Saygıdeğer İş Ortakları, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı AB Daire Başkanı Sayın Selin Çobanoğlu Öz, UGM Yönetim Kurulu Üyemiz Sayın Cahit Soysal‘ın sunumları ve Zorluteks Kurumsal Yönetim ve Sürdürülebilirlik Müdürü Sayın Nergis Satıcı’nın moderatörlüğünde “Yeşil Dönüşümde Ürün Regülasyonları” konuşulacaktır. Türkiye Dış Ticaret Derneği (TURKTRADE) koordinasyonunda düzenlenen webinara aşağıdaki linkten katılım sağlayabilirsiniz.
Tarih: 18.10.2024
Saat:14:00- 16:00
Konuşmacı:
UGM Yönetim Kurulu Üyesi
Hüseyin Cahit SOYSAL
Online Katılım Linki için tıklayınız.
Toplantı Kimliği: 363 160 203 927
Geçiş kodu: ojyukJ
Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Yönetimi ve Yeşil Satınalma Eğitiminin içeriğini incelemek için https://satinalmadergisi.com/egitim.pdf Eğitim Kataloğunu indirebilirsiniz.
Ekibinizin ihtiyacı doğru eğitim teklifini almak için talebinizi egitim@satinalmadergisi.com e-posta adresimize iletebilirsiniz.
Ekibinizin ihtiyacı doğru eğitim teklifini almak için talebinizi egitim@satinalmadergisi.com e-posta adresimize iletebilirsiniz.
TEDARİKÇİ KALİTE ve DENETİMİ EĞİTİMİ
“Tedarikçi Denetiminde Atlanan Konu Kalmasın. Sahada ve Masada Konuşulmadık Bir Şey Bırakmayın”.
Bu Eğitimde Neler Öğreneceksiniz?
– TEDARİKÇİ DENETİMİNİN AMAÇLARI NELERDİR?
– DENETİM EKİP ÜYELERİ HANGİ KRİTERLERE GÖRE SEÇİLİR?
– SAHA DENETİMİNDE NELERE DİKKAT EDİLİR?
– DENETİM HAZIRLIKLARI VE PLANLAMADA ÖNE ÇIKAN FAKTÖRLER NELERDİR?
– DENETİMİN FİİLİ OLARAK YÜRÜTÜLMESİNDE RİSKLER NELERDİR ?
– TEDARİKÇİ SAHA DENETİMİ NASIL YAPILIR?
– TEDARİKÇİ GELİŞİM PLANI NASIL HAZIRLANIR?
– TEDARİKÇİLERE REHBERLİK NASIL YAPILIR?
– TEDARİKÇİ DENETİMİ GERİ BİLDİRİMLERİ ve RAPORLAMA NASIL YAPILIR?
Teklif Almak için: Ekibinizin ihtiyacı doğru eğitim teklifini almak için talebinizi egitim@satinalmadergisi.com e-posta adresimize iletebilirsiniz.
Eğitim teklifi almak için: egitim@satinalmadergisi.com
Eğitimin Amacı:
Tedarikçi araştırması ve seçim aşamalarında üretici firmanın proses ve ürün kalitesinin araştırılması son derece önemlidir. Uzun dönemli güvene dayalı iş ilişkilerinin geliştirilmesinde kalite yönetim ve uygulamaları vazgeçilmez bir değer taşımaktadır.
Saha çok değerli ipuçları barındırmaktadır. Tedarikçi fabrikasında bulunmak, onun üretim sahasını gezmek iş birliğinin yönü hakkında size değerli fikirler verecektir.
Tedarikçi denetimi yapılarak tedarikçinin süreç ve yöntemlerinin doğruluğunun kanıtlandığı, kaliteli ürün ve hizmet seviyelerini sağlandığını ortaya koyan resmi bir belgelendirme sürecidir.
Tedarikçi kalite ve denetimi başlıklı eğitimin amacı, tedarikçi ilişkilerinin düzenlenmesi, performans hedeflerinin (kalite, maliyet, teslimat başta olmak üzere) tutturulması, bugün ve gelecekteki risklerin tanımlanması ve ortadan kaldırılmaya çalışılması için kurumsal alışkanlıkları inşa etmektir.
Kalite, üretim, satınalma ve planlama departmanları arasında uyum sağlanarak tedarikçi tabanlı olumsuz sapma ve risklerin önüne geçilmesi için farkındalık oluşturulmalıdır. Örnek olay tabanlı bir eğitimdir.
Eğitmen: Prof. Dr. Murat Erdal
İstanbul Üniversitesi Tedarik Zinciri Yönetimi Bilim Dalı Başkanı
Eğitim Süresi: 2 Gün
Eğitimin İçeriği:
Tedarikçi Denetimi ve Performans Yönetim Sisteminin Kurulması
Proje Planı ve Başlangıç
Tedarik Tabanlı Bölümlendirme
Değerlendirme Stratejisinin Geliştirilmesi
Performans Beklentilerinin Tanımlanması
Anahtar Performans Göstergeleri (KPI) ve Puanlama Sisteminin Tanımlanması
Veri Toplama Yöntemlerinin Geliştirilmesi
Performans Ölçütlerinden Eyleme Geçiş Planı
Tedarikçi Performans Yönetiminde İş Süreçlerinin Geliştirilmesi
Tedarikçi Performans Yönetimi Pilot Planı, Yürütme ve Güncelleme
Pilot Performans Yönetim Uygulamalarının Tedarikçilere Yayılımı
TEDARİKÇİ KALİTE SİSTEMLERİ
Standartlar, Sertifikalar ve Belgeler
ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi
ISO 45001 İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Standardı
ISO 27001 Bilgi Güvenliği Yönetim Standardı
ISO 14001 Çevre Yönetim Standardı
– ISO 14046 Su Ayak İzi
– ISO 14064 Karbon Ayak İzi
ISO 20400 Yeşil Tedarik Standardı
ISO 50001 Enerji Yönetim Sistemi
ISO 26000 Sosyal Sorumluluk Standardı
ISO 28000 Tedarik Zinciri Güvenliği Yönetim Sistemi
Tedarikçi Denetimi ve Sertifikalandırma
Denetim ve Sertifikalandırma Sürecinin Alıcı Tarafından Ortaya Konması
Denetim Süreci İçin Tedarikçilerin Belirlenmesi
Tedarikçilerle Gözden Geçirme Toplantısı ve Beklentiler Konusunda Görüş Birliğine Varılması
Kalite Sistemlerinin Geçerliliğinin Kabulü ve Tedarikçi Öz Değerlendirme
MÜZAKERE TEKNİKLERİ ve PAZARLIK BECERİLERİ (E-Kitap 2. Baskı), Prof. Dr. Murat ERDAL, Erişim için profesyonel üyelik işlemlerinizi tamamlamanız gerekmektedir.
SATINALMA ve TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ, Prof. Dr. Murat ERDAL, (Beta Yayıncılık), 4. Baskı.
İşçinin Hatırlatıldığı Halde Görevlerini Yapmama Eyleminde Hatırlatma Kaç Kez Tekrarlanmalıdır?
Lütfi İNCİROĞLU
4857 Sayılı İş Kanunu’nun 25. maddesinin II. Bendinin (h) alt bendine göre, işçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevleri kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi işveren açısından fesih için haklı bir sebeptir.
Bilindiği üzere; davacı işçi, iş görme edimini işverenin emir ve talimatlarına uygun olarak yerine getirmekle mükelleftir. Ne var ki, işverenin talimatları işçinin eğitimi, yeteneği, fiziksel yeterliliği ile bireysel ve toplu iş sözleşmesi ile getirtilen sınırlamalara da aykırılık oluşturmamalıdır. 1475 sayılı Kanun’un aksine 4857 sayılı Kanun’da işçinin “görevi yapmamakta ısrar etmesi” koşulu aranmaktadır. Bu nedenle de işçinin görevi hatırlatıldığı halde sadece bir kez yapmaması yeterli görülmemiş, görevin hatırlatılmasının ardından devamlılık arz etmesi şartı aranmıştır.
Yine sadakat borcu, iş ilişkisinin karşılıklı borç doğuran kişisel bir ilişki olmasının doğal bir sonucudur. Sadakat borcunu ihlal eden işçi davranışlarının neler olabileceğinin önceden belirlenmesi ve tek tek sayılması mümkün değildir. İş Kanunu’nun 25. maddesinin II. bendinin “e” fıkrasına göre işçinin “işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması” işverene haklı nedenle derhal fesih hakkı vermekte ise de; hükümde belirtilen doğruluk ve bağlılığa uymayan bazı durumlar örnek olarak sayılmış ve benzeri fiillerin de borcun ihlalini oluşturacağı kabul edilmiştir. Bu durumda, işçinin hangi eyleminin doğruluk ve bağlılığa uymayan davranış olarak kabul edilmesi gerektiği hususunda hakim, iş ve çalışma hayatının gerekleri ile toplumsal ilişki ve gelenekleri göz önüne alarak somut olayın özelliklerine göre bir sonuca varmalıdır.
