“Perakendeye sıradan bir ürün ile gidemeyiz”

Organize gıda perakende sektörünün en büyük organizasyonu olan Uluslararası Yerel Zincirler Buluşuyor Konferansı ve Fuarı’nda (YZB 2017), sektörde farklılaşmanın ve markalaşmanın ipuçları katılımcılarla paylaşıldı. Moderatörlüğünü Markam Kurucusu ve Marka Danışmanı Güven Borça’nın gerçekleştirdiği “Farklılaşma, Markalaşma” oturumunda Şölen CEO’su Elif Çoban, “Sektörde rakipleri takip etmek yerine yeni kategoriler yaratarak Türkiye’den 100 ülkeye ulaştık. Yeni Ar-Ge merkezimizle, 2017’de de pazarda farklılaşacağız” dedi

Türkiye Perakendeciler Federasyonu tarafından bu yıl 9’uncu kez organize edilen Uluslararası Yerel Zincirler Buluşuyor Konferansı ve Fuarı’nda (YZB 2017) markalaşma ve farklılaşmanın ipuçları Güven Borça’nın modaretörlüğünde gerçekleşen “Farklılaşma, Markalaşma” oturumunda konuşuldu. Şölen CEO’su Elif Çoban’ın konuk olduğu oturumda Türkiye’den dünyaya uzanan markalaşma sürecini katılımcılarla paylaşıldı.

Rekabetin fazla olduğu perakende sektöründe zoru başardıklarını anlatan Elif Çoban, “1989 yılında günlük üretim kapasitesi 10 ton ve 50 kişilik bir aile şirketi olarak kurulduk. Kurulduğumuz dönemde rekabet çok büyük, rakipler tanınmış, dağıtım güçleri kuvvetli ve tüketici nezdinde rakiplerin bilinirlikleri çok güçlüydü. Kısıtlı bir sermayeyle böyle bir ortamda markalaşma yerine ihracatla faaliyetlerine başladık. İlk etapta Türki Cumhuriyetler’e ve Rusya’ya ofis açarak o dönemde Rusya’ya yüzde 95 ihracat gerçekleştirdik” dedi.

“100 ÜLKEYE İHRACAT GERÇEKLEŞTİRİYORUZ”

Şölen’in gerçekleştirdiği önemli yatırımlarla günlük üretim kapasitesini 800 tona ulaştığını belirten Çoban, fabrikalarının teknolojik anlamda dünyanın en büyük üç fabrikası arasında olduğunu kaydetti. Yaşanan gelişmelerle birlikte 2007 yılında Türkiye’nin ihracat rekortmeni sıralamasına girdiğini anlatan Şölen CEO’su Elif Çoban, şöyle devam etti: “Şu an 100’e yakın ülkeye ihracat gerçekleştiriyoruz. Hem Türkiye’de hem de bulunduğumuz pazarlarda farklılaşmak adına tüm fırsatları değerlendiriyoruz. İlk adımlarımız ikramlık ve çocuk kategorisinin eksikliğini fark ederek bu alana yoğunlaşmamız oldu. Sektördeki fırsatları değerlendirerek Türkiye’deki pazar payımızı yüzde 35 seviyesine taşıdık” dedi. Perakende sektörüne sıradan bir ürünle gidemeyeceklerini aktaran Çoban, şöyle devam etti: “Düşünebildiğimiz her şeyi üretebiliriz ama perakendeye öyle ürünler götürdük ki, ‘Şölen yaparsa marka yapar algısı’ yarattık. 2016 yılında açtığımız Ar-Ge merkezimiz ile inovasyon süreçlerimiz ivme kazanacak.”

“MERKEZDEN UZAKLAŞTIKÇA YEREL MARKET GÜÇ KAZANIYOR”

İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’da yerel marketlerin çok güçlü olduğunu belirten Elif Çoban yerel zincirler için önerilerde bulundu. Merkezden uzaklaştıkça büyük marketlerin güç kaybettiğini aktaran Çoban, “Bulunduğunuz yerde güçlü olmak, işin kontrolünde olmak çok önemli. Bu anlamda sektörde büyük zincirlerin nerede olduğunu görüp, kendinizin güçlü olduğu yerlere odaklanmak başarıyı getirecektir. Temel mesele ise rakibi ve kendinizi analiz etmek, daha farklı neler yapılabileceğini düşünmek” dedi. Yerel zincirlerin Türkiye’nin en dinamik şirketler olduğunu söyleyen Elif Çoban yerel zincirlere ihtiyacın her zaman olduğunun da altını çizdi.

Türkiye’de her üç taraftardan biri deplasmana gidiyor

Seyahat sitesi momondo’nun yeni araştırması, spor ile seyahat arasındaki ilişkiyi mercek altına alıyor. Spor tutkunu beş ülkede yapılan araştırmaya göre Türk taraftarlar deplasmana gitmeyi en çok sevenler arasında!

Bu akşam oynanacak Olympique Lyon – Beşiktaş maçını izlemek için çok sayıda Türk taraftar Fransa’ya seyahat etti. Tıpkı Fenerbahçe ve Galatasaray’ın Avrupa maçlarında olduğu gibi. Peki Türk taraftarlar arasında deplasmana gitme oranları nasıl? Seyahat sitesi momondo, bu sorunun yanıtını alabilmek için spor tutkusuyla bilinen beş ülkedeki taraftarlara “Tuttuğunuz takımı desteklemek için başka bir şehre ya da ülkeye gidiyor musunuz?” sorusunu yöneltti.

