Tüm dünyada enerji talebi 2035’e kadar yüzde 30 artacak

“BP Enerji Görünümü 2017” raporu açıklandı

Enerji sektörünün gelecek trendleri hakkında önemli veriler içeren “BP Enerji Görünümü 2017” raporu yayımlandı. Rapora göre, global enerji talebi 2035’e kadar yaklaşık yüzde 30 artacak. Kömür, petrol ve doğalgaz 2035’e kadar ana enerji kaynağı olarak kalırken, yenilenebilir enerji kaynakları da önümüzdeki 20 yılda dört kat gelişecek.

Dünyanın lider enerji şirketlerinden BP’nin, enerji sektöründeki gelişmeleri mercek altına alan geleneksel “Enerji Görünümü” raporu yayımlandı. Uzun vadeli enerji trendlerini değerlendirerek dünya enerji piyasaları için gelecek 20 yıla yönelik tahminler geliştiren “BP Enerji Görünümü 2017” raporuna göre, global enerji talebi yılda ortalama yüzde 1,3 artışla 2035’e kadar yüzde 30 civarında yükselecek. Enerji talebindeki bu artış, global GSYİH’de beklenen yıllık yüzde 3,4 artıştan daha düşük olacak. Kömür, petrol ve doğalgaz ise 2035’e kadar ana enerji kaynağı olarak kalacak.

Raporda, doğalgazın petrol ve kömürden daha hızlı gelişme gösterdiği belirtilirken, hızla yaygınlaşan LNG’nin global düzeyde entegre olmuş bir doğalgaz pazarı oluşturacağı ifade ediliyor. Yanmaz enerji kullanımını 2030 itibarıyla talep artışının ana kaynağı olarak gösteren rapora göre, yenilenebilir enerji kaynakları önümüzdeki 20 yılda dört kat gelişecek, global kömür tüketimi de zirve yapacak. Karbon emisyonlarının son 20 yılın oranlarının üçte birinden daha az bir artış gösterdiğine dikkat çekilen raporda, yine de karbon emisyonlarının devam ettiği ve farklı aksiyonlar alınması gerektiğinin altını çiziliyor.

BP CEO’su Bob Dudley, “BP Enerji Görünümü 2017” raporu ile ilgili olarak “Global enerji görünümü değişiyor. Hızlı yükselişte olan pazarlar, geleneksel talep merkezlerinin yerini almış bulunuyor. Teknolojik ilerlemelerin ve çevreyle ilgili endişelerin yönlendirmesiyle enerji karması değişiklik gösteriyor. Sektörümüzün bu değişen enerji gereksinimlerine hiç olmadığı kadar çok uyum sağlaması gerekiyor” diye konuştu.

Kömür, petrol ve doğalgaz ana enerji kaynakları olacak
Raporda, fosil dışı yakıtların önümüzdeki 20 yılda enerji kaynaklarındaki artışın yarısına karşılık gelmesi beklenirken, kömürle birlikte petrol ve doğalgazın dünya ekonomisine güç veren ana enerji kaynağı olarak kalacağı ve 2015’te yüzde 86 olan toplam enerji arzı içindeki ana enerji kaynakları karşılığının 2035’te yüzde 75’in üstünde olacağı öngörülüyor.

Rapora göre, petrol talebi yılda ortalama yüzde 0,7 oranında artıyor. Ulaşım sektörünün global talepteki payı 2035’te yüzde 60’a yakın bir oranda kalacak olup, bu sektör dünya petrolünün büyük çoğunluğunu tüketmeye devam ediyor. Bununla birlikte, başta petrokimya ürünlerinde olmak üzere petrolün yanmadan kullanımı, 2030’lu yılların başında petrole olan talep konusunda temel artış kaynağı olacak.

Rapora göre, doğalgaz hem petrol hem de kömürden daha hızlı gelişme gösteriyor ve talep yılda ortalama yüzde 1,6 oranında artıyor. Doğalgazın temel enerjideki payının kömürün konumunu devralması ve 2035 itibarıyla en büyük ikinci yakıt kaynağının doğalgaz olması öngörülüyor. Kaya gazı üretimi, ABD’deki artışın öncülük ettiği gaz kaynaklarındaki artışın üçte ikisine karşılık geliyor. Avustralya ve ABD’de artan kaynakların yönlendirdiği LNG’nin yükselişinin, ABD doğalgaz fiyatlarına dayalı olarak tüm dünyada entegre doğalgaz pazarının yolunu açması bekleniyor.

Raporda, Çin’in daha temiz ve daha düşük karbonlu yakıtlara doğru atılımıyla yönlendirilen kömür tüketiminin 2020’li yılların ortasında doruğa ulaşacağı belirtiliyor. 2015’te yüzde 10 civarında olan dünya kömür talebindeki payı 2035’te iki katına çıkarak yüzde 20’ye ulaşacak olan Hindistan ise kömür alanında en büyük artış gösteren pazar konumunda bulunuyor.
Raporda, yenilenebilir enerjilerin yılda ortalama yüzde 7,6 artışla dört kat büyüyerek en hızlı gelişen yakıt kaynağı olacağı tahmin ediliyor. Çin, önümüzdeki 20 yılın yenilenebilir enerji kaynaklarının en büyük büyüme kaynağı olup, yenilenebilir enerjiye AB ve ABD’nin toplamından daha fazla katkıda bulunuyor.

Petrole olan talep artışının yarısı Çin’den gelecek
Rapora göre, 2035’e kadar olan dönemde petrolle ilgili talep artışının tamamı yükselen pazarlardan gelecek ve bu artışın yarısının kaynağı Çin olacak.

Ulaşım sektörü, petrol talebindeki artışın üçte ikisine karşılık geliyor. Bu kapsamda, otomobillere yönelik petrol talebi günde 4 milyon varil civarında artış gösteriyor. Bu artış, global otomobil filosundaki iki kat artışla destekleniyor. 2015’te 1,2 milyon adet olan elektrikli otomobil sayısının, 2035’te 100 milyon adede (global otomobil filosunun yaklaşık %5’i) yükseleceği varsayılıyor. Raporda, otonom otomobiller, araç paylaşma ve havuz sistemi gibi otomobil pazarını etkileyen daha geniş mobilite devriminin etkisini hesaba katacak iki örnekleyici senaryo yapılandırılıyor.
Petrol talebindeki artışın yavaşlayan hızına karşılık küresel petrol kaynaklarının bolluğundan söz edilen raporda, petrolün bolluğunun, Ortadoğu, OPEC, Rusya ve ABD gibi düşük maliyetli üreticilerin rekabet avantajlarını, daha yüksek maliyetli üreticilerin zararına olacak şekilde kendi pazar paylarını artırmak için kullanmalarına neden olabileceği tahmini yapılıyor.

LNG kaynakları hızla büyüyor
Hem sektördeki hem de enerji üretimindeki değişimi teşvik eden enerji politikalarının yardımcı olmasıyla doğalgaz, kömürden pay almaya devam ediyor. Bu konuda ana büyüme kaynakları Çin, Ortadoğu ve ABD olarak gösteriliyor.

Çin’de doğalgaz tüketimindeki artış, yurt içi üretimi geride bırakıyor. Dolayısıyla, 2015’te yüzde 30 olan ithal gaz oranı 2035 itibarıyla artarak toplam tüketimin yaklaşık yüzde 40’ını oluşturacak. Avrupa’da ise 2015’te yüzde 50 civarında olan ithalat payı 2035 itibarıyla yüzde 80’in üzerine çıkacak.

Raporda, LNG kaynaklarının hızla büyüyerek, 2035 itibarıyla işlem gören gazın yarısından fazlasına karşılık gelmesi bekleniyor. Söz konusu artışa, ABD, Avustralya ve Afrika’dan kaynaklar yol açıyor. Bu büyümenin yaklaşık üçte biri, önümüzdeki dört yılda gelişim aşamasında olan bir dizi proje hizmete girdikçe gerçekleşecek.

Karbon salınımı yılda yüzde 0,6 artacak
Rapora göre, karbon salınımları, geçtiğimiz 20 yılda görülen oranın üçte birinden daha az oranda artacak. Başka bir deyişle, yılda yüzde 2,1 yerine ortalama yüzde 0,6 artış söz konusu olacak.

Başarılı olunması halinde, 1965’ten bu yana en yavaş emisyon artışı oranı görülecek. Bununla birlikte, temel enerji kaynaklarının kullanımından oluşan karbon emisyonlarının, ilgili dönem boyunca yine de yüzde 13 civarında artacağı öngörülüyor. Bu rakam, Paris’te ortaya konulan hedeflerin gerçekleştirilebilmesi için karbon salınımlarının 2035 itibarıyla yüzde 30 civarında düşmesi gerektiğini ileri süren Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) 450 Senaryosunu aşıyor.
Raporda, daha düşük karbonlu bir çevreye daha hızlı geçişin potansiyel sonuçlarını keşfetmek üzere iki alternatif vaka sunuluyor. Buna göre, enerjide dönüşümü teşvik edecek ve kolaylaştıracak devlet politikasının zamanlaması ve biçimi önem taşıyor.

Tavuk Dünyası’ndan 4 yılda 5 kat büyüme

Tavuk Dünyası, “Türkiye’nin En Hızlı Büyüyen” ilk 20 şirketi arasında

Yenilikçi yaklaşımı ve ödüllü lezzetleri ile aranan Tavuk Dünyası, TOBB için TEPAV tarafından gerçekleştirilen araştırma sonucunda 2012-2015 yılları arasında gerçekleştirdiği yüzde 532’lik büyüme ile Türkiye’de en hızlı büyüyen 100 şirket arasında ilk 20 arasına girerek önemli bir başarıya imza attı.

2011 yılında girdiği pazarda, 4,5 senede hızlı bir büyüme göstererek Türkiye’de 29 şehirde, dünyada ise 3 farklı ülkede faaliyet gösteren Tavuk Dünyası, TOBB öncülüğünde, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) işbirliğinde gerçekleştirilen 2012-2015 yılları arasında en hızlı büyüyen 100 şirket araştırmasında yüzde 532’lik büyüme ile ilk 20 şirket arasına girdi.

Toplamda 100’ün üzerinde restoranıyla 1700’ü aşkın kişiye istihdam sağlayan ve bünyesinde yer alan AR-GE mutfağında geliştirip reçetelendirdiği ödüllü lezzetleriyle Türkiye’nin güçlü bir değeri olma yolunda sağlam adımlarla ilerleyen Tavuk Dünyası, “Türkiye’nin En Hızlı Büyüyen 100 Şirketi” sıralamasında 17., gıda firmaları sıralamasında ise 3. oldu.