Hal böyle olunca; feshe konu eylemin sadece bir kez meydana geldiği, davacı işçinin aynı eylem nedeniyle çalışma süresi boyunca almış olduğu bir uyarının da bulunmadığı, dolayısıyla görevini yapmamakta ısrar ettiği usulünce ispatlanamadığı gibi, dosya kapsamı itibariyle davacının menfaat elde etme saikiyle hareket ettiğine ve davalı şirketin de bu eylem nedeniyle zarara uğradığına ilişkin herhangi bir bilgi ve belgenin de bulunmadığı, bir kez gerçekleşen eylem nedeniyle iş sözleşmesinin feshedilmesinin ağır sonuçlar ortaya çıkardığı da dikkate alındığında, iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiği gerekçe gösterilerek davacı işçinin kıdem ve ihbar tazminatı taleplerinin reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir”[1].
Yargıtay’ın başka bir kararında ise, “İş görme edimi, işçi tarafından işverenin verdiği talimatlara uygun olarak yerine getirilmelidir.
İşçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevleri; kanundan, yönetmelikten, bireysel veya toplu iş sözleşmesinden kaynaklanabilir. İster kanundan, isterse sözleşmeden doğsun, işçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevlerinin açık olması gerekir. Söz konusu hükme göre, işçinin yapmakla ödevli olduğu görevlerini yapmaması derhal fesih için yeterli değildir. İşçinin görevlerinin hatırlatılması (tekrar kendisine bildirilmesi), buna rağmen yapmamakta ısrar etmiş olması gerekir. Hatırlatma daha önce belirlenmiş ve işçiye bildirilmiş görevlere ilişkin olmalı ve işçinin görevlerini yerine getirmekten kaçınmasından sonra yapılmalıdır. işçiye daha önce bildirilmiş olan görevleri genişletilerek veya ek görevler verilerek hatırlatma yapılamaz. Hatırlatma sözlü veya yazılı olarak yapılabilir. Yapılmayan işin görev kapsamına girdiğini, hatırlatma yapıldığını ve işçinin yapmamakta ısrar ettiğini kanıtlama yükü, işverendedir. ( Bkz. …Türk İş Hukukunda Haksız fesih 1. B, Eylül 2020, sf. 197-198. )
Bu noktada işverenin hatırlatmasının ardından sadece bir kez görevi yapmama yeterli sayılmamalıdır. İşçinin görevi yapmama eylemi hatırlatmanın ardından da devamlılık arz etmelidir. Devamlılık gösteren görevi yapmama haklı sebep kabul edilmeli, ancak devamlılık göstermeyen görevi yapmama, işyerinde olumsuzluklara yol açmış ise, iş sözleşmesinin feshi geçerli sebep sayılmalıdır”[2].
Sonuç olarak, 4857 sayılı İş Kanunu’nda işçinin “görevi yapmamakta ısrar etmesi” koşulu aranmaktadır. Ancak işçinin görevi hatırlatıldığı halde sadece bir kez yapmaması yeterli değildir. Görevin hatırlatılmasının ardından devamlılık arz etmesi şarttır. Bu kapsamda işçiye verilmiş çok sayıda uyarı cezası olsa da, hatırlatıldığı halde görevini yapmamaktan dolayı iş sözleşmesinin feshedilebilmesi için aynı eylemi uyarıya rağmen ikinci kez yapmamış olması gerekir.
Nihayetinde, devamlılık gösteren görevi yapmama haklı sebep kabul edilmeli, devamlılık göstermeyen görevi yapmama işyerinde olumsuzluklara yol açmış ise, sözleşmenin feshi geçerli sebep sayılmalıdır.
Yıl boyunca e-ticarette en yüksek ciroya ulaşılan çeyrek dilime girdik. TOBB E-ticaret Meclisi Üyesi, Ticimax E-ticaret Sistemleri Kurucu CEO’su Cenk Çiğdemli, “E-ticaret sektörünün Türkiye genelinde toplam son çeyrek ciro rakamının en az 1.3 trilyon TL olmasını bekliyoruz. İşlem adedinin ise 3 milyardan fazla olabileceğini tahmin ediyorum” dedi.
Yıl boyunca e-ticarette en yüksek ciroya ulaşılan çeyrek dilime girdik. Ekim ayından başlayıp yıl sonuna kadar devam eden 3 aylık süreç, e-ticaret sektörünün kampanya ve indirim çılgınlığı dönemi olarak da biliniyor. Okul dönemi kampanyaları, 11 Kasım Bekarlar Günü, “Efsane Cuma”, “Şahane Cuma” olarak isimlendirilen Black Friday, hemen ardından gelen Siber Pazartesi kampanyaları ve yılbaşı indirimleri ile beraber adeta bir alışveriş sezonuna dönüşen son çeyrekte bu yıl sektörün beklentisi yüksek.
İşlem Adedi 3 Milyardan Fazla Tahmin Ediliyor
Yıllık e-ticaret hacminin yaklaşık yüzde 35’inin genellikle son çeyrekte gerçekleştiğine işaret eden TOBB E-ticaret Meclisi Üyesi, Ticimax E-ticaret Sistemleri Kurucu CEO’su Cenk Çiğdemli, “Bu yıl e-ticaret sektörünün toplam son çeyrek ciro rakamının en az 1.3 trilyon TL olmasını bekliyoruz. Sipariş adedinin de geçen yıldan yola çıkarak bir kıyas yaptığımızda en az 3 milyar adet olacağını söyleyebiliriz. Son bir yılda artan e-ticaret müşteri adedi ve yeni kurulan siteleri de hesaba dahil edersek, ciro ve işlem adedi rakamları tahminlerimizin de üzerine çıkabilir” dedi.
Türkiye Büyüme Hızında 3. Sırada
Çiğdemli, “İstanbul Ticaret Odası’nın yayınladığı e-ticaret raporuna göre Türkiye dünyada e-ticaret büyüme hızında 3. sırada yer alıyor. Zorlaşan ekonomik koşullar büyüme hızını daraltıyor olsa da haftada en az bir kez e-ticaret alışverişi yapan internet kullanıcılarının oranına göre Türkiye, yüzde 64,6 ile dünyada Tayland (yüzde 66,8) ve Güney Kore’den (yüzde 65,6) sonra üçüncü sırada geliyor” diye konuştu.
Online Alışverişte Bu Kurallara Dikkat
Çiğdemli, bu dönemde güvenli alışveriş yapabilmek için vatandaşın dikkat etmesi gereken kuralları da aktardı:
-Alışverişi kendi cihazlarınızla yapın. İster bilgisayarınız ister tabletiniz veya akıllı telefonunuz olsun, alışverişte kendi cihazınızı kullanın. Cihazın davranışındaki tuhaflıkları ayırt etmek sizin için çok daha kolay olacaktır.
-Halka açık Wi-Fi noktalarından alışveriş yapmamaya çalışın. Her internet bağlantısı, online ödemeler için yeteri kadar güvenli değildir. Online alışveriş için çarşı ve alışveriş merkezlerindeki halka açık Wi-Fi noktalarını kullanmayın.
-Kredi kartı veya sanal kredi kartı kullanın. Kredi kartı kullanarak yapılan satın alma işlemleri, vadesiz veya tasarruf hesaplarınızda tuttuğunuz paranızı kapsamadığından, daha güvenlidir. Hatta limiti sınırlanmış sanal kredi kartı kullanırsanız, riski minimize etmiş olursunuz.
-Güvenlik yazılımınız güncel olsun. Halen yapmadıysanız, birden fazla koruyucu katmana sahip güvenilir ve güncel bir internet güvenliği çözümü yükleyin.
-Online adres çubuğunu her zaman kontrol edin. Tanınmış bir siteyi gördüğünüzde bile tedbiri elden bırakmayın. Dolandırıcılar orijinal emsalleriyle neredeyse tamamen özdeş olan sahte web siteleri oluşturabilirler. Gözünüz URL’nin yani adres çubuğunun üzerinde olsun. Sahte siteler, taklit etmeye çalıştıkları resmi sitelerden farklı internet adresleri kullandıkları için kolayca tespit edilebilirler.