ÜÇ TARAFTARDAN BİRİ DEPLASMANA GİDİYOR

Sonuçlar, Türk taraftarların yüzde 32’sinin deplasman maçlarına gittiğini gösteriyor. Başka bir deyişle her üç taraftardan biri tutkunu olduğu renklerin peşinde yollara düşüyor.

EN FANATİK TARAFTAR BİZDE

Türk katılımcıların yüzde 7’si, şehir veya ülke fark etmeksizin takımının tüm maçlarını takip ettiğini söylüyor. Bu oran, Brezilya, İspanya, İtalya, Portekiz gibi araştırmaya katılan diğer spor tutkunu ülkelerdekinden daha yüksek. Bu alanda en yakın takipçimiz ise yüzde 6’yla Brezilya.

EN YAKIN TAKİPÇİMİZ BREZİLYA

Türkiye’de “Hepsine olmasa da bazı deplasman maçlarına gidiyorum,” diyenlerin oranı, yüzde 14’le yine diğer ülkelerden daha yüksek. Bizi yüzde 13’le Brezilyalı ve yüzde 12’yle İspanyol ve İtalyan taraftarlar takip ediyor. “Nadiren de olsa deplasmana giderim. Bugüne dek en azından birkaç karşılaşmayı yerinde izledim,” diyen Türklerin oranı ise yüzde 11. Bu alanda Brezilya’nın ardından ikinciyiz. En yakın takipçimiz ise yüzde 10’luk oranlarla İspanya ve Portekiz.

“SPOR SAYESİNDE YENİ ÜLKELER KEŞFEDİYORUZ”

momondo sözcüsü Serpil Öztürk, sonuçları şöyle yorumladı: “Türkiye ile ilgili verilerimiz, her yıl çok sayıda taraftarın takımlarının peşinde farklı ülkeleri ziyaret ettiğini gösteriyor. Başka bir deyişle spor tutkusu, seyahati teşvik ederek yeni ülkeleri tanımamıza imkan sağlıyor. Spor dallarına göre incelediğimizde, futbol maçları için yapılan seyahatlerin zirvede olduğunu görüyoruz. Ancak basketbol takımlarımızın uluslararası alanda elde ettiği başarılar, bu spor dalını izlemek için seyahat edenlerin sayısını da hızla artırıyor.”

Doğu Afrika’nın en hızlı treni için 1.1 milyar dolarlık projenin temeli atıldı!

Yapı Merkezi, Doğu Afrika’nın en hızlı tren hattını inşa ediyor. Yaklaşık 1.1 milyar dolarlık Tanzanya Darüsselam – Morogoro Demiryolu Projesi’nin temeli atıldı. 1.224 km’lik toplam hattın ilk kesimi olan 205 km’lik bu proje, hattın en kritik kısmını oluşturuyor. 5 kısımdan oluşan hat tamamlandığında Uganda, Ruanda, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Tanzanya’yı birbirine bağlayacak ve aynı zamanda Doğu Afrika’yı Hint Okyanusu’na açacak.

Doğu Afrika’nın en hızlı tren hattı projesinin ihalesini kazanan Yapı Merkezi, 1,1 milyar dolarlık projenin temelini attı. Temel atma töreni Darüsselaam Pugu’da Tanzanya Devlet Başkanı Dr. John Pombe Joseph Magufuli, Tanzanya Çalışma, Ulaştırma ve İletişim Bakanı Prof. Makame M. Mbarawa, Türkiye Cumhuriyeti Darüsselam Büyükelçisi Yasemin Eralp, Yapı Merkezi İnşaat Yönetim Kurulu Başkan Vekili Erdem Arıoğlu, Genel Müdürü Özge Arıoğlu, Yönetim Kurulu Üyesi Emre Aykar ve Proje Müdürü Abdullah Kılıç’ın katılımıyla 12 Nisan 2017’de gerçekleşti.

Türkiye’den lider Yapı Merkezi ve Portekiz’den Mota-Engil’in oluşturduğu Ortak Girişim, Tanzanya’da inşa edilecek şehirlerarası ilk standart açıklıklı (1435mm) ve elektrikli raylı sistem olan Darüsselam – Morogoro Demiryolu Projesi ile, Afrika’nın en önemli turizm bölgelerinden olan Darüsselam’ın ticaret ve turizmde atılım yapmasını sağlayacak. 5 kısımdan oluşan hat tamamlandığında Uganda, Ruanda, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Tanzanya’yı birbirine bağlayacak ve aynı zamanda Doğu Afrika’yı Hint Okyanusu’na açacak.

6 Aralık 2016 tarihinde Tanzanya Demiryolları İdaresi RAHCO (Reli Assets Holding Company Limited), tarafından düzenlenen uluslararası ihaleye, Türkiye’den Yapı Merkezi ve Portekiz’den Mota – Engil firmaları ortak teklif vermiş ve ihaleyi kazanmıştı.

160 km hızla ilerleyecek

Anahtar teslim olarak inşa edilecek proje kapsamında; Darüsselam – Morogoro arasında tasarım hızı 160km/s olarak inşa edilecek 205 km tek hat, demiryolunun tüm tasarım işleri, altyapı inşaat işleri, ray döşeme, sinyalizasyon, haberleşme sistemleri, yedek parça temini, elektrifikasyon ve personel eğitimi bulunuyor. 30 aylık proje süresince toplam 33 milyon metreküplük kazı işi yapılacak; 96 adet 6.500 metrelik köprü ve alt-üst geçitler, 460 adet menfez, 6 istasyon ve tamir bakım atölyesi inşa edilecek.

