Bölgenin Üretim ve İhracat Üssü Olmayı Hedefleyen TAYSEB, Doğu Akdeniz İş Dünyasıyla Buluşmaya Hazırlanıyor

Satınalma Eğitimi Bölgenin üretim Ve İhracat üssü Olmayı Hedefleyen Tayseb, Doğu Akdeniz İş Dünyasıyla Buluşmaya Hazırlanıyor

Satınalma Eğitimi Bölgenin üretim Ve İhracat üssü Olmayı Hedefleyen Tayseb, Doğu Akdeniz İş Dünyasıyla Buluşmaya HazırlanıyorDoğu Akdeniz’in üretim ve ihracat üssü olma hedefiyle faaliyetlerini sürdüren Toros Adana Yumurtalık Serbest Bölge Kurucu ve İşleticisi A.Ş. (TAYSEB), bölgedeki yatırım fırsatlarını düzenleyeceği özel bir toplantı ile anlatacak. Bölgede ihracat odaklı üretimi artırmaya odaklanan TAYSEB, Adana’da 28 Mayıs’ta gerçekleştirilecek toplantıyla yatırım için sunulan cazip olanakları iş dünyasıyla paylaşacak.

Büyük ölçekli sanayi üslerinin hayata geçirildiği Adana ve Hatay illerinin birleşme noktasında yer alan konumu,  elektrik, su, telefon ve doğalgaz gibi altyapısı tamamlanmış parsellerinin yanı sıra sunduğu muafiyetler ve maliyet avantajlarıyla dikkat çeken Toros Adana Yumurtalık Serbest Bölge Kurucu ve İşleticisi A.Ş. (TAYSEB), Adana’da düzenleyeceği özel bir toplantıyla İhracat odaklı çalışan firmalara bölgedeki yatırım fırsatlarını anlatacak. TAYSEB Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Eren, Yönetim Kurulu Başkan Vekili Aydın Erdemir ve İşletme Müdürü Yusuf Dinçsoy’un katılımıyla 28Mayıs’ta gerçekleştirilecek toplantıda Doğu Akdeniz’in sanayi ve ihracat üssü olmayı hedefleyen Adana Yumurtalık Serbest Bölge’de yatırım için sunulanı cazip olanaklar paylaşılarak, iş dünyası bölgede yatırım yapmaya davet edilecek.

Çekecekleri yeni yatırımlarla bölgenin üretim merkezi olmayı hedeflediklerini belirten TAYSEB İşletme Müdürü Yusuf Dinçsoy, Doğu Akdeniz Havzası’nın, Ortadoğu’dan Avrupa’ya kadar olan geniş bir coğrafyanın merkez üssü olma potansiyeli taşıdığını vurgulayarak “Bunun tam merkezinde yer alan serbest bölgemizin, çevresindeki Adana Ceyhan Kimya OSB, Ceyhan Petrokimya Endüstri Bölgesi, Ceyhan OSB, Erzin OSB, SASA özel endüstri bölgesi gibi tesislerin hayata geçmesiyle enerji, petrokimya ve kimyada küresel ölçekte iddialı konuma geleceğine inanıyoruz” dedi.

Konumu ve sunduğu muafiyetlerle birçok fırsat barındırıyor

Bölgede başta Torosport Ceyhan Limanı olmak üzere birçok liman tesisinin olduğunu hatırlatan Dinçsoy, “Gerek konteyner gerekse dökme kuru yük olsun, tüm limanlara çok yakınız. Serbest Bölgelerin pek azında bulunan avantajları sağlıyoruz. Yatırımcılar burayı Avrupa, Asya, Ortadoğu ve Afrika ülkelerine açılma noktası olarak değerlendirebilir. Konumun yanı sıra bölgemiz sunduğu muafiyetlerden maliyet avantajlarına kadar birçok fırsat barındırıyor. Tüm bunları Adana’da düzenleyeceğimiz toplantıda Doğu Akdeniz iş dünyası ile paylaşarak yatırımcıları bölgemize davet edeceğiz” diye konuştu.

TAYSEB’in yatırımcılara sunduğu fırsatların kapsamlı olarak ele alınacağı buluşma, TAYSEB Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Eren, Yönetim Kurulu Başkan Vekili Aydın Erdemir ve İşletme Müdürü Yusuf Dinçsoy’un yanı sıra Adana Sanayi Odası Zeki Kıvanç ve Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğü yetkililerinin katılımıyla 28 Mayıs’ta Adana Sanayi Odası Sakıp Sabancı Konferans Salonu’nda gerçekleştirilecek.

İşe Başlatma ve Deneme Sürecinde Sosyal Güvenlik

Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem İşe Başlatma Ve Deneme Sürecinde Sosyal Güvenlik

Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem İşe Başlatma Ve Deneme Sürecinde Sosyal GüvenlikÇalışma hayatında sosyal güvenlik; çalışanları, karşılaşma ihtimali olan tehlikeler ve sonuçlarına göre, çalışamaz veya muhtaç duruma düşme riskine karşı koruma altına alarak bu kişilere gelir garantisi sağlayan bir sistemdir. Ayrıca Sosyal Güvenlik hakkı, yasalarla koruma altına alınmış vazgeçilemez bir haktır. Bu nedenle, işverenler gerek kendi gerekse çalışanlarının sosyal güvenlikleri için yasalarla belirlenen tüm iş ve işlemleri yapmak zorundadır.

Bu kapsamda, işçinin işe başlatılması sürecinde izlenmesi gereken sosyal güvenlik prosedürleri ve dikkat edilecek hususlara genel hatlarıyla değinelim;

İşçinin sigortalılığı (sosyal güvenliği) işe giriş bildirgesi verilmesi ile başlar ve işveren işe başlatacağı her bir işçinin işe giriş bildirgesini Sosyal Güvenlik Kurumuna elektronik ortamda iletmek zorundadır. İşe Giriş Bildirgesi, kriterleri Sosyal Güvenlik Kurumunca belirlenmiş, işçi/işveren açısından birtakım bilgiler içeren ve her işçi adına düzenlenmesi zorunlu bir belgedir. İşe giriş bildirgesi düzenlenirken dikkat edilmesi gereken en önemli unsur işçinin işe başlayacağı tarih ve bildirgenin düzenlendiği tarihtir, bunun dışında işçinin yapacağı iş (meslek kodu), çalışma türü (tam veya yarı zamanlı), varsa özürlülük veya emeklilik durumu gibi hususlara da dikkat edilerek tam, doğru ve eksiksiz bilgilere yer verilmelidir.

Mevcut sosyal güvenlik mevzuatına göre, işe giriş bildirgesi, işçinin işe başlayacağı günden en az bir gün öncesinde düzenlenerek Sosyal Güvenlik Kurumuna elektronik ortamda gönderilmelidir. İşçiyi işe almaya karar veren işveren, işçisinden gerekli bilgi ve belgeleri aldıktan sonra işçinin çalışmaya başlayacağı günü belirlemeli ve belirlenen günün öncesinde, işçinin işe giriş bildirgesini vermelidir, bu kurala uymayarak işe giriş bildirgesinin işveren tarafından geç verilmesi veya bu durumun Sosyal Güvenlik Kurumunca tespit edilmesi halinde işveren hakkında idari para cezası uygulanacaktır.

