Tedarik Zinciri Sürdürülebilirliği

Peter Senge: “Ticarete Değil, İlişkilerin Doğasına Odaklanmalısınız”

The Fifth Discipline (Beşinci Disiplin) ve The Necessary Revolution (Gerekli Devrim) kitaplarıyla yönetim alanında efsaneye dönüşen Peter Senge, bugün şirketlerin herhangi bir ilerleme kaydedebilmeleri için, daha büyük bir sistemin parçası olduklarını anlamak zorunda olduklarını söylüyor.

Senge’nin HBR kıdemli editörü Steve Prokesch ile yaptığı mülakatta, “Değer zincirinde çok az güven ve çok az beraber yenilik yaratma becerisi var. Bu değişmek zorunda ve değişmeye başladı da” diyor.  Bir şirketin, tedarik zincirindeki su, enerji ve atık gibi konuları ciddiye alması için ne yapması gereklidir? İnsanlar bunların stratejik konular olduğuna ve iş dünyasının geleceğini şekillendireceklerine inandığında durum da gerçekçi bir hale gelmeye başlıyor.

“Sürdürülebilirlik” kelimesini mümkün olduğunca az kullanıyorum, çünkü çok genel bir kavram ve insanların odağını dağıtabiliyor. Bu konuları pratik bir şekilde ele almak için, ürünleri, süreçleri ve iş  modellerini yeniden tasarlayacak yeteneğe ve vizyona sahip, iş dünyasının ortamını anlayan, inovatif çalışanlara ihtiyacınız vardır. En önemlisi de, bunun neden anlamlı bir yolculuk olduğu hakkında söyleyecek bir şeyleri olması gerekir. Bir şirketin, yatırım kârlılığını maksimuma çıkarmak için var olduğu şeklindeki zihniyetin içinde takılıp kalmış (iş okullarında ne yazık ki çok yaygın) ve kısa vadeli mali performansa odaklanmışlarsa, fazla ileri gidemezler.

Pek çok şirket için büyük bir perspektif değişimini tarif ediyorsunuz. Bana göre bu, “Liderlik 101” dersidir. “Biz kimiz?” ve “Neden buradayız?” sorularıyla başlar. The Living Company (Yaşayan Şirket) adlı önemli bir kitapta Arie de Geus 1980’lerin başında Shell tarafından gerçekleştirilen, 200 yıldan uzun süredir hayatta kalmış şirketlerle ilgili bir çalışmayı anlatır. Bu şirketlerin ortak noktası şuydu: Kendilerini öncelikle bir insan topluluğu ve ikinci olarak da para kazanan bir makine olarak görüyorlardı. Şirketin, bir topluluk olduğu duygusunu kaybettik. Ama aslında bir şirket, beraber çalışan bir insan grubudur. Güçlü, topluluk odaklı bir kültür olmadan -ki, buna nadir olarak rastlanır- yeni bir vizyon yaratamazsınız. Kulağa doğru geliyor, herkes kafasını sallayıp onaylıyor ama bu fikir ile pek çok yöneticinin yönetme şekli arasında büyük bir uçurum bulunuyor.

PeterSenge

Pekâlâ, toplum odaklı bir kültür düşünelim. Bir şirketi başından sonuna daha bütüncül yapmak için hangi zorlukların üstesinden gelmek gerekiyor? İlk zorluk, içinde bulunduğunuz daha büyük sistemi anlamaktır. İkincisi, daha önce çalışmadığınız insanlarla birlikte çalışmayı öğrenmek zorundasınız. Bu iki beceri birbirinden ayrı görünebilir ama pratikte birbiriyle iç içe geçmiştir. Sistem bir insanın kavraması için fazla karmaşık. Hem içerde hem dışarda, çok fazla sınırı aşıyor. Üçüncü zorluk, sürdürülebilirliği nasıl algıladığınızla ilgilidir. Böyle söylemiyor olabilirler ama pek çok şirket, sürdürülebilirlik daha az kötü olmakla ilgiliymiş gibi davranıyor. Elbette karbon ayakizinizi azaltmanız gerekiyor. Ama insanlar, gittikçe artan, bunun gibi değişimler karşısında heyecanlanmıyor. Daha iddialı bir vizyona ihtiyaçları var. Çevre hareketinin bunda suçu çok büyük. İş dünyasının kötü olduğu hakkında öyle çok söylev verildi ki. şirketlerdeki insanlar kendilerini suçlu hissediyorlar ve suçlu insanlar cesur şeyler yapamazlar. Ama bu delice! İnovasyon, iyi şirketlerin en iyi yaptığı şeydir. Her şey, yeni değer kaynakları yaratmakla ilgilidir. STK’lar ve hükümetler bu sorunları tek başına çözemezler; iş dünyasının inovasyonu vazgeçilmezdir.

