Kuyrukta bekletilen müşteri daha fazla harcıyor

Sıra bekleyerek çok zaman kaybediyoruz. Can sıkıntısı, hayal kırıklığı ve anksiyete gibi psikolojik sorunlarla karşılaşıyoruz. Bekleme kuyruklarının hem tüketiciler hem de markalar için kötü olduğu göz önüne alındığında, neden bu kadar yaygın?

Olumsuz sonuçlara rağmen işletmelerin kuruğu tercih etmesinin başka bir nedeni var. Kuyrukta bekleyen müşteri içeri girdiğinde daha çok harcıyor!

Uzman Klinik Psikolog ve Hipnoz Uzmanı Mehmet Başkak, beklemenin tüketici davranışına etkisi hakkında şu bilgileri verdi:

“Laboratuvarlarda ve sahalarda yapılan deneylerde, müşterilerin satın almadan ya da sipariş vermden önceki bekleme sürelerinin, alışveriş miktarını artırdığını gösteren güçlü kanıtlar var. Mesela bir restoranda akşam yemeği yemek için sıra bekleyen müşteriler, restaurantta daha uzun süre kalırlar. Bir mağaza kuyruğunda uzun süre bekleyen müşteriler daha fazla tişört satın alıyor. Veya bir oyun salonun da kuyruk varsa eğer, oyuncular masa başında daha fazla vakit geçiriyor. Bu, zihinsel bir muhasebeye dayanıyor: Beklenen o kadar zamandan sonra yalnızca küçük bir miktar satın alınacak olsaydı, uzun süre beklemeye değmezdi.

FİRMALAR KUYRUKLARI SEVİYOR ÇÜNKÜ…

Bu yüzden firmalar bilerek ve isteyerek uzun bekleyişleri ortadan kaldırmıyor. Bunun yerine müşterilerin bekleme tecrübelerini iyileştirmeye çalışıyorlar. Bekleme alanlarına okuma materyalleri ve televizyon ekranları yerleştirerek veya müzik çalarak müşterilerin dikkatini hoş olmayan bekleyişten uzaklaştırıyorlar. Lokantalarda yaygın olarak kullanılan ikinci bir uygulama, müşterilere beklerken görebilecekleri bir menü sunmak. Bu tür uygulamalar uzun beklemeler yüzünden doğacak memnuniyetsizliği azaltıyor.

Yani “yüksek müşteri memnuniyeti” her zaman “yüksek gelir” getirmez. Bu, zihinsel muhasebe perspektifi ile tutarlıdır: Beklenen zaman algısı azalırsa, müşteriler daha az alışveriş yapacaktır.

Bulgularımız, bazı bağlamlarda işletmelerin daha fazla kar edebilmesi için müşterilerin makul bir süre beklemesini öneriyor. Özellikle satın alma miktarı ve hizmet süresi arasındaki korelasyon düşük olduğunda bu durum söz konusudur. Bu gibi durumlarda, müşteriler, bekledikleri doğrultuda zamanı telafi için satın alma miktarlarını artırırlar.

SONRADAN PİŞMAN OLMAYIN

Uzun bir kuyrukta beklediğinizde, sonradan pişman olabileceğiniz büyük bir satın alma işlemi yapmak istemiyorsanız, dikkatinizi mümkün olduğunca beklediğiniz süreden uzak tutmanızı öneririz.”

