100 bin dolara ömür boyu vizesiz seyahat

Dünyada 100’den fazla ülkeye vizesiz seyahat imkânı sunan Karayipler’deki Dominika, tüm dünyada yatırımlarını farklı alanlarda değerlendirmek isteyen iş adamlarının gözdesi oldu.

Yurt dışı yaşam, sağlık ve eğitim alanında danışmanlık hizmeti veren Yeni Bir Hayat Dominika‘nın uyguladığı yatırımcı programı ile 100 bin dolara 4 ay gibi kısa bir sürede pasaport almak mümkün. Program, en uygun fiyata en kısa sürede sonuçlanan program olarak yatırımcıların ilgisini çekiyor.

200 bin dolarlık gayrimenkul yatırımının geri dönüş süresi 10 yıl

İçlerinde İngiltere, Hong Kong, Singapur gibi iş adamlarının sıklıkla seyahat ettiği Uzak Doğu ülkelerinin de yer aldığı 100’den fazla ülkeye vizesiz seyahat serbestliği sağlayan Dominika pasaportu aynı zamanda İngiltere’de 6 aya kadar kalma hakkı da veriyor. Hibe tutarı tek kişi için 100 bin dolar, başvuru sahibinin eşi ve çocukları gibi aile üyelerini de kapsayan bir program seçildiğinde ise rakam 200 bin dolara çıkabiliyor. Dominika’ya gitme ve orada ikamet etme mecburiyeti getirmeyen program özellikle yoğun tempoda çalışan, zamanını iyi yönetmesi gereken ve vize sürecini ortadan kaldırmak isteyen iş adamlarının hayatını kolaylaştırıyor. Hükümet tarafından onaylı bir gayrimenkul yatırımı yapılarak da programa dahil olunabilen Dominika’da, 200 bin dolarlık bir ev yatırımının geri dönüş süresi ortalama 10 yıl. 200 bin dolara satın alınan bir gayrimenkul, yıllık 20 bin dolar kira getirisi sağlıyor.

“Dünyadaki cennet” olarak bilinen ve turizm için en cazip bölgelerinden biri olan Karayip ülkeleri, aynı zamanda sağladığı ekonomik kolaylıklar sayesinde yatırım yoluyla ikinci vatandaşlık için de cazip lokasyonlardan biri olarak öne çıkıyor. Karayipler, ‘vergi cenneti’ olması ve ‘offshore’ da denilen kıyı bankacılığı konusunda sağladığı avantajlar sayesinde yatırımcıların odak noktası oldu.

İnşaat Malzemeleri Sanayi Endekslerinde toparlanma sürüyor

İnşaat Malzemeleri Sanayi Bileşik Endeksi, şubat ve mart ayında gösterdiği yükselişi nisan ayında da sürdürdü. Bileşik Endeks, bir önceki aya göre nisan ayında, 2.14 puan artış gösterdi. ‘Faaliyet’, ‘güven’ ve ‘beklenti’ endekslerinde son üç aydır yaşanan eğilim; sektörün kendi dinamiklerine dayalı olarak hareket etmeye başladığını ve kademeli bir toparlanma dönemine girildiğini gösterdi.

Türkiye İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği (Türkiye İMSAD) tarafından her ay düzenli olarak yayınlanan ‘İnşaat Malzemeleri Sanayi Bileşik Endeksi’nin, Nisan 2017 sonuçları açıklandı. Son üç aydır artış gösteren İnşaat Malzemeleri Sanayi Bileşik Endeksi’nde, mart ayından sonra nisan ayında da ‘faaliyetler’, ‘güven’ ve ‘beklentilerde’ birlikte artış yaşandı. Giderek kendi dinamiklerine dayalı bir iyileşme göstermeye başlayan Bileşik Endeks, nisan ayında bir önceki aya göre 2,14 puan arttı. Her üç alt endeksteki yükselmenin katkı sağladığı artışa rağmen Bileşik Endeks, geçen yılın Nisan ayına göre 6,11 puan geriledi. Referandum sonrası ‘nisan ayı faaliyetleri’ ile ‘güven’ ve ‘beklenti’ seviyeleri ümit verdi.

İnşaat malzemeleri sanayi faaliyetlerinde genişleme sürüyor

Nisan ayında inşaat malzemeleri sanayinin tüm faaliyetlerinde artışların sürdüğü görüldü. ‘Faaliyet’ endeksine göre nisan ayında özellikle iç satışlar, ihracat ve üretimde artışlar yaşandı. Tahsilat hızında artış devam etti. Mevsimsellik, inşaat sektörü için açıklanan destekler ve referandumun tamamlanmış olması inşaat malzemesi sanayinin faaliyetlerine de olumlu yansıdı.

Nisan ayında 2 puan artan ‘Faaliyet’ endeksi, geçen yılın nisan ayı faaliyet endeksinin 3,8 puan altında kaldı. Yurtiçi satışlarda nisan ayında bir önceki aya göre önemli bir sıçrama oldu. İhracat nisan ayında artışını sürdürdü. Üretim de, iç satışlar ve ihracattaki artışa bağlı olarak önemli bir genişleme gösterdi. Cirolardaki artış ise daha sınırlı gerçekleşti. Tahsilat hızı da kademeli ve sınırlı artış eğilimine girdi. Referandum sonrası nisan ayı faaliyetlerinde canlanma devam etti.