-Alışverişten sonra ekstrelerinizi kontrol edin. Banka ve kredi kartı hesap bakiyelerini kontrol etmek, özellikle normale göre yoğun alışveriş yapılan dönemlerin ardından her zaman iyidir.
Dünyada iş süreçlerine yapay zekanın dahil edilmesi devam ederken, Türkiye’de de yapay zeka kullanımı arttı. Randstad Türkiye Genel Müdürü Ufuk Gedikli, “İş akışlarının hızlanması ve projelerde yeni fikirlerin üretilmesi ve geliştirilmesi için ülkemizde yapay zeka kullanımı hız kazandı. Türkiye’de yapay zeka kullanım oranı % 37’ye ulaştı ” dedi.
Son yıllarda yapay zekâ teknolojilerinin hızla gelişmesi, Türkiye ve dünya genelinde birçok sektörde köklü değişikliklere yol açtı. Sağlıktan finansa, eğitimden perakendeye kadar geniş bir yelpazede uygulama alanı bulan yapay zekâ, iş süreçlerinin otomatikleştirilmesinden müşteri deneyimini iyileştirmeye kadar pek çok alanda önemli faydalar sunuyor. Bu sayede uzun süren iş akışları kısalıyor ve çalışanlar zamanlarından tasarruf ediyor.
Türkiye’de de şirketler dijital dönüşüm stratejilerine yapay zekâ çözümlerini entegre etmeye hız verirken, bu teknolojinin önümüzdeki yıllarda daha da yaygınlaşması bekleniyor. Dünyanın lider yetenek şirketi Randstad’ın Türkiye Genel Müdürü Ufuk Gedikli’ye göre, ülkemizde yapay zekaya talep arttı ve iş süreçlerine entegre edilmeye başlandı.
Dünyada Yapay Zekaya Talep 30 Kat Arttı
Gedikli açıklamasında; “Yapay zeka, günümüzün iş dünyasında devrim niteliğinde değişiklikler yapıyor. Pek çok sektörde yapay zeka, verimliliği artırarak, süreçleri hızlandırıyor ve karar alma süreçlerini optimize ederek iş yapış şeklimizi büyük ölçüde etkiliyor. Kurumların %92’sinden fazlası yapay zeka yatırımlarından ölçülebilir sonuçlar açıklıyor. Bu sonuçlara göre yapay zekayla birlikte üretkenlikte artış, maliyet verimliliği, inovasyonda artış ve zaman tasarrufu yüksek seviyelere ulaştı. Bu verimlilik sayesinde yapay zekaya dünya genelinde talep de artıyor. Yapılan araştırmalarda Ocak 2023 ile Şubat 2024 arasında bu talebin 30 kat yükseldiği ortaya çıktı. AI süreçlerini benimseyen şirketlerin %33’ü, yapay zekaya mesafeli olmanın, AI kullanımının ve yaygınlaşmasının önünde engel olarak görüyor” dedi.
Randstad’ın 2024 İK Trendleri raporuna göre, Türkiye’de kurumların %37’si yapay zeka kullanımını destekliyor ve bunu genişletmeyi planlıyor. Kurumların %39’u ise net bir görüşe sahip değilken, %5’lik kesim gelecekte yapay zeka kullanımını öngörmüyor. Geriye kalanlarsa belirli alanlarda yapay zekadan destek alabileceğini belirtiyor. Globalde yapılan araştırmalara da değinen Randstad Türkiye Genel Müdürü Ufuk Gedikli, “23 ülkedeki milyonlarca iş ilanı ve yetenek profilini analiz ettik ve 2024 için bir rapor hazırladık. Bu rapora göre en çok rağbet gören iş alanları; başta yapay zeka ve otomasyon, denetim ve uyumluluk, bulut bilişim, müşteri hizmetleri, veri bilimi ve analitiği, mühendislik ve bakım, finans ve muhasebe, pazarlama, içerik ve reklam yazılım, proje yönetimi ve liderliği. Görüldüğü üzere dünyada en fazla merak edilen ve üzerinde çalışmak istenen alan yapay zeka. Yeni dünyada yapmamız gereken, bu dönüşüme adapte olmak ve yapay zekayı iş yapış süreçlerimize entegre etmek” dedi.
Yapay Zekanın Devreye Girmesiyle 97 Milyon Yeni İş Alanının Ortaya Çıkması Bekleniyor
Danışmanlık ve teknoloji şirketlerinin araştırmalarına göre 2030’a kadar yapay zekanın etkisiyle mevcut mesleklerin %25-30’u dönüşecek. Randstad raporlarına göre ise özellikle tekrarlayan ve manuel işler yapay zeka tarafından daha verimli hale getirilecek. Yapay zekanın devreye girmesiyle 97 milyon yeni iş alanı ortaya çıkması bekleniyor.Türkiye’de yapay zekanın kullanılabilecek alanlarını sıralayan Gedikli, “BT/teknoloji, personel ve insan kaynakları yönetimi ve iş geliştirme alanları en fazla yapay zekayı göreceğimiz departmanlar olurken; kurumların %71’i yapay zekanın daha hızlı veri işleme ve doğru tahminlerle fayda sağlayacağını düşünüyor. Yapay zekanın kullanımında temel zorluklar ise %57’nin görüşüne göre bu alanda çalışacak nitelikli personel eksikliği. Eğer bu zorluk ve eksiklikleri aşabilirsek yapay zeka 2025’e kadar 85 milyon işin süreçlerine dahil olabilir” dedi.
Uluslararası Yatırımcılar Derneği’nin (YASED) Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) 11 Ekim 2024’te paylaştığı Ödemeler Dengesi İstatistiklerinden derleyerek hazırladığı “Rakamlarla Uluslararası Doğrudan Yatırımlar Bültenine” göre, 2024 yılının Ağustos ayında, Türkiye’ye 497 milyon dolarlık Uluslararası Doğrudan Yatırım (UDY) girişi gerçekleşti.
11 Ekim 2024’te paylaşılan güncel resmi verilere göre, 2024 yılının Ağustos ayında, Türkiye’ye, 497 milyon dolar değerinde UDY girişi gerçekleşti.
Güncel bu istatistikle beraber, yılın ilk sekiz ayında Türkiye’ye gelen toplam UDY miktarı, 6,41 milyar dolar olarak kaydedildi. Yılın ilk sekiz ayında 2023’ün aynı dönemine kıyasla yüzde 2’lik bir düşüş kaydedilirken 2002 yılından itibaren Türkiye’ye gelen UDY girişlerinin toplam değeri ise 270 milyar dolara yaklaştı.
Ağustos ayında gerçekleşen toplam UDY girişi 497 milyon dolar olarak hesaplanırken bu yatırımların 283 milyon doları yatırım sermayesi şeklindeydi. Ağustos ayındaki toplam UDY’nin 201 milyon doları yabancı uyruklulara gayrimenkul satışı ve 35 milyon doları ise borçlanma araçları yoluyla kaydedildi. Aynı ay içerisinde yatırım tasfiyelerinin 22 milyon dolar değerinde aşağı yöndeki etkisiyle, Ağustos ayındaki toplam UDY girişi 497 milyon dolar oldu.
En Fazla Yatırım Toptan Ve Perakende Ticaret İle Gıda İmalatında Gerçekleşti
2024 yılının Ağustos ayı içerisinde gerçekleşen 283 milyon dolar değerindeki yatırım sermayesi girişlerinde, 46 milyon dolarlık yatırım girişi ile toptan ve perakende ticaret, yüzde 16’lık bir pay aldı. Gıda, içecek ve tütün ürünleri imalatı, geçmiş kümülatif performansının üzerinde bir performans ile aynı dönem içerisinde gerçekleşen yatırım sermayesi girişlerinin yüzde 16’sını çekti. En fazla yatırımın gerçekleştiği diğer sektörler yüzde 11’lik payı ile kimyasalların, kimyasal ürünlerin ve temel eczacılık ürünleri ile malzemelerinin imalatı ve yüzde 9’luk payı ile Bilgi ve İletişim Teknolojileri (BİT) oldu.
Ağustos Ayında En Fazla Uluslararası Yatırım Almanya, İsviçre ve Hollanda’dan Geldi
2002-2023 dönemi toplamında yüzde 59’luk pay sahibi olan Avrupa Birliği (AB-27) ülkeleri 2024’ün sekizinci ayında yüzde 54’lük bir pay aldı. Aynı ay içerisinde AB üyesi olmayan diğer Avrupa ülkeleriyüzde 16’lık paylarıyla Türkiye’ye en çok yatırım yapan ikinci bölge oldu. Ağustos 2024 özelinde, Almanya yüzde 22 ile en büyük paya sahip olurken, onu yüzde 11 ile İsviçre, yüzde 10 ile Hollanda, yüzde 9 ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD), yüzde 9 ile Fransa, yüzde 8 ile Lüksemburg ve yüzde 7 ile Tayvan takip etti.