İşe giriş bildirgesinin verilme süresi açısından bazı istisnaları vardır, bunların hepsini olmasa da genel olarak bilinmesi gerekenleri sayalım;

-Balıkçılık, tarım, inşaat gibi sektörlerde faaliyet gösteren işyerleri, işe giriş bildirgesini işçinin işe başladığı günün mesai bitimine kadar verebilmektedir.

-Yeni tescil edilen işyerlerinin ilk bir aylık süre içerisinde işe başlattığı işçileri için işe giriş bildirgeleri ilk bir aylık süre içerisinde verilebilmektedir.

-Resmî tatil gününü takip eden iş günü işe başlatılan işçiler için, işe giriş bildirgesi işe başladığı gün içerisinde verilebilmektedir. Bu duruma örnek vermek gerekirse Pazartesi işe başlayan işçinin işe giriş bildirgesi aynı gün içerisinde verilebilmektedir.

Bu konuda işverenlerin en çok merak ettiği ve sorduğu soru; işe başlayacağı günün öncesinde işe giriş bildirgesi verilen işçi işe başlamazsa ne yapılacağıdır?

İşe başlamadan önce işe giriş bildirgesi verilen, ancak işe başlaması gereken gün itibariyle işe gelmeyen işçinin işe giriş bildirgesi, işe başlaması gereken tarihi takip eden ilk iş günü içinde elektronik ortamda işveren tarafından iptal edilebilmektedir, işe başlama tarihini takip eden ilk iş günü içinde belgenin iptal edilmesinin unutulması halinde ise, işverenin işyerinin bağlı bulunduğu Sosyal Güvenlik Merkezine dilekçe ve varsa eki kanıtlayıcı belgelere (işçinin başka bir işyerine başladığını gösterir belge veya işçinin neden işe başlamadığını açıklar imzalı dilekçesi gibi) ile müracaat ederek söz konusu işe giriş bildirgesinin iptalini talep etmesi gerekmektedir.

 Şimdi de deneme süresi ve süreçte ki sosyal güvenlik konusuna değinelim;

Deneme süresi kanunla belirlenmiş bir hak olup, işçi açısından iş ortamı ve çalışma şartlarının deneyimlenmesi, işveren açısından ise işçinin işe uyumluluğunun ölçülmesini amaçlayan bir süreçtir. Deneme süresi mevcut yasal mevzuata göre en fazla 2 ay olarak belirlenebilmektedir, eğer işyerinde toplu sözleşme yapılıyorsa bu süre 4 aya kadar da uzatılabilmektedir. Deneme süresi işçi ile yapılan iş sözleşmesinde belirlenmesi halinde 2 ayı geçmemek üzere belirlenen süre kadar uygulanabilmektedir. Deneme süresi belirlenmiş olan iş sözleşmesinin deneme süresi içinde gerek işçi tarafından gerekse işveren tarafından feshedilmesi halinde tarafların bildirim şartına uymasına ve ihbar tazminatı ödemesine gerek bulunmamaktadır.

Deneme Süresi hakkında en çok merak edilen soru; deneme süresinin ve bu sürede işçinin sigortalılığının zorunlu olup olmadığıdır?

Deneme süresi yukarıda da bahsettiğimiz gibi ancak iş sözleşmesiyle belirlenmesi halinde en fazla 2 ay, toplu sözleşmeyle belirlenmesi halinde en fazla 4 ay uygulanabilir, işçi ile iş sözleşmesi yapılmaması veya iş sözleşmesi yapılsa bile sözleşmede deneme süresi belirlenmemesi halinde deneme süresinin uygulanması mümkün olmayacaktır. İşçiyi işe başlatırken ister deneme süresi belirlensin isterse belirlenmesin, işçinin sigortalılığı açısından hiçbir istisnası yoktur, bu nedenle işçinin her şekilde işe başlatılmadan önce yasal süresi içerisinde mutlaka sigortalılığının yapılması gerekmektedir. Ayrıca deneme süresinde olan işçilerin, ücretleri, fazla mesaileri, yol ve yemek ücreti gibi tüm haklarının da eksiksiz ödenmesi gerekmektedir.

Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem İşe Başlatma Ve Deneme Sürecinde Sosyal GüvenlikDiğer bir husus ise işçinin deneme süresinin sonrasında işyerinde çalışmaya devam etmesi durumunda da yıllık izin, kıdem tazminatı gibi hakları hesaplanırken deneme süresi de dahil edilerek ilk çalışmaya başlangıç tarihinden itibaren hesaplanması gerekmektedir.

Şerafettin YILDIZ

Sosyal Güvenlik Denetmeni

Kripto Varlıklar Yasası Özellikle Küçük Yatırımcıları Koruma Altına Alacak

Satınalma Eğitimi Kripto Varlıklar Yasası özellikle Küçük Yatırımcıları Koruma Altına Alacak

Satınalma Eğitimi Kripto Varlıklar Yasası özellikle Küçük Yatırımcıları Koruma Altına AlacakKripto Varlıklara Yönelik Yasa Taslağı Meclise Sunuldu; Yasanın Kabulüyle Birlikte Piyasalara Düzenleme Gelmesi Bekleniyor

Kripto Varlıklar Yasası’nın tartışıldığı günlerde, Miracle Cash & More tarafından düzenlenen Kripto Varlıklar etkinliğinde konuşan Kripto Varlıklar Uzmanı Avukat Gökhan Uğur Bağcı, yasanın devreye girmesiyle piyasalarda yer alan Türk yatırımcıların korunacak olmasına dikkat çekti.

Sadece 15 yıllık geçmişe sahip blockchain temelli kripto varlıklar, Türkiye’de vatandaşlar tarafından enflasyonla başa çıkmak ve mevcut varlıkların korunması amacıyla tercih ediliyor ve yüksek rağbet görüyor. Dünyada bu sektörün devletler tarafından regüle edilmeye başlanması ve global çapta oluşan risklerden hareketle, ülkemizde de Kripto Varlık Yasası TBMM’ye sunuldu. Yasayla birlikte, kripto varlık piyasasının düzenlenmesi, sektörün daha güvenli ve düzenli bir şekilde işlemesine olanak tanınması amaçlanıyor.

Bağcı: “Yasanın çıkması yatırımcıların korunması adına olumlu bir gelişme olacak”

Blockchain ve teknoloji temelli hizmetler konusunda faaliyet gösteren Miracle Cash & More tarafından düzenlenen etkinlikte konuşan Kripto Varlıklar Uzmanı Avukat Gökhan Uğur Bağcı, düzenlemeyle ilgili görüşlerini paylaştı. Kripto Varlık Yasası’nın yatırımcıları koruma adına fayda sağlayacağını belirten Bağcı, “Dünyanın dört bir yanında ülkeler, kripto varlık düzenlemeleriyle sektörü regüle etme girişimi sergiliyorlar. Türkiye’de de bu adımın atılacak olması olumlu bir gelişme. Yasanın bireysel kullanıcılar için önemli faydalar sağlayacağını düşünüyoruz. Fintechlerin sayısı Türkiye’de hızla artıyor. Yasa sayesinde güvenin artacağını ve regüle edilmiş bir kripto varlık sektöründe güvenli oyuncuların sahada yer alacağına inanıyorum. Bu yasa ile Türkiye’nin kripto varlıklarla ilgili uluslararası standartlara uyumunun artacağını, ülkenin kripto ekosistemini daha güvenli hale geleceğini düşünüyorum. Platformlarda gerçekleştirilen işlemler, güven ve şeffaflık içinde gerçekleşecek. Düzenleme ayrıca Türkiye’nin F ATF‘nin gri listesinden çıkması noktasında da önemli bir rol oynayacak” dedi.

