Makine İhracatçıları Birliği Başkanı Kutlu Karavelioğlu: “Çin İle İlk Kapışma Alanımız Avrupa Pazarı Olacak”

Koronavirüs salgınının küresel ticaret üzerindeki olumsuz etkisi nedeniyle, yılın ilk çeyreğinde makine ihracatı 4,3 milyar dolarda kalırken, ihracat artış oranı geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre gerileyerek yüzde 0,4 oldu. Sektörde faaliyet gösteren firmaların yüzde 80’inin Mart ayında sipariş kaybı yaşadığını, yüzde 50’sinin ise hiç sipariş alamadığını vurgulayan Makine İhracatçıları Birliği Başkanı Kutlu Karavelioğlu, “İhracat rakamlarımıza hızla yansıyacak bu kaybı yılın ikinci yarısında telafi edebilmemiz için, kamu planlarında odak ve pilot sektör olarak seçilen makine sanayiinin mutlaka mücbir sebep kapsamına alınması gerekiyor. Çin ve Almanya, iki küresel güç olarak 2030 stratejilerine bağlı kaldılar ve normalleşme sürecinde asıl rekabet alanı olacak makine sektörlerine destek verdiler. Pandeminin kontrol altına alınmasıyla birlikte hızla sertleşecek küresel rekabette güçlü kalabilmemiz,firmalarımızın likidite ve kadrolarını korumalarıyla ancak mümkün olabilir. Çin ile ilk kapışma alanımız Avrupa pazarı olacak” dedi.

Dünya ticaretindeki duraksamadan ciddi şekilde etkilenen makine sektörünün ilk üç aydaki toplam ihracatı 4,3 milyar dolar olurken, bir önceki yılın ilk çeyreğine göre ihracat artışı yüzde 0,4 seviyesinde kaldı. En büyük pazarı AB’ye ihracatı daralan makine sektörü, buradaki kayıplarını ABD’de yüzde 6,2 Rusya’da da yüzde 31,7 olarak gerçekleşen ihracat artışıyla telafi etti. İhracatı yüzde 32,1 artan elektrikli motor ve jeneratörlerin en yüksek artış gösteren ürün grubu olduğu bu dönemde traktör, tarım ve ormancılık makineleri yüzde 15,6 türbin, turbojet ve hidrolik sistemler de yüzde 13,7 artış sağladı.

Virüsün etkileri ve alınan tedbirlerin yeterliliğine dair yaptıkları sektörel anketin makine imalatçısı firmaların yüzde 80’inin Mart ayında sipariş kaybı yaşadığını, yüzde 50’sinin ise hiç sipariş alamadığını belirlediğine dikkat çeken Makine İhracatçıları Birliği Başkanı Kutlu Karavelioğlu şunları söyledi:

“Biz sipariş kaybı yaşarken, orta teknolojili makine imalatının en büyük merkezi Çin’in toparlandığını ve yeniden üretime başladığını görüyoruz. Çin şu an Avrupa’da yaşanan duraksamayı kendi lehine çevirmeyi amaçlıyor. Yaşadığımız ekonomik kaybı yılın ikinci yarısında telafi edilebilmemiz için, küresel entegrasyonumuzu güçlendirecek yeni bir planlama yapmamız gerekiyor.”

“Uzak Asya ülkeleri Almanya ve Türkiye ile sert rekabet içinde olacak”

Salgın sebebiyle makine üretimini asgariye indiren Avrupa’nın sınırlı üretime geçmesinin Nisan sonunda gerçekleşmesinin beklendiğini belirten Karavelioğlu, “Bu süreçte başta İtalyan, İspanyol ve Fransız makine imalatçıları olmak üzere, pek çok Avrupalı KOBİ pazar kaybı yaşayacaktır. Daha erken üretime başlayan Uzak Asya ülkeleri de burada oluşacak boşluğu doldurmak için Almanya ve Türkiye ile sert rekabet içinde olacaktır. Dünyanın yeni normal arayışlarının odağında yine makine sektörü var. Türkiye’de üretim süreçlerinin planlaması, Avrupa yeniden üretime başladığında makine imalat sanayiimizin buradaki talebe hızlı yanıt verebileceği şekilde yapılmalı ve alınacak önlemlerin zamanlaması dikkatle planlanmalı” dedi.

“Çin ve Almanya 2030 stratejilerine bağlı kalıyor”

Geçtiğimiz yıl Türkiye’de kamu tarafından açıklanan strateji planlarında odak ve pilot sektör olarak seçilen makine sanayiinin, bu dönemde mutlaka mücbir sebep kapsamına alınması gerektiğine de dikkat çeken Karavelioğlu şunları ifade etti:

“Makine imalatçıları, üretim ekosisteminde sanayi, tarım ve hizmet alanlarındaki bütün sektörlerin tedarikçisidir ve biz bu ekonomik bütünsellik içinde hiçbir sektörün herhangi bir desteğin kapsamı dışında kalmaması gerektiğine inanıyoruz. Küresel makine ticaretinde rekabetin koşulları tamamen değişirken, kamu stratejilerinin merkezinde odak sektör olan makine sanayiinin ihtiyaçlarına da çok dikkatli ve özenli şekilde yaklaşılması gerektiğini savunuyoruz.”

Çin ve Almanya’nın iki küresel güç olarak 2030 stratejilerine bağlı kaldıklarını ve normalleşme sürecinde asıl rekabet alanı olan makine sektörlerine destek verdilerini belirten Karavelioğlu, “Uluslararası rekabet kızışıyor. Çin ile ilk kapışma alanımız Avrupa pazarı olacak. Bu süreçte kapasitelerini düşürmek zorunda kalan firmalarımızın esnek ve kısmi çalışma imkânlarından yararlanarak kadrolarını koruyacak olmaları önemlidir. Firmalarımızın elinde tamamlamaları gereken uluslararası taahhütler var. Mücbir sebep kapsamına alınmak, teslimatlarda yaşanmakta olan gecikmeler nedeniyle ileride doğacak hukuki süreçler için de gerekmektedir ”

“Tedarik zincirlerini gözden geçiren Almanya ile yakın temastayız”

Pandemi sonrası normalleşme sürecinde küresel makine ticaretinde Almanya’nın çok önemli bir rol oynayacağını belirten Karavelioğlu şöyle konuştu:

“Makine sektörünün teknolojik lideri Almanya tam kapasiteli üretime yeniden başladığı zaman, belli ürün gruplarındaki pazarını Çin’e kaptırmamak için re-export stratejisini güçlendirecek ve kendi üretmediği makine ürünlerinin ithalatına öncelik verecektir. Biz bu zincirde yer almanın önemine uzun zamandır dikkat çekiyoruz. Almanya’da tamamına yakını açık tutulan büyük işletmeler, tedarik zincirlerini gözden geçirmeye çoktan başladılar. Hangi ülkede, hangi tedarikçi, ne kadar sürede ihtiyacı karşılayabilir araştırması içindeler. Burada Türkiye adına önemli fırsatlar var. Almanya’daki temaslarımızı sürüyor, fuarların tamamına yakınının iptal edildiği bu yıl hedef mecralarda tanıtım çalışmalarına ve özellikle dijital etkinliklere büyük önem veriyoruz.”