Yılın ilk sekiz ayının toplamı değerlendirildiğinde ise Türkiye’ye en çok yatırım yapan üç ülke; yüzde 20’lik payı ile Hollanda, yüzde 15’lik payı ile Almanya ve yüzde 13’lük payı ile ABD olarak sıralandı.
Eğitim taleplerinizi egitim@satinalmadergisi.com a iletebilirsiniz.
Günümüzde şehirleşmenin artmasıyla birlikte tarımsal üretim alanları şehir dışına itilirken, sürdürülebilirlik ve çevreye olan etkiler konularında daha fazla endişe gündeme gelmektedir. Gıda üretimi, lojistiği ve tüketimi, karbon ayak izinin önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Bu bağlamda, şehirlerde toplulukların kendi yiyeceklerini yetiştirme eğilimi son yıllarda önemli bir alternatif olarak ortaya çıkmış ve bu eğilim, sürdürülebilirlik tartışmalarında yerini almaya başlamıştır.
Şehir tarımı, kentsel alanlarda bireylerin veya toplulukların kendi gıda ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tarım faaliyetlerine girişmesi olarak tanımlanabilir. Bu faaliyetler genellikle apartman balkonlarında, çatılarda, topluluk bahçelerinde veya şehir içi çiftliklerde gerçekleştirilir. Şehir tarımı, yerel gıda üretiminin ötesinde sosyal, ekonomik ve çevresel etkiler taşıyan geniş kapsamlı bir girişim olarak kabul edilir.
Topluluk bahçeleri, kentsel tarımın en yaygın örneklerinden biridir. Farklı yaş, etnik grup ve sosyoekonomik statülerden insanların bir araya gelerek kolektif olarak tarımsal üretim yaptığı bu bahçeler, şehirlerin betonlaşmış yapısına yeşil alan eklerken aynı zamanda toplumsal dayanışmayı güçlendirir.
Çatı Tarımı ve Dikey Tarım
Şehirlerde yer darlığı nedeniyle, binaların çatıları tarımsal üretim için kullanılmaya başlanmıştır. Çatı tarımı, enerji tasarrufu sağlamak ve karbon salınımını azaltmak açısından da önemlidir. Dikey tarım ise daha yenilikçi bir yöntem olarak, dikey yüzeylerde sebze ve meyve yetiştirilmesine olanak sağlar. Bu yöntem, özellikle yoğun nüfuslu şehirlerde tarım alanlarının sınırlı olması durumunda büyük bir avantaj sunmaktadır.
Şehir Tarımının Sürdürülebilirlik Üzerindeki Etkisi
Karbon Ayak İzinin Azaltılması
Gıda üretimi ve dağıtımı sırasında açığa çıkan karbon emisyonları, küresel sera gazı salınımının önemli bir bölümünü oluşturur. Gıdaların şehir dışındaki büyük tarım alanlarından taşınması, enerji yoğun bir süreçtir. Kentsel tarım, bu taşıma sürecini ortadan kaldırarak karbon ayak izini önemli ölçüde azaltır. Ayrıca, yerel üretim yerel tüketimi teşvik ettiği için daha az ambalaj kullanımı ve atık üretimi de sağlanmış olur.
Su ve Enerji Verimliliği
Şehir tarımı, özellikle gelişmiş sulama teknikleri ve enerji verimli sistemlerin uygulanmasıyla su ve enerji tasarrufu sağlamaktadır. Örneğin, hidroponik ve aeroponik sistemler gibi teknolojiler, geleneksel tarım yöntemlerine göre çok daha az su kullanarak verimli üretim sağlar. Dikey tarımda kullanılan LED ışıklar, güneş ışığına ihtiyaç duymayan ortamlarda bile enerji tasarruflu bir üretim süreci sunar.
Biyoçeşitliliğin Desteklenmesi
Şehirlerde küçük ölçekli tarımsal üretim alanları, biyoçeşitliliği koruma ve geliştirme açısından da önemli katkılar sağlar. Topluluk bahçeleri, çeşitli bitki türlerinin yetiştirilmesine olanak tanıyarak yerel ekosistemlerin zenginleşmesine katkıda bulunur. Ayrıca, bu tür bahçeler arılar ve diğer tozlayıcılar için doğal yaşam alanları oluşturur, bu da tarımsal üretimin sürdürülebilirliği açısından kritiktir.
Atıkların Geri Dönüştürülmesi
Şehir tarımı, organik atıkların geri dönüştürülmesini teşvik eder. Gıda atıkları ve kompost gibi organik malzemeler, topluluk bahçelerinde gübre olarak kullanılarak döngüsel bir ekonomi yaratılır. Bu, hem atık miktarını azaltır hem de toprak verimliliğini artırarak kimyasal gübre kullanımını minimize eder.
Gıda Güvenliği ve Erişimi
Kentsel tarım, özellikle düşük gelirli mahallelerde yaşayan insanlar için gıda güvenliği açısından önemli bir fırsat sunar. Şehirdeki topluluklar, kendi yiyeceklerini yetiştirerek sağlıklı ve taze gıdaya daha kolay erişim sağlayabilir. Bu durum, aynı zamanda sağlıklı beslenmeyi teşvik ederek toplum sağlığını iyileştirir.
Toplumsal Dayanışma ve Kolektif Kimlik
Topluluk bahçeleri, bireylerin bir araya gelerek ortak bir hedef doğrultusunda çalışmasını sağlar. Bu bahçeler, şehirlerde sosyal bağları güçlendiren birer toplumsal dayanışma mekânı olarak işlev görür. Aynı zamanda bireylerin kendilerine ve çevrelerine olan sorumluluklarını artırarak yerel kimlik ve aidiyet duygularını pekiştirir.
Ekonomik Faydalar
Şehir tarımı, bireylere ve topluluklara ekonomik faydalar sağlar. Kendi yiyeceklerini yetiştiren insanlar, gıda harcamalarından tasarruf edebilirler. Ayrıca, bu tarımsal faaliyetler yerel ekonomiye katkı sağlayarak küçük çaplı ticaretin gelişmesine olanak tanır. Özellikle dikey tarım gibi yenilikçi tarım teknolojileri, yeni iş alanları yaratarak şehir ekonomisini güçlendirebilir.
Zorluklar ve Engeller
Her ne kadar şehir tarımı sürdürülebilirlik açısından büyük potansiyel taşısa da, bazı zorluklar da bulunmaktadır. İlk olarak, şehir içindeki sınırlı alanlar, geniş çaplı tarım yapmayı zorlaştırabilir. Ayrıca, şehirlerdeki hava ve toprak kirliliği, güvenli gıda üretimini tehlikeye atabilir. Bununla birlikte, yasal düzenlemeler ve altyapı eksiklikleri de kentsel tarımın önündeki engeller arasında yer almaktadır.
Şehirlerde toplulukların kendi yiyeceklerini yetiştirmesi, sadece çevresel sürdürülebilirlik açısından değil, aynı zamanda sosyal ve ekonomik boyutlarıyla da büyük bir önem taşımaktadır. Kentsel tarım, karbon ayak izini azaltarak çevreye olan olumsuz etkileri minimize ederken, aynı zamanda topluluklar arasında dayanışmayı teşvik eder ve gıda güvenliğini artırır. Ancak, bu sürecin başarılı bir şekilde devam edebilmesi için yerel yönetimlerin, bireylerin ve toplulukların birlikte çalışarak bu alandaki zorlukları aşmaları gerekmektedir.
Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Yönetimi eğitim teklifini almak için talebinizi egitim@satinalmadergisi.com e-posta adresimize iletebilirsiniz.
