B2B Sektör Buluşmaları: Covid Sonrası İç Denetimden Beklenenler

Webinar: Covid Sonrası İç Denetimden Beklenenler
Tarih: 17 Haziran 2020 Çarşamba
Saat: 16.00
Yayın linki: webinar.buyernetwork.net

B2B Sektör Buluşmaları’nın yarınki bölümünde Prof. Dr. Serhat Yanık moderatörlüğünde Sn. Derya Acar’ı, Gökhan Polat’ı ve Seyhan Gençağ’ı konuk edeceğiz.

Bu webinarımızda Covid-19 pandemi döneminde iç denetimden beklenenleri ele alacağız.

Pandemi dönemi işletmeleri hiç beklemedikleri farklı riskler ile karşı karşıya bıraktı. Sağlam bir denetim kültürüne ve altyapısına sahip işletmelerin bu süreçten daha az etkilendiği görülmekte.
Pandemi döneminde ve sonrasında denetim ve risk yönetim süreçleri hızla değişmekte ve gelişmekte.

İç denetimden beklenenleri, pandemiden sonra değişen ve gelişen süreçleri tartışacağımız bu webinarımıza davetlisiniz.


Firmanızın kurumsal pazarda B2B satış geliştirme faaliyetlerinde yeni bir kanal açın.
Profesyonel destek alın. https://buyernetwork.net/business/

Kurumsal satış operasyonlarında “dış kaynak kullanımı” ekonomiktir.
Sektörel satış uzmanlığından yararlanırsınız.
Firma personel dağılımınızı faaliyetlerinize en uygun şekilde yapılandırırsınız. Size zaman ve maliyet tasarrufu sağlar.

Join 8.850+ B2B Professionals

İhracatın Finansmanı – II

İHRACATIN FİNANSMANI KREDİSİNİ HANGİ KURULUŞLAR KULLANDIRIR?

İhracat yapmak amacıyla kullandırılacak kredi;

  • Bankaların kendi kaynaklarından,
  • Türk Eximbank kaynağından
  • Yurt dışı kaynaklı (Prefinansman Kredileri)

temin edilir.

İHRACATIN FİNANSMANININ ÖZELLİKLERİ NEDİR?

Bankaların kullandırdıkları çeşitli amaçlı ihtiyaç kredilerinden farklı olarak, geçen haftaki yazımda da belirttiğim üzere;

  • Kredinin kullanım tarihinden sonra ihracat yapıldığı, krediyi kullandıran kuruluşa belgelendirilecektir.
  • Kredi KKDF ve BSMV muafiyeti sağlar. Oysa normal ihtiyaç kredilerinde söz konusu muafiyetler yoktur.
  • İhracatın finansmanı kredisini kullanan kredi borçlusu ihracatçının sadece ana para + faiz + masraflar kadar borç yükümlüğü olmayıp, aynı zamanda kullanılan kredi tutarı + faiz + masraflar toplamı kadar ihracat yaptığı belgelendirilmelidir. İhracatçının kredi borç ve masrafları kadar parayı kredi kullandıran kuruluşa geri ödeyeceği gibi, ihracat yaptığını belgeleyen taahhüt borcu da söz konusudur.
  • İhracatın finansmanı kredisini kullanan ihracatçının, diğer kredilerden farklı olarak iki farklı borcun altına girer.
  • İhracatın finansmanı olarak kullanılan kredinin vade sonunda krediyi kullandıran kuruluşa geri ödemesi borcun bir tanesidir. Diğer borç da ihracat taahhüt borcu olup devlete karşı yükümlülük içindedir. Krediyi kullandıran ilgili finans kuruluşları ihracat taahhüt borcunun tamamlanmadığının sonucunu T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı’na bildirmekle yükümlüdür.
  • İhracat taahhüt yükümlülüklerinin neler olduklarını TCMB genelgeleri ile duyurmaktadır.

İHRACATIN FİNANSMANI OLARAK KULLANDIRILAN KREDİLERDE İHRACATÇININ RİSKLERİ

Yukarıdaki tablolardan da anlaşılacağı üzere ihracatın finansmanı olarak kullanılan kredilerde ihracatçının iki değişik borcu vardır. Ana para ve masraflar + faiz ile ihracat taahhüt borcu. Her iki borcun belirlenen vadelerde kapatılması zorunludur. Borcun birinin kapatılması, diğer borcun da kapatıldığı anlamına gelmez. Ana para, faiz ve masrafları anladık da, ihracat taahhüt borcu da ne demek oluyor dediğinizi duyar gibiyim.

Konular uzun, haftaya anlatmama izin verirsiniz değil mi?

Hazır Giyimde Tüketim Alışkanlıkları Değişecek

  • Hazır giyim sektöründeki paradigma değişikliği pandemiyle birlikte hızlandı. 
  • İnsan odaklı ve doğaya duyarlı üretim süreçleri ön plana çıkıyor. 
  • Hızlı moda ve sezonluk giyim trendleri yerini zamansız ve klasik ürünlere bırakacak. 

İSTANBUL, 15 Haziran 2020 /B2Press/ – Bordo Grubu Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Fahri Şahin, “yeni normal” dönemde hazır giyim sektöründe ortaya çıkacak değişiklikleri değerlendirerek, “Hazır giyimde tüketim alışkanlıklarını değiştirecek.” dedi. İnsanların daha kaliteli, sağlıklı ve maliyeti yüksek ürünlere yöneleceğini belirten Şahin, “Artık sezonluk değil daha uzun süreli giyinecekler. Bu da kültürümüzdeki eski alışkanlıklarımıza geri döneceğimiz anlamına geliyor.” ifadelerini kullandı.