Perakende Türkiye’de Dönüşürken Büyüyor

PageGroup uzmanları, mercek altına aldığı perakende sektöründe, Türkiye’nin beş yıllık gelir performansı gelişimi ve tüketim harcamalarıyla Avrupa’nın en iyi 10’u arasında yer alacağını öngörüyor. Şirketin Perakende Bölümü Yöneticisi Ezgi Güneser, sahada yaptıkları çalışma ve araştırmalara dayanarak; “Nüfus artışı, kentleşme ve artan hane halkı harcamaları, ülkede satın almayı güçlendirdi. Yerli perakende sektöründe, yıllık %9’luk ortalama bir büyüme oranı bekleniyor. Avrupa genelinde ise perakende tüketimi durağan seyrini devam ettirdiğini söyleyebiliriz. Geçtiğimiz yıl Avrupa, siyasi ve toplumsal karışıklıktan, dünyayı şok eden insani bir krize kadar birçok zorlukla karşı karşıya kalmasına rağmen ekonomisi ve tüketimi fırtınanın üstesinden gelebilecek kadar esnek olduğunu da unutmamak gerekir. “ diyor.

Perakende sektörünün Türkiye’deki geleceği internet ortamında parlıyor.

Sektörde kabuk değişiminin 2020 yılı ve sonrasında hızlanacağına dikkat çeken PageGroup uzmanları, internet ortamındaki ticaretin tüketici alışkanlıklarını etkilediğini vurguluyor. Farklı kanallardan gelen sektörel analizler yakın gelecekte ülkemizdeki tüketicilerin erişimde, sanal ya da gerçek ayırımı yapmaksızın, ürünleri tek bir marka olarak algılamaya eğilimli olacağını gösteriyor. Bu nedenle perakendecilerin, dijital platformlar aracılığıyla tüketicilerle bire bir ilişki kurma çabasını arttırması bekleniyor.

Türkiye’nin çevrim dışı-çevrim içi perakende stratejisinde en çok göze çarpan noktaları ise Ezgi Güneser şöyle özetliyor;

Yatırımlarda öncelikler değişiyor

Perakende sektöründe dağıtım ve lojistik profesyonelleri, kategori ve ürün yöneticilerinin geniş çapta işe alımıyla, dijital ticaret (çevrim içi) platformlarına yatırımlar arttı. Türkiye’de çevrim içi perakende kazançlarının yükselmesiyle birlikte, tüketimi arttırmayı amaçlayan çevrim içi strateji eğilimleri de güçlendi.

Kişisellik alışverişi tetikliyor

Kişiselleştirilmiş perakende stratejileri, yerli pazarda gelişmiş CRM (müşteri ilişkileri yönetimi) ve SMS (kısa mesaj) eğilimleriyle destekleniyor. Markalarla oluşturulan kişisel ilişki hissiyle tüketicilerin her zaman her yerde satın alma talepleri tetikleniyor.

Büyük verinin gücü

Büyük verilerin derinlemesine analizi ve güçlü müşteri ilişkileri, yeni müşteri kazanımlarına ve sadakatin artmasına imkan sağlıyor. Farklı markalar için müşteri davranışlarını derleyen, özelleştirilmiş kampanyalar hazırlayan ve müşteri davranışları hakkında bilgi sağlayan uygulamalar satışları yükseltiyor. Yeni sistemler sayesinde kararsız çevrim içi müşteriler takip edilerek, ya fiziksel olarak mağazalara yönlendiriliyor ya da kaçırılmış fırsat gibi sunulan ürünlerle SMS kampanyalarına dahil ediliyor.

Ambalajsız Taşınan Meyve ve Sebzelere Yasak Geliyor!

Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın yaptığı düzenlemeyle, 3 Ekim 2017 Salı günü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren yeni ‘Sebze ve Meyvelerin Toptan ve Perakende Ticaretinde Uyulması Gereken Standartlara İlişkin Tebliğ’ uygulanmaya başladı. Meyve ve sebzelerin toptan ve perakende ticaretinde uyulması gereken standartları belirleyen yeni düzenlemeye göre yaş meyve ve sebzeler 2018’den itibaren ambalajsız taşınmamaya başlanacak. 