2022 yılında 45,5 milyar dolarlık ihracatla Türkiye’nin en çok ihracatını yapan sektörleri arasında ikinci sırada yer alan kimya sektörü; Hollanda, Yunanistan ve Romanya ile yoğun ticaret bağlantıları yürütüyor. İlk 9 aylık dönemde kimya sektörü ihracatı yüzde 4,2 büyüme ile 23 milyar doları aştı. Sektörün 2030 yılına kadar 35 milyar dolar ihracat hacmine ulaşması öngörülüyor. Bu kapsamda iki yılda bir düzenlenen, kimya sektörünün Avrasya’daki en büyük buluşması Turkchem bu yıl “Kimya ile İlgili Her Şey” mottosuyla 10. Kez organize edilecek. Fuar üç gün boyunca katılımcılara sürdürülebilir çözümler ve yenilikçi uygulamaları tanıtma fırsatı sunarak Türkiye’nin global rekabet gücünü artırmayı amaçlıyor. Turkchem Eurasia, 27-29 Kasım 2024 tarihlerinde İstanbul Fuar Merkezi’nde düzenlenecek. Bölgesinin en kapsamlı tekstil boyarmaddeleri fuarı Interdye & Textile Printing Eurasia ile eş zamanlı gerçekleştirilecek olan fuar, yerel ve uluslararası profesyonelleri bir araya getirerek iş fırsatları oluşturacak.
Turkchem Eurasia, kimya sektörünün önde gelen üç prestijli kuruluşu; Avrupa Kimya Ticaret Federasyonu (FECC), Türkiye Kimya Sanayicileri Derneği (TKSD) ve Türkiye Kimya Derneği (TKD) tarafından destekleniyor. Bu katkılar, fuarın sektördeki liderliğini pekiştirirken uluslararası arenada daha güçlü bir konuma gelmesine yardımcı oluyor.
Eş zamanlı gerçekleştirilecek olan Interdye & Textile Printing Eurasia da Türkiye tekstil sektörünün önemli kurumları olan Türkiye Tekstil Terbiye Sanayicileri Derneği (TTTSD)’nin iş birliği ve Tekstil Mühendisleri Odası (TMO) ve Tekstil İhracatçıları ve Çalışanları Derneği (TİCHAD) tarafından güçlü bir şekilde destekleniyor.
İhracatta İkinci Sırada Yer Alan Kimya Sektörü Turkchem ile Büyüyor
En son 2022 yılında 88 ülkeden 12.075 ziyaretçi katılımı gerçekleşen fuar, bu yıl hedefini ikiye katlayarak sektördeki uluslararası etkileşimi artırmayı hedefliyor. Bu başarıyı pekiştirmek ve sektördeki yenilikçi çözümleri tanıtmak amacıyla her iki fuar, sürdürülebilirlik ve inovasyonu merkeze alarak çevre dostu çözümler sunuyor. Katılımcılar, bu platformda sürdürülebilirlik odaklı çözümler ve yenilikçi ürünleri tanıtma fırsatı bulacaklar. Türkiye’nin kimya ve tekstil endüstrileri, yenilikçi iş modelleri ile çevresel etkileri azaltırken, verimliliği artırmaya yönelik teknolojiler geliştirmeye devam ediyor. Bu dönüşüm, hem yerel hem de uluslararası pazarlarda firmaların rekabet gücünü artırıyor.
Türkiye Kimya ve Tekstil Endüstrisinin Zirve Noktası
İlk olarak 2006 yılında düzenlenen Turkchem Eurasia, Türkiye’nin kimya sektöründeki en önemli buluşma noktalarından biri olarak öne çıkıyor. Bu yıl 27-29 Kasım tarihlerinde gerçekleşecek olan fuar, spesifik kimyasallar, genel kimyasallar, petrokimyasallar, laboratuvar ölçüm cihazları, proses ve otomasyon teknolojileri, paketleme, geri dönüşüm ve çevre teknolojileri gibi sektörlerdeki en son yenilikleri ve çözümleri sunacak.
Interdye & Textile Printing Eurasia Fuarı, Bölgesinin bu alandaki en kapsamlı etkinliği olarak dikkat çekiyor. Tekstil boyaları ve baskı kimyasalları sektöründe faaliyet gösteren firmalar için vazgeçilmez bir buluşma noktası olan fuar, doğal boyalar, biyolojik olarak parçalanabilen kimyasallar ve su tasarrufu sağlayan teknolojiler gibi sürdürülebilir çözümleri ön plana çıkaracak.
Küresel iklim değişikliğiyle mücadelede, işletmelerin sera gazı emisyonlarını doğru ve şeffaf bir şekilde ölçmesi, raporlaması ve yönetmesi kritik bir rol oynamaktadır. Bu ihtiyacı karşılamak amacıyla 2001 yılında yayımlanan Sera Gazı Protokolü (GHG), işletmelerin emisyonlarını raporlamak için dünya genelinde en yaygın kabul gören standart haline gelmiştir. GHG Protokolü, şirketlerin çevresel etkilerini anlamalarını, bu etkileri azaltmaya yönelik stratejiler geliştirmelerini ve sürdürülebilir iş modelleri oluşturmalarını sağlamaktadır. Ayrıca, yatırımcılar ve paydaşlar için güvenilir, şeffaf ve karşılaştırılabilir veriler sunarak kurumsal sorumluluğu ve hesap verebilirliği artırmaktadır. GHG Protokolü, küresel raporlama standartları tarafından benimsenmiş olup, sürdürülebilirlik raporlaması ve çevresel hesap verebilirliğin temel yapı taşlarından biridir. Şirketler, endüstri birlikleri, STK’lar, hükümetler ve diğer kilit paydaşlarla işbirliği içinde standardın geliştirilmesine katkıda bulunan çok paydaşlı Girişimin misyonu, uluslararası sera gazı emisyonlarının azaltılmasıdır.
GHG Protokolü Nedir?
Sera Gazı Protokolü (GHG Protokolü), işletmelerin ve organizasyonların sera gazı emisyonlarını izlemeleri, raporlamaları ve yönetmeleri için uluslararası kabul görmüş bir standarttır. GHG Protokolü’nün en önemli avantajlarından biri, işletmelere sürdürülebilirlik stratejilerini somut verilere dayandırarak güçlendirme fırsatı sunmasıdır. Bu protokol, şirketlerin yalnızca kendi operasyonlarından kaynaklanan doğrudan emisyonları değil, aynı zamanda tedarik zincirlerinde oluşan dolaylı emisyonları da kapsamaktadır. Böylece, firmalar tedarikçileriyle iş birliği yaparak tedarik zincirlerinde sürdürülebilir uygulamaları yaygınlaştırabilir ve daha geniş çevresel etkileri yönetebilirler. GHG Protokolü, sera gazı emisyonlarının yönetiminde en iyi uygulamaları belirleyerek, organizasyonların çevresel etkilerini daha etkili bir şekilde azaltmalarını sağlar. Protokol, çeşitli sektörlerdeki şirketlerin sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmalarını destekleyerek, iklim değişikliği ile mücadelede önemli bir rol oynamaktadır. Ayrıca, GHG Protokolü, şeffaflık ve hesap verebilirliği artırarak paydaşların güvenini kazanmalarına yardımcı olur. Uluslararası alanda kabul gören bu standart, şirketlerin kendi emisyonlarını izlemekle kalmayıp, aynı zamanda endüstri standartlarını belirlemesine olanak tanır. Bu bağlamda, GHG Protokolü, sürdürülebilirlik ve çevresel yönetim konusunda uluslararası düzeyde bir referans noktası haline gelmiş ve geniş çapta kabul görmüştür. Protokolün yaygın şekilde benimsenmesi, iklim değişikliği ile mücadelede önemli bir adım olup, daha sürdürülebilir bir gelecek için küresel çabalara katkı sağlamaktadır.
GHG Protokolü Tarihçesi
Sera Gazı Protokolü, 1990’ların sonlarında Dünya Kaynakları Enstitüsü (WRI) ve Dünya Sürdürülebilir Kalkınma İş Konseyi (WBCSD) tarafından, uluslararası düzeyde sera gazı muhasebesi ve raporlaması için bir standarda ihtiyaç olduğunun anlaşılmasıyla geliştirilmeye başlanmıştır. 1998 yılında, BP ve General Motors gibi büyük şirketlerle birlikte WRI, iklim değişikliğini ele almak amacıyla sera gazı emisyonlarının standart ölçümüne duyulan ihtiyacı vurgulayan bir eylem planı oluşturan ‘Güvenli İklim, Sağlam İş’ başlıklı bir rapor yayımlamıştır.
Bu dönemde WBCSD ile yapılan işbirliği sonucunda, sanayi ve çevre temsilcilerinden oluşan bir grup kurularak, sera gazı muhasebesi için standart yöntemler geliştirmeye yönelik önemli adımlar atılmıştır. Bu çalışmaların sonucunda, 2001 yılında ilk Kurumsal Standart yayımlanmıştır. Standart şirketlerin enerji alımlarından kaynaklanan emisyonları ölçmelerine yardımcı olacak kılavuzlarla birlikte değer zinciri boyunca emisyonları hesaplamalarını sağlayacak şekilde güncellenmiştir.