Dünyayı etkisi altına alan Covid-19, hazır giyim sektöründe de etkisini devam ettiriyor. Sektörün geleceği hakkında belirsizlik sürerken, sektörde söz sahibi markalar bazı çıkarımlar ve öngörülerle yeni bir yol haritası çizmeye çalışıyor. Tekstil sektörünün önde gelen markalarından Bordo Grubu’nun yöneticilerinden Fahri Şahin, koronavirüs (Covid-19) pandemisi sonrası başlayan “yeni normal” dönemde hazır giyim sektörünün son durumunu ve sektörle ilgili öngörüleri değerlendirdi.

“Hazır giyim sektöründe sürdürülebilir modaya yönelik çok ciddi bir paradigma değişiklikleri bekleniyor.” diyen Şahin, “Artık hızlı moda (fast fashion) ve hızlı tüketimin sonunun geldiği görülüyor. Çevreye duyarlı, insan odaklı ve doğayı düşünen üretim süreçlerine daha fazla tanık olacağız.” sözlerini kaydetti. Sektördeki paradigma değişikliğinin kendini pandemi öncesi göstermeye başladığını vurgulayan Şahin, pandeminin bu süreci hızlandırdığını ifade etti.

“On ürün alan artık iki ürün alacak”

Fahri Şahin, “Artık doğal elyaflara dönüş olacak gibi görünüyor. Üretim safhalarında çevreci ve insani yaklaşımlar öne çıkacak. Ayrıca, sektörün çalışma şartlarındaki sosyal uygunluk yönetimleri gibi konular da ön plana çıkmaya başlayacaktır.” diyerek, sözlerini şöyle sürdürdü; “Artık sadece ucuz üründen ziyade kaliteli ve doğal ürün tercihleri olacaktır. Bu da hazır giyimde tüketim alışkanlıklarını değiştirecek. Yani kadim geleneğimize geri dönüş sürecine tanık olabiliriz. Örneğin; bir kişi uygun fiyatlarla 10 tane ürün alıyorsa artık bunun yerine kaliteli ama çevre dostu ve sağlıklı 2 tane ürün alacak. Bunlar da maliyet getireceği için öyle modası hızlı geçen ürünlerden ziyade biraz daha zamansız ve klasik ürünlere rağbet olacaktır. Güvenli renkler, güvenli desenler, güvenli grafikler daha ön plana çıkacaktır. Fakat bu dediğimiz niş markette daha üst segmentte gerçekleşecektir. Alım gücünün etkisinden dolayı belki hızlı moda devam edebilir; ama genel olarak doğaya ve dönüştürülebilir modaya bir dönüş teması var.”

“Sektör yerel kaynaklara yönelecek”

Fahri Şahin, virüsten sonra dünyada tedarik zincirindeki yeni açılımın “düşük maliyet odaklı olmak yerine riski yönetmek” olduğunu belirterek, “Dolayısıyla yerel kaynaklara yönelim biraz daha fazla olacaktır. Nasıl mı? Mesela sadece Çin’den elyaf almak yerine Türkiye’deki yerel elyaflar tercih edilecek, yerel işçiler istihdam edilecek, yerel dikim olanakları değerlendirilecek. Yani sektördeki birçok marka yerel kaynaklara yönelecek ve yerel şartlarla üretim yapacaklardır. Bu durum iki şeyi beraberinde getirecektir. Birincisi kaliteyi ve ikincisi de doğal olarak maliyetleri yükseltecektir. Böylece insanların hızlı tüketim alışkanlıkları azaltacaktır. Yani artık sezonluk değil daha uzun süreli giyineceklerdir. Bu da yine kültürümüzdeki eski alışkanlıklarımıza geri döneceğimiz anlamına geliyor.” sözlerini kaydetti.

“Antibakteriyel ürünlere talep artıyor”

Şahin, yurt dışında hizmet verdikleri dünyaca ünlü tekstil markalarının normal kumaşlardan çok organik ve geri dönüştürülebilir kumaşlar sipariş vermeye başladığına da dikkat çekerek, “Antibakteriyel ürünlere taleplerin arttığını görüyoruz. Bir bütün olarak sürdürülebilir ve dönüştürülebilir modaya bir yöneliş var. Türkiye bu alanda önemli bir konumda. Organik, antibakteriyel, terletmez ve tutuşmaz gibi özelliklerdeki tekstil ürünleri konusunda yeni taleplere cevap verebilecek kapasite ve kaliteye sahibiz.” dedi.

Fahri Şahin, sözlerinin devamında şunları ifade etti; “Tarihsel olarak moda ve sürdürülebilirlik zor bir satış sürecidir. Bu sebeple pandemi sonrası yeni normal dönem, hazır giyim ve moda endüstrisi için bir test niteliğinde olacak. Moda sektörü hızlı bir dönüşümün tam ortasında. Sektörün iş alışkanlıkları hızlı bir dönüşüm yaşıyor. Müşterilerin tercihleri değişiyor. Böylece büyük ve küçük markaların talepleri, tasarımları ve iş süreçleri değişiyor. Tedarik zincirlerine yeni halkalar ekleniyor. Hazır giyim ve moda sektörü için dünyada en yaygın pazarlama alanı olan e-ticaret ve e-ihracat daha fazla konuşuluyor. Tüm bunları topyekun ele aldığımızda bizim için ortaya çıkan fırsatları değerlendirebilmeliyiz. Hem sektör hem de devlet otoritelerinin üzerine düşen görevleri var. Değişimin ve dönüşümün arkasında kalırsak, sektördeki ağrılığımızı başka ülkelere kaptırma riski ile karşı karşıya kalırız.”

