Küreselleşme ve Ekonomik Entegrasyonlar

Dr. Öğr. Üyesi Gözde MERT

Nişantaşı Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi

İşletme Bölüm Başkanı & Gözde Araştırma Şirketi Kurucusu

“Çeşitlendirme ve küreselleşme geleceğin anahtarlarıdır.” Fujio Mitarai

Küreselleşme, son yirmi yılda; politik, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda etkin bir rol oynamış ve sermaye, iş gücü ve malların serbest dolaşımına, büyük katkıda bulunmuştur. İletişim, taşımacılık, üretim teknolojisi ve politik gelişmeler, küreselleşmenin etki alanını artırmıştır.

Küreselleşme ile sağlanan hızlı teknolojik değişimler; finans piyasalarının bütünleşmesi, düşük işlem ve bilgi maliyetleri, optimal kaynak dağılımı, verimlilik ve yatırım artışı ve tam istihdamın sağlanmasına yardım ederek, ülkelerin büyüme hızlarını artırmaktadır.

Ekonomik bütünleşme ve uluslararası oluşumlar, 20. yüzyıl dünya ekonomisi içinde oldukça önemli olmuştur. Bölgesel entegrasyon; devlet sınırları, kişiler, mallar ve üretimler üzerindeki getirdiği kısıtlamaları kaldırmıştır. Bölgesel ekonomik entegrasyon, dış ticareti artırması ve kaynak dağılımını etkinleştirmesi ile üye ülkelerdeki refah seviyesini yükseltmiştir.

Uluslararası işletmecilik yalnızca gelişmekle kalmamış, aynı zamanda çok daha çeşitli ve karmaşık bir duruma gelmiştir. Bu gelişmelerin sonunda ulusal ekonomiler global ekonomiye katılmakta ve yeni bir ekonomik düzen ortaya çıkmaktadır. Küreselleşme; dünya mal ve hizmet üretiminin birbirine entegre olduğu dinamik bir süreç hâlini almıştır. Hükümetler globalleşmenin, yararlarını maksimize etmek için, ortak önlemler alma yeteneğine sahip olmak istemektedir. Birlikte hareket etmenin getireceği faydalardan yararlanmak isteyen ülkeler, üçüncü ülke ekonomilerine karşı güç elde etmek amacıyla, ekonomik bütünleşmeye başlamışlardır.

Ülkeleri, ekonomik bütünleşmeye iten nedenler:

  • Genişleyen Piyasa: Genişleyen piyasa sonunda işletmeler, yeni üretim teknikleri için ar-ge’yi arttırmaktadır. Ar-Ge’ye bağlı olarak, üretim gücünde etki eden faktörlerden en önemlisi, teknolojik gelişmelerdir. Teknolojik gelişmeler, ölçek büyümelerine ve ürün maliyetlerini azaltmaya olanak sağlamaktadır.
  • İçsel ve Dışsal Ekonomiler: Maliyetlerde değişiklik, içsel ve dışsal unsurlardan meydana gelmektedir. İçsel ve dışsal ekonomiler, noksan kapasiteyle çalışan sanayinin, tam kapasiteyle çalışmasını sağlamış ve üretimin artışını gerekli kılmıştır.
  • Üretim Faktörlerinin Dağılımı: Ekonomik bütünleşmeler ortak pazar ve üye ülkeler arasında, üretim faktörlerinin serbestçe dolaşımını sağlar. Ulusal ekonomiden, entegrasyona geçilmesiyle, üretim faktörleri coğrafi olarak dağılım gösterir. Entegrasyon tesisi ile üretimin coğrafi konumu hakkında, iki görüş mevcuttur. Birinci görüş; üretim faktörlerinin entegrasyon ile toplanma etkisi görüşüdür. Üretim unsurlarının serbestçe dolaşımı ile teknolojik değişim daha hızlı gerçekleşmekte; sermaye ve emeğin daha verimli olduğu gelişmiş ülkelerde ve bölgelerde toplanması; üretim faktörlerinin toplanma etkisini meydana getirmektedir. İkinci görüş; üretim faktörlerinin, entegrasyon ile yayılma etkisinin olmasıdır. Ekonomik bütünleşmelerde; toplanma etkisi yanında bir de yayılma etkisi vardır. Bütünleşme sonunda ülkeler, mobil üretim faktörlerinden faydalanmak isterler.
  • Rekabet Artışı: Büyük piyasada sınırlayıcı şartlar, az olduğundan dolayı, işletmelerin daha etkin çalışması söz konusudur. Küçük piyasalar, işletmelerin optimum seviyede çalışmasına imkân vermez. Büyük piyasalarda ise optimum ölçeğe ulaşılabilmektedir.
  • Politik Nedenler: Ekonomik bütünleşmeler, zaman içinde politik bütünleşmelere yol açmaktadır. Ekonomik bütünleşme ileri aşamasında, ülkeler arası ekonomik ve sosyal politikaların uyumlaştırılması, ülkeler arası politik yakınlaşmayı ortaya çıkarmaktadır.
  • Diğer Nedenler: Ekonomik bütünleşme ana nedeni olmakla birlikte, ülkelerin ekonomik bütünleşmesinde başka faktörler de mevcuttur. Bu faktörler; ekonomik gelişme düzeylerinin yakınlığı, siyasi ve askeri konularda yakınlık, coğrafi yakınlık, tarihi, dini ve kültürel bağların bulunması ve uluslararası anlaşmalardan doğan zorunluluklardır.

