Tedarik Zinciri Yönetiminde Riskler Klasörü Yayında. İndirebilirsiniz.

Tedarik Zinciri Yönetiminde Riskler Murat Erdal

KLASÖR: Tedarik Zinciri Yönetiminde Riskler Klasörü. 

Değerli Yöneticiler,
Mayıs 2024 Klasörümüzün teması «Tedarik Zinciri Yönetiminde Riskler» .
Son dönemde yaşanan jeopolitik riskleri ve uluslararası ilişkileri ilave ederek bir güncelleme yaptım.

İnsan Kaynakları biriminiz için eğitim kataloğumuzun linkini de paylaşıyorum.
http://satinalmadergisi.com/egitim.pdf

Klasör e-posta gönderim listesine katılım isteyen arkadaşlarımızın
egitim@SatinalmaDergisi.com a kısa bir dönüş yapmaları yeterli.

Ücretsiz gönderimdir 😊
Sağlık dolu güzel günler dilerim.

Prof. Dr. Murat ERDAL
egitim@SatinalmaDergisi.com

KLASÖRÜ İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ. 

Tedarik Zinciri Yönetiminde Riskler Murat Erdal

– – – – – – –  – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –

SATIN ALMA ve TEDARİK ZİNCİRİ EKİPLERİ İÇİN

Satın alma ve Tedarik Zinciri Yönetimi Eğitimi
Eğitim İçeriği için Eğitim Kataloğunu https://satinalmadergisi.com/egitim.pdf indirebilirsiniz.
Ekibinizin ihtiyacı doğru eğitim teklifini almak için talebinizi egitim@satinalmadergisi.com e-posta adresimize iletebilirsiniz.

 Satınalma ve Tedarik Zinciri Eğitimi
Eğitim taleplerinizi egitim@satinalmadergisi.com a iletebilirsiniz.

Şirketinize Özel Eğitim Programlarımızı (4-6 günlük) İncelemek için
https://satinalmadergisi.com/egitim-programlari/ sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.

SATIN ALMA ve TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ YAZI DİZİSİ

Tedarikçi Günü Nasıl Planlanır? Organizasyon ve Yürütme için Yol Haritası

Satınalma Yönetiminde Minimum Sipariş Miktarı Sorunu Nedir?                                       

E-Satınalma Yatırımları Satınalma Departmanlarını Güçlendirir

Danışmanlık Hizmet Alımları ve Proje Esaslı Satınalma Yönetimi – I                                  

Danışmanlık Hizmet Alımları ve Sözleşmeler: Kontrol Listesi-II                                          

Satınalma Check-Up ile Operasyonlarınızı Ölçümleyin                                                       

Yeşil Satın Alma ve Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Yönetimi Nedir?                                    

Tedarik Zinciri Yönlendiricileri ve Performans Ölçümleme                                                  

Tedarik Zinciri Kurmak İstiyoruz. Nereden Başlamalıyız ?                                                   

Güçlü Alıcılar Dönemindeyiz                                                                                                    

Tedarikçi Bilgi Formları Kurumsal Özgeçmiş mi ? Bumerang Etkisi                                  

Tedarikçi Araştırması ve Örgütsel Pazarlarda Yeni İstihbarat Kaynakları                          

Tedarikçi Müşteri Seçiyor, Alıcılar Ürün Bulamıyor                                                               

Tedarik Zincirinin Amacı Ne?              

Küresel Tedarik Zinciri Atmosferi       

Ürün Hayat Eğrisi ve Tedarik Zinciri Operasyonları                                                              

Satınalmacı Olmak Ülkemizde Zordur                                                                                     

Yemek Sektöründe Restoran Zincirleri ve Satınalma Yönetimi                                           

Satınalma ve Tedarik Zinciri Yönetimi Vaka Çalışması

Satınalma Nedir? İşin Başladığı Yer – Doğru Talep ve Satın alma Mesleğinin Doğruları 

Satın Alırken Kazanmanın Koşulları

Tedarikçi Performans Değerlendirme ve Tedarikçi Geliştirme Eğitimi                               

Tedarik Zinciri Entegratörlüğü Nedir? 4. Parti Lojistik ve İlerisi                                          

KİTAP:
SATIN ALMA VE TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ
Kitap temini için E- MAĞAZA yı ziyaret ediniz. 

PROF. DR. MURAT ERDAL

İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Tedarik Zinciri Yönetimi Yüksek Lisans Program Başkanı

Sürdürülebilirlik Eğitim Programları

Standart eğitim programı Sürdürülebilirlik Tedarik Zinciri Yönetimi
 2 gün ve Genişletilmiş Sürdürülebilirlik Eğitim Programı ise 6 tam gün üzerinden gerçekleştirilmektedir.

Sustainability Supply Chain1. gün- Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Yönetimi
2. gün- Döngüsel Stratejiler ve KPI’lar
3. gün- Kurumsal Sürdürülebilirlik
4. gün- Etik ve Davranış Kuralları
5. gün- Sürdürülebilirlik Raporlaması
6. gün- Sürdürülebilir Pazarlama

Eğitim Koordinatörü: Prof. Dr. Murat ERDAL
merdal@istanbul.edu.tr

Satınalma ve Tedarik Zinciri Eğitim Kataloğu
Eğitim kataloğunu indirmek için https://satinalmadergisi.com/egitim.pdf

Şehir dışı eğitimlerde uçak ve otel konaklama organizasyonu eğitim alan firma tarafından karşılanmaktadır.

Eğitim Gün Planı: 9:30 – 12:30, 1 saat öğle arası, 13:30 – 16:30

Şirketiniz için en doğru teklifi egitim@satinalmadergisi.com üzerinden alabilirsiniz.

– – – – – – –  – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –

Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Hizmeti

Şirketinizin Sürdürülebilirlik Yolculuğu ve Net Zero Hedeflerine Ulaşmasında Rehberlik Ediyoruz.

Yalın bir sürdürülebilirlik raporu, satış, iletişim, pazarlama, halkla ilişkiler, insan kaynakları ve yatırımcı ilişkilerinizde etkin şekilde kullanılabilir. Sürdürülebilirlik raporu, ölçtüğünüz, yönettiğiniz ve güncel verilerle desteklenen odaklanmış sürdürülebilirlik faaliyeti gerçekleştirdiğinizi ifade etmektedir.

Prof. Dr. Murat ERDAL liderliğinde Sürdürülebilirlik Raporlama hizmeti için en doğru teklifi egitim@satinalmadergisi.com üzerinden alabilirsiniz.

Sürdürülebilirlik Raporu

  • AB Direktifleri & Mevzuat
  • Uçtan Uca ESG Kriterleri
  • Strateji ve Eylem Planları
  • Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi
  • Green Sourcing
  • Üretim ve Emisyon Hedefleri
  • Uluslararası Standartlar
  • Çevre Yönetim Standardı ISO 14001
  • Su Ayak İzi Standardı ISO 14046
  • ISO 14064 Sera Gazı Emisyonlarının Belirlenmesi / Karbon Ayak İzi Doğrulaması
  • Sosyal Sorumluluk Standardı ISO 26000 
  • Green Procurement Yeşil Tedarik Standardı ISO 20400
  • Sürdürülebilir Stratejiler

Sürdürülebilirlik raporu kolayca anlaşılabilir olmalı. Tüm paydaşlarınızın
– müşteriler
– potansiyel iş ortakları ve tedarikçiler
– yatırımcılar ve
– yeteneklerin (İK) ilgisini çekmeli ve saygı uyandırmalıdır.

Rusya ile Mahsuplaşma Sistemi: Makina İmalatçıları Birliğinden Öneri

Satınalma Eğitimleri Haber Rusya Ile Mahsuplaşma Sistemi Makina İmalatçıları Birliğinden öneri

Satınalma Eğitimleri Haber Rusya Ile Mahsuplaşma Sistemi Makina İmalatçıları Birliğinden öneriMakina İmalatçıları Birliği (MİB), Made in Russia- Büyük Orta Doğu İhracat İşbirliği Çemberi konulu panele katıldı. Katılımın yoğun olduğu panelde, Türk makine sektörü, ihracat imkanları ve sektördeki fırsatlar anlatıldı. Panelde ayrıca Rusya ile Türkiye arasındaki ticari süreçlerde gerçekleşen para transferi ve bankacılık işlemlerinde yaşanan sorunları aşmak için petrol ve doğalgaz karşılığı mahsuplaşma sistemini içeren bir mekanizma önerildi.

1990 yılından beri tüm makine sektöründe yerli makine üreticilerinin çıkarlarını gözetmek ve yerli makine üretimini desteklemek amacıyla faaliyetlerini sürdüren Makina İmalatçıları Birliği (MİB), ulusal ve uluslararası etkinliklerde yer almaya ve birliği tanıtmaya devam ediyor.

MİB, Made in Russia- Büyük Orta Doğu İhracat İşbirliği Çemberi konulu panelde de yerini aldı ve katılımcılara, makine sektörünün ihracatı ve imkanları hakkında detaylı bilgiler aktardı.

Kazan Forum çerçevesinde Rusya İhracat Merkezi (Russian Export Center) tarafından organize edilen Made in Russia- Büyük Orta Doğu İhracat İşbirliği Çemberi konulu panele, MİB adına MİB Genel Sekreteri Zülfikar Kılıç’ın yanı sıra İğrek Makina Yönetim Kurulu Başkanı Orhan İğrek ve E-Mak RF Direktörü Ali Dirikol katıldı.

Detaylı Bilgiler Verdi

Katılımın yoğun olduğu panelde Makina İmalatçıları Birliği’ni yakından tanıtma imkanı yakalayan MİB üyeleri, makine sektörünün ihracatı ve imkanları hakkında detaylı bilgiler verdi ve Rusya ile Türkiye arasındaki ticari süreçlerde gerçekleşen para transferi ve bankacılık işlemlerinde yaşanan sorunları aşmak için petrol ve doğalgaz karşılığı mahsuplaşma sistemini içeren bir mekanizma önerildi.

Bu önerinin, iki ülke arasındaki ticari işlemlerin daha güvenli ve hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesini sağlayarak, ticari ilişkilerin güçlendirilmesi ve finansal işlemlerin kolaylaştırılması adına büyük önem taşıdığı bildirildi.

Yeni İş Birlikleri Kurmak İçin Fırsat

Türkiye’nin makine sektöründeki ihracat başarıları ve sektörün geleceğe yönelik büyüme hedeflerinin de anlatıldığı organizasyon, Türkiye makine sektörünün Rusya ve Orta Doğu pazarlarındaki varlığını güçlendirmek ve yeni iş birlikleri kurmak için bir fırsat sundu.

Satınalma Eğitimleri Haber Rusya Ile Mahsuplaşma Sistemi Makina İmalatçıları Birliğinden öneriOrganizasyon aynı zamanda, Türkiye’nin makine sektörünün ihracatını daha da artırma ve Rusya ile olan ticari ilişkilerini güçlendirme yolunda atılmış önemli bir adım da oldu.

Aynı Gruba Bağlı Şirketlerde Çalışanın Kıdem Tazminatına Esas Süresi Birleştirilebilir mi?

Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem Aynı Gruba Bağlı şirketlerde çalışanın Kıdem Tazminatına Esas Süresi Birleştirilebilir Mi

Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem Aynı Gruba Bağlı şirketlerde çalışanın Kıdem Tazminatına Esas Süresi Birleştirilebilir MiDeğerli Satınalma Dergisi okuyucuları, İstanbul’un Fethi’nin 571. yıl dönümü vesilesiyle, medeniyetlerin merkezi olan eşsiz güzellikteki bu şehri bizlere miras bırakan Fatih Sultan Mehmet ve aziz şehitlerimizi rahmet ve saygı ile anıyorum.

4857 sayılı İş Kanunu’na göre, işçinin kıdem tazminatına esas en az bir yıllık çalışması aynı işverene ait işyeri veya işyerlerinde geçmiş olmalıdır. Kural olarak aynı gruba bağlı ya da hol­dinge bağlı farklı tüzel kişiliği haiz şirketlerde geçen hizmetlerin birleştiril­mesi mümkün olmaz. Çünkü, şir­ketlerin aynı holding bünyesinde faaliyet göstermeleri kıdem tazminatına esas hizmetlerin birleştirilmesi için yeterli değildir. Nitekim Yargıtay bahse konu bir kararında, işçinin aynı gruba bağlı üç farklı şirkette çalıştığını ve üç şirketin de sermaye şirketi oldu­ğunu, ayrı hükmü şahsiyetleri ve işyerlerinin bulunduğunu, dolayısıyla şir­ketlerin aynı holding bünyesinde faaliyet göstermelerinin kıdem tazminatına esas hizmetlerin birleştirilmesi için yeterli olmadığını kararlaştırmıştır[1].