McKinsey’den, Şirketleri COVID-19 Sonrası ‘Yeni Normale’ Hazırlayacak 5 Adım

McKinsey & Company, bir sağlık sorunu olmanın ötesinde küresel ekonomik ve toplumsal krize neden olan COVID-19’un ardından ‘yeni normal’in nasıl şekilleneceğine odaklanan bir çalışma yayınladı. 5 aşamadan oluşan bu rehber, koronavirüs salgını ile yaşanan değişimler ve deneyimler doğrultusunda, bugün alınması gereken kararlara ve gelecek için atılması gereken adımlara ışık tutuyor.

Yönetim danışmanlığı firması McKinsey & Company, COVID-19 salgının yarattığı toplumsal ve finansal şok ile kriz ortamından yeni ve gelişmiş sistemlerin yaratılmasına uzanan geçişi yönetmek üzere 5 adımdan oluşan bir aksiyon önerisi hazırladı: Çözümle, Direnç Kazan, Yeniden Başla, Yeniden Tasarla ve Reform Yarat. Şirket, böylece bu sürecin herkes için fayda sağlayacak bir yapıda kurgulanmasına rehberlik ediyor. McKinsey Global Yönetici Ortağı Kevin Sneader ve Global Sağlık Sektöründen Sorumlu Yönetici Ortağı Shubham Singhal’in uluslararası uzmanlıkları ile hazırladıkları yol haritası, sürecin getirdiği zorluklar kadar fırsatlara da işaret ediyor.

Paylaşılan her bir aşamanın ne kadar sürede tamamlanacağı ise, kurumların coğrafi konumları, yer aldıkları endüstri ve dinamiklere göre farklılık gösterebilir. Ayrıca kimi durumlarda kurumlar birden fazla etapta aynı anda aksiyon almak zorunda kalabilirler.

Çözümle

Neredeyse tüm ülkelerde kriz yönetimi çalışmaları tüm hızıyla devam ediyor. Halk sağlığı için geniş çaplı çalışmalar yürütülüyor. Sağlık sistemleri personel, yatak ve medikal ihtiyaçların karşılanması konusunda çok yoğun çalışıyor. İşlerin devamlılığı, çalışan sağlığı ve güvenliği için çalışmalar yoğun bir şekilde sürüyor, evden çalışma yaygınlaştı. Çoğu şirketin operasyonlarında ciddi yavaşlamalar var, bununla birlikte bazı şirketler de gıda, temizlik ve kağıt ürünleri gibi kritik alanlarda talebi karşılamak üzere üretimi hızlandırmak için çalışıyor. Eğitim kurumları, online eğitim modeli ile çalışmalarını sürdürüyor. Bugün liderler bu aşamaya odaklanmış durumda. Ancak bir harekete geçememe, paralize olma durumu da söz konusu ki bu, alınması gereken kararları geciktiriyor; sokağa çıkma yasağı, izolasyon ya da karantina, fabrikaların kapatılması vb. Bu nedenle ‘Çözümle’ adı verilen bu aşamada liderlerin hem hükümet hem de kurumsal düzlemde gerekli aksiyonların ölçeğini, hızını ve derinliğini belirlemesi gerekiyor.

Direnç Kazan

Küresel salgın, halihazırda sorunlar yaşanan ekonomik ve finansal sistemin ‘metastaz’ yapmasına neden oluyor. Halk sağlığını korumak için alınan önlemler, ekonomik hareketliliği azaltırken, vatandaşların ve kurumların mali refahını riske edebiliyor. Hızla artan likidite ve borç ödeme gücündeki zorluklar, hükümetlerin ve merkez bankaların finansal sistemlerin işlerliğini sağlama çabalarına rağmen pek çok endüstriyi derinden sarsıyor. Bu sürecin GSYİH ve istihdam üzerindeki etkilerinin tamamen belirsiz olması, iş dünyasındaki güveni iyice zayıflatıyor ve bir sağlık krizi, mali bir krize dönüşüyor. McKinsey Global Enstitüsü’nün yapmış olduğu bir analize göre; virüse karşı alınan önlemler, kişilerin gelirlerinde son yüzyılın en büyük etkisini yaratacak. Avrupa ve Amerika’da, çeyrek dönemde ekonomik hareketliliğin azalması ile 1929’daki Büyük Buhran’da yaşanan gelir kaybından çok daha büyük bir gelir kaybı yaşanması bekleniyor.

Bu zorluklar karşısında direnç kazanmak hayati bir ihtiyaç. Likidite ve borç ödeme gücü gibi kısa vadeli konularda nakit yönetimi büyük bir önem taşıyor. Bununla birlikte iş dünyasının bu kısa vadedeki zorlukların ardından gelecek olan, sektör ve rekabet yapılarını altüst edebilecek şok dalgalarını yönetmek üzere çok daha kapsamlı direnç planlarına ihtiyaçları var. Nüfusun büyük çoğunluğu belirsizlikleri ve finansal baskıları hissedecek. Hükümetler, iş dünyası ve sivil toplumdan liderlerin koronavirüs öncesi de güçlüklerin yaşandığı toplumsal uyum ve bütünlüğün sağlanması için zorlu kararlar almaları gerekecek.

Yeniden Başla

Durdurulan işlerin yeniden başlatılması ve operasyonel sağlığın kazanılması, şu an Çin’de kurumların deneyimlediği üzere, oldukça zorlu bir süreç. Koronavirüs, pek çok coğrafyada birden küresel tedarik zincirlerinde yıkıcı etkiler yaratıyor, bu da çoğu endüstride şirketlerin tüm tedarik zincirini yeniden aktive etmeleri gerekeceği anlamına geliyor. Zincirin en zayıf halkası, başarının da belirleyicisi olacak, aksi takdirde şirketlerin yeni işe alımlar yapmak, eğitim vermek ve eski iş gücü verimliliğini sağlamak gibi bir sürece girmeleri gerekecek. Dolayısıyla şirketler, tüm iş sistemlerini yeniden değerlendirmeli ve işe yeniden başlama sürecini belirli bir hız ve ölçekte gerçekleştirerek efektif bir üretime geçmek üzere aksiyonlarını planlamalılar. Ayrıca kış dönemi de birçok ülke için krizin yeniden canlanması anlamına gelebilecek. Virüse karşı aşı ya da önleyici tedavinin olmaması durumunda COVID-19’un yeniden yaygınlaşması ciddi bir tehlike arz ediyor. Böyle bir durumda hükümetler, insanların yaşamlarını riske etmemek ile yeni bir ekonomik gerileme yaratmamak gibi ikisinin aynı anda elde edilemeyeceği yeni bir ikilem ile karşı karşıya kalacak. Dolayısıyla -kesin olmamakla birlikte- umulduğu üzere virüs yaz aylarında kuzey yarı kürede durma eğilimi gösterirse, bu dönemin testlerin yaygınlaştırılması, sağlık sistemi kapasitesinin artırılması ve aşı ve tedavilerin geliştirilmesine ayrılması kritik önem taşıyor.