‘Faaliyetlerdeki’ genişleme ‘güveni’ desteklemeye devam etti

Son üç aydır artış gösteren ‘Güven’ endeksinde en yüksek artış, nisan ayında gerçekleşti. Referandumun sona ermesinin ardından ‘güven’ alanında iyileşme güç kazanmaya başladı. Nisan ayında ‘faaliyetlerde’ genişlemenin güçlenerek sürmesi, ‘güvenin’ toparlanmasına destek oldu. ‘Güven’ seviyesi bir önceki aya göre 1,9 puan arttı ancak geçen yılın aynı ayının ‘güven’ seviyesinin 8,5 puan altında kaldı. Türkiye ekonomisinin genel gidişatına ilişkin ‘güven’ uzun süre sonra arttı. İnşaat malzemeleri sanayine yönelik ‘güven’ ise toparlanmasını hızlandırdı. Yurtiçi pazarlarına yönelik ‘güven’, nisan ayında artış gösterdi. İhracat pazarlarına yönelik ‘güven’ de aynı şekilde arttı. ‘Güven’ unsurlarının tamamına yayılarak süren toparlanmanın, önümüzdeki dönem için ümit verdiği görüldü.

Yurtiçi ve yurtdışı siparişleri arttı, ‘beklenti’ endeksi yükseldi

Rapora göre, son üç aydır hızlı bir iyileşmenin yaşandığı endekste, önümüzdeki üç aya ilişkin kuvvetli bir toparlanma beklentisinin sürdüğü görüldü. ‘Faaliyetlerdeki’ toparlanma, alınan önlemler, ‘güven’ artışı ve referandumun sona ermesi ‘beklentilere’ de olumlu yansıdı. ‘Beklenti’ endeksi, nisan ayında, bir önceki aya göre 2,3 puan arttı. ‘Beklenti’ endeksi, geçen yılın aynı dönemine göre ise 4,2 puan daha düşük çıktı. Ancak Türkiye ekonomisine ilişkin ‘beklentiler’ nisan ayında yeniden arttı. İnşaat malzemeleri sanayine ilişkin ‘beklentilerde’ de artış yaşanırken, önümüzdeki üç aya ilişkin alınan yurtiçi siparişleri, nisan ayında önemli bir artış gösterdi. Önümüzdeki üç aya ilişkin alınan ihracat siparişlerinde de artış sürdü. Yurtiçi ve yurtdışı siparişlerdeki artış beklentisine bağlı olarak önümüzdeki üç ayın üretim ‘beklentisinde’ de kuvvetli bir artış ortaya çıktı.

Sağlık sektöründe 60 bin kurumun e-Fatura’ya geçirilmesi planlanıyor

e-Dönüşüm uygulamaları gelişmeye tüm hızıyla devam ederken, şimdi de sıra sağlık sektörüne geldi. Sosyal Güvenlik Kurumu’na fatura düzenleyen tüm özel hastaneler, eczaneler, optikçiler ve medikalciler için kâğıt fatura gönderme devri sona eriyor. Plan kapsamında 60 binin üzerinde mükellefin 31 Aralık 2017’ye kadar başvurularını tamamlaması ve 1 Ocak 2018’den itibaren e-Fatura’ya geçmesi zorunlu hâle getiriliyor.

Dijital dönüşümde şirketlere çağ atlatan e-Dönüşüm uygulamalarına, şimdi de sağlık sektörü dahil oluyor. Sektörden 35 bin eczane, 25 bin optikçi ve medikalci için e-Fatura dönemi başlıyor. Fatura basma ve arşivleme derdine karşı e-Fatura ile sağlık sektörüne kolaylık, çevreye ise katkı sağlanması planlanıyor.

Başvuru için son gün 31 Aralık 2017

2014 yılından itibaren zorunlu olan e-Fatura’dan sonra atılan bütün adımlar, dijitalleşme adına önemli bir yer tutuyor. Şimdi de SGK ile fatura süreci yürüten kurumlar için zorunlu bir uygulama geliyor. Sosyal Güvenlik Kurumu ile faturalama süreci olan ve sağlık sektöründe hizmet veren tüm kurumlar artık faturalarını dijital ortamda hazırlayacak. Zorunluluk kapsamında olan bu uygulama için 31 Aralık 2017’ye kadar bütün başvuruların tamamlanması ve 1 Ocak 2018 itibariyle de kâğıt fatura devrinin sonlanması planlanıyor.

İşler kolaylaşacak ve ağaçlar kurtarılacak

e-Fatura sistemine dahil olacak olan eczaneler, optikçiler ve medikalciler için bu dönüşümün büyük artıları olacak. Her yıl milyonlarca fatura kesen sağlık sektörü, e-Fatura’ya geçişle birlikte işlerinde büyük kolaylık yaşayacak. Basım, zarflama, arşivleme, kargo ve noter onay gibi maliyetler e-Fatura sayesinde azalırken, firmalar ve işletmeler zamandan büyük tasarruf sağlayacak. Tüm faturalar dijital ortamda hazırlanıp arşivlendiği için faturaların kaybolması gibi sorunlar ortadan kalkacak. Ayrıca kâğıt kullanımı ortadan kalktığı için ağaçların korunmasına da katkı sağlanacak.

1999 yılından beri dijitalleşme sürecinde lider konumda olan FIT Solutions’ın CEO’su Koray Gültekin Bahar, süreçten şöyle söz ediyor: “2017 yılı sonunda e-Fatura kullanan kullanıcı sayısının 120 bine yaklaşması bekleniyor. Sağlık kuruluşlarının dijitalleşmesi ile birlikte yıllık olarak düzenlenen e-Fatura ve e-Arşiv sayılarında da yüzde 20’lik bir artış olması ve toplamda 100 milyon adet kâğıt faturanın elektronikleştirilmesi hedefleniyor. e-Fatura sayesinde fatura basma ve arşivleme derdi son buluyor. Dijital ortama taşınan faturalara istendiği zaman ulaşılabiliyor. Sağlık kurumları, e-Fatura kullanmayan diğer şirketlere de elektronik ortamda fatura kesebilmek için e-Arşiv’e gönüllü geçebilecek. Böylece kurtarılan ağaç sayısı 4 bin 100’den fazla olacaktır.”