Ancak, uygulamada özellikle grup şirketlerinde ortaya çıkan bir çalışma biçimi olan birlikte istihdam şeklindeki çalışmada, işçilerin bir kısmı aynı anda birden fazla işverene ve birlikte hizmet vermektedirler. Daha çok yönetim organizasyonu kapsamında birbiriyle bağlantılı olan bu şirketler, aynı binalarda hizmet verebilmekte ve bir kısım işçiler iş görme edimini iş­verenlerin tamamına karşı yerine getirmektedir. Tüm şirketlerin idare müdür­lüğünün aynı şahıs tarafından yapılması, şirketlerin birlikte kullandığı işye­rinde verilen muhasebe, güvenlik, ulaşım, temizlik, kafeterya ve yemek hiz­metlerinin yine tüm işverenlere karşı verilmiş olması buna örnek olarak gös­terilebilir[2].

Aynı şirket topluluğu içinde ya da dışında birden fazla işverenin bir işçi ile tek bir iş sözleşmesi imzalamayarak oluşturdukları çalışma biçimine birlikte istihdam denilmektedir. Bu uygulamada bir işçi ile birden fazla işve­ren arasında tek bir iş sözleşmesi imzalanmakta ve işçi aynı anda tüm işve­renlere iş edimini sunmaktadır. İşçi, iş sözleşmesini sona erdireceği zaman her bir işverene ayrı ayrı bildirimde bulunmak zorundadır. Ancak, işverenler işçinin iş sözleşmesini sona erdireceği zaman ayrı ayrı değil, birlikte fesih bildiriminde bulunmaları gerekecektir. Birlikte istihdamı kısmi süreli iş söz­leşmesi ile çalışmadan ayıran özelliklerden birisi budur. Birlikte istihdamda işverenlere sunulan hizmet aynı anda gerçekleşirken kısmi süreli çalışmada faklı zaman dilimlerinde gerçekleşmektedir. Örneğin aynı binada birden fazla işverenin çalışanlarına bordro hizmetini sunan kişi buna örnek gösterilebi­lir[3].

Birden fazla işverene hizmet sunan işçinin olası bir iş uyuşmazlığında, ücreti, kıdem, ihbar ve kötüniyet tazminatları ile yıllık ücretli izin, sosyal gü­venlik primi gibi ödemelerinden birlikte işverenler müştereken ve müteselsi­len sorumludur. İş sözleşmesinde işçinin ücretinin bir işveren tarafından öde­neceği kararlaştırılmış olsa bile işçi bu alacağını işverenlerin birinden, bir ka­çından ya da tümünden talep edebilir[4].

Nitekim Yargıtay’ın yerleşmiş içtihadına göre, birlikte işverenlerin iş­çilik alacaklarından müteselsilen sorumlu olacakları kararlaştırılmıştır[5].

İşçinin tek bir iş sözleşmesi ile birden fazla işveren tara­fından istihdamı halinde, çalışma bütün olarak değerlendirilir ve burada tek bir iş ilişkisinin varlığı kabul edilir ve tüm işverenlerin işçilik haklarından birlikte sorumlu olduklarına hükmedilir[6].

Nihayetinde, işçinin aynı anda birden fazla işverene iş edimini sun­ması halinde, işçilik alacaklarından tüm işverenler müştereken ve müteselsi­len birlikte sorumludur. Özellikle grup şirketlerinde ortaya çıkan bir çalışma biçimi olan birlikte istihdamda işçi, aynı anda birden fazla işverene hizmet vermekte ve her bir işverenden emir ve talimat almaktadır. Dolayısıyla vaki iş uyuşmazlığında işçilik alacaklarından tüm işverenler müştereken ve müte­selsilen birlikte sorumludurlar[7].

Oysa, bir holdinge bağlı şirketlerin her biri ayrı tüzel kişiliğe sahip birer işveren durumundadır. Bu nedenle, eğer şirketler arasında birlikte işverenlik (istihdam) yoksa, kural olarak kural olarak her şirket ile ayrı bir kısmi süreli iş sözleşmesinin bulunduğu buna göre her işverenin kıdem tazminatının ayrı ayrı sorumlu tutulacağı ve kıdem tazminatı tavanının her işveren yönünden ayrı ayrı dikkate alınması gerektiği kabul edilmektedir.

Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem Aynı Gruba Bağlı şirketlerde çalışanın Kıdem Tazminatına Esas Süresi Birleştirilebilir MiSonuç olarak, kural olarak aynı gruba bağlı ya da hol­dinge bağlı farklı tüzel kişiliği haiz şirketlerde geçen hizmetlerin birleştiril­mesi mümkün olmaz. Yargıtay bahse konu kararında, işçinin aynı gruba bağlı üç farklı şirkette çalıştığını ve üç şirketin de sermaye şirketi oldu­ğunu, ayrı hükmü şahsiyetleri ve işyerlerinin bulunduğunu, dolayısıyla şir­ketlerin aynı holding bünyesinde faaliyet göstermelerinin kıdem tazminatına esas hizmetlerin birleştirilmesi için yeterli olmadığını kararlaştırmıştır. Doktrinde de, holdinge bağlı şirketler arasında birlikte işverenlik (istihdam) yoksa kural olarak her şirket ile ayrı bir kısmi süreli iş sözleşmesinin bulunduğu buna göre her işverenin kıdem tazminatının ayrı ayrı sorumlu tutulacağı ve kıdem tazminatı tavanının her işveren yönünden ayrı ayrı dikkate alınması gerektiği kabul edilmiştir[8].

Lütfi İNCİROĞLU

[1] YHGK, 17.01.2007 T., E.2007/9-9, K.16, ÇİL, Şahin, Açıklamalı-İçtihatlı Kıdem Taz­minatı, Ankara 2009, s.15.

[2] Y22HD.3.12.2019 T., E.2019/7909, K.2019/22315 Legalbank; SEVİMLİ, Ahmet, 4857 sayılı Kanunda Düzenlenen Kısmi Süreli İş Sözleşmesi, İstanbul 2019, s.49 vd.

[3] SÜMER, Haluk Hadi/KAYIRGAN, Hasan İşçilik Alacakları ve Hesaplamaları, 3 Baskı, s.350 vd.

[4] SÜZEK, Sarper, İş Hukuku, 20. Baskı (Tıpkı Basım), İstanbul 2020, s.152; SEVİMLİ, 4857 sayılı Kanunda Düzenlenen Kısmi Süreli İş Sözleşmesi, s.49 vd; ÇİL, Şahin, Açıklamalı-İçtihatlı Kıdem Tazminatı, s.16.

[5] Y22HD.18.9.2019 T., E.2016/18449, K.2019/16587; Y9HD.12.12.2019 T., E.2016/10738, K.2019/22334 Legalbank.

[6] Y7HD.11.2.2016 T., E.2015/27034, K.2016/2649; Y9HD.14.4.2016 T., E.2015/ 29214., K.2016/9500, Çalışma ve Toplum.

[7] Y22HD.18.9.2019 T., E.2016/18449, K.2019/16587; Y9HD.12.12.2019 T., E.2016/10738, K.2019/22334 Legalbank

[8]ÇELİK, Nuri/CANİKLİOĞLU, Nurşen/CANBOLAT, Talat, İş Hu­kuku Dersleri, 33.Baskı, İstanbul 2020, s.679-681.

 

3. Parti Lojistik Pazarının Büyüklüğü 2028 Yılında 1,8 Trilyon TL’ ye Ulaşabilir

Satın Alma Eğitimleri 3. Parti Lojistik Pazarının Büyüklüğü 2028 Yılında 1,8 Trilyon Tl' Ye Ulaşabilir

Satın Alma Eğitimleri 3. Parti Lojistik Pazarının Büyüklüğü 2028 Yılında 1,8 Trilyon Tl' Ye UlaşabilirStrategy& Türkiye, 3. parti lojistik pazarına ilişkin araştırmasının sonuçlarını duyurdu. Araştırma, 3. parti lojistik pazarının 2028 yılında yaklaşık 1,8 trilyon TL hacmine ulaşabilecek güçlü bir potansiyele sahip olduğuna dikkat çekiyor. Sektörün büyümesinin itici gücü olan temel etkenler ise küresel ticaret rotalarındaki değişimler, lojistik müşterisi sektörlerin talep artışları ve Türkiye’nin bir küresel üretim merkezi olarak önemini artırması olarak sıralanıyor.

Türkiye’nin 3. parti lojistik pazarının son beş yılda kaydettiği dikkat çekici büyümeye dikkat çeken araştırma, sektörün 2028 yılında yaklaşık 1,8 trilyon TL’ye ulaşabileceğini öngörüyor. Bu büyümenin itici gücü olan temel etkenleri ise küresel rotalarda yaşanan değişimler, müşteri sektörlerinin taleplerindeki artışlar ve Türkiye’nin bir üretim merkezi olarak küresel ölçekteki konumunu güçlendirmesi olarak sıralıyor. Rapor, pazarın tanımı ve büyüklüğü, pazardaki büyüme faktörleri, gelecek büyüme alanları, e-perakende lojistiği ve e-İhracat ile rekabet ortamı başlıklarında toplanıyor.

Araştırma, sektörde sürdürülebilir başarı için yatırımların yapılması gereken yetkinlik alanları arasında, güçlü operasyonel altyapı, müşteri hizmet kalitesi, sağlam mali yapı, ürün-hizmet portföyü entegrasyonu ve teknoloji kullanımının altını çiziyor.

Türkiye önemini artırıyor

Araştırma, son dönemde küresel ticaret rotalarındaki değişime bağlı olarak, Türkiye’den geçen ve Asya-Avrupa arasındaki ulaşım için kritik öneme sahip ‘Orta Koridor’un jeopolitik öneminin daha da arttığına dikkat çekiyor. Yine, 3. parti lojistik sektörü için kilit müşteri konumunda olan kimya, tekstil ve hazır giyim, otomotiv, e-perakende, elektronik, beyaz eşya ve mobilya sektörlerinde iç tüketim talebinin artışı pazarı büyüten etkenler arasında yer alıyor. Küresel tedarik zincirlerindeki kırılmalar sonrası Türkiye’ye gelen üretim kapasiteleri (nearshoring) sayesinde Türkiye’nin ihracatında kaydedilen büyüme de pazarın büyümesinde önemli rol üstleniyor.

Yeni teknolojiler ve düzenlemeler büyümeyi teşvik ediyor

Arz tarafında, döviz kuru değişimleri ve operasyonel maliyetlerdeki artışlar 3. parti lojistik oyuncuları için zorluklar yaratırken, robot, veri analitiği, dron ve blok zincir gibi teknolojilerin artışının yanı sıra “Yeşil Lojistik” gibi düzenlemeler ve Türkiye’nin lojistik altyapısını güçlendirmeye yönelik yatırımları, sektörün büyümesini teşvik ediyor.

E-perakende lojistiği ve e-ihracat başlıkları da, 3. parti lojistik sektörünün büyüme yolundaki önemli iki etken olarak öne çıkıyor.

2019 yılından beri e-ticaret sipariş adedi yılda ortalama yüzde 52 büyüdü ve 2022 yılında yüzde 9’u sınır ötesi olmak üzere 4,8 milyara ulaştı. 2023 yılında toplam ticaret içerisinde yüzde 22’lik paya ulaşan e-ticaret hacminin 2028 yılında %29’a ulaşacağı tahmin ediliyor.

Araştırma sonuçları bu büyümede, artan internet kullanımı, değişen tüketici alışkanlıkları, tedarikçilerin online satış eğiliminin artması, uzaktan ödeme imkânları ve e-perakende sektörüne yapılan yatırımların önemli etkisi olduğunu ortaya koyuyor.