Yeniden Tasarla

Böyle büyük çaplı bir şok, bireylerin bir vatandaş, çalışan ve tüketici olarak tercihleri ve beklentilerinde değişimler yaratacaktır. Bu değişimlerin yaşama, çalışma ve teknolojiyi kullanma biçimlerine olan etkileri ise gelecek birkaç hafta içerisinde daha net anlaşılacak. Bu beklenti ve ihtiyaçları kavrama ve öngörme yetenekleri güçlü olan şirketler, kendilerini yeniden tasarlayabilecek ve böylece çok güçlü büyüme ve gelişim fırsatları yakalayacaktır. Bugün online dünyada temassız ticaretin tüketici davranışlarını tamamen değiştirecek şekilde geliştirilebileceği ortada. Ancak verimlilik ihtiyacının dirençlilik ihtiyacına dönüşmesi ile birlikte bundan çok daha büyük değişimler gerçekleşebilir; örneğin, üretim ve tedarik çalışmaları son kullanıcıya daha yakın yerlere taşınırsa bu, tedarik zincirinde küreselleşmenin sonu olabilir.

Kriz, sadece kırılganlıkları değil, şirketlerin performanslarını artırmalarını sağlayacak fırsatları da beraberinde getirecek. Büyük çaplı iş durdurma çalışmaları nelerin ihtiyaç, nelerin ‘olsa iyi olur’ olduğunu ortaya çıkaracak, bu da liderlerin sabit ve değişken giderleri yeniden değerlendirmesine neden olacak. Aynı şekilde küresel üretimin durdurulması deneyimi, verimliliğin kaybedilmeden operasyonların ne kadar esnetilmesi gerektiğine dair kararlar hakkında öğretici bir dönem olacak. İş gücünün çalışamadığı bu dönemde, üretkenliği tetikleyecek teknoloji adaptasyon çalışmaları hızlandırılacak. Sonuçta ise iş dünyasının şoklara karşı nasıl daha dirençli, daha üretken ve müşteri ihtiyaçlarını daha iyi karşılayabilen bir yapıya kavuşabileceğine dair daha güçlü bir anlayış geliştirilecek.

Reform Yarat

Yaşanan bu şok, koronavirüsün yerel bir sorun yerine küresel bir krize dönüşmesine neden olan etkenlerin kısıtlanması ya da ortadan kaldırılmasına yönelik bir eğilim yaratabilir. Hükümetler ekonomik hareketliliği şekillendirmede daha aktif bir rol almak üzere vatandaşları tarafından cesaretlendirilebilir ve desteklenebilir. Toplumlar benzer bir sağlık krizinin yeniden yaşanmasının önüne geçmeyi teşvik edecekleri için iş dünyasının liderleri, politikalar ve regülasyonlardaki ilgili değişimleri öngörmeliler.

Çoğu ülkede sağlık sistemleri 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana çok az değişti. Ancak bundan sonra hızla artan vakaların karşılanması gibi zorluklar için yüz yüze ve sanal hasta bakımının başarıyla yönetilmesine odaklanılmalı. Halk sağlığı yaklaşımlarında, birbiriyle bağlantılı ve oldukça mobil bir dünyada yanıt verilmesi gereken hız ve küresel iş birliği yeniden değerlendirilmeli. Kritik sağlık altyapıları, temel sağlık ürünlerindeki stratejik stok yönetimi ve kritik medikal ekipmanların üretimi konularında politikalar geliştirilmeli.

Finans sistemi ve ekonominin yöneticileri, geçmiş küresel finansal krizden elde ettikleri tecrübeler ışığında, bu salgının etkilerinde olduğu gibi ani ve şiddetli oluşan küresel krizlere dayanacak şekilde sistemi güçlendirmeliler.

Eğitim kurumları sınıf içi ve uzaktan eğitim modellerini geliştirerek sistemlerini modernize etmeliler.

Salgın sonrası dönem ise evden çalışma gibi pek çok alanda sosyal inovasyon ve deneylerden öğrenme fırsatları yaratacak. Bu sayede hangi yeniliklerin ekonomik ve sosyal refaha katkı sağlayacağı, hangilerinin ise toplumun gelişimini engelleyeceğine dair bir anlayış geliştirilecek.

Metlife Vakfı, COVID-19’la Küresel Mücadele Kapsamında 25 Milyon Dolar Bağış Yapacak

MetLife Vakfı, COVID-19’la küresel mücadele kapsamında pandemiden etkilenen topluluklara destek olmak amacıyla 25 milyon dolar bağışlayacağını açıkladı. MetLife Vakfı’ın hibe fonu Türkiye’nin de içinde olduğu ve MetLife’ın faaliyet gösterdiği tüm bölgeleri kapsayacak şekilde hem kısa vadeli hem de uzun vadeli yardım çalışmalarında değerlendirilecek.

MetLife Başkanı ve CEO’su Michel Khalaf“İnsanlara destek olmak ve onları korumak kimliğimizin ve MetLife’ın simgelediği değerlerin merkezinde yer alıyor. Bu, işimizde olduğu gibi vakfın bağışında da geçerli” dedi. Khalaf sözlerini şu şekilde sürdürdü: “MetLife Vakfı, kaynaklarını Korona virüsünden en çok etkilenen kesimlere yönlendiriyor. Beraber iş yaptığımız ve yaşadığımız toplulukların desteğimize hiç olmadığı kadar ihtiyacı var ve biz de yardım edebilmek için elimizden geleni yapacağız.”