Sürdürülebilirlik konuları genelde tedarik zinciriyle ilgili konulardır. Bir tedarik zinciri boyunca değişimi nasıl etkilersiniz? Önce, ilişkilerin doğasına odaklanırsınız. Pek çok tedarik zincirinde, ilişkilerin yüzde 90’ı hâlâ doğrudan ticaretle ilgili. Ben büyük bir üretici veya perakendeciysem, yukarı yöndeki tedarikçilerime maliyetlerini aşağı çekmeleri için baskı yaparım. Çok az güven ve çok az beraber yenilik yaratma becerisi var. Bu değişmek zorunda ve değişmeye başladı da. İkinci olarak, STK’lar ve iş dünyasının dışındaki diğer oluşumlarla birlikte çalışmayı öğrenirsiniz. Onlar, içeride hızlı bir gelişim gösteremeyeceğiniz bir uzmanlığa erişmenizi sağlarlar. Su, klasik bir örnektir. Birkaç yıl önce, Coca-Cola bir litre kola yapmak için kullanılan su miktarını, 3 litreden 2,5 litreye düşürmeye karar verdi. Ancak, o kolanın içine giren şekeri yetiştirmek için harcanan 200+ litreyi göz ardı ediyordu. Şirket bunu, değer zincirinin su ayakizini nasıl analiz edeceğini bilen Dünya Vahşi Yaşam Fonu (World Wildlife Fund) ile işbirliği yaptığı için fark etti.

Coca-Cola artık damlama yöntemiyle sulanan şekerkamışı ile taşırma yöntemiyle sulanan şekerkamışı arasındaki farkı biliyor. Şirketlerin neden STK’lara ihtiyacı var? Güvenilirlik için, özellikle de Avrupa’da. İnsanlar, alışılmış zihniyete sahip şirketlere güvenmiyorlar ve bunun için de haklı nedenleri var. ABD’de de çok farklı olduğunu sanmıyorum. Güvenilir bir STK ürününüzü onaylarsa, şayet uygulamalarınızı değiştirmeye istekliyseniz markanız bundan çok büyük fayda görebilir. STK’lar ayrıca bilgi de sağlarlar. Hiçbir şirket, çiftçilerin içinde bulunduğu zor durumu (Mam kadar iyi bilmiyor veya WWF’in biyoçeşitlilik ve havzalar hakkındaki bilgisine sahip değil. İyi şirketler sadece en zeki insanları işe almazlar; daha derin ve daha kapsamlı bilgilere sahip olan STK’larla işbirliği yaparak uzmanlıklarını genişletirler.

Tedarik zinciriyle ilgili zorlukları ele alırken liderler nasıl bir role sahiptir? Bunların hepsi bir liderlik konusudur. Ama ben “lider” derken, ille de CEO ve hatta genel olarak patronlardan bahsetmiyorum. Unilever’in 2020 hedeflerinde açıkladığı gibi, dünyanın dört bir yanından binlerce kişiyi işin içine katmadan, her şeyi sürdürülebilir şekilde tedarik etmeniz imkânsızdır. Teknik inovasyonlara. yönetim inovasyonlarına, süreç inovasyonlarına ve kültürel inovasyonlara ihtiyacınız olacak. Bunları çözümleyen kişiler, tanımı gereği liderlerdir ve pek çoğu da üst düzey idareci değildir. “Liderlik etmek” kelimesi, Latince kökenine baktığınızda, bir eşiği geçmek anlamına gelir. Liderlik, bir kurumun dışından gelebilir mi? Elbette. Yeni bir çalışan veya hatta yeni bir tedarikçi bir kuruma geldiğinde, “Bunu neden böyle yapıyoruz?” diye soracaktır. Cevap genellikle, “öyle işte” şeklinde oluyor. Bu alışkanlıkların yüzde 90’ı uygun olabilir. Ama yüzde 10’u tamamen işlevsizdir, özellikle de etrafınızdaki dünya değişirken.

Sürdürülebilirlik çalışmasının güzel yanı, insanları şirketin büyük gerçekliğiyle bağlantı kurmadan bir şeyler yapmaya yönelten varsayımları ortaya çıkarmasıdır. Şirketlerin içinde sürdürülebilirliği nasıl başlatırsınız? Bazı durumlarda CEO’nun bir adım geri çekilip şirketin dünyayla ilişkisini yeniden düşünmesiyle başlar. Veya işin derinine inmiş kişiler bazı sorunlar keşfettiğinde, veriler topladığında ve ardından bir şeyler yapacak beceriye sahip kişiler bulmaya çalıştığında başlar. Kademeli olarak, sorundan etkilenen ve bir çözüm bulmak için heyecan duyan kişilerin oluşturduğu bir ağ meydana getirirler. Tasarımcıları en çok heyecanlandıran şey, bir şeyin imkânsız olduğunun söylenmesidir, örneğin bir ürünün veya sürecin her zaman bir parçası olmuş olan bir toksinin ortadan kaldırılması gibi. Bu yaklaşım, Nike’ın 10 yıldan uzun bir süre önce ürünleri ve tedarik zinciri için yaptığı ilk toksikoloji çalışmasıyla başlamış oldu.