B2B Sektör Buluşmaları: Gıda Sektörü ve Sürdürülebilir Tedarik Zinciri

Webinar: Sürdürülebilir Tarım ve Etkileri
Tarih: 16 Haziran 2020 Salı
Saat: 20.00
Yayın linki: webinar.buyernetwork.net

B2B Sektör Buluşmaları’nın bu bölümünde Prof. Dr. Murat Erdal ve Prof. Dr. Emrah Cengiz moderatörlüğünde Sn. Murat Aksoy’u ve Prof. Dr. Musa Pınar’ı konuk edeceğiz.

Gıda sektöründe tedarik zinciri yapılanmasını, sürdürülebilir tarımı ve etkilerini konuşacağımız bu bölümümüzde aşağıdaki konulara da değineceğiz.

  • Sürdürülebilir Tarım ne demek?
  • Sürdürülebilir Tarım çiftçilere, şirketlere ve bizlere ne gibi çevresel ve ekonomik faydalar sağlar.
  • Dünya’da, Avrupa’da ve ülkemizde ne gibi uygulamalar var?
  • Sürdürülebilir tarım paydaşları kimlerdir?
  • Sürdürülebilir tarım ve küresel iklim değişikliği etkileri
  • Türkiye’de bu kapsamda başlatılmış uygulamalar var mı? Örnekler nelerdir; Şeker pancarında sürdürülebilir tarım örneği, iyi tarım uygulamaları
  • Sürdürülebilir tarım anlamında gelecekte neler bekliyoruz ve bizlerin üzerine düşen görev nedir?


Firmanızın kurumsal pazarda B2B satış geliştirme faaliyetlerinde yeni bir kanal açın.
Profesyonel destek alın. https://buyernetwork.net/business/

Kurumsal satış operasyonlarında “dış kaynak kullanımı” ekonomiktir.
Sektörel satış uzmanlığından yararlanırsınız.
Firma personel dağılımınızı faaliyetlerinize en uygun şekilde yapılandırırsınız. Size zaman ve maliyet tasarrufu sağlar.

Join 8.850 + B2B Professionals

İş İlanlarında Verilen İş Tanımlarına Ne Oldu?

İş ilanlarında kullanılan iş tanımı çok önemli bir konudur ve işe alım sürecinin çok kritik bir aşamasını oluşturur. Bu iş tanımlarında şirketler işe alacağı kişinin bulunduğu pozisyonda tam olarak ne yapacağını anlatır ve buna göre de ilanını verir. Ancak son zamanlarda iş tanımlarında uyumsuzluklar dikkatimi çekmeye başladı. Şu günlerde iş arayanlarınız oldu ise belki  sizin de dikkatinizi çekmiştir. Örneğin, firmalar orta kademede çalışacak bir yöneticilik pozisyonu için, o kadar çok yetkinlik arıyor ki, sanırsınız kişi o departmanın en tepe yöneticisi olacak. Kaldı ki, bazen üst düzey yöneticiler bile, bu detayda yetkinliğe sahip olmayabiliyor. Sonuçta, firmanın orta kademe için planladığı maaş bütçesinde bir pozisyona, konusunda oldukça yetkin, iş tanımında madde madde belirtilen her konuda yeterli bilgi ve deneyim sahibi aday başvuruları gelmeye başlıyor. Daha ilk görüşmelerde, zaten ilan çerçevesine uygun bir adayın maaş beklentisi, firma bütçesinin çok üzerinde çıkıyor. Sonuç hüsran, ama her seferinde firmalarda aynı heves, aynı taktik, sanki Nasreddin Hocanın göle maya çalıp, “ya tutarsa” ümidi gibi… Sonrasında, aslında ilana göre son derece yetkin adayın gözünde, firmanın itibarı düşmekle kalmayıp, her iki taraf için de gereksiz zaman kaybı yaratılmış oluyor.

Maalesef bunun gibi tecrübeler, firma itibarı ile birlikte, ilan içeriklerinin güvenirliğini de sarsmış oluyor. Aday, ilanda bunca yetkinliği bir arada görüp, ilgili pozisyonun gerekliliklerinin gerçekçi olmadığını hissederek her halukarda başvuru yapabiliyor. Kısacası, bu durum “ya tutarsa” ümidinin bir süre sonra her iki taraf için de devreye girdiği anlamına geliyor. Tabii ki bu sefer de, firmanın değerlendirmeye almak istemeyeceği, bir çok yetkinliği pozisyon ile uyuşmayan başvurular, firmanın zamanını harcamış oluyor. Tüm bu süreçte ilan ve arayış uzunca bir süre devam ettikten sonra, ya firma beklentilerini düşürerek verebileceği maaşa uygun yetkinliklere göre ilanı değiştiriyor ya da bu pozisyona acil ihtiyacı varken aniden işe alımdan vazgeçiyor. Onca boşa harcanmış emek ve zaman.

Peki firmalar bunu neden yapıyorlar?

Bunca yetkinliğe sahip bir kişiyi , değerinin altında bir maaş ile işe almayı başarıp, o kişinin, yetkinlikleri çerçevesinde firmaya katabileceklerini düşünmek durumu o günlük firma açısından çok cazip hale getiriyor. Ancak uzun vadede işe alınan adayın mutsuzlukla beraber performans düşüklüğünün daha maliyetli olacağı düşünülmüyor.

Aday açısından farklı bir takım riskler de mevcut. Diyelim ki yüksek yetkinlikte bir kişi ilgili pozisyonda, muhtemelen uzun süredir iş arayışında olduğu ve artık mecbur olduğu için seviyesinin altında olduğunu bildiği bir teklife “evet” dedi. Maalesef, firmaların “ne aradıklarını tam olarak bilmemeleri”, pozisyon içeriğinin üzerinde yetkinlikteki adaylar için bir fırsat oluşturuyor ve “idare ederek ve daha iyi bir fırsat çıkana kadar” teklifi kabul ediyorlar.

