Dr. Öğr. Üyesi Gözde MERT
Nişantaşı Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi
İşletme Bölüm Başkanı & Gözde Araştırma Şirketi Kurucusu
“Kötü bir barış, savaştan daha iyidir.” Gaius Cornelius Tacitus
Savaşlar, insanlar üzerinde uzun yıllar silinemeyecek olumsuz etkiler bırakan felaketlerdir. Savaşların birçok nedeni olabilir. Ancak bazen, basit bir nedenden dolayı da savaş çıkmaktadır. Çok sayıda insanın hayatını kaybetmesine neden olan savaşlar, pek çok kişinin de sakat kalmasına neden olmaktadır. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte savaşlarda kullanılan silahlarda büyük gelişme olmuştur. Özellikle kitle imha silahlarından olan nükleer (atom bombası), biyolojik ve kimyasal silahların savaşlarda kullanılması halinde büyük çapta ölümlerin, acıların yaşanacağı bir gerçektir. Tarih boyunca olduğu gibi, günümüzde de değişik yoğunlukta pek çok savaş, soykırıma neden olmaktadır. Bunlardan bazıları aşağıda belirtilmiştir:
- Balkanlarda yaşanan savaş ve soykırım,
- Afrika’da Ruanda’da yakın geçmişte yaşanan ve 3 ayda bir milyon insanın katledildiği iç savaş,
- Karabağ’ın işgali ve 1992 Hocalı katliamı,
- Günümüzde, İsrail’le Filistin arasında Gazze’de yaşananlar,
- Irak ve Suriye’nin işgali ve bu olaylarda yaşanan büyük can kayıpları…
Savaş ve açlık kavramları arasında doğrudan bir bağ bulunmaktadır. Doğal çevreye de zarar veren savaşlar, açlığa da neden olan ekonomik ve sosyal etkenleri yaratırlar. Ülkelerin silahlanmaya ayırdıkları büyük paralar, o ülkedeki toplumun açlık felaketi ile karşı karşıya kalması sonucunu doğurabilmektedir.
Savaş ve göç krizleri, salgın hastalıklar, doğal afetler ve çatışmaların yaşanmasıyla dünyada her gün yaklaşık 10 bin çocuk ailesini kaybetmektedir. UNICEF’in uluslararası kurumlarla birlikte hazırladığı rapora göre, belirtilen sebeplerden dolayı dünyada 140 milyondan daha fazla çocuk ailesini yitirmiştir. Bu çocukların ise can güvenliği bulunmamakla birlikte beslenme, barınma, psikolojik destek ve eğitim ihtiyaçları da her geçen gün artmaktadır. Son 10 yılda yaşanan çatışmalarda 2 milyondan fazla çocuk yaşamını yitirmiştir. Bu çocukların büyük bir bölümü ise yetim ve kimsesiz çocuklardan oluşmakta olup, yaşama bir şekilde tutunan çocuklar ise açlıkla mücadele etmektedir.
Bazı ülkelerde her yıl çok sayıda insan açlıktan ölürken, bazı ülkelerde büyük bir savurganlık ve israf yaşanmaktadır. Dünyada açlıkla mücadele eden insanların sayısı ise neredeyse 700 milyona yaklaşmıştır. Yoksulluk, kuraklık, iç savaşların neden olduğu yetersiz beslenme ve açlık sorunları en fazla Afrika ve Asya kıtalarında yaşanmaktadır. Küresel çapta yaşanan bu açlık sorununa karşın her yıl 931 milyon ton gıda ise israf edilmektedir. İsraf, ülkelerin ekonomilerini çökerten bir faktördür. Dünya genelinde her 7 kişiden biri açlıkla savaşmak zorunda kalmaktadır. Buna karşın her geçen gün gıda israfı ise artmaktadır. Dünya genelinde açlık sorunun giderek derinleşmesinin ve bu konudaki endişelerin artmasının başlıca iki sebebi vardır. Bunlar; artan kuraklık ve bölgesel anlaşmazlıklardan doğan çatışma ve savaşlardır. Dünyada açlıktan en çok etkilenen kesimlerin yaklaşık %75’i savaşların tahrip ettiği ülkelerin halklarıdır.
Gıdada artan bu israfın önlenebilmesi amacıyla ülkeler çeşitli politika ve projeler geliştirmektedirler. Nüfus artışının fazla olmasına karşın tarıma elverişli toprakların sınırlı oluşundan dolayı biyoteknoloji bir çıkış noktası olarak görülmektedir. Biyoteknolojik yöntemler kullanılarak bitki ıslahı gerçekleştirilmekte ve yüksek verim alınabilecek şekilde gen çalışmaları yapılmaktadır. Ancak bu yöntem tek başına yeterli değildir. Artan kuraklık, küresel iklim değişikliği gibi faktörler ülke politikalarında gündeme alınması gereken konular olmuştur. Bu açıdan ülkeler ve bireyler, sorunun çözümü için kolektif çaba içine girmeli ve her konuda tasarrufa dikkat ederek, israftan kaçınılmalıdır.