Kripto varlıklar, Türkiye’de Türk Lirası’ndan sonra en çok tercih edilen yatırım araçları arasında dikkat çekiyor.

Chainalysis’in Global Kripto Benimseme Endeksi araştırmasına göre dünyada kripto marketlerin toplam hacmi 2,5 trilyon dolar seviyelerinde. Son bir buçuk sene içinde Türkiye’de yatırım tercihini kripto varlıklarda değerlendiren vatandaşlarımızın genel nüfusa oranı ise yüzde 40’tan yüzde 52’ye ulaşmış durumda.

Pasifik Eurasia – Bakü-Tiflis-Kars Hattı’ndaki Modernizasyon Çalışmaları Sonrası İlk Taşımalar Gerçekleşti

Satınalma Eğitimi Pasifik Eurasia Bakü Tiflis Kars Hattı'ndaki Modernizasyon çalışmaları Sonrası İlk Taşımalar Gerçekleşti

Satınalma Eğitimi Pasifik Eurasia Bakü Tiflis Kars Hattı'ndaki Modernizasyon çalışmaları Sonrası İlk Taşımalar Gerçekleşti2019 yılından bu yana ülkeler arası önemli anlaşmalara ve taşımalara imza atarak Türkiye’nin uluslararası demiryolu lojistiğine yön veren Pasifik Eurasia, Bakü-Tiflis-Kars (BTK) hattındaki modernizasyon çalışmalarının tamamlanmasının ardından ilk taşımasını gerçekleştirdi. Son dönemde geliştirdiği yeni iş birlikleri, uluslararası taşımacılık anlaşmaları, kurumsal taşıma sözleşmeleri ve faaliyet gösterdiği alanlardaki kapasite artışı ile demiryolu taşımacılığında önümüzdeki dönemde daha yüksek satış ve verimlilik hacmine ulaşmayı hedeflediklerini belirten Pasifik Eurasia Genel Müdürü Mehmet Altınsoy, BTK hattındaki modernizasyon ve kapasite çalışmalarının tamamlanmasıyla hattın yıllık kapasitesinin 1 milyon tondan 5 milyon tona yükseldiğini söyledi.

BTK Hattındaki İyileştirme Satış ve Verimliliği Artıracak

Mehmet Altınsoy, “BTK hattında Mayıs 2023’ten bu yana devam eden modernizasyon ve kapasite artış çalışmaları sona erdi. Bu hatta son 1 yılda geçici bir daralma yaşandı ancak kapasite artışı ve modernizasyon çalışmaları sonrasında oluşan yüksek kapasite hem taşımalarımız hem de satış hacmimizi önemli ölçüde arttırmamıza olanak sağlayacak. Şirketimizin birlikte çalıştığı mevcut kurumsal firmalarının ve hedef kitlesinde yer alan kurumsal ve çok uluslu şirketlerin taşımalarının artan kapasiteye istinaden BTK hattına yönlendirilmesi satış hacmimizi önemli ölçüde etkileyecek. Pasifik Eurasia olarak ilk taşımamızı gerçekleştirdik. Kazan Soda’nın Azerbaycan’a gönderdiği ihracat yüklerini taşıyan ve 16 konteynerden oluşan trenimiz mübadele garı olan Gürcistan Ahılkelek’e dün (24 Mayıs 2024) ulaştı. Bu trenimiz Azerbaycan’ın Bakü şehrinden hareket eden ve Mersin Yenice Garı varışlı konteyner yüklü treninin yükünü alarak Türkiye’ye giriş yaptı” diye konuştu.

Söz konusu trenleri Azerbaycan, Kazakistan ve Çin çıkışlı trenlerin takip edeceğine dikkat çeken Mehmet Altınsoy, Pasifik Eurasia’nın ihracat-ithalat ve transit taşımaları ile önümüzdeki dönemde faaliyet hacminde önemli artış öngördüklerini söyledi.

Yeşil Lojistik Faaliyetlerimizi Artırmayı Hedefliyoruz

Pasifik Eurasia’nın büyük bir oranda demiryolu konteyner taşımacılığı yaptığını ve taşımalarında karayolunu sadece kısa mesafe ara nakliyelerde kullandığını hatırlatan Mehmet Altınsoy, ‘çevreci-sürdürülebilir’ taşımacılık için Ocak 2024’te Yeşil Lojistik belgesi aldıklarını söyledi. Başta BTK hattı olmak üzere Avrupa hattında da intermodal taşımacılık kapsamında kombine taşımacılık yaptıklarının altını çizen Mehmet Altınsoy, ‘Kombine taşımacılık faaliyetlerine bundan böyle demiryolu-denizyolu kombinasyonuyla proje yükleriyle de devam edeceğiz. Taşımalarda karayolunu minimum seviyede tutarak karbon ayak izini en aza indirmeyi ve yeşil lojistik faaliyetlerini artırmayı hedefliyoruz” dedi.

Pasifik Eurasia’nın 2019’dan bugüne BTK hattında toplam 65 bin TEU (1 milyon 468 bin ton), Avrupa hattında ise 150 bin TEU (2 milyon ton) ihracat ve ithalat taşıması gerçekleştirdiğini hatırlatan Mehmet Altınsoy sözlerini şöyle sürdürdü:

“Pasifik Eurasia özellikle BTK hattı üzerinden Türkiye, Gürcistan, Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Çin’e demiryoluyla karşılıklı olarak uluslararası taşımalar gerçekleştiriyor. Türkiye – Avrupa hattında ise Bulgaristan, Sırbistan, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Romanya, Macaristan, Avusturya, Almanya, Polonya ve Fransa parkurlarında uluslararası taşımacılık faaliyetlerini başarıyla yürütüyor. Türkiye jeopolitik konumu nedeniyle hem transit geçiş ülkesi hem de uluslararası ticaret ve lojistikte stratejik bir öneme sahip. 2053 Ulaştırma ve Lojistik Ana Planı’nda da karayolu ağırlıklı sistemden demiryolu ve denizyolu bağlantılı çok modlu (intermodal) taşımacılık sistemine belirli bir oranda “yük“ aktarımının gerçekleştirilmesi hedefi vurgulanıyor. Ayrıca ‘çevreci-sürdürülebilir’ senaryo gereğince halen yüzde 5 olan demiryolu yük taşımacılığı sektör payının 2029 yılında yüzde 11’e, 2035 yılında yüzde 20’ye, 2053 yılında ise yüzde 22’ye çıkarılması hedefleniyor. Bunun karşılığında ise halen yüzde 71 olan karayolu sektör payının ise sırasıyla önce yüzde 67’ye, ardından da yüzde 57’ye düşürülmesi ve yük taşımacılığında demiryolu-denizyolu modlarına ağırlık verilmesi öngörülüyor.”

Dijital Köprü Anadolu Buluşmaları’nda Adana Reel Sektör Temsilcileri İle Bir Araya Geldi

Dijital Köprü Anadolu Buluşmaları’nda Adana Reel Sektör Temsilcileri İle Bir Araya Geldi

Dijital Köprü Anadolu Buluşmaları’nda Adana Reel Sektör Temsilcileri İle Bir Araya Geldi“Dijital Köprü Anadolu Buluşmaları” kapsamında reel sektör temsilcileri ile bu kez de Adana’da bir araya geldi. Adana Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Zeki Kıvanç’ın ve QNB Finansbank Genel Müdürü Ömür Tan’ın konuşmacılar arasında yer aldığı buluşmada dijitalleşen dünyada ticaret mercek altına alındı.