 

Siemens’in Tedarik Zinciri Mottosu: “Doğru iş Doğru Tedarikçi ile Yapılır”

Lojistik partner seçimlerini elektronik ihale ortamında gerçekleştirdiklerini belirten Siemens Türkiye Tedarik Zinciri Yönetimi Bölüm Direktörü Tuğrul Günal, seçim yaparken maliyet unsurunun yanında profesyonellik, operasyon kabiliyeti, çözüm odaklı yaklaşım ve referansların en önemli öncelikleri olduğunu söylüyor.

Siemens Türkiye, lojistik süreçlerini nasıl yönetiyor? 

siemens supply chainSiemens Türkiye, kara, hava, deniz ve demiryolu ile gerçekleştirdiği tüm nakliye ve bunun yanı sıra depolama ile ilgili genel ihtiyaçlarını lojistik partnerlerinden sağlamakta. Bir kısım depolama ihtiyaçlarını da kendi bünyesinde bulduğu çözümlerle gidermektedir. Bu süreci, mümkün olduğu ölçüde fabrikalarının ihtiyaçlarını bir araya getirip elektronik ihale ortamında en optimum tedarikçiyi seçme yöntemi ile gerçekleştirmektedir. Bu seçim yapılırken maliyet unsurunun yanında tedarikçilerin varsa Siemens tecrübesi, profesyonellikleri, operasyon kabiliyetleri, çözüm odaklı yaklaşımları, kendi pazarlarındaki konumları ve referansları önemli rol oynamaktadır. Siemens Türkiye, lojistik partnerini belirlemeden önce firmaları yukarıda bahsettiğimiz kriterler kapsamında ön değerlendirmeye tabi tutup ihalede yer almasını uygun bulduğu firmaları davet etmektedir. Bir başka deyişle çok ciddi bir ön elemeden geçen firmalar Siemens’in lojistik ihalelerine girmeye hak kazanmaktadır.
ANAHTAR TESLİM ÇÖZÜMLER BEKLİYOR 
Siemens Türkiye’nin lojistik operasyonlarındaki çözüm ortakları hakkında bilgi verir misiniz? Lojistik partnerlerinizi seçerken hangi kriterleri göz önünde bulunduruyorsunuz?
Tedarikçi seçim süreci Siemens SCM Bölümü’nün yapı taşlarından biridir. “Doğru iş doğru tedarikçi ile yapılır” düşüncesinden yola çıkarak, lojistik tedarikçilerimizi belirlerken öncelikle yüz yüze görüşmeler yapmaktayız. Yapılan yüz yüze görüşmeler neticesinde olumlu bulunan tedarikçiler için bağımsız denetleme kuruluşlarından raporlar alınmakta. Mali durumları hakkında bilgi toplandıktan sonra firma hakkında internet üzerinde araştırma yapılarak bilgi edinilmekte ve firmadan alınan referanslar kontrol edilmekte. Tüm bu süreçlerin olumlu bulunması durumunda Siemens Türkiye’nin Siemens Etik Kuralları ve Genel Satınalma Şartları firma ile paylaşılmakta ve belirlenen kurallar doğrultusunda yazılı taahhüt vermesi beklenmekte. Tüm bu aşamaların olumlu sonuçlanmasından sonra tedarikçi firma sisteme tanıtılmakta ve Siemens ile deneme yüklemeleri gerçekleştirilerek son değerlendirmesi yapılmakta. Yukarıda bahsedilen süreçler tamamlanmadan deneme yüklemesi yapılması mümkün değildir.
Lojistik özelinde firmanın seçimini yaparken, uluslararası arenada partnerleri, lojistik ağı, çalışan profili, operasyonel kabiliyetleri öncelikli olarak göz önünde bulunduruyoruz.  Firmaların operasyon kabiliyetleri değerlendirilirken, ana kriter firmanın FAT (Feedback-Attitude-Timing) seviyesidir. Bir başka deyişle operasyon süresi boyunca bize ne kadar bilgi verdiğidir. Tedarikçi ile iş ilişkisi kurulduktan sonra firma ile aylık toplantılar yaparak iş ilişkilerini gözden geçirmekteyiz. Lojistik firmaları her yıl firmamızın içinde tüm tarafların katıldığı Tedarikçi Değerlendirme Süreci’nde değerlendirilerek puanlanmakta. Yapılan puanlama sonucunda firmaya kendisini geliştirmesi istenen yönler yazılı olarak bildirilmekte ve belirlenen süre içinde kontroller yapılarak durumu takip edilmekte. Firmayı kendisini geliştirmesi yönünde teşvik etmekteyiz.
Siemens partner olarak belirlediği firmalara Siemens dünyası içinde farklı yeni iş olanakları sağlamak için ayrıca yoğun çaba sarfetmektedir. Siemens Türkiye, ağırlıklı olarak proje bazlı çalışan bir firma olduğu için tüm projelerinde lojistik şirketlerinden anahtar teslim çözüm beklemekte. Firma ihaleye davet edilmeden önce bu kriter mutlaka göz önünde bulundurulmakta. Özellikle 3. ülkelere yapılan transit yüklemelerde firmanın Avrupa’nın her köşesinden yükleme yaparak varışının gerçekleşeceği son ülkede standart araçların ve gabari dışı yüklemelerin boşaltılmasını sağlayacak ekipmanları da temin etmesi beklenmekte. Mümkün olduğu kadar tedarik zincirinin kırılmadan A’dan Z’ye tüm lojistik faaliyetlerinin tek firmadan sağlanmasına özen gösterilmekte.
