İşçiden Raporlu Olduğu Süre İçinde Savunması İstenebilir mi ?

İşçinin hastalık, kaza veya gebelik ve doğum sebebiyle istirahat raporlu olduğu süre iş sözleşmesinin askıda olduğu süre olarak kabul edilmektedir.

Bu süre içinde işçinin iş edimini sunma işverenin de ücret ödeme yükümlülüğü bulunmamaktadır. Askı süresi (istirahat raporlu) içinde işçi Sosyal Güvenlik Kurumundan geçici iş göremezlik ödeneği alır. İşçi raporlu iken iş görme borcuna bağlı olarak işçiden bir soruşturma kapsamında savunma istenip istenmeyeceği tartışma konusudur. İşçinin dürüstlük kuralları çerçevesinde işvereni tarafından talep edilen savunmayı ruhen ve bedenen uygun olması halinde vermesi beklenir. Ancak işçinin savunma veremeyecek derecede hasta olması halinde de işverenin savunma istemesi beklenemez.

Konuyla ilgili Danıştay 12.Dairesi’nin daha önce verdiği bir kararda bir öğretmenin raporlu iken müfettişler tarafından savunması istenmesine rağmen vermemesini yasalara aykırı bulduğunu ve söz konusu kişinin savunmayı yazılı ya da vekil aracılığı ile yapabileceğini belirttiğini ifade etmemiz gerekiyor. Ancak bu karar elbette ki 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi personel için verilmiş bir karardır. 4857 sayılı İş Kanununa tabi olan işçiler bir iş sözleşmesine dayanarak çalıştıkları için işçinin istirahat raporlu olduğu sürede iş görme borcu askıda olduğundan bu süre içinde bu borcun yerine getirilmesi ile ilgili savunma istenip istenmeyeceği önem taşımaktadır.

Uygulamada işçinin iş sözleşmesi askıda iken örneğin işçi istirahat raporlu iken iş sözleşmesinin feshedilip edilemeyeceği ile ilgili mevzuatımızda belirli düzenlemeler bulunmaktadır. Nitekim 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25/I-b maddesinde“…işçinin hastalık, kaza, doğum ve gebelik gibi hallerde işveren için iş sözleşmesini bildirimsiz fesih hakkı; belirtilen hallerin işçinin işyerindeki çalışma süresine göre 17 nci maddedeki bildirim sürelerini altı hafta aşmasından sonra doğar….” kuralına göre işverenin bildirimsiz fesih hakkının söz konusu olduğu düzenlenmiştir. Ancak süreli fesih bildirimlerini askı süresi içinde de kullanmak mümkün olmakla birlikte, bildirimlerin askı süresi içinde hüküm doğurmayacağı ancak askı süresi sonunda hüküm doğuracağı konusunda öğretide görüş birliği bulunmaktadır.

Bu kapsamda, süreli fesih bildiriminin askı süresinde de (raporlu, izinli) kullanılması mümkündür. İşçinin iş sözleşmesi raporlu (istirahatli) olduğu sü­rede askıda olduğu için söz konusu olan fesih bildirimi raporun bitim tari­hinde hüküm ve sonuç doğurur (TBK, m. 432/6). Örneğin işçi yıllık ücretli izinli ya da istirahat raporlu iken süreli fesih bildiriminde bulunulabilir ancak fesih bildirim süreleri yıllık ücretli iznin ya da istirahat raporunun bitiminden itibaren işlemeye başlar. Örneğin yıllık izin süresi içinde sözleşmenin işveren tarafından feshedilmesi halinde, fesih bildirim süresi ile yeni iş arama izni yıllık izin süresi ile içiçe giremez (İşK m.59/II).

Ancak, haklı nedenle fesihlerde raporlu olunan süre içinde iş sözleşmesinin feshi mümkün olabilecektir. Nitekim 4857 sayılı İş Kanunu’nun “işverenin haklı nedenle derhal fesih hakkı” başlığını taşıyan 25/I-b maddesinde yer alan “…işçinin hastalık, kaza, doğum ve gebelik gibi hallerde işveren için iş sözleşmesini bildirimsiz fesih hakkı; belirtilen hallerin işçinin işyerindeki çalışma süresine göre 17 nci maddedeki bildirim sürelerini altı hafta aşmasından sonra doğar….” kuralına göre işverenin bildirimsiz fesih hakkının söz konusu olduğu düzenlenmiştir.

Sonuç olarak, işçinin raporlu olduğu süre içinde iş sözleşmesi askıda olduğu için bu süre içinde savunma istenmesi hukuka uygun olmaz. Çünkü, askı süresi içinde temel edimlerden olan iş görme borcu askıya alındığından, bu borcun yerine getirilmesi ile ilgili savunma istenmesi uygun değildir. Ayrıca, belirsiz süreli iş sözleşmelerinde, askı durumunda bildirim sürelerinin işlemeyeceği ile ilgili de öğretide görüş birliği bulunmaktadır. Askı döneminde süreli fesih hakkı kullanılabilir, ancak bu süre içinde bildirim süreleri işlemez. Bildirim süreleri askı döneminin sona ermesinden sonra işlemeye başlar. Bu kapsamda, işveren askı döneminde bildirim süresine ilişkin ücreti peşin ödeyerek işçinin iş sözleşmesini derhal sona erdiremez. Böyle bir fesih beyanı askı döneminin sonunda hüküm doğurur[1].

Lütfi İNCİROĞLU

[1] ERTÜRK, Şükran, İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Pratik Çalışmaları, 6. Baskı, Ankara 2018, s.150.

2023 Global Riskler Zirvesi: Risk Yönetimi Profesyonelleri Buluşuyor

Kurumsal Risk Yönetimi Derneği’nin her yıl gerçekleştirdiği ‘Global Riskler Zirvesi’ farklı sektörlerden önde gelen firmaların yöneticilerinin ve sektör profesyonellerinin katılımıyla 13 Ocak Cuma günü Sabancı Kuleleri Hacı Ömer Sabancı Konferans Salonu’nda gerçekleşecek.

Türkiye’de risk yönetimi konusunda finans dışı sektörlerde faaliyet gösteren tüm profesyonelleri aynı çatı altında toplayan Kurumsal Risk Yönetimi Derneği (KRYD) tarafından düzenlenen ‘2023 Global Riskler Zirvesi’ 13 Ocak’ta İstanbul’da gerçekleşecek. Dünyanın karşı karşıya kaldığı risklere ve alınabilecek önlemlere dikkat çekmek amacıyla bu yıl 9’uncusu gerçekleştirilecek zirvede alanlarında uzman birbirinden değerli isimler yer alacak.

KRYD tarafından her yıl düzenlenerek Türkiye’nin risk yönetimi alanında önemli platformlardan biri haline gelen ‘2023 Global Riskler Zirvesi’, Sabancı Kuleleri Hacı Ömer Sabancı Konferans Salonu’nda misafirlerine ev sahipliği yapacak.

Türkiye ve dünyayı etkileyecek makroekonomik, jeopolitik, teknolojik riskler ve bunların yönetiminin kapsamlı bir şekilde ele alınacağı zirvenin açılış konuşmalarını KRYD Yönetim Kurulu Başkanı A. Serdar Öngün ve Sabancı Holding Finans Grup Başkanı N. Orhun Köstem gerçekleştirecek. Zirvenin diğer konuşmacıları arasında Amarkon Grup Yönetim Kurulu Üyesi ve Bahçeşehir Üniversitesi IIBF Uluslararası Finans Öğretim Üyesi Dr. Markus C. Slevogt, Axa Sigorta Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve CEO’su Yavuz Ölken, Global Source Partners’ten Dr. Murat Üçer ile teknoloji yazarı ve trend avcısı M. Serdar Kuzuloğlu yer alıyor.