Detaylı bilgiler için aşağıdaki eseri okuyabilirsiniz:

Mert, G. (2019). Uluslararası İşletmecilik Teori, Kavram ve Örnek Olaylar, Nobel Akademik Yayıncılık, Ankara.

Hatalı Birim Fiyat Teklif Cetveli Sunan İstekli ve Sınır Değer Hesaplaması

Hatalı Birim Fiyat Teklif Cetveli Sunan İstekli Sınır Değer Hesaplamasında Dikkate Alınır Mı?

İtirazen Şikayet Konusu; İtirazen şikâyet dilekçesinde özetle, ihalede istekli …………..Ltd. Şti.ye ait teklifin sunulan birim fiyat teklif cetvelinin hatalı olduğu gerekçesiyle idarece değerlendirme dışı bırakıldığı ve anılan istekliye ait teklifin sınır değer hesabına dahil edilmediği, bu şekilde yapılan hesaplama ile oluşan sınır değer tutarı sonucunda kendilerine ait teklifin sınır değerin altında kaldığı ve söz konusu firmanın sınır değer hesabına dahil edilmemesinin hukuka aykırı olduğu,

4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 36’ncı ve 37’nci maddeleri uyarınca birim fiyat teklif cetvelinde hata bulunup bulunmadığına ilişkin değerlendirmenin ihalenin ilk oturumunda yapılmayacağı, ihale komisyonu tarafından ………………. Ltd. Şti.nin mektubunun birim fiyat teklif cetvelinde hata bulunması veya birim fiyat teklif cetvelindeki herhangi bir iptal sebebinin bulunması nedeniyle uygun kabul edilmeyerek sınır değer hesaplanmasına dahil edilmemesinin mevzuata aykırı olduğu, sınır değer hesaplamasının adı geçen isteklinin teklifinin de dahil edilerek yapılması gerektiği,

Birim fiyat teklif cetveli teklif mektubunun ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilse de anılan Kanun maddeleri gereği sınır değer hesaplamasının geçerli teminat mektubu ve teklif mektubu üzerinden değerlendirilmesinin uygun görüldüğü, EKAP sınır değer hesaplama modülünde “İhalenin ilk oturumunda teklif mektubu ve geçici teminatı usulüne uygun olduğu anlaşılan isteklilerin teklifleri girilmelidir.” ibaresinin bulunduğu, Kamu İhale Kurulu’nun bahse konu hakkında emsal kararlarının bulunduğu, bu sebeple sınır değerin yeniden hesaplanması gerektiği iddialarına yer verilmiştir.

 

Kamu İhale Kurulu Kararı Özeti; 20.04.2022 tarihli ve 2022/UH.II-525 sayılı Kamu İhale Kurulu kararına göre;

Kamu İhale Kurulu tarafından ihale işlem dosyası üzerinden yapılan inceleme neticesinde;

4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 36’ncı maddesine göre, ihale komisyonunun ilk oturumda isteklilerin belgelerinin eksik olup olmadığını ve teklif mektubu ile geçici teminatlarının usulüne uygun olup olmadığını kontrol edeceği, anılan Kanun’un 37’nci maddesine göre ise, ikinci oturumda ihale komisyonunun, tekliflerin değerlendirilmesine geçip, öncelikle belgeleri eksik olduğu veya teklif mektubu ile geçici teminatı usulüne uygun olmadığı 36’ncı maddeye göre ilk oturumda tespit edilen isteklilerin tekliflerinin değerlendirme dışı bırakılmasına karar vereceği, daha sonra ilk değerlendirme ve işlemler sonucunda belgeleri eksiksiz ve teklif mektubu ile geçici teminatı usulüne uygun olan isteklilerin tekliflerinin ayrıntılı değerlendirilmesine geçip, isteklilerin ihale konusu işi yapabilme kapasitelerini belirleyen yeterlik kriterlerine ve tekliflerin ihale dokümanında belirtilen şartlara uygun olup olmadığı ile birim fiyat teklif cetvellerinde aritmetik hata bulunup bulunmadığını inceleyeceği ve uygun olmadığı belirlenen isteklilerin teklifleri ile birim fiyat teklif cetvellerinde aritmetik hata bulunan teklifleri değerlendirme dışı bırakacağı anlaşılmaktadır.

Bu çerçevede, Kamu İhale Kanunu’nun 36’ncı maddesi uyarınca ilk oturumda teklif mektubu ve geçici teminatı usulüne uygun sunan isteklilerin teklifleri “geçerli teklif” olarak dikkate alınacak ve geçerli teklifler tespit edildikten sonra sınır değer tutarı hesaplanacaktır.

