Sürdürülebilir Havaalanları
Oğuzhan ÖZYİĞİT
Birleşmiş Milletler’in öncülüğünde, 90’ların ilk çeyreğinde başlayan küresel iklim değişikliği ile mücadele etme girişimleri, taraf ülkelerin rekabetçi pozisyonlarını kaybetmek istememeleri ve dönüşüm için gereken yüksek mali girdi gibi sebeplerle istenen sonuçlara ulaşamamıştır. Küresel ısınmanın artmaya devam etmesinin muhtemel sonuçlarının beklenenden daha şiddetli olacağına dair endişeler 2018 senesinde Hükûmetler Arası İklim Değişikliği Panelinde bir rapor haline getirilmiş, 2019 senesinde ise AB ülkeleri, Avrupa kıtasını karbon emisyonlarından arındırmak için “Yeşil Mutabakat” adını verdikleri sözleşmeyi imzalayarak, küresel iklim değişiklikleri ile mücadelede en önemli adımlardan birisini atmıştır. Sıfır karbon emisyonu amacı tüm sektörleri kökten değiştirecek dönüşümler gerektirirken, tüm karbon salınımlarının % 2’sinden tek başına sorumlu olan havacılık sektörüne, karbon emisyonu salınımındaki bu büyük payından dolayı daha fazla yük düşmektedir. Havacılık sektörünün doğaya salınımından sorumlu olduğu karbon emisyonlarında, uçakların yansıra havaalanlarının da büyük sorumluluğu bulunmaktadır. Yeni havaalanlarının bu sorumluluğu göz önünde bulundurularak inşa edilmesinin yanında, mevcut havaalanlarının da ekolojik modernizasyona tabi tutulması iklim değişikliği ile mücadelede ayrıca önem arz etmektedir.
Yenilenebilir kaynaklara, bina yapım ve kullanım sürecinde başvurmak, sürdürülebilir havaalanlarının oluşturulmasında kilit başarı faktörlerinden birisidir. Doğal kaynakların verimli kullanılması ve bina inşası sürecinde kullanılan malzemeler karbon emisyonlarının azaltılmasında rol oynamaktadır. Enerjiden tasarruf sağlamak için enerji kullanım haritalarının oluşturulması bununla birlikte enerjinin elde edildiği kaynağın yenilenebilir kaynaklar olması ayrıca karbon salınımının azaltılmasında önemli bir etkiye sahip olacaktır. Helsinki Havaalanında rüzgar tribünlerinin kullanılmaya başlanması ile birlikte karbon emisyonları 10.000 ton azalmış, 1. terminalinde eski tip aydınlatmaların yenileri ile değiştirilmesi sonucunda enerji tüketimi % 80 oranında düşmüştür. İndira Gandhi Havaalanında ise 4 kafeterya dönüştürülebilir malzemelerden inşa edilmiş, Zurih havaalanında, ısıtma sistemlerinde yeraltı kaynaklarını kullanmasının yanı sıra buz çözme süreçlerinden elde edilen suları arıtıp, yağmur sularını tuvaletlerde kullanarak 2020 senesinde bir önceki yıla göre % 40 daha az temiz su tüketimine ulaşmıştır. İçlerinde İstanbul havaalanında bulunduğu birçok havaalanı ise LEED sertifikasını alarak yeşil binalar yaratma yolunda doğaya karşı yükümlülüklerini yerine getirmeye devam etmektedir.
Lokasyon açısından incelendiğinde ise havaalanları çevreyle bütünleşmiş bir yapıda olmalıdır. Havaalanlarının kuruluş yerleri seçilirken daha sonra ihtiyaç duyacakları genişlemeler dikkate alınarak stratejik planlar ve analizler doğrultusunda karar verilmelidir. Eurocontrol’ün 2013 tarihli büyüme için engeller raporunda belirtildiği üzere Avrupa’da bulunan havaalanlarının % 70’i bu çevresel kısıtlamalardan etkilenmekte ve gereken büyümeyi sağlayamamaktadır. Rekabet ve karlılık amacıyla çevresel endişeleri göz ardı eden ve her şeye rağmen büyüme amacı güden havaalanları ayrıca sürdürülebilirliği olumsuz yönde etkileyecektir. Lokasyonun sürdürülebilirlik üzerine etkilerinin incelenmesi üzerine İtalya Atmosfer Kirliliği Araştırma Enstitüsü tarafından yürütülen bir çalışmada ayrıca deniz kıyısında havanın daha hızlı hareket etmesi sebebiyle, denize kıyısı olan havaalanlarında havanın, denize kıyısı olmayan hava alanlarına göre 2 kat daha temiz olduğu belirlenmiş, İran’da yapılan farklı bir araştırma ise rüzgarlı bölgelere kurulan havaalanlarının daha temiz bir havaya sahip olduğunu göstermiştir.
Havaalanlarında sürdürülebilirliğin sağlanması için diğer bir önemli faktör ise tehlikeli maddelerden, lavabo atıklarına birçok farklı sınıftan oluşan atıkların yönetilmesidir. Sektör verileri Atlanta havaalanında 82.2, Beijing havaalanında 76.2, Heathrow havaalanında 78.4 ton günlük atık üretimi gerçekleştiğini göstermektedir. Üretilen bu atıkların üretilmemesi için gerekli önlemlerin alınması, üretilen atıkların ise doğru sınıflandırılması, geri dönüştürülebilecek olanların dönüşüm sürecine dahil edilmesi havaalanlarının sürdürülebilir politikalarında diğer önemli alt başlıklardır. Cenevre Havalimanında geri dönüşüm oranı %50 seviyesini aşmış, İstanbul Havaalanında toplanan atıkların geri dönüştürülmesinin yanında farklı bir şekilde değerlendirilerek sanat eserleri oluşturulmuş, Hong Kong havaalanında ise atıkların toplandığı sahalardan yayılan metan gazının %95’inin doğaya salınımı engellemiş, elde edilen gazların ve %80inden enerji elde edilmiştir.
Geride bıraktığımız son otuz sene içerisinde küresel iklim değişikliği ile mücadelede, farklı sektörlerden birçok kuruluş önemli adımlar atarak, bu iyileşme sürecine katkıda bulunmuştur ve bulunmaya da devam edecektir. Sürdürülebilir havaalanları bu iyileşme sürecinde üzerine düşen tüm sorumlulukları yerine getirmeye özen göstermiş ve birçoğu başarı hikayelerine dönüşerek doğaya verdiğimiz tahribatın onarılmasında ileride sesini daha fazla duyacağımız farklı başarı hikayeleri ile karşımıza çıkacağını şimdiden göstermiştir.