Risk profesyonellerini bir araya getiren zirveye katılım ücretsiz olarak gerçekleşecek.

İnşaat Sektöründe Sürdürülebilirlik

Küresel ölçekte çok büyük bir pazarı elinde bulunduran inşaat sektörü sürdürülebilirlik açısından çok büyük bir potansiyele sahiptir. Yapısı gereği farklı iş kollarını bir araya getiren ve doğası gereği doğal kaynakları en çok kullanan sektörlerden biri olan inşaat sektörü, geleneksel tasarım, yapım, kullanım ve yıkım yaklaşımlarından uzaklaşıp çevresel, sosyal ve finansal sürdürülebilirlik ekseninde yeniden yapılandırılabilir.

En büyük amacı insanların hayatlarına değer katan yapılar inşa etmek olan bu sektör, sürdürülebilirliğin her alanda giderek daha fazla önem kazandığı günümüzde tüm uygulamalarıyla sadece bugünün değil gelecek nesillerin çıkarlarını da gözetmek zorundadır. Gelinen noktada bu konuyla ilgili küresel farkındalığın yavaş yavaş oluşmaya başladığını söyleyebiliriz. Fakat çatılara güneş paneli koymak, yağmur sularını toplamak, ısı yalıtımı yapmak gibi noktasal uygulamalar sürdürülebilirlik anlamında yeterli olmamaktadır. Bu konuda daha kapsayıcı ve katılımcı çözümlere ihtiyaç vardır. Yapı, malzeme, tasarım ve uygulama alanlarında geliştirilen uluslararası standartlar ve yapılan yasal düzenlemeler, inşaat sektörü paydaşlarının sürdürülebilirlik noktasında daha somut adımlar atmasını zorunlu hale getirmektedir.

Sürdürülebilir inşaat özetle;

  • doğal kaynakları maksimum verimle kullanan,
  • yapım, işletme ve yıkım süreçlerinde atıkları en aza indiren,
  • çevresel ayak izlerinin çok düşük olduğu,
  • enerji ve su verimliliği yüksek,
  • iç hava kalitesinin sürekli analiz edilerek iyileştirildiği,
  • insanların bir araya gelerek sosyal etkileşimde bulunmalarına imkan tanıyan,
  • tüm aşamalarda yerel halkın görüşlerine başvurulan,
  • finansal kârlılığı yüksek ve yatırımcılarına sürdürülebilir kazançlar sağlayan

inşaat projeleridir. Bu bağlamla, sürdürülebilirliği inşaat sektörü özelinde ele aldığımızda karşımıza çıkan uygulamalardan ve yaklaşımlardan bazıları şunlardır:

  • Sürdülebilir yapılarda karbon emisyonunun en yüksek olduğu kalemlerden biri olan enerji planlamasında minimum enerji tüketimi ve maksimum yenilenebilir enerji kullanımı ön plandadır. Yapının tamamı ısı kayıplarını en aza indirecek malzemelerden üretilmektedir. Olabildiğince doğal aydınlatma kullanılmakta ve güneş ışığı gün içerisinde maksimum süreyle içeriye alınmaktadır. Çatılara yerleştirilen güneş panelleri ve tasarıma bağlı olarak solar akü kullanımı da çok önemlidir.
  • Sürdürülebilir inşaat projelerinde yapılarda su verimliliğini artıracak uygulamalar kritik önem arz etmektedir. Bu bağlamda, yağmur suları toplanarak yapı içerisinde ve çevresinde farklı amaçlarla (tarımsal sulama, çevre temizliği vs) kullanılabilir. Ayrıca, yapıdaki atık sular su arıtma işlemlerinden geçirilerek yeniden değerlendirilebilir. Su israfını azaltan akıllı armatürlerin kullanımı da artırılmalıdır. Böylelikle yapının su ayak izi önemli ölçüde azaltılmış olur.
  • İnşaat sektörü için en önemli tüketim kalemi elbette yapısal malzemelerdir. Çimento, ahşap, plastik, metal vb gibi malzemeler yapının her yerinde sağlamlık, dayanıklılık ve estetik amacıyla kullanılmaktadır. Bu malzemeler arasından yaşam döngüsü boyunca karbon ayak izi düşük ve mümkünse geri dönüştürülmüş olanları seçmek sürdürülebilir inşaat yaklaşımı için çok değerlidir.
  • Sürdürülebilir yapılar hangi amaçla kullanılırsa kullanılsın içinde bulunan insanların sağlığını, güvenliğini ve konforunu dikkate alacak şekilde tasarlanmalıdır. İç hava kalitesi, aydınlatma düzeyi ve iklim şartları bu doğrultuda oluşturulmalıdır. Ayrıca bir tehlike (yangın, deprem vs) anında ve acil durumlarda insanların binadan güvenli bir şekilde tahliye edilmesi sağlanabilmelidir.
  • Bir inşat projesinin sürdürülebilir olması için finansal erişimi kolay, yatırımcılarına kazandıran kârlı bir çalışma olması gerekmektedir. Bir yapı her türlü sürdürülebilirlik kriterlerini karşılıyor fakat kullanımı çok pahalı ise nihai amacına ulaşamaycaktır. Bu noktada, yapının yaşam döngüsü boyunca ortaya çıkacak doğrudan ve dolaylı maliyetler doğru bir şekilde belirlenmelidir.
  • Sosyal sürdürülebilirlik her konuda olduğu gibi yapı endüstrisi için de çok önemli bir sürdürülebilirlik bileşenidir. İnsanların sosyal etkileşimde bulunmasını kolaylaştıran; ihale sürecinden başlayarak her adımında paydaşlarına şeffaf bilgilendirmeler yapılan, yerel halkın haklarını gözeten, sosyal sorumluluk kapasitesi yüksek yapılar gerçek anlamda sürdürülebilir olarak değerlendirilebilir.

Dilek AŞAN

Ericsson Raporu, 5G’nin Gelişen Pazarlardaki Potansiyel Ekonomik Faydalarını Ortaya Koydu

  • Analysys Mason tarafından gerçekleştirilen ayrıntılı çalışmada Asya, Afrika ve Latin Amerika bölgelerinden 15 ülke incelendi.
  • Potansiyel GSYİH artışı, yatırım maliyetlerinden çok daha yüksek.
  • Hükümetler, düzenleyici kurumlar ve politika belirleyiciler önemli bir rol oynuyor.
  • 5G, ülkelere çevresel ve sosyal kapsayıcılık yönünden de faydalar sunuyor.

Ericsson’un isteği üzerine yönetim danışmanlığı şirketi Analysys Mason tarafından gerçekleştirilen geniş kapsamlı bir çalışmada, 15 gelişmekte olan ülkede 5G’nin ekonomik, tüketici ve çevresel faydaları incelendi. Düzenleyici kurumlar ve hükümetlerin desteğiyle, bu 15 ülkenin hepsi, yatırım maliyetine kıyasla 3-7 kat arasında getiri elde etme ve 2035’e kadar GSYİH’lerini yüzde 0,3 ile yüzde 0,46 aralığında artırma potansiyeline sahip.