İstihdama büyük katkı

Darüsselam – Mwanza Demiryolu planlanan işletme özellikleri nedeniyle daha az maliyetle mal ve yolcu taşıyarak hizmet verdiği bölgelerde zenginlik ve istihdam yaratacak. Böylece bölgeler arası gelir dağılımı dengesizliğinin azalmasına da katkı sağlayacak.

Uganda ve Kongo’yu denize bağlayacak

Tanzanya Demiryolları İdaresi’nin (RAHCO) planladığı Darüsselam – Mwanza arasındaki 1224 km uzunluğunda yüksek kapasiteli demiryolu yatırımı, 5 aşamaya bölünüp ihaleye çıkılmıştı. Yapı Merkezi liderliğindeki Ortak Girişiminin inşa edeceği Darüsselam – Morogoro kesimi, planlanan hattın en kritik kısmını oluşturuyor. Darüsselam’ın liman kenti olması açısından büyük önem arz eden projenin Tanzanya’nın ticaretine ve turizmine çok büyük katkıda bulunacak olmasının yanı sıra, denize kıyısı bulunmayan Uganda ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti gibi ülkelerin zengin yeraltı kaynaklarını ihraç etmesine de olanak sağlayacak.

Yapı Merkezi 3 kıtada 2600 km demiryolu inşa etti

1965 yılından bu yana ulaşım, altyapı ve genel müteahhitlik alanında dünya çapında ilkleri gerçekleştiren Yapı Merkezi, 2016 yılı sonu itibariyle 3 kıtada 2600 kilometre demiryolu ve 41 raylı sistem projesini başarıyla tamamladı. Dünyada günde 2 milyondan fazla yolcunun güvenle taşınmasını sağlayan Yapı Merkezi, 2016 yılını Asya ve Avrupa kıtalarını ilk kez deniz tabanının altından karayolu tüneli ile birleştiren Avrasya Tüneli Projesi ile tamamlamıştı. 2017 yılında ise Yapı Merkezi liderliğindeki Ortak Girişim 1915 Çanakkale Köprüsü ihalesini kazandı.

15.000 çalışanıyla Yapı Merkezi, aranan ve güven duyulan bir “dünya markası” olma vasfını gittikçe pekiştirmeyi, Türkiye’nin ve dünyanın bayındırlık tarihindeki seçkin konumunu sürdürmeyi hedefliyor. ENR tarafından her yıl belirlenen Küresel Müteahhitler listesinde 93. sırada yer alan Yapı Merkezi’nin Afrika’da Sudan, Cezayir, Fas, Senegal ve Etiyopya’daki çok sayıda ulaştırma projelerinde imzası bulunuyor.

Fren’in Ustaları Ege Fren standında

Automechanika Fuarı süresince standında yurtiçi ve yurtdışı bayilerini ağırlayan Ege Fren, 8 Nisan Cumartesi günü düzenlediği kokteyl davetinde “Fren’in Ustaları” ile Lumag firması yönetimini buluşturdu.

Bayraktar Grubu ve Meritor ortaklığı ile üretim faaliyetlerini 1987 yılından bugüne İzmir’deki fabrikalarında gerçekleştiren ve beş kıtaya uzanan geniş bir bölgede OEM tedariği ve değişim parçası dağıtımı yapan Ege Fren, son Automechanika İstanbul Fuarı’nda gerçekleştirdiği davette 2016 yılı başında işbirliğine başladığı fren balatası üreticisi Lumag firması yetkilileri ile yurtiçi bayilerini ve fren servislerini buluşturdu.

Ürün ve hizmetler hakkında çok pozitif geri dönüşlerin alındığı birebir görüşmelerde, işbirliğinin kuvvetlenerek devam ettiği vurgulandı ve 2017 yılı için beklentiler paylaşıldı.

1988 yılında Polonya’nın Budzyn şehrinde kurulan Lumag şirketi, özellikle 2013 yılında yaptığı yeni yatırımlarla Avrupa’nın önde gelen üretim tesislerinden birisine sahip hale geldi. Firma tam otomasyonlu ve çevreye duyarlı üretim tesislerinin yanı sıra test ekipmanları ve kalite sistem sertifikaları ile satışının %90’lık bölümünü Avrupa OEM ve yenileme pazarlarına gerçekleştiren önemli bir Avrupalı şirket.

Bilim insanları Antarktika’ya yönelik Ulusal Bilim Programını çalışıyor

Kutup (Arktik ve Antarktik) Bilim Programı Çalıştayı, ulusal çalışmalarda yer almak isteyen tüm bilim insanlarının katılımıyla İTÜ Ayazağa Yerleşkesi Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde devam ediyor. Bilim insanları çalıştayda Antarktika ve Arktik bölgelerde yapılacak bilimsel çalışmaların, ulusal çıkarlara hizmet etmesi, uluslararası bilim camiasında kabul görmesi ve sürdürülebilir olması amacıyla Ulusal Bilim Programını çalışıyorlar.