Dolayısıyla, birim fiyat teklif cetveline ilişkin değerlendirme ihalenin ilk oturumunda yapılamayacağından,

ihale komisyonunun ………….Ltd. Şti.ye ait teklifin “…İsteklinin teklif zarfında sunduğu birim fiyat teklif cetveli hatalı birim fiyat teklif cetveli olduğundan…” gerekçesiyle uygun kabul edilmeyerek sınır değer hesaplanmasında bu isteklinin teklifinin dahil edilmemesinin mevzuata aykırı olduğu, sınır değer hesaplamasının ……………….. Ltd. Şti.nin teklifinin de dahil edilerek hesaplanması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

İdarece “R” katsayısı 0,74 olarak belirlendiğinden bu katsayı kullanılarak ve söz konusu isteklinin teklif fiyatı olan 1.173.000,00 TL de dahil olmak üzere, ihalenin ilk oturumunda teklif mektubu ve geçici teminat mektubunun usulüne uygun olduğu anlaşılan 7 isteklinin teklifi dikkate alınarak, Kamu İhale Kurumu’nun internet sayfasında sınır değer hesaplama modülünü kullanarak yapılan hesaplama sonucunda incelenen ihalede sınır değerin 951.537,41 TL olduğu hesaplanmıştır. İdare tarafından tekliflerin değerlendirilmesinin bu sınır değer üzerinden yapılarak ihale işlemlerine devam edilmesi gerekmekte olup başvuru sahibinin bu iddiası yerinde görülmüş ve düzeltici işlem belirlenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

Mehmet ATASEVER

Kamu İhale Kurulu Eski Üyesi/ Akademisyen

Genişletilmiş 2. Baskı Müzakere Teknikleri ve Pazarlık Becerileri Kitabı Haziran’da Satınalma Dergisi ile birlikte.

Genişletilmiş 2. Baskı Müzakere Teknikleri ve Pazarlık Becerileri Kitabı
Haziran’da Satınalma Dergisi ile birlikte.

Kişisel veya Şirket Dijital Dergi Üyeliği için;
https://satinalmadergisi.com/dijital-islem-merkezi/

TEDARİK ZİNCİRİNDE SATINALMANIN YENİ NORMALİ; MALİYET Mİ? TEDARİK Mİ?

Değerli zirve katılımcıları,

Stratejik Satınalma Derneği olarak çok farklı bir heyecanı siz kıymetli paydaşlarımız ile birlikte yaşıyoruz. Derneğimizin ilk mesleki zirvesini gerçekleştirmekteyiz. Kıymetli konuşmacılarımız, meslek duayenlerimiz, değerli sektör temsilcilerimiz, üniversitelerimiz ve firma temsilcileri kısaca tüm piyasa yapıcıları olarak birlikte olacağız.

Hepimizin malumu zor ve problemli bir dönem geçirmekteyiz. Önce küresel ölçekte yaşadığımız Covid-19 pandemi sorunları, hemen ardından bölgemizde cereyan eden Rusya- Ukrayna savaşının getirdiği zorluklar. İşte böylesi zor bir dönemde biz satın almacılar ve diğer paydaşlar olarak, fikirlerimizi ortaya koymak, birbirimizi daha doğru anlamak ve zor geçen süreci daha doğru yönetmek adına bir araya gelmek istedik. Bu sebepten zirve temamızı da “TEDARİK ZİNCİRİNDE SATINALMANIN YENİ NORMALİ; MALİYET Mİ? TEDARİK Mİ?” olarak belirlemiş bulunuyoruz.

Tedarik zinciri sorunlarının had safhaya çıktığı günlerde acaba ürüne ulaşmak için her yolu denemeli ve tek hedef haline mi getirmeli? Bunun yanı sıra, alınan ürün ya da hizmetin tekrar aynı maliyetlerde elde edebilme endişesine karşı sadece maliyet açısından mı yaklaşımlar sergilenmeli? Ayrıca bu zor zamanlarda sürdürülebilirlik nasıl sağlanmalı? Bu ve bunlar gibi birçok konunun ele alınacağı, birçok sektör temsilcisinin birlikte olduğu verimli bir o kadar da pozitif sonuçlar alabileceğimiz bir zirve yapmayı planlıyoruz.

Stratejik Satınalma Derneği olarak, üyelerimiz ve diğer tüm paydaşlarımıza; birçok sektörden farklı konu başlıkları ile, çok değerli bilgi ve tecrübelerin aktarılacağı, verimli bir o kadar keyifli bir gün geçirmeyi hedeflemekteyiz. Tam gün sürecek bu zirve etkinliğimizde siz değerli dostlarımızı aramızda görmekten onur ve mutluluk duyarız.