“Gelişen Pazarlarda Mobil İletişimin Gelecekteki Değeri” başlıklı raporda, tüketici, endüstri, lojistik, kırsal ve kamu hizmet kümeleri ile dikey entegrasyon dahil pek çok kullanım senaryosunda mobil geniş bant ve sabit kablosuz erişimi (FWA) geliştirecek çoklu 5G spektrum uygulamaları değerlendirildi.

Hükümetlerin yayımladığı ulusal ölçekli istatistik ve raporlar ve Ericsson’un ağ alanındaki deneyiminden yararlanılan çalışmada ayrıca nüfus yoğunluğu dağılımları, kara ve demiryolları gibi mevcut altyapı ağları ve tarımsal verileri temel alan yenilikçi haritalama teknikleriyle, farklı uygulama senaryolarına ilişkin fayda-maliyet analizleri gerçekleştirildi.

Bu uygulama senaryolarında, mevcut mobil iletişim şebekelerine temel 5G özelliğinin eklenmiş olacağı varsayıldı. Ayrıca temel 5G’ye ek olarak Düşük Bant 5G spektrumu (tarım ya da lojistik gibi sektörlere yönelik olarak, daha geniş bir coğrafi bölgede hizmete sunulacak düşük seviye 5G özellikleri) veya Orta Bant 5G spektrumu (imalat, otomasyon, endüstri ve gelişmiş hizmetler gibi sektörlere yönelik olarak daha dar bir coğrafi bölgede hizmete sunulacak yüksek kapasite ve hızda hizmetler) gibi ilave hizmetlerin sunabileceği faydalar değerlendirildi.

Ekonomik getirilerin yaklaşık yüzde 80’ini tek başına karşılama potansiyeli taşıyan Genişletilmiş Orta Bant 5G, bu bağlamda en önemli başarı faktörü olarak öne çıktı. Akıllı Endüstri ve Akıllı Kırsal kümelere ilişkin getiriler, araştırma kapsamındaki ülkelerin toplam potansiyel ekonomik getirileri içerisinde yüzde 85 ile 90 aralığında bir yer tutuyor.

Araştırma kapsamındaki 15 ülkenin tümünün ekonomisinde önemli bir yer tutan tarım, bu ülkelerin bazılarının toplam GSYİH’si içerisinde yüzde 10’a yakın bir paya sahip.  Rapor, kırsal bölgelerde 5G’nin yaygınlaştırılmasıyla, tarıma bağlı GSYİH’de uzun vadede yüzde 1,8’lik bir artış elde edilebileceğine işaret ediyor. 5G ayrıca sürdürülebilir tarım uygulamalarını destekleme, verimliliği artırma ve tarımsal atık miktarını azaltma potansiyeli taşıyor.

Araştırmadan ayrıca şu bulgular elde edildi:

  • Temel düzey 5G hizmetinin ülkelere maliyeti yaklaşık 3-8 milyar dolar arasında. Kapsama alanının artırılması için yüzde 20 ile yüzde 35 arasında ek bir yatırım gerekiyor.
  • Hizmet kapsamının temel düzeyin üzerine çıkarılması, özellikle orta bant söz konusu olduğunda endüstriyel kullanımı artırarak, kayda değer GSYİH artışı sunma potansiyeli taşıyor.
  • Çoğu ülkenin ulaşabileceği toplam GSYİH artışı, kapsama alanının artırılmasına ilişkin yatırım masrafından 3-7 kat daha yüksek.
  • Sonuçlar, 5G mobil genişbandın ülke başına 1 milyar dolar ile 10 milyar dolar arasında tüketici fazlası oluşturabileceğini, kapsam genişletme ile bu sayının yüzde 20ile yüzde 30 arasında artırılabileceğini gösteriyor.
  • 5G’nin sosyal bağlamda en yüksek fayda sağlayabileceği alanlar ise 5G tabanlı FWA, akıllı fabrikalar, nakliye ve lojistik, tarım ve sağlık hizmetleri.
  • 5G’nin benimsenmesi; tarım, nakliye ve lojistik, akıllı fabrikalar ve inşaat sektörlerinde dijital dönüşümü destekleyerek, karbon emisyonlarını azaltabilir.

Araştırma; hükümetler, düzenleyici kurumlar ve politika belirleyicilerin bu faydaların sağlanması için 5G ekosistemini nasıl destekleyebileceklerini de gösterdi.

5G’nin bir 5G ulusal stratejisi ve yol haritası kapsamında ulusal altyapı olarak değerlendirilmesi; bağlantı politikalarında belirlenen hedeflere ulaşmak için spektrum ücretlerinden feragat edilmesiyle 5G uygulamalarının hızlandırılması ve yaygınlaştırılması; altyapı uygulamaları ve istasyon yükseltmelerini kolaylaştırmaya yönelik politika ve prosedürler geliştirilmesi; ticari çözümlerin uygulanabilir olmadığı alanlarda kapsama alanını büyütmek üzere iletişim hizmet sağlayıcılarla işbirliklerine gidilmesi; 5G’nin endüstride ve imalatta kullanımının teşvik edilmesi; kamuda 5G kullanımının yaygınlaştırılması ve 5G çözümlerinin çevresel faydalarının tanıtılması bu bağlamda atılabilecek adımlar arasında.

Ericsson Hükümet ve Politika Çalışmaları Direktörü Andrew Lloyd, konuyla ilgili şu değerlendirmede bulundu: “Analysys Mason tarafından hazırlanan Gelişen Pazarlarda Mobil İletişimin Gelecekteki Değeri adlı rapor, 15 ülkenin her birinde gerçekçi ve ulaşılabilir senaryolar üzerine kapsamlı araştırmalara dayanarak, 5G’nin bu pazarlarda yaratabileceği potansiyel ekonomik, sosyal, çevresel ve ulusal faydaların ayrıntılı bir incelemesini sunuyor. 5G bağlantısı; hükümetler, düzenleyici kurumlar ve politika belirleyicilerin de desteğiyle bu 15 ülke ve bu ülkelerin vatandaşlarına önemli faydalar sunma potansiyeli taşıyor. Ekonomik faydaların yanı sıra, 5G ayrıca iklimsel etkileri azaltma, sosyal kapsayıcılığı ve refahı artırma ve sabit altyapıların yaygın olmadığı bölgelerde dijital uçurumu kapatma imkânı sunuyor.

Analysys Mason ortaklarından Janette Stewart, şunları kaydetti: “Araştırma, hem coğrafi kapsama alanı artışı için ideal olan düşük bant hem de diğer pazarlardaki yüksek kapasiteli 5G uygulamalarının çoğunda kullanılan 3,5GHz bandı bağlamında, 5G uygulamaları için doğru spektrum seçiminin sağlayacağı faydaların altını çiziyor.”

Raporda yer alan araştırma kapsamında Türkiye, Brezilya, Şili, Kolombiya, Mısır, Hindistan, Endonezya, Malezya, Meksika, Fas, Nijerya, Pakistan, Güney Afrika, Bangladeş ve Tayland incelendi.

İlgili bağlantılar:

Gelişen Pazarlarda Mobil İletişimin Gelecekteki Değeri Raporu
Ericsson 5G
Ericsson Kamu Politikaları ve Hükümet İlişkileri
Ericsson Sürdürülebilirlik ve Kurumsal Sorumluluk

Girişim Finansman Kaynakları

Girişime başlamadan önce bankacılara, elinizdeki tek finansman kaynağının bankalar olmadığı izlenimini vermelisiniz.  Finansman kaynaklarınızı çeşitlendirdiğinizde, girişiminizin özel ihtiyaçlarını karşılayan uygun finansmanı bulma şansınız da artar. Çeşitli finansman alternatiflerine sahip olduğunuzu ve hatta kullandığınızı göstermek, borç verenlere sizin proaktif bir girişimci olduğunuzu kanıtlar.