Firma olarak neden ilk fırsatta gidebilecek bir aday ile çalışmak isteyesiniz? Emin olun bunun firmanıza verdiği maddi zarar tahmin edebileceğinizin üstünde olacaktır.

İş tanımları ile ilgili diğer bir kritik konu ise başlı başına bir uzmanlık dalı olan disiplinleri genelleyerek, gerçekçi olmayan ilanı vermek. Geçenlerde denk geldiğim bir ilanda  lojistik ve pazarlama konularında uzman diye kriter belirtilmiş. Aday lojistik uygulamalarında mı yetkin olmalı yoksa pazarlama mı? Pazarlama alanında yıllarca çalışmış bir arkadaşım bir defasında  “İki tane dijital reklam sloganı üreten kendisini pazarlama uzmanı sanıyor” demişti. Tabii ki detayda pazarlama bambaşka bir uzmanlık, lojistik bambaşka bir uzmanlık dalı. Bu tip ilanlara başvuran adaylar acaba kendilerini her iki uzmanlıkda da çok yetkin olarak mı görerek başvuruyor? Ve bu acaba ne kadar gerçekçi? Firma belki de yetkin olmayan ama kendisini yetkin sanan adayları kendine yönelttiğinin farkında mı? Veya belki de pozisyona çok uygun olabilecek bir adayı kaçırmakta olabilir mi?

İş ilanlarına verilen iş tanımlarında, firmanın yapacağı en kritik şey bu aday yarın işe başlayacak olsa yapacağı iş nedir ve alacağı performansı hangi işler üzerinden verilecektir  konularına kafa yormak  olmalıdır. İlan içerikleri aslında ilgili departman tarafından verilmesine rağmen, İK departmanın zaten şirketlerin birçok fonksiyonun iş tanımlarını oluşturan departman olarak bu ilanların içeriğinde ilgili departmana yönlendirici olmasının faydası olduğunu düşünüyorum. Diğer bir kritik konu da bu pozisyon için belirlediği maaş bütçesini beklediği işe uygun olarak ayarlamaktır. Yoksa birbirini karşılamayan beklentiler ve hayal kırıklıkları arasında pozisyonun doldurulması süreci uzadıkça uzayacak ve firmayı zarara uğratacaktır.

 

Sürdürülebilir Bir Gelecek

Yaşadığımız bu günlerde, sürdürülebilir bir gelecek yaşamı için çok fazla çaba sarf ediyoruz.

Şubak 2020’de yaşadığımız sıkıntılı günler Dünya toplumlarını en derinden sarstı.

Global ticaret durma noktasına geldi.

Sürdürülebilir olmanın temel prensibi; uzun bir geçmişe, her türlü tsunami’ lere karşı dinamik ve dayanıklı olmayı, birey bilincinde pozitif bir algı oluşturabilmek ile mümkündür.

İtibarlı Markalar, Şirketler ve Yöneticiler, yaşanan zaman diliminde kendilerini hemen belli ederler.

Yaptığımız ve yapacağımız çalışmalar, gelecek çalışmalarımızın devamlılığı için büyük önem taşımaktadır.

Ülkemiz ve işletmelerimiz açısından, itibar sağlamak ve çevremizdeki sektörlerde iş birliği yapılandırmak istiyorsak, Sürdürülebilir Bir Gelecek şarttır.

Temel hedefler,

  • Planlama,
  • Programla,
  • Aksiyon,

Yapılandırma aşamasında,

  • Reaktif Tedbirler,
  • Proaktif Tedbirler, temel ana konulardır.

Dünya genelinde yaşanan değişimler ile birlikte, temel hedeflerimizde yeni aksiyon odak noktaları gelişmiştir.

  • Potansiyel Hedef Kitle,
  • AR-GE Stratejileri,
  • Stratejik Analiz, Teknoloji yapılandırması,
  • 5G Teknolojileri,
  • Yapay Zeka,
  • Hologram,
  • Arttırılmış Sanal Gerçeklik,
  • Yaşanmış Müşteri Deneyimi,
  • Ağızdan Ağıza Pazarlama,
  • Mikro Çipler,
  • Neuro Marketing Bilimi,

Dünyada yaşanacak olan Resesyon, ilerleyen zaman diliminde telafisi zor olacak bir ekosisteme, girmemize sebep olacaktır.

Ürün, Hizmet ve Duygusal Pazar yapısı, Dünya ticaretinde toplumlara farklı bir ticaret ivmesi yaşatacaktır.

Pazarlama ve Satış matriksi, son 3 ayda müthiş bir gelişme kaydetti.

Evden çalışma (Home Ofice), yaşanan süreçteki Dezavantajı Avantaja çevirdi.

Mantık, Analiz ve Strateji, Startup yapılarına pozitif yansıyarak sektörel iş birliklerinin doğmasına zemin hazırladı.

Dünya ticaret faaliyetlerine baktığımızda, ticaret hacminde durmalar yaşandı ise de süreç te, aksiyon çalışmaları hız kazandı.

2010 yılından bu günlere Dijital Teknoloji ile yaşamayı çok verimli olmamak ile birlikte yönetiyorduk.

2019 yılı itibariyle, Dijital Çağ bitmiş Yapay Zeka Çağı başlayarak, tüm Dünya toplumları yeni zaman dilimine hızlı bir geçiş yaptı.