Cumhurbaşkanlığımızın talimatıyla T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı uhdesinde yürütülen bilimsel çalışmalar kapsamında, İTÜ Kutup Araştırmaları Uyg-Ar Merkezi (İTÜ PolReC) öncülüğünde 12-13 Nisan’da düzenlenen “Kutup (Arktik ve Antarktik) Bilim Programı Çalıştayı” İTÜ’de devam ediyor. Çalıştaya İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca, Koç Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ümran İnan, Hitit Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Reha Metin Alkan, Cumhurbaşkanlığı Kurumsal İletişim Başkanlığı Proje Yönetim Müdür Yardımcısı Ali Murat Önder, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Deniz Ticareti Genel Müdürü Cemalettin Şevli, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Bilim ve Teknoloji Genel Müdürü Doç. Dr. Elife Ünal’ında aralarında bulunduğu çok sayıda davetli katıldı.

“İTÜ’nün misyonuna uygun projelere imza atıyoruz”

Çalıştayın açılışında konuşan İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca, Antarktika çalışmalarının, Türkiye’nin bilimsel çalışmalar yapan ilk ve tek kutup araştırma merkezi İTÜ PolReC tarafından yürütüldüğünü söyledi. Prof. Dr. Karaca, İTÜ PolReC’in ülkemizi gururlandıracak çalışmalara imza attığını belirterek Prof. Dr. Karaca, Cumhurbaşkanlığının himayelerinde Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının görevlendirilmesiyle gerçekleşen seferin İTÜ’ye hem motivasyon hem de İTÜ’nün bu noktada bilimsel sorumluluğu üstlenmesi nedeniyle gurur kaynağı olduğunu belirtti.

Rektör Karaca, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Antarktika’ya ‘dünyanın buzdolabı’ diyebiliriz. Çünkü bu bölge; iklim özellikleri ve yeraltı kaynakları açısından son derece değerli. Dünyanın en büyük su potansiyeli taşıyan bu kıtasında, yaklaşık 60 ülke bilimsel araştırmalar üzerine orada çalışıyor. Bu sebeple, Türkiye olarak bizim de orada olmamız gerekiyor. Bilim yerel olamaz. Bundan dolayı bu tür araştırmalarda küresel düşünüp küresel hareket etmemiz gerekir. İTÜ’nün misyonuna uygun projelere imza atıyoruz.”

“Antarktik Bilim Seferinde topladığımız veriler bilim dünyasına katkı sağlayacak”

Türk Antarktik Seferi Ekibi (TAE) Lideri Doç. Dr. Burcu Özsoy,Antarktik seferi ve çalıştayın hedefleri ile ilgili şu bilgileri verdi:“2016-2017 Antarktik Yaz Sezonu olan Şubat-Nisan tarihlerinde gerçekleştirdiğimiz TAE-Ulusal Antarktik Bilim Seferinde ülkemizin gelecekte kurabileceği bilim üssü için bir alt yapı hazırlamaya çalıştık. Aynı zamanda dünya bilim literatürüne katkıda bulunacak bilimsel çalışmalar yaptık. Coğrafi bilgi sistemleri, tektonik çalışmalar, lojistik, deniz bilimleri, kirlilik, deniz canlıları, deniz buz gözlemleri alanlarında bilim insanlarımız araştırma yaptılar. Sefer boyunca toplanan veriler en kısa sürede kaliteli bilimsel yayınlara dönüştürülerek bilim dünyasına katkı sağlamayı planlıyoruz. Bu seferlerin devamlılığı sayesinde ülkemizin Antarktika kıtası üzerinde söz hakkı olan bir konuma geleceğini ümit ediyoruz. Tabii Antarktika ve Arktik bölgelerde yapılacak bilimsel çalışmaların, ulusal çıkarlara hizmet etmesi, uluslararası bilim camiasında kabul görmesi ve sürdürülebilir olması amacıyla ulusal bilim programının olması gerekiyor. Bu bağlamda Cumhurbaşkanlığı himayesinde, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı uhdesinde, İTÜ PolReC koordinasyonunda yer, fiziki, canlı ve beşeri bilimlerin konuşulacağı ve tartışılacağı ‘Kutup (Arktik ve Antarktik) Bilim Programı Çalıştayı’nı ulusal çalışmalarda yer almak isteyen tüm bilim insanlarının katılımıyla İTÜ’de gerçekleştiriyoruz.”

2017 Türk Antarktik Bilim Seferinden geçtiğimiz hafta dönen İTÜ PolReC araştırma ekibinin ve Bulgaristan Antarktik Enstitüsü’nde çalışan araştırmacıların objektifine yansıyan fotoğraflar da çalıştay süresince İTÜ Ayazağa Yerleşkesinde sergileniyor.

Video link: 2017 Türk Antarktika Seferinden Görüntüler- barkovizyon

https://we.tl/4ydwEBWQA4

Kutup (Arktik ve Antarktik) Bilim Programı Çalıştayı Programı;

http://www.polarresearch.center/wp-content/uploads…

Detaylı bilgi için;http://www.polarresearch.center/calistay/

Reklamını Dijitalde Gördüğümüz Markaları Daha Çok Tavsiye Ediyoruz

“Benim Dünyam Dijital” diyenler IAB Türkiye tarafından 2. kez düzenlenen

MIXX DigiTalks’ta buluştu.

Reklamını Dijitalde Gördüğümüz Markaları Daha Çok Tavsiye Ediyoruz

IAB Türkiye tarafından düzenlenen MIXX DigiTalks Semineri 13 Nisan tarihinde Four Seasons Bosphorus’da düzenlendi. Katılımcılar dijital sektörün makro düzeyde ekonomiye, mikro düzeyde markalara etkilerini, sektördeki son yenilikleri ve dijitalin iş yapış şekillerini nasıl değiştirdiğini sektörün önde gelen isimlerinden dinleme şansı elde etti.