Hızlı, sorunsuz, altyapı gerektirmeyen bir sistem

e-Fatura’ya geçmek için hiçbir altyapı gerekmiyor. Eğer kurumda bir muhasebe programı kullanılıyorsa e-Fatura sistemi bu programa entegre edilebiliyor, kullanılmıyorsa da sektör çalışanları faturalarını mail gönderir gibi online bir ortamda kendilerine verilecek kullanıcı adı ve şifrelerle sisteme girip gönderebiliyor. Hatta e-İmza veya mali mühür kullanılıyorsa 30 dakika içerisinde sisteme dahil olunabiliyor. Gönderilen faturaların başka birileriyle paylaşılması gerektiğinde, mobil üzerinden WhatsApp gibi uygulamalar kullanılabiliyor. Elektronikleşen faturalar sayesinde, kâğıt faturalardaki tahsilat sıkıntısı ortadan kalkıyor ve onaylanan faturalarda tahsilatlar hızlanıyor.

Bu dönüşümü yaşarken hizmet alınacak entegratör ve yazılımların doğru seçilmesi büyük önem taşıyor. e-Fatura’ya geçiş sürecinde hızlı ve doğru ilerleyebilmek için Gelir İdaresi Başkanlığı onaylı entegratörlerle çalışmak gerekiyor.

FLO’dan Şanlıurfa’da Ayakkabı Üretim Üssü’ne Öncülük

Şanlıurfa Valiliği, Şanlıurfa Karacadağ Kalkınma Ajansı, Şanlıurfa Organize Sanayi Müdürlüğü ile ayakkabıcılık sektörünün önde gelen sivil toplum kuruluşu Türkiye Ayakkabı Sanayiciler Derneği öncülüğünde oluşturulan Ayakkabıcılar Sanayi Bölgesi Projesi’ne FLO Mağazacılık’tan büyük destek.

FLO’dan Şanlıurfa’da Ayakkabı Üretim Üssü’ne Öncülük

2023 yılında Türkiye’den çıkacak 10 global markadan biri olmayı hedefleyen FLO, sektördeki 50 yıllık köklü deneyimiyle Şanlıurfa’yı ayakkabı üretim üssü olması için kolları sıvadı. Türkiye genelindeki ayakkabı atölyelerini üretim için bölgeye davet eden FLO, Şanlıurfa’daki ayakkabı fabrikası ve Organize Sanayi Bölgesi içerisinde hayata geçirilecek ‘ayakkabı üretim üssü’ne dair projelerini yerinde tanıtmak amacıyla Türkiye’nin farklı illerindeki tedarikçilerini Şanlıurfa’da ağırladı.

FLO Mağazacılık Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ziylan, FLO Mağazacılık Yönetim Kurulu Üyesi Aykut Büyükekşi ve FLO Mağazacılık CEO’su Burak Övünç ev sahipliğinde düzenlenen istişare toplantısı, Şanlıurfa Valisi Güngör Azim Tuna, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, Türkiye Ayakkabı Sanayicileri Derneği Başkanı Süleyman Gürsoy ve Türkiye Ayakkabı Sektörü Araştırma Geliştirme ve Eğitim Vakfı (TASEV) Başkanı Tan Erdoğdu ile birlikte sektör temsilcileri, FLO Mağazacılık yöneticileri ve tedarikçiler ile birlikte 70’in üzerinde katılımcı ile gerçekleşti. Düzenlenen istişare toplantısında Şanlıurfa’nın ayakkabı üretim üssü olma konusundaki potansiyeli tüm yönleri ele alındı.

“Urfa’daki kümelenme modeli tüm Türkiye’ye örnek olabilir”

Toplantıda konuşan Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı (TİM) Mehmet Büyükekşi,Şanlıurfa’da kümelenme modeli ile yaratılacak ayakkabı üretim üssü Türk ayakkabıcılık sektörü açısından hayati önem taşıyor. Şanlıurfa’da hayata geçirilen proje tüm Türkiye’ye örnek olacaktır. Böylece insanların yaşadıkları şehirlerde üretime katılmalarını sağlayabiliriz. Yılsonuna kadar Şanlıurfa’daki Ayakkabı Sanayi Bölgesi inşasının bitirilmesi hedefleniyor. Böylece hem yeni istihdam olanaklarının yaratılması hem de Türkiye’nin ihracına katkı sunması bakımından büyük faydalar sağlayacağına inanıyorum” dedi.

“Türkiye’yi global ayakkabı üretim üssü haline getirmek istiyoruz”

Toplantı kapsamında bir konuşma yapan FLO Mağazacılık CEO’su Burak Övünç,FLO Mağazacılık olarak dünya çapında bir marka olmayı hedefliyoruz. Bu hedefimizi gerçekleştirebilmek için de Türkiye’yi dünya genelinde bir ayakkabı üretim ve ihracat üssü haline getirmek istiyoruz. Bu bağlamda Şanlıurfa’da hataya geçirilen ayakkabı üretim üssünün sektörümüz açısından çok önemli bir kilometre taşı olarak görüyoruz” dedi.

Övünç, sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye’yi ayakkabı üretim merkezi haline getirme vizyonumuz doğrultusunda üç ana stratejinin sektörümüzü başarıya götüreceğine inanıyoruz. Bunlardan ilki bölgesel ayakkabı üretim üsleri oluşturmak. Bölgesel ayakkabı üretim üslerini tüketicilerimizin ihtiyacı olan ürün adedini karşılayabilecek şekilde hayata geçirebilirsek ülkemizin ayakkabı ithalat ihtiyacını komple ortadan kaldırabiliriz. İkinci olarak bölgesel ayakkabı üretim üsleri, devletimizin, kalkınma ajanslarının ve sanayi bölgelerinin yatırımcılara verdiği destek ve yeni açıklanan teşvik programı ile birleştiğinde üreticiler için çok uygun bir maliyet ile üretim yapma imkânı veriyor. Bu imkân sektörümüzü global ölçekte çok daha rekabetçi bir noktaya taşıyor. Üçüncü olarak da oluşturulacak kümelenme modeli başarılı olduğunda bir ölçek ekonomisi yaratılmış olacak. Bu ölçek ekonomisi ile birlikte sektörümüzün teknik ve malzeme yetkinlikleri gelişecek ve beraberinde üretim maliyetleri azalıp verimlilik aha da artacaktır.