Stratejik kriter,

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

  • Şirket Politikaları,
  • İtibar,
  • Marka Değeri, Fiyatlama, Kişisellik ve Sadakat,
  • Gelecek Planlama Stratejileri,
  • Demografik AI Çözümleri,
  • Yeşil Pazarlama Yönetimi (Green Marketing Management)
  • Pazarlama Stratejik Güven Endeksi,

İşletmeler, Pazar payında lider konumda olabilmek adına Müşteri Deneyimi Yol Haritası yerine Müşteri Deneyimi Duygusal Yol Haritası ekleyeceklerdir.

2020 ve ilerleyen yıllarda, işletmeler Sürdürülebilir Değerler ve Sadakat Analiz Raporları çıkarılacaklardır.

Yapılandırılacak raporlama ile işletmeler, birbirileri ile iş ilişkisi kurarak Müşterilerin gözünde GÜVENİLİR olarak anılacaklar.

Sürdürülebilir işletmeler İTİBARLI ve GÜVENİLİR yapılardır.

Dünya ticaret piyasası işlem hacminde; iş yapılabilir, aksiyonu yüksek, imajı ve algısı oluşturularak çalışma yapılabilir raporları sunulacak.

Turizm Sektörü Eski Günlerine Teknolojiyi Kullanarak Dönecek

COVID-19 salgınından en çok etkilenen sektörlerden biri olan Turizm Sektöründe misafirlerin ve çalışanların sağlığı ve güvenliği termal kameralardan temassız geçiş sistemlerine en son teknolojilerle geliştirilmiş çözümlerle sağlanacak.

COVID-19 salgınının etkilerinin azalmasıyla birlikte dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiye de normalleşme sürecine girdi. Turizm dahil olmak üzere birçok sektörde işletmeler çeşitli kısıtlamalara tabi olarak yeniden kapılarını açmaya başladı. Kültür ve Turizm Bakanlığı, turizm sektöründe hizmet veren konaklama ve diğer tesislerin uyması gereken bir genelge yayınladı. Bu genelge kapsamında konaklama tesislerinin temizlik, bakım, misafir kabulü ve personel ile ilgili tedbirler almaları, bir protokol hazırlayarak yapılacak çalışmaları değerlendirmeleri ve gerektiğinde güncellemeleri gerekiyor.

Ülke ekonomisinin lokomotif sektörlerinden biri olan Turizm Sektörünün canlanarak yeniden eski günlerine dönmesi büyük önem taşıyor. Yurt dışı uçuşların başlaması ve sınır kapılarının açılmasıyla birlikte ülkeye yabancı turistler ülkeye gelmeye başlayacak. Benzer şekilde kısıtlamaların kaldırılmasıyla yerli turist sayısında da artış bekleniyor. Bu noktada misafir ve çalışanların sağlığı termal kameralar ve temassız geçiş kontrol sistemleri, sosyal mesafe ve yoğunluk ölçüm sistemleri ile korunacak.

Elektronik güvenlik ve iş zekası alanında yenilikçi teknolojilerle öne çıkan Sensormatic’in CEOsu İsmail Uzelli “Normal şartlarda güvenlik ve verimliliğe hizmet eden teknolojilerimizi akıllı yazılımlarla destekleyerek pandemi ile mücadelede etkin rol oynayan sistemlere dönüştürdük. Çünkü geldiğimiz noktada artık en önemli şey insan sağlığı ve iş sürdürülebilirliği. Bu bahsettiğim teknolojiler aslında sadece şu an Corona virüsün yayılmasını önlemek için değil, ileriki dönemde de influenza gibi pek çok bulaşıcı hastalığın yayılmasını kontrol altına almak için kullanılabilir. Sonuçta çalışanların ve müşterilerin sağlığı her zaman kurumlar için önemli. dedi.

Kontroller misafir ve çalışanları rahatsız etmeden temassız teknolojiler kullanılarak yapılıyor

Tesis girişlerine yerleştirilen termal kameralar ile ateş ve maske ölçümü misafirleri rahatsız etmeden hızlı ve otomatik bir şekilde yapılabiliyor. Çözüm, belirlenen sınırların dışında bir vücut ısısı algıladığında ya da maskesiz geçiş durumunda sesli ya da ışıklı alarm verebiliyor.

COVID-19 salgınının etkilerinin azaltılmasında temassız parmak izi okuma ile yüz ve iris tanıma gibi biyometrik teknolojiler hijyen ve sağlık açısından ön plana çıkıyor. Çalışanlar ofislere, mutfaklara giriş çıkış yaparken temassız teknolojileri kullanabiliyorlar.

Hijyen sertifikasına uygun ateş ölçüm kayıtları tutulabiliyor

Yayınlanan genelgede, otellerin hijyen sertifikası alabilmek için çalışanların ateş ölçüm kayıtları tutması gerekiyor. Temassız teknolojilerle de entegre çalışan yazılım sayesinde, bu teknolojilerden akan veriler tek merkezden yönetilebiliyor. Çalışanların giriş-çıkış ve ateş derecesi kayıtları otomatik olarak tutulabiliyor, giriş-çıkış yaptıkları alanlar yetkilendirilebiliyor ve bordrolama için anlık veri sağlanıyor.

Kişiye özel oda kartı uygulaması ile temassız geçiş

Temassız ödemenin kullanımının arttığı ve kişilerin elden ele kart transferi yapmayı tercih etmediği bu dönemde oda kartı taşıma yerine temassız mobil geçiş kontrol çözümleri ön plana çıkıyor. Mobil çözüm ile otel misafiri rezervasyonunu yaptığı anda oda numarası akıllı telefonuna düşüyor. Telefon ya da saat gibi akıllı mobil cihaza kurulan basit bir uygulama üzerinden çalışan bu çözüm, doğrudan odaya çıkarak mobil cihaz ile oda kapısını açabilme imkanı sağlıyor.