2011 yılından bu yana “Türkiye’nin En Hızlı Büyüyen 100 Şirketi – Türkiye 100” adıyla gerçekleştirilen program kapsamında listeye girebilen şirketler, 25 Ocak 2017 Çarşamba günü Ankara’da düzenlenen “Türkiye 100 Ödül Töreni”nde ödüllerini aldılar. Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ve TEPAV Direktörü Prof. Dr. Güven Sak’ın katılımı ile düzenlenen törende Tavuk Dünyası ödülünü TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu ve Başkan Yardımcısı Halim Mete’nin elinden aldı.

2011-2015 yılında TOBB öncülüğünde, TEPAV tarafından düzenlenen Türkiye 100 Programı’na başvuran şirketlerden, 2012-2015 yılları toplamında büyüme hızı en yüksek olan ilk 100 şirket tespit edildi. Türkiye’nin en hızlı büyüyen 100 şirket sıralaması; 31 Aralık 2011 ve öncesinde kurulan, 2012 yılında en az 300 bin TL, 2015 yılında ise en az 1 milyon TL satış gelirine sahip ve 2012-2015 döneminde satış gelirlerini en az yüzde 10 oranında artıran şirketler arasından yapıldı.

Piyasa Hareketleri Riskli Bir Lunapark Treni Gibi

SAXO BANK’IN DÜNYACA ÜNLÜ EKONOMİSTİ JOHN J. HARDY YILIN BİRİNCİ ÇEYREĞİ HAKKINDAKİ TAHMİNERİNİ AÇIKLADI:“PİYASA HAREKETLERİ RİSKLİ BİR LUNAPARK TRENİ GİBİ”

Online yatırım bankacılığı uzmanı Saxo Bank’ın dünyaca tanınmış ekonomistlerinden John J. Hardy, Başkan Trump’ın yönetimindeki ABD politikasının nasıl olacağına dair yoğun spekülasyonlardan, Avrupa’nın yoğun seçim takvimindeki varoluşsal sorulara kadar, döviz tüccarlarının 2017 yılı içinde cevap bekleyen acil soruları var dedi.

Saxo Bank’ın dünyaca ünlü analisti John Hardy, 2017 yılının ilk çeyreğine dair görüşlerini açıkladı. Nominal büyüme gerçek büyümeden daha üstün oldukça, gerçek ABD faiz oranlarının giderek daha negatif hale gelme riski taşıdığını söyleyen söyleyen Hardy, “AB’nin politik ve hatta varoluşsal geleceğini çevreleyen belirsizlik 2017’de geri gelecek” dedi. Ünlü analist sözlerini şöyle sürdürdü:

“Sonraki üç aya ve 2017 takvimine girerken her çeyrekte sunduğumuz genel bakışımızı paylaşmadan önce 2016’nın kilit döviz kuru olaylarını ele almaya değer. Ardımızda bıraktığımız yıl sıradışı bir şekilde büyük, olaylı ve beklenmedik dönüşlerle doluydu. 2017’nin yeni ters köşe olaylar ve şaşırtmacalar getirmeyeceğini söyleyemeyiz ama 2017’nin getireceklerine dair ciddi piyasa konumlaması ve beklentisi, kaçınılmaz bir şekilde piyasalarda büyük dalgalanmalar anlamına geliyor, özellikle de yeni yılın yaygın varsayımları yanlış çıkarsa.”

“Varlık piyasalarında 2016 eylem paketlerinin odak noktasında döviz vardı. Çin’in sert bir yuan devalüasyonuna izin vereceği korkusuyla yıla dörtnala bir giriş yapıldı. Varlık piyasalarındaki global erimenin ardından Japonya Bankası şaşırtıcı ve yanlış yönlendirilmiş, düşünmeden yapılan satışın ardından açık pozisyonu kapayan Japon Yeni duvarıyla karşılaşan bir negatif faiz oranı bölgesine girdi. Varlık piyasaları bunun ardından güçlü bir şekilde sekti ve FED’in faiz artırımından kaçınacağı ve Çin’in renminbiyi destekleyeceği açıklamasından sonra USD’nin gücü yılın ilerleyen dönemlerine kadar geri plana atıldı. Böylece sürpriz 23 Haziran Brexit oyunda ciddi bir sterlin felaketiyle karşılaştık.”

“Yılın sonraki döneminde Yen’deki olumsuz yükselişin ardından, son çeyrekte faiz oranları sert bir şekilde çıktıktan sonra Japonya Bankası’nın Eylül ayında açıkladığı yeni getiri eğrisi kontrol politikası mükemmel bir zamanlamayı tutturdu ve Japonya Bankası intikamını almış oldu. Bu yükseliş Donald Trump’ın 8 Kasım ABD başkanlık seçimlerinde şaşırtıcı zaferiyle yeni bir öncelik kazandı. Bu zafer ayrıca gelecekteki ABD politikası beklentisini yeniden şekillendirdi ve 2016’nın büyük kısmında gözden düşen ABD doları için ateşi yaktı. Bu sırada, yılın büyük çoğunluğunda kısmen yılın ilk yarısında faiz oranları düştükten sonra geri dönen faiz arbitrajından ama ayrıca yuan devalüasyonu korkusu dindiğinden ve çoğu kilit emtia fiyatı sabit kalıp hatta güçlü bir şekilde canlandığından dolayı bazı yükselen piyasaların para birimleri yeni kazananlar olarak ortaya çıktı.”

“ABD dolarının dönem içindeki ikinci FED faiz artırımının ardından yılı son 13 yılın en yüksek değerde bitirdiği aksiyon dolu 2016’dan sonra 2017’ye geçiş bir kere daha beklentilerle dolu. Aşağıda yılın en önemli ticaret başlıklarının bazılarını keşfedeceğiz ve yeni yılın hızlı bir başlangıca dalarak neredeyse her yerde karşılaşılan bol politika ve politik riskle birlikte yılın bir bütün olarak lunapark treni gibi yukarı aşağı piyasa hareketleri göstereceğini bekliyoruz.”

Başkan Trump’ın politikaları tam olarak fiyatlandırılmış mıdır ve güçlü bir ABD dolarını sürdürecek midir?
USD tahmincileri için zorlu zamanlar olduğunu söyleyen ünlü analist, ABD dolarının 2017’ye girerken oldukça değerlenmesiyle Dolar Endeksinin son 13 yılın en yüksek değerini gördüğünü belirten John Hardy, konuya ilişkin şunları söyledi:

“Pazar, Trump’ın artan mali harcamalar ve özellikle kurumlar için yerel yatırımları teşvik eden düşük vergilerin tedarik bolluğuna dayanarak ABD ekonomisinde Reagan benzeri bir patlama yaratacağı beklentisine girdi. 1980’lerin başındaki Reagan ekonomisinin olası etkisi ile Trump ekonomisinin 2017’deki etkisi arasında ise pek çok fark bulunmaktadır. O yıllarda ülkenin hem kamu hem de özel bilançosu bunun yarısından daha az yükseltilmişti ve faiz oranları uzun dönemli bir düşüşe geçmek üzereydi. Ya şimdi? Faiz oranları rekor oranda düştü ve ekonomi daha önce hiç olmadığı kadar yükseltildi (bu ikisi tabi ki birlikte hareket eder).”

“Kısacası, canlanma beklentisinden ve FED faiz artışından beklenen daha yüksek faiz oranları her türlü ekonomik büyümenin karşısına geçecek ve sonunda krediyi sınırlayarak ivme kazanan her şeyi yavaşlatacaktır. İşin sırrı bunun zamanlamasıdır – 1. çeyrekte gelişen pruva rüzgarları mı görüyoruz yoksa döngünün can çekişen ruhların canlanışına kadar uzanma becerisini hafife mi alıyoruz? Her zaman olduğu gibi, tüccarların çevik olması gereklidir. Önümüzdeki Trump başkanlığı ve ekonomisi (veya Reagan ekonomisi sürüm 2.0 – aslında Trump’ın vaktiyle Reagan’ın danışmanlığını yapmış kilit danışmanları var) piyasanın zaten kısmen fiyatlandırıldığı vergi politikası ve mali canlanmadan başlangıçta bir ivme kazanabilir. Fed enflasyon canlandıkça (bir kısmı Çin’den ve kilit endüstrilerdeki fazla kapasiteleri ortadan kaldırmaya odaklı politikalarından kaynaklanıyor) yılın ilk dönemlerinde bunun kıvrımın gerisinde kaldığını düşünebilir.”

“Yıl ilerledikçe gelen her türlü enflasyon veya büyüme “yanlış” olarak görülecektir, fiyatlar sadece mali abartılardan dolayı yükselecek ve enflasyon ölçümleri gerçek büyümenin çok daha üstünde olacaktır. Nominal büyüme gerçek büyümeden daha üstün oldukça, gerçek ABD faiz oranları giderek daha negatif hale gelme riskini taşıyor. Bu negatif gerçek oran dinamiği ABD dolarını hızla yakalayabilir, muhtemelen 2011’deki uzun soluklu düşük oranlarından sonraki döngü için 1. veya 2. çeyrekte zirve yapabilir.”

AB’nin politik kargaşası yeni bir AB politik ve mali kriz riski anlamına mı geliyor?
AB’nin politik ve hatta varoluşsal geleceğini çevreleyen belirsizlik, Avrupa Merkez Bankası’nın AB’yi parasal morfinle hayatta tuttuğu 2012 dönemi sonrasında 2017’de gürleyerek geri geleceğini söyleyen Hardy, “Hollanda’da Mart seçimleri, Fransa’da Nisan/Mayıs (birinci tur/ikinci tur) seçimleri ve Almanya’da sonbahar başında seçimler yapılacak. Bunlara ek olarak eski başbakan Matteo Renzi’nin 2016 sonundaki başarısız referandumundan sonra İtalya’da erken seçim riski ve Yunanistan’ın kurtarma paketi yeniden yapılandırması için masaya gelme durumu da söz konusu” dedi.

Saxo Bank FX Strateji Müdürü John Hardy,konu ile ilgili görüşlerini şöyle açıkladı: “Yılın başlarında veya Fransız seçimlerinden önce Euro’nun düşmesini bekleyebiliriz, ama bunlar beklenenden daha az değişkenlik yaratabilir. Yine de AMB parayı köklese de politik güçlerin belirsizliği Euro beklentisini etkileyecektir. AB’yi mevcut formunda tutmak için uzun dönemde AB çalışma çerçevesinin yeniden çalışılması gerekmektedir ancak önümüzdeki 12 ay boyunca hiçbir ülke parasal birlikten ayrılmasa bile böyle bir süreç yıllar sürer.”