Uzun süredir gündemi meşgul eden meyve ve sebzelerin taşınırken ambalajlanmasına ilişkin soru işaretleri sonunda açıklığa kavuştu. Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren yeni ‘Sebze ve Meyvelerin Toptan ve Perakende Ticaretinde Uyulması Gereken Standartlara İlişkin Tebliğ’, meyve ve sebzelerin taşınması, saklanması ve ambalajlanmasına ilişkin birçok düzenleme getiriyor.

Tebliğe göre meyve ve sebzeler tek kullanımlık veya tekrar kullanılabilir ambalajlarda taşınacak, bütün yabancı maddelerden arındırılarak uygun şartlarda korunması ve taşınması sağlanacak. Aynı zamanda sebze ve meyvelerin taşınmasında kullanılan ambalajların soğuk zincire uygun şekilde üretilmesi zorunlu olacak. Daha önce yapılan açıklamalarda meyve ve sebze sektöründe ambalajlanmadığı için tüketiciye ulaşmadan yılda 15-20 milyar lira civarında bir kaybın olduğu açıklanmıştı.

Uzun süredir meyve ve sebzelerin ambalajlanmasına ilişkin bu gelişmeyi beklediklerini belirten Ambalaj Sanayiciler Derneği (ASD) Genel Sekreteri Aslıhan Arıkan “Hasattan sonra standartları belirlenen çuval, plastik kasa ve karton /oluklu mukavva kutu ve benzeri taşıma amaçlı kutular içerisinde (nakliye ambalajları); yerleşim merkezleri, ilçeler ve şehirlere yaş meyve ve sebzelerin ulaştırılması planlanıyor. Bu ambalajlar yıllardır üretiliyor ve sektörde kullanılıyor. Bu gelişme sayesinde israfın azalmasına olumlu yönde etki edecek ve ekonomiye büyük bir katkı sağlanmış olacak.” dedi.

Yeni Tebliğ Neler Getiriyor?

  • Yaş meyve ve sebzenin, perakende noktalarına taşınırken ve depolama esnasında yaşanan israfın önlenmesi için getirildi.
  • Tebliğe göre artık standartları belirlenen; çuval, plastik kasa ve karton/oluklu mukavva kutu ve benzeri taşıma amaçlı kutularla yaş meyve ve sebzenin taşınması zorunlu olacak.
  • Taşıma esnasında standartları belirlenen tek kullanımlık ve tekrar kullanılabilen ambalajlar kullanılacak.
  • Ahşap, kağıt veya kağıt esaslı olarak sınıflandırılan tek kullanımlık ambalajların1 Haziran 2018 tarihi itibariyle kullanılması zorunlu olacak.
  • Plastik malzemelerden üretilen ve birden çok kez tekrar kullanılabilen ambalajlar, kasa, kutu ve sepet şeklindeki ambalajlar ise 1 Ocak 2019 itibariyle zorunlu olacak
  • Tekrar kullanılabilen ambalajlar, gıda güvenliğine uygun dezenfekte edilecek.
  • Yaş meyve ve sebzenin çoğu taşıma sırasındaki israfın önlenmesi amacıyla soğuk zincir tabir edilen soğutmalı araçlarla (frigorifik) taşınacak.
  • Balkabağı, beyaz lahana, karpuz, kavun, patates, soğan (kuru), tatlı patateslerin taşınmasında ise soğuk zincire gerek duyulmadı.
  • Tebliğde küçük üreticiler de düşünüldü. Üreticilerin ürettikleri malları perakende olarak doğrudan tüketicilere sunması durumunda ambalajlama yapılmasına gerek görülmedi.
  • Tebliğ aynı zamanda israfın önlemesi için yaş meyve ve sebzenin soğuk hava depolarında veya kalite kaybına sebep olmayacak uygun ısı ve nem ortamında depolanmasını istiyor.
  • Alışveriş merkezleri, büyük ve zincir mağazalarda yaş meyve ve sebzeler soğutuculu reyonlarda ambalajlarından çıkartılmadan satışa sunulacak.