Sağlıklı ortamlar için misafir yoğunluk kontrolü

Belirli bir alandaki insan sayısını kontrol altına almak için kullanılan ‘Yoğunluk Ölçüm Çözümü’ konaklama tesislerdeki restoran, aktivite merkezi, spor salonu, hamam ve sauna gibi noktaların girişine kurularak, ekran üzerinden anlık yoğunluk bilgisini ekrana getiriyor. Ekranda bekleme sürelerinin yanı sıra yoğunluk sınırının aşılması durumunda uyarı görülüyor. Bu şekilde işletmeler metrekareye göre belirlenen kişi sayısı sınırlarını kontrol edebiliyor ve ek personel ihtiyacını ortadan kalkıyor. Ayrıca, mobil uygulama kullanan turistik tesisler, bu verileri uygulamalarına entegre ederek bu bilgiyi misafirlere anlık bildirebiliyorlar.

Sosyal mesafe kuralına teknolojik çözüm

Sosyal mesafeyi korumak için beacon teknolojisi kullanan bileklikler de hem açık hem kapalı alanlarda kullanılabiliyor. Kısa mesafede haberleşerek çalışan bu bileklikler, sosyal mesafe sınırlarının altındaki durumlarda otomatik uyarı verebiliyor.

Misafirlerin gönül rahatlığı için şeffaf alanlar

Restoran, kafeterya veya mutfak gibi özel hijyen gerektiren alanların IP kameralardan alınan anlık görüntüsü bulut teknolojisi kullanarak canlı olarak otel misafiri ile paylaşılabiliyor. Görüntülere web sitesinden ya da özel bir uygulama üzerinden ulaşılabiliyor. Hijyen konusunda tedirginlik yaşayan otel misafirleri anlık izleyebildiği görüntüler sayesinde hijyen kurallarına uyulduğundan emin olarak gönül rahatlığı ile tatil yapıyorlar.

Pandemi Sonrasında Sigorta Sektörünü Neler Bekliyor

Tüm dünyayı etkisi altına alan Korona virüs ile birlikte sağlık sigortalarının önemi daha çok anlaşıldı. Virüsün ortaya çıkışıyla sigorta sektörü, kapsam dışı olmasına rağmen salgın nedeniyle oluşan sağlık harcamaları özel ödeme kapsamına almıştı. Bundan sonra ise sigorta içeriklerinde nasıl değişiklikler olacağı merak ediliyor. Demir Sağlık Genel Müdür Yardımcısı Bülent Eren, pandemi sonrası sigorta sektörünü bekleyen değişimleri aktardı.

Korona virüs pek çok sektörü değiştirdi. Bu sektörlerden biri de sigorta sektörü oldu. Sağlık sigortalarında salgın hastalıklar kapsam dışı tutulmuş olmasına rağmen ülkemizin kamu sağlık finansmanına destek olmak ve sigortalılarının kendilerini güvende hissetmelerini sağlamak amacıyla salgın hastalık nedeniyle oluşan sağlık harcamaları jest olarak bu döneme özel ödeme kapsamına alındı. Şimdi herkes bundan sonraki süreçte teminatların içeriğinin ne olacağını merak ediyor.

Pandemi sonrasında sigortalar değişecek

Demir Sağlık Genel Müdür Yardımcısı Bülent Eren, pandemi sonrasında sağlık ve hastalık sigortaları anlayışında değişiklikler olacağını söylüyor. Öncelikle grup sağlık sigortalarından başlamak üzere ve belki de hemen peşinden bireysel ürünlerde pandemi olguların poliçe kapsamına alınmaya başlanacağını belirten Eren, “Ancak bu teminat genişletilmesi, sektörün son dönemde 2 aylık süre içinde pandemi olgularına 33 milyon gibi bir hasar ödemesi yaptığı düşünüldüğünde poliçe primlerini de etkileyecektir. Belki pandemi dahil ve hariç olmak üzere seçenekli ürünler oluşabilir. Ek olarak pandemi olgularını teminat altına alan hastalık sigortası türü ürünlerin de gelişmesi bekleniyor.” Türkiye sigorta pazarında sağlık sigortacılığı yüzde 12 gibi bir pay alıyor. Yeni sigortalı katkısının tamamlayıcı sağlık sigortası tarafında olduğunu gözlemlediklerini belirten Eren, bu alanda da poliçe teminatları ve kapsamlarının değişeceğini, Demir Sağlık olarak ilerici bir vizyon ile yeni ürün ve hizmetlerle pazarda ilkleri gerçekleştirmeye devam edeceklerini söylüyor.

Sağlık sigortasının önemi anlaşıldı

Pandemilerin insan yaşamı boyunca devam edeceğini ifade eden Eren, geçtiğimiz yıllarda ortaya çıkan kuş gribi, domuz gribi, SARS, ebola gibi ölümcül olabilen yeni tip viral hastalıklar daha sık yaşanmaya başlanabilir diyor. Dünya nüfusunun artışına bağlı olarak nüfus yoğunluğunun da artması, sosyal ilişkilerin sıkılaşması, şehirleşmenin artışı ve elbette globalleşme bölgesel olarak ortaya çıksa bile bu tür hastalıkların hızla yayılmasına neden olabiliyor. Bu tip hastalıklar ve bunların tedavi maliyetleri, sağlık sigortasının önemini daha da ortaya çıkarıyor. Ülkemizde ve dünyada sağlık sigortasına olan ilginin ve ihtiyaç farkındalığının artmasının kaçınılmaz olduğunu vurgulayan Eren, mevcut sigortalıların yenileme oranlarında artış olacağı gibi yeni poliçe satışlarında da bir ivmelenme beklediklerini söylüyor.