İster bir banka kredisi, ister bir melek yatırımcı, isterse bir devlet teşvik / hibesi veya bir iş geliştirme merkezi olsun; borç almaya karar verdiğinizde bu finansman kaynaklarından her birinin sizden özel talepleri olacaktır. Gelin; şimdi bu talepleri finansman kaynaklarına göre açıklayalım:

Kişisel Fon Hesabı

Kişisel fon hesabı ile borç alırken, kendi paranızın bir kısmını nakit veya teminat olarak varlıklara yatırırsınız. Bunu yapmanızın nedeni; bankacınıza, kendi girişiminize uzun vadeli bağlılığınızın olduğunu kanıtlamaktır. Böylelikle talep ettiğiniz finansal desteği kolayca alabilirsiniz.

Yakın Çevreden Borç Alınan Nakit Sermaye

Yakın çevre; bir eş, ebeveynler, aile veya arkadaşlar olabilir. Yakın çevreden ödünç alınan nakit sermayeyi bankacılar, girişim kara geçtikten yani başabaş noktasından sonra, girişimci tarafından geri ödenmeye başlayacak sermaye olarak kabul eder.

Risk Sermayesi

Tüm risk sermayesi tüm girişimcilere yönelik değildir. Risk sermayedarları yani yatırımcılar çeşitli sektörlere yönelik yatırım yaparlar. Kimi bilgi teknolojisi ve bilişim, kimi ise iletişim ve biyoteknoloji gibi sektörlerde yüksek büyüme potansiyeli inancına sahiptir. Dolayısıyla hangi sektörlerde yüksek karlılık beklentileri varsa, bu sektörlerde yeni girişimcileri desteklerler.  Çünkü, risk sermayedarlığı diğer yatırımlara kıyasla daha risklidir. Risk sermayedarları, gelecek vaat eden oldukça yüksek riskli projeleri yürütmelerine yardımcı olmak için hisse senedi pozisyonu alırlar. Bu girişimci için, girişiminin sahip olduğu mülkiyetin bir kısmını paylaşmak demektir. Risk sermayedarları genellikle yüksek büyüme potansiyeline sahip start-up’lara dahil olur.

Melek Yatırım

Melek yatırımcılar genellikle başkalarının sahip olduğu küçük şirketlere doğrudan yatırım yapan varlıklı yatırımcılardır.  Melek yatırımcılar girişimcilere sadece finansal destek sağlamaz; onlara deneyim ve iletişim ağlarıyla, teknik ve yönetim bilgileriyle de danışmanlık ederek katkı sağlarlar.

Günümüzde dünya genelinde melek yatırımcılar, girişimin ilk aşamalarında girişimcilere ortalama 50.000 $ ile 125.000 $ arası yatırım desteği sunarlar.  Kurumsal risk sermayedarları ise melek yatırımcıların aksine, girişimcilere ortalama 1.500.000 milyon $’dan daha fazla finansal destek sunarlar.

Kitle Fonlaması (Crowdfunding)

Kitle fonlaması, bir girişimin kendi öz sermayesi karşılığında halka arz edildiği bir sistemle bağış toplamasıdır. Bu finansal kaynağı edinmek için çok sayıda hissedardan küçük katkılar istenir.

Kitle fonlaması yatırımcıları, girişiminize yatırım yapmaları karşılığında, halka açık hisse senetlerinden daha az likiditeye sahip hisse senedine sahip olurlar. Kitlesel fonlama, geleneksel halka arz sisteminden daha esnek kurallara sahiptir. Kitle fonlamasında girişim bir bağış toplama hedefi belirler ve geliştirilecek girişim ürün veya hizmetin satış makbuzu karşılığında istediği bağışı talep eder. Satış gerçekleştirildiğinde, hissedarlar önceden belirlenen oranda kardan paylarını alır.

Doç. Dr. Duygu HIDIROĞLU

2023’te İkinci El Otomotiv Pazarı

2023’te ikinci el otomotiv pazarının yönünü dijital dönüşüm belirleyecek.

Bu sene Türkiye pazarına hızlı bir giriş yapan ve ikinci elde yenilikçi iş modeliyle dengeleri değiştiren Carvak’ın CEO’su Mehmet Çelikol, bu sene sektörü dijital dönüşümün şekillendirdiğini, bu eğilimin 2023’de artarak süreceğini açıkladı. Çelikol’a göre, sektörde deneyime katkı sunan teknolojilerin önemi gittikçe artarken, özellikle yapay zeka kullanımı da yaygınlaşacak.

İkinci el araç alım satım pazarında yenilikçi modeliyle fark yaratan Carvak, 2022 yılında büyümesine son sürat devam etti. Carvak, yıl içinde Carvak markasıyla Türkiye pazarına da girip kısa sürede ciddi bir başarı elde ederken, pazarın bugününe ve geleceğine yön veren şirket haline geldi. Yılı değerlendiren ve gelecek yıla dair öngörülerini paylaşan Carvak Türkiye CEO’su Mehmet Çelikol, 2022’de ikinci el araç alım satım pazarında en önemli trendin dijital dönüşüm olduğunu vurgularken, 2023’te pazarın yönünü belirleyecek esas trendin yine dijitalleşme olacağının altını çizdi.

Dijital Dönüşümle Yenilikçi İş Modelleri Hız Kesmeyecek

Çelikol, şunları söyledi: “İkinci el pazarı dünyada ve Türkiye’de halen geleneksel yönü baskın bir sektör. En çok dönüşüme ihtiyacı olan sektörlerin de başında. Bu ortamda, pazarımızda dijital dönüşüm hız kesmeyecek. Pazardaki şirketler kendilerini birer teknoloji şirketi olarak konumlandırıp bu yönde strateji geliştirecekler. Otomobil endüstrisi oyuncuları, artan dijitalleşme dahil olmak üzere yeni iş modelleri üzerine daha çok yoğunlaşacaklar. Bunun en iyi örneklerinden birinin Carvak olduğunu düşünüyorum. İş modelimizle, piyasanın güvenilirlik ve şeffaflık ihtiyacını hız ve teknolojiyi bir araya getirerek karşılıyoruz.”

Yapay Zeka Daha da Gelişecek, Deneyimin Önemi Artacak

Yılın başından bu yana, ikinci el araç fiyatlarının %40’ın üzerinde arttığını belirten Çelikol, 2022 yılı sonuna kadar, ülkemizdeki ikinci el otomobil alış/satış hacminin yıllık 6 milyon adetin üzerine ulaşacağını öngördüklerini ifade etti.

Çelikol’a göre, pazarda son yıllarda, e-ticaret kanalları ve dijital kanallar üzerinden ikinci el araç satışı da bir hayli popüler hale geldi. Özellikle yakın zamanda, yıllardır geleneksel kanallardan araç satan büyük kurumsal markalar da e-ticaret kanallarını yoğun olarak kullanmaya başladı.

Diğer yandan, deneyim ekonomisi konusu ikinci el pazarında da önemini artırıyor. Bu deneyimi sağlayan veya katkı sunan teknolojilerin pazarda önemi artacak, bunların başını da yapay zeka uygulamaları çekecek.

