İhraç Ettiğim Eşyaları Alıcısı Geri Göndermiş, Ne Olacak Şimdi ?

Gümrük mevzuatımızda statüsü “GERİ GELEN EŞYA” olan bu konu, Gümrük Kanunu (GK) 168. ile 169. maddelerde ve Gümrük Yönetmeliği (GY) 446, 447. ve 451. maddelerde işlenmiştir;

G.K. MADDE 168- 1. Serbest dolaşımda bulunan eşya, Türkiye Gümrük Bölgesinden veya Türkiye’nin anlaşmalarla dâhil olduğu gümrük birliği gümrük bölgelerinin diğer bir noktasından ihraç edildikten sonra üç yıl içinde yeniden serbest dolaşıma girmesi halinde ve beyan sahibinin talebi üzerine, ithalat vergilerinden muaf tutulur. Üç yıllık süre, beklenmeyen haller veya mücbir sebeplerle uzatılabilir.

Geri gelen eşyanın, Türkiye Gümrük Bölgesinden veya Türkiye’nin anlaşmalarla dâhil olduğu gümrük birliği gümrük bölgelerinin diğer bir noktasından ihraç edilmeden önce, özel amaçlı kullanımı nedeniyle indirimli veya sıfır vergi oranından yararlanarak serbest dolaşıma girmiş olduğu hallerde, eşyanın aynı amaca yönelik olarak tekrar serbest dolaşıma sokulmak istenmesi durumunda, bu eşyaya indirimli veya sıfır vergi oranı uygulanır. İthal amacının aynı olmaması halinde, söz konusu eşyaya uygulanacak ithalat vergileri tutarı, serbest dolaşıma ilk girişi sırasında alınmış tutar kadar indirilir. Ancak, serbest dolaşıma ilk girişi sırasında alınmış tutarın geri gelen eşyanın yeniden serbest dolaşıma girişi sırasında alınacak tutardan daha fazla olması halinde hiçbir iade yapılmaz.

  1. 1 inci fıkrada belirtilen ithalat vergilerinden muafiyet;
  2. a) Aynen ihraç edildiği durumda olması hali hariç, hariçte işleme rejimi çerçevesinde Türkiye Gümrük Bölgesinden veya Türkiye’nin anlaşmalarla dâhil olduğu gümrük birliği gümrük bölgelerinin diğer bir noktasından ihraç edilen eşyaya,
  3. b) İhracı, bir dış ticaret önlemine konu olan eşyaya,

tanınmaz.

G.K. MADDE 169- 168 inci maddede belirtilen ithalat vergilerinden muafiyet, geri gelen eşyanın ihracı sırasındaki ayniyeti değişmeden yeniden ithali halinde tanınır.

G.Y. MADDE 446- (1) İhraç edilen eşyanın;

  1. a) Gönderildiği ülkede yürürlükte olan mevzuat nedeniyle serbest dolaşıma girememesi veya kullanıma arz edilmemesi,
  2. b) Kusurlu olması veya sözleşme hükümlerine uygun olmaması nedenleriyle alıcısı tarafından kabul edilmemesi,
  3. c) İhracatçının elinde olmayan sebeplerle amaçlanan kullanıma girememesi,

nedenleriyle geri gelmesi halinde, durumun Türkiye Gümrük Bölgesi dışındaki alıcıdan veya Türkiye Gümrük Bölgesi dışındaki yetkili kurumlardan alınacak belgelerle gümrük idaresine ispatı gerekir.

(2) Birinci fıkranın (b) bendinde belirtilen durumlarda eşyanın ilk kullanım dışında kullanılmamış olması gerekmektedir. Bu durum, sadece, eşyanın kusurlu olduğunun veya sözleşme hükümlerine uygun olmadığının, kullanılmadan anlaşılamayacağı haller için geçerli olacaktır.

