Dr. Öğr. Üyesi Gözde MERT
Nişantaşı Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi
İşletme Bölüm Başkanı & Gözde Araştırma Şirketi Kurucusu
“Yeryüzünde gördüğümüz her şey, kadının eseridir.”
Mustafa Kemal Atatürk
İşverenlerle işgücünün yani işgücü arz ve talebinin karşılaştığı, bir ücret haddinin oluştuğu, sözleşme ilişkilerinin yürütüldüğü sosyal bir organizasyonu ya da yeri “işgücü piyasası” olarak tanımlayabiliriz.
Toplumda kadınların işgücü piyasasına katılımlarının sağlanması sürdürülebilir kalkınma için önemli bir husustur. Aynı zamanda kadın istihdamının artırılmasının ve işgücü piyasasındaki pozisyonlarının güçlendirilmesinin ise birçok açıdan büyük bir önemi bulunmaktadır. Kadınlar, toplumun gelişmesinde ve ilerlemesinde önemli etkileri ve rolü olan bireylerdir. Bir toplumda kadın ne kadar üretken ve etkinse toplum da o kadar gelişir.
Dünya genelinde ve Türkiye’de kadınların istihdamdaki oranları erkeklere nazaran daha düşüktür. Bu durumun sebeplerinden biri kadının nitelik olarak gelişimini ve işgücü piyasasına girişini sağlayacak gerekli mekanizmaların yeterli seviyede oluşmamasından kaynaklandığı söylenebilir. Türkiye’de kadınların işgücüne katılım açısından durumu, köklü bir sorunu da yansıtmaktadır. Kadınların yirmili yaşlarının sonuna doğru işgücü piyasasından ayrılması gibi güçlü bir eğilim yaşanmaktadır. TÜİK’e göre 2020 yılında Türkiye’de kadın işgücüne katılma oranı %28,7 iken, AB ülkelerindeki ortalama %52,4 ve OECD ülkelerindeki ortalama ise %52,5’tir. Bu verilere göre incelendiğinde Türkiye kadın istihdamı açısından AB ve OECD ülkelerinin en alt sıralarında yer aldığı söylenebilir.
DİSK Genel-İş Sendikasının 2020 yılı Mart ayında hazırladığı “Türkiye’de Kadın Emeği” raporuna göre; Türkiye’de kadınlar, toplumsal rolleri aşarak işgücüne dahil olsa da istihdamda yeterince yer bulamamaktadır. Bu durum ise işgücündeki her 10 kadından sadece 3’ünün istihdama katılabilmesine sebep olmaktadır.
Rapordaki çarpıcı bulgulardan biri de 2019 yılında 500 bin kadının ev içi bakım (ailedeki çocuklara veya bakıma muhtaç olan yetişkinlere bakmak) hizmetlerinden dolayı işinden ayrılması ve 12 milyon kadının ise ev işleri nedeniyle çalışma hayatına hiç başlayamamasıdır. Maalesef çalışma hayatına katılamayan toplam kadın sayısı ise her yıl yükselmektedir. 2014 yılında 20 milyon 160 bin kadın istihdam olanağı bulamazken, 2019 yılına gelindiğinde bu sayı 20 milyon 691 olmuştur.
Uluslararası ve ulusal alanda yapılan bilimsel çalışmalar incelendiğinde kadınların eğitim düzeylerinin yükselmesi, işgücüne katılma ve istihdam edilme oranlarının da doğru orantılı olarak arttığını göstermektedir. Oysaki erkelerin istihdama katılmasında eğitim düzeyi çok etkisi olmamaktadır. 2019 yılında Türkiye’de ilköğretim mezunu kadınların istihdama katılım oranı %34,1 iken; yükseköğretim mezunu kadınların istihdamdaki payı ise %57,7’dir. Ancak erkeklerde bu oran fazla bir değişim göstermemektedir (Erkeklerde ilköğretim mezunu kişilerin istihdamdaki oranı %93,8; yükseköğretim mezunlarının ise %86’dır).
Türkiye’nin kadın istihdamına yönelik ilk eylem planı “Kadın İstihdamı Eylem Planı”dır. Bu eylem planı İŞKUR, ILO ve İsveç Uluslararası Kalkınma İşbirliği Ajansı (SIDA) finansmanı ile “insana yakışır iş” prensibini temel alarak kadınların istihdamına yönelik olarak “Kadınlar için Daha Çok ve İyi İşler: Türkiye’de İnsana yakışır İş İçin Kadınların Güçlendirilmesi” Projesi kapsamında 20 kurumdan temsilcinin katılımıyla hazırlanmıştır.