MetLife’ın yürütmüş olduğu tüm çalışmalarda insanı odağına aldığını hatırlatan MetLife Türkiye Genel Müdürü Deniz Yurtseven ise konuyla ilgili olarak “MetLife olarak her zaman müşterilerimizin beklenti ve ihtiyaçları doğrultusunda çalışmalarımıza yön veriyoruz. Bu zor zamanlarda müşterilerimizin ve desteklediğimiz toplulukların ihtiyaçları büyük önem taşıyor. MetLife Vakfı dünyanın her yerinden insanlara yardım etmek için 25 milyon dolar bağışta bulunacak. MetLife olarak müşterilerimizin ve topluluklarımızın bu zor zamanları atlatmasına yardımcı olmaya devam edeceğiz. Umuyoruz ki el ele vererek kısa zamanda COVID-19 salgınını yeneceğiz” dedi.

İlk bağışla gıda, sağlık hizmeti, çocuk bakımı ve doğrudan finansal destek gibi acil ihtiyaçları olan topluluklara ve kişilere destek verileceğini açıklayan MetLife Vakfı, aynı zamanda dar gelirli kesim ve küçük işletmelerin finansal sürdürülebilirliğini sağlamasına da yardımcı olacak. Açıkladığı bağışla önde gelen ortaklarının da yanında yer alacak MetLife Vakfı, ortaklarının acil ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için de yardımda bulunacak.

MetLife Vakfı ve diğer MetLife birimleri bu taahhüt kapsamında Asya, EMEA, Latin Amerika ve ABD’deki yardım çalışmaları için içerisinde Korona virüsü nedeniyle hizmetlerine artan talebi karşılayabilmeleri için ABD’deki aşevlerine ayrılan 1 milyon doların da yer aldığı, 4 milyon dolarlık teminatta bulunduğunu açıklamıştı. MetLife Vakfı, geri kalan fonların dağıtımında insanların bu pandemiyi atlatmasına yardımcı olurken, en büyük farkı yaratabilecekleri fırsatları değerlendirebilmek için küresel durumun zaman içindeki gidişatını da yakından izleyecek.

Ortalama Maliyeti 11,45 Milyon Dolara Ulaşan Şirket İçi Tehditlere Karşı 10 Öneri!

Şirketlerde içeriden gelen siber tehditlere yönelik gerçekleştirilen son araştırmaya göre, şirket içi siber tehditler son üç yılda üç katına çıktı. Yaşanan her tehdidin şirketlere maliyetinin ortalama 11,45 milyon dolara mal olduğunu aktaran Komtera Teknoloji Kanal Satış Direktörü Gürsel Tursun’a göre, şirketlerde tehditleri oluşturan 3 önemli unsur bulunurken, şirket içi siber tehditlerin önlenmesi için gerekli 10 adımı sıralıyor.

Ponemon Institute’nin şirketlerde içeriden oluşan tehditlere yönelik gerçekleştirdiği 2020 yılı raporu açıklandı. Rapora göre, son üç yılda şirketlerde yaşanan iç tehditler üç katına çıkarken, şirketlerin artan tehditlere karşı da önlem almayı benimsemedikleri raporlandı. Şirketlerin gelişen teknoloji ve siber savunmalarını güçlendirecek doğru uç nokta çözümleri benimseme ihtiyacını görmezden gelmemeleri gerektiğini belirten Komtera Teknoloji Kanal Satış Direktörü Gürsel Tursun, şirketlerde sıklıkla karşılaşılan 3 sorun kaynağına dikkat çekiyor. Şirketlere maliyeti ortalama 11,45 milyon dolar olan şirket içi tehditleri önleyebilmek için dikkat edilmesi gereken adımların olduğunu da aktaran Tursun, şirket içi tehditlere karşı güvenlik sağlayacak 10 öneride bulunuyor.

Şirket İçi Tehditleri Tetikleyen 3 Unsur

Rapora göre, vakaların yaklaşık yüzde 62’sinde, içeriden gelen tehditlerin kötü niyetli olmaktan çok gerçekleşen ihmallerden kaynaklandığı görülüyor. Ancak, gerçekleşme niyetinin yaşanan zarar karşısında önemli olmadığını aktaran Gürsel Tursun, güvenliği ihlal edilmiş ağlarda kritik verilerin riske girmemesi için sıklıkla iç tehdit olaylarına neden olan bu 3 noktaya dikkat çekiyor.

1. Aşırı paylaşım. İşyerinde sosyal medya kullanımı çalışanların işe katılımını artırabilir. Ancak, aynı zamanda kritik şirket verilerini veya erişim bilgilerini paylaşmak için kolay bir yol sunuyor. Bu da beraberinde şirket içi tehdidi tetikliyor.

2. Shadow IT kullanma. Çalışanlar, IT departmanın onaylamadığı veya farkında olmadığı, kendileri için çalışan uygulamaları kullanıyor. Son araştırmalar, şirketlerin ağlarında çalışan ve IT tarafından izin verilen uygulamalardan 15 ila 22 kat daha fazla onaysız uygulamaya sahip olduğunu gösteriyor.

3. Kuralları görmezden gelme. Herkese açık Wi-Fi üzerinden kurumsal ağlara bağlanma gibi katı politikalar, taviz verme riskini azaltıyor. Ancak genellikle çalışan tarafından dikkate alınmıyor. Çalışanları %63’ü iş e-postalarına ve dosyalarına erişmek için genel bağlantılar kullandıklarını söylüyor.

İç Tehditlere Karşı 10 Öneri

1. USB gibi cihazların kullanımına dikkat edin. Taşınabilir cihazlar aracılığıyla ortaya çıkan veri sızıntılarını engellemek için şirketinizdeki USB girişlerini mümkünse kilitleyin ya da takibine özen gösterin.

2. Yazıcı kullanımını takip edin. Çıktıların takibini yaparak kritik verilerin kötü niyetli kişilerce şirket dışına çıkmasını engellemek genelde atlanıyor. Basılı kopyalarla verilerin ele geçirilmesini önlemek için yazıcıları sıkı bir şekilde denetleyin.

3. Bulut depolama servislerine kısıtlayıcı kurallar getirin. Çalışanlarınıza belli bir kurallar bütünü ve uzman gözetimi altında bu hizmetlerden faydalanma izni verebilirsiniz ancak bulut platformlarındaki kullanıcı erişimlerini ve hareketlerini izlemelisiniz.

4. Kişisel ve kurumsal mail adresleri arasındaki trafiği inceleyin. Uzaktan çalışma artışının da etkisiyle kişisel ve kurumsal maillerin kullanım karışıklığı arttı. Bu durum veri sızıntısı doğurabileceğinden her zaman bir risk faktörü olacağını unutmayın.

5. Mobil cihazlarda uç nokta erişimini yönetin. Mobil cihaz kullanımı ve erişimiyle ilgili hem bireysel hem de şirket cihazlarını kapsayacak kuralları belirleyin ve uç nokta erişiminin takip ve kontrolünü gerekirse uç nokta programlarıyla yapın.