Toplam maliyetlerinizin içerisinde lojistiğin tutarını değerlendirebilir misiniz? Bu maliyetleri düşürmede nasıl bir yol izliyorsunuz? Bu anlamda lojistik şirketlerinden beklentileriniz neler?
Toplam satınalma maliyetlerimiz içerisinde lojistik maliyetlerimizi belirmemiz maalesef mümkün değil. Ancak lojistik maliyetlerimizi azaltmak için elektronik ihaleler düzenlemek başvurduğumuz en etkin çözümlerden birisidir. Bunun yanında devamlı olarak süreç iyileştirme çalışmaları düzenlemekteyiz. Üretim yapan bölümlerimizden üretim ve sevkiyat planlarını yaparak daha uygun maliyetli deniz ve demiryolu taşımacılığına ağırlık vermek öncelikli hedeflerimiz arasında yer almaktadır. Ayrıca onaylanmış kişi statüsüne sahip bir firma olarak mavi hat uygulamasıyla mallarımız gümrükte hiç vakit kaybetmeden çekilmekte olup, lojistik maliyetlerimiz minimum seviyede yer almaktadır. Türkiye’de yeni uygulanmaya başlayan “Yetkilendirilmiş Yükümlü Statüsü” ne sahip olarak kendi lokasyonlarımızdan ithalat ve ihracat yapmayı hedeflemekteyiz. Bu sayede antrepo maliyetlerinde ciddi anlamda tasarruf sağlamayı öngörüyoruz.
Bizim yapmış olduğumuz çalışmaların yanı sıra lojistik firmalarının da devamlı suretle kendilerini yenilemeleri ve eğitimli iş gücü istihdamını artırmaları gerektiğini düşünüyoruz. Lojistik firmalarının hem operasyonel süreçlerini iyileştirerek hem de alternatif çözüm yöntemleri ile bizlere destek olmasını beklemekteyiz. Özellikle Türkiye’nin jeopolitik konumu nedeniyle hem deniz ulaşımının hem de demiryolunun avantajından yararlanmak için çalışmalarına hız vermeleri gerektiğini düşünüyoruz.
DEMİRYOLU TAŞIMACILIĞI GÜÇLENDİRİLMELİ 
Türk lojistik sektörünün enerji lojistiği konusundaki hizmet kalitesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Siemens için enerji lojistiği denince akla rüzgar ve gaz türbinleri ve trafolar gelmektedir. Maalesef enerji lojistiği konusunda hem Türkiye’nin altyapısının hem de lojistik firmalarının henüz arzulanan seviyede olmadığını düşünüyoruz. Ancak enerji sektöründeki büyümeye paralel olarak Türk lojistik sektörünün daha fazla tecrübe kazanarak, gelişeceğine inanıyoruz. Bir başka önemli sorun ise Türkiye içerisinde gerçekleştirilecek ağır tonajlı taşımalar için karayolu altyapısının uygun olmamasıdır. Güzergah üzerindeki hemen hemen her köprünün aracın geçişi aşamasında güçlendirilmesi için çalışma yapılması gerekliliği ve bu çalışmanın yapılması için alınması gereken izinlerin maliyetleri maalesef hem çok yüksek seviyelere ulaşmakta hem de önceden öngörülmesi pek mümkün olmamaktadır. Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkede hala ihracat ve ithalatın büyük bir yüzdesi İstanbul, İzmir ve Mersin limanları arasında paylaşılmaktadır. Bu bağlamda Karadeniz limanlarının bir an önce geliştirilmesi ve kullanılması için çalışmalar yapılması gerekmektedir. Özellikle teşviklerin yoğun olduğu, üretimin ve işgücü maliyetlerinin düşük olduğu doğu illerimizin global rekabette öne geçebilmesi için demiryolu taşımacılığının daha da artırılması gerekir.
Kaynak: http://www.lojistikhatti.com/haber/2013/12/siemensin-tedarik-zinciri-mottosu-dogru-is-dogru-tedarikci-ile-yapilir

Türkiye imalat PMI 32 ayın zirvesine yükseldi

Türkiye imalat PMI, Kasım ayında yeni siparişlerde iki buçuk yıldan uzun bir sürenin en hızlı artışının ardından üretimdeki keskin artışın etkisiyle 55’e yükselerek sektördeki güçlü büyümenin hızlandığını gösterdi.

imalat sanayi- satınalma yöneticileri endeksiMarkit tarafından HSBC için hazırlanan imalat sanayi satınalma yöneticisi endeksi (PMI) Ekim’de 53.3 değerini almıştı. Endeksin 50’nin üzerinde bir değer alması büyümeye, 50’nin altında bir değer alması sektörde daralmaya işaret ediyor.

