Deniz Ticaret Odası (DTO) Yönetim Kurulu Başkanı Metin Kalkavan: “Tek Kuruş Vergi Kaybı Yok”

Deniz Ticaret Odası (DTO) Yönetim Kurulu Başkanı Metin Kalkavan, ‘Paradise Paper’ adıyla anılan ve son günlerde Türkiye’de de tartışılan konular ile ilgili bir açıklama yaptı. Paradise Paper belgelerinin açıklanması sonrasında Türk denizcilik sektörü hakkında kamuoyunda yanlış izlenimler oluşturulacak tartışmalar olduğuna dikkat çeken Metin Kalkavan, şunları söyledi:

TEK KURUŞ VERGİ KAYBI YOK

“Dünyada vergi avantajı sağlayan Malta ve benzeri ülkelerdeki off-shore sisteminin denizcilik sektörü özelinde doğru anlaşılması gerektiğine inanıyoruz. Ülkeler, dünya yıllık 11 milyar tona ulaşan deniz taşımacılığı ticaretinde rekabet avantajı sağlamak için çeşitli vergi, yatırım ve finansman teşvikleri uygulamaktadır. Türkiye’de de Türk Uluslararası Gemi Sicili’ne (TUGS) kayıtlı olan gemiler Malta ve benzeri ülkelerdeki vergi avantajlarına sahiptir. Bir diğer deyişle, denizcilik sektöründe Malta ve benzeri ülkeler ne kadar ‘vergi cenneti’ ise, Türkiye de denizcilik sektörü için aynı derecede ‘vergi cenneti’ durumundadır. Bu nedenle, Türk gemilerinin, Türkiye dışındaki ülkelerin sicil kaydında bulunmalarının nedeni vergisel avantaj değil, dünya deniz ticaretinde operasyonel ve finansal olarak dezavantajlı duruma düşmemektir. Bu durum, denizcilik sektörüne Malta ve benzeri ülkelerdeki ile eş değer imkanlar sunan Türkiye için tek kuruşluk bile vergi kaybına neden olmamaktadır. ‘’

Dünya denizcilik sektöründe, bir başka ülkenin siciline kayıtlı olmanın tamamen yasal olduğuna dikkat çeken İMEAK DTO Yönetim Kurulu Başkanı Metin Kalkavan şöyle devam etti:

HER GEMİ BİRER YÜZER FABRİKA

“Bugün, var gücümüz ile Türk denizcilik filosunu büyütmek için çalışıyoruz. Sicili ne olursa olsun sahip olduğumuz her gemi birer yüzer fabrikadır. Bu nedenle, bir Türk şirketinin dünyanın herhangi bir ülkesinde şirket kurması ya da bir şirketi satın alması ne ise, bir Türk gemisinin de yabancı sicilde olması aynı şeydir. Vergisel olarak Türkiye sicilinde olmak ile hiçbir farkı olmayan bu durum, Türk deniz ticaret filosunun uluslararası pazarlarda rakipleri ile eşit koşullarda rekabet edebilmesi için kaçınılmazdır. Bir AB üyesi olarak Malta ve benzeri ülkeler de bu anlamda Türk gemilerinin global pazardaki rekabet gücünü koruması, rakipler ile benzer finansal olanaklardan faydalanmak ve zaman zaman Türkiye için uygulanan olası ambargo ve benzeri ticari kısıtlamalardan etkilenmemek için önemlidir. Son günlerde tartışmalara konu olan gelişmelerin, doğru bilgiler ile yapılması gerekiyor. Türkiye’nin göz bebeği olan denizcilik sektörününe yönelik eksik bilgi kaynaklı karalamalar, Türkiye’nin global pazarlarda rekabet gücü olan nadir sektörlerden biri olan denizciliğe zarar vermektedir.’’

Brisa, Yeni Nesil Ürünleri ve Dijital Hizmetleriyle Transist 2017’ye Damgasını Vurdu

Brisa, 2-4 Kasım 2017 tarihlerinde, Lütfi Kırdar Rumeli Salonu ve İstanbul Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen Transist 2017 Uluslararası İstanbul Ulaşım Kongresi ve Fuarı’na katıldı. Şirket, ulaşım sektörünün ihtiyaçlarına yanıt veren, yeni nesil ürünleri ve dijital hizmetleri ile büyük beğeni topladı.

Bridgestone ve Lassa markalarıyla Türkiye lastik sektörü lideri Brisa, Transist 2017 Uluslararası İstanbul Ulaşım Kongresi ve Fuarı’nda ticari lastikler ürün grubu ve dijital hizmetleri ile yer aldı. 2-4 Kasım 2017 tarihlerinde, Lütfi Kırdar Rumeli Salonu ve İstanbul Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen fuarda Brisa, yenilikçi ürün ve hizmetleriyle yoğun ilgi topladı.

