusu Michael Bolton, çevik (agile) metodoloji kullanılan projelerin yaygınlaşmasının, İş Analisti, Yazılım Test Uzmanı ve UX tasarımcısı gibi klasik test rollerinin sonunun geldiği anlamını taşımadığını söyledi. Bir yazılımın sadece koddan oluşmadığını vurgulayan Bolton, “Çevik yaklaşımı benimseyenlerin bir kısmı, herkesin programcı olmak istediğini düşünüyor. Ben bunu doğru bulmuyorum” dedi.

“İnsanlara başarılı bir şekilde yardımcı olan yazılımlar geliştirmek ve bu yazılımları iyi test etmek istiyorsak, kod yazabilecek kişilere ihtiyacımız var” diye konuşan Bolton, kodlama becerisinin kullanışlı olduğuna dikkat çekerek, “Çoğu test uzmanı kodlamayla ilgili bir şeyler bilmeli ve hatta bir kısmı bu konuda uzmanlaşmalıdır. Kodlama bilgisi, gerçekten işinizi halletmenize yardımcı olacak araçlar geliştirebilmenize yardımcı olur. Fakat bir geliştirme grubunda, yazılımın nereye ne şekilde uyacağını anlayan insanlara da ihtiyacımız var. Zarif, güzel şeyler tasarlayabilecek insanlara, oluşturduğumuz şeyleri tanımlayabilecek ve belgeleyebilecek insanlara ihtiyacımız var. Ürünlerimizle sorun yaşadıklarında, insanlara yardım etmekte iyi olan insanlara ve iş konusunda önceliklerin ne olduğunu bulabilecek insanlara ihtiyacımız var. Ve tüm bunların yanlış gitme olasılığı konusunda uzmanlaşmış insanlara da ihtiyacımız var” diye konuştu.

Günümüz koşullarında çok şey hakkında genel bir anlayışa sahip olmanın tercih edilen bir özellik olduğunu söyleyen Michael Bolton, “Ancak uzmanlara da ihtiyacımız var. Uzmanlar projeye derin beceriler getirirler. İyi bir çevik ekip, genel yaklaşıma sahip insanların yanı sıra uzmanlardan oluşmalı ve bireysel olarak çözülemeyecek bir sorunu çözmek için birlikte çalışmalıdır” dedi.

Yazılımcılar daha üretkenler

Yazılım alanında yaklaşık 30 yıl deneyimi bulunan Bolton, bu süre içinde yazılım geliştirme süreçlerine etki eden alanlarda önemli değişimler yaşandığına dikkat çekti. Bolton, “Her şeyden önce platformlar açısından çok önemli değişiklikler oldu. Uyumluluğa yönelik standardizasyon çalışmaları olumlu adımlar olsa da akıllı telefonlarla birlikte platform ortamı yine biraz karıştı. Bu süreçte programlama araçları ve framework’ler de gelişti. Yazılımcılar bugün, 10 ya da 20 yıl öncekine kıyasla çok daha üretken olabiliyorlar” diye konuştu.

Yıllar içinde yaşanan değişimlere karşın insanların test kavramına bakışının aynı kaldığını söyleyen Michael Bolton’a göre, birçok kişi testi bir doğrulama, işin sağlamasını yapmak olarak görüyor. Bolton konuya ilişkin görüşünü, “Oysa müziğin kağıt üzerine yazılmış noktalardan ve çizgilerden oluşmaması gibi, test de kağıt üzerine yazılan şey değildir. Yani test case’i aslında test değildir. Test, bir şeyi derinlemesine incelediğinizde düşündüklerinizdir. Çalışan bir şeyin demosu değildir; bir ürünün ya da fikrin doğasını keşfetmek için deney yapmaktır. Test yaparken, aslında ürünün gerçekten istediğimiz ürün olup olmadığına yönelik deneyler gerçekleştiriyoruz” sözleriyle ifade etti.

BT profesyonellerine öneriler

Dünya büyük bir hızla değişirken, bu değişime ayak uydurmak isteyen BT profesyonellerine önerilerde bulunan Bolton, “İşinizde ustalaşın ancak hayatın sadece BT’den oluşmadığını da her zaman hatırlayın. Seyahat edin ve insanların başka yerlerdeki yaşamlarını görün. Video oyunları oynayın, spor yapın, müzikle ilgilenin, yemek yapın, dans edin ve okuyun. Genel sistemler, bilim ve fizik, spor, ekonomi, tıp, matematik ve istatistik, bilişsel psikoloji ve eleştirel düşünme, gastronomi, sosyal bilimler, komedi hakkında bilgi edinin. Biyografi ve romanları okuyun. Ve mutlaka tarih okuyun çünkü gittiğiniz yöne adapte olmak istiyorsanız, geldiğiniz yönde neler olduğunu fark etmenizi sağlar” dedi.

Michael Bolton, 8. Uluslararası TestIstanbul Konferansı’ndaki konuşmasında, çevik geliştirme sürecinin arkasındaki ilkelerden söz edecek ve Rapid Yazılım Testi’nin çevik kontekstte nasıl değerlendirilebileceğini açıklayacak.