Saygılarımızla,

Stratejik Satınalma Derneği Yönetim Kurulu

 

İŞ İMKANI SUNAN ”Online Uygulamalı Gümrük ve Dış Ticaret Uzmanlığı” Sertifika Programı. 3. Dönem Başlıyor

3. DÖNEM Ünsped Gümrük Müşavirliği ve İstanbul Üniversitesi işbirliği ile İŞ İMKANI SUNAN ”Online Uygulamalı Gümrük ve Dış Ticaret Uzmanlığı” sertifika programı başlıyor.
Katılım şartları ve kayıt için : İ.Ü. Sürekli Eğitim Merkezi _ https://sem.istanbul.edu.tr
Son Başvuru Tarihi: 12 Mayıs 2022
Program Tarihi: 14 Mayıs 2022
Program Yeri: Online
Ders Programını Görmek için: https://sem.istanbul.edu.tr/tr/content/uygulamali-gumruk-ve-dis-ticaret-uzmanligi-sertifika-programi/ders-programi

Vasıf Yanılgısı

Vasıf Yanılgısı

Prof. Dr. Umut Omay
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi

İşgücü piyasasında uzunca bir süreden beri gözlenmekte olan ilginç bir durumun varlığından söz edilebilir: Bir tarafta iş bulamayan insanlar, diğer tarafta da çalıştıracak insan bulamayan işverenler!

Tarafların şikâyetleri dikkate alındığında işgücü piyasasında arz ve talep açısından sayısal anlamda bir sorun olmadığı ancak bir şekilde arz ile talebin kesişmediği anlaşılmaktadır. Eğer bir piyasada arz (satıcı) ve talep (alıcı) açısından sayısal anlamda bir sıkıntı yoksa tarafların neden buluşamadıkları sorusu üzerinde durmak gerekir. Genel piyasa mantığından hareket edilirse, yeterli sayıda alıcının ve satıcının bulunduğu bir piyasada bunların buluşamaması olanaksızdır ve bu nedenle de bu tip serzenişler anlamsızdır.

Buradaki temel yanılgı sürecin yalnızca sayısal (nicel) olarak ele alınmasıdır. Tarafların beklentileri dikkate alındığında arz ile talebin neden buluşamadığı, diğer bir ifade ile aslında arz ve talep arasında neden bir uyumsuzluk bulunduğu daha açık bir biçimde ortaya konulabilir. İşgücü piyasasındaki arz ve talep uyumsuzluğunun birçok nedeni olmakla birlikte bu yazıda yalnızca vasıf meselesi üzerinde durmanın özellikle çalışanlar ve genç adaylar açısından yararlı olacağını umuyorum. Çünkü “vasıf” konusunda önemli ve yaygın bir yanılgının var olduğunu düşünüyorum.

Derslerde öğrencilerim için bir noktayı sıklıkla vurgularım: İş bulabilecek miyim sorusuna takılıp kalmak yerine işveren neden beni tercih etsin sorusuna odaklanmanız ve kendinize sürekli olarak yatırım yapmanız, iş hayatına girdikten sonra da sürekli değişen koşullar nedeniyle kendinize yatırım yapmaya devam etmeniz gerekir (1).

Gençlere yaptığım bu öneri şu şekilde özetlenebilir: “Vasıflı olun ve vasıflı kalın! Arayan değil, aranılan olun!”.

Ancak bu öneriye şu ve benzeri itirazlar gelmektedir: “İyi de zaten gençlerin önemli bir kısmı üniversiteye gidiyor ve tarihte hiç olmadığı kadar üniversite mezununa sahibiz!”, “İki tane üniversite diplomam var ama iş bulamıyorum! O kadar okul okudum utanmadan sanki vasıfsızmışım gibi asgari ücret teklif ediyorlar, ben de doğal olarak kabul etmiyorum! …”. İşte yanılgı da burada ortaya çıkıyor: Çalışanlar ve çalışan adayları vasfı kendilerinin belirlediğini düşünüyorlar. Oysa vasfın ne olduğunu ve derecesini işveren belirler. Dolayısıyla hangi niteliğin vasıf olarak kabul edileceği ve bu vasfın değeri bunu arz eden yerine bunu talep edene bağlıdır (2).

Bunun en önemli örneğini lisans mezuniyetinde görmek mümkündür. Bir zamanlar vasıf kaynağı olarak görülen lisans mezuniyeti artık bu özelliğini yitirmeye başlamıştır. Bunun en önemli nedeninin geleneksel iktisat yaklaşımındaki kıt kaynak sorunu ile ilişkili olduğu söylenebilir. Bu yaklaşıma göre kaynaklar kıt, ihtiyaçlar ise sınırsızdır ve normal koşullarda bir şeyin değeri ile o şeyin kıtlığı arasında ters yönlü bir ilişki bulunmaktadır. Bu düşünce çerçevesinde lisans mezunu sayılarındaki değişime bakmak neden artık lisans mezuniyetinin vasıf kazandıran bir unsur olmadığını anlamak için önemlidir.