Brisa’nın sektöre damgasını vuran Bridgestone -UAP-01, Bridgestone M788 ve Lassa 100S lastikleri fuar süresince öne çıkan ürünler arasında yer aldı. Tüm şehir içi ürünlerini ‘Kış Lastiği’ sertifikalı olarak sunan Brisa, yeni nesil lastiklerinin yanı sıra lastik kaplama markası Bandag’ın şehir içi otobüs ürünlerini de tanıttı.

Ulaşım sektörünün tüm taraflarını bir araya getiren Transist 2017’de pek çok teknolojik çözüm de dünyanın farklı bölgelerinden gelen ziyaretçilerle buluştu. Brisa da şehir içi otobüsler için dijital lastik basınç takibi sistemi TPMS hizmetini uluslararası arenanın beğenisine sundu.

Brisa’dan İETT’ye 7’24 hizmet

Brisa, Transist 2017 Uluslararası İstanbul Ulaşım Kongresi ve Fuarı’nda da sergilediği Bridgestone-AUP-01 lastikleriyle ‘kilometre başına fiyat’ esasına dayalı olarak İETT’ye de hizmet vermeye başladı. İETT’nin toplamda 1.600 aracına lastik tedariği sağlayan Brisa, bu operasyonu yönetmek için İETT’nin altı garajında operasyon merkezi kurdu. Brisa, Tmp+ programı ile İETT araçlarına ait 15000 adet lastiğin performansı canlı olarak takip ederken, filolara özel çözümler sunan Filofix yol yardım hizmetiyle de İETT’nin araçlarında kullanılan lastiklerini 7/24 takip ediyor ve yaşanan herhangi bir sorunda anında müdahale ediyor.

Sac İşleme Sektörünün Önde Gelen Firması Ermaksan 3 Kıtada Ülkemizi Temsil Ediyor

‘Yenilikçi teknolojiler’ sloganıyla, sac işleme sektörüne küresel ölçekte büyük katma değer sağlayan Ermaksan, makine sektöründe global ölçekli 3 önemli fuarda aynı anda boy gösteriyor. 

Ermaksan; sektörün nabzının ABD’deki attığı ‘Fabtech 2017’ ve Çin’deki ‘MWCS 2017’ fuarlarının yanı sıra Almanya’daki ‘Blechexpo 2017’ fuarlarında, yüzde 100 yerli ve milli üretim olan son teknoloji ürünlerini ziyaretçilerin beğenisine sunuyor.

Sac işleme sektörünün önde gelen firmalarından Ermaksan, global ölçekteki gücünü ve ileri teknoloji ile geliştirdiği yenilikçi ürünlerini, dünyanın dört bir yanında gerçekleştirilen fuar organizasyonlarında sergilemeye devam ediyor.

Ermaksan; 3 ayrı kıtada birbirine yakın tarihlerde düzenlenen ve makine sektörünün er meydanı kabul edilen fuarlara katılarak, tamamen ‘milli üretim’ yaklaşımıyla geliştirdiği ürünlerini ziyaretçilerle buluşturdu.

Ermaksan; 6-9 Kasım tarihlerinde Kuzey Amerika’da gerçekleştirilen ve bölgenin en büyük metal işleme teknolojileri fuarı olan FABTECH ve 7-10 Kasım tarihlerinde Almanya’nın Stuttgart kentinde gerçekleştirilen, ‘Blechexpo 2017’ fuarında boy gösterdi. Uzakdoğu’nun giriş kapısı niteliğini taşıyan Çin’deyse, 7-11 Kasım tarihlerinde düzenlenen Metal İşleme ve CNC Tezgâhları Fuarı’na (MWCS 2017) katılan Ermaksan, burada da inovatif düşünceyle geliştirdiği yenilikçi ve kullanıcı dostu ürünlerini sergiliyor.

Endüstri 4.0 uygulamaları yapıldı

Ermaksan, Almanya’daki ‘Blechexpo 2017’ fuarında, yüzde 100 yerli ve milli olarak geliştirdiği yeni ürünü olan 6kW hızındaki rezonatörü de (lazer ışın kaynağı) sergiledi.