GHG Protokolü, sürekli gelişimini sürdürerek iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir araç haline geldi. 2015 yılında kabul edilen Paris Anlaşması ile birlikte, tüm ülkeler küresel sıcaklık artışını sınırlamak ve iklim değişikliğine uyum sağlamak konusunda yükümlülükler üstlenmiştir. Bu kapsamda GHG Protokolü, geliştirdiği standartlar, araçlar ve eğitimlerle işletmelerin iklim hedeflerine ulaşmalarını desteklemektedir.
GHG Protokolü İlkeleri
Sera gazı muhasebesi ve raporlaması aşağıdaki ilkelere dayandırılmaktadır:
İlgililik : Envanter, şirketin emisyonlarını doğru şekilde yansıtmalı ve karar alma süreçlerine katkı sağlamalıdır.
Tamlık: Seçilen sınırlar içindeki tüm emisyon kaynakları raporlanmalı, hariç tutulanlar açıklanmalıdır.
Tutarlılık : Yöntemlerin tutarlılığı sağlanmalı ve değişiklikler şeffaf şekilde belgelenmelidir.
Şeffaflık : Kullanılan yöntemler ve varsayımlar açık ve anlaşılır şekilde paylaşılmalıdır.
Doğruluk : Emisyon hesaplamaları, mümkün olan en yüksek doğrulukla yapılmalı ve belirsizlikler azaltılmalıdır.
GHG Protokolünü Kimler Kullanabilir?
Şirketler ve Özel Sektör
Her türlü özel sektör kuruluşu, GHG Protokolünü kullanarak operasyonlarından kaynaklanan sera gazı emisyonlarını ölçebilir ve yönetebiliriler. Özellikle enerji tüketimi yüksek sektörlerdeki işletmeler, bu protokolü kullanarak çevresel etkilerini azaltma stratejileri geliştirebilir.
Kamu Kurumları
Yerel yönetimlerden merkezi hükümetlere kadar tüm kamu kurumları, kamu hizmetleri ve altyapı projelerinden kaynaklanan emisyonları azaltmak amacıyla iklim değişikliği politikalarını güçlendirebilir ve bu doğrultuda etkili aksiyonlar geliştirebilir.
Sivil Toplum Kuruluşları (STK’lar)
Çevreyle ilgili faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları, GHG Protokolünü hem kendi operasyonlarının çevresel etkilerini izlemek hem de topluma emisyon azaltım stratejileri konusunda örnek olmak için kullanabilirler.
Finansal Kuruluşlar
Yatırım bankaları, kredi veren kurumlar ve diğer finans kuruluşları, portföylerindeki projelerin karbon ayak izini değerlendirirken GHG Protokolüne başvurabilir. Bu sayede düşük karbonlu projelere yatırım yaparak, iklim değişikliğiyle mücadele eden projelere finansman sağlayabilirler.
Eğitim ve Araştırma Kurumları
Üniversiteler ve araştırma enstitüleri, sera gazı emisyonlarına dair projeler ve araştırmalar yürütürken GHG Protokolünden yararlanabilir. Böylece sektörel veya bölgesel düzeyde emisyon verilerini analiz ederek yeni çözümler geliştirebilirler.
GHG Protokolu Emisyon Kapsamları Nelerdir?
GHG Protokolü, bir kuruluşun sera gazı emisyonlarını kaynaklarına göre üç farklı kapsamda (Scope) sınıflandırır. Bu kapsamlar, kuruluşların operasyonlarından ve tedarik zincirlerinden kaynaklanan sera gazı emisyonlarını daha iyi anlamalarını sağlar. Protokolün revizyonlarının ardından, Kyoto Protokolü kapsamındaki toplam yedi sera gazının izlenmesi önerilmektedir: Karbondioksit (CO₂), Metan (CH₄), Dinitrojen monoksit (N₂O), Hidroflorokarbonlar (HFCs), Perflorokarbonlar (PFCs), Kükürt hekzaflorür (SF₆) ve Azot triflorür (NF₃).
Kaynak : WRI/WBCSD Corporate Value Chain (Scope 3) Accounting and Reporting Standard (PDF)
Kapsam 1: Doğrudan Emisyonlar
Kapsam 1, kuruluşun sahip olduğu veya kontrol ettiği kaynaklardan salınan doğrudan sera gazı emisyonlarını kapsar. Bu emisyonlar, kuruluşun faaliyetleri sırasında doğrudan atmosfere salınır.
Kapsam 2: Satın Alınan Enerjiden Kaynaklanan Dolaylı Emisyonlar
Kapsam 2, kuruluşun tükettiği ancak başkasının ürettiği enerji nedeniyle oluşan dolaylı emisyonları içerir. Bu enerji genellikle elektrik, ısıtma, soğutma veya buhar şeklindedir.
Kapsam 3: Diğer Dolaylı Emisyonlar
Kapsam 3, kuruluşun değer zincirindeki tüm diğer dolaylı emisyonları kapsar. Bu emisyonlar, kuruluşun doğrudan kontrolü altında olmasa da faaliyetlerinden dolaylı olarak kaynaklanır. Kapsam 3 emisyonları, genellikle en geniş ve karmaşık olan kategoridir ve iki ana gruba ayrılır: yukarı yönlü (upstream – tedarik zinciri) ve aşağı yönlü (downstream – ürünlerin kullanım ömrü). Toplamda 15 farklı alt kategori bulunur.
Yukarı Yönlü Faaliyetler:
Satın alınan mal ve hizmetler
Sermaye malları (makine, ekipman vb.)
Yakıt ve enerji ile ilgili faaliyetler (Kapsam 1 ve 2’ye dahil olmayanlar)
Yukarı yönlü ulaşım ve dağıtım
Operasyonlarda üretilen atıklar
İş seyahatleri
Çalışanların işe gidiş gelişleri
Kiralanan varlıklar (yukarı yönlü)
Aşağı Yönlü Faaliyetler:
Aşağı yönlü ulaşım ve dağıtım
Satılan ürünlerin işlenmesi
Satılan ürünlerin kullanımı
Satılan ürünlerin ömrü sonunda bertaraf edilmesi
Kiralanan varlıklar (aşağı yönlü)
Bayilikler
Yatırımlar
GHG Protokolü Kapsamında Uygulanan Standartlar ve Rehberler
GHG Protokolü, kuruluşların sera gazı emisyonlarını ölçmeleri, yönetmeleri ve raporlamaları için bir dizi standart sunar. Bu standartlar, çeşitli ihtiyaçlara yönelik olarak geliştirilmiştir. GHG Protokolü’nün temel standartları:
1.Kurumsal Standart (Corporate Standard),şirketler ve diğer organizasyonlar için kurumsal düzeyde sera gazı (GHG) emisyon envanteri hazırlama gereksinimlerini ve rehberliğini sunar. Bu standart, Kyoto Protokolü tarafından kapsanan yedi sera gazının muhasebe ve raporlamasını kapsar. 2015 yılında yapılan güncellemeyle, şirketlerin satın alınan veya elde edilen elektrik, buhar, ısı ve soğutma kaynaklı emisyonlarını daha güvenilir şekilde ölçmelerine ve raporlamalarına olanak tanıyan Scope 2 Guidance eklenmiştir.
Bu standart, aşağıdaki temel hedeflere ulaşmak amacıyla geliştirilmiştir:
Şirketlerin, emisyonlarını standartlaştırılmış yaklaşımlarla adil ve doğru bir şekilde GHG envanteri hazırlamalarını sağlamak.
GHG envanteri hazırlamanın maliyetini düşürmek ve süreci basitleştirmek.
Şirketlere, emisyonlarını azaltma ve yönetmeleri için gerekli bilgiyi sağlamak
Şirketler ve sera gazı programları arasında sera gazı muhasebesi ve raporlamayı daha uyumlu ve şeffaf hale getirmek.
GHG azaltım projeleri kapsamında kredi veya denkleştirme amacıyla azaltımların miktarını ölçmek için kullanılması tasviye edilmemekte bunun yerine için Proje Muhasebesi standartlarının kullanılması önerilmektedir. Standart, emisyonların raporlanmasına odaklanır; emisyon verilerinin WRI veya WBCSD’ye raporlanmasını zorunlu kılmaz. Ayrıca, doğrulanabilir bir envanter geliştirmek için hedeflese de, doğrulama süreci için bir rehber sağlamaz.