“Şanlıurfa’daki üretim üssü ile 20 bin kişiye iş fırsatı”

Türkiye’yi dünya ayakkabı üretim liginde üst sıralaya taşıyabilmek için bölgesel ayakkabı üretim üssü oluşturmak ve bunun da ilk adımını Şanlıurfa’da atıyor olmaktan büyük heyecan duyduklarını ifade eden Övünç,Şanlıurfa’daki ayakkabı fabrikamız ile bu yöndeki ilk adımımızı attık. Daha gidecek çok yolumuz var. Hedefimiz, tüm tedarikçilerimiz ve diğer paydaşlarımızın da desteği ile Şanlıurfa’daki ayakkabı fabrikası sayısını 60 fabrikaya çıkarılmasına öncülük etmek. Bugün üretim kapasitemiz 9 bin çift ayakkabı olsa da bu rakamı hızla 10 binin üzerine çıkarmak istiyoruz. Buna ek olarak tedarikçilerimizin yapacağı yatırımlar ile üretim kapasitemizi 100 bine çıkarmayı hedefliyoruz. Şanlıurfa’da Organize Sanayi Bölgesi’nde birlikte kurulacak ayakkabı üretim üssü ile toplam 20 bin kişiye yeni istihdam yaratabileceğini öngörüyoruz. Öte yandan mesleki eğitimler ile kentte sektör açısından çok önemli bir insan kaynağı oluşturabileceğimizi düşünüyoruz. Oluşturulacak kümelenme modeli ile birlikte 50 milyon çift ayakkabılık üretim kapasitesine erişebileceğimize inanıyoruz. Şanlıurfa’yı özellikle kadın suni spor ayakkabı üretim merkezi haline getirebiliriz.

“El birliği ile Türkiye’nin en büyük ayakkabı üretim üssünü Şanlıurfa’da inşa edeceğiz ”

Şanlıurfa Valisi Güngör Azim Tuna, toplantıda yaptığı konuşmada, “hepimiz aynı gemide yolculuk ediyoruz. Dolayısıyla birlikte hareket etmemiz gerekiyor. Yapacağımız yatırımlar ile ülkemizi dünya genelinde daha fazla söz sahibi hale getirebiliriz” dedi. Tuna, sözlerine şöyle devam etti: “Şanlıurfa’nın bir ayakkabı üretim üssü olması yönünde atılan adımlar bizi çok mutlu ediyor. Bugün önemli bir tarih yazıyoruz. Şanlıurfa, Türkiye’nin en huzurlu ve güvenli şehirlerinden biridir. Gençlerimizin iyi eğitim alması ve iyi meslek sahip olması için hepimizin üzerine düşeni yapması gerekiyor. Bu doğrultuda Türkiye’nin en büyük ayakkabı üretim üssünü el birliği ile hep beraber Şanlıurfa’da inşa edeceğiz. Organize Sanayi Bölgesi içerisinde yapılacak her türlü yatırım için yatırımcılara destek olmaya devam edeceğiz. Amacımız, tüm yatırımcıların yatırımlarını başarılı bir şekilde yapılabileceği bir eko sistem oluşturmak.”

Türkiye Ayakkabı Sanayicileri Derneği Başkanı Süleyman Gürsoy ise “Organizasyon kapsamında Şanlıurfa’da çeşitli ziyaretlerde bulunduk. Özellikle son iki yılda bakıldığında sektörümüzle kentte sektörümüzle ilgili gelişim çok net bir şekilde belli oluyor. Bu da bizi buraya yatırım yapmak adına oldukça mutlu ediyor. Urfa için yapılan yatırımların yerinde ve çok değerli olduğuna inanıyorum. Sayın Valimizin ve diğer paydaşlarımızın destekleri devam ediyor ve bunu sektörümüz adına bir avantaj olarak görüyorum. Ayakkabı sektörüne yatırım yapanların bu avantajı pozitif olarak kullanacağına inanıyorum. Yapacağımız yatırımlar ülkemiz ihracatının artmasına ve yeni iş imkânlarının yaratılmasına olumlu katkısı olacaktır.

“TASEV olarak Urfa’daki üretim üssünü desteklemeye hazırız”

Türkiye Ayakkabı Sektörü Araştırma Geliştirme ve Eğitim Vakfı (TASEV) Başkanı Tan Erdoğdu ise: “Dünyadaki rekabetle baş edebilmek için katma değeri yüksek ürünler üretmemiz gerekiyor. Küresel ayakkabı pazarındaki payımızı artırmaya öncelik vermeliyiz. Şanlıurfa’da hayata geçirilecek olan ayakkabı üretim üssü bu anlamda çok önemli bir adım olacak. Yeni bir vizyon ortaya konuyor. Burada hareketle hem endüstriyel üretimi hem de verimli bir üretimi burada hayata geçirebiliriz. Türkiye Ayakkabı Sektörü Araştırma Geliştirme ve Eğitim Vakfı (TASEV) olarak bu projeyi gerek mesleki gerekse teknik eğitimler ile desteklemeye hazır olduğumuzu ifade etmek istiyorum” dedi.