1982-1983 döneminde bir lisans programından mezun olanların sayısı yalnızca 27.621’dir. 2002-2003 döneminde ise lisans mezunu sayısı 178.806 olarak gerçekleşmiştir (3). Son verilere göre 2019-2020 döneminde lisans mezunu sayısı 569.702 olarak gerçekleşirken, 2020-2021 dönemi verilerine göre ise toplam 4.266.024 lisans öğrencisi bulunmaktadır (4). Dolayısıyla lisans mezunu olmanın yaklaşık 40 yıl önce düşük arz yüksek talep çerçevesinde kıt bir kaynak olma özelliği göstermesi nedeniyle işveren açısından yüksek bir vasıf olarak değerlendirilmiş olduğu söylenebilir. Günümüzde ise lisans mezunu arzının hızlıca artması, kıt kaynak olma özelliğinin de ortadan kaybolmasına neden olmaktadır.

Elbette vasıf ile ilgili sorulması gereken bir başka soru ise her kıt kaynağa yüksek bir değer atfedilip atfedilmeyeceğine ilişkindir. Yine geleneksel iktisat açısından bu sorunun yanıtı ihtiyaçlar çerçevesinde verilmektedir.

Bunu açıklamak için yine sık kullandığım bir örneğimi burada paylaşmak istiyorum: Fince, İbranice ve Arnavutça olmak üzere bunların üçünü de bilen ve bu diller arasında simultane tercüme yapabilen bir kişiyi düşünelim. Bu kişinin yüksek düzeyde yetkinliğe sahip olduğu tartışmasızdır. Üstelik böyle bir özelliğe sahip kişi sayısının oldukça düşük olacağı, belki de hiç olmayacağı açıktır. Dolayısıyla eğer varsa bu kişinin yüksek bir vasıf derecesine sahip olduğu düşünülebilir. Ne var ki, böyle bir ihtiyacın var olup olmadığı belirsizdir. Dolayısıyla bu beceri kıt bir kaynağa gönderme yapıyor olsa da bu beceriye değer verilmesi ve işgücü piyasası açısından bir vasıf olarak değerlendirilmesi tamamen bu niteliğe olan ihtiyaçla ilişkilidir. İstenildiği kadar işgücü piyasasında ender bulunan bir yetenek ya da beceri arz edilsin, sonuçta bunlara ilişkin talep olmadığı sürece bu niteliklere sahip kişiler de vasıfsız olarak kabul edilecektir (5).

Peki, bu durumda ne yapılabilir? Görüldüğü üzere işgücü piyasasında vasıflı sayılabilmek nicel anlamda kıt olan bir ihtiyaca yanıt verebiliyor olmakla ilişkilidir. Ne var ki, burada da bir başka sorun kendisini göstermektedir. Zira bugünkü duruma ve yine bugünün ihtiyaçlarına odaklanmak birçok insanı yanıltmakta ve gelecekle ilgili yanlış kararlar almalarına neden olmaktadır. Çünkü değişmeyen tek şey değişimin kendisi olduğundan, işgücü piyasasında da ihtiyaç duyulan nitelikler hızlıca değişmektedir. Lisans mezuniyetinde de olduğu gibi, bugün talep gören bir nitelik, 10 yıl sonra sıradan bir özellik, hatta yalnızca iş başvurusu için bir ön koşul haline dönüşebilmektedir.

Şunu kabul etmek gerekir: Bugünkü ihtiyaçlar ve talepler bugünle sınırlıdır. Zaten belirli bir dönemde talep gören bir niteliği edinmek için o niteliğe olan yönlenme ve hatta yığılma, o niteliğin kıtlığını bir sonraki dönemde ortadan kaldırıp o niteliği sıradanlaştırmakta ve ayırt edici özellik olmaktan çıkartmaktadır. Bunun ne anlama geldiği “Örümcek Ağı Modeli” ile rahatlıkla açıklanabilir.

Bir tarım ürününün bir dönemdeki rekoltesinin o ürünün bir önceki dönemdeki fiyatı tarafından belirlendiği düşüncesine dayanan “Örümcek Ağı Modeli”nin artık işgücü piyasası için de geçerli sonuçlar verdiği görülmektedir. Örneğin, bugün işgücü piyasasında mezunlarının yoğun talep gördüğü ve bu nedenle de mezunlarına diğerlerine göre daha yüksek ücretle ve cazip çalışma koşullarıyla iş imkânı sağlayan bir lisans programına talebin yükseleceği açıktır. Bu yüksek talep nedeniyle birçok üniversitede söz konusu lisans programı açılacak ve sınavda diğer adaylara göre daha yüksek derece elde etmiş olanlar elbette kendileri açısından cazip ve mantıklı görünen bu programı öncelikli olarak tercih edecektir. Bütün bu sürecin sonunda ise ortaya çıkacak kaçınılmaz sonuç ise şu olacaktır: Talepten daha fazla mezun, kısacası iktisat terminolojisine göre arz fazlası. O lisans derecesine sahip kişilerin sayısı fazlalaştığı için kıt kaynak olma özelliği de ortadan kalkacak ve büyük beklentilerle bu lisans programına kayıt yaptırıp mezun olmuş bu kişiler, ne yazık ki umduklarından çok daha farklı bir ortamla karşılaşacak ve büyük bir hayal kırıklığı yaşayacaktır (6).