Elektrikli Araçlardaki Gelişmeler İkinci El Pazarını da Etkileyecek

Çelikol, elektrikli araçlar pazarının da 2023’de çok gelişmeye aday pazarlardan biri olduğunu söylerken, bu pazardaki gelişmelerin ikinci el pazarına da yansımalarının olacağını belirtti. Çelikol, şöyle konuştu: “Son 5 yılda, ülkemizdeki toplam otomobil adetindeki büyüme oranı yıllık %3-4 bandında seyrederken, elektrikli ve hibrit araç kategorilerinde %100’ü aşan oranlarda yıllık büyüme gerçekleşti. Halen küçük bir pazar olsa da ülkemizde elektrikli araç pazarı ciddi bir gelişim içerisinde. Diğer yandan, ülkemizdeki elektrikli araç sayısı Almanya gibi gelişmiş ülkelere kıyasla aşağılarda. Yani, Almanya’da elektrikli araçlar pazarın %2.2’sini teşkil ederken, ülkemizde bu oran henüz %0.1 bile değil. Bu evet az ama içinde çok büyük bir potansiyeli de barındıran bir veri. 2023’de elektrikli araç pazarında önemli gelişmeler yaşanacağını, bunun ikinci ele de mutlaka yansımaları olacağını öngörüyoruz.”

Fransız Kaldığımız Konular #2 “l’performance”

Yani… Performans!

Bu sözcük Eski Fransızcadan “parformer”, yani “usulüne göre yapmak, icra etmek, gereğini yerine getirmek” fiilinden alıntıdır.

Aslında yıllardır dilimizde, yanımızda, çevremizde olan ve sık sık duyduğumuz, iyi bildiğimiz kelimeler arasında yer alır kendileri. Özellikle İş, Sanat ve Spor camiasında çokça geçen saygınlık veren kelimedir ve maalesef o da Fransızcadan dilimize geçmiştir.

Yani maalesef başarı ve verim anlamına da gelen bu kelimeye de biz Fransız kalmışız[1].

Performans!

Dilde çok, elde yok olan.

Performans!

Hep istenen; ama hiç emek verilmeyen.

Her şirket Yüksek Performanslı iş sonuçları ister.

Her alıcı  Yüksek Performanslı satın alma ister.

Her çiftçi Yüksek Performanslı tarım ister.

Her sanayici Yüksek Performanslı imalat ister.

Lakin, yönetemediğiniz performanstan emin olamazsınız. Eğer, işte, alımda, tarımda ve imalatta performansınızı yönetemiyorsanız sonucu yalnız iman ettiğiniz yüce yaratıcının tayin ettiğinde bulur ve ne elde ederseniz ona şükredersiniz.

Ya da,

Bu performansı ben nasıl yönetebilirim diye az biraz kafa patlatırsınız. Tabi yine de sonuçtan tam olarak emin olamazsınız; ama sonuçlar hakkında önceden bilginiz olursa ya tedbir alır sonucu etkilemek için müdahale edersiniz ya da sonuca hazırlık yaparsınız.

Literatürü Tararsak: Performans Yönetimi, bir şirket ve organizasyonun maksimum verimliliğine ulaşmasını sağlamak için tasarlanmış, bireysel çalışanların ve ekiplerin etkin yönetim sistemidir. Performans yönetimi, belirli görevleri yönetmek için organizasyonun, departmanın, çalışanın veya mevcut süreçlerin performansına odaklanabilir. Performans yönetimi standartları genellikle bir kuruluştaki üst düzey liderlik ve görev sahipleri tarafından organize edilir. Yönetim bir işin görevlerini ve sonuçlarını belirlemeyi, çalışanın performans ölçümü ve davranışlarını değerlendirme içerebilir.

Özetlersek: Performans Yönetimi, maksimum verimlilik için çalışanların ve ekiplerin etkin yönetimidir. Organizasyonun, departmanın, çalışanın veya mevcut süreçlerin sonuçlarına odaklanılır. Standartlar kuruluştaki üst düzey liderlik ve görev sahipleri tarafından organize edilir.

Kısaltırsak: Performans Yönetimi, maksimum verimlilik için çalışanların ve ekiplerin içinde bulunduğu mevcut süreçlerin sonuçlarına odaklanır.

İşte bu kadar.

Bakmamız gereken tek şey sonuçlar.

Örneğin bir gencin üniversiteden mezun olup olmadığı elbette mezuniyet notunda belli olur; ama daha öncesinde de görmesini bilene bir takım göstergeler  yani iş sonuçlarıyla bellidir.

Vize     : 20

Final     : 15

Ödev    : Teslim edilmedi.

Devamsızlık %48

Ne bekliyorsunuz?

Dolayısıyla Performans kriterleri belli.

Vize     : 50

Final     : 50

Ödev    : Teslim edilecek ve en az 50 puan olacak

Devamsızlık %29’dan az olacak.

İşte bu kadar.

  1. Yönetilebilir Performans Göstergeleri: Süreklilik ve zamanla değişkenlik gösteren Devamsızlık yönetilebilir bir performans göstergesidir. Onu okulun açık olduğu günlere göre %’lik olarak izleyebilirsiniz. Gerektiğinde kullanır ve telafi edebilirsiniz. Buna satışlar diyebilirsiniz, birim maliyetler diyebilirsiniz, üretim miktarları diyebilirsiniz fark etmez. Zamanla açıklar kapatılabilir ya da olası kayıplar göze alınabilir.
  2. Telafi Edilebilir Performans Göstergeleri: Vize buna örnektir. Ders çalışma metodu, kapsama alınan konu miktarı, soru tekniği, vs. vs. gibi nedenlerle kaybedilen bir performans göstergesi olabilir. Ama Finalde yapılacak hedef değişikliği ile bir önceki kayıp telafi edilebilir. Bu nedenle ilk performansın yarattığı kaybı iyi analiz edip bir sonraki etapta daha iyi bir sonuçla telafi edebiliriz. Buna satışlar diyebilirsiniz, birim maliyetler diyebilirsiniz, üretim miktarları diyebilirsiniz fark etmez. Bir sonraki alt süreçte açıklar kapatılabilir ya da olası kayıplar göze alınabilir. Bu satışta kâr %15 olabilir; ama hedefimiz minimum %20 ise bir sonraki satışta kârı %25 yaparak telafi edebiliriz anlamında.
  3. Mutlak Performans Göstergeleri: Misal ödev! Bir hakkınız var, zamanında olmalı ve doğru olmalı. Bunun telafisi imkansız ya da çok zor. Ya hocanın insafı, ya sağlık raporu, ya inanılmaz yüksek vize ve final notu ile telafi edebilir. O da işinizin içeriğine bağlı. Mimarlık okuyorsanız bitirme ödeviniz olmazsa olmazınız olur. Biz buna müşteri kaybı da diyebiliriz. Belki de ödenmeyen bir çek! Her şey olabilir.

Dolayısıyla Performanslar Ana Süreçler, Alt Süreçler ve İş Akışlarıyla sarmal olarak ölçülmesi ve yönetilmesi gereken bir olgudur.

Ürün Satmak Ana Süreç:

  1. Satış oldu mu olmadı mı?

Ürün Satmak Alt Süreçler:

  1. Ürün sevk edildi mi?
  2. Tahsilat yapıldı mı?