Tüm fuarlarda Endüstri 4.0 ile ilgili uygulamaları da ziyaretçilerin beğenisine sunarken, ayrıca yüksek hızlı kesim kapasitesindeki, verimlilik esaslı ve çevreci ürünleri Green Press, Hawk Fiber lazer, Fibertube, diz boşluklu abkant Powerbend Seater ve 4G ivmelenmeye sahip Fibermak GForce ürünlerini gururla sergiledi. Organizasyonlarda Ermaksan ürünleri ziyaretçilerden büyük ilgi gördü.

Özkayan : “Vazgeçilmez olmak bizim elimizde” 

Kendilerini artık tamamen bilime dayalı teknolojiler üretmeye adadıklarını ifade eden Ermaksan Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Genel Müdürü Ahmet Özkayan, küresel rekabette fark yatabilmek için sürekli ve sürdürülebilir büyüme ile teknoloji geliştirmeye öncelik verdiklerini belirtti.

Özkayan, yenilikçi yaklaşımlar sergilemeye devam ederek, ülkemize ve sektöre en yüksek düzeyde katma değer sağlamayı hedeflediklerini de kaydetti.

Türkiye’nin ileri teknolojiye odaklanmaktan başka çaresi olmadığını hatırlatan Özkayan; “Her firma kendi alanının en iyisi olmak zorundadır. Ancak böyle bir çaba ile ülkemizi hızlı bir şekilde ekonomik anlamda yukarı taşıyabiliriz. Biz, iyi teknoloji ve iyi ürünler üretirsek, tüm dünya için vazgeçilmez oluruz” dedi.

Ermaksan olarak, dünya çapında yeniliğe sahip, küresel piyasa ihtiyaçlarını en iyi ve en hızlı karşılayacak çözümler geliştirme gayretinde olduklarını ifade eden Özkayan, ‘tamamen milli’ olarak geliştirdikleri yenilikçi ve ileri teknolojiye sahip ürünlerini, ‘Türk Makinesi’ gururuyla, dünyanın dört bir yanına ihraç etmeye devam edeceklerini sözlerine ekledi.

Mobilya, Kağıt ve Orman Ürünleri sektörü yılın ilk 10 ayında ihracatını yüzde 6 oranında arttırdı

İstanbul Mobilya, Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği Başkanı Ahmet Güleç

İstanbul Mobilya, Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği,sektörün 2017’nin ilk 10 aylık dönemine ait ihracat verilerini açıkladı. Sektörün genelinde geçen yılın aynı dönemine göre ihracat yüzde 6 artışla 3 milyar 600 milyon $’a ulaşırken, İstanbul Mobilya, Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği’nin ihracatı ise geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 20 büyümeyle 128 milyon dolara ulaştı.

İstanbul Mobilya, Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği, 2017 yılının ilk 10 ayına ait dış ticaret verilerini kamuoyuna duyurdu.

31 Ekim 2017 tarihi itibarıyla açıklanan sonuçlara göre; İstanbul Mobilya, Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği bünyesindeki firmaların ihracatı yılın ilk 10 aylık döneminde geçen yıla göre yüzde 20 oranda artırarak 128 milyon dolara yükseldi. Türkiye genelinde ise geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 6 artışla 3 milyar 600 milyon dolara ulaştı.

Mobilya sektöründe 2017 yılının ilk 10 aylık raporunu değerlendiren İstanbul Mobilya, Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği Başkanı Ahmet Güleç, “2017’nin ilk 10 ayında özellikle lider olduğumuz pazarlara yönelik çalışmalarımızı hızlandırarak sektörün gelişimine katkı sağlamayı hedefliyoruz. Irak pazarı bizim için önemli konumda. Irak pazarını takiben Suudi Arabistan, Libya, İsrail, Almanya, mobilya sektörünün ihracat hedefini gerçekleştirmesinde önemli rol oynuyor.  Biz, Mobilya, Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği olarak Türkiye mobilya sektörünün hedeflerine ulaşması için var gücümüzle çalışıyoruz. Bu çalışmalarımızın neticesinde önümüzdeki 5 yıl içinde Türkiye’yi dünyanın ilk 10 ihracatçı ülkesi içerisine sokmayı hedefliyoruz. Bu kapsamda sektörün birliği olarak 16 milyar dolar ihracat 2023 hedefi ile,  sektörümüzü tüm paydaşlarıyla büyütmek için spesifik projeleri hayata geçiriyor, Türkiye’nin 2023 vizyonu doğrultusunda elimizden gelenin en iyisini yapmak için çalışıyoruz” dedi.

Küresel gelirde sanayinin payı azaldı, sanal zenginliğin arttı

İstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclisinin ekim ayı olağan toplantısında konuşan İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, “Dünyada finans piyasalarının hacmi, reel ekonominin on katına ulaştı. Küresel gelirde sanayinin payı azaldı, sanal zenginliğin arttı” dedi.