Sektörün geleceğine tüketici talepleri yön veriyor

Araştırma bulguları, tüketicilerin e-perakende teslimatları ile ilgili en önemli üç beklentisinin ‘gerçek zamanlı izlenebilirlik’, ‘sağlam ve eksiksiz teslimat’ ile ‘personel tutum ve davranışı’ olduğunu gösteriyor. Araştırma, e-perakende lojistiği pazarının 2023 yılındaki 52 milyar TL’lik seviyeden TL bazında %37 yıllık ortalama büyüme ile 2028 yılında 246 milyar TL’yi aşabileceğine işaret ediyor. Perakende e-ihracat pazarının ise TL bazında %44 yıllık ortalama büyüme ile 2023 yılındaki 28 milyar TL seviyesinden 2028 yılında 185 milyar TL’ye ulaşacağı tahmin ediliyor. Ticaret Bakanlığı’nın sunduğu yurtdışı depo kiralama ve dijital pazaryeri tanıtım desteği gibi e-ihracat destek paketlerinin büyümeyi teşvik ettiği vurgulanıyor. Perakende e-ihracat lojistiği pazarında ise, gümrük mevzuatlarındaki kolaylıklar ve vergi muafiyetlerine bağlı olarak 2023 yılında 3,5 Milyar TL olarak gerçekleşen hacimden 2028 yılında 36,5 Milyar TL’ye yükseliş bekleniyor.

Rekabet ve gelecek öngörüleri

Araştırma, 3. parti lojistik sektöründe rekabetin gittikçe yoğunlaştığına da dikkat çekiyor. Bunun bir sonucu olarak, sektördeki oyuncular yetkinlikleri ve pazar konumlanmaları doğrultusunda müşterilerine, hedef sektörlerine ve rotalara uygun ürünler ve hizmetler geliştirmeye odaklanıyor. Sektörün geleceğinde başarıyı sürdürmek için ise güçlü operasyonel altyapı, müşteri hizmet kalitesi, sağlam mali yapı, ürün-hizmet portföyü entegrasyonu ve teknolojinin artarak kullanımı yatırım yapılması gereken yetkinlik alanları olarak öne çıkıyor.

Satın Alma Eğitimleri 3. Parti Lojistik Pazarının Büyüklüğü 2028 Yılında 1,8 Trilyon Tl' Ye UlaşabilirRapora erişim için: https://www.strategyand.pwc.com/tr/tr/pdf/turkiye-3-parti-lojistik-pazari-arastirmasi.pdf

 

Carry Trade

Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem Carry Trade

Carry Trade Nedir ?

Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem Carry TradeCarry Trade, yatırımcıların düşük faiz oranlarına sahip para birimlerinden borç alıp, bu parayı daha yüksek faiz oranlarına sahip para birimlerinde yatırım yaparak aradaki faiz farkından kazanç elde etmeyi amaçlayan popüler bir finans stratejisidir. Bu yöntem, özellikle Forex piyasalarında sıkça tercih edilir ve global ekonomik farklılıklardan yararlanma fırsatı sunar.

Carry trade stratejisi, temelde iki para birimi arasındaki faiz oranı farkını kullanır. Yatırımcılar, düşük faiz oranlarına sahip bir para birimiyle borçlanır ve elde ettikleri sermayeyi daha yüksek getiri sağlayacak başka bir para birimine yatırır. Bu işlem, faiz oranlarındaki değişikliklere ve piyasa koşullarına bağlı olarak önemli kazançlar sağlayabileceği gibi, bazı riskleri de beraberinde getirir.

Carry Trade Örneği

Yabancı spekülatör, faiz oranı nispeten daha düşük dövizi ülkemize getirip, TRL’ne çevirir. Bugün itibari ile TRL’nın faiz oranı, paranın miktarının çok veya az oluşuna göre de değişkenlik göstermektedir. TRL’ne çevrilen kapitalin (ana paranın) ülkemizdeki yüksek faiz getirisi ile nemalanan spekülatör belli bir vade sonunda ana para üzerine aldığı TRL cinsinden faizi de ilave ederek tekrar dövize çevir ve ülkemizden gitmek istemesi halinde parasını faizli bakiye üzerinden yurt dışına transfer eder.

Örnek ;

Ana para : USD.5.000.000.- kabul edelim.

Dövizin Türk Lirasına çevrilmesi gerekir yüksek faizli yatırım araçlarından yararlanması için;

TRL’ne çevirme;

USD.5.000.000.- x USD TRL Kur C/32.20 = TRL.161.000.000.-

Elde edilen TRL ana parayı % 60 ile 6 ay vadeli değerlendirelim;

TRL.161.000.000.- x % 60 x 180 gün (6 ay) = TRL.48.300.000.- Faiz getirisi

Ana para TRL.161.000.000.- + Faiz getirisi TRL.48.300.000.- = TRL.209.300.000.-

6 ayın sonunda USD / TRL kurunun ise az yükselişle C/33.00 olduğunu varsayalım.

Ana para + faizli bakiyenin ne kadar USD satın alacağına bakalım;

TRL.209.300.000.- / USD TRL C/33.00 = USD.6.342.424.00 Satın alınan USD

Carry Trade işlemine USD.5.000.000.- ile başlandı

Carry Trade işleminde USD.6.342.424.00 faizli bakiye elde edildi.

Özetle;

USD.5.000.000.- ile başlanılan carry Trade işleminden USD.1.342.424.- gelir elde edildi ve Carry Trade işlemine mesnet olan ana para ülkemizi terk etti ve gitti.

Carry Trade İçin En Önemli Unsur

Altın TepsiYerel para üzerinden verilecek faizin yüksek, döviz kurlarının stabil kalması. Hatta döviz kurlarının daha da gerileyerek yerel paranın değerlenmesi Carry Trade işlemi yapan spekülatörlerin arayıp da bulamadığı, altın tepsi içinde sunulan bir fırsattır.

Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan Arap Bankacılık Zirvesi’nde yaptığı konuşmada

“TL’nin reel olarak değer kazanmasını bekliyoruz” dedi.

Kaynak: https://www.dunya.com/ekonomi/merkez-bankasi-baskani-karahandan-tl-aciklamasi-deger-kazanmasini-bekliyoruz-haberi-728635

Bu demektir ki Carry Trade yapan spekülatörler daha fazla kazanacak ve Carry Trade derinliği daha da artacak.

Her işlemde belli oranda risk olsa da Carry Trade işleminde de kur riski olsa da, kur riskinin azaltılmasına yönelik türev işlemlerinin kullanıldığı unutulmamalıdır.

Carry Trade Tam Gaz  (Alıntı)

Döviz GörselYabancıların türk bankaları ile swap miktarı 17 mayıs haftasında artışını sürdürdü.

Yabancıların carry trade girişleri geçen hafta da hız kesmeden devam etti.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerinden Bloomberg HT tarafından yapılan hesaplamalara göre yabancıların Türk bankaları ile yaptığı para takası (swap) miktarı 17 Mayıs haftasında 2,2 milyar dolar arttı.

Son haftayla birlikte seçim sonrası yapılan swap miktarı 15,9 milyar dolar arttı.

Carry trade tam gaz devam ederken, yabancı bankaların Türkiye’de carry trade işlemlerine ilişkin analizleri de sürdü.

BofA Securities yüksek carry getirisi, cari dengede mevsimsel pozitif görünüm, sıkı parasal koşullar ve rezervlerdeki artışa işaret ederek Türk lirasında uzun pozisyon tavsiyesinde bulundu.

Mikhail Liluashvili ve David Hauner’in de aralarında olduğu BofA analistlerinin yayımladığı raporda, “Pozitif cari denge mevsimselliği ve sıkı parasal koşullar Türk lirası carry trade getirisini gelecek birkaç ayda destekleyecektir. Türk lirasında forward işlemleri üzerinden uzun pozisyondayız” denildi.

Raporda “Düşük carry ve yabancı sahipliği tahviller için olumlu ancak piyasa bizim tahminimize göre daha güvercin bir para politikası görünümüne sahip” değerlendirmeleri yer aldı.

Swap Miktarları
Kaynak: https://www.bloomberght.com/carry-trade-tam-gaz-2353507

Maliye Bakanımız Sayın Mehmet Şimşek’ten Bir Alıntı

Görüş ve finans konularındaki fikirlerine her zaman büyük saygı duyduğum duayen insan Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek’den Carry Trade ile ilgili küçük bir açıklamayı paylaşıyorum.

 Mehmet şimşek’den Carry Trade

Ülkemize Para Girişi Var

Sayın bakanımız çok haklı. Sırtımızı sıcak paraya / Carry Trade’ye dayayamayız. Ancak son günlerde gelen paraların doğrudan yatırım değil, ülkemizdeki stabil / hareketsiz döviz kuru ile yüksek faizin cazibesine gelen  spekülatörlerin paralarıdır.

Sonuç ne olur dersiniz;

Ülkemizdeki bu durum (yüksek faiz / stabil hatta gerileyen döviz kuru) asla sürdürülebilir ve kabul edilebilir bir durum değildir.

Bugünkü Carry Trade koşulları;

  • spekülatörlere büyük kârlar veren,
  • ülkemiz yatırımında,
  • istihdam oluşturulmasında,
  • üretim yapılmasında,
  • ihracatın arttırılmasında

oldukça büyük dezavantajdır

Ve;

İthalatçılar için oldukça büyük fırsattır.

Ülkemizin kaynakları yatırıma dönüştürülmeden spekülatörlerin menfaatleri doğrultusunda ülkemizi terk ediyor.

Ben Bu Filmi Daha Önce Görmüştüm

94’lü ve 2000’li yılları hatırlıyorum da. Oyuncular farklı da olsa, Carry Trade filminin konusu aynı idi. Dolayısıyla ben bu filmi daha önce görmüştüm.

Ülkemiz kazanmadı.

Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem Carry TradeReşat Bağcıoğlu

ICC Uluslararası Ticaret Odaları

Türkiye Milli Komitesi

Türkiye Bankacılık Komite Başkanlığı Üyesi

 

Organizasyonlarda Kurumsallaşma

Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem Organizasyonlarda Kurumsallaşma

Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem Organizasyonlarda KurumsallaşmaKurumsallaşma, kişilerden bağımsız olarak organizasyonlardaki YBD sistemlerinin kendiliğinden işlemesidir. Kurumsallaşmış organizasyonlarda, YBD sistemlerinin işlemesi bir kişinin varlığına sıkı sıkıya bağlı değildir. Organizasyon içinde hangi pozisyonunda olursa olsun, yöneticilerden veya çalışanlardan birinin veya bir kaçının ayrılması ile organizasyon faaliyetlerinde ani değişme ve aksama meydana gelmez. Aynı şekilde kurumsallaşan şirkette çok kişi çalışmasına rağmen tek bir kişi gibi iş birliği için de faaliyetleri sürdürmeye devam eder. Ürettiklerin ürünleri/hizmetleri önceden ilan ettikleri standartlarda ve uygulama birliği içinde üretmeye devam ederler.

Büyüyen bir organizasyondaki faaliyetlerin; önceden belirlenmiş standartlarda, kararlılık ve süreklilikle devam ettirilmesi için kişilere bağlı olmadan işleyen YBD sistemlerinin kurulmasına kurumsallaşma denir. Kurumsal yönetim, kişisel yönetimin tam tersidir. Kurumsal yönetim, şirketlerin ömrünün, insanların ömründen daha uzun olmasını sağlar.

YBD sistemin kişilerden bağımsız olması, tek bir kişinin tüm YBD sistemlerini değiştirememesidir. En üst yöneticinin bütün kararları, yürütme ve kontrol sistemlerini istediği zamanda değiştirememesidir. Hizmetlerin ve yönetim sistemlerinin sık sık değişmemesine kararlılık da denilir. Kurumsallaşmanın olduğu şirketlerde, kararlılık sağlamak için en üst yöneticiyi dahi bağlayan kararlar, yürütme ve kontrol sistemleri vardır. Kurumlaşmış şirketlerde kararların, yürütme ve kontrol sistemlerinin değişmesi için belirli süreçler içinde en üst yöneticinin de içinde bulunduğu veya bulunmadığı kurulların (genel kurul, yönetim kurulu, icra kurulu, ortaklar kurulu, danışma kurulu, üst yöneticiler kurulu, vb.) karar alması veya onay vermesi gerekir. En üst yöneticinin her istediği kararı alamadığı, her istediği yürütme ve kontrol sistemlerini kuramadığı organizasyon yapılarında kurumlaşma gerçekleşebilir. Zorunlu kurul kararların alınmasında kurul üyeleri, en üst yöneticinin her önerisini koşulsuz kabul ediyorsa kurumlaşma gerçekleşmemiştir.