Çin para birimi politikası – neler yeni?
Çin para birimi politikası kapsamında görüşlerini açıklayan ünlü analist, ”Çin rejiminin ülkenin ekonomik kaderini kontrol edebileceğini düşünmeyi sevdiğini biliyoruz, ama devam eden zorunlu GSYİH büyümesi için karşı gelinmeyen ve kesin emir düşünüldüğünde, politik seçimler daha da kötüleşiyor. Reflasyon ve hasar kurtarıcılar, yorucu bir tüketim odaklı ekonomiye geçiş planı veya devlet tarafından işletilen verimsiz firmaları kapatmak ve mali sistemde devasa stres yaratmak? Yılın ana politik olayı, sonraki beş yılın kilit liderliğini oluşturan önemli bir politik olay olan Ekim ayındaki Merkezi Komite Genel Kurulu olacak” dedi. Ünlü analist sözlerini şöyle sürdürdü:

“O zamana kadarki varsayım, önümüzdeki yıl boyunca CNY’nin nazik düşüşünün devam edeceğidir (düşük CNY Çin’in son yıllarda yarattığı muazzam borç yükünden kendisini sıyırmak için seçtiği daha az zahmetli çıkış yollarından biridir). Ama giderek açıkça anlaşılmaktadır ki CNY’deki bu yavaş ezilme sermaye uçuşu sorununu azdırıyor, çünkü parayı ülke dışına çıkarmak isteyenler yarınki fiyatın bugünkü fiyattan düşük olacağını bilerek tahtaya bir çizik atıyorlar. Çin’in politik seçimi büyük adımlı bir devalüasyon olursa bunun için tehlikeli dönem Çin yeni yıl tatilinden hemen sonra olacaktır (bu yıl ay yılı 28 Ocak’tadır, çok sonra yapılacak parti genel kurulundan öncedir). 2016 sonunda uygulanan ve giderek sıkılaşan sermaye kontrolleri kontrolü sağlamak için kendi başlarına bir araç mıdır yoksa büyük bir devalüasyonun arka plan çalışmasını mı oluşturuyor? Manşetimizdeki soruyu başka bir soruyla cevaplayabilir miyiz? Hayır, ama Çin dramatik devalüasyon seçeneğini tercih ederse döviz politikası 2017’de büyüyebilir.”

Japon yeni BoJ’nin yeni getiri eğrisi kontrol politikasına nasıl dayanabilir?
Japonya Bankası’nın Eylül’de açıklanan yeni getiri eğrisi kontrol politikası, tamamen şans eseri olarak faiz oranlarındaki artışla aynı döneme denk gelmişti diyen John Hardy açıklamalarına şöyle devam etti:

“Bu yüzden Japon yeni 2016 ticari konularının merkez üssündeydi. ABD seçimlerinden sonra faiz artışıyla birlikte daha da perçinlenen şanslı zamanlama, Japonya’nın tahvil gelirinin en azından 10 yıllık JGB’lere kadar sıfırın çok yukarısına çıkmayacağı anlamına gelir ve bu da dünyanın geri kalanındaki tahvil gelirlerindeki artışın Japonya’nın tahvil geliri yerine Japon yeniyle karşılanacağı demektir. Bu yüzden 2017’de yen için alt sınır belki de tahvil gelirleri global olarak zirve yaptıktan ve tekrar düştükten sonra (bu olursa) belirlenecektir.“

“İzlenecek bir başka faktör de Japonya’nın enflasyon düzeyleri ve hükümetin mali canlandırmaya olan bağlılığıdır. Japonya Bankası’nın yeni politikası temelde Japonya Bankası’nın bilançosunun kontrolünü hükümete devrediyor ve bu da teorik olarak temel unsurun canlanmasını geliştirebilir. Ama yenin hızla zayıflamasıyla birlikte Japonya’daki yeni mali canlandırma önlemleri baskısı enflasyon artmaya başladıkça azalabilir, bu yüzden başbakan Shinzo Abe, üçüncü politika oku (reformlar) veya daha fazla canlandırmaya güvenemeyebilir. Abe hükümetinin BoJ’nin YCC ile QQE’sinin tam etkilerini fark etme konusundaki çekingenliği Japonya’nın gerçek oranlarının başka yerlerdeki kadar negatif olmadığı ve JPY için bir nebze destek sağlayabileceği anlamına gelebilir.“

Sterlin dibe indi mi ve ağır Brexit riskleri tamamen fiyatlandırıldı mı?
“Eğer sterlin 2016 sonunda dibe vurmadıysa, 2017’de vuracaktır. Evet, çok sayıda Brexit tehlikesi vardır ama her şeyin bir fiyatı olduğunu ve sterlinin 2016’nın dramatik olaylarından dolayı ciddi oranda değer kaybettiğini unutmamalıyız. Bu yılın AB politik takvimine ve bunun doğurduğu potansiyel Euro zayıflığına bakarsak, sterlinin tek para birimi karşısında düşük dönemini yaşamış olduğunu düşünebiliriz. Bizi bekleyen bu yılda Avrupa’daki “popülist başkaldırı” nın küçük bir yan hasara yol açtığını görsek de, muhtemel yeni Fransız başkanı Fillon genel olarak İngiliz hayranı olarak biliniyor ve AB Komisyonu’nu para desteğini reforme etmesi yolunda eleştiriyor. Birleşik Krallık’ın uzun dönemli yapısal açıkları yeterli şekilde çözülmese bile Kanal’da esen dostane rüzgarlar, makul bir Brexit anlaşması beklentisinden dolayı sterlinde mucizeler yaratabilir (gerçi bunun sonuca ulaşması ve uygulanması sonsuza kadar sürebilir). ABD dolarının karşısında, yılın başlarında GBP/USD’de yeni düşük seviyeleri görüp görmeyeceğimizden emin değiliz.”

Diğerleri açısından:
CHF – endişe verici 2017 AB politik takviminde EUR/CHF oranının düşük kalması ve İsviçre Ulusal Bankası’nın savunmasına devam etmesi için baskıları görmeye devam edebiliriz. EUR/CHF’nin sert bir şekilde yükselmesi ve CHF’nin “normalleşmesi” için AMB’nin AB enflasyonunu normalleştirirken QE tünelinin sonunda bir ışık yakması veya bazı yeni, beklenmedik politik SNB tedbirleri alması gereklidir.

AUD, CAD ve NZD – mal değiş tokuşunda değeri düşmeyen paralar 2016’da vasat bir performans gösterdi, yılın başlarında emtia fiyatları sabitlendiği ve hatta bazı yerlerde yükseldiği için düşük seviyelerden ciddi destek aldı. Yılın sonraki dönemlerinde Trump’ın canlandırma beklentisi ve Opec’in petrol fiyatlarını yükseltmek için başarılı hamlesi, CAD’i zıt oranda güçlendirdi. Reflasyon konusunda bazı çapraz kurlarda (örneğin JPY ve EUR karşısında) 2017 başında daha fazla göreceli esneklik olabilir ama 2017 ilerledikçe bu konuda karşı rüzgarlar kuvvetlenecektir. Çin para birimi politikasından ve Avustralya’nın kredi patlamasının iflasa doğru gitmesinden dolayı özellikle AUD ve NZD’de yüksek risk görüyoruz. CAD kredi döngüsüne benzer şekilde açılmıştır, daha güçlü bir USD’ye maruz kalması ve Trump beklentisi yüzünden en azından yılın başlarında mal değiş tokuşunda değeri düşmeyen paraların göreceli şekilde daha iyi performans sergilemesine şahit olabiliriz.

NOK ve SEK – İskandinav para birimleri geçmiş normlara göre nispeten daha ucuz kalsa da 2017’ye girerken çok daha adil bir şekilde değerlendi. Hepsini düşündüğümüzde, genelde sıradan performanslar olsa da yüksek performansa karşı Euro’ya ve belki AUD ve NZD’ye bakarız (tuhaf bir eşleştirme olsa da). EURSEK 2016 sonu itibariyle toparlanma gücünü yitirebilirdi ve İsveç maliye bakanlığı, merkez bankasından radikal para politikası programının mali kararlılığa getirecek riskleri dikkate almasını isteyen sert yorumlar yaptıktan sonra Riksbank’ın agresif barışçıllığı politik etkileri üstlendi.

EM: Yükselen piyasa para birimleri 2016’daki karışık durumun ardından EM odağına göre 2017’de yine karışıklık gösterecek gibidir. Güçlü ABD doları, dolara duyarlı yükselen piyasa para birimlerini (zayıf USD yıllarında yoğun olarak dolar bazında borçlananlar) yılın başında baskı altında tutacaktır. Valüasyon açısından, piyasalar 2016’da kurunun yanında yaşı da yaktıktan sonra geçen yıl büyük oranda bir “sıfırlama” yılıydı. Yükselen Asya, 2016 sonundaki gelişmelerin devamı ve bölgesel olarak en fazla baskıyı yaşayabilir. Yılın ilk dönemlerinin ötesinde reflasyon ticaretine çok güvenmediğimizden dolayı, emtiaya bağlı para birimleri uzun dönemde çok iyi bir durumda olamayacaktır.

Zorlu Enerji Pakistan yatırımlarında hız kesmiyor

Zorlu Enerji, Tükiye’den ilk ve tek güneş yatırımcısı olarak Pakistan’da 100 MW’lik solar park kuruyor

Zorlu Enerji, toplamda 1047 MW olan kurulu gücüne, Pakistan’da kuracağı 100 MW’lık Quaid-e-Azam Solar Park’ı ekliyor.

Yenilenebilir enerjide Türkiye’nin en büyük yatırımcı şirketlerinden Zorlu Enerji, güneş enerjisi alanında yatırımlarına Pakistan’ın Lahor kentinde gerçekleşen imza töreni ile 100 MW’lık bir solar park ekliyor. Pakistan Hükümeti tarafından 3 yıl sonra kabul edilen ilk ve en büyük yenilenebilir enerji başvurusu olma özelliği taşıyan bu yatırımla birlikte Zorlu Enerji’nin yurtdışında kurulu gücü 447 MW’a, toplam kurulu gücü ise 1147 MW’a ulaşacak.