Bahçıvan: “Umutları yeşertmek için tarihsel bakışla geçmişi iyi analiz etmeli, üretim odaklı ekonomi anlayışını hakim kılmalıyız. Kalkınma ve toplumsal huzur ancak ekonomik, sosyal, insani gelişmişlik, sürdürülebilirlik ve yönetişim unsurlarının uyumlu gelişmesiyle sağlanır.”

İstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclisinin ekim ayı olağan toplantısı, “Tarihsel Bir Perspektif Üzerinden Ekonomiye ve Dünyaya Bir Bakış” ana gündemi ile gerçekleştirildi. İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan’ın açılış konuşmasını yaptığı toplantıya, Prof. Dr. İlber Ortaylı konuk olarak katılarak gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan konuşmasında, dünyada yaşanan bölgesel çatışmalar, jeopolitik gerilimler, emperyalist güç arayışları, enerji savaşları arasında küresel ekonominin çıkar yol bulmakta zorlandığına dikkat çekti. Mevcut konjonktürde tarihsel bakışın sağlıklı ve doğru öngörüler için elzem olduğunu vurgulayan Erdal Bahçıvan, “Dünyada finans piyasalarının hacmi, reel ekonominin hacminin on katına ulaştı. Küresel gelir içinde sanayinin payı azalırken, sanal zenginliğe dayalı bir ekonomi oluştu. Son 20 yılda dünyada eşitsizlikler hiç olmadığı kadar arttı. Dünya Bankası verilerine göre, bugün yaklaşık 800 milyon kişi günde 2 dolardan daha az bir parayla yaşam savaşı veriyor. Gençlerde işsizlik oranı artarken ekonomik büyümeyi sürdürmek zorlaşıyor. Dünyadaki dengesiz sosyal ve ekonomik süreci daha iyi anlamak için 2008 global krizinin temel nedenlerine inmek gerekli. Temel sorun; bazı finans kuruluşlarının asli işlevleri olan tasarrufların yatırıma dönüşmesini sağlamayı unutarak, üretim dünyasından uzaklaşmasıydı” şeklinde konuştu.

Global krizin acımasız finans odaklı neoliberal politikaların iflasını ortaya koyduğunu dile getiren Bahçıvan, “Küresel ekonomik iflası takiben bugün dünya ekonomisine yön verenler tarafından henüz bir alternatif ortaya konulmuş değil. Krizin ardından devreye sokulan genişlemeci para politikaları ise ancak daha büyük sorunları ertelemeye yaradı” dedi.

Verimlilik artışı sağlayan asli unsur; üretim

Geçmişte ekonomi odaklı bir dünyanın yerini güvenlik odaklı bir dünyanın aldığını vurgulayan Bahçıvan, şunları söyledi: “Mevcut küreselleşme anlayışı maalesef iç savaş, açlık, sefalet, kıtlık gibi en ciddi krizlere çözüm sunamıyor. Küreselleşmenin faydalarından yararlanamayanlar, korumacı politikaları destekliyor. Sosyo-ekonomik sorunlar için bir suçlu arayanlar popülist görüşlerde kendilerine çare arıyorlar. Dünya adeta pusulasını şaşırmış durumda. Bunu aşmak, kaygıların yerine umutları yeşertmek için geçmişi iyi analiz edilip, üretim odaklı bir ekonomi anlayışını hakim kılmalıyız. Çünkü ekonominin refah üreten, istihdam yaratan, verimlilik artışı sağlayan asli unsuru üretimdir. Kalkınma ve toplumsal huzur ancak ekonomik gelişmişlik, sosyal gelişmişlik, insani gelişmişlik, sürdürülebilirlik ve yönetişim unsurlarının aynı anda ve birbirleriyle uyumlu olarak gelişmesi halinde sağlanabilir.”

ZİNCİR MARKET TESLİMATLARI

ZİNCİR MARKET TESLİMATLARI

Onur MOL

Eylül ayı sayısında sizlerle paylaşmak istediğim konu Zincir market teslimatları, yaşanan sıkıntılar ve tecrübelerim ışığında “naçizane” çözüm önerilerim olacaktır.