Ürün Satmanın İş Akışları:

  1. Teklif verildi mi?
  2. Teklif onaylandı mı?
  3. Sipariş geçildi mi?
  • Sipariş ön ödemesi alındı mı?
  1. İmalat/Satın alma yapıldı mı?
  2. Ürünler kontrol edildi mi?

İşte bunların hepsi sırasıyla birbirini tetikler ve ana sürecin performansını belirler. Bu adımların her birinin sonuçları önceden bilinir ve izlenirse de, ya telafi etmeye gerek kalmaz ya da telafi ederek istenilen sonuca ulaşılır.

Ne kadar basit değil mi?

Ama sorun şu ki kelime Fransızca!

Fransız kaldığımız bir kelime işte.

Saygılarımla.

Zafer URFALIOĞLU

[1] Fransız kalmak, Türkçede “Bir konuyu gerektiği gibi bilmemek, özellikle de konunun kuramsal yanını bilmemek” anlamına gelir.

2022 Yılı İstihdam Verileri: Kariyer.net

2022’de iş gücü ihtiyacının yoğun olduğu sektörler:

Bilişim, Üretim, Yapı

Türkiye’nin en büyük online istihdam platformu Kariyer.net, 2022 yılının istihdam verilerini açıkladı. 2022 yılında en fazla iş ilanı yayınlayan sektörler sırasıyla Bilişim, Üretim ve Yapı oldu. 2021’e kıyasla iş ilanı sayısı en çok artan sektörler ise Perakende, Turizm ve Enerji olarak sıralandı. Geçen yıla göre iş ilanlarının yüzde 9, 2020’ye göre ise yüzde 57 arttığını söyleyen Kariyer.net CEO’su Fatih Uysal, zirveyi bu yıl da elden bırakmayan Bilişim sektörünün son yıllarda en çok ilan yayınlayan, en hızlı büyüyen ve en çok yetenek açığı yaşayan sektör olduğuna dikkat çekti. 

Kariyer.net, istihdam piyasasına yönelik 2022 verilerini açıkladı. Kariyer.net verilerine göre 2022’de pek çok sektörde iş ilanlarında artış kaydedildi. En fazla iş ilanı yayınlayan sektörler Bilişim, Üretim ve Yapı oldu.

2022’de Perakende, Turizm, Taşımacılık Sektörleri Canlandı

Kısıtlamalar nedeniyle pandemiden etkilenen sektörler, 2022 yılında yeniden yükselişe geçti. Yayınlanan yeni ilan sayısı açısından 2021’e kıyasla Perakende sektöründe yaklaşık yüzde 35, Turizm’de yüzde 33, Enerji sektöründe ise yüzde 19 oranında yaşanan artış da bunu teyit ediyor. İlan sayılarında Otomotiv sektöründe yüzde 19, Taşımacılık sektöründe ise yüzde 18’e varan oranlarda artış yaşandı.

Bilişim Yükseliş Trendini Sürdürüyor

2022 yılında da, bir önceki yıla göre ilan sayısında öne çıkan sektör Bilişim oldu. Bilişim alanında en çok iş ilanı Yazılım, 3D/ Grafik Tasarım ve Bilgi İşlem pozisyonlarında yayınlandı. En çok başvuru alan pozisyonlar ise Teknoloji Danışmanlığı, Veri Girişi ve Veri Yönetimi olarak sıralandı. Bilişim pozisyonlarına başvuru yapanların yüzde 37,5’ini kadınlar, yüzde 62,5’ini ise erkekler oluşturdu. Bilişim pozisyonları için en fazla ilan yayınlayan iller sırasıyla İstanbul, Ankara, İzmir, Kocaeli ve Bursa oldu.

En Çok Tercih Edilen Departman Satış-Pazarlama Departmanı 

2022 yılında en çok ilan yayınlanan pozisyonlar Satış Pazarlama, Finans ve Bilgi Teknolojileri alanında oldu. İş arayanların en fazla başvuru yaptığı pozisyonlar ise Satış Danışmanı, Çağrı Merkezi Müşteri Temsilcisi ve İnsan Kaynakları Uzmanı olarak öne çıktı. Kariyer.net verilerine göre 18-25 yaş arası gençlerin en çok başvurduğu ilk üç pozisyon grubu; Satış Pazarlama, Tıp/Sağlık ve Finans oldu. Kadınların en çok başvurduğu pozisyon grubu ise Satış Pazarlama, Finans ve İnsan Kaynakları olarak öne çıktı.

Antalya, Sakarya ve Adana İstihdamda Yükselişte

Son bir yılda en çok iş ilanı yayınlanan iller İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa ve Kocaeli olurken; pandeminin etkilerinin azalmasıyla yaşanan hızlı canlanma istihdama da yansıdı. Buna göre Antalya, Sakarya ve Adana geçen yıla göre ilan sayısı en fazla artan iller olarak listeye girdi. Turizmde yaşanan hareketlilik, uzun bayram tatillerinin de etkisiyle Antalya’da iş gücü ihtiyacını artırdı. Artan ihracat, büyüyen Organize Sanayi Bölgeleri ve buna paralel olarak yaşanan iş gücü açığı Sakarya ve Adana’da geçen yıla göre yayınlanan iş ilanı sayısını gözle görülür bir şekilde yükseltti.

Geçen Yıla Göre İş İlanları Yüzde 9 Arttı

2022 yılında Kariyer.net’te yayınlanan ilan sayısının geçtiğimiz yıla göre yüzde 9, 2020 yılına göre ise yüzde 57 oranında artış gösterdiğini söyleyen Kariyer.net CEO’su Fatih Uysal, şu değerlendirmede bulundu: “Dijitalleşen dünya ve bilişim yeteneklerine olan ihtiyacın artması, ilan sayılarında geçen yıllara göre yukarı yönlü bir değişimi getiriyor. Kariyer.net olarak her zaman bilişim sektörüne ayrı bir parantez açıyoruz. Çünkü Bilişim sektörü, son yıllarda en çok ilan yayınlanan, en hızlı büyüyen ve en çok yetenek açığının olduğu sektör. Verilerimize göre, Türkiye bilişim sektöründe son 7 yılda karşılanamayan yeni çalışan talebi 400 binlere ulaştı. Bu rakamları asgari düzeye indirmek için yeni yeteneklerin yetişmesi kritik önem taşıyor. Bilişim pozisyonlarında açılan yeni ilan sayısı artıyor. Bu ivmenin yukarı doğru devam edeceğini öngörüyoruz. Üniversite tercih dönemine özel yaptığımız araştırmalarda da üniversitelerde Yazılım/Bilişim ile ilgili bölümlerin top 10’da yer aldığını ve yükselişte olduğunu görüyoruz”.

2022’nin En Hareketli Ayı: Mart 

Omicron varyantının etkilerinin azalması, kısıtlamaların sona ermesi ve buna bağlı olarak ofislere dönüşün başlaması ile başvurularda da artış gözlemlendi. 2022’de en fazla iş başvurusu yapılan ay mart ayı olurken, en çok iş başvurusu yapılan saatler de 13.00 – 14.00 arası olarak kayda geçti. Yüzde 79’luk oranla en çok mobil uygulama üzerinden iş başvurusu yapıldığı görüldü.