Salgın dijitalleşmeyi hızlandırdı

Salgınla beraber pek çok hizmeti online ortamda almaya başladık. Söz konusu sigorta olunca önceleri yüz yüze yapılan görüşmeler de online ortama taşındı. Pek çok ihtiyaç artık web üzerinden halledilirken sigorta ihtiyaçları ve bu konudaki gereksinimler de artık online mecralarda gideriliyor. Yaşadığımız bu süreçte hem poliçe satışı ve yenilemesinin hem de satış sonrası hizmetlerin uzaktan erişimle sorunsuz bir biçimde yönetilebildiğini belirten Eren, artık farklı bir sürece girileceğini ve dijital satış kanalı üzerinden poliçe satışlarının arttığını, bunun bir lüks değil bir gereklilik olduğunu söylüyor: “Elbette sigorta şirketleri de bu değişime ayak uydurarak bugüne kadar kısıtlı olan dijital ortamda satışa sunulmuş ürün yelpazesini genişleteceklerdir. Bu dönemde kullanımının ciddi arttığını tespit ettiğimiz online doktor hizmeti gibi satış sonrası hizmetlerde de online ve dijital desteklerin artık her poliçeye entegre edildiğine şahit olacağız.”

İhracatın Finansmanı – I

Dış ticaret tacirleri; ithalatçılar ve ihracatçıların ihtiyaç duydukları finansman konuları

  • NAKDİ KREDİLER
  • GAYRİ NAKDİ KREDİLER

şeklinde açıklanabilir.

Nakdi ve gayrinakdi (nakit olmayan)  finansmanların özellikleri, ithalatçılara ve ihracatçılara kullanımları sırasında ne gibi kolaylıkların sağlandığını süreç içindeki yazılarımızda ele alıyor olacağım.

Nakdi finansmana ihracatçıların ihtiyaçları vardır. Nedenlerini ve kullanım esaslarını açıklamaya çalışacağım;

İHRACATIN FİNANSMANI

İhracatçıların, ihracat yapmak üzere hammadde, ara madde ve diğer yardımcı malzemeleri almak üzere iç piyasadan nakit para, çek, senet vs vermek durumundadır.  Bir tarım ürünlerinin ihracatını örneklememize konu ettiğimizde, ihracatçımız, çiftçiye nakit verip, tarım ürünlerini almak durumunda değil midir? Çiftçiden satın aldığı tarım ürünlerini ihracatçı kendi tesislerine getirerek, tarım ürünlerini parafinlemek, ambalajlamak, işçilik, nakliye, depolama gibi işlemlerden geçirerek, ihraca hazır hale getirir. İşte tüm bunları yapmak için ihracatçı bu finansmanı ya özvarlıkların, ya da banka kaynaklarından kredi olarak sağlamak durumundadır.

Banka kaynaklarından ihracatın finansmanı amacıyla sağlanan krediler;

  • Türk Lirası (TRL)
  • Döviz

şeklinde olur.

Bankalardan gerek TRL, gerekse döviz olarak kullanılan krediler, ihracatın finansmanı amacıyla alınıyorsa, bankalar bu finansman için devlet teşviklerini devreye koyarlar. Devlet teşviklerinin ana mantığında; yurda döviz girdisi sağlayan ihracatçıların bankalardan kullanacağı krediler olması halinde, finansman maliyetlerinin devletin alacağı vergi ve fonlarla daha da ağırlaşmaması açısından, devlet kredi kullanım sırasında alması gereken tüm vergi ve fonlara geçici muafiyet sağlar. Bankalar ihracatın finansmanı amacıyla kullandırdığı kredilerde devletin alması gereken KKDF – Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu ile BSMV – Banka Sigorta Muameleleri Vergisi’ni almayarak geçici muafiyet sağlar. Devletin buradaki amacı, ihracatın finansmanı amacıyla kullandırılan kredileri KKDF ve BSMV alarak daha da ağır maliyetleri ihracatçının sırtına yüklememek, ihracatçının kredi kullanım sırasında KKDF ve BSMV ödemeyerek, uluslar arası piyasalarda daha da rekabetçi maliyetlerle fiyatlama vermelerine olanak tanıması amacını taşımaktadır. İhracatçı kullanacağı kredilerde KKDF ve BSMV ödemeyerek, daha ucuza mal edeceği kredi ile satın alacağı hammadde veya üreteceği ürünleri daha rekabetçi fiyatlarla dünya pazarlarında satmaya çalışacaktır.

İhracatın finansmanı amacıyla kullanılacak kredilerde esas mantık şudur; ülkemize döviz girdisi sağlamak, ihracat yapmak. İhracatın finansmanı amacıyla KKDF ve BSMV’den muaf kredi kullanan ihracatçı firmalar geçici olarak alınmayan KKDF ve BSMV’den tamamen muaf tutulması için, kredi kullanımından sonra, belli bir süre içinde ihracat yaptığına dair ihracat belgelerini ki bu belge gümrük beyannamesidir, kredi kullandığı kuruluşa ibraz etmek veya gümrük beyannamesi bilgilerini vermek zorundadırlar.

İHRACATIN FİNANSMANI KULLANIM ESASLARI VE NERELERDEN KULLANILIR?

İhracatın finansmanı amacıyla kullanılacak krediler, kullanım esasları, bu krediyi kullandıracak kuruluşların takip etmekle yükümlü oldukları hususlar, süreler, belgeler ve uyulması gereken çeşitli kuralların neler olduğu ve bu krediyi hangi kuruluşların kullandırabileceği hususlarını gelecek haftaki yazımızda bulacaksınız.

Cumhuriyet Teknokent ve Buyer Network Marka Ailesi İşbirliği Programına Başladı.