Gelecekteki ihtiyaçları kestirebilmek de vasıflı olmak ve vasıflı kalmak için önemlidir. Kuşkusuz her şeyin son derece hızlı değiştiği bir dünyada bunu yapabilmek hiç kolay değildir. Değişim o kadar hızlıdır ki iş deneyimleri ve belirli bir iş için sahip olunan bilgiler aynı hızla eskimektedir (7). Öyleyse ne yapılabilir? Bu sorunun yanıtını “Hayat Boyu Öğrenme Felsefesini içselleştirmek ve benimsemek” olarak vermek mümkündür. Artık kabul edilmesi gereken gerçek, belirli bir eğitim sürecini tamamladıktan sonra ömür boyu o işi yapabilmenin geçmişte kaldığıdır. Bireyler artık sürekli olarak kendilerini ve bilgilerini yenilemek, bunlara ilave olarak da yeni bilgiler ve beceriler edinmek durumundadır (8).

Kısacası “vasıflı olmak ve vasıflı kalmak” artık bireylerin kendilerine sürekli ve çok yönlü olarak yatırım yapmalarını gerektirmektedir. Dolayısıyla vasıf meselesi yalnızca işgücü piyasasına ilk kez katılanların sorunu olmaktan çıkmakta, her pozisyonda ve her vasıf derecesinde çalışan bireylerin dikkate almaları gereken genel bir durum haline dönüşmektedir.

O halde şu düşünüş biçimini akıldan çıkartmamak gerekir: “Bugün tercih edilen ve aranılan biri misiniz?”. Bu sorunun yanıtı “evet” ise “tebrikler bugünle sınırlı kalmak üzere başarılısınız!”. Ancak bu yanıta evet diyenlerin başka bir soruyu daha yanıtlamaları beklendiğinden rehavete kapılmaması gerekmektedir: “Peki, yarın da tercih edilen ve aranılan biri olacak mısınız?”. Unutmayın ki bu sorunun yanıtı gelecek için bugün ne yapıp ne yapmadığınızda saklıdır. Belki de artık her gece uyumadan önce “Vasıflı olmak ve vasıflı kalmak için bugün ne yaptım?” sorusunu sorup günlük bir muhasebe yapma alışkanlığını kazanmak gerekmektedir. Ne dersiniz?

Kaynaklar

(1) Omay, U. (2015), ““Okul Bitti, Artık Ders Çalışmak Yok!” Derken Emin misiniz?: Yakalardaki Dönüşüm ve Hayat Boyu Öğrenme”, Kadıköy Maarif, Yıl: 10, Sayı: 36, ss. 30-32.

(2) Omay, U. (2017), Post Homo Servus, Beta Basım Yayım, s. 215.

(3) Yükseköğretim İstatistikleri, 1982-2013 Öğrenci-Mezun Özet, Çevrim içi: https://istatistik.yok.gov.tr, Erişim Tarihi: 20.04.2022.

(4) Yükseköğretim İstatistikleri, 2020-2021 Öğretim Yılı Yükseköğretim İstatistikleri, Çevrim içi: https://istatistik.yok.gov.tr, Erişim Tarihi: 20.04.2022.

(5) Omay, Post Homo Servus, a.g.e., ss. 215-216.

(6) a.g.e., ss. 216-218.

(7) Omay, U. (2013), “Hayat Boyu Öğrenme Stratejilerinin İşgücü Piyasasında Dengeleyici Rolü, İşsizliği Önleyici/Azaltıcı Etkisi”, İstihdamda 3i, Sayı: 8, s. 59.

(8) a.g.e., ss. 58-59.

PROF. DR. UMUT OMAY – MAKALE LİSTESİ

GİRİŞİMCİLİK VE YÖNETİCİ GÜÇLENDİRME

PAZARLAMA

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ

İŞ DÜNYASINDA TUTUM VE DAVRANIŞ

DİĞER KONULAR

Kadın işçiye kreş hizmeti sunulması yerine kreş yardımı yapılması hukuka uygun mudur?

Kadın işçiye kreş hizmeti sunulması yerine kreş yardımı yapılması hukuka uygun mudur?
LÜTFİ İNCİROĞLU

Gebe veya Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları ve Çocuk Bakım Yurtlarına Dair Yönetmelik’e göre,  Yaşları ve medeni halleri ne olursa olsun, 100-150 kadın çalışanı olan işyerlerinde, emziren çalışanların çocuklarını emzirmeleri için işveren tarafından, çalışma yerlerinden ayrı ve işyerine en çok 250 metre uzaklıkta EK-IV’te belirtilen şartları taşıyan bir emzirme odasının kurulması zorunludur (m.13/1).

Yaşları ve medeni halleri ne olursa olsun, 150’den çok kadın çalışanı olan işyerlerinde, 0-6 yaşındaki çocukların bırakılması, bakımı ve emziren çalışanların çocuklarını emzirmeleri için işveren tarafından, çalışma yerlerinden ayrı ve işyerine yakın EK-IV’te belirtilen şartları taşıyan bir yurdun kurulması zorunludur (m.13/2).