Ambalaj_sanayicileri_dernegi

Ambalaj Sanayicileri Derneği (ASD):

Türkiye’deki önemli ambalaj sanayicilerini bünyesinde bir araya getiren ASD, 1992 yılında 39 ambalaj üreticisi tarafından kuruldu. 200’ün üzerinde üyesi bulunan ASD’nin amacı; Türkiye ambalaj sanayinin gelişmesine katkıda bulunmak, sektöre kimlik kazandırmak, ulusal ve uluslararası platformlarda sektörün temsil edilmesini sağlamak, üyeleri arasında birlik beraberlik ve dayanışmayı sağlamak, güçlendirmek ve daimi kılmaktır.

Ekonomi Bakanlığı Küresel Tedarik Zinciri Yetkinliği Projesi

Ara malı üreten şirketlerin, Küresel Firmalarla tedarikçi ilişkisi kurmalarını ve satışlarını arttırmalarını sağlayacak nitelikte, projede kapsamındaki giderleri 2 yıl süresince %50 oranında ve toplamda 1.000.000$’a kadar Ekonomi Bakanlığı tarafından desteklenecek!

Proje kapsamında ve proje gerçekleşme süresince desteklenen giderler :
  • Makine, ekipman, donanım alımı
  • Yurt dışı ofis-depo harcamaları
  • Yazılım alımı
  • Eğitim, danışmanlık ve müşteri ziyaretleri
  • Sertifikasyon, test/analiz, ürün doğrulama harcamaları
Proje Tanımı:
  • Halihazırda küresel bir firmaya tedarikçi olmayan firmaların yeni tedarikçi ilişkileri kurmalarını
  • Halihazırda küresel bir firmaya tedarikçi olan firmaların mevcut ürünleriyle farklı bir küresel şirkete veya aynı firmaya yeni ürünleriyle tedarikçi ilişkileri kurmalarını teminen belirlenmiş bir süreyi içeren çalışmadır.Ekonomi Bakanlığı – http://www.ekonomi.gov.tr

İlaç şirketleri, pazarlamaya ar-ge’den 19 kat fazla harcıyor!

İlaç şirketlerinin pazarlama için yaptıkları harcamaların, araştırmaya yaptıkları harcamalardan 19 kat fazla olduğu ortaya çıktı. İlaç firmaları, yeni ilaçların ar-ge’si için yapılan harcamaların bir dönüşü olmadığını ve bu yüzden pazarlamaya daha fazla yatırım yapmalarının mantıklı olduğunu savunuyor.

Anadolu Eczacı ve Depocuları Derneği Başkanı Onur Tokel, ilaç sektöründeki ar-ge ve reklam harcamaları hakkında şu bilgileri verdi:

ARAŞTIRMAYA 1 DOLAR, PAZARLAMAYA 19 DOLAR 

“Örneğin Johnson & Johnson pazarlama için 17.5 milyar dolar, ar-ge için 8,2 milyar dolar, Novartis pazarlama için 14,6 milyar dolar, ar-ge için 9,9 milyar dolar, Pfizer pazarlama için 11,4 milyar dolar ar-ge için 6,6 milyar dolar, GSK pazarlama için 9,9 milyar dolar, ar-ge için 5,3 milyar dolar, MERCK pazarlama için 9,5 milyar dolar, ar-ge için 7,5 milyar dolar, SANOFI pazarlama için 9,1 milyar dolar, ar-ge için 6,3 milyar dolar, Roche pazarlama için 9 milyar dolar, ar-ge için 9,3 milyar dolar, AstraZeneca pazarlama için 7,3 milyar dolar, ar-ge için 4,3 milyar dolar, Lilly pazarlama için 5.7 milyar dolar, ar-ge için 5,5 milyar dolar, Abbvie pazarlama için 4,3 milyar dolar, ar-ge için 2,9 milyar dolar harcıyor.