Cumhuriyet Teknokent, B2B İş ve Ticaret Platformu Buyer Network Marka Ailesi İşbirliği Programına başladı.

BuyerNetwork kurucu ortağı Prof. Dr. Murat Erdal konuşmasında, “ülkemizin önde gelen Teknokentleri (TTO / TTM) ve onların bünyelerinde yer alan firmalar, girişimciler ve patent sahipleriyle kapsamlı ilişkiler geliştiriyoruz. Teknokentler ile özel sektör arasında köprü bir rol üstleniyoruz.Kurumsal pazarda faaliyet gösteren üç markamızla teknokentler, akademisyenler, öğrenciler ve girişimcilerimizin yanınızdayız:

Cumhuriyet Teknoloji Transfer Ofisi yöneticisi Sn. Ülkü Tutar, “8.845+ Firma ve Yönetici ağına sahip B2B İş ve Ticaret Platformu olan Buyer Network’le 05.06.2020 tarihli üyeliğimizle birlikte ortak bir hedef doğrultusunda yetenek ve kapasitelerini kullanan, güçlerini birleştiren, katılımcı ve paylaşımcı bir işbirliği anlayışı eşliğinde verimli çalışmalar yapmak arzusundayız. Buyer Network kurucu ortağı Sayın Prof. Dr. Murat ERDAL’ın ve tüm çalışanlarının gösterdiği ilgi ve güçlü desteği dikkate alarak, arzu ettiğimiz daha verimli çalışmaları hep birlikte bu platformda gerçekleştireceğimize yürekten inanıyoruz” dedi.

Cumhuriyet Teknokent Hakkında

Cumhuriyet Üniversitesi , Sivas Valiliği, Sivas Belediye Başkanlığı, Sivas Ticaret ve Sanayi Odası, Cumhuriyet Üniversitesi Vakfı ve Bilkent Üniversitesi’ne bağlı Ankara Cyberpark işbirliğiyle 7 Eylül 2007’de kurulan bir bilim ve teknoloji parkıdır. 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri mevzuatı kapsamında faaliyetlerini yürütmektedir.

Ayrıca Cumhuriyet Teknokent Teknoloji Transfer Ofisimiz (TTO), 2013 yılında Cumhuriyet Üniversitesindeki bilgi birikimini endüstri ve iş dünyasına kazandırmak amacıyla kurulmuştur. Üniversitemiz bünyesinde yürütülen bilimsel çalışmaların ihtiyaç duyulan sektörlerin hizmetine sunulması, ticari değer kazanabilecek çalışmaların analizi, değerlendirilmesi, lisanslanması, patent alma sürecinin takibi, üniversite çalışanları tarafından yürütülen eğitim, danışmanlık hizmetleri veya ortak olunan projelerin başvuru, gerçekleştirme ve ticarileştirme süreçlerine, yasal, idari, teknik ve bütçe konularında eğitim ve danışmanlık hizmetleri vermek ve ilgili birimleri koordine etmek üzere, TEKNOKENT bünyesinde kurulmuş yapıdır.


Cumhuriyet Teknokent A.Ş. görev ve sorumluluklarını Yönetim Kurulu ve yöneticileri aracılığıyla yerine getirir. Cumhuriyet Teknokent yönetim kurulu tarafından belirlenen politikalarının ve bu politikalara ait stratejilerin geliştirilmesinden ve programların uygulanmasından sorumludur.

Cumhuriyet Teknokent toplamda 91.476 m2’lik bir alanda kurulmuş olup 8491 m2’lik kapalı alana sahiptir. Bünyemizde firmalarımız için 100 adet ofisimiz bulunmaktadır.

Amacımız

Teknoloji Geliştirme Bölgelerinin amacı, ülke sanayinin uluslar arası piyasalarda rekabet edebilir duruma gelmesi ve ihracata yönelik bir yapıya kavuşturulabilmesi için teknolojik bilgi üretmek, üründe ve üretim yöntemlerinde yenilik geliştirmek, ürün kalitesini veya standardını yükseltmek, verimliliği artırmak, üretim maliyetlerini düşürmek, teknolojik bilgiyi ticarileştirmek, teknoloji yoğun üretim ve girişimciliği desteklemek, küçük ve orta ölçekli işletmelerin yeni ve ileri teknolojilere uyumunu sağlamak, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunun kararları da dikkate alınarak teknoloji yoğun alanlarda yatırım olanakları yaratmak, araştırmacı ve vasıflı kişilere iş imkânı yaratmak, teknoloji transferine yardımcı olmak ve yüksek/ileri teknoloji sağlayacak yabancı sermayenin ülkeye girişini hızlandıracak teknolojik alt yapıyı sağlamaktır.

Misyonumuz

  • Ülkemizde, Üniversite-Sanayi işbirliğini en üst düzeye çıkararak ileri teknoloji kullanan veya üreten şirketlerin oluşumunu ve büyümesini desteklemek, mevcut kaynaklarını daha verimli kullanmalarını sağlamak veya yeni kaynak yaratılması amacıyla yenilikçi ileri teknoloji ve yazılım geliştirme alanlarında faaliyet gösterecek şirketlere AR-GE çalışmalarını yürütebilecekleri ortam ve destek sağlamak,
  • Üniversitelerdeki akademik birikimin ve araştırma sonuçlarının ekonomik değere dönüştürülmesini sağlamak,
  • Ülkenin ekonomik ve teknolojik düzeyinin yükseltilmesine ve böylece ülkenin uluslararası rekabet gücünü artırılmasına katkıda bulunmak,
  • İleri teknoloji üretme potansiyeli olan yeni şirketlerin kurulmasını ve mevcut küçük şirketlerin büyümesini teşvik etmek.