(3) Birinci fıkranın (c) bendinde belirtilen durumlar;

  1. a) Gönderilen kişiye teslim edilmeden önce, eşyanın tabiatından ileri gelen veya nakliye sırasında meydana gelen hasar yüzünden Türkiye Gümrük Bölgesine geri gönderilen eşya,
  2. b) Tüketilmek veya satılmak amacıyla yurt dışındaki sergi ve fuarlara gönderilen ancak, tüketilmeden veya satılmadan geri gelen eşya,
  3. c) Alıcının fiziksel bir engeli veya yasal bir engel nedeniyle alıcısına teslim edilemeyen eşya,

ç) Tabiî afetler, tehlikeli ve salgın hastalıklar, büyük yangınlar, radyasyon ve hava kirliliği gibi önemli nitelikteki kimyasal ve teknolojik olaylar ile büyük nüfus hareketleri gibi kriz halleri veya siyasi ya da sosyal durumlarda meydana gelen ani ve beklenmeyen değişiklikler yüzünden alıcısına teslim edilemeyen veya ihracına ilişkin sözleşmede belirtilen tarihten sonra teslim edilen eşya,

  1. d) Türkiye Gümrük Bölgesi dışındaki ülkelere gönderilen ancak, piyasa kuralları gereği gönderildiği ülkede satılamayan sebze ve meyveler,

için uygulanır.

G.Y. MADDE 447- (1) Daha önce Türkiye Gümrük Bölgesinden ihraç edilen eşyaya ait olduğu anlaşılan parçaların geri gelmesi halinde gümrük vergilerinden muafiyet uygulanır.

(2) Bu hüküm, Türkiye Gümrük Bölgesinden ihraç edilen makinelere, araçlara, aletlere veya diğer ürünlere ait olan ve ait olduğu uzman raporlarıyla kanıtlanan parça veya aksesuarları içeren eşyaya da uygulanır.

G.Y. MADDE 451 – (1) İhraç edildikten sonra geri gelen eşyanın gümrük vergilerinden muaf olarak serbest dolaşıma girebilmesi için ihracat nedeniyle yararlanılan hak ve menfaat varsa bunların iade edildiğini gösteren belgenin beyannameye eklenmesi gerekir.

(2) İhracat nedeniyle katma değer vergisi ve özel tüketim vergisi iadesinden veya istisnasından yararlanan eşyanın katma değer vergisi ve özel tüketim vergisi tahsil edilir.

(3) İhraç edildikten sonra geri gelen eşyaya tekabül eden katma değer vergisi ve özel tüketim vergisi ile ihracata ilişkin diğer hak ve menfaatlere karşılık gerekli teminatın verilmesi halinde, söz konusu hak ve menfaatlerden yararlanılıp yararlanılmadığının tespit edilmesinden önce eşyanın teslimine Bakanlıkça belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde izin verilir.

Gümrük Yönetmeliği 451. Maddeye ilave olarak Gümrükler Genel Müdürlüğü’nün 2013/33 sayılı Genelgesi de dikkate alınmalıdır;

T.C.

TİCARET BAKANLIĞI

GÜMRÜKLER GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

GENELGE (2013/33)

Kesin ihraç edildikten sonra geri gelen eşya ile ilgili olarak aşağıda belirtildiği şekilde işlem yapılması gerekmektedir.

  1. İhraç kaydıyla imalatçıdan mal satın alımlarında KDV iade-mahsup işleminin imalatçı tarafından yapıldığı hususu da dikkate alındığında, bu şekilde imalatçının KDV iadesi alıp, malın tekrar yurda geri gelmesi durumunda vergi dairesine bilgi verilmemesi sebebiyle, haksız KDV iadesi alınması (veya mahsup yapılması) ihtimalinin önüne geçilmesi bakımından gümrük müdürlüklerinin, “geri gelen eşya” da sadece ihracatçının bağlı olduğu vergi dairesine değil, ihracat beyannamesi ve eki belgelerde yer alan bilgilerden tespit edilebilmesi durumunda, imalatçının (özellikle ihraç kaydıyla satışlarda) vergi dairesine de bilgi vermeleri gerekmektedir.
  2. Geri gelen eşyaya uygulanacak ithalat vergileri muafiyetinin, eşyanın ihracatçısından başka biri adına, örneğin imalatçısı veya usulü dairesinde eşyayı devralan gerçek kişi veya firma adına, gelmesi durumunda, muafiyet uygulanıp uygulanmayacağı yönünde oluşabilecek tereddüdün giderilmesi bakımından, muafiyetin eşyaya ilişkin olduğu hususu da dikkate alınarak, beyan sahibinin talepte bulunması ve varsa ihracat nedeniyle faydalanılan hak ve menfaatlerin iadesi koşuluyla, eşyanın ithalat vergilerinden muaf tutulması gerekmektedir.
  3. Kesin ihracı yapıldıktan sonra geri gelen kullanılmış eşyanın başta garanti kapsamında arızalanması veya istenilen nitelikte çıkmaması gibi muhtelif sebeplerle geri gelmesi durumunda, İthalat Rejimi Kararının 7 nci maddesi hükmünün tatbik edilmeyerek, 4458 sayılı Gümrük Kanununun 168 inci maddesi kapsamında gümrük vergilerinden muaf olarak “geri gelen eşya” statüsünde ithalinin gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Genelge’nin 3. Maddesinde de yer aldığı üzere, geri gelen eşya statüsünde değerlendirilen eşya için, serbest dolaşıma giriş işlemleri sırasında, İthalat Rejim Kararı 7. Maddesine göre kullanılmış eşya ithalatına yönelik olarak kurum iznine tabi olmadan ithalinin gerçekleştirilebileceği hükme bağlanmıştır.