Öncelikle zincir marketlerin genel kabul görmüş mal kabul politikasına yaşanmış bir kesit ile örnek vermek istiyorum, ismini vermeyeceğim ülkemizin büyük ulusal zincir marketinin Ege bölge deposunu ziyaretimde, bu arada ziyaretimizden bir hafta sonra başlamak üzere ilgili zincir ile “Cross-Dock” teslimat konusunda anlaşma imzalamış ve gönderdiğimiz araçların “Cross-Dock” rampadan indirileceği konusunda teminat almıştık, mal kabul sorumlusu arkadaşın “ben cross-dock rampası, teslimatı bilmem, depomun neye ihtiyacı varsa ilk onu rampaya alır, onu indiririm” demesiyle kısa bir şok yaşamadık değil. Zincir market depoları önünde uzayan araç kuyrukları, aracın depo önünde olmasına rağmen, teslimatı yapamamış olmamızdan kaynaklı rafta yer kaybetme ve dolayısıyla satış ekibi ile girilen tartışmalar mesaimizin rutin bir parçası haline dönüşmüştü.

Cross-dock teslimat şekli bizim operasyonlarımızda da yeni bir süreçti, karşılıklı teslimat sıkıntılarımızın çözümü anlamı geliyordu. Ancak gün içinde sabahtan itibaren saat 16:00’ a kadar sisteme otomatik olarak düşen siparişlerin ertesi sabah İzmir bölge depo Cross-dock rampasında hazır bulunması bizim içinde çeşitli operasyonel değişikliklere gitmemizi mecbur bırakıyordu.

Öncelikle ilgili zincirin siparişlerinde en fazla döngüsü olan ürünlerin ayrımı yapıldı ve depo içinde ilgili ürünler için ayrı bir depo içi raf düzeni gerçekleştirdik. Böylelikle hem siparişlerin hazırlanma aşamasında zaman kazanmayı hem depo süreçlerinin iyileştirilmesi anlamında operasyonumuza akışkanlık kazandırmış olduk.

Diğer bir düzenlemeyi araç tedarikinde gerçekleştirdik, ilgili operasyonumuz için lojistik firmalarından proje bazında teklif alarak, haftanın her günü sabahtan aracın depo rampamızda yüklemeye hazır bulunmasını sağladık, siparişin sistemimize gelme saati olan 16:00’ ı beklemeden aracı tesisimizde olmasını sağladık böylelikle aracın şehir içinde uygulanan kamyon yol yasağına yakalanmasına ve saat 22:00’dan önce depomuza ulaşamayacak olmasının da önüne geçmiş olduk.

Yukarıda bahsettiğim depo ve araç tedarikindeki küçük operasyonel değişikliklerle ilgili zincir marketlerdeki raf yeri ve satış kaybının önüne geçmekle birlikte, satışlarda da ciddi artışlar yakaladık. Ayrıca bozulmaya yüz tutmuş satış ekibi ve zincir ile satış ilişkilerimizi de düzeltmiş olduk.

Sonuç olarak belirtmek isterim ki; yukarıda bahsettiğim operasyonel dokunuşların başarılı sonuçlar vermesi, tarafların üzerine düşen sorumluluklarını eksiksiz yerine getirmesine bağlı olacaktır. Örneğin yeni teslimat şeklinin gereklerini satıcı taraf, yeni bir depo yönetimi uygulaması ile yerine getirirken, alıcı taraftaki zincir market, mal-kabulü farklı bir rampadan, sözleşmede belirtilen esaslara göre yapmaması ile yine başlangıçtaki sorunlu lojistik operasyonlara dönüş yapılmış olacaktır. Tarafların operasyonel olarak geliştirdikleri yeni uygulamalar ile her iki tarafı da mutlu edecek sonuçlar ortaya çıkmış, tedarik zinciri yönetimi ve lojistik yönetimi konularında bizlere güzel birer vaka örneği olmasına da vesile olmuştur. Her açıdan hedeflerinize ulaştığınız bir 3.çeyrek diliyorum. Ekim ayı sayısında buluşabilmek dileğiyle,

Mavi Yakalı Personel İstihdamındaki Sıkıntı

MAVİ YAKALI PERSONEL İSTİHDAMINDAKİ SIKINTI

İlyas YIKILMAZ

İnsan Kaynakları Yöneticisi

Sizlerle mavi yaka ve ara personelin istihdamındaki yaşadığım sıkıntılardan bahsetmek istiyorum. Özellikle çalışan sayısı 500’ ün üzerinde olan firmalarda daha çok hissedilen bu sorun; aslında az veya çok her şirketin sorunudur. Gerçek sıkıntıyı ise müşterilerine sağlamış olduğu hizmeti aksatmama noktasında mavi yakalı çalışanlarının performansının önemli olduğu şirketler yaşamaktadır.