FLO Mağazacılık Hakkında:

1960’lı yılların başında Ahmet Ziylan tarafından Gaziantep’te 50 metrekarelik ufak bir atölyede temelleri atılan FLO Mağazacılık Grubu, Türkiye’nin en büyük ayakkabı perakendecisi konumundadır. Grubun bugün Türkiye’nin yanı sıra Kazakistan, Irak, Arnavutluk, Azerbaycan, Gürcistan, İran, Ürdün ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin aralarında bulunduğu yakın coğrafyada 450’nin üzerinde mağazası bulunuyor. 2016 yılında Almanya’nın en önemli yatırım fon şirketlerinden biri olan Capiton AG ile birlikte Alman ayakkabı perakende devi Reno’yu satın alan FLO Mağazacılık, 500’ün üzerinde Reno mağazası ile Avrupa’nın en büyük ayakkabı perakende platformlarından birine de sahip oldu. Ziylan Mağazacılık’ın 2012 yılında satın aldığı Lumberjack markası da, 2016 yılında İtalya’nın en hızlı büyüyen ayakkabı markası konumuna geldi. Ziylan Mağazacılık bünyesinde FLO ve Sport in Street perakende markalarının yanı sıra, mağazalarında satışını gerçekleştirdiği ve toptan satışını yaptığı Kinetix, Polaris, Butigo, Dockers by Gerli gibi her biri kendi alanında lider ayakkabı markaları bulunuyor. 2023 yılında Türkiye’den çıkacak 10 global markadan biri olma hedefi doğrultusunda çalışmalarını sürdüren FLO Mağazacılık, 7 binden fazla kişiye istihdam sağlamakta, yılda 35 milyon çiftin üzerinde ayakkabı satışı gerçekleştirmektedir.

Ahmet Cora’nın “Lojistik Notları” adlı kitabı raflardaki yerini aldı

“Sektöre mütevazi bir katkıda bulunmak istedim”

Dergimizde yazılarına sıkça yer verdiğimiz Ahmet Cora’nın “Lojistik Notları” adlı kitabı raflardaki yerini aldı.  Kendisi ile kitabı üzerine kısa bir söyleşi yaptık.

lojistiknotlar

Ahmet Bey, öncelikle kitap fikri nasıl gelişti?

Sektör dergilerinde yayınlanan yazılarımın derli toplu ve bir arada durmasının faydalı olacağını düşündüm. Lojistiğe ilgi duyan ama akademik anlatımlardan da sıkılmış gençler için, anlaşılır bir kaynakla, sektöre mütevazi bir katkıda  bulunmak istedim. Tabii, yazılarım arasında bir derleme yapıp, metinleri tekrar gözden geçirerek bu kitap dosyasını oluşturdum. Sonra dosyayı birkaç yayınevine gönderdim ve basmayı kabul edenle yola çıktık.

Siz bir akademisyen değilsiniz. Kitaptaki konular tamamen deneyimlerinizden mi oluşuyor?

Aynen öyle diyebiliriz. Üniversiteden sonra akademik bir yol izlemedim. Toplam 6 sene lojistik firmalarının iş geliştirme ve satış departmanlarında görevler aldım, yaklaşık 8 senedir de lojistik hizmet satın alan yatırımcı bir kuruluşumuzun lojistik departmanında çalışmaktayım. Okullarda anlatılmayacak çok farklı deneyimleri yaşayarak görme fırsatım oldu. Bu deneyimlerimi de öğrenmeye açık insanlarla buluşturmak istedim.

Bazı yazılarınızda ufak dozda espirili bir dil de göze çarpıyor. Ayrıca bazılarının başında alıntı cümleler var. Bunlar özel bir tercih mi?

Hem öğrencilik hayatı, hem iş dünyası oldukça yorucu, yıpratıcı süreçler ve insanların zihinleri gerçekten dolu. Bu sebeple, bence bir konuyu anlatabilmek için, kolay okunabilen, akıcı, net, hatta bazen hafif gülümsetebilen metinler tercih edilmesi gerekiyor. Yoksa grafiklerin, rakamların, oranların iş hayatında karşılığı çok az maalesef. Bu sebeple sıkmadan bir çırpıda okunabilecek bir eser üretme fikrinin peşinden gittim.

Kitabı iki bölüme ayırmışsınız. İlk bölüme “bilgi içerikli yazılar”, ikinci bölüme “fikir yazıları” demişsiniz. Bu tasnif neden?

Evet, birinci bölümde, lojistikçilerin yaptıkları operasyonlarda işlerine direk yarayacak bilgileri  aktardım. Mesela, nakliye sigortaları, teslim şekilleri, gümrükleme gibi konulara değiniyorum. İkinci bölüme fikir yazıları dememin sebebi; tamamen benim özgün düşüncelerimden oluşmaları ve sadece okuyucuya fikir vermek, kapı aralamak niyetiyle yazılmış olmaları. Tamamen yanlış da olabilirler. Dediğim gibi benim deneyimlerim, bilgi birikimim, entelleltüel dünyamın yansımaları sadece.

Lojistik ile ilgili operasyonel konuları kısa makalelere sığdırmak zordur. Sizde bu süreç nasıl işledi?

Mark Twain’in meşhur bir sözü vardır. “Sana kısa mektup yazacak kadar çok vaktim yok” demiştir. Gerçekten bir şeyi özetleyebilmek, onun her aşamasını  tek tek anlatmaktan daha zordur. Olaya yukarıdan bakabilmeyi, neden-sonuç ilişkisi kurabilmeyi gerektirir. Ayrıca bir konuyu yazabilmek, onu anlatabilmekten de daha zor bir faaliyettir. O yüzden ciddi de bir emek istiyor. Zira okuyucu “işi biliyor”, “biraz biliyor” ya da “hiç bilmiyor” seviyesinde olabilir. Dolayısıyla bu durum, yazıyı çok kritik bir ayarda tutmanızı şart koşuyor.

Ahmet Bey, bu ilk kitabınızın hayırlı olmasını diliyor, devamını bekliyoruz.

Ben de size teşekkür ediyorum.

* Bu röportaj, SATINALMA Dergisi 40.sayıda (Nisan 2016) yayınlanmıştır.