QNB Finansbank Dijital Köprü Anadolu Buluşmaları’nda, dijitalleşmenin ticaretteki önemi, yeşil finansman ve sürdürülebilirlik gibi KOBİ’lerin dijital dönüşüm ile işlerini nasıl büyütebileceklerine dair konular ele alındı. Adana reel sektör temsilcilerinin katıldığı buluşmada, şehirde faaliyet gösteren KOBİ’leri ve diğer işletmeleri dijital dönüşüm ile beraber bekleyen fırsatlar üzerine konuşuldu. Panel ve öncesinde gerçekleşen özel ‘KOBİ’ler için dijitalleşme seansında, e-ihracat ve e-ticaretteki son trendler, QNB Finansbank’ın dijital ticaret ve yeşil dönüşüm alanındaki çalışmaları Türkiye ekonomisindeki son dönem değerlendirmeleriyle birlikte paylaşıldı.

Adana Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Zeki Kıvanç yaptığı konuşmasında Adana Sanayi Odası olarak dijitalleşmeyi işlerinin merkezine alarak, bir sürdürülebilirlik merkezi kurduklarını söyledi. Kıvanç, “Rekabette öne geçmek için üretimden satış ve pazarlamaya kadar verimliliğin artırılması konusunda çalışıyoruz. Dijitalleşmeye yatırım yapıyoruz. E-fatura ve e-arşiv gibi birçok işletmenin rahatlıkla kullanabileceği uygulamalarla verimliliği artırıyoruz. Dijitalleşmeyen şirketler bir süre sonra rekabette yer almayacak ve yok olacaklar” dedi. Kıvanç, Ticaret Bakanlığı ve KOSGEB üzerinden verilen desteklerin de takip edilmesinin önemine vurgu yaptı. Kıvanç, “Yeşil dönüşüm ve dijitalleşmeye önem verelim. AB bu işi kafaya koydu, dünyanın geleceği ve bizim ticaretimizin sürekliliği için bunu yapmak zorundayız” dedi.

Adana’nın yıllık 3 milyar dolar ihracatı ile sanayileşen ikinci şehir olduğuna dikkat çeken Kıvanç, yeni organize sanayileri ve var olan organize saniyelere yapılan yeni yatırımlarla Adana’nın en çok yatırım yapılacak illerden biri olacağını söyledi.

Tan: “Rekabette ayrışabilmek için dijitalleşme artık zorunluluk”

QNB Finansbank Genel Müdürü Ömür Tan, QNB Finansbank Dijital Köprü Anadolu Buluşmalarının bugün 13.’sünü gerçekleştirdiklerini bertilerek, “Adana’ya da ikinci gelişimiz. Adana ilimiz ticaretiyle potansiyeli yüksek bir şehrimiz. Biz de burada Adana reel sektör temsilcileri ile bir araya gelerek, dijital dönüşüm ve yeşil dönüşümün geleceğimize katkılarını konuştuk. Anadolu Buluşmalarını hayata geçirmekte en büyük motivasyonumuz banka olarak sahada olmak. Biz QNB Finansbank olarak sahada olmaya, müşterilerimizi sahada anlamaya ve yapabileceklerimizi beraber tartışarak, önümüzdeki dönemi birlikte kurgulamaya inanan bir bankayız. Bugün Dijital Köprü’yü yaklaşık 300 bin müşterimiz kullanıyor. Dijital Köprü ile bankacılık işlemlerinden, e-dönüşüm işlemlerine, insan kaynakları uygulamalarına kadar birçok konuda tüzel müşterilerimize fayda sağlıyoruz. Ayrıca e-hizmet alan QNB Finansbank müşterileri Dijital Köprü’yü ömür boyu ücretsiz kullanabiliyorlar” dedi. Tan, dijitalleşmenin tüzel işletmeler için son on yılda belki bir tercih olduğunu, çok yakın zamanda ihtiyaç haline dönüştüğünü ama önümüzdeki yıllarda artık zorunluluk olacağını dile getirerek, “Dijitalleşme hız demek, fiyat avantajı demek, maliyet avantajı demek ve sonuç olarak rekabette öne geçmek demek” diye konuştu.

 Tan: “Bankalar ikiz dönüşümün tam ortasında”

Bankaların aynı zamanda birer teknoloji şirketi olduğuna dikkat çeken Tan, “Yapay zekâ ile dünya bambaşka bir boyuta geçiyor. Banka olarak bu gelişimin tam ortasındayız ve burada olmak zorundayız. Örneğin, robotik süreç yönetimi ile eskiden manuel olarak işleyen birçok süreci otomatize ettik. Müşteri deneyimini iyileştirecek ve iş süreçlerini kolaylaştıracak tüm konularda yeni teknolojileri sektörde öncü bir şekilde sistemlerimize entegre ediyoruz.

Dijital dönüşümün yanı sıra bir önemli konu da yeşil dönüşüm. Biz buna ikiz dönüşüm diyoruz artık. Dünyanın en büyük sorunlarından biri küresel ısınma ama biz yeşil dönüşüme sadece çevre olarak bakmamalıyız. Ayrıca, yeşil dönüşümün iş dünyasını da ilgilendiren önemli bir yönü var.  AB ülkelerine ihracat yapan firmaların karbon emisyonunun nötr olması gerekecek, yoksa ihracat yapamayacak, yüksek vergilere tabi olacak. Dolayısıyla maliyet ve rekabet avantajı sağlayabilmek için ihracatçıların yeşil dönüşüme de ayak uydurması gerekiyor. Biz de banka olarak ihracatçılarımızı desteklemek adına yeşil kredi ürünümüzü hayata geçirdik. Karbon salınımını düşüren şirketler böylelikle kredi faizlerini düşürebiliyorlar” dedi.

Ekonomiye ilişkin de görüşlerini de anlatan Ömür Tan, “Bu sürecin ve mevcut ekonomik politikaların doğru yönde ilerlediğini düşünüyoruz. Rakamsal olarak da bunun yansımasını görüyoruz. Doğru yolda ilerleniyor.

Geçtiğimiz yıl gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bu yana 45 milyar dolar civarında yabancı sermaye girişi oldu. Yerel seçimlerden bu yana ise TCMB’nin döviz rezervlerinde çok ciddi bir artış var. Son haftalarda günlük bazda neredeyse 2 milyar dolarlık rezerv biriktiriliyor diyebiliriz. KKM (kur korumalı mevduat) bakiyesindeki azalış yeniden hızlanmaya başladı. Bununla birlikte Türkiye’nin uzun vadeli kredi notunda reyting artışları gelmeye başladı. Ekonomide dezenflasyon için gerekli olan soğuma zaman içerisinde oluyor. Bu anlamda dengeli bir şekilde ilerlendiğini söyleyebiliriz.” dedi.