6. Shadow IT konusunda çalışanlarınızı uyarın. Çalışanlar, güvenliği etkileyecek pek çok kararı genelde IT uzmanına danışmadan alıyor ve yanlış kararlar risk ihtimalini artırıyor. Böyle kararların işin uzmanına bırakılmasını sağlayın, gereksiz uygulamaların kullanımına dikkat edin.

7. Sosyal medya paylaşımlarına karşı tetikte olun. Çalışanlar, isteyerek ya da istemeden önemli şirket bilgilerini sosyal medya da paylaşabiliyor. Gerekli sosyal medya politikalarını, çalışanlarınıza uygulatın ve kullanıcı aktivitelerini inceleyin.

8. Ekran görüntüsü yazılımlarının kullanımına izin vermeyin. Şirket çalışanlarının ekran görüntülerini paylaşan yazılımları kullanması veri sızıntısı açısından oldukça sakıncalıdır ve iç tehdit olasılığını etkiler. Böyle yazılımların kullanımına izin vermeyin.

9. Düzenli olarak eğitim verin. Veri sızıntısını önlemek için düzenli olarak çalışanlarınıza eğitim verin. Bu eğitimlerde, mevcut olan kuralları hatırlatmanın dışında, çalışanlarınızın iş dışında da faydalanabileceği bilgiler vererek eğitimleri daha ilgi çekici hale getirin.

10. Düzenli ve detaylı takip için profesyonel yardım alın. İç tehditleri önlemek, pek çok konuda takip gerektirdiğinden profesyonel destek almanız gerekebilir. Doğru çözümlere sahip olmak iç tehdit riskini ortadan kaldırmanıza yardımcı olur.

Çimento Sektörünün Ekonomik İstikrar Kalkanı Paketi ile Desteklenmesi İstihdam Güvencesi Sağlar

Tamer Saka, Kibar Holding

Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği (TÇMB) Başkanı Dr. Tamer Saka; tüm dünyayı etkileyen küresel salgın nedeniyle, ülke ekonomisinde ve istihdamında oluşabilecek zararları en aza indirmek için çalıştıklarını belirterek, “Bu doğrultuda açıklanan Ekonomik İstikrar Kalkanı Paketi’nin çimento ve hazır beton gibi alt sektörlere genişletilmesi büyük önem arz ediyor” dedi.

Saka, Türk çimento sektörünün Avrupa’nın 1’inci, dünyanın 6’ncı büyük üreticisi olduğunu ve yaklaşık 19 bin kişiyi istihdam ettiğini hatırlatarak, “Uluslararası alanda rekabet üstünlüğü, ülkemize döviz girdisi ve ileriye dönük istihdam güvencesi sağlanması için sektörün desteklenmesi büyük önem arz ediyor” ifadesini kullandı.

COVİD-19 (Yeni Coronavirüs) salgını, Türkiye’deki tüm sektörler gibi, çimento sektörünü de olumsuz etkiledi. Türk çimento sektörünün uluslararası temsilcisi Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği (TÇMB) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Tamer Saka; Türk çimento sektörünün, Avrupa’nın 1’nci, dünyanın 6’ncı büyük üreticisi olan, yaklaşık 19 bin kişiyi istihdam eden, 2 milyar dolar ciro ile 900 milyon dolar ihracat geliri ile ülke ekonomisine önemli katkı sağlayan stratejik bir sektör olduğunu söyledi.

TÇMB’nin bu zorlu dönemde yürüttüğü faaliyetlerle ülke ekonomisi ve istihdamında oluşabilecek zararları en aza indirmeyi hedeflediklerini belirten Dr. Tamer Saka, “Bu doğrultuda açıklanan Ekonomik İstikrar Kalkanı Paketi’nin alt sektörlere genişletilmesi büyük önem arz ediyor. Türk çimento sektörü, toplam GSYİH içindeki yaklaşık %7’lik payı ile ekonomimizin güçlü ve lokomotif sektörlerinden biri olan inşaat sektörünün en önemli alt sektörlerinden biridir” dedi.

ULUSLARARASI REKABET VE İSTİHDAM GÜVENCESİ İÇİN DESTEKLENMELİ

TÇMB Başkanı Saka, tüm ülkeyi ciddi anlamda olumsuz etkileyen salgın karşısında açıklanan Ekonomik İstikrar Kalkanı Paketi’nde yer alan 16 sektörün en büyük destekçisi olan alt sektörlere genişletilmesi durumunda, çimento sektörü olarak ülkeye döviz girdisi ve ileriye dönük istihdam güvencesi sağlayabileceklerinin altını çizdi.

RAKAMLAR İYİ DEĞİL

Salgınla birlikte sektörde yaşanan zorlukların artacağına dikkat çeken Saka “Salgın nedeniyle sektörün tedarik zincirinde bozulma ve kırılmalar oluşmaya başladı. Alacak tahsil uygulamalarında ve ticari faaliyetlerde yaşanan gerilemeler sonucu ülke içi talep miktarında düşüşler yaşanıyor. Yurt dışı sipariş iptallerini takiben ihracat gelirleri düşüyor. Bu düşüşle birlikte üretim kapasitelerinde ciddi gerilemeler meydana geliyor” diye konuştu.

Saka, ayrıca salgın sebebi ile sektör üreticilerinin ihracatla ilgili yaşayabileceği sorunların hem ülkeye döviz girdisini azaltacağını hem de kaybedilen pazarların rakip ülkeler tarafından hızlı bir şekilde doldurulacağını söyledi. Saka, “En önemlisi hâlihazırda %65 civarında olan kapasite kullanımı ve istihdam ciddi olarak etkilenecek” uyarısında bulundu.

TÜRKİYE, 55 ENTEGRE FABRİKASI İLE DÜNYANIN 2. EN BÜYÜK ÇİMENTO VE KLİNKER İHRACATÇISI

Türk çimento sektörü 55 entegre çimento fabrikası ile, 2019 yılında Vietnam’dan sonra dünyadaki 2. en büyük çimento ve klinker ihracatçısı. TUİK verilerine göre, 2019 yılında toplam 23 milyon ton ve 877 milyon dolar değerinde çimento ve klinker ihracatı, başta ABD olmak üzere dünyanın 115’den fazla ülkesine ihracat gerçekleştirdi. 2020 yılında bu verilerin 25 milyon ton ve 1 milyar dolar değerine ulaşması ve Türkiye’nin dünya ihracatçıları arasında ilk sıraya oturması bekleniyor.

Stok Tutmak ya da Tutmamak, İşte Bütün Mesele Bu!