Yurt, işyerine 250 metreden daha uzaksa işveren taşıt sağlamakla yükümlüdür. İşverenler, ortaklaşa oda ve yurt kurabilecekleri gibi, oda ve yurt açma yükümlülüğünü, kamu kurumlarınca yetkilendirilmiş yurtlarla yapacakları anlaşmalarla da yerine getirebilirler (m.13/3).

Oda ve yurt açma yükümlülüğünün belirlenmesinde, işverenin belediye ve mücavir alan sınırları içinde bulunan tüm işyerlerindeki kadın çalışanların toplam sayısı dikkate alınır (m.13/4).

Emzirme odası ve/veya yurt kurulması için gereken kadın çalışan sayısının hesabına erkek çalışanlar arasından çocuğunun annesi ölmüş veya velayeti babaya verilmiş olanlar da dâhil edilir (m.13/5).

Uygulamada işverenlerin bu yükümlüklerini yerine getirmek yerine kadın işçilere kreş yardımı adı altında bir miktar ödeme yaptıkları görülmektedir. Ancak bu uygulamada hukuka uygun bulunmamaktadır. İşverenlerin kreş hizmeti sunma yerine bunun yerine bir miktar ödeme yapmaları işvereni bu yükümlülükten kurtarmamaktadır.

Nitekim, Antalya Bölge Adliye Mahkemesinin 10. Hukuk Dairesinin verdiği bir kararında,” Gebe veya Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları ve Çocuk Bakım Yurtlarına Dair Yönetmelik’in 15.maddesine göre, işverenin belediye ve mücavir alan sınırları içinde bulunan tüm işyerlerinde, yaşları ve medeni halleri ne olursa olsun, toplam 150’den çok kadın çalışanı olması halinde, 0-6 yaşındaki çocukların bırakılması, bakımı ve emziren çalışanların çocuklarını emzirmeleri için işveren tarafından, çalışma yerlerinden ayrı ve işyerine yakın belirli şartları taşıyan bir yurdun kurulması zorunludur.

Somut uyuşmazlıkta yönetmelikteki açık uyuşmazlığa rağmen davalı işverenin yönetmeliğe aykırı olarak kreş açmadığı, davacı işçi tarafından 4857 sayılı Yasa’nın 24/II-f maddesi uyarınca çalışma şartlarının uygulanmaması nedeniyle gerçekleştirilen feshin haklı nedene dayandığı, davacıya kreş yardımı adı altında belirli bir miktar ödeme yapılmış olmasının yönetmelikteki açık düzenleme karşısında sonuca etkili olmadığı görülmekle davanın istinaf sebepleri yerinde bulunmamıştır”[1].

Yargıtay’a göre de, “Yönetmelikteki düzenleme gereği işverenin kreş açma zorunluluğu bulunmakta olup, bu yükümlülüğünü yerine getirmeyen işveren karşısında işçinin iş sözleşmesini haklı nedenle fesih hakkı bulunmaktadır[2].

Sonuç olarak, 150’den fazla kadın çalışanı olan işverenin gebe veya emziren kadınların çalıştırma şartlarıyla emzirme odaları ve çocuk bakım yurtlarına dair yönetmelik m.15 uyarınca, kreş hizmeti sunulması yerine kreş yardımı adı altında belirli bir miktar ödeme yapılmış olması yönetmelikteki açık düzenleme karşında sonuca etkili değildir. İşverenin kreş hizmeti vermek yerine kreş yardımı adı altında bir miktar ödeme yapması hukuka uygun olmadığı gibi çalışma şartlarının uygulanmaması anlamına gelir ve işçiye haklı nedenle fesih yetkisi verir.

[1] Antalya BAM.10.HD. 26.9. 2019 T., E.2019/1407, K.2019/1597 ÇİL, Şahin, İş Hukuku Yargıtay İlke Kararları, 9.Baskı, Ankara 2022, s,760-761.

[1] Y9HD.10.4.2018 T., E.2015/14935, K.2018/8317 Legalbank.

Tükenmişlik Sendromunu Yönetelim

İş zamanı, an zamanı, tam zamanı diyerek sözlerine başlayan Eddi Anter, “Zaman, iyi idare edilmediği takdirde elimizde kolay tutamadığımız bir olgudur.  Söz konusu zaman göreceli olunca iş daha ilginç bir şekil alır. Mutluyken, eğlenirken, tatildeyken zaman hızla akıp geçer. Oysa sıkıldığımızda, sevmediğimiz bir işi yaptığımızda, mecburi sorumluluklarımızı yerine getirdiğimizde zaman yavaşlar hatta durur.” diyor.

Sözlerine “Peki neden acaba?” diyerek devam eden Eddi Anter;

Evet, amaç sevdiğin işi yapmak, ancak yaptığın işi sevmek de bir çözümdür. 

Yani elindeki imkanları değerlendirmek senin için bir avantajdır. İşini değiştiremiyorsan işin hakkındaki tavrını, bakış açını değiştirmek senin elindedir. Başarının ilk anahtarı elinden gelenin en iyisini yapmak. İleride bir gün bugüne geri dönüp baktığında ‘keşke’ dememek için elinde her ne iş varsa onun hakkını tam olarak vermelisin. Bu seni gelecekte içine düşeceğin zihnin tuzağından kurtaracaktır.”