‘Lojistik Notları’ kitabına, alttaki linklerden ulaşabilirsiniz;

http://www.dr.com.tr/Kitap/Lojistik-Notlari/Ahmet-Cora/Egitim-Basvuru/Is-Ekonomi-Hukuk/Yonetim-Is-Gelistirme-Kalite/urunno=0000000684661

http://www.kitapyurdu.com/kitap/lojistik-notlari/390397.html

http://www.idefix.com/Kitap/Lojistik-Notlari/Ahmet-Cora/Egitim-Basvuru/Is-Ekonomi-Hukuk/Yonetim-Is-Gelistirme-Kalite/urunno=0000000684661?gclid=COG-yLbmw9ICFdUaGwodp8AJhg

Kinguin Indie Valley Bağımsız Geliştiricilerle Büyümeye Devam Ediyor

Kinguin’in bağımsız oyun geliştiricilerini desteklemek amacıyla başlattığı Indie Valley, Türkiye ve Avrupa’daki yapımcıları bünyesine katmaya devam ediyor

15.05.2017 – Dijital oyun mağazası Kinguin’in geçen yıl bağımsız oyun geliştiricileri ve yayıncıları için başlattığı Indie Valley programına katılan ve aralarında Türkiye’den geliştiricilerin de yer aldığı pek çok bağımsız geliştirici oyunlarını Kinguin’de yayınladı. Proje ikinci yılına girmeye hazırlanırken, bağımsız geliştiricilere oyunlarını kolayca oyunculara ulaştırma fırsatı sunmaya devam ediyor.

Indie Valley çerçevesinde piyasaya çıkan son oyun Polonya’lı Simulation Games Studio tarafından geliştirilen ve Fat Dog Games’in dağıtımcılığını üstlendiği Inner Voices oldu. Inner Voices birinci şahıs bakış açısından oynanan ve içerisinde korku ögeleri de barındıran bir macera oyunu.

Oyuncuları pek çok bulmacayla dolu, yarı randomize yapısıyla sürekli değişen ve her biri farklı zorluk seviyelerine sahip labirentlerin içine bırakan oyun, gizemli hikâyesini parça parça sunarken, oyuncuyu muhtemel 5 sondan birine götürecek bazı zor kararlar vermek zorunda da bırakıyor. Türkçe altyazı seçeneği de olan oyun geçtiğimiz hafta Kinguin ve Steam üzerinden satışa sunuldu.

Inner Voice haricinde sayıları gittikçe artan bağımsız Türk geliştiriciler de Indie Valley’e katılıp, oyunlarını kendi belirledikleri fiyat üzerinden Kinguin.net’te satışa sunuyorlar. Carnivore Games, Core Steel Game Studio, Crania Games, Kerim Kumbasar, KNP, Phoenix Game, Rocwise ve Oldmoustache Games Kinguin’in Indie Valley programına katılan geliştiricilerimiz arasında yer alıyor. Katılımcılara Kinguin’in geniş erişim ağını ve gelişmiş ödeme sistemlerini kullanma imkânı sunan Indie Valley’nin kapıları yeni geliştiricilere daima açık.

Kinguin Indie Valley’nin geliştiricilere sunduğu imkânlar hakkında daha fazla bilgi almak ve Indie Valley projesine dâhil olmak için https://www.kinguin.net/tr/indie-valley adresini ziyaret edin.

 

​TÜGİK Genel Başkanı Erkan Güral işsizlik rakamları değerlendirmesi

Türkiye’nin gösterdiği büyüme performansının bir getirisi olarak iş gücünün de nitelikli boyutlara yükselmesi gerektiğinin altını çizen Türkiye Genç İşadamları Konfederasyonu (TÜGİK) Genel Başkanı Erkan Güral, “Türkiye, son 15 yılda sahip olduğu güçlü istikrar sayesinde ekonomik ve siyasi ölçekte ciddi bir ivme kazanmıştır. Devletimizin sürdürdüğü başarılı ekonomik reformlar sayesinde dünyada parmakla gösterilen ülkemizde işsizlik, içinde “meslek edinme” ve “iradi işsizlik” olgularını da içeren çok yönlü bir sorundur. Hükümetimizin bu sorunların önüne geçebilmek adına attığı adımlar sayesinde, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının da katkılarıyla, yakın vadede hedeflenen seviyelere gerileyeceğini düşünüyoruz.” dedi.

“Hedef işsizlik oranlarında tek haneli rakamları yakalamak olmalıdır”

Açıklamasında Türkiye’deki işsizlik sorunun da hedefin tek haneli rakamları yakalamak olması gerektiğini vurgulayan Güral, Türkiye’nin işgücünü meslek edindirmeye yöneltecek bir devlet politikasına sahip olduğunu ve bu yönde hükümetin girişimiyle başlatılan topyekûn istihdam seferberliğiyle çok önemli adımlar atıldığını kaydetti. Özellikle cazibe merkezleri programının istihdama büyük katkılar sunmasını beklediğini ve gençleri meslek edindirmeye yönlendirecek uygulamaların hayata geçirilmesinin kilit bir önemi bulunduğunu belirten Güral, “Bu noktada özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının da devletimizi destekleyen adımlar attığını görüyoruz. Bu gelişme ülkemiz için, geleceğimiz için çok sevindiricidir. Meslek sorunumuzu, devletimizin politikasını destekleyerek, ülkemizin tüm kesimlerinin işin içine girmesiyle nihayete erdirebiliriz diye düşünüyorum. Biz TÜGİK olarak bu konunun destekçisi ve takipçisiyiz” diye ifade etti.

Doğtaş Kelebek Mobilya en başarılı ihracatçılar arasında!

Türk mobilyasını yurtdışında da başarıyla temsil eden Doğtaş Kelebek Mobilya, İstanbul İhracatçı Birlikleri tarafından düzenlenen 2016 yılı En Başarılı İhracatçılar Ödül Töreni’nde “Mobilya Sektörünün Başarılı İhracatçısı Ödülü’nü aldı! Doğtaş Kelebek Mobilya, sektördeki gücünü ve başarısını bu ödülle bir kez daha pekiştirmiş oldu.