MIXX DigiTalks Semineri’nde konuşan IAB Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Mahmut Kurşun, ‘’Dijital sektörde yapılan 1 TL’lık reklam yatırımı, milli gelire 17 misli katkı sağlıyor. Yani dijital kendi gelişirken aynı zamanda makro gelişmeyi de destekliyor. Dijital demek memleket meselesi demek.” dedi.

Dr. Mahmut Kurşun sözlerini, “Günümüzde dünya ekonomisinin %22,5’inin dijital ekonomi, oluşturuyor dijital reklam teknolojileri dijital ekonominin büyümesine katkıda bulunuyor. IAB Türkiye olarak Ipsos Türkiye ve Boğaziçi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’yle birlikte hazırladığımız Dijital Reklamın Ekonomiye Katkısı araştırması 2015’te dijital reklamın doğrudan ve dolaylı etkileriyle istihdama 1.2 milyonluk katkı sağlıyor. Dijital dünyanın genç nüfusa sahip ülkemiz için çok değerli iş imkanları yarattığını unutmamalı ve gençlerimizi lise – üniversite düzeyinden başlayarak bu alana yönlendirmeliyiz“ diyerek tamamladı.

Dijital Reklamın Markaya Etkisi Araştırması Sonuçları İlk Kez Açıklandı

Seminerde, IAB Türkiye’nin GFK’ya yaptırmış olduğu ve Türkiye’de bir ilk niteliği taşıyan ‘’Dijital Reklamın Markaya Etkisi Araştırması’’nın sonuçları da açıklandı. Markaların, dijital pazarlama yoluyla edindiği bilinirlik, hatırlanma, reklam beğenisi, farklı iletişim mecralarındaki etki gibi temel davranışları ölçmek amacıyla yapılan araştırma kapsamında 9 ana sektörde 2017 kişi ile görüşüldü, 2700 anket gerçekleştirildi.

Araştırmanın bulgularına göre; bir markanın reklam karmasında dijitalin payı arttıkça farkındalık ile birlikte hatırlanma da artıyor ve tüketicilerin daha fazla aksiyona geçme eğilimde oldukları görülüyor. Örneğin dijitalin de kullanıldığı çok mecralı reklam kampanyaları ilgiyi %90, isteği %33, aksiyona geçme oranını %31 arttırıyor.

Tüketicilerin aksiyona geçme eğilimleri sadece Dijital ve sadece TV’de görülen reklamlar ayrı ayrı incelendiğinde, mecranın sağladığı fonksiyonel fayda ile birlikte, “satın alma” dışındaki tüm aksiyon alanlarında mecralar arası fark açılıyor. Tüketiciler, reklamını dijitalde gördüğü markayı %22 oranında tavsiye ederken, televizyonda gördüğü markayı %12 oranında tavsiye ediyor.

Dijital ve TV direk karşılaştırıldığında da markaya ilişkin “çok beğeniyorum” oranı TV’de %32’yken dijitalde %19’luk bir artışla %39 olarak karşımıza çıkıyor.

Reklamı dijitalde daha yoğun görülen markaların etkileşim yüzdeleri TV’de daha yoğun görülenlere göre anlamlı derecede yüksek. Dijitalde, markayı internetten/sosyal medyadan tanıdık ve arkadaşlarıma önererek indirim/hediye kazandım diyenlerin oranı %7, satın aldığı ürün/hizmeti sosyal medyada paylaşanların oranı ise %12.

Dijitalde aktif olan markalarla eşleştirilen ifadeler pasif olanlara kıyasla pozitif ve anlamlı derecede daha yüksek. Tüketiciler, dijitalde aktif olan markaları daha yenilikçi buluyor ve kendine daha yakın hissediyor.

Seminere ayrıca, gençlerin gözdesi Berkcan Güven, çocuklu annelerin sevgilisi Akasya Aslıtürkmen, Unilever Dijital ve Pazarlama Dönüşüm Direktörü Yüce Zerey, Ciner Yayın Holding Dijital Reklam Genel Müdürü Uğur Timurkan da sunumları ile katıldılar. Seminerin son bölümünde ise Yeni Nesil ATM’ler: Bankacılık & Mobil Ödeme Sistemleri, Mobil Pazarlama ve Tüketici Üzerine Etkileri ve Dijital Pazarlama İletişiminde Müzik konulu paneller yer aldı.

Ekonomi Basını Başarı Ödülleri” yarışması müraacatları için son gün 15 Nisan 2017

Ekonomi Gazetecileri Derneği (EGD) “IX. Ekonomi Basını Başarı Ödülleri” yarışması müracatları başlıyor.. 15 Nisan 2017 tarihine kadar başvuruların yapılacağı yarışmanın ayrıntıları ekteki ödül şartnamesinde bulunmaktadır. Başvurularınızı PDF formatında e-maille, TV, Radyo dallarında aday olacak çalışmaların 1 adet CD’lerini dernek merkezine elden, posta ile veya e-maille (yarışma ile ilgili müracatları lütfen aşağıdaki e-mail adresine ad soyad, iletişim bilgileri, hangi dalda yarışmak istediğinizi belirterek gönderiniz) gönderebilirler.. Vodafone Türkiye’nin ana sponsorluğunda, İstanbul Ticaret Odası’nın desteğiyle düzenlenen Ekonomi Basını Başarı Ödülleri ile ilgili yönetmelik ektedir. Katılımınızı bekler, iyi çalışmalar dileriz.