Kurumsallaşma, organizasyonların kurullarla yönetilmesiyle mümkündür. Organizasyonun en üst yöneticisinin hesap verdiği ve onay aldığı kurullar, yapılan üretim/hizmet faaliyetlerinde alınan kararların çok hızlı bir şekilde değişmemesindeki güvencedir. Aynı şekilde kurullar en üst yöneticinin kararlara uygun davranıp davranmadığını da kontrol eder. Bu durum en üst yöneticinin (patron da olabilir) kendi şahsi çıkarları ile şirketin çıkarları arasında çıkar çatışması yaşandığında, şirket çıkarlarına göre davranmasını sağlar. Kurulların yönetimde yer alması kişisel yönetimi azaltır, önemli işler bireysel kararlar yerine önceden kurulların verdiği kararlara göre icra edilir.  Böylece en üst yöneticinin fikirlerinden farklı olarak organizasyon/şirket kararları ve kontrol sistemleri oluşur. Organizasyonlara/şirketlere özgü kararlar ve kontrol sistemler, organizasyondaki yönetici ve çalışanların ortak aklıyla (istişareyle) oluşur. Kurumsallaşma ortak aklın işletilmesidir.

Önemli kararların alınması için kurulan kurullar, ortak aklı işletme mekanizmalarıdır. Kurullar olmadan da en üst yönetici kendi astları ile istişareler yaparak ortak aklı işletebilir. Fakat bu durumda en üst yöneticiye karşı fikir üretme mekanizmaları zayıflar. Çünkü üst ast ilişkisi eşitsizlik üzerine kurulan bir ilişkidir. Birçok üst yönetici kendi ile eşit olmayanların görüşlerini kabul etme eğiliminde değildir. Özellikle, uzun yıllar yöneticilik yapan kişiler kendi astlarının fikirlerini uygulamaya karşı dirençlidir. Çünkü zaman içinde, kendisinin her zaman astlarından daha iyi fikirler üreteceği kabulü kuvvetlenir. Bu duruma güç zehirlenmesi denir ki ortak aklın işletilmesini engeller.  Bu nedenle kurulların olmadığı yerde ortak aklın işletilmesi yöneticinin zamanla değişebilecek kabullerine sıkı sıkıya bağlıdır. Bu da kurumsallaşmamış kişiye bağlı YBD sistemlerinin varlığını gösterir. Bilgi akışı her an bozulabilir.

Bir şirketin tamamının tek bir kişiye ait olduğu şirket yapılarında, patronlar en üst yöneticidir. Kendisinin kararlarını değiştiren veya kendisini denetleyen kurullar istemez. Kişisel yönetim sergilemek isterler. Bu nedenle kurumsallaşamaz. Aynı şekilde, aile şirketlerinde, kurucu patron olan baba veya abi konumundaki patron kendi yetkilerini aile bireyleriyle paylaşmak istemez, kurulların varlığını gereksiz görür, kurumsallaşamaz. Kurucu patron ölünce aynı yetenek ve bilgi de yerine dolduracak ikinci nesilden bir en üst yönetici çıkmadığını zaman, şirketler zarar ederek küçülür veya iflas eder. Çünkü bu şirkette YBD sistemleri tek bir kişiye bağlıdır. Kişinin görevden ayrılması YBD sistemlerindeki bilgi akışını bozar.

Kurumsallaşmamış bir şirket yapısı örneği olarak, bir babanın ve üç çoğunun yönettiği şirketi verebiliriz. Tekstil atölyesi kurarak başlayan bir kişi çocuklarının yanında istihdam eder. Zamanla büyüyen şirket yüzlerce çalışan büyüklüğe ulaşır ve çocuklarının her biri büyüyen atölyelerde yönetici olur. Ancak hiçbir çocuk diğeri ile aynı yönetme becerisine sahip değildir. Babadan daha iyi yönetici olan çocuk olsa dahi baba kendi üzerinde bir konuma o çocuğu getirmez. Bu nedenle her şey babanın sağlıklı bir şekilde şirketinin başında durmasına bağlıdır. Kendisin öldüğünde şirketin devam etmesinin isterse, iki şey yapmak zorundadır ya kendisinin yerine getireceği çocuğunu yanında yetiştirir veya şirketini kurulların yönettiği kurumsallaşmış yapıya dönüştürür. Böylece kendisinden sonra kurucusu olduğu tekstil şirketi, yetenekli çocuğun bireysel yönetimi veya kurullarla kurumsallaşarak profesyonel yöneticilerle devam eder.

Sonuç olarak, organizasyonlar/şirketler kurullarla yönetiliyor, sermaye sahiplerinin bizzat yönetmesine gerek kalmadan, profesyonel yöneticilerle yönetilerek, karlılığını sürdürüyor ise kurumsallaşma gerçekleşmiş demektir. Kişilere sıkı sıkıya bağlı, kişisel yönetim yoktur. Sermaye sahiplerinden biri yönetiyorsa bile, profesyonel bir yönetici gibi kurulların aldığı kararlara uyarak yönetir. Kurumsal şirket yapısı patronları dahi bağlar.

Kurumsallaşma ve Organizasyon Büyüme Dengesi

Şirketler büyülerken, büyüklükleri oranında kurumsallaşmazlarsa büyümeleri yavaşlar. Çünkü artık yönetilemez hale gelir. Etkililik, ekonomiklik ve verimlilik sağlanması giderek zorlaşır. Bir noktadan sonra kar getiren şirketlerde zarar edilmeye başlanır, kar amacı olmayan kamu kurumlarında ise hizmetler işlemez veya gecikir. Müşteriler veya hizmetten faydalanan aboneler, vatandaşlar taleplerine karşılık alamazlar. Özel şirket zararlardan dolayı iflas ederken, kamu kurumları yozlaşır, vatandaşlar ile devlet arasında sorunlar yaşamasına neden olurlar. Kurumsallaşma, büyüyen organizasyonların etkili, verimli ve ekonomik yönetilmesinin yöntemi olarak, şirketlerin ve organizasyonların/devlet kurumlarının dengeli büyümesine de imkan sağlar.

Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem Organizasyonlarda KurumsallaşmaŞirketler büyüdükleri halde kurumsallaşmıyorsa, genel şirket giderleri içindeki, yönetim maliyetleri oranı azalır, taleplere hızlı cevap verilir fakat sık sık değişen şirket kararları oluşur. Uygulama birliği azalır, her yönetici kendi birimini dilediği gibi yönetir, keyiflik artar, şirket hizmetlerinde kararlılık ve belirlilik kaybolur. Tüm bunların sonucu da büyüdüğü halde kurumsallaşmayan şirketin güvenirlik ve itibarı azalır.

Örneğin binlerce çalışanı olan büyük bir şirket, sadece bir kişinin yönetiminde ise tek akılla yönetiliyordur. O kişinin de her zaman sağlığı yerinde olması ve her zaman görevinin başında olması gerekir. Hiç durmadan çok önemli kararlar vermesi gerekir. Bu şartlar sağlanmadığında şirket yönetimin süreklilik ve kararlılık olmaz. Büyük şirketler kişisel yönetim usulü ile etkili, ekonomik ve verimli yönetilemez.

Şirketler büyümedikleri halde kurumsallaşıyorsa, genel şirket giderleri içindeki yönetim maliyetleri çoğalır, taleplere hızlı cevap verme azalır. Sistemler yavaş işler. Karar verme süreçlerinde kurulların karar vermesi beklenirken, kurullarla yönetilmeyen rakip firmaların hızlı karar alması nedeniyle müşterilerini kaptırır, rekabet gücü azalır. Hantal yönetim yapısı ile değişiklikleri hızlı gerçekleştiremez ve çözüm üretme gücü azalır. Tüm bunların sonucun da büyümediği halde kurumsallaşan şirketin güvenirlik ve itibarı azalır.

Örneği 15 kişinin çalıştığı küçük bir tekstil atölyesinin, 50 tane ortağı varsa, bu ortakların bir kısmından 7 kişilik yönetim kurulu kurulmuş, 3 tanesi ile icra kurulu kurulmuş ve 40 tanesi de genel kurul üyesi olmuşsa böyle bir kurumsal yapıda hızlı karar vermek adeta imkansızdır.  Özellikle fiyat tekliflerinin kabul edilmesinde, sürekli yönetim kurulu üyelerinin onayı gerekiyorsa, rakip firmalarla, pazarlık iş alma konusunda rekabet edemez. Etkili ekonomik ve verimli yönetim sergilenemez. Bireysel yönetimin olduğu küçük ölçekli firmalar, çok kurumsal yönetimi olan küçük ölçekli firmalardan daha etkili ve verimli yönetilir.

Kurumsallaşma, ortak akılla isabetli kararların alınmasını sağlayıp sık sık karar değişmesini engellerken süreklilik sağlar. Ancak bu durumun olumsuz yan etkisi olarak karar alma süreçleri uzar. Süreklilik ve yavaşlama arasında denge; organizasyondaki karar alan kurul sayılarının ve var olan kurul üye sayılarının azalıp artması ile sağlanır.

Yukarıda anlatılan geçen nedenlerle büyüme oranına göre kurumsallaşma olmalıdır. Kurumsallaşma ve şirket büyüklüğünün en uygun dengesinin doğru tespiti, yönetim biliminin en önemli konusudur. Çünkü kurumsallaşmanın gerektiği kadar gerçekleşmesi faydalı iken gerektiğinden fazla olması zararlıdır. Bu konuyla ilgili olarak “Yönetim Olgunluk Seviyeleri ve Yönetim Kademe Sayıları” bölümde geniş bilgi verilecektir.

Borsa ve Kurumlaşmanın Önemi

Kurumsal yönetim, yönetime katılmadan para kazanmak isteyen sermaye sahiplerinin, sermayeleriyle şirketlere ortak olup, güven içinde, gelir elde etmesini mümkün kılar. Kurumsal yönetim her yatırım yapan sermayedarın arzuladığı ideal yönetim tarzıdır. Böylece sermaye sahibinin yaptığı yatırım kendisini meşgul etmeyecek, güvenli bir şekilde gelir elde edecek, başka yaptırımlara yönelmeye zaman ve fırsat bulacak.

Kurumsallaşma, şirket ortaklarının arasındaki anlaşmazlıkları en aza indirerek, çok ortaklı şirketlerin çoğalması sonucunu doğurur. Şirket yönetimlerindeki yolsuzlukları en aza indirerek, sermaye sahiplerine güvence verir. Akraba veya arkadaşların kurdukları şirketlerde, uzun süren ortaklıkların devam etmesi için kurumsallaşma mutlaka gereklidir. Aksi takdirde kişisel yönetim anlayışı farklılıkları zamanlar artarak, ortaklık biter. Kurumsallaşma ortaklıkların yürümesini kolaylaştırdığı için birbirini akraba veya arkadaş olarak tanımayan insanlardan oluşuna çok ortaklı şirket sayılarının artması sonucunu doğurur. Küçük sermaye sahipleri çok büyük şirketler kurar. Bu durumu ülkelerin milli gelirlerinin tabanda yayılmasını ve gelir dağılımında adaleti sağlar.

Çok sayıda sermayedarları olan şirketlerde, küçük sermaye sahipleri çok az da olsa yönetimde söz sahibi olmak istediklerinde, kurullar vasıtasıyla kurumsallaşan şirketlerde, yönetime etki ederler. Örneğin genel kurulda binlerce sermayedar bir araya gelerek yönetim kurullarını denetleyerek etki ederler. Özellikle internetle birlikte iletişimin arttığı günümüzde, küçük sermaye sahiplerinin genelle kurullarda etkileri artabilir. Kurulların vasıtası ile yönetime etki eden küçük pay sahibi sermayedarların, şirketin kendileri ait olduğunu hissederek sahiplenirler.

Borsaların temel görevi, kurumsallaşmış şirketlerin hisselerini, şirketlerin yönetmekle uğraşmadan yatırım yapmak isteyen çok sayıda küçük sermaye sahiplerine satmaktır. Borsa yönetimleri, şirketler ortak olmak isteyen küçük sermayedarlar adına, hisselerini halka arz ederek küçük sermayedarlar satmak isteyen şirketlerin kurumsallaş oranlarını inceler. Kurumsallık oranlarına göre hangi piyasa grubunda hissesinin satışa sunulacağına karar verirler. Çünkü kurumsallık oranlarına göre halka gelir güvencesi verebilirler. Kurumsal olmayan şirketlerin verdikleri gelir güvencesine güvenilmez. Çünkü her an her şey değişebilir.

Kurumsallaşmasını tamamlamamış şirketler, borsalarda hisse satamazlar. Fakat dünyadaki her borsa farklı farklı kurumsallaşma ölçülerine sahiptir. Şirketlerin kurumsallaşma oranlarının çok yüksek olduğu gelişmiş olan ülkelerdeki borsalarda, gelişmemiş ülkelerin şirketlerinin hisseleri (kendi ülke borsalarında satılıyor olsa biler) satılmaz. Çünkü kurumsallaşması çok iyi olmayan şirket yönetimlerinin, sermaye sahiplerinin aleyhine yolsuzluk yapılarak sermaye sahiplerin dağıtılacak karları azalmasını engelleyecek bir güvenli kurumsal yapıları yoktur.