“Pakistan’da yenilenebilir enerjinin gelişimine liderlik ediyor, Türkiye’nin bölgedeki gücünü artırıyoruz”
Konuyla ilgili açıklamada bulunan Zorlu Enerji Grubu Başkanı Sinan Ak, “Dost ülke Pakistan, yurtdışında yenilenebilir enerji alanında ilk yatırımımızı yaptığımız ülke olduğu için bizim için ayrı bir yere sahip. Enerji açığı yüksek olan Pakistan’da yenilenebilir enerji alanında şimdiye kadar önemli yatırımlara imza atmış bir şirket olarak, güneş enerjisi alanında yeni bir başlangıç yapmaktan mutluluk duyuyoruz. Geçtiğimiz senelerde devreye aldığımız rüzgar santralimize bugün güneşi ekliyoruz. Rüzgar ve güneş başta olmak üzere farklı alanlarda özel yatırımlara imza atmak üzere çalışmalarımızı yoğun olarak sürdürüyoruz. Enerji alanında işbirliğine attığımız her adımda Pakistan’ın enerjide dışa bağımlılığı azalırken Türkiye, bölgede hedeflediği büyümeye biraz daha yaklaşıyor. Enerji alanındaki çalışmalar, iki ülke arasında kurulan tarihi dostluğu her anlaşma ile biraz daha perçinliyor. Pakistan’da yatırıma devam edeceğiz, gideceğimiz daha çok yol var. Grubumuzun bölgedeki ticari gücünü artırarak hedeflediğimiz büyümeye ulaşmayı ve Türkiye’nin bölgedeki gücünü artırmayı planlıyoruz. Bu bakımdan Quaid-e-Azam Solar Park’ın her iki ülke için de hayırlı olmasını diliyorum” dedi.

İmza töreninde konuşan Pencap Eyalet Başbakanı Shehbaz Sharif ise tamamlanması 6 ay sürecek olan projeyle Pakistan’ın enerjide dışa bağımlılığının azaltılmasının hedeflendiğini belirterek “Türkiye ile Pakistan arasında atılan bu proje, Türkiye’nin ikinci enerji yatırımı olarak bizim için büyük önem arz ediyor” dedi.

Zorlu Enerj’nin daha önce Pakistan’da yaptığı yatırımlar kapsamında 2013 yılında hayata geçirdiği 56 MW’lık Jhimpir rüzgar santrali, Gold Standard ödülüne layık görülmüştü. Jhimpir Rüzgar santrali, Pakistan’ın ilk rüzgar santrali olma özelliğini taşımasının yanısıra, ülkenin dışa bağımlılığının azaltılmasına önemli ölçüde katkıda bulunuyor. Dünya enerji piyasasında referans olan santral, yılda 159 milyon kWh elektrik üreterek 20 yıl boyunca yılda 350 bin hanenin aydınlanmasını sağlamak amacıyla çalışıyor.

Aktaş Holding 2017’de Dijital Marka ve Pazarlama ile Liderliğe Odaklandı

Aktaş Holding tarafından düzenlenen 2017-2020 Stratejik Plan Değerlendirme Toplantısı ile şirketin geride bıraktığımız 2016 yılındaki genel performansı bütünüyle masaya yatırılırken, 2017 ve sonrasındaki hedefler de farklı departmanlarca yapılan sunumlar eşliğinde, net bir şekilde ortaya kondu.Ulaşım, yapı, endüstri ve yeşil enerji alanlarında yaptığı yenilikçi yatırımlar ile 100’den fazla ülkeye doğrudan ihracat gerçekleştiren Aktaş Holding, uzun ve orta vadeli stratejik planlarını yapılan toplantıda güncelledi.

Aktaş Holding tarafından düzenlenen 2017-2020 Stratejik Plan Değerlendirme Toplantısı ile şirketin geride bıraktığımız 2016 yılındaki genel performansı bütünüyle masaya yatırılırken, 2017 ve sonrasındaki hedefler de farklı departmanlarca yapılan sunumlar eşliğinde, net bir şekilde ortaya konuldu.

Almira Hotel’de gerçekleşen toplantı gün boyu sürerken; vizyon, misyon, değerler ve hedef lansmanı ile başlayan programda, holdinge bağlı şirketlerde değer bazlı yönetim ve hedef bazlı üretim yaklaşımının nasıl olacağı sorusu, fikir alışverişi şeklinde tartışıldı.

Organizasyonda ayrıca, belirlenen çalışma grupları tarafından workshop uygulamasıyla, ‘Dijital Dönüşüm’, ‘Kurumsal Dönüşüm’ ve ‘Stratejik Dönüşüm’ konuları masaya yatırıldı.

‘Mükemmellik Kültürüne Dönüşüm’ Konuşuldu
Organizasyonda, ‘Mükemmellik Kültürüne Dönüşüm’ başlığı altında büyüme stratejileri konuşulurken, Aktaş Holding İcra Kurulu Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyesi Sami Erol tarafından şirketin 2017 teması “Dijital Marka ve Pazarlama ile Liderlik” olarak açıklandı.

Programda, ‘Stratejik Hedeflerle Yönetim’ başlıklı sunumda çalışanlara seslenen Sami Erol, 2017-2023 hedeflerini, faaliyet gösterilen sektörlerde öncü ve lider markalar olarak büyümeye devam etmek olarak belirtti.

Hedeflerimize Doğru Adım Adım İlerliyoruz

Günümüz dünyasının, sınırların hızla ortadan kalktığı, çok hızlı bir değişim ve dönüşüm sürecinin yaşandığı ve küresel rekabetin her geçen gün arttığı bir dönemden geçtiğini aktaran Erol, “Dünyanın her yerinde yerelin beklentilerini doğru özümseyip, sektörün global oyuncusu olmanın tüm gerekliliklerini kararlı bir şekilde yerine getiren Aktaş Holding olarak, ‘Küresel güven, yerel samimiyet’ anlayışıyla, geleceğe doğru emin adımlarla ilerlemeye devam ediyoruz. Sürdürülebilir başarıyı önceleyen şirketimiz, tüm operasyonel ve stratejik hedefleri doğrultusunda başarılı bir yılı geride bıraktı. 2016 yılının başında açılışını gerçekleştirdiğimiz yeni fabrikamızla birlikte, hem endüstriyel üretim öncelikli yeni çalışma alanları, hem de ana faaliyet grubumuzdaki kapasite artışıyla, hedeflerimiz doğrultusunda önemli bir mesafe kat etmiş olduk. Bu anlamda şirket olarak, güçlü ve sağlam adımlarla geleceğe dönük hedeflerimize ilerliyoruz” şeklinde konuştu.

Şahap Aktaş : İyi İşler Yaptık

Organizasyonda konuşan Aktaş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Şahap Aktaş ise; Aktaş Holding olarak 2016 yılında başarılı sonuçlar aldıklarına vurgu yaparken; “Yeni fabrikamızın tamamlanması ve devam eden süreçte, yeni ürünlerimizi devreye almamızla birlikte şirket olarak büyümeye devam etmekteyiz. Ancak daha da iyilerinin elimizden geleceğine inanıyorum. Dünya ölçeğindeki müşterilerimizin taleplerini en iyi şekilde karşılamak adına yenilikçi ürünler geliştirmeye devam etmeli; önümüze çıkan fırsatları ve iş modellerini de adım adım değerlendirmeye almalıyız” diye konuştu.

ASÜD, Çiğ Süt satışı düzenlemesi için uyardı

ASÜD, Çiğ Süt satışı düzenlemesi için uyardı:

ÇALLI: “Sağlık için riskli sokak sütü satışları engellenmeli”

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın çiğ süt satışına ilişkin düzenleme hazırlığını değerlendiren Ambalajlı Süt ve Süt Ürünleri Sanayicileri Derneği (ASÜD) Başkanı Harun Çallı, kayıt dışı, her türlü denetimden uzak sokak sütü satışlarına dikkat çekerek, uyarılarda bulundu. Çallı, “Sayın Bakanın, çiğ süt satışının ari işletmeler ve çiftlikler tarafından yapılacağını, sokak sütünün yasak olacağını söylemesi olumlu. Ancak endişemiz, bu noktanın dikkate alınmayıp, tüketicinin sokak sütüne yönelmesi. Bu, toplum sağlığını büyük bir risk ile karşı karşıya bırakacaktır” dedi.

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, Türkiye’de yaygın olarak kullanılan çiğ sütün sağlıklı ve güvenli olarak tüketilebilmesi için vatandaşa doğrudan arzına ilişkin hazırladıkları Tebliğ taslağını Başbakanlığa gönderdiklerini açıkladı. Tebliğle çiğ sütün doğrudan tüketiciye ulaştırılmasında yeni düzenleme öngördüklerine dikkati çeken Çelik, ancak ari çiftlikler ve işletmelerde üretilen sütün satılabileceğini, bu kapsamda üretilen yaklaşık 1 milyon 300 bin ton civarında süt bulunduğunu söyledi. Çelik’in verdiği bilgiye göre, çiğ sütün son tüketiciye satışı, sağımdan itibaren 24 saat içinde yapılabilecek. Çiğ süt tüketiciye tek kullanımlık malzemeden yapılmış ambalaj içinde veya tüketici tarafından verilen kaba konarak arz edilebilecek. Üretici çiğ sütü sadece doğrudan tüketicilere veya yerel perakendeciye satabilecek.

Çiğ sütün tüketiciye arzında mesafe de önemli olacak. Otomatik satış makinesi sahibi süt üreticileri sütü, 200 kilometre yarıçap içerisindeki tüketicilere satabilecek. Süt, üretim yerinden tek kullanımlık bir ambalaj içerisine konulduktan sonra ise 500 kilometre yarıçap içerisinde satışa sunulabilecek.

ASÜD, sağlık endişelerine dikkat çekti

Konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunan Ambalajlı Süt ve Süt Ürünleri Sanayicileri Derneği (ASÜD) Yönetim Kurulu Başkanı Harun Çallı, sektörde kayıt dışılığın altını çizerek, ASÜD’ün kurulduğu tarihten bu yana sokak sütünün sağlığa zararları konusuna dikkat çektiğini söyledi.
Yapılan bilimsel araştırmaların denetimden uzak olarak satışa sunulan sokak sütünün toplum sağlığı açısından yarattığı tehlikeyi ortaya koyduğunu vurgulayan Çallı, ASÜD olarak Bakanlığın çiğ süt düzenlemesi hazırlıklarında akademisyenlerin konuya ilişkin yaklaşımlarını paylaştıklarını kaydetti. Çallı, şu değerlendirmeleri yaptı:

“Sayın Bakanın açıklamalarında, çiğ süt satışının sadece ari işletmeler ve çiftliklerden yapılacağını açıklamasını çok önemli buluyoruz. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan izinli işletmelerin gıda güvenliği gereklerine uygun olarak çiğ süt satışı yapabilmeleri için sütün sağıldığı hayvanların hastalıktan ari olması ve sütün 24 saat içinde son tüketiciye ulaştırılması gerekecektir.