Buraya kadar ki açıklamaların yanı sıra ayrıca aşağıda yer alan diğer hususlara da dikkat edilmesi gerekmektedir;

1-Aynı gümrük beyannamesiyle ihraç edilen eşyanın tamamının geri gelmesi halinde, Kanunun öngördüğü anlamda gerçekleşmiş bir ihracattan söz edilemeyeceğinden, iade edilen eşyalara ilişkin gümrük idarelerine verilen beyannameler nedeniyle daha önce alınmayan damga vergisinin Damga Vergisi Kanununun ek 2 nci maddesi hükmü gereğince ilgili vergi dairelerince ceza ve gecikme faizi ile birlikte aranılması ancak aynı gümrük beyannamesi ile ihraç edilen eşyadan bir kısmının geri gelmesi halinde, kısmen de olsa ihracat gerçekleşmiş olduğundan ve gümrük beyannameleri maktu damga vergisine tabi olduğundan, bu şekildeki beyannamelere ait damga vergisinin aranılmaması gerekmektedir. (Gümrükler Genel Müdürlüğü 10.0.2022 tarih ve 2022/4 sayılı Genelgesi)

2-Geri gelen eşya statüsünde de olsa eşyanın serbest dolaşıma girişinde, GTİP bazında gerekli olması halinde Kültür Fonu kesintisinin yapılması gerekmektedir.  (Teklif Hakları Genel Müdürlüğü 20.01.2021 tarih ve 1055861 sayılı yazısı)

3-Geri gelen eşya statüsündeki eşyaların, Gümrük Yönetmeliği 446. Maddesinin a,b,c bentlerinde belirtilen nedenlerle geri gelmesi ve bu eşyanın 2023/1, 8. 9. 10. 11. 14. 15 ve 16 sayılı Ürün Güvenliği ve Denetimi Tebliğleri kapsamında olması durumunda, serbest dolaşıma giriş aşamasında kapsam dışı TAREKS referans numarası, bu ürünlerin ihracat beyannamelerinin  TAREKS’e yüklenmesi ve tabi olduğu Tebliğ eki taahhütnamenin sisteme yüklenmesini müteakip doğrudan oluşur. (Ürün Güvenliği ve Denetimi Genel Müdürlüğü 24.04.2013 tarih ve 28880 sayılı yazısı)

4- Geri gelen eşya statüsündeki tekstil ve konfeksiyon ürünlerinin serbest dolaşıma girişinde, “kayıt belgesi” alınmasına gerek yoktur. (Gümrükler Genel Müdürlüğü 23.11.2017 tarih ve 29802149 sayılı yazısı)

5- Geri gelen eşya muafiyetinden faydalanılarak ithal edilecek eşyanın gözetim kıymeti uygulamasına tabi tutulmasına gerek bulunmamaktadır. (Gümrükler Genel Müdürlüğü 28.05.2018 tarih ve 34683247 sayılı yazısı)

Semra KARTAL

Gümrük Müşaviri

Kaynakça

Gümrük Kanunu

Gümrük Yönetmeliği

Gümrükler Genel Müdürlüğü 02.08.2013 tarih ve 2013/33 sayılı Genelge

Gümrükler Genel Müdürlüğü 10.0.2022 tarih ve 2022/4 sayılı Genelge

Teklif Hakları Genel Müdürlüğü 20.01.2021 tarih ve 1055861 sayılı yazısı

Ürün Güvenliği ve Denetimi Genel Müdürlüğü 24.04.2013 tarih ve 28880 sayılı yazısı

Gümrükler Genel Müdürlüğü 23.11.2017 tarih ve 29802149 sayılı yazısı

Gümrükler Genel Müdürlüğü 28.05.2018 tarih ve 34683247 sayılı yazısı

 

Alım Talebi : Giyinme Çadırı

Bir firmamız için, deprem bölgesine gönderilmek üzere, Giyinme Çadırı alımı yapılacaktır. Özelikle imalatçı – üretici firmalar aranmaktadır. Detaylar için iletişime geçilmesi rica olunur.