Moto Kurye İlanları Geçen Yıla Göre Yüzde 12 Azaldı

Üretim ve Hizmet sektörleri Türkiye istihdamında lokomotif rolü üstlenirken, makine başında, kasada, sahada ya da üretim hattında çalışan mavi yaka çalışanlara duyulan ihtiyaç da her geçen gün artıyor. Mavi yakaya özel, Türkiye’de lokasyon bazlı iş ve çalışan arama özelliğine sahip lider uygulama olan İşin Olsun’un verilerine göre, mavi yakada 2022’de en çok başvuru alan ve ilan yayınlanan meslek garsonluk oldu. Pandemi döneminin parlayan mesleği Moto Kuryelik ise 2022’de inişe geçti. Moto Kuryelik için yayınlanan ilan sayısı 2022 yılında 2021’e göre yüzde 12 oranında azaldı ancak başvuru sayısı geçtiğimiz yıla göre yüzde 16 artış gösterdi. Kurye pozisyonu için de ilan sayısı 2021’e göre yüzde 37 azaldı. Buna rağmen başvurular yüzde 19 oranında arttı.

Tedarik Zinciri Yönetiminde Güncel Trendler

Tedarik Zinciri Yönetiminde Güncel Trendler
Dilek AŞAN

Günümüzde şirketlerin piyasadaki rekabet gücü güncel trendlere adaptasyonu ve yeni teknolojileri kullanabilme kabiliyeti ile doğru orantılı olarak değişmektedir. Bu bağlamda, tedarik zinciri yönetimini daha verimli, hızlı ve kârlı hale getirecek teknolojilerin kullanılması şirketlerin faaliyet gösterdiği pazarlarda farklılaşmasını sağlamaktadır. Şirketler, çalışanlar ve tüketiciler çeşitli sektörlerdeki tedarik zincirlerinde yeniliği teşvik eden yeni teknolojilerden yararlanmaktadır. Bu teknolojilerden bazıları tedarik zinciri yönetiminde trend olmaya başlamakta ve dijital olarak birbirine bağlı bir dünyada yaşadığımız için operasyonların dayanıklılığını ve direncini artırmaktadır. Bu konuda trend olan mevcut teknolojilerden bazıları şunlardır:

  • Nesnelerin İnterneti (IoT)

IoT teknolojisi, elektronik cihazların bir internet ağı üzerinden birbirine bağlı olması ve haberleşmesini sağlamaktadır. Tedarik zinciri yönetimi ve lojistikte kullanıldığı zaman şeffaflığı ve izlenebilirliği artırmakta ve envanter yönetimini daha verimli hale getirmektedir. Nesnelerin interneti sayesinde ürünlerin tedarik zinciri boyunca anlık olarak takip edilmesi mümkün hale gelmiş ve şirketlerin süreç yönetiminde proaktif davranması kolaylaşmıştır. Çeşitli sensörler ve yazılımlar sayesinde ekipman hasarları, kaybolmalar ve yıpranmalar izlenmekte ve yedek parçalar, tamit kitleri vs önceden sipariş edilebilmektedir.

  • Artırılmış Veri Zekası (EDI)

Tedarik zinciri yönetimi dinamik bir süreçtir ve şirketlerin bu süreci doğru ve etkili bir şekilde yönetilmesi için hızlı karar alabilme yeteneğine sahip olması gerekir. Kararları hızlı almak ve uygulamak da ancak güncel ve doğru verilerle mümkündür. Günümüzde işletmeler tedarik zincirlerini ve bu zincir içinde yer alan faaliyetleri daha iyi anlamalarına yardımcı olacak çözümlere ihtiyaç duymaktadır. Farklı teknolojilerin entegrasyonu olarak bilinen gelişmiş veri zekası (EDI) karmaşık veri işlemeyi hızlandırırlar ve faydalı içgörüler, tahminler ve öneriler sağlamaktadır. Bu teknolojinin getirdiği araçlar, mevcut iş uygulamalarıyla birlikte kullanılabilmektedir. Bu araçlar, tedarik zinciri yöneticilerine daha iyi iş seçimleri yapmaları için ihtiyaç duydukları bilgiyi vermek için veri toplama, bunlar arasındaki korelasyonları inceleme ve analiz etme kapasitesine sahiptir.

  • Yapay Zeka (AI)

Makine öğrenimi sayesinde tedarik zincirinde kullanılan cihazların bir insan gibi düşünmesini ve karar vermesini sağlayan yapay zeka teknolojisi, işletmelerin talep değişikliklerine yanıt vermede proaktif olmalarını sağlamaktadır. Tedarik zinciri operasyonları planlanırken ve maliyet düşürme fırsatları değerlendirilirken yapay zeka tabanlı tahmin araçlarını kullanabilmektedir. Yapay zeka sayesinde tedarik zinciri yönetiminde gerçek zamanlı raporlama, etkileşimli veri görselleştirme ve insan müdahalesi olmayan operasyon kontrolleri yapılabilmektedir.

  • Robotik

Robotik teknolojisi sağlık, enerji, otomotiv, gıda, tarım ve daha birçok sektörde uzun yıllardır kullanılmaktadır. Bu alandaki yenilikler hızlı bir şekilde uygulamalara entegre edilmektedir. Tedarik zinciri yönetiminde kullanılması ise farklı özelliklere sahip robotlarla 7/24 çalışılması, üretkenliğin artırılması ve insan hatalarının azaltılması olarak karşımıza çıkmaktadır. Yapay zeka ve nesnelerin interneti teknolojileriyle birlikte çalışabilen robotik uygulamaları tedarik zinciri süreçlerinin kesintisiz oerasyonlarla yürütülmesini sağlamaktadır. Bu da süreçleri daha esnek, çevik ve akıllı hale getirmektedir. Robotlar sayesinde ürünlerin taşıma ve depolama gibi adımlarda zarar görme ihtimali oldukça azalmaktadır.

  • Depolamada Otomasyon

Depolama, en kritik tedarik zinciri süreçlerinden biridir. Doğru yerlerde, doğru koşullarda ve doğru sürelerle depolama yapılması, son tüketiciye daha sağlıklı, kaliteli ve güvenli ürünlerin ulaştırılmasını sağlar. Bu sürecin otomasyon ile iyileştirilmesi, insan müdahalesini ve dolayısıyla riskleri düşürmekte; tekrarlayan fiziksel görevleri ve manuel veri girişlerini ve analizini otomatikleştirerek, şirketlerin zamandan ve paradan tasarruf etmesini sağlamaktadır. Ürünlerin araçların indirilmesi, taşınması, depo alanına yerleştirilmesi, talep edildiğinde yeniden çağırılması ve lojistik araçlarına yüklenemsi gibi süreçler otomasyon teknolojileri ile güçlendirilerek daha hızlı, kârlı ve verimli hale getirilebilmektedir.

Deloitte 2023 Küresel Otomotiv Tüketici Araştırması

Deloitte’un otomotiv sektörüne yön veren tüketici eğilimleriyle ilgili araştırmasına göre elektrikli araçların düşük yakıt maliyetleri, dünyadaki gibi Türkiye’de de kullanıcıların tercihlerini belirliyor.  Türkiye’deki elektrikli araç almayı planlayan tüketicinin ilk motivasyonu yakıt maliyeti. İklim değişikliği endişesi ise ilk beşe bile girmiyor. Elektrikli araç tercihinde ise ilk kriter maliyet olarak karşımıza çıkıyor.