Dijital dönüşümün ticaretteki ve ekonomideki rollerinin ele alındığı panel öncesinde ‘KOBİ’ler için dijitalleşme seansı da gerçekleştirildi. QNB Finansbank Dijital Köprü Direktörü Demet Yaman’ın, StockMount COO Ç. Öcal Şeyhoğlu’nun ve Navlungo CEO & Co-Founder İsa Korkmaz’ın konuşmacı olarak yer aldığı seansta, şirketlerin süreçlerini neden dijitale taşınması gerektiği, dijitalleşme ile işletmelerin işlerini nasıl büyütebilecekleri, e-ihracat ve e-ticaretteki son trendler ele alındı.

Alım Talebi: Sanayi Tipi (Endüstriyel) Elektrikli Fritöz (5 + 5 Litre)

Alım Talebi Sanayi Tipi (endüstriyel) Elektrikli Fritöz (5 + 5 Litre)

Bir firmamız için 5 lt. + 5 lt. olacak şekilde çift gözlü, 10 adet sanayi tipi (endüstriyel) elektrikli fritöz alımı yapılacaktır. Teslim yeri, İstanbul – Ümraniye olup, ödeme şekli peşin (nakit)tir.

İlgili olan üretici ya da satıcıların, diğer teknik detaylar için aşağıdaki adımların ardından, iletişime geçmesi rica olunur.

Alım Talebi Sanayi Tipi (endüstriyel) Elektrikli Fritöz (5 + 5 Litre)

Teklif Vermek İçin;

  1. SATINALMA DERGİSİ’ne abone ol.
  2. Dergi Aboneliği sayfasından PROFESYONEL ÜYELİK işlemlerini tamamla.
  3. Ödeme sonrasında FİRMA BAŞVURU FORMU’nu doldur.

https://satinalmadergisi.com/satici/

TEKLİF VERME : İhtiyacın detaylarını öğrenmek ve teklif vermek için Dergi Aboneliği sayfasından PROFESYONEL ÜYELİK (600 TL) SATIN ALMANIZ GEREKMEKTEDİR. Aboneliğiniz 1 yıl geçerli olup bir sene boyunca tüm alım taleplerine teklif verebileceksiniz.

Fabrikaların Gizli Kahramanları -Arka Plan-

Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem Fabrikaların Gizli Kahramanları Arka Plan

Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem Fabrikaların Gizli Kahramanları Arka PlanFabrika ve işyerlerinde ön planda yer alan yönetim, satış ekibi, sahada görev alan mühendisler, proje, satınalma, idari işler, muhasebe ve finans, sekreterya, bilgi işlem, arge ekipleri ve mavi yaka yani imalatta çalışan ustalar ve çıraklar dışında bir de arka planda kahramanca, fedakarca ve özverili çalışan gizli bir ekip daha vardır. Ben onları askerdeki karargah ve geri hizmetler bölüğüne benzetiyorum. Geri hizmetlerde görev alan, fazla görülmeyen, hatta bazı işyerlerinde değeri pek bilinmeyen ancak yaptıkları görev itibariyle aslında çok önemli vazifesi olan ön plandaki çalışanlarımızdır onlar.

Şunu iyi bilmek gerekir ki; başarı, ekip işidir. En tepeden en aşağıya kadar tüm ekip tam organize olduğu zaman başarı gelir. İyi bir lider ve yönetici bunun bilincinde olarak geri hizmetlerde görev alacak elemanları seçerken bile titiz ve seçici davranır. Fabrikanın bekçisi, danışma ve santral görevlisi, şoförler, depo elemanı, fabrikanın düzen ve temizliğinden sorumlu ortacı dediğimiz kişiler, yemekhanede yemek yapan ve dağıtan aşçılar ve yardımcıları, temizlik ve çaydan sorumlu çalışanlar (genelde ablalarımız), varsa işyeri hekimi ve hemşiresi size sözünü ettiğim karargah bölüğünde ve geri hizmetlerde emek veren personelimizdir.

Fabrika Bekçisi ve Danışma Personeli: Fabrikalarda güvenlik hizmetini üstelenen personel genelde girişte kimlik kontrolü ve yönlendirmeyi yapacağı için giyimine özen gösteren, kime nasıl hitap edeceğini bilen, yönlendirmeleri iyi bilen kişilerden oluşmalıdır. Çalışanlarımızı, ziyaretçileri ve misafirlerimizi ilk karşılayan kişiler olacakları için ilk intiba çok önemlidir. Gelen ziyaretçiler bazen çok önemli firmaların sahipleri veya yatırım danışmanları olabilir. Bazen de yurtdışından misafirleriniz gelebilir. Bu gibi durumlarda danışma personelinin tavır ve tutumu gelen ziyaretçilere fabrikanız hakkında fikir verecektir.

Şoförler: Şirket araçlarını, yük ve servis taşımacılığını üstlenecek sürücülerin tecrübeli ve işini bilen insanlardan seçilmesi çok önemlidir. Çünkü onlar sizin dışarıdaki yüzünüzdür. Kullandıkları araçlarla dışarıya malzeme getirip götürdüklerinde aslında fabrikanızı temsil etmektedirler. Araçlara sahip çıkmaları, dikkatli araç kullanmaları, trafik kurallarına uymaları, giyimlerine ve davranışlarına dikkat etmeleri, taşıdıkları ister malzeme isterse insan olsun, sorumluluklarının bilincinde olmaları çok önemlidir.

Depo Elemanı: Deponun sorumluluğunu verdiğiniz kişi gayet düzenli olmalı, malzemeleri tanımalı ve gelen veya çıkacak malzemeyi iyi takip edip kayıt altına almalıdır.

Ortacı: Fabrikanın genelde imalat kısmında çalışan bu kişiler, fabrikanın düzen ve temizliğinden mesuldürler. İmalat yapılan fabrikalarda sürekli bir şekilde üretim olduğu için düzenli olarak temizlenmeli ve malzemeler düzenli tutulmalıdır. Düzen ve temizliğin iyi olduğu fabrikalarda üretim de güzel ve verimli olur.

Yemekhane Çalışanları: Yemekhane kısmı fabrikanın temizliğe ve düzene en çok dikkat edilmesi gereken bölümüdür. Bu kısımda çalışan aşçı ve yardımcılarının çok temiz ve titiz çalışması gerekir. Ayrıca yemek dağıtan personelin de temizliği önemlidir. Bu kısımda çalışan personelin tümünün sağlık kontrollerinin düzenli yapılması şarttır. Gerek personelinize gerekse misafirlerinize sunulan yemeklerin hijyenik ve lezzetli olması fabrikanın saygınlığı ve prestiji açısından çok önemlidir.

Temizlik Görevlileri ve Çay Sorumluları: Genelde ablalarımız bu kısımda görev alırlar ve onlar bizim için çok değerlidirler. Çay ve içeceklerin hazırlanması, idari kat ve odaların temizlenmesi onların görevidir. Yaptıkları görev hiç de küçümsenmeyecek kadar önemlidir. Hem çalışanlarımızın çalışma ortamlarının hijyenik ve yaşanabilir olması, çay ve içecek ihtiyaçlarının karşılanması, diğer yandan gelen misafirlere yaptıkları hizmetler, tavır ve tutumları herkes için çok iyi bir izlenim oluşmasına yol açar. Unutmayın işletmeler genelde misafirlerinin aklında temizlikleri ve kırk yıl hatırı olan kahve çaylarıyla akılda kalırlar.