TEKLİF VERME : İhtiyacın detaylarını öğrenmek ve teklif vermek için Dergi Aboneliği sayfasından PROFESYONEL ÜYELİK ( 250 TL) SATIN ALMANIZ GEREKMEKTEDİR. Aboneliğiniz 1 yıl geçerli olup bir sene boyunca tüm alım taleplerine teklif verebileceksiniz.

– Ödeme sonrasında ilanla ilgili teklifinizi; ticaret@satinalmadergisi.com adresine gönderebilirsiniz.

İşe Devamsızlık Tutanakları Hangi Hallerde Geçersiz Sayılabilir ?

İşçinin işverenden izin almaksızın ve haklı bir nedeni olmaksızın 4857 sayılı İş Kanunu’nda belirtilen süreler kadar işe devam etmemesi hali devamsızlık olarak tanımlanabilir. Devamsızlık kavramının tanımı doktrinde ve Yargıtay kararlarında da yapılmıştır. Buna göre devamsızlık; işçinin kasıtlı ya da kusurlu olmasına bakılmaksızın, işe gelmesinin beklendiği iş günlerinde, haklı bir neden olmaksızın “işe gelmemesi” şeklinde tanımlanmaktadır[1]. İşçinin izin almaksızın ve haklı bir gerekçesi olmaksızın işe devamsızlığının yaptırımı ise, 4857 sayılı Kanun’un 25 inci maddesinin (II) numaralı bendinin (g) alt bendinde düzenlenmiştir. Madde hükmüne göre, “işçinin işverenden izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı ardına iki işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü yahut bir ayda üç işgünü işine devam etmemesi” halinde, işverenin haklı fesih imkanının bulunduğu kurala bağlanmıştır.

4857 sayılı Kanunda işçinin devamsızlık yapması halinde, ispat yükünün kime ait olacağı ile ilgili bir düzenleme bulunmamakla birlikte, doktrinde ve Yargıtay kararlarında haklı feshe dayanan tarafın, dayandığı nedeni ispatla yükümlü olduğu kabul edilmektedir[2].

Yargıtay’a göre, “İşçinin işe devamsızlığı, her durumda işverene haklı fesih imkanı vermez. Devamsızlığın haklı bir nedene dayanması halinde, işverenin derhal ve haklı nedenle fesih imkanı bulunmamaktadır (Y9.HD. 9.5.2008 gün, 2007/16956 E, 2008/11983 K). İşçinin hastalığı, aile fertlerinden birinin ya da yakınlarının ölümü veya hastalığı, işçinin tanıklık ve bilirkişilik yapması gibi haller, işe devamsızlığı haklı kılan nedenlerdir. Mazeretin ispatı noktasında, sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece özel sağlık kuruluşlarından alınan raporlara da değer verilmelidir.

Devamsızlık süresi, ardı ardına iki işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü ya da bir ayda üç işgünü olmadıkça, işverenin haklı fesih imkanı yoktur. Belirtilen işgünlerinde hiç çalışmamış olunması gerekir. Devamsızlık saatlerinin toplanması suretiyle belli bir gün sayısına ulaşılmasıyla işverenin haklı fesih imkanı doğmaz.

Devamsızlık, işçinin işine devam etmemesi halidir. İşyerine gittiği halde iş görme borcunu ifaya hiç başlamayan bir işçi devamsızlıkta bulunmuş sayılmamalıdır. İşçinin yapmakla yükümlü olduğu ödevleri hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi ayrı bir fesih nedeni olup, bu durumda 4857 sayılı Yasanın 25/II-h maddesi uyarınca değerlendirme yapılmalıdır.

Maddede geçen “bir ay” ifadesi takvim ayını değil ilk devamsızlıktan sonra geçecek olan bir ayı ifade eder. İlk devamsızlığın yapıldığı gün ayın kaçıncı günüyse takip eden ayın aynı günü bir aylık süre sona erer. Son ayda ilk devamsızlığının gerçekleştiği günün bulunmaması halinde son ayın son günü bir aylık süre dolmuş olur. Sonraki devamsızlıklar ise takip eden aylık dönemler içinde değerlendirilir.

İşgünü, işçi bakımından çalışılması gereken gün olarak anlaşılmalıdır. İş sözleşmesinde, genel tatil günlerinde çalışılacağına dair bir kural mevcutsa, bu taktirde söz konusu günlerde çalışılmaması da işverene haklı fesih imkanı tanır.

