1980’lerde Avrupa ve Amerika’da yaşanan özellikle de otomotiv sektörünü vuran endüstriyel krizden sonra yeryüzünün batısı ile doğusu yer değiştirdi ve akıllara ‘batının da batısı varmış’ fikrini getirdi. Dünya’nın yuvarlak oluşu bu geç kalmış öngörünün metaforik olarak ifade edilmesini kolaylaştırıyordu. Evet, göreli olarak yerkürenin en doğusunda bulunan ancak aynı zamanda batının da batısı olan bu yer Japonya’dan başka bir yer değildi. 2000’lere yaklaşırken Japonya’da yaşanan bu kırılmanın sebebi neydi? Bir felsefik alt yapısı var mıydı? Kültür ne kadar önemliydi?
Tüm bu sorulara cevap bulabileceğiniz yer, bu efsanevi değişimi konu alan Taiichi Ohno’nun Toyota Ruhu isimli kitabı. Ohno, bu kitapta Toyota sisteminin içinden gelen biri olarak Japonların akıl almaz başarısını ve 80’lere hakim olan yönetim düşüncesini yani toplam kalite anlayışını kaleme alıyor. İsrafları minimize eden hatta sıfırlayan, çalışanlara inisiyatif hakkı tanıyan ve mümkün olduğunca yalın organizasyon olmayı amaçlayan bu Toyota sistemi, diğer üretim işletmeleri için de bir model haline gelmiştir. O dönemde bu sistemin neredeyse kusursuz işleyişini hayranlıkla izleyen Avrupalı ve Amerikalı akademisyenler, mühendisler ve hatta işletme sahipleri bu işin sırrını öğrenmek adına akın akın Japonya’ya ziyaretlerde bulundular.
Toyota sisteminin gözlemlenebilir yanları; dünyanın geri kalan kısmına bazı dersler veriyordu kuşkusuz. Ancak Toyota ruhunu harekete geçiren esas unsurun Japon kültürünün etkisiyle oluşan bir felsefe olduğu, ölçmesi zor ama göz ardı edilemez bir durumdu. Japonların kolektivist (toplulukçu) ve katılımcı doğalarının yanında sonraki yıllarda sıkça referans verilen ‘Kaizen felsefesi’ni benimsemeleri onları bir adım öteye götürmüştü. Sürekli iyileştirme ve sürekli öğrenmeye teşvik eden bu Kaizen bakışı, işletmelerde kişilerin birlikte öğrenmesini, bölümlerin birbirine yardımcı olmasını ve hatta işletmelerin başka işletmeleri özellikle de tedarikçilerini eğitmesini öngörüyordu.
Toyota, kendisine yarı mamül sağlayan tedarikçilerini kendi ağı çerçevesinde ve kendi prensipleriyle örgütlemişti. Bu sistem hem Toyota’ya hem de tedarikçilerine fayda sağlıyordu. Bir yandan Toyota tedarikçilerini eğiterek ürünlerinde standardizasyon sağlıyordu ve kaliteyi daha en baştan garanti altına alıyordu. Burada kalitenin, düzeltmek yerine önlemek mantığı ile elde edilmesi gerektiği varsayımı vardı. Öte yandan tedarikçiler de, Toyota’nın bu bilgi paylaşımı ve öğretme kültüründen faydalanarak kendilerini geliştirme imkanına sahip oluyorlardı.
Yazar: Ayşegül ÖZBEBEK TUNÇ
İstanbul Üniversitesi
Yukarıda özeti yayınlanan bu yazının tümünü Satınalma Dergisi Mart 2015 sayısında bulabilirsiniz.!