Hizmet sektöründe, temizlik, özel güvenlik, taşeronluk yapan şirketler; Lojistik sektöründe depolama ve entegre hizmet veren şirketler, inşaat sektöründeki yapı firmaları vb. bir çok şirket mavi yakalı veya ara personel diyebileceğimiz şefler, sorumlular ve liderler gibi pozisyonun istihdamında ve bu personelin sirkülasyonunu önlemede sıkıntılar yaşamaktadır. Firmalarda da bu sıkıntıyı en çok yaşayan İnsan Kaynakları ve Operasyon bölümleridir.

“Sıkıntı sıkıntı nedir bu sıkıntılar?” dediğinizi duyar gibiyim.

Öncelikle ara personel veya mavi yakalı personel adaylarının işe bakış açıları ve beklentileri ile çalışmakta olan personellerin şirketlerine olan aidiyet duygularındaki eksiklik olarak belirtebilirim. Pozisyonlara aday kişiler iş arayışlarında önceliği tamamen ücret olarak belirledikleri için yapacakları işi, çalışma ortamlarını ve çalışma koşullarını ikinci planda tutmaktadır. Kendileri için yapılan iş tekliflerini ücret üzerinden değerlendirdiklerinden işbaşı yaptıklarında mutsuzluk ve motive kaybı yaşamaktadırlar. Bu hissi yaşayan çalışanlar ise işbaşı yaptıktan ya kısa bir süre sonra ya da başka bir iş bulduklarında iş sözleşmelerini sonlandırmaktadırlar. Çalışırken iş arayışında bulunan bu pozisyondaki personelde isteklendirme düşük olduğundan yaptıkları işin kalitesi düşmekte, disiplinsiz davranışları artmakta ve bu diğer çalışanların da iş kalitesinin düşmesine neden olmaktadır.

Başka bir sorun ise mavi yakalı personellerin bulunması noktasında yaşanmaktadır. Dışarıda işsiz çok olabilir, herkes iş arıyor olabilir, vasıfsız aday arıyor olabilirsiniz ama iş ilanı yayınlayıp başvuruları değerlendirmeye başladığınızda durumun hiçte göründüğü gibi olmadığını fark edersiniz. Yaşanmış bir örnek üzerinden anlatmak istiyorum. Ne yazık ki bu örneği bu aralar çok duyuyorum. “Depo Personeli” aranıyor, kriterler; 20-35 yaşlarında erkek adaylar, mümkünse lise mezunu veya işi yapabilecek eğitim kapasitesinde sahip ve servis güzergâhları üzerindeki adaylar olarak belirlemiş. Bu arada servis güzergâhları da geniş bir bölgeyi kapsamaktadır. İnternet ve gazete aracılığı ile ilanlar yayınlanmış sonra belediyelerin, muhtarlıkların ve çeşitli kuruluşların iş-bulma birimlerinden de destek alınmış. Sonuç mu? Ne yazık ki uzun bir arayış dönemidir. Gazete ilanından arayan adayların çoğu görüşmek için çağırılmalarına rağmen gelmemekte, internetten bulunan adaylar ise geri dönmemekte randevularına haber bile vermeden gelmemektedir. İşsizliğin bu kadar yoğun olduğunu söylenen bir ortamda iş bulma kurumlarından ise yeterli destekler alınmamakta alındığı nokta da ise adaylar işlerle ilgilenmemektedirler. Bu aşamada en kötüsü ne derseniz, tüm aşamalardan kısa bir sürede olumlu sonuç almış ve işe başlamak için gerekli evrakları hazırlaması beklenen adayın birkaç gün izin istemesinden sonra haber vermemesi nedeni ile aradığınızda ben çalışmak istemiyorum diyerek size kaybettirdiği zamandır.

Tabi işvereninde konuya farklı bir bakış açısı var. İşsizliğin çok olduğu günümüzde personel bulmanın kolay olduğunu düşünen yönetimlerin olduğu gibi bu düşünce yapısına benzer bir şekilde çok kısa sürede personel bulunacağına inanan yönetimlerde plansız projelerine personel buldurma çalışmaları istihdam sürecinde sorun olmaktadır. İşverenlerin maliyet düşürme amacıyla bu pozisyondaki çalışanlara asgari ücret ya da verebilecekleri alt seviyelerde ücret vermek istemeleri yine çalışanlar arasındaki ücret dengesizlikleri mavi yakalı çalışan istihdam sürecinde sorunlar yaratmaktadır. İlgili pozisyonlardaki çalışanlar şirket içinde ikinci hatta üçüncü planda tutuldukları için yasal zorunlulukların dışında eğitim faaliyetlerinde ve diğer sosyal faaliyetlerde düşülmemekte bu da şirket aidiyetlerinin oluşmaması sonucu sirkülasyonun artmasına ve şirketleri sürekli bir arayış içine sokmaktadır.