Kurumsal Değer Zinciri (Scope 3) Standardı, şirketlerin tüm değer zincirlerindeki emisyon etkilerini değerlendirerek azaltım faaliyetlerine odaklanmalarına yardımcı olur. Standart, şirketin sera gazı emisyonlarının yalnızca kendi operasyonları ve elektrik tüketimi ile sınırlı kalmadığını, aynı zamanda satın alınan mallardan satılan ürünlerin bertarafına kadar olan tüm süreçleri kapsayan emisyonları raporlamayı hedefler. 2011’de yayımlanan Scope 3 Standardı, değer zinciri emisyonlarının hesaplanmasında uluslararası kabul gören tek yöntemdir. Ayrıca, değer zincirindeki iklim etkilerini yönetmek için tedarikçiler ve müşterilerle iş birliği stratejilerini teşvik eder. Bu standart, işletmelere değer zinciri boyunca emisyonları etkili bir şekilde ölçme ve yönetme fırsatı sunarak küresel sera gazı azaltımına katkıda bulunmayı amaçlar.
GHG Protokolü Şehirler İçin Standardı, şehirlerin emisyonlarını doğru bir şekilde ölçmelerine ve sera gazı envanterlerini oluşturmalarına yardımcı olur. Böylece, etkili emisyon azaltım stratejileri geliştirmek mümkün hale gelir. Ayrıca, şehirlerin iklim değişikliğiyle mücadeledeki rollerini vurgulamak için tutarlı veriler sunar. Sonuç olarak, şehirler daha etkili bir şekilde kaynaklarını yönetebilir ve sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşabilirler.
Azaltım HedefiStandardı, GHG Protokolü tarafından sunulan bir standarttır ve ülkeler ile eyalet veya bölge düzeyinde emisyon azaltım hedeflerinin tasarlanmasına yardımcı olurken, hedefe ulaşma sürecinin değerlendirilmesi ve raporlanması için bir çerçeve sağlar. Bu standart, kurumların emisyon azaltma hedefleri belirlemesine ve bu hedeflerin etkinliğini izlemelerine olanak tanır. Ayrıca, şirketler ve araştırma kurumları da bu standarttan faydalanarak emisyon etkilerini değerlendirebilir.
Politika ve Eylem Standardı, politikaların sera gazı üzerindeki etkilerini tahmin etmek için standart bir yöntem sunar. Ulusal ve yerel düzeyde analistler, belirli politikaların GHG etkilerini değerlendirerek emisyon azaltma etkinliğini artırabilir. Bu standart, “Azaltım Hedefi Standardı” ile birlikte geliştirilmiş ve 270’ten fazla katılımcıyla oluşturulmuştur. 20 ülkede yapılan pilot testler, kullanıcıların GHG etkilerini doğru ve şeffaf bir şekilde değerlendirmelerine yardımcı olur. Ana kullanıcıları, hükümet politikalarını değerlendiren analistler ve politika yapıcılarıdır; ayrıca bağışçı ajansları, finansal kurumlar ve işletmeler de bu standarttan faydalanabilir.
Ürün Standardı, Ürün Yaşam Döngüsü Muhasebe ve Raporlama Standardı, bir ürünün tam yaşam döngüsü emisyonlarını değerlendirerek en büyük sera gazı (GHG) azaltım fırsatlarına odaklanmayı sağlar. Bu standart, geniş bir paydaş katılımıyla oluşturulmuş olup, şirketlere emisyonlarını muhasebeleştirmek ve raporlamak için metodoloji sunar. Kullanıcı dostu kılavuzlar ve araçlarla desteklenen bu standart, hammadde, üretim, taşıma, depolama, kullanım ve imha süreçlerini kapsayarak şirketlerin sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmalarını kolaylaştırır. Ayrıca, çevresel bilgi taleplerine yanıt vermek ve ürünlerin çevresel etkilerini etkili bir şekilde iletmek için gereken metodolojik çerçeveyi sunar.
Proje Protokolü, iklim değişikliği projelerinin sera gazı faydalarını nicelendirirken kullanılan en kapsamlı muhasebe aracıdır. Protokol, bu projelerden elde edilen sera gazı azaltımlarını ölçmek için belirli ilkeler ve yöntemler sunmaktadır. WRI ve WBCSD tarafından dört yıllık bir işbirliği sürecinin sonucunda geliştirilen Proje Protokolü, sera gazı piyasası için uluslararası uyumlu standartların temelini oluşturur. Proje geliştiricileri ve sistem tasarımcıları bu protokolden faydalanabilir; ancak kurumsal sera gazı azaltımlarını ölçerken GHG Protokolü Kurumsal Standardı kullanılmalıdır.
Rehberler
GHG Protokolü, sera gazı emisyonlarının izlenmesi ve raporlanması için çeşitli rehberler sunarak kuruluşların çevresel etkilerini etkili bir şekilde yönetmelerine yardımcı olmaktadır. Bu rehberler, enerji tüketimi, tedarik zinciri emisyonları, arazi kullanımı ve tarım gibi çeşitli alanlarda spesifik yöntemler ve yaklaşımlar sunarak, kullanıcıların emisyon azaltma stratejilerini etkili bir şekilde geliştirmelerine olanak tanımaktadır.
Her rehber, belirli bir sektöre veya konuya odaklanarak, GHG Protokolü’nün genel standartları ile uyumlu bir şekilde çalışmakta ve böylece emisyon verilerinin tutarlı ve karşılaştırılabilir olmasını sağlamaktadır. Bu bütüncül yaklaşım, hem kamu hem de özel sektör kuruluşlarının iklim değişikliği ile mücadelede daha etkili adımlar atmalarını teşvik etmektedir.
Küresel Raporlama İçin İşbirliği: GHG Protokolü ve IFRS Vakfı Resmi Ortaklığı
GHG Protokolü, Temmuz 2024 tarihinde resmi web sitesinde yaptığı duyuru ile, sürdürülebilirlik raporlamasında önemli adım atarak IFRS Vakfı ile resmi bir ortaklık kurduğunu açıkladı. Bu işbirliği, sera gazı emisyonlarının ölçülmesi ve raporlanmasına yönelik standartların, IFRS S2 İklim ile İlgili Açıklamalarında kullanılmasını sağlayacaktır.
Tarafların, sunulan bilgilerin sermaye piyasalarının ihtiyaçlarını karşılama konusundaki kararlılıklarını vurgulayan bu mutabakat zaptı, aynı zamanda GHG Protokolü ile Uluslararası Sürdürülebilirlik Standartları Kurulu (ISSB) arasındaki işbirliğini güçlendirmeyi hedeflemektedir. Ortaklık, bilgi ihtiyaçlarını karşılamak ve standart kullanıcıları ile raporlama organizasyonları için maliyetleri azaltmak amacıyla yeni standartlar ve kılavuzların geliştirilmesine yönelik genel ilkeleri belirlemektedir.
Yapılan açıklamaya göre, ISSB, GHG Protokolü’nün bağımsız standartlar kuruluna gözlemci olarak bir temsilci atayarak, standart güncellemeleri ve karar süreçlerinde aktif katılım sağlamayı amaçlayan yönetim düzenlemeleri oluşturmuştur. Bu gelişme, şirketlerin sera gazı emisyonlarını tutarlı ve karşılaştırılabilir bir şekilde ölçmesine yardımcı olurken, finansal raporlamaların şeffaflığını artıracaktır.
IFRS Vakfı, 2001 yılında kurulmuş ve yüksek kaliteli, anlaşılır, uygulanabilir ve dünya çapında kabul görmüş finansal muhasebe standartlarını geliştirmeyi amaçlayan kâr amacı gütmeyen bir kuruluştur. IFRS Vakfı’nın oluşturduğu Uluslararası Muhasebe Standartları Kurulu (IASB), Avrupa Birliği de dahil olmak üzere 140’tan fazla yargı bölgesinde zorunlu olarak kullanılan finansal muhasebe standartlarını yaygınlaştırmaktadır.
IFRS Vakfı, finansal ve sürdürülebilirlik raporlaması standartlarını geliştirmek amacıyla IASB ve ISSB gibi alt kuruluşlarıyla çalışırken, TCFD, IR, SASB ve CDSB gibi diğer ilgili kuruluşlarla da işbirliği yaparak bütüncül bir raporlama çerçevesi oluşturmuştur. Ayrıca GRI, CDP ve ESRS gibi uluslararası standart belirleyicilerle sağlanan işbirlikleri, şirketlerin çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) performanslarını daha iyi ölçüp raporlamalarına olanak tanırken, sürdürülebilir finansman akışlarını da artırmaktadır.