Güvenli Tarım ve Sağlıklı Beslenmeye Kadın Çiftçiler Aileleriyle Birlikte İmzalarını Atacak

Filizlerin Mucizeleri’nin tarımsal üretim bacağını oluşturan “Kadın ve Aileleri ile Güvenli Tarım ve Sağlıklı Beslenme Projesi’ kapsamında farklı eğitim programlarına katılan kadın çiftçiler ve aileleri katılım belgelerini törenle aldılar.

Kadın çiftçi ve aileleri üretimini yapacakları karabuğdayın ilk ekimini de Bilecik’te gerçekleştirdiler.

BİLECİK, 12 Nisan 2017 –TürkTraktör’ün Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Ankara Üniversitesi Kalkınma Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (AKÇAM) ve Karabuğday Yetiştiricileri ve Sağlıklı Yaşam Derneği (KARSADER) desteğiyle hayata geçirdiği ‘Kadın ve Aileleri ile Güvenli Tarım ve Sağlıklı Beslenme Projesi’ nin tanıtımı Bilecik’te düzenlenen bir törenle yapıldı.

TürkTraktör Pazarlamadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Alessandro Cazzin projeyle ilgili şu bilgileri verdi: “Tarım ve otomotiv alanında kadın işgücü ve girişimciliğinin artırılmasını desteklemek üzere ortaya çıkan ve Eğitim, Tarımsal Üretim ile İstihdam olmak üzere 3 farklı konuyu sahiplenen Filizlerin Mucizeleri projemizle, Türkiye’nin sürdürebilir kalkınma sürecinde kadınlarımızın oynadığı önemli role dikkat çekiyoruz. Bugün de burada, projemizin Tarımsal Üretim tarafındaki çalışmalarını tanıtmak üzere bir aradayız. Bakanlık, Üniversite, STK ve özel sektörün birlikte hayata geçirdiği sayılı projelerden birine imza atmaktan mutluluk duyuyoruz. Bu sayede kadın çiftçilerimiz ile ailelerini, hem ülke tarım ve ekonomisine katkı sağlayacak bir projeye dahil ediyor; hem de Türkiye için yepyeni bir ürün olan karabuğdayı yetiştirmelerinde kendilerine destek oluyoruz.”

Bilecik’te karabuğday ekimi yapıldı, ilk hasat ise Ağustos’ta

Alessandro Cazzin, projenin parçası olan kadın çiftçi ve ailelerine, Mart ayı boyunca tarımsal ürün yetiştiriciliği konusu başta olmak üzere ve birebir çalışmaları da içerecek şekilde teorikve pratik eğitimler verildiğini söyledi. Cazzin “Bu kapsamda çiftçilerimize ürünlerin yetiştiriciliğinden organik tarıma girişimcilikten, tarımda mekanizasyon, güvenli sürüş, toplumsal cinsiyet eşitliği ve ürün pazarlama konularına kadar geniş bir yelpazede konusunda uzman kişiler tarafından eğitimler verildi. Bundan sonraki aşama ise eğitimlerde kendilerine öğretilenlerin sahaya taşınmasıdır”diye açıkladı.

Projede, Konya Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü tarafından Türkiye’de üretilen sertifikalı karabuğday tohumlarını kullanacaklarını sözlerine ekleyen Alessandro Cazzin; “Konya’dan karabuğday tohumlarımızı teslim aldık. Bugün ise Bilecik’te hem eğitimlerimizi tamamlayan tüm çiftçi kadınlarımız ve ailelerine sertifikalarını törenle verdik hem de ilk karabuğday tohumu ekimini gerçekleştirdik. Toplam 300 dekarlık alanda yapacağımız tohum ekimimiz sonrasında ilk hasadımızı 3 ay sonra alacağız” dedi.

‘Karabuğday’ı kadın çiftçiler üretecek, hem Çölyak hastalarına hem de ülke ekonomisine destek olunacak

Alessandro Cazzin projeyle aynı zamanda Türkiye için yeni bir bitki olan karabuğdayın, ülke coğrafyasında üretiminin yaygınlaştırılmasını hedeflediklerini de sözlerine ekleyerek şunları söyledi: “Yüksek oranda protein içeren ve lif içermeyen karabuğday aynı zamanda tam bir demir, fosfor ve magnezyum deposu. Glutensiz bir besin olan karabuğdayın, Türkiye’de 800 binin üzerinde Çölyak hastası olduğunu hatırlattığımızda, bu topraklarda yetiştirilmesinin aslında ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılacaktır.”

Proje sonucu elde edilecek ürünün hasat ve pazarlanması sonrasında, bu çalışmaların ekonomik katkısını da analiz edebileceklerini ifade eden Alessandro Cazzin: “Projemizin her aşamasında çiftçi kadınlarımız ve ailelerinin yanında olmayı sürdüreceğiz. Bölgede kooperatif kurulmasına destek olarak pazarlama faaliyetleri içinde bir adım atılmış olacak”diyerek sözlerini tamamladı.