Zamanla ilgili düşüncelerini bizimle paylaşan Eddi Anter

 “Sıkılmak zamanın farkındalığıdır.” diyor.

Sözlerine “Zamanın farkındalığı önemlidir. Her ne yapıyorsan an içinde kalman senin zamanı uzatman demektir. ‘Carpe diem’ denen olgu zihinle bedenin aynı anda, aynı yerde olması demektir.

Yani sen zihninin kendi kendine bir yerlere gidip gezinmesine engel olamazsan o zaman zihin seni kontrol altına alır ve sana tükenmişlik kapılarını aralar.

Pek çoğumuz enerjimizi gün bitmeden tüketirken iyi, güzel ve başarılı bir performansı neden sürdüremediğimizi anlamayız. Basit bir cep telefonunun şarjının bitmesinden pek farklı bir durum değildir işin aslı. Tek soru pilin bittiğinde kendini nasıl şarj edeceğindir.

Bunun yolu kendini tanımaktır. 

Kendini tanımaksa kendini arayıp bulmakla mümkündür.

“Olduğun yerde mutlu değilsen sorun yerde değil sendedir.”

Her gününü tatil gününe çevirmen mümkün fakat nasıl yapılacağını bilmiyorsun. Başka bir yere, yeni bir işe, farklı bir ülkeye gitmen gerekmiyor çünkü nereye gidersen git zihnin de, soruların da, sorunların da beraberinde gidecektir.

 

İHRACATTA NEYİ BİLİYORUZ ? – II

İHRACATIMIZ BAYRAM GÜZELLİĞİNDE OLSUN

İhracatta neleri bilip, neleri bilmediğimiz konusundaki yazılarımıza devam edeceğiz süreç içinde.

Ancak bugün bayram…

Ülkemiz ihracatlarının yüz güldürmesini, çok daha fazla olmasını, bolca döviz girdisi sağlamamıza neden olmasını dilerim.

Velhasıl bayram güzelliğinde ihracatımızın olmasını temenni eder, siz değerli okuyucularımızın her gününüzün bayram güzelliğinde ve sağlıklı olmasını diliyorum.

İşte bayramda ihracat makalemizi bu şekilde anlatmak istedim.
Bayram dolayısıyla bu hafta böyle sevgili okuyucularımız.

İHRACAT ADINA SÖYLEYECEKLERİMİZ

Haftaya görüşmek üzere

REŞAT BAĞCIOĞLU

Merkür İkizler Burcunda

Merkür İkizler Burcunda
Betül ERDEM

Merkür gezegeni İkizler burcuna geçiş yaptı. Gezegen çok hızlı hareket ettiği için Merkür’e tanrıların habercisi Hermes’in adı verilir. Yunan tanrısı Hermes, Roma mitolojisinden Merkür ile özdeşleştirilir. Merkür Güneş’ten 28 dereceden daha fazla uzaklaşamaz aslında bu durum bize Merkür’ün Güneş’e çalıştığını alınan bilgilerin, öğrendiklerimizin bireyin kendi yolunu bulmasına, hedeflerine ulaşmasına ve ben bilincinin ortaya çıkmasına yardımcı olduğunu göstermektedir.

Astrolojide Merkür öğrenme şeklimizi ve iletişim kurma becerimizi de gösterir. Merkür gezegeni, 22 Mayıs’a kadar İkizler burcunda kalmaya devam edecek. Zihinsel ve bedensel olarak hızımız artabilir. Akıcı bir şekilde konuşabilir, sorunlarımıza pratik çözümler bulmak isteyebiliriz ve daha hızlı hareket edebiliriz. Mantığımız ön planda olurken, duygularımızı biraz daha görmezden gelebiliriz. Merak duygumuz artarken her konu hakkında bilgi sahibi olmak isteyebiliriz. Tabi bu kadar merak beraberinde dedikoduyu da getirebilir. Entelektüel açıdan kendimizi geliştirmek önem kazanırken, kitap okumak, araştırma yapmak, yeni bir eğitime başlamak veya yazı yazmakta isteyebiliriz. Konsantre olmakta biraz zorlanabiliriz, çünkü aklımıza bir anda o kadar çok şey gelebilir ki hangi birine ne zaman nasıl başlayacağımızı bilemeyebiliriz. Bu yüzden başladığımız bir işe kanalize olmaya ve o işi bitirmeden başka bir işe başlamamaya biraz daha dikkat edebiliriz.

Yakın çevremizle ve kardeşlerimizle daha fazla iletişim kurabilir ve onlarla ilgili  güzel haberler alabiliriz. Tabi güncel hayattan bahsedip işlerden bahsetmemek olmaz bu dönem ticarette hız kazanacak. Anlaşmalar ve imzalar gündemimizde olacak.

Güzel haberler almanız dileği ile,
Betül ERDEM