2000’li yıllara kadar stok tutmak çok önemliydi, güven demekti, finansal güçlülük ve şirket büyüklüğünün göstergesiydi. Belirli dönemlerdeki talep artışlarını karşılamak, beklenmeyen talep artışlarına hazırlıksız yakalanmamak ve tedarik maliyetlerini düşürmek gibi geçerli nedenleri vardı stok tutmanın.

Sonrasında stokları azaltmak, sıfır stokla çalışmak, tam zamanlı üretim gibi kavramlar gündeme geldi ve birçok sektörde iş yapış biçimlerini değiştirdi. Stok tutmak, şirketlerin üzerinde bir yük, ekonomik dalgalanmalar karşısında güçsüzlük, rekabet gücünde  zaaf ve mükemmel operasyon yönetiminin sırtında bir kambur olarak görülür oldu.

Stok tutmaktan kaçınmanın şirketler için aşağıdaki gibi haklı nedenleri var/dı;

  • Mevcut üretim tesisi içerisindeki genişleme alanlarının stok depo haline getirilme zorunluluğu
  • Stok tutulması için gereken dış depo maliyetine katlanılması
  • Stok yönetimi için yazılımlar, programlar ve personel ihtiyacı
  • Nakit varlığı stoklara bağlamak ve paranın zaman değerinden faydalanamama
  • Stoklanan ürünün pazarının daralması durumunda maliyete yakın ya da maliyetin altında satma zorunluluğu doğması
  • Eğer stok hammadde ise piyasa değişkenlikleri nedeniyle yüksek maliyetli bir hammaddeyi kullanmak zorunda kalmak

Tam da bu nedenlerle stok tutmak ve stoğa üretmek tarih oluyor derken son birkaç haftadır duyduğumuz şey şu; üretim için gerekli hammaddeye ulaşamıyoruz, just in time operasyonu sağlayamadığı mız için üretime ara veriyoruz, yıllık sözleşmelerimizde yer alan üretim taahhütlerimize uyamayacak olmanın endişesi içerisindeyiz.

Üretimin ve satışın tek bir coğrafyaya bağlı olmadığı global dünyada ekolojik ve makro ekonomik değişimler, hammadde ve işgücü erişimindeki coğrafi çeşitlilik, üretim ve tüketimin bölgesel dağılımı, gelişen  lojistik alternatifler ve bugün yaşadığımız gibi salgınların çok yönlü etkileri eski bir sorunsalı yeniden ortaya çıkardı; Stok tutmak ya da tutmamak?

Covid-19 gibi salgınların sonrasında ya da onlarla birlikte devam edecek kırılgan bir ekonomik süreçte üst yönetimlerin, tedarik zinciri yöneticilerinin ve üretimin sürekliliğinden sorumlu tüm liderlerin temel gündemlerinden biri de stok tutma sorusuna yeni cevaplar aramak olacaktır.

Otomotiv, gıda, ilaç, hijyen ürünleri ve diğer pek çok ana sektör kriz anı, yakın gelecek ve sonrası için stok stratejisini  belirleyip hızlı bir şekilde hayata geçirmek zorundadır.

İş dünyası ve global ekonomide stok tutmak yeniden  önemli bir hale gelecek mi? yoksa stok tutmanın yeni dünya da yeri yok mu? yoksa yeni stratejiler mi gelişecek?

Bu eski sorunsalın yeni cevaplarını kısa bir süre içerisinde hep birlikte göreceğiz.

İhracat Faktoringi Hakkında Bilmedikleriniz – 2

Bu başlık altında topladığımız tüm konular aslında ihracat yaparken sizi,

  • ihracat faktoring garantisi,
  • ihracat sigortası vb

sigorta şekillerini kullansanız da kullanmasanız da koruyacak olan ve dikkat edilmesi gereken kurallardır.

Geçen hafta ödeme vadesi, satış sözleşmesi ve sigortaların birleştirilmemesi gibi konulardan bahsetmiştik. Her biri birinden farklı ve önemli konular olduğundan ayrıca biri diğerinden daha önemlidir demek yanlış olur.

Diğer önemli konular ise ;

TEK CARİ ÇALIŞMA PRENSİBİ İZLENİR

Müşteriniz için bir limit almak istediğiniz zaman hali hazırda çalıştığınız bir müşteri ise o anki cari de bulunan vadesi geçmiş ya da geçmemiş tüm faturaların limit talebi aşamasında muhabire bildirilmesi tavsiye edilir. Çünkü alınan garanti limiti akabinde artık o alıcı için sadece tek cari tutulacak olup, limit alınıp Introductory Letter (Tanıtım Mektubu) imzalandıktan sonra tüm ödemeler sadece muhabir hesaplarına yapılacak ve kesilecek tüm faturalar (numune faturalar dahil) faktoring şirketi vasıtasıyla temlik edilecektir.

Bu süreçte herhangi bir siparişte peşin anlaşılmamalı ya da satıcı hesaplarına ayrıca bir ödeme talebinde bulunulmamalıdır. Eğer herhangi bir siparişte farklı bir ödeme yöntemi ile anlaşılması gerekiyor ise mutlaka faktoring şirketine bilgi verilmelidir. Satıcı hesaplarına ayrıca ödeme talep edilmesi durumunda ise ilgili alıcı limitinin iptal olmasına ve/veya mevcut temlikli faturaların ihtilaflanmasına sebep olabilecektir.

İHTİLAFLAR GARANTİ KAPSAMINDA DEĞİLDİR

Müşterinin sevk edilen mal ile ilgili veya fatura hakkında herhangi bir sebepten dolayı ihtilaf bildirmesi durumunda garanti süreci askıya alınacaktır. (GRIF – Madde 27 / iii. / Uluslararası Faktoring Genel Kuralları, R. Yüce UYANIK)

Örneğin, 01.02.2020 tarihli bir faturanızın vadesinin 15.03.2020 olduğunu ve 20.02.2020 tarihinde bir ihtilaf bildirimi aldığınızı varsayalım. İhtilaf hakkında satıcı, alıcı, faktoring şirketi ve muhabir faktoring şirketi arasında gerekli görüşmeler yapılarak satıcı ile alıcının bu ihtilaf hakkında anlaşması beklenecektir. Diyelim ki, 30.03.2020 tarihinde görüşmeler tamamlandı ve ihtilaf çözüldü. Artık 30.03.2020 tarihinden itibaren garanti süreci devam edecektir.

BİR MÜMESSİL VEYA ACENTE ARACILIĞI İLE ÇALIŞIYORSANIZ FAKTORİNG YAPARKEN BİLGİ VERİLMELİDİR.