Kurumsallaşma sadece, şirket yönetimlerin gayretlerine bağlı değildir. Aynı zaman ülkelerin şirketlerin kurumsallaşmasını teşvik eden veya zorunlu kılan hukuk sistemlerine de bağlıdır. Rüşvetin ve vergi kaçırmanı yaygın olduğu ülkelerde şirketler vergi kaçırma yarışına girer. İstenildiğin devlet görevlerine gösterilen resmi hesaplar ile devlet görevlilerinde gizlenen sadece yöneticilerin görebildiği gayri resmi hesaplar oluşmaya başlanır. Sadece yöneticilerin görüp devletin göremediği söz konusu gayri resmi hesapları, yönetimin içinde bulunmayan ortaklar ve borsadaki hisse sahipleri de göremezler. Bu durum yolsuzluk yapılmadığı güvencesi ortadan kaldırır. Devletin kontrol edemediğini hissedarlarda kontrol edemez. Kontrolün olmadığı şirketlerde ise kurumsallaşma tamamlanamaz. Bu tür devletlerdeki şirketlerin hisseleri de gelişmiş ülkelerin borsalarında satılmaz.

Bir ülkedeki şirketlerin kurumsallaşması, aynı zaman ülke ekonomisinin gelişmesine ve büyümesi katkı sağlar. En kurumsal şirketlerin en gelişmiş ülkelerde olması bir tesadüf değildir. Devletler kalkınmayı gerçekleştirmek için yatırım yaptıkları gibi ülkelerinde kurulan şirketlerin kurumsallaşmasına yönelik eğitim, danışmanlık hizmetleri de vermelidir. Aynı şekilde kurumsallaşmayı zorunlu kılan hukuki tedbirlerde almalıdır.

Kurumsallaşmanın Tamamlanma Şartları

Kurumsal yönetiminin tamamlanması için gerekli olan şartlar: yazılılık, yetki ayrımı, yetkili kurullar, uygulamada birlik, belirlilik ve güvenirlilik. Organizasyonlarda/şirketlerde bu şartlardan biri olmadığında kurumlaşma gerçeklememiştir.

Kurumsallık ve yazılılık

Sözlü yönetimden, yazılı yönetim geçiş kurumsallaşmanın başlangıcı ve olmazsa olmaz şartıdır. Ancak yazılı yönetime geçiş, kurumsallaşmanı sadece başlangıcıdır, tamamlayıcısı değildir.

İlk kuruluş aşamasında, organizasyonlar küçüktür, yönetim bilgi döngüsü sözlü olarak döndürülmektedir. Yani aşağıya giden bilgiler ve yukarı giden bilgiler hep sözlü olarak iletilmektedir. Ancak devletin istediği, bilgilerin kayıtları yazılı olarak tutulur. Organizasyonun büyümesi, sözlü yönetim bilgi döngüsünden yazılı yönetim bilgi döngüsüne geçmeyi zorunlu kılar. Yazılı yönetime geçiş ise kurumsallaşmanın başlaması anlamına gelir. Yazılı yönetimin olmadığı bir organizasyonda kurumsal yönetim kurulamaz.

Organizasyonlarda “iç kontrol” kurumsallaşma öncesi sözlü yönetim döngüsü içinde de vardır. Kurumsallaşma aşamasındaki iç kontrolün öncesinden farkı, yazılı sistemlere dönüştürülmüş olmasıdır. Yönetim bilgi döngüsünün kurumsallaşma aşamasında, yönetimin üç aşaması olan planlama, yürütme ve kontrol yazılı sistemlere dönüştürülerek, büyüyen şirketlerin (sözlü yönetilmesi imkansız büyüklükte olan şirketlerin) yönetiminin etkili, ekonomik ve verimli olması sağlanır.

Büyüdükleri halde kurumsallaşmamış ancak kurucu patronun şahsi özverileri ve kişisel ilişkileri ile yönetilen aile şirketleri, kurucu patron öldükten sonra genelde ikinci nesil tarafından iflasa sürüklenmesi veya mirasçıların ortak yönetim sağlayamaması nedeniyle kapanırlar. Çünkü yazılı yönetim olmadığı için kurucu patronun tecrübesi ve ilişkileri kurumsal hafızaya aktarılmamıştır. Kişiye bağlı yönetim/kontrol oluşturulmuş, kişilerden bağımsız yönetim/kontrol sistemleri kurulmamıştır.

Yetki ayrımı ve yerine karar alma

Organizasyonlarda, yönetenler ve yönetilenler tarafından faaliyetleri sürdürmek için sürekli karar verirler. Şirketin büyümesi ile hem kararların sayısı hem de karar verenlerin sayısı artar. Kurumsal yönetime geçiş yapan organizasyonlar yazılı yönetime geçerken kimlerin hangi kararları alabileceğini de belirler. Buna yetki ayrımı da denir. Karar alma yetkisi olanlar aynı zamanda astlarına kararlarını ileterek, aldıkları kararların yerine getirilmesini sağlamak için emir verirler. Karar alma yetki aynı zamanda emir verme yetkisidir. Aynı zamanda emir verme yetkisi, verilen emrin yerine getirilmesi hususunda kontrol yetkisini de kapsar.

Yetki ayırımı yapılırken, etkisi az olan kararlar alt yöneticiler veya çalışanlar tarafından, etkisi çok olan kararlar üst yöneticiler tarafından verilmelidir. Kararların etkisi arttıkça, karar verecek makamda üst kademelere doğru gitmelidir. Hiyerarşi içinde en önemli kararları en üst yönetici vermelidir.

Kurumsallaşmada, yerine karar almama (yerine emir vermeme) çok önemlidir. Örneğin genel müdür (en üst yönetici), genel müdür yardımcısı, başkan, müdür ve şeflik şeklinde olan bir organizasyon hiyerarşisinde; genel müdür,  şefin amiridir. Şefin adına karar alıp, aldığı kararın yerine getirilmesi için şefe emir verebilir. Bu durumda genel müdür, bir alt kademedeki astı olan genel müdür yardımcısının, başkanın, müdürün yerine karar almış ve emir vermiş olur. Yerine emir verme çok sık olmaması durumda, yönetimin etkililiğini, ekonomikliğini ve verimliliğin azaltmaz. Ancak bu durumun sürekli olması halinde, aradaki yönetim kademelerini işlevsiz hale getirir. Aradaki yönetim kademelerine ihtiyaç yok demektir. Gereksiz yönetici maaşı verilmesi anlamına gelir ki bu durum genel müdürün gerekli olmayan bir yönetim kademesi kurduğu anlamına gelir.

Yönetim kademeleri öyle bir şekilde kurulmalıdır ki, yöneticilerin bir alt yöneticilere emir (alınan kararın iletilmesi) verecek ve kontrol edecek kadar vakti olmalıdır. Yöneticinin kendisinden iki alt kademeye düzenli olarak emir verecek veya sürekli kontrol edecek kadar vakti varsa (istisnai durumlar sonuca etki etmez) aradaki kademe gereksizdir. Büyüyen organizasyonlarda gereksiz olan yönetim kademeleri, YBD’nde bilgi akışını yavaşlatır, bozar bunun sonucu tekbir kişi gibi hareket etmesini zorlaştırır. Tek bir kişi gibi hareket etmeyince de etkili, ekonomik ve verimli yönetim ortadan kalkar.

Kurumsal organizasyonlarda, en üst yönetici ile onun üstündeki kurulların da alacağı kararlar neler olduğu önceden belirlidir. Bir birlerinin görev ve sorumluluk alanlarındaki konularda karar almazlar. Örneğin yönetim kurulu, en üst yönetici üstünde olmasını gerekçe göstererek karar alamadığı gibi en üst yönetici de yönetim kurulunun üyesi de olsa başkanı da olsa yönetim kurulunun adına tek başına karar almaz.

Astlarının yerine sürekli karar almayı tercih eden, her istediği kararın, üst kurullar tarafından onaylanmasını isteyen en üst yöneticiler, kurumsallaşmanın önünde en büyük engeldir. Böyle bir yönetim anlayışına sahip en üst yöneticinin/patronun olduğu şirkeler kurumsal yönetime geçemezler.

Yetkili kurullar ve kararların etkisi

Şirketlerin çok büyümesi durumunda, alınan kararlar sonucu harcanacak bütçe ve etkilenen kişi sayısı artması nedeniyle kararların etkisi de artar. Alınan kararların sonuçlarının olumlu olması sonucu da yararları çok büyük olduğu gibi sonuçlarının olumsuz olması durumda zararlarda büyük olur. Bu nedenle büyük şirketlerde alınacak çok önemli kararların, sadece en üst yöneticinin yetkisinde olmaması gerekir. Çünkü tek kişinin, yetkisini kullanırken hata yapma oranı, birden fazla kişinin aynı konuda kurul halinde ortak karar alırken hata yapma oranından fazladır. Bir konu üzerinde kurul halinde ortak karar verecek kişilerin sayısı arttıkça hatalı karar verme riski azalır.

Karar almadaki yetkili dağılımındaki ilke, alınan kararların etki ve önem derecesi artıkça, karar alacak kurulun üye sayısı da artmaktır. En önemli kararlar en fazla üyenin olduğu kurullarda olmalıdır. Kararların önemi, eyleme dönüştürecek çalışan sayısı, kapsadığı süre, maliyeti unsurlara göre belirlenir. Örneğin Genel kurul (100 kişilik kabul edelim), yönetim kurulu (7 kişilik kabul edelim)  ve icra kurulu (genel müdür ile beraber 3 kişi kabul edelim) olan bir şirkette, genel kurul beş yıllık stratejik planların kararlarını alırken, yönetim kurulu stratejik plana uygun olarak yıllık yatırım planlarını kararlarını alır. İcra kurul ise dört aylık uygulama planlarının kararlarını alabilir. Genel müdür (en üst yönetici) ise söz konusu planların gerçekleşmesine yönelik aylık haftalık programları uygulamaya koyar, haftalık değerlendirme toplantıları yapar, kontrol faaliyetlerini yürütür. Kararların alınmasında yetkili olan kurullar daha alt kurulların yerine karar almazlar, alt kurullarda üst kurulların yerine karar almazlar. Aksi takdirde, kurullar işlevlerini yitirir.

Tek kişinin verdiği kararlara göre kurul halinde verilen kararların hatalı olma riski azalır. Ancak kurul üye sayısı arttıkça karar alma hızı da azalacaktır. Sorunlara karşı çözüm üretme ve yeni gelişmelere uyum sağlama yavaşlayacaktır. Bu nedenle en üst yönetici ile kurullar arasında karar alma yetkileri belirlenirken, hızlı karar alınması gereken konular mutlaka en üst yönetici yetkisine bırakılmalıdır. Farklı önem derecelerine sahip olup da en üst yöneticinin yetkisine de bırakılmak istenmeyen kararlar da iki ayrı kurula bırakılabilir. En önemli karar en çok üyeli kurula, daha az önemli karar ise daha az üyeli kurula bırakılabilir. Tüm bu yöntemler, hem kurumsallığı sağlamak, hem de kurumsallaşmanın olumsuz etkilerini azaltmayı hedefler.

Önemli kararların kurul halinde alınmadığı büyük organizasyonlarda/şirketlerde kurumsallaşmanın tamamlanamaz.

Belirlilik ve Şeffaflık

Organizasyon yöneticilerinin ve çalışanlarının önceden ne yapacağın belirli olması için şeffaflık şarttır. Aynı şekilde şeffaflık içinde belirlilik şarttır. İki şart bir birinden ayrılamaz. Bir yoksa diğeri de yoktur. Şeffaflık belirliliği doğurur, belirlilik şeffaflığı doğurur. Şeffaflık YBD içindeki bilgilerin neler olduğunun ve olacağının önceden bilinmesini/belirliğini sağlar. En iyi kararlar alınsa da uygulanmadığı zaman başarılı sonuçlar alınamaz. Şeffaflığın olmadığı YBD sisteminde kontrolün sağlanması mümkün değildir. Bu nedenle kurumsallaşan organizasyon/şirket yapılarında, yöneticilerin ve çalışanların, görev ve yetkileri, kontrol usulleri önceden belirlenmiş ve şeffaf olarak ilan edilmiştir. Alınan kararların kontrol edilmesi de belirlilik sonucunu ortaya çıkarır. Durumu basit bir denklem gibi anlatabiliriz. Şeffaflık olmazsa kontrol olmaz, kontrol olmazsa kurallar uyulmaz, kurallar uyulmazsa kimin ne yapacağı önceden belirli olmaz. Yapılacak görevler ve işler önceden belirli olmazsa, şeffaflık olmaz.