Bu çerçevede değerlendirildiğinde, GHG Protokolü Girişimi’nin IFRS Vakfı ile işbirliği, küresel bir adım olarak öne çıkmaktadır. IFRS Vakfı’nın GHG Protokolü ile kurduğu resmi işbirliği, iklim değişikliğiyle mücadelede küresel bir güç oluşturmakta ve sürdürülebilirlik raporlamasının evrimini hızlandırmaktadır.
GHG ve 14064 Standartlarının Farkları Nelerdir ?
GHG Protokolü, kurumsal düzeyde odaklanarak sektörel rehberlik sağlar ve emisyonları üç ana kapsamda (Scope 1, 2, 3) sınıflandırır. Bu yaklaşım, şirketlere faaliyetlerine uygun metodolojiler geliştirerek emisyonlarını yönetme esnekliği sunar. GHG Protokolü, iş dünyası ve hükümetler arasında yaygın olarak kabul görürken, belirli bir sertifikasyon süreci gerektirmediği için gönüllü raporlama için ideal bir çerçeve oluşturur.
ISO 14064 ise hem organizasyonel hem de proje düzeyinde sera gazı hesaplamalarını içeren daha geniş bir yönetim çerçevesi sunar. ISO 14064, belirli kurallar ve standartlarıyla daha katı bir yaklaşım benimseyerek, standartları 14064-1, 14064-2 ve 14064-3 olarak üçe ayırarak sistematik bir yapı oluşturur. Ayrıca, resmi sertifikasyon ve doğrulama süreçlerine sahip olduğu için, bu standart resmi raporlama ve sertifikasyon amacı güden kuruluşlar için daha uygun bir seçenek sunar.
Sonuç olarak, GHG Protokolü ve ISO 14064, sera gazı emisyonlarının yönetimi ve raporlanmasında farklı yaklaşımlar sergiler. GHG Protokolü, esnekliği ve sektörel uyarlanabilirliği ile öne çıkarken, ISO 14064, katı standartları ve sertifikasyon imkanlarıyla dikkat çeker. Kuruluşların ihtiyaçlarına bağlı olarak hangi çerçeveyi seçecekleri stratejik bir karar olacaktır.
Sonuç
GHG Protokolü, küresel iklim değişikliğiyle mücadelede vazgeçilmez bir araç olarak öne çıkmaktadır. Sera gazı emisyonlarını ölçmenin yanı sıra, bu verilerin uluslararası standartlarla tutarlı bir şekilde raporlanmasını sağlayarak, finansal raporlamaların şeffaflığını artırmaktadır. IFRS Vakfı ile kurulan işbirliği, sürdürülebilirlik raporlaması alanında önemli bir adım atarak, yatırımcıların ve paydaşların daha bilinçli kararlar almasına olanak tanımaktadır. GHG Protokolü, çok paydaşlı bir işbirliği ortamı yaratarak hükümetler, şirketler ve sivil toplum kuruluşları arasında ortak bir hedef olan emisyon azaltımını teşvik etmekte; böylece kurumsal sürdürülebilirlik çabaları, tüm toplumun faydasına yönelik daha geniş bir etki yaratmaktadır.
GHG Protokolü’nün uluslararası kabul görmesi, küresel düzeyde iklim eyleminin hız kazanmasına katkıda bulunurken, şirketler bu çerçevede çevresel sorumluluklarını artırmakta ve maliyetleri minimize etme fırsatlarını değerlendirmektedir. Hükümetlerin bu protokolü benimsemesi, iklim politikalarının daha etkin bir şekilde uygulanmasına ve sürdürülebilir finansman akışlarının artmasına destek sağlamaktadır.
GHG Protokolü, sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yönelik ortak çabalar yoluyla, daha sürdürülebilir bir geleceğin inşasına katkıda bulunma potansiyeli taşımaktadır. Küresel işbirliği ve bilgi paylaşımı yoluyla, GHG Protokolü’nün sağladığı rehberlik ve standartlarla desteklenen sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yönelik ortak çabalar, iklim değişikliğiyle mücadelede etkili sonuçlar doğuracaktır.
Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Yönetimi ve Yeşil Satınalma Eğitiminin içeriğini incelemek için https://satinalmadergisi.com/egitim.pdf Eğitim Kataloğunu indirebilirsiniz.
Ekibinizin ihtiyacı doğru eğitim teklifini almak için talebinizi egitim@satinalmadergisi.com e-posta adresimize iletebilirsiniz.
Sonbaharın habercisi, grip ve soğuk algınlıklarının doğal şifa deposu satsuma mandalinada hasat ve ihracat zamanı geldi.
Ticaret Bakanlığı Ege Gümrük ve Dış Ticaret Bölge Müdürlüğü başkanlığında oluşturulan “Satsuma Mandarin Çeşidinin Kesim İhraç Tarihlerinin Belirlenmesi Komisyonu” tarafından İzmir’e bağlı ilçelerde emsal teşkil edecek bahçelerde yapılan incelemeler ve alınan numunelerin İzmir Laboratuvar Müdürlüğü’nde yapılan analizi sonucunda; Satsuma Mandarin çeşidinin 14 Ekim 2024 tarihinde kesimine, 18 Ekim 2024 tarihinde ihracatına izin verilmesi kararlaştırıldı.
Türkiye’nin yıllık 1,9 milyon ton mandalina üretimiyle dünyada ilk üç ülke arasında yer aldığı bilgisini veren Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkan Yardımcısı ve Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Hayrettin Uçak, satsuma mandalinanın en çok sevlien mandalina türü olduğunu vurguladı. Uçak, “Türkiye’nin mandalinası hem iç piyasaya hem de ihracata yetecek seviyede. Tüm vatandaşlarımızı sonbahar ve kış mevsimlerinde sağlıklı ve dinç kalmaları için günlük 2-3 adet mandalina tüketmeye davet ediyoruz” dedi.
Narenciye İhracatının Yüzde 52’Si Mandalina
“Dünya genelinde mandalina üretiminden yüzde 5 pay alıyoruz” diyen Uçak sözlerini şöyle sürdürdü; “2023 yılında Türkiye’nin yaş meyve sebze ürünleri ihracatında mandalina 576 milyon dolarlık tutarla en çok ihraç edilen ürün oldu. 2023 yılındaki 1 milyar 112 milyon dolarlık narenciye ihracatından mandalina ihracatı yüzde 52 pay aldı. İnce kabuğu, aromasıyla en çok sevilen mandalina türü olan satsuma mandalinanın ihracatı 2023 yılında 134 milyon dolar olmuştu. 2024 yılının 9 aylık döneminde Türkiye’nin tüm türler toplamında mandalina ihracatı yüzde 3’lük artışla 228 milyon dolardan 235 milyon dolara yükseldi. 2024 yılı sonunda mandalina ihracatında 600 milyon dolara, satsuma mandalinada da 150 milyon dolar ihracat rakamına ulaşmayı hedefliyoruz.”
İzmir’de Satsuma Rekoltesi 166 Bin Ton
İzmir’de bu yıl yaptıkları rekolte çalışmasına göre 166 bin ton satsuma mandalina üretimi beklediklerini aktaran Uçak şöyle devam etti; “İzmir Valiliği ve İzmir Tarım İl Müdürlüğü’nün Seferihisar, Menderes ve Selçuk’taki mandalina üreticilerine sağladığı 24 bin akdeniz meyve sineği tuzağı bu yıl akdeniz meyve sineğinin büyük ölçüde azalmasına katkı sağladı. Diğer zararlılarla mücadelede de başarılı bir sezon oldu. Mandalina kalitesi ihracat için uygun. Üreticinin emeğinin karşılığını aldığı bir sezon olması için ihracatçılarımız çaba gösterecekler. Üreticilerimiz ve ihracatçılarımız için verimli bir sezon olmasını diliyorum.”
Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği olarak, Ege Üniversitesi ile mandalinada kayıpları önlemek için kapsamlı bir çalışma yaptıkları bilgisini de veren Uçak, kayıpların sebeplerini belirlediklerini, bundan sonraki aşamada kayıpların önlenmesi için eğitim faaliyetleri gerçekleştireceklerini bunun sonucunda mandalina üretimindeki kayıpların minimize olacağını sözlerine ekledi.
İhracatta İlk Üç Ülke Rusya, Ukrayna ve Sırbistan Oldu
Satsuma mandalina ihracatında Rusya Federasyonu 90 milyon dolarla lider ülke olurken, Rusya’yı 24 milyon dolarla Ukrayna ve 3,5 milyon dolarla Sırbistan izledi. Türkiye, 2023 yılında 47 ülkeye satsuma mandalina ihraç etti.