Temel araştırmaya harcanan 1 dolara karşılık, pazarlama için 19 dolar harcanıyor.

Deloitte’nin raporuna göre, incelenen ilk 12 büyük ilaç firmasında, ar-ge için yapılan harcamaların şirkete herhangi bir getirisinin olmadığı görüldü. İlaç başına geliştirme maliyetleri yüzde 33 artarken, satış tahminleri yılda yüzde 50’nin altına düştü.

YENİ İLAÇ GELİŞTİRMEK YERİNE…

Reçeteyle satılan ilaç firmaları yeni çığır açan ilaçlara pek fazla kaynak koymuyor çünkü yatırdıkları paranın karşılığını alamıyorlar. Şirketin halihazırda piyasada bulunan ürünlerini çeşitlendirmesi daha karlı görünüyor. Yani büyük şirketler yeni ilaç geliştirmekten ziyade mevcut ürünleri satmak için daha fazla çalışıyor.”

Mobilyada ezber bozan strateji dönemi başlıyor

Türkiye mobilya endüstrisinin bugüne gelmesinde önemli başarılara imza atan İstanbul Mobilya, Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği, sektörün geleceğini masaya yatırmak için bir basın toplantısı düzenledi. 10 Ekim Salı günü Çırağan Sarayı’nda gerçekleştirilen basın toplantısında sektörün 2023 vizyonu için önemli açıklamalarda bulunan İstanbul Mobilya, Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği Başkanı Ahmet Güleç, Türkiye’nin ihracat hedefinin dünya ihracatından yüzde 1,5 pay almak olduğunu, mobilya sektörünün ise bu rakamı yüzde 2,5 olarak belirlediğinin altını çizdi.

 

Türkiye’nin lokomotif sektörlerinden biri olan mobilya endüstrisinin bugünkü konumuna gelmesi için yoğun olarak çalışan İstanbul Mobilya, Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği, sektörün geleceğini konuşmak için 10 Ekim Salı günü Çırağan Sarayı’nda bir basın toplantısı düzenledi.

Ahmet Güleç“2007 itibarı ile dünya ihracatından yüzde 0,8 pay alan mobilya ihracatımız, 2016 yılında payını yüzde 1,4’e çıkarma başarısını göstermiştir. 2023 yılı hedefimiz ise dünya mobilya ihracatından yüzde 2,5 veya üzerinde pay almaktır. Yaptığımız analiz ve değerlendirmelere göre2023 yılında 320 milyar dolar civarında bir ihracat hacmine ulaşacak olan dünya mobilya pazarından almayı hedeflediğimiz pay yaklaşık 10 milyar dolarlık ihracata karşılık gelmektedir. Bu ihracat hedefimize ulaşmak üzere uygun stratejileri üretmek; üretim odaklı olmaktan çok pazar odaklı olmak için yoğun bir şekilde çalışıyoruz. Mobilya ihracat hacmi hedefimize ilave olarak kg başına değeri de 7 dolara çıkarmayı hedefliyoruz. Bu hedefimize ulaşmak üzere tasarıma ağırlık veriyor ve kalite anlayışımızı sürekli olarak geliştiriyoruz. Bu başarı sayesindedir ki mobilya ihracatçılarımız ‘Bölgesel’ oyuncudan ‘Küresel’ oyuncu olmaya geçti ve pazar payları düşük de olsa dünyada 200’den fazla gümrük bölgesine ihracat yapmaya başladı. Biz bu hedeflere ulaşacağımıza yürekten inanıyoruz. Çünkü bakış açımızı değiştiren ‘Zihinsel bir Devrim’e ve ‘Ezber bozan’ stratejiyi benimsedik” dedi.

Aktaşlar yeni yatırımı ‘Pideor’ ile franchise atağında!