Çiğ süt satışının hastalıklardan ari, hijyenik ortamlarda, kaliteli süt üreten işletme ve çiftliklerle sınırlandırılması, bu işletmelerin bir yandan çiğ süt kalitesi, diğer yandan da ambalajlı satış için yatırım yapmalarını da beraberinde getirecektir.

Bu durum, çiğ süt kalitesinin istenilen seviyede olmadığı ülkemizde süt kalitesinin yükselmesi adına olumlu bir adımdır. Ayrıca sütün yerel perakendecilerde ambalajlı olarak satılması, tüketici sağlığı için çok önemlidir. Çünkü sütün dışardan olası bulaşanlara karşı korunmasını sağlayan en önemli faktör olan ambalaj, üründe izlenebilirliği sağlayarak, güvenli tüketimin garantisini vermektedir.

ASÜD olarak yıllardır ambalajlı süt ve süt ürünlerinin sağlıklı olduğunu savunuyor olmamız, boşuna değildir. ASÜD üyesi sektör kuruluşları, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan kayıt ve onaylı olarak, tüm kalite standartlarına uygun, sağlıklı, ambalajlı, güvenilir ürünleri tüketiciye sunmaktadır.

Ancak çiğ süt satışı konusundaki bu sınırlamaların tüketiciye iyi anlatılması gerekmektedir. Zira bu nokta dikkate alınmayıp, tüketicinin sokak sütüne yönelmesi, toplum sağlığını büyük bir risk ile karşı karşıya bırakacaktır.

Bu bakımdan her türlü denetimden uzak, kayıt dışı sokak sütü satışları mutlaka engellenmelidir. Caydırıcı tedbirlerle desteklenmiş, daha yoğun denetimler yapılmalıdır.”

“Çiğ süt satışı zor bir iş”

Soğuk zincire alınmadığı takdirde kısa sürede sağlığa zararlı bakterilerin oluşumuna açık olan çiğ süt satışının zorluğuna dikkat çeken ASÜD Başkanı Çallı, dünyada çiğ süt satışına ilişkin bilgileri de paylaştı.

Hiçbir bulaşıcı hayvan hastalığının olmadığı ABD’nin 36 eyaletinde çiğ süt satışının yasak, 3 eyalette sınırlı serbest, 11 eyalette ise serbest olduğunu bildiren Çallı, AB’de ise Fransa, Birleşik Krallık, İspanya’da 24 saat kuralı gözetilerek, çiğ süt satışı yapılan noktalar olduğunu söyledi. Çallı, İngiltere, Galler ve Kuzey İrlanda’da 1997 yılında 570 çiftlikten çiğ süt satışı yapılıyor iken, bu sayının 2015 yılında 100’a düşmüş olmasının da çiğ süt satışı konusundaki zorluğu ortaya koyduğunu ifade etti.

Çallı, “Çiğ sütün gerçekten hayvan hastalıklarından ari işletmeler ve çiftliklerde, hijyenik ortamlarda, standartlara uygun olarak elde edilmesi ve belirlenen sürede satışa sunulması gerekiyor. Bunun için işletme ve çiftliklerde hayvan hastalıklarının kontrolü çok sıkı bir şekilde yapılmalıdır. Bu da küçük işletmelerin altından kalkamayacağı kadar masraflı ve zor bir işlemdir” diye konuştu.

Boeing Dördüncü Çeyrek Sonuçlarını ve 2017 Yılına İlişkin Beklentilerini Açıkladı

 BOEING 2016 Dördüncü Çeyrek Sonuçları

  • Sabit faaliyet performansına bağlı olarak faaliyet nakit akışı 2,8 milyar dolar oldu
  • GKGMİ hisse başına kazanç 2,59 dolar, hisse başına esas faaliyet kazancı (GKGMİ dışı) 2,47 dolar oldu.

Tüm Yıl 2016

  • 926 ticari ve savunma uçağı teslimatı ve servis büyümesi 94,6 milyar dolar kazanç yansıtmakta
  • Rekor faaliyet nakit akışı 10,5 milyar dolar; 55,1 milyon hisseyi 7 milyar dolara tekrar satın aldı
  • Rezervler 5700 ticari uçak siparişleri ile 473 milyar dolar seviyesinde seyretti
  • 10 milyar dolarlık nakit ve hisse senetleri güçlü likidite sağlamakta

2017 Yılına Bakış

  • Faaliyet nakit akışın tahmini olarak 10,75 milyar dolar artış göstermesi beklenmekte
  • 2017 yılı GKGMİ hisse başına esas kazanç beklentisi 10,25 ila 10,45 dolar arasında; hisse başına esas kazanç beklentisi (GKGMİ dışı) 9,10 ila 9,30 dolar arasında
Tablo 1. Özet Mali Sonuçlar Dördüncü Çeyrek Tüm Yıl
(Hisse başı veriler hariç, milyon dolar) 2016 2015 Değişim 2016 2015 Değişim
Gelirler 23.286$ 25.573$ % (1) 94.571$ 96.114$ % (2)
GAAP (Genel Kabul Görmüş Muhasebe İlkeleri)
Faaliyetlerden Elde Edilen Kazanç 2.183$ 1.161$ % (88) 5.834$ 7.443$ % (22)
Faaliyet Karı %9,4 %4,9 (4,5) Puan %6,2 %7,7 (1,5) Puan
Net Kazançlar 1.631$ 1.026$ %59 4.895$ 5.176$ % (5)
Hisse Başı Kazançlar 2,59$ 1,51$ %72 7,61$ 7,44$ % 2
Faaliyet Nakit Akışı 2.832$ 3.119$ %(9) 10.499$ 9.363$ %12
GAAP* Dışı
Esas Faaliyet Gelirleri 2.064$ 1.259$ % 64 5.464$ 7.741$ % (29)
Esas Faaliyet Karı %8,9 %5,3 3,6 Puan %5,8 %8,1 (2,3) Puan
Hisse Başı Esas Faaliyet Karı 2,47$ 1,60$ %54 7,24$ 7,72$ % (6)
                                   

Boeing, üretim programları ve hizmetlerinin güçlü bir şekilde yerine getirilmesinin sonucu olarak, 23,3 milyar dolar seviyesindeki dördüncü çeyrek gelirini, GKGMİ hisse başına 2,59 dolarlık kazancını ve (GKGMİ dışı) hisse başına 2,47 dolarlık esas kazancını açıkladı (Tablo 1).

Şirket bazında artmakta olan güçlü ticari teslimatlar ve hizmetlerin yansımalarıyla tüm yıla ilişkin kazanç 94,6 milyar dolar oldu. GKGMİ hisse başına kazançta 7,61 dolara, (GKGMİ dışı) hisse başına kazançta ise 7,24 dolara ulaşıldı.

2017 beklentisi GKGMİ hisse başına kazancı 10,25 ila 10,45 dolar, (GKGMİ dışı) hisse başına kazancı 9,10 ila 9,30 dolar arası olarak belirlenmiştir. Kazanç beklentisi, 760 ila 765 arası ticari teslimat artışı ile 90,5 milyar dolar ila 92,5 milyar dolar arasında gerçekleşti. Faaliyet nakit akışının tahmini olarak 250 milyon dolar artarak 10,75 milyar dolara yükselmesi, sermaye masraflarının ise tahmini 300 milyon dolar azalarak 2,3 milyar dolara gerilemesi bekleniyor.

Yönetici Genel Başkan CEO Dennis Muilenburg, “Güçlü bir dördüncü çeyrek faaliyet performansı ve stratejik bir odaklanma ile yüzüncü yılımızda uzay ve havacılık pazarındaki önderliğimizi daha da genişlettik ve Boeing’i ikinci yüzyılında devamlı büyüme ve başarı sağlayacağı konuma getirdik” dedi.

“Sektöre ticari uçak teslimatlarında art arda 5 yıl boyunca liderlik ettik. Savunma, uzay ve hizmet alanlarında başarılı satışlar gerçekleştirdik, yeniliklere ve insana yatırımı destekleyen rekor faaliyet nakit akışını yarattık ve hissedarlara önemli geri dönüşler sağladık.”

“İleriye dönük olarak; yeni entegre hizmetler birimimizi güçlendirerek ve müşterilerimize, hissedarlarımıza ve çalışanlarımıza daha iyi hizmet vermek için büyümekte olan küresel uzay ve havacılık sektöründe daha da büyük bir pay edinerek, 500 milyar dolarlık geniş ve çeşitli sipariş rezervlerimizden yükselen bir nakit ve karlılık değeri elde edebilmek için verimliliği ve program yönetimini hızlandırmakta kararlıyız.”

Çeyrek dönemdeki faaliyet nakit akışı; sabit faaliyet performansı, disiplinli nakit yönetimi ve az da olsa harcamaların ve gelirlerin zamanlamalarının da etkisiyle 2,8 milyar dolar olarak gerçekleşti. Çeyrek dönem içerisinde, şirket 500 milyon dolar değerinde 3,7 milyon hissenin yeniden alımını yaptı ve temettü olarak 672 milyon dolar ödedi. Tüm yıl süresince, şirket 7 milyar dolar değerindeki 55,1 milyon hissenin yeniden alımını gerçekleştirdi ve temettü olarak 2,8 milyar dolar ödedi. Güçlü nakit yaratımına ve şirketin beklentilerine bağlı olarak, Aralık ayında hisse yeniden alım programı Yönetim Kurulu tarafından 14 milyar dolara yükseltildi ve bu karar çeyrek bazındaki temettüyü %30 oranında yükseltti. Hisseye ilişkin yeniden alımların önümüzdeki 24 ya da 30 aya kadar gerçekleştirilmesi bekleniyor.

Çeyrek dönemin başlangıcındaki 9,7 milyar dolarlık menkul kıymetlerdeki nakit ve yatırımlar toplamı, çeyrek dönemin sonunda 10 milyar dolara yükselmiştir. Borçlar, yeniden ödenmeleri sebebiyle çeyrek dönemin başındaki rakamdan 10 milyar dolara gerilemiştir.