Tek kişinin her türlü kararı almaya ve uygulatmaya yetkisi olduğu şirketlerde de yöneticilerin ve çalışanların, görev ve yetkileri, kontrol usulleri önceden belirlenmiş ve ilan edilmiş olabilir. Ancak bu durum şirketin kurumsal olduğunu göstermez. Çünkü üst yönetici her istediği kararı her zaman değiştirebilir. Çok sık değişmeye açık karar süreçleri, kısa zaman diliminde aynı iş faaliyeti için bir birinden farklı kararların alınabileceği anlamına gelir. Tek başına karar veren kişilerin, aynı sorun için birbiriyle çelişkili kararlar alabilme ihtimali çok yüksektir. Tüm bunlar belirliliği ortadan kaldırır. Belirsizlik ise şeffaflığı kaldırır.

Belirlilik ve şeffaflığın sağlanması, organizasyonlardaki önemli kararların kurullarda alınması ile mümkün olur. Çünkü herhangi bir konuda bir kişinin (en üst yönetici) karar değiştirmesi, çok kişinin (meclis veya kurul üyeleri) birlikte karar değiştirmesinden; daha kolay, daha hızlı, daha yüksek ihtimalli ve daha keyfidir. Herhangi bir konuda çok kişinin (meclis veya kurul üyeleri) birlikte karar alması veya değiştirmesi, tek kişiye göre karar almasından veya değiştirmesinden, daha zor, daha yavaş, daha düşük ihtimalli, daha objektiftir. Bu nedenle çok önemli kararların kurullar tarafından alındığı kurumsal şirketlerde, en üst yöneticiler ve alt yöneticiler her konuda her istediği kararı alamadıkları için belirlilik ve şeffaflık vardır.

Belirlilik ve şeffaflık organizasyonun tek bir kişi gibi hareket ettirmeyi sağlar.

Hiyerarşik denetim dışında denetim sistemi

Yönetmek denetlemektir. Bu nedenle ister küçük isterse büyük olsun tüm organizasyonlarda hiyerarşik denetim vardır. Hiyerarşik denetim düzenli ve sistemli değildir. Yöneticilerin keyfi isteklerine göre değişiklik gösterir. Hatta hiyerarşik denetimler bazı nobran yöneticiler tarafından, kendi egolarını tatmin etmek için kullanılır. Her yöneticinin hiyerarşik denetim usulü farklıdır. Yönetimin kişilere bağlı olmadığı kurumsal yönetimlerde, denetimin de kişilere bağlı olmadan, belirlilik ve şeffaflık ilkelerini uygun olarak yapılması gerekir. Bu amaç doğrultusunda, hiyerarşik denetimlerin dışında, düzenli ve sistemli denetimler yapılması en üst yöneticiye doğrundan bağlı denetim birimleri kurulur.  Bu denetim birimleri, profesyonel denetçiler vasıtası ile nesnel, kişisel olmayan, sadece verilere dayalı, kanıtlanabilir tespitlerde bulunarak etkili, verimli ve ekonomik yönetimin gerçekleşmesine katkıda bulunur. Söz konusu denetim mekanizması bazı kurumlarda, en üst yöneticinin hesap verdiği yönetim kurulu  başkanlarına veya denetim komitelerine bağlıdır.

Hiyerarşik denetimlerin dışında, işi sadece denetim yapmak olan birimlerin olmaması kurumsallaşmanın tamamlanmasına engeldir. Çünkü hiyerarşik denetim sürekli ast üst ilişkisi içinde olan kişilerin birbirlerini denetlemesine ve hesap vermesine dayalı olduğu için hiçbir zaman objektif  ve kişilerden bağımsız olmaz.

Değişim ve güvenirlilik

Tek bir kişinin (en üst yöneticinin) kurullar tarafından alınan önemli kararları değiştiremediği kurumsal şirketlerde, en üst yöneticinin veya daha alt yöneticilerin değişmesiyle, şirketin kurulları tarafından alınan kararları ve faaliyetlerle ilgili uygulama ve kontrolleri değişmez. En üst yöneticinin değişmesi kurumsal şirketlerdeki kurulların yapılarının ve kararlarının değişmesine çok az etki edebilir. Fakat bu etki, güvenirliliği bozacak kadar, çok hızlı ve büyük olmaz. Söz konusu etki çok hızlı ve büyük oluyorsa, şirketteki kurumsallaşma yeterli seviyede değildir. Kurumsal şirketlerde en üst yöneticinin değişmesi ile YBD sistemleri geliştirilebilir ama tamamen değiştirilmez.

Tek bir patronun her şeye karar verdiği aile şirketlerinde, kurullar olsa kurumsallaşma olmaz. Çünkü yaşı en büyük olan aile büyüğü (baba, amca, abi vb.) diğer aile bireylerinin şirket kurullarında yetki kullanmasını engeller. Kendisinden farklı düşünen diğer aile bireylerine, kendi görüşlerin dikte eder.

Tek bir kişinin (en üst yöneticinin) şirketin bütün kararlarını değiştiremediği durumlarda, alt yöneticiler, çalışanlar, hissedarlar, paydaşlar, tedarikçiler, alt taşeronlar, müşteriler şirketin kendilerini ilgilendiren konularda alınacak kararları, yapılacak uygulamaları, yapılan kontrolleri önceden bilirler. Çünkü bu karar önceden ilgili kişilere şeffaflık ilkesi gereği ilan edilir. Alınacak kararların, yapılacak işlerin ve kontrol sistemlerinin önceden bilinmesi ilgili kişiler için güvence sağlar ve şirkete olan güven artar. Şirkete duyulan güven itibardır.

Şirketler kurumsallaştıkları oranda itibar kazanırlar, önceden ne yapacağı ve nasıl yapacağı bilinmeyen şirkete güven duyulmaz, şirketin itibarı olmaz. İtibar, şirketlerin/organizasyonların görünmeyen sermayeleridir. Çünkü itibar, şirketlerin marka değerlerini artırır.

Uygulama birliği ve tek kişilik hareket

Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem Organizasyonlarda KurumsallaşmaKurumsallaşma, etkili, ekonomik ve verimli yönetmek ve bir kişi gibi hareket etmek değildir. Bu hedefler, üç kişinin çalıştığı esnaf dükkanlarında da üç bin kişinin şirketlerde de, üç milyon kişinin görev alabileceği büyük ülkelerin ordularında da aynıdır. Aralarındaki tek fark YBD’nün veya yönetimin kurumsallaşma oranıdır.

Yönetimin üç aşaması olan planlama (karar), yürütme ve kontrol (iç kontrol) organizasyonların en küçüğünden en büyüne kadar hepsinde vardır. Büyük organizasyonlar ile küçük organizasyonlar arasındaki fark üç yönetim aşamasındaki kurumsallaşma oranıdır.

Kurumsallaşma; şirketlerin tek bir kişi gibi davranmasını ve önceden ne yapacağının belli olmasını amaçlar. Bir şirketin; bir biri ile çelişen kararların olması, aynı hizmeti veren şubelerinden veya bayilerinden farklı uygulamaların olması, hatta farklı fiyat politikalarının olması, hizmet kalitesinin farklı olması, kısaca uygulama birliğinin olmaması, yine hangi işlemi nasıl yapacağının müşteriler tarafından bilinememesi kurumsallaşmadığını gösterir.

Kurumsallaşmanın olmadığı büyük şirketlerde, şirketin her bir yönetim birimi kendi başına hareket eder, kargaşa vardır, kimin ne yaptığı tam olarak bilinemez, herkes kendi yönetim alanında bağımsız kral gibi davranır. Onbinlerce insanı tek bir organizasyon yapısı içinde tek bir amaca yöneltmek, onları aynı amaca yönetmek için önce çalışanı güdülemeyi (bir amacı kabul ettirip o yönde çalışmaya ikna etmek) sonra aynı amaç doğrultusunda çalıştırmayı daha sonra da kontrol etmeyi gerektir. Tüm bunlar için en üst yöneticinin en altta çalışan personelinden bilgi alması gerekir. Kurumsallaşmada amaç bütün çalışanları ile şirketi, kişilerden bağımsız olarak tek bir kişi gibi hareket ettirmektir.

Şirketler büyüdükçe en üst yönetici ile en alt çalışan (asıl işi yapan, ana hizmet faaliyetinde çalışan; hastanede doktor, hava yollarında pilot en alt personeldir ) arasındaki bilgi akışı zorlaşır veya tamamen kopar. En üst yöneticinin, en ast olan personelin yaptığı işi kontrol edebilmesi, bilgi akışının iyi işlemesine bağlıdır. Bu kontrol yetkisi başkasına devredildiği anda, üst kademe yöneticinin en alt personeli yönetme faaliyeti biter. Araya derin şirket yapıları girer. Yani en üst yöneticinin yerine, başka alt yönetim kademeleri en alt personeli yönetir ki, bu durumda yönetim da birlik yapısı bozulur. Uygulama birliği kaybolur. Kısaca krallık içinde kendi başına hareket eden derebeylikler oluşur.

Kurumsallaşmanın amacı olan, birden çok çalışanın ve yöneticilerin olduğu bir organizasyonu tek bir kişi gibi hareket ettirebilmek, üst yönetim ile en alt çalışanlar arasındaki bilgi akışının doğru işlemesinin sağlaması ve faaliyetlerin üst yönetimin planladığı gibi gerçekleşmesinin sağlaması iç kontrol sistemleri ile gerçekleştirilir. Kurumsallaşma, iç kontrol sistemlerinin geliştirilmesiyle olur.

En Üst Yönetici Karakteri Ve Kurumsallaşma

Kurumsallaşmanın kurulması, devam ettirilmesi, geliştirilmesi ve hatta yok edilmesi ile en üst yönetici karakteri doğrudan ilişkilidir. Organizasyonların en üst yöneticisi (bazen yönetim kurulu başkanı olur, bazen de yönetim kurulunun atadığı genel müdür olur, “organizasyondaki bilgilerin akış ilkeleri”  konu başlığında geniş olarak anlatıldı) kurumsallaşma karşıtı bir kişiliğe sahipse kurumsallaşma gerçekleşmez ve var olan kurumsallaşmada seviyesi geriler. İnsan karakteri ile kurumsallaşma arasında ilişki olması bir parça bilim dışı kabul edilebilir. Fakat en üst yöneticinin kurumsallaşma arzusu, devlet olmayan organizasyon (şirket, dernek, vakıf vb.) yapılarında çok önemlidir. Çünkü onun kurumsallaşma karşıtı tavırlarını engelleyecek daha üst bir güç yoktur. Özellikle şirketin büyük hissesinin sahibi olan patronların en üst yönetici olduğu şirketlerde kurumsallaşmanın tek kaynağı patron yöneticinin kurumsallaşma arzusudur. Patron istemezse asla kurumsal bir şirket yapısı ortaya çıkmaz.

Kurumsallaşmanın en üst seviyelerine ulaşmış, ABD borsalarında hissesi satılan, hisselerin yarıdan fazlasının asla bir kişide toplanamayan, çok uluslu şirketlerin (ÇUŞ) yönetim kurullarının başkanlarının dahi kurumsallığa uygun olmaması şirketlerin uzan vadede kurumsallaşmasını azaltır. Çünkü yönetim kurulu başkanının kurumsal yönetimi zayıflatan tavırlarına karşı, borsa üzerinden hisse satın alan kişilerin birleşerek, yeni bir yönetim kurulu kurması matematiksel olarak mümkün olsa da fiilen gerçekleşmesi mümkün değildir. Kurumsallığı azaltan yönetim kurulu başkanına gösterilen en fazla tepki hisse senetlerini satmaktır. Bu durumda en fazla kurumsallığı azalan şirketin hisse değerlerinin düşmesidir.

İleri demokrasi ile yönetilen bir devletin, devlet başkanı sıfatıyla kurumsallaşmayı azaltmaya yönelik tavırları en fazla seçim kaybetmesine neden olur. Daha ileri düzeydeki kurumsallaşmadan uzaklaşma ise sokaklarda sivil halk direnişlerine neden olabilir. Oysaki devlet yapılanması dışındaki şirket, dernek ve vakıf gibi kurumsallaşmanın dışına çıkılması sadece müşteri veya üye kaybına neden olur. Çünkü kurumsal bir yönetim tarzı ile yönetilmesi gereken şirket, dernek ve vakıflar, kurumsal yönetilmezse amaçlarını gerçekleştiremez.