Aktaşlar Lezzet Grubu, sektörün önemli buluşma platformlarından biri olan Bayim Olur Musun Franchising ve Markalı Bayilik Fuarı’nda yeni yatırımı ‘Pideor’ markasının tüm detaylarını yeni yatırımcılarla paylaşmak için gün sayıyor.

Ordu’da 1981 yılında kurulan Aktaşlar Lezzet Grubu, Nelipide’den sonraki yeni yatırımı Pideor markasıyla bu yıl 15’incisi düzenlenen Bayim Olur Musun Franchising ve Markalı Bayilik Fuarı’nda yer almaya hazırlanıyor.

Pideor markasıyla Fast-food sektörüne hızlı bir giriş yapmak için gün sayan Aktaşlar, fuar kapsamanda markanın tüm detaylarını yeni yatırımcılarla paylaşacak. Yoğun fizibilite çalışmalarından sonra Pideor’un ilk şubesini İstanbul Beşiktaş’ta açma kararı alan marka, 2017 yılsonuna 10 şube açma hedefiyle yol haritasını çizmiş durumda.

Nelipide Gurme markasında olduğu gibi Pideor markasında da franchise verme konusunda hassasiyetleri bulunduğunu söyleyen Aktaşlar Lezzet Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Tamer Aktaş, “Dünyanın her yerinde hamur ve üzerine konan malzeme ile yapılmış ürünler farklı isimler ile kabul görmüş ve sevilmiştir. Türkiye’nin her yöresinde hatta bazı yörelerde il bazında farklı tarz ve şekillerde pide yapılmaktadır. İnsanlarımız bu pideleri yerinde tüketmeyi seviyor fakat aynı standart ve kalitede pideyi istediği her yerde bulamadığı için alışkanlığa dönüştüremiyor. Pideor her bölgede aynı kalite ve standart ile hizmet vereceği için pide yeme alışkanlığını kazandıracak marka olacak” dedi. Yeni şube yatırımlarında öncelikle lokasyona çok önem verdiklerini belirterek cadde üzerindeki uygun lokasyonlarda yer almak istediklerini aktaran Aktaş, hizmet sektöründe çalışmaya istekli girişimcilerle yeni bayilikler oluşturmak istediklerini de sözlerine ekledi.

Balparmak AR-GE Merkezi 500 Bilim İnsanını Ağırladı

Balparmak’ın Platin Sponsorluğu’nda gerçekleşen ve Türkiye’de ilk defa düzenlenen 45. Apimondia Uluslararası Arıcılık Kongresi sona erdi. 120 ülkeden 12 bin’den fazla kişinin katılım gösterdiği Kongre, dünyanın pek çok ülkesinden sektör profesyonellerini ve bilim insanlarını buluşturdu.

Kongre için ülkemize gelen 500 yabancı bilim insanını Ar-Ge Merkezi’nde ağırlayan Türkiye’nin lider markası Balparmak, Arıcılık Ödülleri kapsamında dünyanın farklı ülkelerinden yarışmaya katılan 450 balın analizini de Ar-Ge Merkezi Laboratuvarı’nda yaparak, sektördeki bilimsel uzmanlığını bir kez daha kanıtladı.

Bu yıl ilk defa Türkiye’de düzenlenen ve Türk arıcılık sektörü için bir milat olarak kabul edilen 45. Apimondia Uluslararası Arıcılık Kongresi sona erdi. Balparmak’ın Platin Sponsorluğu’nda düzenlenen Kongre’ye, 120 ülkeden 12 binden fazla kişi katılım gösterdi. Dünyanın pek çok ülkesinden sektör profesyonellerini, arıcıları ve bilim insanlarını buluşturan Kongre, bilimsel sunumların ve çalışmaların yanı sıra Dünya Arıcılık Ödülleri 2017’ye de ev sahipliği yaptı. Kongre’de Türkiye’nin lider markası Balparmak’ın standı yoğun ilgi gördü. TC Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Dr. Ahmet Eşref Fakıbaba’nın da ziyaret ettiği stantta, Balparmak’ın yaptığı çalışmalar ziyaretçilerle paylaşıldı.

