Dr. Öğr. Üyesi Gözde MERT
Nişantaşı Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi
İşletme Bölüm Başkanı & Gözde Araştırma Şirketi Kurucusu
“Bilmek başka, bulmak başka, olmak başka…” Mevlâna
Duygular ve heyecanlar dünyası, uçsuz bucaksız bir deryadır. Bu konuyu araştırmak, oldukça zor bir çalışma gerektirir. Duygular evrenini anlatabilmenin zorluluklarının başında;duyguların sınırlanıp, tanımlanmayışı gelir. Duygular renkler gibi sayısız tonlara sahiptir. Duyguları anlatabilmenin ikinci zorluğu ise, duyguların sözcüklere dökülemeyişidir.
Daniel Goleman’ın “Duygusal Zekâ” (1994) ve Joseph Le Doux’un “Duygusal Beyin” (1996) adlı çalışmalarında,duyguların öğrenme üzerindeki rolü ortaya konmaktadır. Bu çalışmalara göre; beyin, bir deneyimi faydalı bulduğunda, öğrenmenin kalıcılığı artmaktadır. Birey, bir deneyimi kendisi için bir tehdit olarak algıladığında, öğrenmenin önü kesilmektedir (Şekil 1).
Şekil 1. Duyguların Öğrenmedeki Rolü
Toplumsal sorunların çözümünde, eğitim ve öğretiminözellikle de duygusal eğitimin büyük bir rolü vardır. Yapılan araştırmalar insanlar arası iletişimin büyük ölçüde sözsüz olarak gerçekleştiğini ortaya koymaktadır. Düşünceleri aktarmakta çoğu kez sözcükler yetersiz kalır. Duyguların dili yoktur. İnsan, duygusal yönüyle insandır. İnsana yakışır, sağlıklı davranışlar, yalnızca bilinç ve belleğin gelişmesine bağlı değildir. İnsan olmak, doğa ve çevreye uyum sağlamak için; gereken bilgi, beceri ve deneyimlerin gelişmesi, duygusal ve bilişsel yeteneklerin bir arada olarak eğitilmesine bağlıdır.
Duyguların, öğrenme konusunda kritik bir önemi vardır. Stres altında olup kendini iyi hissetmeyen bireyler, kendidünyalarını hep sıkıntılı olarak algılar ve “Kafam çok karışık, canım çok sıkılıyor, dikkatimi toplayamıyorum.” diyerek duygularını belirtirler. Duyguların, sürekli sıkıntılı bir durumda olması, bireyin entelektüel yeteneklerini, becerilerini azaltır. Bu durum, öğrenme yeteneğini körelterek, zafiyet yaratır (Şekil 1).
Beynin en temel görevi, kendisini korumaktır. Kendinikoruma işlevinde, içgüdülerden ve öznel durumlardankaynaklanan duyguların etkisi, her şeyin önüne çıkmaktadır. Beyinde duygusal girişlerin, her şeyden daha fazla bir önceliği vardır. Daha fazla öncelik taşıyan duygusal girişler, daha az önem taşıyan bilginin sürecini azaltır. Beynin temel işi, kendi var oluşunu sürdürmektir. Bu sebepten dolayı, kişinin hayatına tehdit olarak yorumlanan bilgi, derhal işleme konur ve tehdite karşı davranışlar ortaya çıkar. Beyinde, heyecansal bilgilerin diğer bilgilere göre önceliği vardır. Birey, duygusal bir uyarıcı aldığında, limbik sistem öne çıkar ve mantıksal beyin süreçleri askıya alınır.
Stres ve kızgınlık halleri, hipokampüs ve uzun süreli belleğin, mantıklı ve verimli çalışmasını etkiler. Kızgınlık, korku, kaygı ve eğlence halleri, mantıksal düşüncenin önüne geçer. “Dilim tutuldu, konuşamadım, dondum kaldım.” diye ifade edilen durumlar; duygular karşısında, mantıksal düşüncenin baskı altına girdiği durumlardır.
Stres, kaygı, kızgınlık gibi psikolojik durumlar, streshormonlarının salgılanmasına karşı duyarlıdır. İnsan, fiziksel olarak rahat ve güvenli; duygusal bakımdan ise kendisini tehdit edici, aşağılayıcı durum ve faktörlerden uzak, rahatlatılmış bir ortamda hissettiğinde; dikkat, anlama ve öğrenme faaliyetlerinde daha fazla bir etkinlik göstermektedir. Kişilerin, öğrenme halinde hissettiği duygular, onun öğrenmek için ortaya koyacağı dikkatin seviyesini belirlemektedir.
Daniel Goleman “Duygusal Zekâ” (2000) adlı kitabında, büyüme ve öğrenme sürecinde, duyguların etkileri üzerine bulguları açıklamıştır. İnsanların; hayvanlar gibi sivri ve keskin dişleri, soğuktan koruyan kalın kürkü ve hassas duyu organları olsaydı ve yaşamı güdüleriyle sürseydi, öğrenme yeteneği asla gelişmezdi. Öğrenme gibi bilişsel bir olgunun insanda çok gelişmiş olmasının nedeni; insanın güdülerle yaşamını sürdürmesinde yetersiz kalmasıdır. Öğrenme, düşünme gibi bilişsel bir yeteneği ortaya çıkartır. Düşünmek, eldeki bilgilerden yeni bir bilgi çıkarma işlemiolarak tanımlanmaktadır. Düşünmek, bir sorunla karşılaşıldığında başlar. Bilgi; birikimler, öğrenmeler ve düşünmeler sonucu kazanılmaktadır. Bilişsel etkinliklerin hiçbiri duygusal tepkilerden soyutlanamaz. Bilgi birikimleri ve deneyimlerimiz doğrultusunda; duygusal ve düşünseltepkilerde bulunuruz. Her öğrenme, belli bilişsel tutum ve değerlendirmeler ile duygusal dalgalanmalara da yol açar.Duygusal yaşantı yoğunluğunun artması; bireyin öğrenmebaşarısını, iş becerisini, sağlıklı düşünmesini ve çevreyleuyumunu bozar. İnsanın olgunluğunun gerçek ölçütü, onunduygusal olgunluk düzeyidir.
Detaylı bilgiler için aşağıdaki kitabı okuyabilirsiniz.
Mert, G. (2017). Organizasyonlarda Bireysel Hafıza, Artikel Yayıncılık, İstanbul.https://www.gozdemert.com/ebook/BH.pdf