Acente/mümessil ile ticari bağınızı mutlaka bir anlaşmaya bağlayınız. İki firma (tedarikçi/ihracatçı ve acente/mümessil) arasındaki ilişkinin tanımı, şartları, ticari amaçları ve çalışma şekilleri bu sözleşmenin temel amacı olacak ve ticaretin hangi aşamasından sorumlu oldukları ve olacakları, garanti sürecinde önem arz edecektir.

Örneğin; ilgili sözleşmede acenteye tahsilat yetkisi verilmiş ise garanti süresince faturanın bedelini tahsil yükümlülüğü doğacak ve aslında alacak yetkisi muhabir faktoring şirketinde olduğundan ihtilafa konu olabilecektir. Ya da fiyat belirleme yetkisi olması, satış sözleşmesinden sonra (sözleşmede aksi belirtilmedikçe) fiyatın değiştirilmesi de ihtilafa konu olabilecektir.

PAGDER Sağlık Çalışanlarını 1.000.000 Sağlık Siperi ile Koruyacak!

Plastik Sanayicileri Derneği (PAGDER) Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Gülsün: “Başlattığımız ‘Sağlık Siperi’ projesi ile Kovid-19 salgınının ülkemizde yayılmasını engellemek için cansiperane bir şekilde çalışan sağlık çalışanlarımızı korumayı hedefliyoruz ” dedi.

Sağlık çalışanları “Sağlık Siperi” projesi ile korunacak

Salgının ülkemizde görülmesi ile artan koruyucu siper ihtiyacını karşılamak için “Sağlık Siperi” projesini başlattıklarını belirten Gülsün: “Sağlık çalışanlarımız gece gündüz demeden bizler için çalışırken kendileri de hastalık riski ile karşı karşıya kalıyor. Bu noktada siper, maske, eldiven, önlük gibi koruyucu sarf malzemelerine olan ihtiyaçta mevcut kapasitenin çok üstünde seyretmeye başladı. Derneğimiz kuruluşundan bu yana ülkemizin karşılaştığı her zorlukta olduğu gibi burada da toplum menfaati için bu projeyi geliştirmiştir. Proje kapsamında üretilen siperler ihtiyaca binaen sağlık çalışanlarımıza ulaştırılmak üzere ücretsiz olarak Sağlık Bakanlığımıza teslim edilecektir. Bu koruyucu ekipman sayesinde sağlık çalışanlarımızın enfeksiyon riski önemli ölçüde aşağı çekilmiş olacak” dedi.

Proje öncülerin kıymetli destekleri ile hayata geçti

Proje kapsamında üretim hızını arttırmak adına gerekli makine ve ekipman yatırımının gerçekleştirildiğini belirten Selçuk Gülsün: “Proje fikri ortaya çıktıktan sonra üyelerimizden Beno Plastik ve Özge Plastik’in özverili çalışmaları ile hızla üretim aşamasına gelindi. 1 haftadan daha kısa bir sürede tüm yatırım hayata geçirilerek üretime hazır hale gelindi. Sağlık çalışanlarımızın ihtiyaçlarını mümkün olan en kısa sürede karşılayabilmek adına 7/24 esasına göre planlanan üretim kapsamında iki ayrı tesiste üretilen siper parçalarının montajı tamamlanarak Sağlık Bakanlığı’na teslim ediliyor. PAGDER’in ilk etapta 1.000.000 sağlık çalışanına 1.000.000 sağlık siperi hedefiyle başlattığı projeye sektörden ve toplumdan da yoğun bir talep var. Önümüzdeki süreçte Sağlık Bakanlığımızın ihtiyaçları doğrultusunda üretim kapasitemizi arttırmak üzere çalışmalarımız devam ediyor” dedi.

İKMİB’den anlamlı destek

Gerek sivil toplum kuruluşlarının gerek özel sektörün projeye destek olmak için yoğun bir talebi olduğunu dile getiren Gülsün: “Projeyi başlatmamızla birlikte İKMİB-İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği’nden 100.000 sağlık siperi için destek geldi. Benzer şekilde plastik sektöründe faaliyet gösteren birçok firma bu zor dönemde elini taşın altına koyarak projemize desteğini açıkladı. Salgın bitene ve bu zor dönem atlatılana kadar destekçilerimizden aldığımız güçle sağlık çalışanlarımızın siper ihtiyaçlarını karşılamaya devam edeceğiz” dedi.

Video Konferans Yaparken Dikkat Edilmesi Gereken Güvenlik İpuçları

Şirketler oldukça uzun bir süredir video konferans yazılımlarını kullanıyorlar ve Koronavirüs nedeniyle evden çalışmaların arttığı şu günlerde sürece doğru adapte olabiliyorlar. Ancak Bitdefender Türkiye Genel Müdürü Barbaros Akkoyunlu’ya göre birçok çalışan, video konferans uygulamalarını sık bir şekilde kullanmadığı için video konferans sırasında uygulanması gereken güvenlik ipuçlarını göz ardı edebiliyor.

Koronavirüs nedeniyle evden çalışmaya başlayan birçok kişinin video konferans yazılımlarının nasıl çalıştığını yeni yeni öğrenmesi gerekirken aslında birçok şirket bu yazılımları uzunca bir süredir kullanıyor. Dünyada 500 milyondan fazla kullanıcıyı koruyan Bitdefender Antivirüs’ün Türkiye Genel Müdürü Barbaros Akkoyunlu, daha önce bu yazılımları oldukça sık kullanan veya hiç kullanmayan tüm şirketlerin ve çalışanların uymaları gereken güvenlik ipuçlarına dikkat çekiyor. Birçok insanla video konferans üzerinden eş zamanlı olarak ciddi bilgileri paylaşmanın sanıldığı kadar güvenli olmayabileceğine dikkat çeken Barbaros Akkoyunlu, “Ev ortamında çalışmanın rahatlığı, bazen çalışma kurallarının evde de geçerli olduğunu çalışanlara unutturabilir.” uyarısında bulunuyor.