Sıkıntıların hepsini çözmek için kolay bir yöntem söylemek istiyorum “ ücretleri iki üç misli arttıralım”. Keşke bu kadar kolay olsaydı fakat ücret kişiler üzerinde bir motivasyon unsuru oluşturmamaktadır. Yapılan araştırmalarda çalışanlar yapılacak ücret artışını geçici bir motivasyon yaşatsa da aslında ücret gerekli göründüğü için belli bir süre sonra bu etkisini yitirmektedir.

Yine de ücret konusuna işverenler hatta devlet düzenlemeler yapmalıdır. Devlet konuyla ilgili bazı düzenlemeler yapmakta ve pozisyonlar için alt ücret seviyelerini belirleme konusunda çalışmalarını tamamlamak üzeredir. Asıl amaç işverenlerin doğru vergiler ödemelerini sağlamaya çalışmakken ücret dengesizliklerini de ortadan kaldırarak işverenlere yardımcı olmaktadır. Müşterilerine düşük maliyetlerde hizmet vermek isteyen işverenlerin ise personel maliyetlerini kabul edilebilir şekilde hizmetlerine yansıtabilecekleri için mavi yakalı çalışan ücretlerinde iyileştirme yapmak daha kolay olacaktır. Bu çalışmalar henüz tamamlanmamış olsa bile işverenin kendi içinde de ücret düzenlemelerini yapması gerekmektedir. Öncelikli olarak operasyon süreçlerinin doğru bir şekilde planlanarak yeterli sayıda personel ile operasyonlarını yürüterek fazla işçi çalışmanın maliyetinden kurtulmalı veya eksik personel sayısı nedeni ile çalışan kişilerin iş yoğunluğu ile ücret azlığını ortadan kaldırmalıdır. Ücret düzenlemesinin yapılması mavi yakalı personelin geçim sıkıntısı nedeni ile 25-50 TL gibi farklar nedeni ile yeni iş aramasının önüne geçecek ve diğer çalışanlar ile dengesizliği ortadan kaldırarak huzursuzluk yaşamalarını önleyerek personel sirkülasyonunu azaltacaktır.

Mavi yakalı çalışanın işe bakış açısını değiştirme yönünden değerlendirecek olursak, ne yazık ki ülkemizde mavi yakalı pozisyonlarda çalışacak kişileri eğitecek okullar veya eğitim kurumları yetersiz kalmaktadır. Meslek liseleri veya Mesleki Eğitim Merkezleri de yeteri kadar değişik pozisyonlara eğitim verememektedir. Sonuç olarak bilinçsiz bir iş arayan topluluğu oluşmaktadır. Yapacakları işi deneyimlemeden karar verenler ki bu kişilerde yeteri kadar deneyimlemeden iş hakkında hüküm vermekte, vasıflarının farkında olmadıklarından dolayı beklentilerini yükselttikleri için iş beğenmeyenler veya daha ne yapacaklarını bilmeyen bir vasıfsız grup var ki hem kendilerine hem de işverenlere zarar vermektedirler. Bu kişiler gerek okul çağlarında uygun okullara yönlendirerek veya devlet kurumları tarafında iş arama süreçlerinde uygun eğitim merkezlerine gönderilerek bilinçlendirilmeli ve eğitimler verilerek iş hayatına hazırlanmalıdır. Bu kişilerin iş arama sürecinde devlet destek vermeli sözde değil özde personel bulma fuarları ile hem iş arayana hem de işverene destek olmalıdır.

Mavi yakalı personel istihdamında sıkıntı yaşamamanız için asıl yapılması gereken ise sirkülasyonu minimuma düşürmektir. Lojistik sektöründe görev yapıyorum ve bundan önce de uzun yıllar hizmet sektöründe çalıştım ve mavi yakalı çalışanlarımız bu ve benzeri sektörler için son derece önemli hatta elimiz ayağımızdır. Hepimizin bildiği gibi para kazandığımız müşterilerimize hizmetimizi bu çalışanlarımız aracılığı ile sağlıyoruz. Hizmet kalitemizin sürekliliği ve gelişimi için çalışanlarımızın devamlılığı bir kat daha önem kazanmaktadır. İşverenler, mavi yakalı çalışanlarının aidiyet duygusunu arttırmalı ve firmalara bağlılığını sağlamalıdır. Çalışanların eğitimlerine önem vermeli sadece kanuni zorunlu eğitimler değil kişisel ve mesleki gelişim eğitimleri düzenlenmeli, sosyal organizasyonlarda mavi yakalı çalışanlara da yer vermeli, servis, yemek ve iş güvenliği konusunda kalite düzeyini yüksek tutarak kendilerine verilen değerin farkında olmaları sağlanarak şirket bağlılıkları arttırılabilir.