“Bakanlığımızın Milli Tarım Projesinde kadınlarımızın rolü oldukça önemlidir”

En önemli paydaşlardan biri olan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı adına Eğitim Yayım ve Yayınlar Dairesi Başkanlığı Kırsalda Kadın Hizmetleri Koordinatörü Nimet Kaleli konuşmasında “Bugün burada paydaşlarımızla işbirliği içinde yürüttüğümüz temeli eğitim üzerine kurulu proje ile Türkiye için yeni bir bitki olan karabuğdayın ülkemiz coğrafyasında üretimini yaygınlaştırmak adına Bilecik’te önemli bir adım atmış oluyoruz” dedi.

Kaleli proje ile kadın çiftçilerin karabuğday yetiştiriciliğine yönelmesinin yeni istihdam alanlarının oluşması, ekonomik anlamda gelir kaynağı oluşturması ve bölgesel kalkınmaya katkı sağlaması açısından önemli olacağını ifade etti.

Ankara Üniv. Kalkınma Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (AKÇAM) Müdürü Prof.Dr. Bülent Gülçubuk, AKÇAM olarak yerelin ve kırsalın bir bütün olarak kalkınmasına özel önem verdiklerini belirtti. Prof.Dr. Gülçubuk, Türkiye’de bir ilk olan bu projeye yerel ekonominin güçlendirilmesi, karabuğday yetiştiriciliğinin yörede bilimsel esaslara göre yapılması, yerel ürünlerin katma değerinin yükseltilmesi, örgütlenme-girişimcilik-pazarlama-arıcılık-organik tarım konularında başta kadınlar olmak üzere üretici ailelerin kapasitelerinin artırılması için katkıda bulunduklarını ve projenin sürdürülebilir olması için her türlü bilimsel ve kalkınma temelli desteklerininin devam edeceğini ifade etti.

Törende Karabuğday Yetiştiricileri ve Sağlıklı Yaşam Derneği (KARSADER) adına bir konuşma yapan Yönetim Kurulu Başkanı, Yasemin Sürmeli, KARSADER olarak bu proje kapsamında amaçlarının karabuğday gibi katma değeri oldukça yüksek ve insan sağlığı için son derece faydalı olan bir ürünün Bilecik’te üretiminin çiftçiler arasında yayılması ve benimsenmesini sağlayarak hem sürdürülebilir kalkınmaya hem de kırsal ekonomiye katkı sağlamak olduğunu belirtti.

Başarılı 43 kursiyere sertifikalarının verilmesi ve Kurşunlu Köyü Nomanın Kuyu mevkiinde kadın kursiyerlere traktörle güvenli sürüş eğitimi verilmesiyle devam eden program, karabuğday ekimiyle son buldu.

Takeda, Türkiye’de Büyümeye Onkoloji Alanında Devam Ediyor

Araştırma ve Geliştirme odaklı Japon ilaç şirketi Takeda, Osteosarkom ve Lenfoma hastaları için geliştirdiği yenilikçi ilaçlarla Türkiye’deki hastalara daha iyi tedavi imkanları sunacak. Takeda Türkiye, kanser tedavisinde öncülük edebilecek iki yeni onkoloji ilacını portföyüne ekleyerek hastaların hayat kalitelerini arttırmayı hedefliyor

230 yılı aşan köklü bir geçmişe sahip dünyanın önde gelen ilaç firmalarından Takeda, hasta sağlığını odağına alan ve çığır açan yenilikçi yaklaşımlarıyla Ar-Ge çalışmalarına her yıl 4 milyar USD yatırım sağlıyor. 2009 yılında Türkiye pazarına giren Takeda, ülkemizde hematoloji, onkoloji, gastroenteroloji, solunum, metabolizma, enfeksiyon ve kas iskelet sistemi gibi önemli terapötik alanlarda faaliyet gösteriyor.

2015 yılında yaptığı önemli bir portföy satın alımıyla Türkiye’de hız kesmeden büyüyen ve iş hacmini üç katına kadar çıkararak büyük bir başarıya imza atan Takeda Türkiye, onkoloji alanında geliştirdiği iki yeni ilacını Türk hekim ve hastalarına yeni bir tedavi seçeneği olarak sunmanın gururunu yaşıyor. Takeda Türkiye Genel Müdürü Gamze Yüceland, “Türkiye’deki hastaların ve sağlık kurumlarının farklı ihtiyaçlarına daha iyi cevap verebilmek için portföyümüzü ve ekibimizi geliştirmeye, global yetkinliklerimizi Türkiye’deki ihtiyaçlar ile buluşturmaya devam edeceğiz. Kültürümüzde var olan girişimci ruh, adanmışlık ve tutku, Takeda’nın onkoloji alanında hastalara daha iyi çözümler sunmasını sağlıyor.” dedi.

Osteosarkom; kemik kanserlerinin en sık rastlanan türüdür, daha çok çocuk ve genç erişkin hastalarda görülmektedir. Bu tedavi alanındaki Takeda’nın yeni ilacı ile, uygun hastalarda standart tedavilere göre sağ kalım avantajı sağlanabilmektedir. Hastaların yaşam sürelerine katkı sağlayabilen bu yeni tedavi yöntemi, Takeda’nın onkoloji alanında öncü olma amacını güçlü kılmaktadır.