On yılı aşkın süredir otomotiv sektöründeki tüketici trendlerini araştıran Deloitte; ekonomik durgunluk, enflasyon ve arz zorlukları arasında sıkışan sektörün 2023 fotoğrafını çekti. “2023 Küresel Otomotiv Tüketici Araştırması” raporu, tüketicilerin elektrikli araçları benimsemeye olan ilgisi, araç satın alma eğilimi, bağlanabilirlik ve tüketici güveni gibi talep yönlü eğilimleri ve endişeleri ortaya koydu. 2022’nin Eylül ve Ekim ayları arasında 24 ülkeden 26 binden fazla tüketiciyle yapılan ankete, Türkiye’den de 1.006 kişi katıldı. Araştırmada öne çıkan bazı başlıklar şöyle;

En Büyük Endişe Şarj Süresi

  • Tüketiciler araç kullanma maliyetlerini düşürmeye çalıştıkça elektrikli araçlara olan ilgi artıyor. Ancak bu da yolda şarj için gereken süre, menzil endişesi, halka açık şarj istasyonlarının altyapısı ve ulaşılabilirliği gibi bir dizi sorunu gündeme getiriyor.
  • Türkiye’de araştırmaya katılan tüketicilerin yüzde 54’ü bir sonraki araç seçimlerinin benzin/dizel olacağını belirtiyor. Hibrit elektrikli araç yanıtı verenlerin oranı yüzde 30, tamamen pille çalışan elektrikli araç yüzde 10, şarjlı hibrit elektrikli araç diyenlerin oranı ise yüzde 4.
  • Elektrikli araçlarla ilgili Türkiye’deki tüketicilerin en büyük endişesi yüzde 47 ile şarj için gereken süre. Bunu yüzde 42 ile sürüş menzili ve halka açık elektrikli araç şarj altyapısının olmaması takip ediyor.
  • Küresel pazarın aksine elektrikli araç almayı düşünen Türkiye’deki tüketicilerin üçte ikisi araçlarını halka açık şarj istasyonlarında şarj etmeyi planlıyor. Bu eğilimin sebebi, evlerine şarj istasyonu kurma konusunda bilgilerinin/imkanlarının olmaması (yüzde 30) ve yüksek kurulum maliyetleri (yüzde 30) olarak öne çıkıyor.
  • Araştırmanın yapıldığı diğer ülkelerin aksine maliyet faktörü üst sıralarda yer almasa da daha düşük yakıt giderleri dünyadaki gibi Türkiye’de de elektrikli araç seçmenin ilk nedeni. ‘Daha iyi sürüş deneyimi’, ‘daha az bakım ihtiyacı’, ‘devlet teşvikleri’, ‘içten yanmalı araçlara uygulanan ekstra vergiler’ diğer nedenler olarak sıralanıyor. İklim değişikliği endişesi ise bir sonraki araç olarak elektrikli aracı tercih edecek tüketicinin ilk beş motivasyonundan birine bile girmiyor.
  • Elektrikli araç talebindeki artış, istasyonları da dönüştürüyor. Tüketiciler, içinde şarj ünitelerinin yanı sıra kolayca satın alınabilen içecekler, Wi-Fi bağlantısı, atıştırmalıklar ve tuvalet gibi hizmetlerin bulunduğu geleneksel yakıt istasyonlarını tercih ediyor.
  • Ankete katılan tüketicilerin yaklaşık üçte ikisi, halka açık bir şarj istasyonunda araçlarının boş durumdan yüzde 80’e kadar şarj olması için 10 ila 40 dakika arasında bekleyebileceklerini ifade ediyor. Bu durum, fosil yakıt deneyimine denk bir deneyim oluşturma imkanının ‘sınırlı’ olduğu yönündeki geleneksel düşünceye meydan okuyor.
  • Türkiye’de elektrikli araç satın almak isteyen her 10 kişiden neredeyse 5’i, araç fiyatları üzerindeki sürekli yukarı yönlü baskıyla bir sonraki aracı için 500 bin liradan fazla ödeme yapmayı bekliyor.

Sipariş Üzerine Üretime Doğru 

  • Mevcut stok krizi, tüketicileri yeni araç teslimatı için daha uzun süre beklemeye alıştırarak potansiyel olarak yeni bir ‘sipariş üzerine üretim’ paradigmasına kapı açıyor. Türkiye’deki tüketicilerin yüzde 48’i, bir sonraki araçlarının teslimi için 3 ila 12 hafta beklemeyi kabul ediyor.
  • Otomotiv markaları (OEM) geleneksel değer zinciri için önemli bir kırılıma işaret eden sigorta ürünlerini kurum içine getirme dahil olmak üzere ileriye dönük birçok potansiyel kar havuzunu değerlendirirken, Türkiye’deki tüketicilerin yüzde 77’si doğrudan araç üreticisinden sigorta satın almakla ilgileniyor. Bu kesime düşen her 10 tüketicinin 5’inden fazlası, markalardan pürüzsüz bir satın alma yolculuğu ve kolaylık bekliyor.
  • Tüketici güveni, müşteri ilişkilerinde perakende temas noktalarının önemine işaret ederek, satış veya servis bayilerinde yoğunlaşmakta. Türkiye’deki tüketicilerin yüzde 62’si aracını servise götürdüğü ya da satın aldığı bayiye güvenirken, ancak yüzde 32’si sahip olduğu aracın üreticisi/markasına güven duyuyor.

Kişisel Veriler Markalara Emanet

  • Kişisel verilerini paylaşmaya küresel ortalamalardan daha fazla eğilimli olan Türk tüketicilerin yüzde 42’si araçlarının ürettiği verileri yönetme konusunda en çok otomotiv markalarına ve araç satıcılarına güveniyor.
  • Türkiye’de ankete katılan tüketicilerin yarısından fazlası (yüzde 53), bağlantılı teknolojiler için, ayrı bir ödeme yapmayıp araç satın alma fiyatının içinde önden ödeme yapmış olmayı tercih ediyor. Bu durum, aylık abonelikler şeklinde yeni gelir akışları oluşturmayı hedefleyen otomotiv markaları için önemli bir zorluk teşkil ediyor.

‘Tercihleri maliyet belirliyor’

Araştırma sonuçlarını değerlendiren Deloitte Türkiye Otomotiv Sektör Lideri Özlem Yanmaz, sektörün son dönemde küresel pazarda arka arkaya yaşanan şoklarla yüzleşmeye devam ettiğini söyledi. Bu yılki raporun tüketicilerin elektrikli araçları benimsemeye olan ilgisini, araç satın alma eğilimini, endişelerini ve tercihlerini ortaya koyduğunu vurgulayan Yanmaz, “Geçen birkaç yılın zorluklarına rağmen otomotiv endüstrisi uyum sağlamaya ve ilerlemeye devam ediyor. Yükselen fiyatlar tüketiciler için önemli bir zorluk olsa da yakıt maliyetlerini düşürmeye yönelik güçlü istek yalnızca Türkiye’de değil dünyada da elektrikli araç satın alma eğilimini artırıyor. Sektör oyuncuları, mobilite deneyimini geliştiren katma değerli hizmetlerle yeni gelir akışlarının kilidini açmak için elektrikli araçlara geçişten yararlanmak istiyor. Bu dönüşüm her ne kadar ürün odaklı görünse de, tüketiciler, maliyet, güven ve ürün kalitesini önceliklendiriyor, daha derine indiğimizde ise pürüzsüz müşteri deneyimi ve artan çok kanallı kolaylık beklentisi karşımıza çıkıyor. Teknoloji ile tetiklenen bu devrimlerin tek sabiti olan insan her zaman sektörün odağında olmaya devam edecek” dedi.