10 Mayıs’ta Büyük Kulüp’te düzenlenen törende, Doğtaş Kelebek CEO’su Ersin Serbes’e mobilya sektörünün 2016 yılı başarılı ihracatçısı ödülünü Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mehmet Büyükelçi takdim etti.

Türk mobilya sektörünün öncü firmalarından Doğtaş Kelebek, her geçen yıl büyüyen, dinamik ve yenilikçi yapısıyla dikkat çekiyor. Global pazardaki konumu gittikçe güçlenen Doğtaş Kelebek, ihracata yönelik çalışmalarına da hız kesmeden devam ediyor. 2017’de yüzde 50 büyüme hedefleyen firma, yüzde 10 civarında olan yurtdışı payını da yılsonunda yüzde 15’e çıkarmak istiyor.

Ödülle ilgili açıklama yapan Doğtaş Kelebek CEO’su Ersin Serbes; “Ustalıkla tasarladığımız ürünlerimizi, yurtdışındaki yatırımlarımızı ve yaygınlığımızı artırarak, uluslararası pazarlara tanıtma gayreti içerisindeyiz. Bu yılki ihracat hedeflerimiz de yüksek. Yeni pazarlara açılarak; dünyada yayılmaya, Doğtaş ve Kelebek gibi iki değerli markamızı uluslararası arenada daha fazla duyurmaya çalışacağız. Şu anda yurtdışında 32 ülkeye aktif ihracat gerçekleştiren ve yurtdışında 50 satış noktası bulunan bir firmayız. Geçtiğimiz ay Çin’de katıldığımız fuarda, Pekin merkezli bir firmayla prensipte anlaştık ve 4 yıllık iş planı ile pazara giriş stratejimizi belirledik. Deniz aşırı ülkelerin markalarımıza yoğun ilgisi var. Yaptığımız işbirlikleriyle Türkiye’nin prestijli mobilya şirketi olma yolunda yine büyük adımlar atmak istiyoruz. Türkiye’nin başarılı ihracatçıları arasında yer alarak ödüle layık görüldüğümüz için bir kez daha gurur duyduk. Ödüller başarılarımızı pekiştiriyor. Bu motivasyonla çalışmalarımıza hızla devam edeceğiz.” dedi.

Bulut bilişim hakkında 5 efsane!

Türkiye’nin en hızlı büyüyen veri merkezi Radore, son zamanlarda sıkça

konuşulan ‘Bulut Bilişim’ kavramı hakkındaki 5 efsaneye dikkat çekiyor

Temelleri 1950’li yıllarda atılmaya başlayan bulut bilişim kavramı, büyük teknoloji şirketlerinin bu alana yaptığı yatırımlarla önemli bir yol katetti. 2008’in ortalarına gelindiğinde ise bulut bilişim, bilgi teknoloji hizmetleri sektöründe hem kullanıcılar hem de tedarikçiler arasındaki ilişkiyi değiştirebilecek potansiyel oluşturarak, dünyada yaygın bir şekilde kullanılmaya başlandı. IDC, 2019 yılına kadar bulut bilişim altyapısının ve kurumsal BT altyapısının toplam harcamalarının %46 oranında olacağını tahmin ediyor. Son birkaç yıldır ülkemizde de yaygınlaşan bu teknoloji oldukça hızlı bir şekilde büyümeye devam ediyor.

İnsanlar etrafta dolaşan bunca bilgi ve hakkında konuşulan onca detay içinde kaybolurken; Radore, doğruları ve yanlışlarıyla bulut bilişim efsaneleriyle ilgili ışık tutacak bilgiler paylaşıyor:

Efsane 1: Bulut bilişimin ne olduğunu hala bilmiyorum

Pek çok kişi günlük hayatında farkında olmadan bir şekilde bulut bilişim teknolojisini kullanıyor. Örneğin; Facebook, Office 365, Dropbox ve LinkedIn gibi sistemlerin hepsinde bulut bilişim altyapısı bulunuyor. Eğer bu platformları ve veri depolama hizmetlerini kullanıyorsanız, ne kadar kolay kullanılabildiklerini, verimliliği arttırdıklarını ve maliyet açısından pek çok avantaj sunduklarını biliyorsunuz.

Efsane 2: Maliyetlerimi düşürmek için bulut bilişime geçmeliyim

Bulut bilişim teknolojisi, maliyetlerini azaltma konusunda şirketlere oldukça fayda sağlıyor. Ancak bulut bilişimin tek özelliğinin maliyetleri düşürmek olmadığını bilmek gerekiyor. Göz ardı edilmemesi gereken avantajları arasında güvenilirlik, ölçeklenebilirlik ve uzaktan erişim de bulunuyor.

Efsane 3: Kritik uygulamalarım var ve bulutta tutmak istemiyorum

Herkesin ve her işletmenin kendi için kritik olan uygulamaları bulunuyor. Özellikle işletmeler iş modellerinin gelişmesini desteklemesi için IT altyapılarından gün geçtikçe daha da kapsamlı bir hizmete ihtiyaç duyuyorlar. Ayrıca maliyetlerini azaltmak, hizmetlerini ve uygulamalarını daha yüksek hızda sunmak da istiyorlar. İşletmeler için son derece kritik olan bu uygulamalar için bulut bilişim hizmeti seçerken, geçiş sürecini iyi yapılandırmak ve gelecekte yaşanabilecek gelişmelere uyum açısından ihtiyaçları doğru belirlemek önem taşıyor.

Efsane 4: Bulut güvenli değil

Çoğu kişi verileri için en güvenli yerin bilgisayarları olduğunu düşünüyor. Oysa ki bilgisayarlar bozulduğunda ya da kaybedildiğinde, tüm veriler de beraberinde yok olma tehdidiyle karşı karşıya kalıyor. Bulut bilişim ile artık bu dönem geride kalıyor. Buluta saklanan verilere istenilen yerden ulaşmak ve servis anlaşması ile sıkı güvenlik protokolleri sayesinde verileri güvenle saklamak mümkün hale geliyor.