İmalat sektöründe üretim düzeyini gösteren ve Ekim ayında 52.7 değerini alan alt endeks, Kasım’da 56.7’ye sıçradı. İmalatçılar hem iç hem de dış pazarlardan gelen talebin arttığını ifade ederken, ankete katılan dört şirketten biri üretim artırdı.

Yeni siparişler endeksi Ekim ayındaki 53.2 düzeyinden Kasım’da 57.1’e yükselerek Mart 2011’den bu yana en yüksek değeri aldı. Yeni ihracat siparişleri ise 54.7’ye yükselerek 22 ayın en yüksek değerini aldı.

Yeni siparişlerdeki güçlü artış imaltçıların birikmiş işlerinde Ocak ayından bu yana ilk defa artış gerçekleşmesini sağladı.

Artan üretim ve siparişlere bağlı olarak imalatçıların satın alma faaliyetleri Kasım’da keskin artış gösterdi. Ankete katılan her dört şirketten biri artan üretim nedeniyle satın almaları artırdıklarına dikkat çekti.

Ankete katılan şirketlerin yüzde 30’u girdi maliyetlerinde artış olduğunu bildirdi. Bulgular ham madde ile petrol fiyatlarındaki artışa ek olarak olumsuz kur hareketlerinin maliyetlere yansıdığını gösteriyor.

Üreticiler maliyet artışına paralel olarak art arda 15. ayda da ürünlerinin fiyatlarını artırırken, artış Ekim ayında kaydedilenden daha hafif oldu.

İmalat PMI’daki değişiklikleri değerlendiren HSBC Türkiye ekonomisti Melis Metiner, “Alınan toplam siparişler ve ihracat için alınan siparişlerde güçlü bir artış gözlemlenirken, üreticilerin bekleyen siparişleri ise on aydan sonra ilk kez artış gösterdi. Talep koşulları önümüzdeki aylarda da güçlü kalmaya devam ederse, çıktı fiyat enflasyonu ivme kazanabilir” dedi.

İmalat şirketlerinin her ay yapılan ankete verdiği cevaplar ile Haziran 2005’ten bu yana hazırlanan Markit Türkiye imalat sanayi PMI, yeni siparişler, üretim, istihdam, tedarikçilerin teslim süresi ve girdi stoku alt endekslerin ağırlıklandırılması yöntemiyle hesaplanıyor.

Kaynak: http://www.ekoayrinti.com/news_detail.php?id=137082

Ford Otosan’dan global platformlarda yan sanayiye tam destek

Ford Otosan Satın Almadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Cengiz Kabatepe,  otomotiv endüstrisinin ana ve yan sanayi ile bir bütün olduğunu belirterek, “Güçlü yan sanayi, güçlü otomotiv sanayisi ve dolayısıyla güçlü Türkiye demektir” dedi.

Ford Otosan’dan yapılan açıklamaya göre; Ford Motor Company Satın Almadan Sorumlu Başkan Yardımcısı Hau Thai-Tang, 6 kişilik kurmay ekibiyle, Ford Otosan’da satınalma süreçleri ile ilgili incelemelerde bulundu.

Açıklamada görüşlerine yer verilen Ford Otosan Satın Almadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Cengiz Kabatepe, Ford Otosan olarak ana ve yan sanayiyi bir bütün olarak gördüklerini belirterek, sektörün ancak bir bütün olarak ele alındığı takdirde gerçek başarının elde edileceğini kaydetti.

yan sanayi otomotivKabatepe, otomotiv endüstrisinin ana ve yan sanayi ile bir bütün olduğuna işaret ederek, etkin yan sanayi olmadan üretimin olmayacağını ifade etti.

Türkiye’nin ihracat şampiyonu otomotiv endüstrisinin yüzde 42 oranındaki ihracatını yan sanayinin yaptığını dile getiren Kabatepe, “Güçlü yan sanayi, güçlü otomotiv sanayisi ve dolayısıyla güçlü Türkiye demektir. Ana sanayi gibi yan sanayi de destek, kalite, teknoloji, Ar-Ge ve rekabetçilik oluşturarak projelerin ülkeye gelmesi için cazibe merkezi oluşturma yönünde çalışmalarını sürdürmelidir. Biz, yan sanayimizin Ford gibi global devler ile iş imkanlarını arttırıp onların dünya çapında söz sahibi olmaları yönünde de mücadele ediyoruz. Bu sayede hem yan sanayi hem de artan adetler ve verimlilik sayesinde düşen maliyetler sebebiyle ana sanayi ve nihayetinde ülkemiz bu işten kazançlı çıkıyor” ifadelerini kullandı.