Video Konferans Gerçekleştirirken Dikkat Etmeniz Gereken 5 Nokta

Görünen o ki Koronavirüs nedeniyle video konferans yazılımlarının kullanımı, bir süre daha yoğun bir şekilde devam edecek. Bitdefender Türkiye Genel Müdürü Barbaros Akkoyunlu, video konferans yazılımlarını kullanırken dikkat edilmesi gereken 5 noktayı şöyle sıralıyor;

  1. Giriş bilgilerinizi çok iyi koruyun.Video konferans yazılımları üzerinden gerçekleştirilen toplantılara katılım için genellikle doğru kimlik bilgileri üzerinden giriş yapılması gerekmektedir. Bu yüzden, çalışanların bu kimlik bilgilerini her zaman olduğundan daha fazla korumaları gerekiyor. Bu, uzaktan çalışmak için kurulan cihazların en azından kurulu güvenlik çözümlerine ihtiyaç duyduğu anlamına geliyor. Kötü bir senaryoda bu kimlik bilgileri kullanılarak gizli bir şekilde toplantıda casusluk yapılması veya herhangi bir başka kötü amaç için kullanılması oldukça mümkün gözüküyor.
  2. Sohbet uygulamalarıyla iş için video konferans gerçekleştirmeyin.Bazı çalışanlar bu tür görevler için tasarlanmamış bir uygulamayı kullanarak bir toplantı düzenleyebilir. Bazı mesajlaşma uygulamaları grup toplantıları yapmaya olanak sağlar ancak bu işlevselliğe sahip olmaları onları kurumsal bir ortamda kullanmak için uygun yazılım ya da uygulama haline getirmez.
  3. Video konferans yazılımının güncel olduğundan emin olun.Bu tarz uygulamaların son sürümlerini kullanmak ve düzenli bir şekilde güncellemek herkes için gerekli bir adımdır. Bu tür uygulamaların geliştiricileri düzenli olarak güvenlik iyileştirmeleri yaparlar ve şirketlerin en büyük önceliği çalışanlarının bu uygulamaları güncel tutmasını sağlamak olmalıdır.
  4. Kameranıza yetkisiz erişimi engellemek için güvenlik yazılımı kullanın. Ev internetiniz ve evdeki cihazlarınız ne yazık ki şirketinizdeki kadar güvenli olmayabilir. Bu nedenle Bitdefender Antivirüs gibi ödüllü bir güvenlik çözümü ile tüm cihazlarınızı ağ saldırılarına, fidye yazılımlarına ve oltalama saldırılarına karşı korurken aynı zamanda web kameranıza yönelik yetkisiz erişimleri de önleyebilirsiniz.

5. Ekranınızı paylaşırken dikkat edin. Son olarak, video konferans uygulamalarıyla ilgili çok az deneyimi olan kişiler, konferans sırasında ne paylaştıklarının farkında olmayabilir. Kullanıcılar ekranlarını diğer katılımcılarla paylaşabilir veya dosya paylaşabilirler. Burada dikkat edilmesi gereken, kullanıcıların ekranlarını temiz tutması ve yalnızca o arama için ihtiyaç duydukları uygulamaları kullanmasıdır. Bilgisayarınızda bulunan özel veya özel olmayan herhangi bir şeyi paylaşmak sanıldığından daha kolaydır.

İşe Yüzde 45 Daha Az Gittik

Office workplace table
Office workplace table with supplies, laptop and smartphone with stock market data and chart. Flat lay. Top view flat lay

Google, koronavirüs salgınının başlamasından bu yana ülkelerdeki hareketliliğinin nasıl değiştiğine ilişkin “Covid 19 Topluluk Hareketlilik Raporları”nı yayımladı. 131 ülkeyi kapsayan rapora göre, Türkiye’de işe gitme oranında yüzde 45’lik bir azalma görüldü.

Google Maps verilerinden elde edilen raporda 16 Şubat-29 Mart günlerinde; iş yeri, perakende, market, eczane, park, istasyon ve konut gibi yerlerdeki hareketlilik değişimleri ülke ve zaman bazlı gözlemlenebiliyor.

Toplu taşıma kullanımı yüzde 71 azaldı

Rapora göre, Türkiye’de milli park, sahil, marina, park, plaza gibi alanlarda topluluk hareketliliği yüzde 58 azaldı. Metro, otobüs ve tren istasyonu gibi toplu taşıma alanlarındaki topluluk hareketliliği ise yüzde 71 azaldı. Almanya’da parklarda yüzde 49, toplu taşıma istasyonlarında yüzde 68 azalma görüldü.

Market ve eczanelerdeki hareketlilik yüzde 39 düştü

Veriler marketler, özel gıda mağazaları, pazar alanları, eczane gibi alanlarda topluluk hareketliliğinin yüzde 39 azaldığını gösteriyor. Birleşik Krallık’ta bu alanlardaki azalma yüzde 46, İspanya’da ise yüzde 76 oranında.

İş yerlerindeki hareketlilik Türkiye’de yüzde 45, İtalya’da yüzde 63 azaldı

Rapordaki diğer bir veri, Türkiye’de iş yerlerindeki topluluk hareketliliğinin yüzde 45 azaldığını gösteriyor. İkamet edilen lokasyonlarda topluluk hareketliliği yüzde 17 artmış durumda. İtalya topluluk hareketliliği verileri; iş yerlerinde yüzde 63 azalmanın, ikamet yerlerinde topluluk hareketliliğinin de yüzde 24 artışın olduğuna işaret ediyor. görülüyor.

Hollandalılar, Fransızlara göre daha çok işe gitmiş durumda

Hollanda’ya bakıldığında; topluluk hareketliliğinin iş yerlerinde yüzde 35 azalıp, ikamet yerlerinde ise yüzde 11 arttığı görülüyor. Fransa’da ise iş yerlerinde yüzde 56 azalma mevcutken, ikamet yerlerindeki topluluk hareketliliğinin yüzde 18 artması dikkat çekiyor.

ABD, Türkiye’ye göre daha çok toplu taşıma kullandı

Amerika Birleşik Devletleri’nde ise alışveriş ve eğlence alanlarında topluluk hareketliliği yüzde 47 düşmüş durumda. Raporda, ABD’de market ve eczanelerde topluluk hareketliliğinin yüzde 22 gerilediği görülüyor. ABD’de toplu taşıma merkezlerinde topluluk hareketliliği yüzde 51, iş yerlerindeki topluluk hareketliliği yüzde 38 azalırken; ikamet yerlerindeki topluluk hareketliliğinin ise yüzde 12 arttığı görülüyor.

ABD’nin ilerisinde, AB’nin gerisindeyiz

Raporun konum geçmişlerini Google’ın görmesine izin veren kişilerin anonim verilerine dayanılarak hazırlandığını ifade eden Google SMB Premier Partnerı EG Bilişim Teknolojileri’nin CEO’su Gökhan Bülbül, “İnsanların iş yeri, ev, toplu taşıma alanları, park, market, eczane gibi lokasyonlardaki hareketlilik değişimlerini gösteren Covid-19 Topluluk Hareketlilik Raporu 131 ülkeyi kapsıyor. 29 Marta kadar olan verileri incelediğimizde, Türkiye’de hareketlilikteki azalmanın ABD ile kıyaslandığında daha yüksek oranda olduğunu görüyoruz. Hareketliliğimizi Avrupa ülkeleri ile kıyasladığımızda ise ortalamaya göre daha geride olduğumuzu söyleyebilirim.” dedi.