Satınalma Dergisi 7 Gün 7 Gündem Fabrikaların Gizli Kahramanları Arka PlanGörüldüğü gibi bir fabrikanın ayakta kalması sadece ürettikleri veya üretimde çalışanlarıyla alakalı değildir. Arka planda o kadar önemli işler ve detaylar vardır ki hiçbiri küçümsenemez, önemsiz olduğu düşünülemez. O yüzden en tepeden en alta kadar tüm çalışanlarımıza değer vermeli ve işlerine saygı göstermeliyiz. İşyerinde ve fabrikamızda çok güzel bir aile ortamı oluşturmalıyız.

Cavit SOY

Türk Mobilya Sektörü AB Yeşil Mutabakatı Fırsata Çevirmek İstiyor !

Satınalma Eğitimi Türk Mobilya Sektörü Ab Yeşil Mutabakatı Fırsata çevirmek İstiyor

Satınalma Eğitimi Türk Mobilya Sektörü Ab Yeşil Mutabakatı Fırsata çevirmek İstiyorMobilya Sektörü Sürdürülebilirlik Pasaportunu Almak İçin Harekete Geçti 

Türkiye’ye 2023 yılında 4 milyar 605 milyon dolar döviz kazandıran, 3,5 milyar dolar dış ticaret fazlası veren Türk mobilya sektörü, Avrupa Birliği’nin ortaya koyduğu AB Yeşil Mutabakat kurallarına uygun üretim yapıp sürdürülebilirlik pasaportunu cebine koymak istiyor.

Ege Mobilya Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği, üyesi firmaların sürdürülebilirlik yetkinliklerini artırmak ve AB Yeşil Mutabakatına hazır hale getirmek için “Sürdürülebilirlik Çalışma Grubu” kurdu.

“Avrupa Birliği ticaretin kurallarını yeniden yazdı” tespitinde bulunan Ege Mobilya Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği Başkanı Ali Fuat Gürle, mobilya sektöründe karbon salınımına yol açan hususları tespit edip karbon nötr hale gelmek istediklerini bu hedef doğrultusunda bilim desteğiyle hareket edeceklerini kaydetti.

Türkiye’nin mobilya ürünleri ihracatında AB’nin payının yüzde 35, Ege Bölgesi’nden yapılan mobilya ihracatında yüzde 51 olduğu bilgisini veren Gürle, “Avrupa Şampiyonlar Ligi bu ligde oynamak istiyorsak gereğini yapmamız gerekiyor. Mobilya sektörü AB Yeşil Mutabakatına uyum sağlamak zorunda olan sektörler arasında ikinci halkada. Biz bugünden hazırlıklarımızı yapıyoruz. Kullandığımız malzemelerde sunta, lamine ve süngerde karbon salınımı oluyor. Bu sorunu sunta, MDF ve sünger üreticileri çözecek. Mobilyada masif alternatif olacak. Su kullanımı ana istasyon. Karbon salınımını düşürmek için fosil yakıtlar kullanmayacağız, lojistikte elektrikli araçlara geçeceğiz. Sektör olarak 1,5 yıllık sürede hazırlıklarımızı tamamlamayı hedefliyoruz. AB Yeşil Mutabakatına hazır olmadığımız takdirde ürettiğimiz mobilyaları emisyon hesabı yapmadan Avrupa’ya gönderirsek yüzde 40 yüzde 50 boyutunda karbon vergisi ödemeyle karşı karşıya kalacağız. Bu vergileri ödememek için evladiyelik bir ömür kullanılabilir ve demonte, gittiği noktada kurulabilen mobilyalar üretmemiz gerekiyor. Türk mobilya sektörü olarak bu konuda yetkinliklerimizi artıracağız” şeklinde konuştu.

Kemer: “Hedefimizin AB’nin yeni ekonomik düzeninin içinde yer alabilmek”

Avrupa Birliği’nin ortaya koyduğu yeni ekonomik düzenin içinde yer alabilmek ve Avrupa Birliği’ne sürdürülebilirlik kanalıyla girebilmek istediklerinin altını çizen Ege Mobilya Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği Sürdürülebilirlik Komitesi Başkanı Müjdat Kemer, Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatında geçiş süreci yaşandığını 1,5 yıl sonra da parasal yaptırım dönemine geçileceğini, bu döneme hazırlıklı olmak için harekete geçtiklerini dile getirdi.

“Sürdürülebilirliği öğrenmek için üniversitelerden uzman isimlerle çalışacağız, eğitim programları yapacağız” diye konuşan Kemer, “Sürdürülebilirlik konusunu öğreneceğiz sürdürülebilirliği biraz açmak gerekirse; sürdürülebilir yaşamın devam etmesi yaşantının devam etmesi bu şirketin devam etmesi olarak daha her şeyin devam etmesi olarak da algılanabilecek bir kelime biz de burada işimizin devam edebilmesi için ırkımızın devam edebilmesi için bu sürdürülebilirliğe uyum sağlamamız gerekiyor. Yeni ekonomik düzende finansman makine pazar her şey sürdürülebilirlik esaslı olacak yani Avrupa Birliği pazarına girebilmek için sürdürebilirlik pasaportuna sahip olmamız gerekiyor. İklim krizini hepimiz yaşıyoruz dünyanın sıcaklığı ortalama 1-2 derece daha attığı zaman dünya yaşanmaz bir hale gelecek. Türkiye, Akdeniz çukurunda çölleşme riski taşıyan bir bölge zaten yağmurların azalması, son yaşadığımız kışta hiç kış görmemiş olmamız, aynı şekilde Avrupa’da da kış olmadı. İklim krizi işin vahametini gösteriyor. Bir an evvel AB Yeşil Mutabakatına geçmek gerekiyor. Hali hazırda yeşil mutabakata ilişkin mevzuat mevcut. Sektör olarak fark edemiyoruz ancak kısa zamanda tüm sektörleri vuracak. Avrupa’da bir pazarda yer edinmek istiyorsak mutlaka bu sürdürülebilirlik pasaportuna sahip olmamız gerekiyor. Emisyon ticaret sistemi hem Türkiye’de hem Avrupa’da kuruldu. Emisyon ticaret sistemi kapsamında emisyonunu düşürenleri teşvik edelim, emisyonu yüksek çıkanlar da bu iş için bedelini ödesinler, buradaki çalışmalarımız, çabalarımız tamamen gereksiz bedeller ödeyerek paramızın AB’ye kaçmasını önlemek. Bu entegrasyon Avrupa’yla birlikte yapılıyor biz malı direkt emisyon hesabı yapmadan Avrupa’ya gönderirsek yüzde 40 yüzde 50 boyutunda karbon vergisi ödemeyle karşı karşıya kalacağız. Türk mobilya sektörü olarak bu fırsat kapısından mobilyamızı Avrupa Birliği’ne sokmalıyız” dedi.

AB Yeşil Mutabakatında ülkelerden ziyade firmaların değerlendirileceği bilgisini veren Kemer sözlerini şöyle tamamladı; “Dünya Bankası 35 milyar dolar kaynak ayırdı. Bu kaynakta sürdürülebilirlik projelerine tahsis edilecek. Türkiye’nin AB Yeşil Mutabakatına uyum sağlar hale gelebilmesi için her yıl 180 milyar dolar yatırım yapması gerekiyor.”

İzmir Ekonomi Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesinden Dr. Derya Irkdaş Doğu ve Argun Tanrıverdi yaptıkları ortak sunumda; Avrupa Birliği’nin oyunun kuralını baştan yeniden yazdığını, Avrupa Şampiyonlar Ligine girmek isteyenlerin bu kurallara uymak zorunda olduklarının altını çizdiler.