Şirkete ait toplam rezervler, çeyrek dönemin başında 462 milyar dolar iken, çeyreğin sonunda 473 milyar dolara yükselmiştir. Bu rakam, çeyrek dönem boyunca alınan 32 milyar dolarlık net siparişi de kapsamaktadır.

Alt Birim Sonuçları

Ticari Uçaklar

Ticari Uçakların dördüncü çeyrek geliri, planlanandan daha yüksek teslimat hacmi ile 16,2 milyar dolara yükseldi. Teslimat karması, düşük AR-GE ve yüksek performansa ek olarak, daha önce belirlenen değişiklilerin uçağın ön yapım sürecine dahil edilmesi ile gerçekleşen KC-46 Tanker programındaki 243 milyon dolar ön vergi ödemesinin kısmi telafi yansıması ile birlikte dördüncü çeyrek faaliyet kârı yüzde 9,1’di.

Bu çeyrek dönem içerisinde Boeing, 500’üncü 787 Dreamliner uçağının teslimatını gerçekleştirdi ve ilk 787-10 uçağının son montajına başladı. 737 programı, GE Capital Aviation Services tarafından verilen 75 adet 737 MAX 8 ve SpiceJet şirketinin 100 uçak siparişi dahil, 737 MAX için toplamda 3.600’den fazla sipariş almıştır.

Ticari Uçaklar, çeyrek dönem süresince 288 net sipariş almıştır. Rezervler 416 milyar dolar değerindeki yaklaşık 5.700 uçak ile gücünü korudu.

Savunma, Uzay ve Güvenlik (BDS)

Savunma, Uzay ve Güvenlik (BDS)’in dördüncü çeyrekteki geliri 6,9 milyar dolar olarak gerçekleşti. BMA’da KC-46 Tanker program için 69 milyon vergi öncesi ödeme yansımasıyla dördüncü çeyrek faaliyet kârı yüzde 11,8 olarak gerçekleşti.

Yüzde 11,0’lik faaliyet karı ile birlikte, Boeing Askeri Uçakların (BMA)’ın düşük planlanmış teslimat karmaları sonucu dördüncü çeyrekteki geliri 2,6 milyar dolar oldu. Bu çeyrek süresince, F-15 ve F/A-18 savaş jetleri ve Chinook ve Apache helikopterlerinin satışları ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından onaylandı ve kontrat görüşmelerinden önce ABD’ye yabancı askeri satış sürecinin son kısmına erişmiş oldu.

Ağ ve Uzay Sistemleri (N&SS), faaliyet karlılığı yüzde 8,7 olan daha düşük uydu hacmi sonucu dördüncü çeyrekteki geliri 1,8 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bu süreçte, sekizinci Genişbant Küresel SATCOM uydusu geliştirilmiş dijital yük kapasitesiyle fırlatıldı.

Küresel Hizmet ve Destekler (GS&S) düşük hacimli Uçak Modernizasyonu ve Tedariği sonucu dördüncü çeyrek geliri 2,4 milyar dolar oldu. Faaliyet kârı, kontrat karması yansımasıyla yüzde 14,9 olarak gerçekleşti. Bu çeyrek dönem süresince, GS&S tarafından 14 NATO Havadan Erken Uyarı ve Kontrol Sistemi (AWACS) uçağından ilkine dijital kokpit geliştirme çalışmaları tamamlandı.

Görünüm

Şirketin 2017 yılına ilişkin beklentileri, şirket genelinde süregelen güçlü performansı yansıtmaktadır.

2017 Mali Görünüm 2017
(Hisse başı veri hariç, milyon dolar)
The Boeing Company
Gelir $90,5 – 92,5
GAAP Hisse Başı Kazancı $10,25 – 10,45
Hisse Başı Esas Faaliyet Kazancı* $9,10 – 9,30$
Faaliyet Nakit Akışı ~$10,75
Ticari Uçaklar
Teslimatlar 760 – 765
Gelir $62,5 – 63,5
Faaliyet Karı %9,5 – 10,0
Savunma, Uzay ve Güvenlik
Gelir
Boeing Askeri Uçaklar ~$11,5
Network ve Uzay Sistemleri ~$7,0
Küresel Hizmet ve Destekler ~$10,0
Toplam BDS Geliri $28,0 – 29,0
Faaliyet Karı
Boeing Askeri Uçaklar ~%12,0
Network ve Uzay Sistemleri ~%9,0
Küresel Hizmet ve Destekler >%12,5
Toplam BDS Faaliyet Karı ~%11,5
Boeing Capital
Portföy Büyüklüğü Sabit
Gelir ~$0,3
Vergi Öncesi Kazançlar ~$0,05
Araştırma Geliştirme      ~ $3,6
Anapara Harcamaları      ~ $2,3
Emekli Maaşı Harcamaları 1      ~ $0,7
Geçerli Vergi Oranı          ~% 32,0

 

Marka Koruma Grubu Korsan Ticaret Kayıplarını Paylaştı

“KORSAN TİCARETTEN DOĞAN VERGİ KAYBIYLA 6 MARMARAY DAHA YAPILABİLİRDİ”

Marka Koruma Grubu (MKG), taklit, sahte ve kaçak ürün ticareti nedeniyle Türkiye’nin uğradığı zararların büyük boyutlara ulaştığını açıkladı. MKG Sözcüsü Dr. Ali Ercan Özgür, Dünya Gümrük Günü nedeniyle yaptığı açıklamada, ülkemizdeki yerli ve yabancı yatırımlar açısından da büyük bir sorun oluşturan yasadışı ticaretle mücadele açısından devletin gerek yasal gerekse idari tedbirler vasıtasıyla etkin bir mücadele yürüttüğünü belirterek, tüketicilere de, kamu sağlığını ve ülke ekonomisini tehdit eden kaçak ve sahte ürünlere karşı duyarlı olmaları ve devletin mücadelesine katkı sağlamaları yönünde çağrıda bulundu.

Dünya Gümrük Örgütü’nün 21. Yüzyılın suçu olarak tanımladığı, “taklit, sahte ve kaçak ürün ticareti”, dünya ekonomilerinin her geçen gün büyüyen sorunlarının başında geliyor. Dünya çapında sahte, taklit ve kaçak mal ticareti yılda ortalama %15,6 oranında artıyor. Sadece gümrüklerden elde edilen verilere göre bu yasa dışı faaliyetin boyutu 461 milyar dolara ulaşmış durumda. Ülke içinde üretilen ve tüketilen sahte, taklit ve kaçak mallar ile internet üzerinden dağıtılan korsan dijital ürünler de dahil edildiğinde, sahte, taklit ve kaçak ticaretinin dünya ölçeğinde hacminin 1,7-1,8 trilyon dolara çıkmış olabileceği tahmin ediliyor. Türkiye’de ise bu illegal ticaretin büyüklüğü 17,2 milyar dolar olarak hesaplanıyor. Marka Koruma Grubu (MKG) Sözcüsü Dr. Ali Ercan Özgür’ün verdiği bilgiye göre, bu büyüklükteki bir yasadışı ticaret nedeniyle kamunun vergi kaybı yaklaşık 7,2 milyar dolara ulaşmış durumda.

Yasadışı ticaret ile mücadele edilmesi ve ticari marka haklarının etkin bir biçimde korunması amacıyla kurulan ve ülkemizde faaliyet gösteren 300’e yakın yabancı ve 30’dan fazla yerli markayı temsil eden Marka Koruma Grubu, 26 Ocak Dünya Gümrük Günü nedeniyle bir açıklama yaptı.

Taklit, sahte ve kaçak eşya ticaretinin, sadece büyük uluslararası markaların meselesi olarak görülmemesi gerektiğini vurgulayan Dr. Ali Ercan Özgür, yasadışı bu faaliyetlerin bir taraftan KOBİ’lerin gelişmesinin önünü tıkarken diğer taraftan da ülkemizdeki mevcut ve potansiyel doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının önüne set çekerek, vergi ve istihdam kayıplarına yol açtığını ve ülke ekonomisine büyük zararlar verdiğini söyledi. “Bu faaliyetlerinin yol açtığı sorunların başında insan sağlığı ve güvenliği açısından yol açtığı riskler gelmektedir” diyen Özgür, tüketicilere, hem sağlıklarını, hem de ülke ekonomisini tehdit eden kaçak ve sahte ürünlere karşı duyarlı olmaları ve mücadeleye katkı sağlamaları çağrısı yaptı.

Dr. Özgür, sahte veya taklit piyasasının mevcut büyüklüğü ile kayıtlı sektörde yaklaşık olarak 90.000 istihdam yaratmanın mümkün olduğunu; İstanbul–Ankara Hızlı Tren projesinin km başına maliyetinin 3.5 milyon dolar olduğu düşünüldüğünde 7,2 milyar dolarlık vergi kaybı ile ortalama 3.000 km’lik yeni hızlı tren hattı çalışması, 6 Yavuz Sultan Selim Köprüsü, yaklaşık 200 futbol stadı, 6 Marmaray yapılabileceğini, bu kayıplar giderilebilirse yaklaşık 6 adet İstanbul–Ankara uzunluğunda hızlı tren projesinin hayata geçebileceğini söyledi.

Gümrüklerde kaçakçılıkla mücadele için, nükleer madde detektörleri, uzaydan araç takip sistemleri, hareket kabiliyeti yüksek deniz botları, kapalı devre plaka okuma sistemleri gibi pek çok yeni sistemin devreye sokulduğunu, bu çalışmaların taklit, sahte ve kaçak ürün girişini önemli ölçüde azalttığına dikkat çeken Özgür, “Ancak, alınan önlemlere rağmen sektörün giderek büyüme eğiliminde olduğunu gösteren birçok bilgi ve veri mevcuttur” dedi.

Korsan ve kaçak piyasasının büyüklüğünün doğru olarak ölçümlenmesinin olanaksızlığına işaret eden Özgür, Marka Koruma Grubu olarak Türkiye’de taklit, sahte ve kaçak ürünler piyasasında arz ve talebi belirleyen koşulları belli bir teorik çerçeve içinde ortaya koymayı hedefleyen yeni bir çalışma gerçekleştirdiklerini belirterek, “Türkiye’de bu piyasanın kuramsal çerçevesini oluşturan ilk rapor niteliğindeki bu çalışmanın sonuçlarını kısa süre içinde kamuoyuyla paylaşacağız” dedi.