Hazırlanan eylem planının iki temel amacı bulunmaktadır. Birincisi, kadın istihdamının artırılması için kadınlara mesleki beceriler kazandırılması ve işe yönlendirilmesi; ikincisi ise kadınların işgücü piyasasına erişim olanaklarının arttırılmasıdır. Eylem planı kapsamında, aktif işgücü piyasası politikalarıyla desteklenerek kadınların meslek kazanmaları, çalışma hayatına katılmaları önündeki engellerin azaltılması, girişimcilik faaliyetlerinin teşviki ve desteklenmesi ve konuya ilişkin farkındalığın artırılması gibi faaliyetlerle desteklenmektedir.
Kadın İstihdamının Artırılmasına Yönelik Bir Çözüm: Kadın Girişimciliği
Türkiye’de kadınların ekonomik rollerinin zenginleşmesiyle birlikte, ekonomik kalkınmada önemli bir kaynak olarak daha etkin yer almaları gerekmektedir. Bu bağlamda kadınlara eşit istihdam, mesleki eğitim ve iş güvencesi olanaklarının sağlanması ve iyileştirilmesiyle toplumda özgürlükçü, demokratik, çoğulcu ve katılımcı bir yapılanmanın geliştirilmesi de hızlandırılmış olacaktır.
Kadın girişimciler; işgücü piyasası içinde, belirsiz olan riskleri göze alabilen, piyasaya yönelik, mal veya hizmet üretip satabilen, kendi işinin sahibi olan, tek veya başkalarına da istihdam olanağı sunan kişilerdir.
Dünyada kadınları girişimcilik faaliyetlerine iten en önemli sebeplerin başında gelir elde etme isteği gelmektedir. Diğer etkenler ise işsizlik, ekonomik alternatiflerin eksikliği, yaşam kalitesini artırma isteği, kendi hayatını kontrol etme arzusu, esnek çalışma saatlerine ihtiyaç duyulması, mali yönden bağımsızlık, kişisel gelişim, kendi kaderine yön verme isteği de kadınları girişimciliğe yönlendirmektedir.
Kadınları girişimciliğe yönlendiren sebeplerin birçoğu ortak olsa da, bu etkenler ülkeden ülkeye farklılık gösterebilmektedir. Bunun sebebi girişimcilik özelliklerinin açığa çıkmasında toplumun kültür yapısının da etkisinin olmasındandır. Ülkenin ekonomik gelişmişlik düzeyi girişimcilik ruhunu, dolayısıyla girişimcilik faaliyetlerini de doğrudan etkilemektedir.
Türkiye Kadın Girişimciler Derneği’nin (KAGİDER) 2019 yılında “Türkiye Kadın Girişimcilik Endeksi” raporuna göre araştırma kapsamına giren kadın girişimcilerin profili incelendiğinde görüşülen her 10 kadın girişimciden 9’unun minimum önlisans mezunu ve eğitim seviyesi olarak Türkiye ortalamasının oldukça üzerinde olduğu tespit edilmiş.
Aynı rapora göre kadın girişimcilerin şirket kuruluş aşamasında borç almayı çok tercih etmemesi ve alınan borçta da ailenin ana kaynak olarak görülmesi finansal kaynaklara erişim konusunda ilerleme kaydedilmesinde faydalı görülmektedir. Kadın girişimciler çoğunlukla kurdukları mevcut şirkete odaklanıyor ve seri girişimci olma eğilimleri daha düşüktür. Bu odaklanma, şirket kurup satma oranının henüz düşük seviyede gerçekleşmesi sonucunu da beraberinde getirmektedir.
Türkiye’de kişi başına düşen gelirin 10,000$’ın altında olması, dünya sıralamasında geri sıralarda bulunmasına neden olmaktadır. Fakat bu durum toplumda girişimcilik motivasyonunu da tetikleyen en önemli unsurlarındandır. Ayrıca 2018-2019 yılı “Global Girişimcilik İzleme Raporu”na göre Avrupa ülkelerinin çoğunun aksine Türkiye’de girişimciliğin yüksek oranda bir kariyer tercihi olarak görülmesi de ülke olarak girişimcilik potansiyelimizin ne kadar yüksek olduğunu göstermektedir. Bununla beraber nüfusun yaklaşık yarısının kadın ve kadınların da işgücüne katılım oranının %30’ların biraz üzerinde olması toplum olarak katma değer yaratmada âtıl kalmış olan bu değerli kaynağın, girişimcilik ekosistemine kazandırılmasının ne kadar önemli olduğunu kanıtlamaktadır.