Kabatepe, yerli yan sanayiye global imkanlar yaratmanın önemini vurgulayarak, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Yeter ki kaliteli, teknolojisi yüksek ve rekabetçi yapımızı arttırarak çalışmalarımıza devam ettirelim. Bu noktada Yeniköy fabrikamızda üretilecek Courier modelimiz tam bir başarı hikayesidir. Courier projesinde, Ford Satın alma ekibi olarak hedefimiz, Türkiye’den yerli ve yerleşik sanayiden rekabetçi maliyetler ile yüksek kaliteli mal almaktı. Yan sanayimizin de çok önemli desteği ile bunu başardık ve dikkatleri Türkiye’nin üzerine çektik. İnanıyoruz ki çabalarımız, Türkiye’nin 2023 ihracat stratejisi kapsamında yan sanayi ihracat potansiyelimizi arttırmanın yanısıra Ford ve benzeri global ana sanayilerin ülkemizdeki güçlü yan sanayi sayesinde yapacakları yeni yatırım kararlarında yönlendirici olmaktadır.”

Cengiz Kabatepe, Hau Thai-Tang’e Kapalıçarşı’daki halı satıcılarının pazarlık yeteneklerini öven örneğine ithafen, ziyareti esnasında münyatür halı tezgahında isminin yazılı olduğu bir dokuma hediye etti.

Doğrudan satın almada barkodlu devrim

Bursa merkez Osmangazi Belediyesi çağdaş ve modern belediyecilik uygulamalarına bir yenisini ekledi. Osmangazi Belediyesi, kendi bünyesinde gerçekleştirdiği alımlarda da hızlı ve karlı adımlar atmak için ‘Barkodlu Doğrudan Temin Sistemi’ni geliştirdi.

 Tamamı belediye bütçesinden karşılanan proje, Satın Alma Birimi’ne, Belediye’nin tüm taleplerinin tedariği, ambar giriş çıkışları ve demirbaş kayıtlarında büyük bir kolaylık sağlıyor. Zamandan da tasarruf sağlayan proje kapsamında reel bütçe kontrolü ve dijital dosya paylaşımı yapılabilirken kalite yönetimiyle tedarikçi sınıflandırması, stok kontrolü, yüzde 10 limit aşımı uyarısı sayesinde hızlı, şeffaf bir işleyiş söz konusu oluyor. Satın alma yapan tüm kurum ve kuruluşlarda uygulanabilen pratik ve kullanışlı barkod uygulaması sayesinde, acil ihtiyaçlar minimum hata ile en kısa sürede doğrudan temin ile alınabiliyor.

Satın alma birimi çalışanlarını da hesap verebilir kılan bu sistem yurt genelindeki diğer belediyelerin de ilgisini çekiyor. Geçtiğimiz günlerde Konya Ilgın Belediyesi ve Bursa Büyükşehir Belediyesi’nden heyetleri ağırlayan Osmangazi Belediyesi, son olarak Nevşehir Belediyesi’nin Satın alma Müdürlüğü’nden gelen yetkililere proje hakkında bilgi verdi. Misafir heyet, proje hakkında yapılan sunumun ardından belediyenin ilgili birimlerinde uygulamayı görme şansı buldu. Eski köhne alışkanlıkları değiştiren projeye hayran kalan misafir ekip, barkod uygulamasının satın alma için bir zorunluluk olduğunu söyledi. Birim sorumlularına oturduğu yerden alım yapma kolaylığı sunan bu örnek proje, pazarlık gücünü arttırarak kuruma alırken kazandırıyor.     Osmangazi Belediyesi Destek Hizmetleri Müdür Vekili Raif Endar, talepte bulunan birimden, tedarikçi firmaya kadar alımın aşamalarını herkesin kolaylıkla takip edebildiği sistemin, şeffaflığı ile kafalarda hiçbir soru işareti kalmasına izin vermediği gibi, kurum içerisindeki bürokrasiyi de ortadan kaldırarak, daha hızlı ve hatasız bir çalışma imkanı sağladığını vurguladı.    Proje ile ilgili bilgi alan, uygulamaları yerinde görüp inceleme fırsatı bulan konuk heyet, Osmangazi Belediyesi personeline verdiği bilgilerden dolayı teşekkür ederek Bursa’dan ayrıldı.

Roche, Tedarikçi Gününde İş Ortakları ile Biraraya Geldi

Roche, ikinci kez Tedarikçi Günü etkinliğine ev sahipliği yaptı.

roche-tedarikci-gununde-is-ortaklari-ile-biraraya geldiSağlık sektöründe sürdürülebilirlik alanında dünya lideri olan Roche, Türkiye’deki tedarikçileri ve iş ortakları ile iletişiminde de sürdürülebilirlik ilkesini ön planda tutuyor. Sürdürülebilir kalkınma yolunda tedarikçileriyle ortak bir anlayışa sahip olma bilinciyle çalışmalarını sürdüren Roche, 26 Kasım günü, ikinci kez “Tedarikçi Günü” etkinliğine ev sahipliği yaptı.

Farklı sektörlerden yaklaşık 100 kadar tedarikçinin katılımıyla gerçekleşen yarım günlük etkinliğin bu yılki teması “İnsan Hakları” olarak belirlendi.