Balparmak kongre kapsamında 5 bilimsel sunum da yaparak Ar-Ge alanındaki gücünü bir kez daha gözler önüne serdi.

500 Bilim İnsanı Balparmak Ar-Ge Merkezi Laboratuvarı’nı Gezdi

Balparmak Ar-Ge Merkezi Laboratuvarı 4 Ekim tarihinde, dünyanın farklı bölgelerinden gelen kongre katılımcılarına ev sahipliği yaptı. Aralarında Dünya Arıcılar Birliği Başkanı Philip McCabe ile birlikte farklı uluslardan bilim insanı, arıcı ve sektör temsilcileri Balparmak Ar-Ge Merkezi’ni gezdi, tesisi ve yapılan çalışmaları da bizzat yerinde görme şansına sahip oldu.

Balparmak 450 balın analizini yaptı

Dünya Arıcılık Ödülleri 2017 kapsamında dünyanın pek çok yerinden gelen 450 bal numunesi, dünyada sadece bal ve diğer arı ürünlerini analiz eden en büyük merkez olma ünvanına sahip Balparmak Ar-Ge Merkezi Laboratuvarı’nda analiz edildi. Gelişmiş laboratuvar test cihazları ve uluslararası analiz metotları kullanılarak kimyasal, fiziksel, mikrobiyolojik, mikroskobik ve duyusal özelliklerinin belirlenmesi açısından en az 92 parametrede analiz edilen ballar, yapılan değerlendirmenin ardından yarışmada yer almaya hak kazandı.

Türk arıcılığında yeni dönem

Balparmak olarak, Türk arıcılığının ve Türkiye’nin en önemli değerlerinden biri olan Türk Çam balının dünya çapında tanıtılmasına liderlik ettiklerini belirten Altıparmak Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Özen Altıparmak;Dünyanın bu en mucizevi besini olan balın doğallığını ve saflığını korumak ve onu kaliteli yaşamın vazgeçilmez bir unsuru haline getirmek, böylece balın değerini hem Türkiyede hem de dünyada hak ettiği en yüksek düzeye çıkarmak için pek çok çalışma yapıyoruz. Bu çalışmalarımızı Kongre kapsamında konuklarımız ve on iki binden fazla katılımcı ile paylaşma fırsatı bulduğumuz için gururluyuz. Artık Türk arıcılığı için yeni bir dönem başlıyor. Balparmak olarak öncelikli görevimiz Türk Çam balını dünyaya tanıtmak diye konuştu.

Site sakinleri için güvenlik ipuçları

Sundukları konfor nedeniyle, lüks konutlar ve güvenlikli sitelerde yaşam giderek daha çok kişi tarafından tercih ediliyor. Ancak Pronet Pazarlama ve İş Geliştirmeden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Ediz Habip, bu tarz sitelerde bulunan evlerde de hırsızlık, yangın, su baskını ve benzeri vakaların yaşanabildiğine dikkat çekiyor. Habip’e göre elektronik güvenlik sistemleri sayesinde her türlü tehlikeye karşı önlem almak mümkün.

Türkiye’de son yıllarda giderek daha fazla kişi güvenlikli sitelerde yaşamayı tercih ediyor. Bunun başlıca sebepleri ise kentleşmeye bağlı olarak suç oranlarının artması ve ekonomik gelişmeyle orantılı olarak kişilerin konfor beklentisinin yükselmesi şeklinde öne çıkıyor. Pronet Pazarlama ve İş Geliştirmeden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Ediz Habip, site yaşamının pek çok açıdan bu beklentileri karşıladığını ancak güvenlik açısından ek önlemler almanın gerekli olabileceğine dikkat çekiyor.