Türkiye, Çin’den sonra ikinci sırada
Türkiye, gümrüklerde dört veya daha fazla sektörde sahtecilik tespit edildiği en fazla raporlanan 10 ülke arasında ön sıralarda yer alıyor. OECD’nin Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi EUIPO ile birlikte hazırladığı son rapora göre, Türkiye dünyanın en büyük sahte üreticisi Çin’in ardından ikinci sırada bulunuyor. Bu çerçevede, Türkiye’nin 2013 yılında yaklaşık 1,5 milyar dolar civarında sahte veya taklit ürün ihracatı yaptığı tahmin ediliyor.

Verilerle yasa dışı ürün ticareti (1)
* Dünya Gümrük Örgütü’nün verilerine göre tüm dünyada gümrüklerde ele geçen sahte ürünler arasında değer cinsinden ilk beş ürün: aksesuarlar (%29), saatler (%27) elektronik ürünler (%12), diğer ürünler (%8) ve giyim eşyaları (%8).
* Türkiye’de tüketicilerin % 58’i, ürünleri taklit/sahte olduğunu bilerek satın alıyor. Bu oran Batı Avrupa’da % 28
* Ankara Ticaret Odası tarafından hazırlanan bir rapora göre sahte parfüm, sahte şampuan, sahte çamaşır deterjanı, sahte çamaşır suyu, sahte bulaşık deterjanı, sahte diş macunu, sahte ped, sahte çocuk bezi gibi kadınların en çok kullandığı ürünler olan kozmetikler ve temizlik malzemeleri en çok sahtesi üretilen ürünler arasında.
* Türkiye’de 2015 yılı itibariyle kaçak sigara oranı %13.3. Devletin kaçak sigara nedeniyle uğradığı yıllık vergi kaybı 5 milyar TL.
* 2015’te 258 bin şişe kaçak/sahte içki, 143 milyon paket kaçak sigara, 4.4 milyon litre kaçak akaryakıt, 3,2 milyon adet ilaç, 286 bin adet cep telefonu, ele geçirildi. (KOM-Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı 2015 Raporu)
*2015 yılında ele geçirilen kaçak ürün ve eşya önceki yıla göre yüzde 24 arttı (KOM 2015 Raporu)
* G20 ülkelerinin hükümetlerinin ve vatandaşlarının her yıl uğradıkları zarar 125 milyar Euro’yu, istihdam kaybı ise 2,5 milyonu buluyor.
(1) MKG’nin “21. Yüzyılın Sorunu: Kaçak, Taklit ve Sahte Ürünlerin Ticareti” başlıklı özel araştırma raporu kapsamındaki verilere dayandırılarak verilen bilgiler. Rapor, önümüzdeki günlerde MKG tarafından kamuoyu ile paylaşılacak.

Kaynak: Marka Koruma Grubu

Marka Koruma Grubu, kaçak, sahte gibi yasadışı ürünlerle mücadeleye ve ticari marka haklarının etkin bir biçimde korunmasına odaklanan, 2001 yılında kurulmuş gönüllü bir özel sektör inisiyatifidir. Marka Koruma Grubu’nun misyonu; Türkiye’de tüketicilere iyi tercih hakkı ve değer sunabilmek için, yenilikçi ve sürdürülebilirlik anlayışı ile markaların etkin korunduğu bir ortam oluşturmak, marka ihlallerinin; kamu, tüketici, üretici ve perakendeci üzerindeki olumsuz sonuçları hakkında farkındalık yaratmak ve önlenmesi konusunda gerekli aksiyonları almaktır.

Sabancı Holding 1,5 Milyar TL Yatırım Yapacak

SABANCI HOLDİNG SANAYİ GRUBU 2017’DE 1,5 MİLYAR TL YATIRIM YAPACAK, İHRACATA ODAKLANACAK

Sabancı Holding Sanayi Grubu Başkanı Mehmet Hacıkamiloğlu düzenlenen basın toplantısında Sanayi Grubu’nun faaliyetlerini aktardı.

Sabancı Holding Sanayi Grubu 2016 yılı üçüncü çeyrek verilerine göre Brisa, Kordsa, Akçansa, Temsa, Temsa İş Makinaları, Temsa Motorlu Araçlar, Çimsa ve Yünsa olmak üzere 8 sanayi şirketinde 18.000 çalışanı ile 8,3 milyar TL ciro elde etti ve 780 milyon TL net kara ulaştı. Sanayi Grubu 8 şirketi ile 110 ülkeye 773 milyon dolarlık ihracat yaparken, 12 ülkede yer alan iştirakleri ile faaliyet gösteriyor.

2017 yılında da yeni yatırımlarla büyümeye devam edeceklerini belirten Hacıkamiloğlu sözlerine şöyle sürdürdü: ”2017 yılında 1,5 milyar TL’lik yatırım yapacağız. 2017 yılı için 10 milyar TL’lik toplam gelir hedeflerken, 1 milyar dolarlık ihracat rakamına ulaşmayı hedefliyoruz.”

ÜRETİMDE VE İNOVASYONDA TÜRKİYE’NİN GURURUYUZ

Sanayi Grubunun 2016 yılı faaliyetlerini değerlendiren Hacıkamiloğlu; grup şirketleri hakkında şu açıklamalarda bulundu: “5 ülkede 3.500 çalışanı ile üretim ve 42 ülkeye 162 milyon dolarlık ihracat yapan Kordsa, 407 patent başvurusuna sahip ve 128 adet buluşu mevcut. Kordsa, yürüttüğü AR-GE çalışmaları ve değer yaratan buluşları ile Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından En İyi Ar-Ge Merkezi Ödülü’ne defalarca layık görüldü. Kordsa ve Sabancı Üniversitesi’nin aynı çatı altında buluştuğu Kompozit Teknolojileri Mükemmeliyet Merkezi ise üniversite-sanayi iş birliği için Türkiye’de öncü bir örnek teşkil ediyor. Merkez kapsamında 80 doktora öğrencisi ve 10 profesör ar-ge çalışmalarını yürütüyor. 2016 senesinde hem Türkiye’de hem de Endonezya’da ihracat şampiyonu olan Kordsa, 29,5 milyon dolarlık Türkiye ve Endonezya yeni polyester iplik yatırımlarını 2018 yılında devreye alacak.

Brisa 63 ülkede 5000 satış noktasına sahip bir diğer küresel markamız. 2.600 çalışanı ile 200 milyon dolarlık ihracat hedefliyor. Özellikle Lassa markamızla uluslararası rekabet gücünü de artıran Brisa, Avrupa lastik pazarının üzerinde büyüme sergiledi. Bugün Türkiye’de satılan her üç lastikten biri Brisa markalı.

Temsa Otobüs, 3.800 çalışanı ile 66 ülkeye 136 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirdi. Bu büyük bir başarı. 74 patente sahip Temsa Otobüs olarak 2016 yılında birçok yeni ürün lansmanını yaptık. Bunlardan bizi en çok heyecanlandıran ise Aselsan işbirliği ile ürettiğimiz Türkiye’nin %100 yerli ilk elektrikli otobüsü oldu. 8 dakikada şarj olma özelliğiyle de segmentinde bir ilk. Ayrıca akıllı otobüsümüz Avenue I BUS ile Londra’da düzenlenen “Intelligent Mobility” organizasyonunda “2016 New Product Innovation” ödülünü aldık.

Temsa İş Makinaları 850 kişilik istihdamı ile iş makinaları kiralama filosunda % 44 büyüme gerçekleştirirken, dizel forklift pazarında da liderliğe sahip. Temsa Motorlu Araçlar ise 1050 kişilik ekibiyle Mitsubishi L200 markasıyla Türkiye’deki en geniş pick-up araç parkına sahip. 25 yıldır Adana’da üretimini yaptığımız Fuso Canter markasında da %30 Pazar payına sahibiz.
Avrupa’nın en büyük kumaş üreticisi ve İtalya’da tasarım ofisine sahip olan Yünsa ise 1.300 çalışanı ile 50 ülkeye 60 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirdi.

ÇİMENTODA LİDERLİK

Çimento sektörüne baktığımızda, Türkiye önemli bir çimento üreticisi konumunda. Çimento şirketlerimiz Akçansa ve Çimsa ile sektördeki liderliğimizi 2016’da da sürdürdük. Beyaz çimento ve özel ürünlerde dünyada lider markalardan biri olan Çimsa 65 ülkeye 115 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirdi. 2017 yılında açılışını yapacağımız ve 165 milyon dolarlık yatırımla hayata geçireceğimiz Afyon Çimento fabrikasının yanı sıra 55 milyon dolarlık yatırımla Çimsa Eskişehir fabrikamızda hem gri hem beyaz klinker üretecek şekilde fırında modifikasyon yapacağız. Bu yatırımlar ve 7 terminali ile müşterilere ihtiyacı olan ürünleri kısa sürede iletebileceği lojistik dağıtım kanalları Çimsa için önemli atılım olacaktır. Akçansa ise ayrı bir gururumuz. 60 milyon dolarlık yıllık ihracatının yarısından fazlasını Çanakkale limanının sağladığı lojistik avantaj ile ABD’ye gerçekleştirmiş ve ABD’nin en önemli tedarikçisi konumuna gelmiştir. Dünyanın en yüksek betonarme asma köprüsü ünvanına sahip Yavuz Sultan Selim Köprüsü için bakım gerekmeksizin 100 yılın üzerinde dayanım gücüne sahip özel bir ürün geliştiren ve kullanan Akçansa; 100+Beton adı verilen ve çevresel etkilere karşı yüksek dayanıklılığa sahip bu özel ürün ile Amerikan Beton Enstitüsü tarafından Betonda Mükemmellik ödülünün sahibi oldu.
Bu gurur verici başarımızda rol alan ve ailemizin bir parçası olan çalışanlarımız nezdinde tüm Sanayi Grubu’nu yürekten kutluyorum. Türkiye’nin Sabancı’sı olarak; çalışanlarımızla birlikte, Türkiye’nin geleceği için üretmeye ve değer yaratmaya devam edeceğiz.”
———-
Fotoğraf Soldan Sağa: Brisa Genel Müdürü Yiğit Gürçay, Temsa Motorlu Araçlar Genel Müdürü Eşref Zeka, Çimsa Genel Müdürü Nevra Özatay, Temsa Otobüs Genel Müdürü Dinçer Çelik, Sabancı Holding Sanayi Grubu Başkanı Mehmet Hacıkamiloğlu, Kordsa Genel Müdürü Cenk Alper, Temsa İş Makinaları Genel Müdürü Cevdet Alemdar, Akçansa Genel Müdürü Şahap Sarıer

Bankacılık sektörü aktif büyüklüğü 2,5 trilyon TL’ye ulaştı

KPMG Türkiye, 2017 Bankacılık Sektör Raporu’nu açıkladı. Bankacılıkta 2016 değerlendirmesine yer verilen rapora göre, Türkiye’de faaliyet gösteren 52 bankanın üçüncü çeyrek itibarıyla toplam aktif büyüklüğü 2,5 trilyon TL’ye ulaştı. Bunun yüzde 64’ünü oluşturan krediler aynı dönemde yüzde 8,4 artarak 1,6 trilyon TL’ye ulaştı. Toplam aktif içerisindeki yabancı para oranı yüzde 38,9 olurken sektörün geçtiğimiz yılın dokuz ayında 29 milyar TL kar elde etti.