Roche Global Sürdürülebilirlik ve Uyum Müdürü  Dr. Roland Kramme ve Roche Türkiye yöneticilerinin yanı sıra, Alternatif Yaşam Derneği (AYDER) Başkanı Ercan Tutal’ın birer sunum yaptığı etkinlikte, Roche’un sürdürülebilirlik yaklaşımı kapsamındaki çalışmaları ve aldığı yol ile insan hakları kapsamındaki uygulamaları paylaşıldı.

 

Roche’un Tedarikçi Yaklaşımı

Roche için tedarikçileri en önemli iş ortaklarındandır. Tedarikçileri, Roche’un rekabet üstünlüğünün sürdürülmesinde, maliyetlerinin azaltılmasında ve verimliliğinin iyileştirilmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Roche tedarikçilerini seçerken, Roche’un iş dinamizmine ve büyümesine katkıda bulunacak, hastaların hayat kalitesini artıracak yenilikkçi ürün, hizmet ve fikirlere sahip olunmasına dikkat ve özen gösterir.

Track & Trace Sistemi DHL Supply Chain’e Ödül Getirdi

DHL Supply Chain, 2013 yılında dermokozmetik sektörü için hayata geçirdiği “Track & Trace” sistemi ile ödüle layık görüldü.

dhl supply chain

 

Sağlık sektörüne yönelik çalışmalarıyla dikkat çeken DHL Supply Chain’in sunduğu “Track & Trace” (Takip Et ve İzle) hizmeti bu yıl dördüncüsü düzenlenen 2013 Atlas Lojistik Ödülleri’nde Jüri Özel Ödülü kazandı.

Sağlık lojistiğinin gelişmesi için öncü uygulamaları hayata geçiren DHL Supply Chain, ilaç sektörü için geliştirdiği 2D barkod sistemini temel alarak dermokozmetik sektörü için Türkiye’de ilk kez set ve tekli paketleme birimi seviyesinde uygulanabilen izleme ve görüntüleme sisteminin mimarı oldu. Uygulama sayesinde, güvenilir dağıtım kanalının dışından gelen sahte ürünlerin kolayca saptanabilmesi ve bu ürünlerde sahteciliğin kolayca anlaşılması sağlanıyor.

DHL Supply Chain, sahte ürünlerin dağıtım zinciri içinde tespitini kolaylaştırarak eczanelerde farkındalık ve güven oluşturmanın yanı sıra müşteri memnuniyetine de büyük katkı sağlayan “Track & Trace” sistemi ile “Jüri Özel Ödülü”ne layık görüldü.

DHL Supply Chain Türkiye Genel Müdürü Hakan Kırımlı; “DHL Supply Chain olarak sağlık sektöründe de hem iş geliştirme anlamında hem de operasyonel mükemmelliğe ulaşmak anlamında birçok proje yürütüyoruz. DHL olarak sağlık sektöründeki en önemleri amaçlarımızdan biri ileride karşılaşılabilecek zorluklar karşısında müşterilerimizi destekleyecek çözümleri bugünden tasarlamak. Bu hizmetleri verirken müşterilerimize ‘Tedarik zincirinizi DHL’e emanet edin, siz işinize odaklanın’ diyoruz. Müşterilerimizin hayatını hizmetlerimiz ile kolaylaştırırken, onların kendi önceliklerine konsantre olabilmelerini sağlıyoruz. Bu anlamlı ödülü, sağlık sektöründe 10 yılı aşkın deneyimimiz ve 30’u aşkın müşterimiz ile elde ettiğimiz tecrübe ve DHL Supply Chain Türkiye çalışanlarının takım çalışması sonucu ortaya koyduğu başarılı çalışmaların sonucu olarak görüyoruz. Çalışanlarımıza ve hizmet altyapımıza yaptığımız yatırımlar sayesinde lojistik sektöründe sürdürülebilir başarıya örnek gösterilmeye devam edeceğiz” dedi.

TAYSAD global tedarikçi olma hedefine yürüyor

Taşıt Araçları Yan Sanayicileri Derneği (TAYSAD) Genel Koordinatörü Süheyl Baybalı, “Ar-Ge ile Küresel”e sloganı ile yola çıkmış bir kurum olarak sektörün rekabet gücünün artırılması için Ar-Ge faaliyetlerini öncelikli planlamaya aldıklarını belirtti.

TAYSAD’dan yapılan açıklamaya göre, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Bilim ve Teknoloji Genel Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen Ar-Ge Merkezleri Zirvesi’nde konuşan Baybalı, Ar-Ge merkezlerinin, teknoloji seviyesinin artırılması önerisinde bulundu.

TAYSAD-logoBaybalı, Türkiye genelinde faaliyet gösteren toplam 147 Ar-Ge merkezinden 46’sının TAYSAD üyesi olduğunu hatırlatarak, “TAYSAD olarak amacımız, sektörümüzün marka değerini öne çıkararak tedarikçilerimiz arasından küresel markaların çıkmasına ve otomotiv tedarik sanayinin, marka değeri, katma değeri ve rekabet gücü yüksek öncü bir sektör olmasına destek olmaktır” ifadelerini kullandı.