Hırsızlar sitelerdeki evlere de giriyor

Lüks konutlarda ve sitelerde güvenlik sisteminin üç temel unsur üzerinde şekillendiğini belirten Ediz Habip’e göre, bunlardan birini de elektronik güvenlik sistemleri oluşturuyor: “Yüksek duvarlar, korunaklı alanlar, dayanıklı yapı detayları gibi önlemler ile bekçi veya güvenlik görevlilerine ek olarak, hane içinde bulunacak elektronik güvenlik sistemleri, güvenliği bir bütün olarak sağlar. Kişilerde, “zaten sitede oturuyorum, alarm sistemi taktırmama gerek yok” diye bir bakış açısı var. Bizlere ulaşan vakaları incelediğimizde, siteler ve lüks konutlarda da hırsızlık ve benzeri girişimlerin yaşandığını ve maddi manevi kayıpların oluştuğunu görüyoruz. Çünkü bu üç parçalı sistemin birini denklemden çıkardığınızda, güvenlik ağınız zayıflamış oluyor.”

Güvenlik ihtiyacı hırsızlıktan ibaret değil

Habip, elektronik güvenlik sistemlerinin yalnızca hırsızlığa karşı değil, ev içinde yaşanabilecek farklı vakalara karşı da koruma sağladığının altını çiziyor: “Günümüzde bu sistemler, hırsızlığa ek olarak, yangın, su baskını, gaz kaçağı, acil sağlık ve panik durumlarına karşı da kullanıcılara koruma sağlıyor. Alarm Haber Alma Merkezi tarafından izlenen bu sistemler sayesinde, acil durumlarda polis, itfaiye, ambulans gibi birimlere en hızlı şekilde haber verilerek hızlı aksiyon alınması sağlanıyor. Böylece olası zararların önüne geçmek mümkün oluyor. Örneğin; Pronet Alarm Haber Alma Merkezi, kendisine ulaşan sinyallere, dünya ortalaması olan 60 saniyenin çok altında, ortalama 10 saniyede ulaşıyor ve kullanıcılarımızın her an yanında oluyor.”

Elektronik güvenlik sistemleri konforu da artırıyor

Gelişen teknolojiyle birlikte elektronik güvenlik sistemlerinin kişilerin yaşamlarındaki konforu da artırdığını belirten Habip, bu çözümlerle ilgili şu bilgileri paylaşıyor: “Akıllı teknolojiler sayesinde evde olmasanız bile akıllı telefonunuzdan evinizi her an kontrol etmek, evinizin içinde olup bitenleri akıllı video teknolojileri ile izleyebilmek mümkün oluyor. Akıllı zil ve akıllı kilit çözümleri kimseye anahtar bırakma derdi olmadan kapınızın kontrolünü yine cep telefonunuzdan yapabilmenize imkan veriyor. Akıllı termostatlarla konfor ve enerji tasarrufu sağlanabiliyor. Akıllı prizler ise ütüyü prizde mi bıraktım, su ısıtıcısını kapattım mı gibi kaygıları ortadan kaldırıyor.”

“En İyi Filo Satış Ödülü” Temsa Motorlu Araçlar’ın oldu

Daimler Trucks Asia (DTA) ‘nın Uluslararası Satış ve Müşteri Hizmetleri Konferansı, Eylül ayında “Yarının Fırsatlarını İnşa Etmek” (Building Tomorrrow’s Opportunities) temasıyla Dubai’de yapıldı.

Konferansın açılışında gerçekleştirilen DTA Distribütör Ödülleri töreninde, filo satış performansında gösterdiği başarıdan ötürü Temsa Motorlu Araçlar “En İyi Filo Satışı” ödülüne layık görüldü. Dünya çapında Daimler Trucks Asia distribütörlerinin katıldığı konferansta ödülü Temsa Motorlu Araçlar adına Temsa Motorlu Araçlar Genel Müdürü Levent Akpulat ile Satış ve Pazarlama Müdürü Aytuğ Bük aldı.