Kurumsallaşma karşıtı kişilik özellikleri çoktur. Ancak bu karakterlerin en önemli özelliği nobran olmalarıdır. Eleştirileri asla kabul etmezler. Hatta eleştiri onları sinirlendirir. Kendi, zekalarını ve bilgilerini herkes üstün görürler. Bu nedenle yetki paylaşmayı sevmezler, astlarını yerine sürekli karar alırlar, astlarını aşağılamayı severler, üst kurullara ve astlarına görüş sormaları sadece kendilerini onaylatmak içindir. Yazılı emirler vermektense sürekli sözlü emirler vermeyi ve söz kontroller yapmayı isterler. Toplantılar yapmayı severler ancak astlarını dinlemekten çok astlarına konuşmayı severler. Toplantılarda, katılımcıların toplamından daha fazla kendisi konuşur. Toplantıda faaliyetlerin daha iyi yapılması için gerekli olan projeler yerine genel nasihatlerde bulunmayı sever. Kendisinden daha fazla bilen bir kişi olduğunda, astlarını makamına dayanarak susturur. Sürekli olarak eski başarılarından bahseder. Asla hatalarından bahsetmez. Astlarını sözlü olarak değerlendirir, raporlar üzerinden değerlendirme yapmayı sevmezler.

Kurumsallaşma karşıtı karakteri olan en üst yöneticiler, yönettiği şirketi sadece kendi akılları ile yönetmek isterler, ortak aklın gücüne inanmazlar. Onlar için ortak akıl sunan kurullar, ancak kendi fikirleri onayladıkları zaman doğru karar vermiş olurlar. Yönetim kurul üyelerini kendi seçmiyor ve ona karışıyor ise yanıltıcı bilgi vermekten asla çekinmezler. Katılmadığı yönetim kurulu kararlarını uygulamamak için her türlü fırsatı değerlendirir. Yönetim kurulu yetkisine giren konularda, karar alırlar. Yönetim kurulu ve daha üst kurulların daima kendisini engellediğini anlatır. Bütün yetkileri kendinde toplamaya çalışır, yetki paylaşımını sevmez.

Yukarıda anlatılan en üst yönetici karakteri, kurumsallaşmanın önündeki en büyük engeldir. Bu tür yöneticiler, kendilerinin başarısını ölçen hiç biri kontrolü istemezler. Sadece kurullara karşı değildirler. Aynı zamanda denetim mekanizmalarına da karşıdırlar. Bu nedenle, yönettikleri şirkette, iç kontrolün yeterliliğini ölçen iç denetim birimleri kurmazlar. Var olan iç denetimi ya işlevsiz bırakırlar ya da tamamen kapatırlar. İç denetim hizmetlerinin satın alınmasını ve onun için bir bedel ödenmesini gereksiz harcamalar olarak görür. Kendilerini eleştiren hiçbir danışmanlık hizmetini satın almak istemezler.

Nobran kişilik yapısına sahip olan yöneticiler, kendisi ile çalışanı arasında hiçbir yönetim kademesinin olmadığı atölyelerin yönetilmesinde başarılı olabilirler. Çünkü hiçbir nobranın, karakterinden rahatsız olmayan insanlarını bularak çalıştırabilir. Bazı işleri yapmak için mutlaka bağımsızlığına düşkün bir karakter olmak gerekmek. Silik ve bağımsızlığına düşkün olmayan bir karakterde çalışan olabilir. Fakat yönetici olmak için mutlak bağımsızlığına bir parça düşkün olmak, silik bir karakter olmamak gerekir. Bu tür karakterler ise nobran karakterlerin emrinde, alt kademe yöneticilik yapmak istemez. Nobran emrinde, alt kademe yöneticilik yapmak isteyenler ise ancak silik ve bağımsızlığına düşkün olmayan, yöneticilik kabiliyeti olmayan karakterler olacaklardır. Nobran yöneticinin emrindeki silik yöneticilerle de başarılı bir şirket yönetimi asla gerçekleşmez. Bir nobran yöneticinin aklı ve silik yöneticiler ile büyük bir şirket başarılı olarak yönetilemez

İnsanların nobranlıkların besleyen iki temel özellik vardır: 1- Çok zeki ve bilgili olmak, 2- kısa sürede zengin olmak. Çok zeki ve bilgili olan yönetici, kendisinin daima farklı görüşlere saygılı olduğunu ve ortak akla (istişareye) önem verdiğini vurgular. Kısa sürede zengin olan ise bilgiyi ve ortak aklı küçümser. Çok zeki ve bilgili olanın kurumsallaşmaya aykırı karakterini ortaya çıkarmak için kurul halinde çalışmalarda çoğunluğu kararını kabullenme konusundaki hızını incelemek gerekir. Çabuk kabullenen ortak akla önem veriyordur. Çoğunluğun fikrini uygulamıyorsa, ortak akla önem vermekten, kurumsal zekanın varlığından bahsedilemez. Astları ile yaptığı toplantılarda, astlarının verdiği söz hakkı süresinin uzunluğu kurumsallaşma zekasını gösterir.

En iyi üst yönetici başkalarının aklını kullanan yöneticidir. Başkalarının aklını kullanan yönetici kurumsal zekaya sahip yöneticidir.

Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem Organizasyonlarda KurumsallaşmaAziz DİRİ(İç Denetçi)

İSKİ Genel Müdürlüğü

İç Denetim Birim Başkanlığı

abdulaziz-4788@outlook.com

Kur Tartışmalarıyla Vakit Kaybetmek İstemeyen İhracatçı Amerika Pazarına Yöneldi !

Satınalma Eğitimi Kur Tartışmalarıyla Vakit Kaybetmek İstemeyen İhracatçı Amerika Pazarına Yöneldi !

Satınalma Eğitimi Kur Tartışmalarıyla Vakit Kaybetmek İstemeyen İhracatçı Amerika Pazarına Yöneldi !Son Günlerde Kur Tartışmaları Ve Pazar Kayıplarıyla Gündeme Gelen İhracatta, Sanayiciler Çözümü İnovatif Ürünlerde Ve Yeni Pazarlara Açılmakta Buldu Döviz Piyasasına Müdahale Edilmemesi Gerektiğini Söyleyen DOSABSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Nilüfer Çevikel, “Son Birkaç Yıldır Yükselişte Olan Maliyetler Son Aylarda Düşüşe Geçti Kura Müdahale Edilmemesi Gerekir İhracatını Artırmak İsteyen Birçok Firma Amerika Pazarına Açılmaya Başladı” Dedi

Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (DOSABSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Nilüfer Çevikel, döviz piyasasına müdahalenin ekonomik istikrar için gerekli olmadığını ve serbest piyasa koşullarının her zaman daha üstün olduğunu belirtti. Çevikel, “Herhangi bir müdahalenin yapılmaması her zaman için daha doğru. Serbest piyasa her zaman için daha iyidir,” dedi.

Birçok Firma Amerika Pazarına Açılmaya Başladı

Çevikel, Türkiye’nin Avrupa ve Amerika pazarlarına açılma sürecinde olduğunu ve bu genişlemenin, yerel sanayicilerin ve iş insanlarının global rekabette daha güçlü bir konuma gelmesini sağladığını dile getirdi. “Birçok firma Amerika pazarına açılmaya başladı, rekabetin az olduğu bir Pazar burası” diyerek, DOSABSİAD bölgesinin ihracatının yaklaşık 5 milyar doları aştığını ve Türk ihracatçılarının kaliteli ürünler ürettiğini ve dünya üzerinde ulaşmadığı pazar hemen hemen olmadığını söyledi.

“İnovatif Ürünlere Ve Ar-Ge Ağırlıklı Çalışmalara Yöneldik”

Maliyet artışlarının son birkaç ayda değil, son birkaç yıldır devam ettiğini vurgulayan Çevikel, “Sanayicilerin ve ihracatçıların rekabetin daha az olduğu pazarlarda kur baskısından dolayı zorlandığını belirten Çevikel, “O yüzden son birkaç yıldır burada bir artış söz konusu. Dolayısıyla daha inovatif ürünlere ve Ar-Ge ağırlıklı çalışmalara yöneldik,” diye ekledi.

Enflasyonun Son Çeyrekte Düşmesi Bekleniyor

Küresel ekonomik kriz ve kurdan kaynaklanan sıkıntılar hakkında da konuşan Çevikel, “Neticede küresel bir kriz söz konusu. Son dönemde işçilik maliyetlerinin ve hammadde maliyetlerinin artması, kurdan kaynaklanan birtakım sıkıntılar yaşandı ama bunun son çeyrekte düşeceğini daha önce belirtmiştik. Haziran gibi de baz etkisi ile düşmesi bekleniyor” şeklinde konuştu.

Markalaşma Çalışmalarına Hız Verilmeli

Çevikel son olarak, Türkiye’nin markalaşma çalışmalarına hız vermesi gerektiğini ve bu sayede ekonominin önümüzdeki yıllarda düzeleceğine inandığını ifade etti. “Türkiye, markalaşma çalışmalarına acil olarak ağırlık vermelidir. Çünkü bundan sonra, daha önce de dediğimiz gibi, Türkiye büyük harikaların tedarikçisi olma konumundan çıkmıştır,” dedi ve ekledi: “Dolayısıyla çok hızlı bir şekilde markalaşma çalışmalarına ağırlık verilerek, durum bir şekilde önümüzdeki yıllar içerisinde düzelecektir.”

Bölgenin Üretim ve İhracat Üssü Olmayı Hedefleyen TAYSEB, Doğu Akdeniz İş Dünyasıyla Buluşmaya Hazırlanıyor

Satınalma Eğitimi Bölgenin üretim Ve İhracat üssü Olmayı Hedefleyen Tayseb, Doğu Akdeniz İş Dünyasıyla Buluşmaya Hazırlanıyor

Satınalma Eğitimi Bölgenin üretim Ve İhracat üssü Olmayı Hedefleyen Tayseb, Doğu Akdeniz İş Dünyasıyla Buluşmaya HazırlanıyorDoğu Akdeniz’in üretim ve ihracat üssü olma hedefiyle faaliyetlerini sürdüren Toros Adana Yumurtalık Serbest Bölge Kurucu ve İşleticisi A.Ş. (TAYSEB), bölgedeki yatırım fırsatlarını düzenleyeceği özel bir toplantı ile anlatacak. Bölgede ihracat odaklı üretimi artırmaya odaklanan TAYSEB, Adana’da 28 Mayıs’ta gerçekleştirilecek toplantıyla yatırım için sunulan cazip olanakları iş dünyasıyla paylaşacak.

Büyük ölçekli sanayi üslerinin hayata geçirildiği Adana ve Hatay illerinin birleşme noktasında yer alan konumu,  elektrik, su, telefon ve doğalgaz gibi altyapısı tamamlanmış parsellerinin yanı sıra sunduğu muafiyetler ve maliyet avantajlarıyla dikkat çeken Toros Adana Yumurtalık Serbest Bölge Kurucu ve İşleticisi A.Ş. (TAYSEB), Adana’da düzenleyeceği özel bir toplantıyla İhracat odaklı çalışan firmalara bölgedeki yatırım fırsatlarını anlatacak. TAYSEB Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Eren, Yönetim Kurulu Başkan Vekili Aydın Erdemir ve İşletme Müdürü Yusuf Dinçsoy’un katılımıyla 28Mayıs’ta gerçekleştirilecek toplantıda Doğu Akdeniz’in sanayi ve ihracat üssü olmayı hedefleyen Adana Yumurtalık Serbest Bölge’de yatırım için sunulanı cazip olanaklar paylaşılarak, iş dünyası bölgede yatırım yapmaya davet edilecek.

Çekecekleri yeni yatırımlarla bölgenin üretim merkezi olmayı hedeflediklerini belirten TAYSEB İşletme Müdürü Yusuf Dinçsoy, Doğu Akdeniz Havzası’nın, Ortadoğu’dan Avrupa’ya kadar olan geniş bir coğrafyanın merkez üssü olma potansiyeli taşıdığını vurgulayarak “Bunun tam merkezinde yer alan serbest bölgemizin, çevresindeki Adana Ceyhan Kimya OSB, Ceyhan Petrokimya Endüstri Bölgesi, Ceyhan OSB, Erzin OSB, SASA özel endüstri bölgesi gibi tesislerin hayata geçmesiyle enerji, petrokimya ve kimyada küresel ölçekte iddialı konuma geleceğine inanıyoruz” dedi.