Özellikle geçerli performans kriterleri oluşturulması gerektiğini aktaran Baybalı, “TAYSAD olarak yurt içinde ve yurt dışında üniversite ve otomotiv endüstrileriyle işbirliklerine devam ediyoruz ve ana sanayi ile işbirliğinin artırılmasına önem veriyoruz. Son 10 yılda, 19 üyemiz, 22 ayrı ülkede 47 adet yatırım gerçekleştirdi. Rusya, Meksika ve Brezilya’da giderek artan motorlu taşıt üretimleri, bu ülkeleri önemli bir cazibe merkezi haline getirmektedir. Üyelerimiz bu ülkelere yatırımda bulunarak küresel tedarikçi olma yolunda ilerliyorlar” ifadelerini kullandı.

2013 yılı içinde Çin temsilciliklerinin açılması için çalışmalarının sürdüğünü, 2014’te de ABD temsilciliklerini faaliyete geçirmeyi hedeflediklerini anlatan Baybalı, şunları kaydetti:

“Meksika, Rusya ve Brezilya’daki gelişmeleri de yakından takip ediyoruz. Ar-Ge konusunda yapılan çalıştaylarda öne çıkan talepler; üretilen bilgilerin gizliliğinin sağlanması ve bu bilgilerin Türk otomotiv sanayinin gelişimi için kullanılmasıdır. Yönetmelikten kaynaklanan sıkıntılar değerlendirilmeli ve değişiklikler yapılmalıdır. En önemlisi ise Ar-Ge merkezleri, KOBİ seviyesinde yaygınlaştırılmalıdır.”

 

Tekstil devleri tedarikçiler ile el ele verecek, istihdam artacak

İstanbul Genç İşadamları Derneği (İGED), İstanbul Sanayici ve İşadamları Derneği (İSİAD), İhracatçı ve Sanayici İşadamları Derneği (İHSANDER) ile Floryalı İşadamları Derneği (FİADER) tarafından tertip edilen ‘Tekstil Sektörü İşbirliği Toplantısı’ yeni ortaklıkların, istihdam alanlarının doğmasına imkân tanıdı.

Toplantı 50 büyük tekstil markasını 150 tedarikçi firma ile bir araya getirdi. Aralarında sektörün önemli markalarının da bulunduğu 4 saatlik toplantıya ilgi büyüktü. Görüşmeler esnasında pek çok anlaşma paraflanırken, hedeflenen 250 milyon dolarlık ticaret yakalandı.

LC Waikiki Satın Alma Sorumlusu Fatih Almas, toplantının yararlı, iyi olduğunu ifade etti; senede iki defa yapılmasını önerdi. Koton Satın Alma Sorumlusu Ebru Şen ise etkinlik dâhilinde firma olarak 55 tedarikçiyle masaya oturduklarını, görüşmelerden memnun kaldıklarını dile getirdi. Armine CEO’su Barış Özden de 45 tedarikçi firma ile bir araya gelerek sektör adına önemli konuları ele aldıklarını vurguladı.

Kılıçoğlu Aksesuar’dan Abdullah Kılıçoğlu, toplantıda Colin’s ile anlaşamaya vardıklarını; LC Waikiki ile ikinci görüşme için randevu aldıklarını aktardı.

‘Tekstil Sektörü İşbirliği Toplantısı’na katılan tedarikçi firmalar, burada yapılan bağlantılarla cirolarının yüzde 50 oranında artacağını; buna paralel olarak istihdama da katkıda bulunacaklarına işaret etti.

Unilever’e Türk Tedarik Zinciri Direktörü

Unilever’de Şahin Ali Gökçelik, Kuzey Afrika, Ortadoğu, Türkiye, Rusya, Ukrayna&Beyaz Rusya (NAMETRUB) bölgesine Tedarik Zinciri Direktörü olarak atandı.

Şahin Ali GökçelikUnilever açıklamasına göre, son olarak İsviçre’de dondurma kategorisi Küresel Tedarik Zinciri Direktörü olarak görev yapan Şahin Ali Gökçelik, Unilever NAMETRUB bölgesine İçecek ve Dondurma Kategorisi Tedarik Zinciri Direktörü olarak atandı.

Elektronik Mühendisliği ve MBA mezunu olarak kariyerine 1990 yılında Unilever’de başlayan Şahin Ali Gökçelik, daha önce Unilever Filipinler’de Başkan Yardımcılığı (Güneydoğu Asya Bölgesi), Algida Türkiye Tedarik Zinciri Direktörlüğü (Avrupa, AMET Bölgesi) ve Unilever Türkiye gıda ve dondurma operasyonlarında fabrika, lojistik, mühendislik, proje yönetimi gibi farklı görevler üstlendi.

Satınalma Operasyonları Dijitalleşiyor !

 

 

 

 

 


 

 

 

This will close in 20 seconds