Mavi yakalı personellerin istihdamı konusunda sıkıntılar ve çözüm önerileri tabi ki arttırılabilir. Sonuç itibari ile mavi yakalı personel için yapılacak düzenlemeler işverenleri de başarıya ulaştıracak olup sürekli gelişimleri için de karşılarına çıkan sorunlardan birini ortadan kaldırmış olacaklardır.

 

Yönetebilirsen Ölçme!

Tuğrul GÜNAL 

S i e m e n s  A . Ş .

T e d a r i k Z i n c i r i Y ö n e t i m i B ö l ü m D i r e k t ö r ü

Satınalma Dergisi (https://satinalmadergisi.com), Yıl:3 Sayı:32 Ağustos 2015.

Altın kuraldır ölçerek yönetmek, ancak ölçüm kriterleridir bizi amacımıza ulaştıracak, farklı kılacak. Hangi ölçüm kriterlerini baz almalıyız peki, pek tabi ki her zaman modern dünyada kabul görmüş olanlarını müşteri memnuniyetini maksimize etme ve şirket başarısını sürekli kılma amacını taşıyor isek aksi taktirde havanda su döveriz haberimiz olmadan şirket neticelerine yansır sonuçlar iş işten geçtikten sonra. Ne yapmalıyız bu taktirde çekinmemeliyiz, korkmamalıyız iyileştirmeye açık noktalarımızın ortaya çıkmasından, kafamızı kuma gömmemeliyiz yüzleşmemek için, biz yapmaz isek gerekeni, başkaları bizsiz yapacaktır gerekeni.

Bu nedenle tedarik zinciri yönetiminde aşağıdaki ana başlıklarda ölçebiliriz performansımızı;

  • Planlama
  • Satınalma
  • Üretim
  • Sevkiyat
  • İade

Sürdürülebilir bir başarı sağlamak amacındaysak;

  • Entegre yüksek teknoloji kullanarak, şeffaf bir şekilde verimliliği artırıp maliyetleri minimize ederek malzeme ve hizmet akışını yönetmeliyiz, ithalat/İhracat dahil
  • Böylelikle hızla değişen pazar şartlarına, yükselen müşteri beklentilerine ve yeni iş imkanlarına hızlıca cevap verebiliriz
  • Bilgi akışı kesintisiz sağlamalıyız

Ana hedef proses olgunluğu, performans ölçümü ve üretkenlik olmalıdır, nasıl mı?;

  • Baştan sonra proses ve sürdürülebilirlik olgunluk ölçümü yapılmalıdır
  • İlgili yönergelere uyum ölçülmelidir
  • Tedarikçi metrikleri hayata geçirilmelidir
  • Dahili yaratılan katma değer ölçülmelidir
  • Ana maliyeti oluşturan prosesler sürekli değerlendirilmelidir
  • Mümkün ise iyi uygulama karşılaştırmaları hayata geçirilmelidir
  • Çalışanların yetkinliklerinin değerlendirilmesi, gelişimlerinin izlenmesi asla göz ardı edilmemelidir, ‘’Çalışanlar Farkı Yaratır’’
  • Öğrenen organizasyon yaratılmalıdır her seviyede
  • Teknolojiyi her adımda kullanılmaya çalışılmalıdır

Tedarikçi performans ölçümü konusunda bir dizi örnek vermek isterim;

  • Tedarikçilerimiz söz verdikleri sevk sürelerine uymakta mıdırlar?
  • Hangi tedarikçilerimiz sevk teyidi iletmektedir?
  • Son on iki ayda tedarikçilerimizin performansı nasıl bir gelişme göstermiştir?

Ürün sevkiyatında müşteri tarafında ise ölçülebilecek bazı kriterler ise;

  • Müşterinin talebi olan sevk süresi teyid edilmiş midir ? ve müşteri sevk tarihini hangi sıklıkla değiştirmiştir
  • Müşterimize söz verdiğimiz günde kaç siparişimiz ulaşmıştır
  • Depo devir hızı

İade konusunda akla ilk gelen ölçüm kriterleri;

  • İadenin ön değerlendirme süresi
  • İadenin finansal çözümü

Özet olarak her şirket kendi doğru bulduğu metriklerini oluşturmalıdır yönergelere bağlı olarak, yalnızca ölçüm neticelerinden ders çıkarmalıdır sürekli olarak iyileşmenin sonu yoktur unutmayalım.