Efsane 5: Bulut bilişim çok karmaşık

Günümüzde artık çok sayıda farklı bulut bilişim sistemleri bulunuyor ve hepsinin “karmaşıklık” derecesi de birbirinden farklılık gösteriyor. Yönetimi basitleştiren modeller kullanıcının kontrolüne fazla ihtiyaç duyulmadan otomatik olarak çalışabiliyor. Diğer modeller ise kontrol imkanı sunuyor ve her değişiklikte uygulamanın mimarisinin değiştirilmesi gerekebiliyor. Bu nedenle işletmelerin ve kullanıcıların kendileri için en uygun sistemi seçmeleri gerekiyor.

Kantar Media araştırmasına göre önlem alınmazsa dijital reklam sektörünün büyümesi risk altında

Kantar Media’nın yeni yayımlanan araştırması DIMENSION’a göre dijital reklam sektöründe büyüme, karşılaştırılabilir global ölçümleme standartları olmadıkça risk altında…

Kantar Media tarafından yayımlanan yeni bir araştırmaya göre; reklamcılık sektöründe, reklam kampanyalarının performansı doğru ve tutarlı bir biçimde ölçümlenemiyor. Araştırmaya göre geleneksel ve dijital kanallar üzerinde tutarlı ölçütler geliştirilmediği takdirde, reklam sektöründeki büyümenin riske gireceği belirtilirken gereğinden fazla yapılan hedeflemenin de (Over-targeting) genel olarak reklamlarla herhangi bir sorunu olmayan tüketicileri uzaklaştırdığı ve markalarla olan ilişkilerini zedelediğine dikkat çekildi.

Kantar Media, tüketici ve endüstrinin reklamcılığa karşı tutumlarına yönelik gerçekleştirdiği uluslararası araştırması DIMENSION sonuçlarını açıkladı. Araştırma, iletişim planlama ekosisteminde çalışan kimseler için hedef kitleyi anlamaya yarayacak ve reklamların verimliliğini ölçecek tutarlı, karşılaştırılabilir ölçütlerin eksikliğinin ciddi bir endişe yarattığını ortaya koyuyor.

DIMENSION Araştırması’nın sonuçlarına göre dijitalde sıklıkla tekrarlanan reklamların, markaların pazarlama çalışmalarının tüketici üzerindeki genel etkisini azaltma riski var

DIMENSION araştırmasına göre;

Markalar reklamlarının etkisini ve etkinliğini yayınlanan kanallar ve pazarlar bazında tutarlı bir şekilde ölçümleyemiyor. Araştırma, bunun da markaların tüketici ilişkilerini zedeleyebilecek bir risk yarattığına dikkat çekiyor.

Yapılan araştırmaya katılanların yüzde 68’i kendilerine aktif olarak reklam yapılmasından hoşlandıklarını ve bunu kabullendiklerini belirtiyor. Ancak dijital platformlarda gereğinden fazla tekrarlanan reklam çalışmalarının da markaların pazarlama çabalarını zayıflatabileceği ifade ediliyor.

Araştırmaya katılanların yüzde 71’i aynı reklamları tekrar tekrar gördüklerini ve bunu rahatsız edici bulduklarını belirtiyor.

Araştırmaya göre sektör liderleri, bütün kanallarda karşılaştırılabilir müşteri bazlı etkin iletişim planları oluşturmak için, internet içeriğine erişimi denetleyen ortamlardaki verilere ulaşımları olması gereğini kabul ediyor.

Kantar Media CEO’su ve Yönetim Kurulu Başkanı Andy Brown: “Tutarlı, karşılaştırılabilir ölçütler olmadan, markalar ve reklamcılık sektörü hedef kitlelerini, pazarlama çalışmalarının etki veya verimliliğini ya da bireysel kampanyaların doğruluğunu kesin olarak ölçemezler. Bu, sektör için aşılması gereken ortak bir zorluktur. Bu tüm sektörün çözmesi gereken bir konu; ve bu problemi çözmek için birlikte çalışmadığımız sürece sektörün büyümesi de geride kalacaktır” yorumunu yaptı.

TV ve basılı yayınlar gibi geleneksel reklamlara yaklaşım daha pozitif

DIMENSION araştırmasına göre sıklıkla rastlanan olumsuz manşetlere rağmen, internete erişen yetişkinlerin yüzde 73’ü reklamcıların geçmişe oranla kendilerine ulaşma konusunda daha başarılı olduğunu düşünüyor.

Öte yandan araştırma katılanların yüzde 68’i TV ve basılı yayınlar gibi geleneksel platformlarda yapılan reklamlara, teknolojik gelişmelere rağmen online kanallarda yapılan reklamlara oranla, çok daha fazla olumlu yaklaştıklarını ifade ediyor.

Araştırmada, buna neden temel etkenin markaların reklamlarının dijital platformlarda nasıl dağıtıldığını anlayamamaları nedeniyle körü körüne, gereğinden fazla hedeflemeye yenik düşmeleri gösteriliyor.

Andy Brown araştırmaya ilişkin şunları söyledi: “Pazarlar ve medya formları arasındaki reklam ölçümleme standartlar fark gösterdiği sürece hiç kimse kazanamayacaktır. Markalar harcamalarını takip edemeyecek, ajanslar müşterilerine en iyi çözümleri sunamayacak ve eğer ulaşım kanalları akıllıca kullanılmazsa tüketiciler pazarlamaya daha az açık olacaklardır. Aşılması gereken bu ortak zorluk tüm kanal ve büyük reklam pazarlarında tutarlı, karşılaştırılabilir ölçütler olmadan çözülemez.”