Stresin yarattığı olumsuz ve yıkıcı etkileri artık hepimiz biliyoruz. Fiziksel ve ruhsal hastalıklardan, sosyal ilişkilerimize kadar hem iş hem de özel yaşamımızı etkilemektedir.
Ancak stresin yanlış kararlar almamızda da çok önemli rolü olduğunu biliyor muydunuz? Hem Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde hem de Yale Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yapılan araştırmalarda stresin, beynin karar verme sürecini kontrol eden kısmını etkilediği görülmüştür. Stres seviyesi yükseldiğinde, beynin mantıklı karar verme bölümü olan prefrontal korteksi devre dışı kalarak, stresle birlikte aktive olan limbik sistem devreye girer. Böylece beynin normal ve akılcı kararlar alma kısmı manipüle edilip, zayıf, riski yüksek ve yanlış kararlara neden olan bölümüyle harekete etmiş oluruz. Bu durum, vereceğimiz kararlarla ilgili ne kadar bilgi birikimine veya tecrübeye sahip olsak da hata yapmamıza neden olur.
Gün içinde pek çok konuda onlarca karar alıyoruz. Bunlardan bir kısmı önemsiz kararlar olabilir. Ancak özellikle iş ortamında aldığımız yanlış kararların sonuçlarının telafisi çok daha zor olacaktır. Ve domino etkisiyle başka yanlış kararları ya da davranış şekillerini tetikleyebilir. Dolayısıyla stresli olduğumuzda önemli kararlar vermemeye çalışarak, öncelikle stres seviyemizi düşürmemiz gerekir.
Peki, iş ortamında stresli bir günde, hızlı kararlar vermemiz gereken anlarda beynimizde oluşan stres seviyesini azaltabilmemiz ve beynin akılcı bölümüyle kararları alabilmemiz mümkün olabilir mi? Evet!
Stresi azaltmak ve yönetmek için pek çok teknik var. Ancak özellikle son 20 yıldır, Mindfulness kavramı öne çıkmaktadır. Bu kavram dünya devi şirketlerin tercih ettiği bir çözüm haline gelmiştir. Facebook, Google, Aetna, SAP, Apple, Toyota ve Bosch gibi dünya devlerinin özellikle üst düzey çalışanları Mindfulness eğitimleri alıp günlük rutinlerine Mindfulness pratiklerini dahil etmişlerdir.
Mindfulness pratikleri sadece stresi kontrol edebilmeyi sağlamamış, çalışanların verimini ve yaratıcılığını arttırmış, odaklanma ve konsantrasyon yetilerini güçlendirmiş, iletişim becerilerini yükseltmiş ve daha mutlu, daha tatminkâr olmalarını da sağlamıştır.
Ortaya çıkan bu sonuçlar hem istatistiksel olarak ölçülmüş hem de kişilerin beyin yapısında meydana gelen değişimle bilimsel olarak da kanıtlanmıştır.
2500 yıldır doğuda uygulanan bu pratikler, 1979 yılında Prof. Dr. Jon Kabat-Zinn tarafından ilk kez Mindfulness ismiyle batıda tıp literatürüne kazandırılmıştır. Yaklaşık 40 yıldır Avrupa’da ve Amerika’da hem tıp alanında uygulamalarından faydalanılmakta hem de iş ve özel yaşamda bireylere fayda sağlamaktadır.
Ülkemizde de faydaları bilindikçe, son yıllarda öne çıkan bir kavram haline gelmiştir. Bireysel eğitimlerin dışında, hastanelerde, okullarda ve şirketlerde de hem bireysel hem de grup çalışmaları ve eğitimleri yapılmaktadır.
İş hayatında ise rekabetin yükseldiği, ekonomik şartların zorlaştığı bu dönemde ülkemizde pek çok işletmede uygulanmaya, stresi yönetebilmek ve verimliliği arttırmak adına alışılmış çözümlerin dışına çıkılmaya başlanmıştır. Hiç de zahmetli olmayan kısa pratiklerini günlük aktivitelerinin bir parçası haline getiren çalışanlar ve yöneticiler hem kendileri için hem de kurumları için en yüksek faydayı ortaya koyabilmektedirler.