Lenfoma bir lenfatik sistem kanseridir. Takeda, iki lenfoma alt tipinde (Hodgkin Lenfoma ve Anaplastic Büyük Hücreli Lenfoma) karşılanmamış tedavi ihtiyaçlarına da yenilikçi bir alternatif sunmaktadır. Takeda’nın bu alandaki yeni tedavi seçeneği, kanser hücrelerine direkt bağlanabilen bir antikor-ilaçtır. Bu ilaç, nadir ve kısıtlı tedavi imkânlarına sahip iki lenfoma alt tipinin tedavisinde daha önceki tedavi seçeneklerinin başarısız olduğu hastalarda hastalıksız dönemi ve sağ kalımı artırmak adına önemli etkilere sahiptir.

Takeda Türkiye Medikal Direktörü Dr. Kerem Organ, “Takeda’nın sunduğu bu yeni tedavi, uygun Hodgkin Lenfoma hastalarında olumlu tolerabiliteye ve etkinliğe sahiptir. Bu hastalığın tedavisine, son 34 yılda spesifik yeni bir ilaç sunduğumuz ve böyle büyük bir gelişmeyle daha çok hastanın hayatına olumlu etki edebildiğimiz için çok mutluyuz.” ifadesinde bulundu.

Takeda önümüzdeki dönemde de onkoloji-hematoloji ve gastroenteroloji alanlarında hastalara umut olacak yeni tedaviler üzerinde çalışmaya devam edecektir. Takeda Türkiye’nin hedefi, tüm yenilikçi ürünlerini en hızlı şekilde Türkiye’deki hastalara da ulaştırılabilmesidir.

Fotoğraf Altı 1 ( Soldan sağa): Gamze Yüceland, Kerem Organ

Fotoğraf Altı 2 ( Soldan sağa): Gamze Yüceland, Kerem Organ

Fotoğraf Altı 3 ( Soldan sağa): Kerem Organ, Gamze Yüceland, Ebru Yavuz

Fotoğraf Altı 4 ( Soldan sağa): Gamze Yüceland

Güvenlik ağları sektöründe büyüme iki katına çıktı!

Dünyanın lider video yazılımı yönetimi sağlayıcısı Milestone Systems, güvenlik alanında dünya devi olan teknoloji üreticilerini Milestone Açık Platform Günü’nde bir araya getirdi. Etkinlikte Türkiye’deki güvenlik ağları yatırımları da masaya yatırıldı. 10 yıl boyunca yüzde 10’larda büyüyen pazar son 2 yılda yüzde 25’lik büyümeye ulaştı. Artık özel şirketler de çalışanlarını ve ürünlerini korumak için güvenlik yatırımlarına yöneldi

 

Dünyanın lider IP video yazılımı yönetimi sağlayıcısı Milestone Systems, alanında dünyanın en büyük şirketlerini Milestone Açık Platform Günü’nde (MPOP) bir araya getirdi. Bosch, Dell, Dahua, NEC, Axis, OnCam ve Technoaware şirketlerinin katıldığı konferansta Türkiye ve dünyadaki en yeni güvenlik teknolojileri tanıtıldı.

Bu yıl 7. kez düzenlenen etkinlikte Milestone Systems, çözüm ortakları ile bir araya geldi ve yeni yol haritasını paylaştı. Etkinlikte Türkiye’deki güvenlik çözümleri yatırımları ve sektörün büyümesi de konuşuldu.

Güvenlik pazarı 150 milyon dolara çıktı

Milestone Systems Kuzeydoğu Afrika Kanal Yönetim Müdürü Özgür Uygur, yaptığı konuşmada, 10 yıl boyunca yüzde 10’larda büyüyen güvenlik çözümleri pazarının son iki yıldır yüzde 25 büyüdüğünü söyledi. Türkiye’de güvenlik yazılım ve donanım pazarın 150 milyon dolara ulaştığını tahmin ettiklerini belirten Uygur şöyle konuştu: “Türkiye’de hem kamu hem de özel sektör güvenlik kamera ve yazılımlarına daha çok önem veriyor. Pazarın büyüdüğünü bu toplantıya katılanların sayısından da görebiliyoruz. Milestone Systems, sekördeki en güvenilir yazılım olarak Türkiye’yi daha güvenli hale getirmeyi hedefliyor. Global olarak 2015’ten 2016’ya kadar üç katı büyüme gerçekleştirdik.”

Pazar iki katına çıkacak

Özgür Uygur’un verdiği bilgiye göre artık güvenlik 10 yıl öncesindeki gibi standart işletme güvenliğinin ötesine geçti. Kamera izleme ve kaydın dışında çalışanları ve varlıkları korumaya yöneldi. İş süreçlerine video ve güvenliği dahil etmeye başladı. Sınır güvenliği, stadyumlar ve konser alanlarındaki kalabalık yönetimi, afet bölgelerinde ve terörün bulunduğu bölgelerde acil durum yönetimi ve şehir izleme sistemleri gelişiyor. Dünyada da 2015’te 6.5 milyar dolar olan IP pazarı, 2020’de iki katına çıkacak dünyada. 2020’den sonra ise herşey buluta çıkacak.

Yatırımda yüzde 40 tasarruf imkanı

Milestone Systems, etkinlikte XProtect 2017 R1 versiyonu yazılımı ve Husky M550 A modelini de tanıttı. Şu ana kadar dünyada üretilmiş en güçlü Video Yönetim kayıt sistemi olan Husky M550 A, tek cihazda 768 kamera ile full HD kayıt yapabiliyor. Orta ve büyük ölçekli işletmelerin kullanabildiği bu sistem sunucu ihtiyacını 5’ten 1’e indiriyor. Böylece işletmelerin ilk yatırım maliyetini yüzde 40 düşürüyor.