AB Yeşil Mutabakatına uyum için, Döngüsel Ekonomi Yeni Planı, Sürdürülebilir Ürün Girişi, Eko-Dizayn, Dijital Ürün Pasaportu başlıklarının içeriklerinin tam ve doğru bir şekilde yerine getirilmesinin gerekliliğine vurgu yapan Dr. Derya Irkdaş Doğu, “Dijital pasaporta geçiş başladı. Ürünü üretirken, ne malzeme aldığınızı bileceksiniz. Ürünleri imha ederken, çöpe atarken izlenecek yol belli olacak. Döngüsel ekonomiye geçmemiz gerekiyor. Mobilyanın ömrü karbon ayak izi için önemli. Avrupa ile ticaret yapacaksanız uzun ömürlü ürünler üreteceksiniz oyunun kuralı bu. Hedef ekolojik sistemi geri kazandırmak. Firmalar kullandıkları suyu, akaryakıtı bilmeli, tasarım, üretim, ambalaj, personel, depolama ve atık yönetimi mobilyada malzeme seçimi, lojistik, nakliye önemli. Parçalı demonte edilebilir ürünlere yönelmelisiniz. Demonte gönder yerinde kurulum yapılsın. Sağlam yap, tamir edilebilir yap, geri dönüşüme uygun ekonomiye kazandırmak için çalış” diye firmalara yol gösterdi.

Polonya ve Macaristan Merkez Bankaları Eski Başkanları “Enflasyonla Mücadele ve Merkez Bankacılığı” Konulu Panelde Deneyimlerini Paylaşacak

Satınalma Eğitimi Polonya Ve Macaristan Merkez Bankaları Eski Başkanları “enflasyonla Mücadele Ve Merkez Bankacılığı” Konulu Panelde Deneyimlerini Paylaşacak

Satınalma Eğitimi Polonya Ve Macaristan Merkez Bankaları Eski Başkanları “enflasyonla Mücadele Ve Merkez Bankacılığı” Konulu Panelde Deneyimlerini PaylaşacakPolonya ve Macaristan Merkez Bankası eski Başkanları, Maliye Hesap Uzmanları Vakfı (HUV) tarafından 29 Mayıs Çarşamba günü düzenlenecek olan “Enflasyonla Mücadele ve Merkez Bankacılığı” konulu panelde enflasyonla mücadele deneyimlerini paylaşacak. Sunuş konuşmasını HUV Başkanı ve Eren Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Eren’in, açış konuşmasını ise T.C. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in yapacağı panelde merkez bankalarının kurumsal yapıları, gelişen piyasa ülkelerinin enflasyon hedeflemesi uygulamasında karşılaştığı zorluklar mercek altına alınacak.

Yaklaşık 79 yıllık bir geçmişe sahip olan HUV, Cumhuriyetimizin 101. yılında “Enflasyonla Mücadele ve Merkez Bankacılığı” konulu panelde iki değerli merkez bankacısını bir araya getiriyor.

Sunuş konuşmasını HUV Başkanı ve Eren Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Eren’in, açış konuşmasını ise T.C. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek yapacağı panel, 29 Mayıs 2024 Çarşamba günü, 10:30-13:30 saatleri arasında Conrad Bosphorus Hotel’de düzenlenecek.

Deneyimli bankacılar tecrübelerini, görüşlerini ve önerilerini paylaşacak

Bilkent Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü’nden Prof. Dr. Hakan Kara’nın moderatörlüğünü üstlendiği panelin bu yılki konuşmacıları Polonya eski Başbakanı ve Polonya Merkez Bankası eski Başkanı Prof. Dr. Marek M. Belka ile Macaristan Merkez Bankası eski Başkanı András Simor olacak.

Güncel ekonomik sorunların başında gelen enflasyonla mücadelenin tartışılacağı panelde, gerek eski merkez bankaları başkanlarının uygulama perspektifinden, gerekse akademik bakış açısından deneyimli bankacılar tecrübelerini, görüşlerini ve önerilerini paylaşacak.

Para politikalarının maliye politikası ve yapısal politikalarla etkileşiminin değerlendirileceği panelde, merkez bankalarının kurumsal yapıları, gelişen piyasa ülkelerinin enflasyon hedeflemesi uygulamasında karşılaştığı zorluklar, buna yönelik araç tasarımı ve uygun döviz kuru-para politikası bileşimi mercek altına alınacak.

EDİTÖRE NOT:

HESAP UZMANLARI VAKFI HAKKINDA

Maliye Hesap Uzmanları Vakfı (HUV) uzun zamandır ekonomi alanında çeşitli etkinliklerin yanı sıra, seçkin konuşmacıların katıldığı paneller düzenlemekte ve iş, akademi, medya dünyasından birçok seçkin ismi bir araya getirmektedir.

29 Mayıs 1945 tarihinde kurulan ve 2011 yılında hukuki varlığı kaldırılan hesap uzmanlığının ilke ve değerlerini yaşatan HUV’un en önemli misyonunu; 79 yıllık Hesap Uzmanlığının yeniden hayata geçirilmesi olarak belirlemiştir.

HUV, üniversitelerle iş birliği içerisinde bugüne kadar beş, TÜSİAD’la iş birliği içerisinde ise bir kitap yayımlamıştır.

Prof. Dr. Marek M. Belka:

Lodz Üniversitesi’nde ekonomi eğitimi aldı. 1994 yılında profesör oldu. 1997 yılında kısa bir süre Maliye Bakanı ve Başbakan yardımcısı oldu. 1999 yılında Demokratik Sol İttifak’a katıldı. 2001-2002 yıllarında yine Maliye Bakanı ve Başbakan yardımcısı olarak görev aldı. 2004-2005 yıllarında Başbakanlık yaptı. 2005 yılında Demokratik Sol İttifak’tan ayrılarak Demokrat Parti’ye geçti. 2005 seçimlerinde partisi yüzde 5’i geçemeyince milletvekili seçilemedi ve başbakanlıktan istifa etti. Haziran 2010 tarihinde Polonya Merkez Bankası Başkanı olarak atandı.

András Simor:

Budapeşte’de Karl Marks Üniversitesi’nde Uluslararası Finans eğitimi aldı. Macaristan ve uluslararası alanda birçok bankada üst düzey görevler üstlendi. 1997-98’de CA IB Investment Bank Yönetim Kurulu Başkanlığı, 1999-2007’de Deloitte Macaristan Başkan ve Yönetici Ortak, 1997-1998’de Creditanstalt Yatırım Bankası Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO, 2007-2013’de Macaristan Merkez Bankası Başkanlığı yaptı. 2013-2019 arasında Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nda politika başkan yardımcılığı, başkan yardımcılığı ve CFO, kıdemli başkan yardımcılığı, CFO ve COO görevlerinde bulundu.