KPMG Türkiye Finansal Hizmetler Sektörü Lideri Sinem Cantürk, KPMG Türkiye’nin gerçekleştirdiği Türk bankacılık sektörünün araştırıldığı rapor hakkında bilgi verdi. Türk bankacılık sektöründe 2016 yılı Eylül ayı itibariyle 34 adet mevduat, 13 adet kalkınma yatırım ve 5 adet katılım bankası olmak üzere 52 bankanın faaliyet gösterdiğini belirten Cantürk, “Türkiye’deki bankaların şube sayısı geçen seneye göre azalarak 11.926 adet olurken, bankalarda toplam çalışan sayısı da geçen seneye göre düşüş göstererek 211.673 kişi seviyesinde oldu. Bankacılık sektörünün 2016 yılı üçüncü çeyreği itibariyle aktif büyüklüğü 2015 sonuna kıyasla yüzde 7,5 artış göstererek 2,5 trilyon TL oldu. Toplam aktifler arasında yüzde 64 ile en yüksek paya sahip olan krediler aynı dönemde yüzde 8,4 artarak 1,6 trilyon TL olurken, Merkez Bankası tarafından zorunlu karşılık oranlarında indirime gidilmesi sebebiyle aktifler içinde bulunun zorunlu karşılıklar da yüzde 4,2 azalarak 198 milyar TL oldu. Yükümlülükler tarafında ise yüzde 53 ile en yüksek paya sahip olan mevduatlar 2015 sonuna kıyasla yüzde 7,7 artarak 1,3 trilyon TL’ye yükseldi” dedi. KPMG’nin raporundan öne çıkan noktalar şöyle;

Bankaların 9 aylık net karı 29 milyar TL

Toplam aktifler içerisindeki yabancı para oranı yüzde 38,9 olurken, toplam yükümlülükler içerisindeki yabancı para oranı yüzde 42,7 seviyesinde gerçekleşti. Bankacılık sektörü tarafından verilen kredilerin yaklaşık üçte biri yabancı para cinsinden olurken, mevduatlar içerisindeki yabancı para oranı yüzde 39 oldu. Küresel krizden sonraki yıllarda, Türk bankacılık sektöründe verilen kredilerin toplanan mevduattan fazla artması sebebiyle kredi mevduat oranı her geçen yıl yükseldi. 2010 yılında 0,85 olan kredi mevduat oranı, 2015 yılında 1,19’a, 2016 yılının Eylül ayında ise 1,2 seviyesine yükseldi.

Bankacılık sektörünün kârlılık oranları incelendiğinde, 2016 yılında sektörün karlılık oranının arttığı görülüyor. 2016’nın ilk 9 aylık döneminde bankacılık sektörünün net dönem karı yüzde 54,7 artarak 29 milyar TL’ye yükseldi. Bu dönemde kârını oransal bazda en hızlı artıran bankalar yüzde 66 ile yerli özel bankalar olurken, yabancı bankaların kârı yüzde 60,5, kamu bankalarının kârı ise yüzde 41 artış gösterdi. Özkaynak kârlılığı açısından incelendiğinde ise geçtiğimiz sene yüzde 8,17 olan oranın bu sene ilk 9 aylık dönemde yüzde 11,03’e çıktığı görülüyor. Aktif kârlılık ise geçen sene yüzde 1,08 düzeyinde iken, bu sene bu oran yüzde 1,47’ye yükseldi.

Karlılık konusunda 2017 zorlu geçecek
Türk bankacılık sektöründe 2016 yılında artan karlılık oranları ve sermaye yeterlilik oranlarının yükselmesi artılar hanesine yazılırken, takibe dönüşüm oranları yükseldi. Sektörde son dönemde döviz kurlarında meydana gelen önemli artışlar sebebiyle firmaların bilançolarında meydana gelen bozulmalar takibe dönüşüm oranlarının yükselmesinde etkili rol oynadı. TL’nin değer kaybetmesi ile birlikte 2017 yılında da söz konusu oranda artış öngörülüyor.
Önümüzdeki dönemde faiz artışları olmasa bile, kredi mevduat oranının yüksek seyri ve ek kaynak yaratmada doğabilecek zorluklar kredi büyüme hızında yavaşlamaya sebep olabilir. Bu, karlılık konusunda 2016’ya göre daha zorlu bir yıl yaşanacağına işaret ediyor.

Türkiye’nin son dönemde risk priminin artmasıyla birlikte bankaların yurtdışından sağladığı sendikasyon kredilerinin maliyetleri yükseldi. Bunun sonucunda borç çevirme oranının da 2017 yılında özellikle Fitch’in olası not indirimiyle birlikte düşmesi bekleniyor. Bütün bunların yanında, 2017’nin ekonomik büyüme anlamında 2016’dan daha canlı bir yıl olacağı beklentisi, iç talepte ve turizmde 2016’ya göre daha yüksek rakamlar beklentisi, sektör için beklentileri olumlu yönde etkileyen faktörler.

2017’de içeride yeni negatif şoklar yaşanmazsa sektörün gücü ve ivmesinin, gelebilecek dış şokları karşılayabilecek ve büyüme performansını sürdürebilecek düzeyde olduğu söylenebilir.

Bankacılıkta M&A piyasası canlıydı
2016 yılı M&A piyasası açısından çok hareketliydi. Haziran ayında Finansbank A.Ş, Ortadoğu ve Afrika bölgesinin lider finansal kuruluşu olan Katar’ın en büyük bankası Qatar National Bank S.A.Q (QNB Group) tarafından satın alındı. Diğer taraftan, Temmuz ayında ise Körfez bölgesinin en önemli bankalarından ve Katar’ın ilk özel bankası olan, The Commercial Bank (P.S.Q.C.), Anadolu Grubu’nda bulunan yüzde 25’lik hisseyi de alarak, ABank’ın tüm hisselerinin sahibi oldu. Bunun yanı sıra, Mayıs ayında Bank of China’ya mevduat bankası kuruluş izni verildi.
BDDK tarafından çıkartılan sermaye yeterliliğinin ölçülmesine ve değerlendirmesine yönelik düzenlemeyle birlikte bankaların sermaye yeterlilik oranlarında yükseliş yaşandı.

1,6 trilyon TL’lik kredi verildi
Bankacılık sektörünün 2016 yılı üçüncü çeyreği itibariyle sağladığı 1,6 trilyon TL’lik kredinin yarısını (802 milyar TL) ticari ve kurumsal krediler oluşturuyor. Bunların dörtte birini KOBİ kredileri (405 milyar TL), kalan yüzde 25’lik kısmını ise tüketici kredileri ve kredi kartları (403 milyar TL) oluşturdu. Geçtiğimiz yılsonuna göre verilen krediler yüzde 8,4 artarken, ticari ve kurumsal krediler yüzde 12,8, KOBİ kredileri yüzde 4,1, tüketici kredileri ve kredi kartları yüzde 4,7 artış gösterdi.

KOBİ kredilerinin gelişimine bakıldığında, 2016 üçüncü çeyreği itibariyle en fazla kredi 164 milyar TL ile orta büyüklükteki işletmelere verilirken, bunu 135 milyar TL ile küçük işletmeler izledi.
Geçtiğimiz yılsonuna kıyasla en fazla artış oranı yüzde 7,1 ile mikro işletmelere verilen kredilerde görülürken, orta büyüklükteki işletmelere verilen krediler yüzde 4,5, küçük işletmelere verilen krediler ise yüzde 1,5 arttı. Mikro işletmelere 106 milyar TL kredi verildi.

161 milyar TL ihtiyaç kredisi
Bireysel kredilerin yapısı incelendiğinde, 2016 yılında sağlanan 403 milyar TL’lik kredinin yaklaşık yüzde 40’ını ihtiyaç kredileri, yüzde 38’ini konut kredileri, yüzde 20,5’ini bireysel kredi kartları, yüzde 1,5’ini ise taşıt kredileri oluşturdu. 2016’nın üçüncü çeyreği itibariyle 2015 sonuna kıyasla toplam bireysel krediler yüzde 4,7 artış gösterirken, konut kredileri yüzde 7,7, bireysel kredi kartları yüzde 3,8 ihtiyaç kredileri ise yüzde 2,6 artış kaydetti. Taşıt kredileri ise 6 milyar TL’lik seyrini korudu.

Takipteki krediler 2016 yılı üçüncü çeyreği itibariyle 2015 sonuna kıyasla yüzde 14,6 artarak 55 milyar TL oldu. Böylelikle, kredilerde takibe dönüşüm oranı yüzde 3,32’ye yükselerek 2010 yılındaki yüzde 3,66 seviyesinden sonraki en yüksek düzeyine ulaştı. Takibe dönüşüm oranı tüketici kredileri ve bireysel kredi kartları ile KOBİ kredilerinde yüzde 4,5 seviyelerinde seyrederken, ticari kredilerde ise bu oran yüzde 2 düzeyinde seyrediyor.

En çok takip oranı toptan ticaret, tekstil ve perakende sektörlerinde
Takibe dönüşüm oranlarına sektörel olarak bakıldığında, en yüksek oranın yüzde 4,46 ile toptan ticaret, yüzde 4,21 ile tekstil, yüzde 3,87 ile perakende ticaret ve yüzde 3,78 ile inşaat sektörlerinde olduğu görülüyor.
Tüketici kredilerindeki takip oranları incelendiğinde, Eylül 2016 itibariyle yüzde 4,5 seviyesinde olan takibe dönüşüm oranının, 2009 yılındaki yüzde 6 seviyesinden sonraki en yüksek düzeye ulaştığı görülüyor. Tüketici kredileri içerisinde takibe dönüşüm oranı en yüksek olan kalem yaklaşık yüzde 8,1 ile bireysel kredi kartları oldu. Bunu yüzde 6,2 ile ihtiyaç kredileri, yüzde 3,5 ile taşıt kredisi ve yüzde 0,4 ile konut kredisi takip etti.