Konumu ve sunduğu muafiyetlerle birçok fırsat barındırıyor

Bölgede başta Torosport Ceyhan Limanı olmak üzere birçok liman tesisinin olduğunu hatırlatan Dinçsoy, “Gerek konteyner gerekse dökme kuru yük olsun, tüm limanlara çok yakınız. Serbest Bölgelerin pek azında bulunan avantajları sağlıyoruz. Yatırımcılar burayı Avrupa, Asya, Ortadoğu ve Afrika ülkelerine açılma noktası olarak değerlendirebilir. Konumun yanı sıra bölgemiz sunduğu muafiyetlerden maliyet avantajlarına kadar birçok fırsat barındırıyor. Tüm bunları Adana’da düzenleyeceğimiz toplantıda Doğu Akdeniz iş dünyası ile paylaşarak yatırımcıları bölgemize davet edeceğiz” diye konuştu.

TAYSEB’in yatırımcılara sunduğu fırsatların kapsamlı olarak ele alınacağı buluşma, TAYSEB Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Eren, Yönetim Kurulu Başkan Vekili Aydın Erdemir ve İşletme Müdürü Yusuf Dinçsoy’un yanı sıra Adana Sanayi Odası Zeki Kıvanç ve Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğü yetkililerinin katılımıyla 28 Mayıs’ta Adana Sanayi Odası Sakıp Sabancı Konferans Salonu’nda gerçekleştirilecek.

İşe Başlatma ve Deneme Sürecinde Sosyal Güvenlik

Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem İşe Başlatma Ve Deneme Sürecinde Sosyal Güvenlik

Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem İşe Başlatma Ve Deneme Sürecinde Sosyal GüvenlikÇalışma hayatında sosyal güvenlik; çalışanları, karşılaşma ihtimali olan tehlikeler ve sonuçlarına göre, çalışamaz veya muhtaç duruma düşme riskine karşı koruma altına alarak bu kişilere gelir garantisi sağlayan bir sistemdir. Ayrıca Sosyal Güvenlik hakkı, yasalarla koruma altına alınmış vazgeçilemez bir haktır. Bu nedenle, işverenler gerek kendi gerekse çalışanlarının sosyal güvenlikleri için yasalarla belirlenen tüm iş ve işlemleri yapmak zorundadır.

Bu kapsamda, işçinin işe başlatılması sürecinde izlenmesi gereken sosyal güvenlik prosedürleri ve dikkat edilecek hususlara genel hatlarıyla değinelim;

İşçinin sigortalılığı (sosyal güvenliği) işe giriş bildirgesi verilmesi ile başlar ve işveren işe başlatacağı her bir işçinin işe giriş bildirgesini Sosyal Güvenlik Kurumuna elektronik ortamda iletmek zorundadır. İşe Giriş Bildirgesi, kriterleri Sosyal Güvenlik Kurumunca belirlenmiş, işçi/işveren açısından birtakım bilgiler içeren ve her işçi adına düzenlenmesi zorunlu bir belgedir. İşe giriş bildirgesi düzenlenirken dikkat edilmesi gereken en önemli unsur işçinin işe başlayacağı tarih ve bildirgenin düzenlendiği tarihtir, bunun dışında işçinin yapacağı iş (meslek kodu), çalışma türü (tam veya yarı zamanlı), varsa özürlülük veya emeklilik durumu gibi hususlara da dikkat edilerek tam, doğru ve eksiksiz bilgilere yer verilmelidir.

Mevcut sosyal güvenlik mevzuatına göre, işe giriş bildirgesi, işçinin işe başlayacağı günden en az bir gün öncesinde düzenlenerek Sosyal Güvenlik Kurumuna elektronik ortamda gönderilmelidir. İşçiyi işe almaya karar veren işveren, işçisinden gerekli bilgi ve belgeleri aldıktan sonra işçinin çalışmaya başlayacağı günü belirlemeli ve belirlenen günün öncesinde, işçinin işe giriş bildirgesini vermelidir, bu kurala uymayarak işe giriş bildirgesinin işveren tarafından geç verilmesi veya bu durumun Sosyal Güvenlik Kurumunca tespit edilmesi halinde işveren hakkında idari para cezası uygulanacaktır.

İşe giriş bildirgesinin verilme süresi açısından bazı istisnaları vardır, bunların hepsini olmasa da genel olarak bilinmesi gerekenleri sayalım;

-Balıkçılık, tarım, inşaat gibi sektörlerde faaliyet gösteren işyerleri, işe giriş bildirgesini işçinin işe başladığı günün mesai bitimine kadar verebilmektedir.

-Yeni tescil edilen işyerlerinin ilk bir aylık süre içerisinde işe başlattığı işçileri için işe giriş bildirgeleri ilk bir aylık süre içerisinde verilebilmektedir.

-Resmî tatil gününü takip eden iş günü işe başlatılan işçiler için, işe giriş bildirgesi işe başladığı gün içerisinde verilebilmektedir. Bu duruma örnek vermek gerekirse Pazartesi işe başlayan işçinin işe giriş bildirgesi aynı gün içerisinde verilebilmektedir.

Bu konuda işverenlerin en çok merak ettiği ve sorduğu soru; işe başlayacağı günün öncesinde işe giriş bildirgesi verilen işçi işe başlamazsa ne yapılacağıdır?

İşe başlamadan önce işe giriş bildirgesi verilen, ancak işe başlaması gereken gün itibariyle işe gelmeyen işçinin işe giriş bildirgesi, işe başlaması gereken tarihi takip eden ilk iş günü içinde elektronik ortamda işveren tarafından iptal edilebilmektedir, işe başlama tarihini takip eden ilk iş günü içinde belgenin iptal edilmesinin unutulması halinde ise, işverenin işyerinin bağlı bulunduğu Sosyal Güvenlik Merkezine dilekçe ve varsa eki kanıtlayıcı belgelere (işçinin başka bir işyerine başladığını gösterir belge veya işçinin neden işe başlamadığını açıklar imzalı dilekçesi gibi) ile müracaat ederek söz konusu işe giriş bildirgesinin iptalini talep etmesi gerekmektedir.

 Şimdi de deneme süresi ve süreçte ki sosyal güvenlik konusuna değinelim;

Deneme süresi kanunla belirlenmiş bir hak olup, işçi açısından iş ortamı ve çalışma şartlarının deneyimlenmesi, işveren açısından ise işçinin işe uyumluluğunun ölçülmesini amaçlayan bir süreçtir. Deneme süresi mevcut yasal mevzuata göre en fazla 2 ay olarak belirlenebilmektedir, eğer işyerinde toplu sözleşme yapılıyorsa bu süre 4 aya kadar da uzatılabilmektedir. Deneme süresi işçi ile yapılan iş sözleşmesinde belirlenmesi halinde 2 ayı geçmemek üzere belirlenen süre kadar uygulanabilmektedir. Deneme süresi belirlenmiş olan iş sözleşmesinin deneme süresi içinde gerek işçi tarafından gerekse işveren tarafından feshedilmesi halinde tarafların bildirim şartına uymasına ve ihbar tazminatı ödemesine gerek bulunmamaktadır.

Deneme Süresi hakkında en çok merak edilen soru; deneme süresinin ve bu sürede işçinin sigortalılığının zorunlu olup olmadığıdır?

Deneme süresi yukarıda da bahsettiğimiz gibi ancak iş sözleşmesiyle belirlenmesi halinde en fazla 2 ay, toplu sözleşmeyle belirlenmesi halinde en fazla 4 ay uygulanabilir, işçi ile iş sözleşmesi yapılmaması veya iş sözleşmesi yapılsa bile sözleşmede deneme süresi belirlenmemesi halinde deneme süresinin uygulanması mümkün olmayacaktır. İşçiyi işe başlatırken ister deneme süresi belirlensin isterse belirlenmesin, işçinin sigortalılığı açısından hiçbir istisnası yoktur, bu nedenle işçinin her şekilde işe başlatılmadan önce yasal süresi içerisinde mutlaka sigortalılığının yapılması gerekmektedir. Ayrıca deneme süresinde olan işçilerin, ücretleri, fazla mesaileri, yol ve yemek ücreti gibi tüm haklarının da eksiksiz ödenmesi gerekmektedir.

Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem İşe Başlatma Ve Deneme Sürecinde Sosyal GüvenlikDiğer bir husus ise işçinin deneme süresinin sonrasında işyerinde çalışmaya devam etmesi durumunda da yıllık izin, kıdem tazminatı gibi hakları hesaplanırken deneme süresi de dahil edilerek ilk çalışmaya başlangıç tarihinden itibaren hesaplanması gerekmektedir.

Şerafettin YILDIZ

Sosyal Güvenlik Denetmeni

Kripto Varlıklar Yasası Özellikle Küçük Yatırımcıları Koruma Altına Alacak

Satınalma Eğitimi Kripto Varlıklar Yasası özellikle Küçük Yatırımcıları Koruma Altına Alacak

Satınalma Eğitimi Kripto Varlıklar Yasası özellikle Küçük Yatırımcıları Koruma Altına AlacakKripto Varlıklara Yönelik Yasa Taslağı Meclise Sunuldu; Yasanın Kabulüyle Birlikte Piyasalara Düzenleme Gelmesi Bekleniyor

Kripto Varlıklar Yasası’nın tartışıldığı günlerde, Miracle Cash & More tarafından düzenlenen Kripto Varlıklar etkinliğinde konuşan Kripto Varlıklar Uzmanı Avukat Gökhan Uğur Bağcı, yasanın devreye girmesiyle piyasalarda yer alan Türk yatırımcıların korunacak olmasına dikkat çekti.

Sadece 15 yıllık geçmişe sahip blockchain temelli kripto varlıklar, Türkiye’de vatandaşlar tarafından enflasyonla başa çıkmak ve mevcut varlıkların korunması amacıyla tercih ediliyor ve yüksek rağbet görüyor. Dünyada bu sektörün devletler tarafından regüle edilmeye başlanması ve global çapta oluşan risklerden hareketle, ülkemizde de Kripto Varlık Yasası TBMM’ye sunuldu. Yasayla birlikte, kripto varlık piyasasının düzenlenmesi, sektörün daha güvenli ve düzenli bir şekilde işlemesine olanak tanınması amaçlanıyor.

Bağcı: “Yasanın çıkması yatırımcıların korunması adına olumlu bir gelişme olacak”

Blockchain ve teknoloji temelli hizmetler konusunda faaliyet gösteren Miracle Cash & More tarafından düzenlenen etkinlikte konuşan Kripto Varlıklar Uzmanı Avukat Gökhan Uğur Bağcı, düzenlemeyle ilgili görüşlerini paylaştı. Kripto Varlık Yasası’nın yatırımcıları koruma adına fayda sağlayacağını belirten Bağcı, “Dünyanın dört bir yanında ülkeler, kripto varlık düzenlemeleriyle sektörü regüle etme girişimi sergiliyorlar. Türkiye’de de bu adımın atılacak olması olumlu bir gelişme. Yasanın bireysel kullanıcılar için önemli faydalar sağlayacağını düşünüyoruz. Fintechlerin sayısı Türkiye’de hızla artıyor. Yasa sayesinde güvenin artacağını ve regüle edilmiş bir kripto varlık sektöründe güvenli oyuncuların sahada yer alacağına inanıyorum. Bu yasa ile Türkiye’nin kripto varlıklarla ilgili uluslararası standartlara uyumunun artacağını, ülkenin kripto ekosistemini daha güvenli hale geleceğini düşünüyorum. Platformlarda gerçekleştirilen işlemler, güven ve şeffaflık içinde gerçekleşecek. Düzenleme ayrıca Türkiye’nin F ATF‘nin gri listesinden çıkması noktasında da önemli bir rol oynayacak” dedi.

Kripto varlıklar, Türkiye’de Türk Lirası’ndan sonra en çok tercih edilen yatırım araçları arasında dikkat çekiyor.

Chainalysis’in Global Kripto Benimseme Endeksi araştırmasına göre dünyada kripto marketlerin toplam hacmi 2,5 trilyon dolar seviyelerinde. Son bir buçuk sene içinde Türkiye’de yatırım tercihini kripto varlıklarda değerlendiren vatandaşlarımızın genel nüfusa oranı ise yüzde 40’tan yüzde 52’ye ulaşmış durumda.