PROGRAM:

10:30-11:00 Çay/Kahve İkramı

AÇIŞ KONUŞMALARI: 11:00-11:30

Ahmet EREN, Vakıf Başkanı

Mehmet ŞİMŞEK, T.C. Hazine ve Maliye Bakanı

PANEL: 11:30-13:00

MODERATÖR : Prof.Dr. A. Hakan Kara/Bilkent Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü

KONUŞMACILAR: Prof.Dr. Marek M. Belka/ Polonya E. Başbakanı ve Merkez Bankası E. Başkanı,

András Simor/ Macaristan Merkez Bankası E. Başkanı

SORU-CEVAP / PLAKET: 13:00-13:30

Gelecek 10 Yıla Çevresel Riskler Damga Vuracak

Satınalma Eğitimi Gelecek 10 Yıla çevresel Riskler Damga Vuracak

Satınalma Eğitimi Gelecek 10 Yıla çevresel Riskler Damga Vuracak1.400’den fazla küresel risk uzmanı, politika yapıcı ve sektör liderinin görüşlerinden yararlanılarak hazırlanan 2024 Küresel Riskler Raporu’nun sonuçları, Zurich Sigorta Grubu Türkiye ve Marsh Türkiye stratejik ortaklığında ve TÜSİAD’ın destekleriyle İstanbul’da düzenlenen toplantıda açıklandı. Zurich Sigorta Grubu Türkiye CEO’su Yılmaz Yıldız, raporda öne çıkan risklerle ilgili görüşlerini paylaştı.

2024 Küresel Riskler Raporu’nda yapay zekâ ile ilişkili olarak dezenformasyon, aşırı hava olayları ve sosyal kutuplaşma, gelecek 2 yıldaki en önemli riskler olarak dikkat çekiyor. Uzmanların üçte ikisinin gelecek 10 yıl içerisinde dünya genelinde kutuplaşmanın artacağına yönelik görüş bildirdiğinin altını çizen Zurich Sigorta Grubu Türkiye CEO’su Yılmaz Yıldız, “Her ne kadar çok kutuplu bir dünya var gibi gözükse de kısa ve orta vadede global sorunlara global çözümler bulmalıyız. İş birliği anlamında yeni anlayışlara ve çözümlere ihtiyaç var” dedi.

“Önemli doğal kaynakların belli ülkelerde yoğunlaşması çatışma riskini artırıyor”

Devletlerarası silahlı çatışmalar önümüzdeki iki yılın en önemli beş riski arasında yer alıyor. Rusya- Ukrayna savaşının Avrupa güvenliği, İsrail- Filistin çatışmasının Ortadoğu dengeleri için çok önemli olduğunu hatırlatan Yıldız, “Çin tarafında ise özellikle Tayvan seçimleri sonrası izlenecek politika dünya açısından kritik. Tayvan dünyada yüksek teknolojili çip üretiminin yaklaşık %60’ını yapıyor. Aynı kapasiteyi dünyanın başka yerinde yaratmak için, eğer ki insan kaynağını bulabilirseniz yaklaşık 20 yıl ve 300 milyar dolarlık bir yatırım gerekiyor” dedi. Yeni dünya düzeni için önemli doğal kaynakların belli ülkelerde yoğunlaşmasının da çatışma riskini artırdığını ifade eden Yıldız şu bilgileri paylaştı: “Dünya platin kaynaklarının %90’ı Güney Afrika’da, kobaltın %46’sı Kongo’da, lityumum %42’si Şili’de. Tayvan çip üretiminde başı çekerken, çip üreten makinalar ise %60 ile Hollanda’da üretiliyor.”

“En ciddi sorunlardan biri ekonomik eşitsizlik”

Rapora göre, önümüzdeki yıllara kalıcı ekonomik belirsizlik ve ekonomide fırsat eşitsizliği damgasını vuracak. Süregelen hayat pahalılığı krizi, etkisini sürdürecek. Dünyanın karşı karşıya olduğu en ciddi sorunlardan biri olarak eşitsizliğe işaret eden Yıldız: “Ülkeler arası ve ülkeler içi eşitsizlik; hayat pahalılığı, toplumsal kutuplaşma, istemsiz göç, bölgesel çatışmalar ve benzeri riskler yaratan, pek çok sorunun kaynağı olan çok ciddi ekonomik ve sosyal bir sorundur. Kolay bir çözüm de gözükmüyor.”

Gelecek 10 yıla yönelik en önemli 10 riskin 5’i çevreyle ilişkili

Yakın ve uzun vadeli risk ortamında çevresel riskler öne çıkmayı sürdürüyor. Gelecek 10 yıla damga vuracağı düşünülen risklerin beşi, “olağanüstü hava olayları, dünya sisteminde kritik değişimler, biyoçeşitlilik kaybı ve ekosistem çöküşü, doğal kaynak kıtlığı ve hava kirliliği” olarak çevreyle ilişkili konulardan oluşuyor. Yıldız’ın konuyla ilgili yorumu şu şekilde:

“Gıda talebini karşılamak için her yıl Kanada kadar alana ihtiyaç var”

“İnsanlığın çevreye verdiği zarar artık geri dönülemez bir noktada. İklim değişikliğini gıda ve su enflasyonu, soluduğumuz kirli hava ve doğal afet olayları ile yaşıyoruz. Biyoçeşitlilik kaybı, çok konuşulmayan fakat bir o kadar da önemli bir konu. İnsanlık dünyadaki canlı türlerinin sadece yüzde 0,01’ini temsil ederken hayvan türlerinin yüzde 83’ünü, bitki türlerinin yüzde 50’sini, böcek türlerinin yüzde 40’ını şimdiden yok etmiş durumda. Biyoçeşitlilik olmadan, böcekler olmadan tarımın olması, gıda sanayinin olması mümkün değil. Diğer taraftan 2050 yılına kadar dünya gıda tüketimi yaklaşık iki kat artacak. Her yıl yaklaşık Kanada büyüklüğünde bir alana ihtiyaç var ki yeni gıda talebini karşılayalım. Bu anlamda, iyimser olmak zor” dedi.

Çevre sorunlarıyla mücadelede de eşitsizliğe dikkat çekti

Çevre sorunlarına yönelik alınacak tedbirlerin ülkeler arasında eşit dağılmadığını, bunun da gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında çatışma yarattığını ifade eden Yıldız, “Gelişmekte olan ülkelerin, gelişmiş ülkeler seviyesine erişme yolculuğunda, bu tedbirlere ayıracak zamanları ve kaynakları yok. Dünyada sadece yeşil enerji için yapılması gereken yatırım yılda 9 trilyon dolar. Dünyanın gayrisafi hasılası kabaca 100 trilyon dolar. Bunun 500 milyar dolar kadarını gelişmekte olan ülkelerin yapması lazım. Böyle bir kaynak yok” şeklinde konuştu.

“Hemen hemen tüm hastalıklara çare bulabileceğimiz bir teknolojiden bahsediyoruz”

2024 Küresel Riskler Raporunda, yanlış bilgi ve dezenformasyon kısa vadede en önemli riskler olarak değerlendiriliyor. Yapay zekâ, teknolojilerinin gelişmesine paralel olarak, önümüzdeki 10 yıl içinde de bu riskin ön planda olacağı görülüyor. Chat GPT için “yapay zekanın demokratikleşmesi” ifadesini kullanan Yılmaz Yıldız, bu alandaki fırsatlara dikkat çekiyor: “Dünyadaki seçim takvimiyle kesişince, yapay zekanın bu seçimleri nasıl manipüle edeceği çok tartışılıyor. Fakat yapay zekanın risklerinin yanında fırsatları daha fazla. Tıp ve sentetik biyoloji alanında büyük ilerleme kaydedeceğimiz, insanlığın hemen hemen tüm hastalıklarına çare bulabileceğimiz bir teknolojiden bahsediyoruz.”