İşyerinde Cumartesi günü iş günü ise belirtilen günde devamsızlık da diğer koşulların varlığı halinde haklı fesih nedenini oluşturabilir (Y9.HD. 5.10.2009 gün, 2008/43280 E, 2009/25721 K).

İş sözleşmesinin askıya alınması durumunda, işçinin çalışması gereken günde işe başlamaması da devamsızlık olarak değerlendirilmelidir (Y9.HD. 25.4.2008 gün, 2007/15152 E, 2008/10326 K.)”[3].

Ancak uygulamada işveren/işveren vekillerince tutulan tutanakların genellikle tutanak tanıklarının beyanlarıyla tutulması nedeniyle çoğu zaman Yargıtay bu tür tutanaklara değer vermemektedir. Çünkü yüksek mahkeme işe devamsızlığı kuşkuya yer vermeyecek şekilde kanıtlanmasını aramaktadır[4]. Nitekim devamsızlık durumu fiili bir durum olması nedeniyle işverenin bu durumu kuşkuya yer vermeyecek şekilde belgelemesi gerekir. Yargıtay uygulamasına göre işyerinde uzun yıllar hizmeti bulunan işçinin işe devamsızlığı hayatın olağan akışına aykırı bulunmaktadır[5]. Yargıtay bazı durumlarda işçinin işyerini terk etmesini devamsızlık değil “eylemli fesih” olarak kabul etmektedir[6]. İşe devamsızlık tutanağında yer alan tanık beyanlarının birbiriyle çelişmesi tutanakları değersiz hale getirmekte ve devamsızlık tutanaklarının işten çıkış tarihinden sonra tek taraflı olarak düzenlenmesi de yüksek mahkemece kabul görmemektedir[7]. Ayrıca devamsızlık tutanaklarının devam edilmeyen her gün için ayrı ayrı ve günü gününe tutulmaması ve toplu olarak sonradan tutulması da tutanakları itibarsız kılmaktadır[8].

Sonuç olarak, işçinin işverenden izin almaksızın ve haklı bir nedeni olmaksızın 4857 sayılı Kanunda belirtilen süreler kadar işe devam etmemesi hali devamsızlık olarak tanımlanabilir. Devamsızlığın ispat yükü işverene aittir. İşveren devamsızlık olgusunu tuttuğu tutanaklar, çektiği ihtarnameler, işyeri kayıtları ve tanıklar aracılığı ile kanıtlayabilir. Ancak, Yargıtay uygulamasında işverence tutulan tutanaklar çoğu zaman geçerli kabul edilmemektedir. Nitekim, kıdemli işçinin tazminat haklarını ortadan kaldıracak şekilde işyerini terk etmesi hayatın olağan akışına aykırı bulunarak işçinin devamsızlığı sorgulanmaktadır. Bazen işçinin devamsızlığı eylemli fesih olarak da görülmektedir. Yine işçinin geçerli mazereti araştırılmadan tutulan tutanaklar geçerli kabul edilmediği gibi tutanakta yer alan çelişkili tanık beyanlarının bulunması ve tutanakların işten çıkış tarihinden sonra tek taraflı olarak düzenlenmesi de tutanakları değersiz hale getirmektedir.

Ayrıca devamsızlık tutanaklarının devam edilmeyen her gün için ayrı ayrı ve günü gününe tutulmaması ve toplu olarak sonradan tutulması da tutanakları itibarsız kılmaktadır. Aynı şekilde işveren tarafından mahkemeye sunulacak devamsızlığı gösteren belgelerin diğer delillerle (SGK kayıtları, Müfettiş Raporu) çelişmemesi gerekiyor. Aksi halde, mahkeme birbiriyle çelişen kayıtları hükme esas alamayacaktır.

Lütfi İNCİROĞLU

[1] OCAK, Saim, İşçinin Ardı Ardına İki İşgünü Devamsızlığı (Yargıtay Kararı Tahlili) MÜHFHAD, C:20,Sayı 1, s.208;AYDEMİR, Murtaza, İş Hukukunda Belgelerin İtibarsızlığı, SİCİL, Yıl 2022, Sayı:47, s.71 vd.

[2] Y9.HD.19.11.2009 T, E.2008/10684, K.2009/32319 Legalbank.

[3] Y9.HD.09.12.2019 T, E.2016/9899, K.2019/21877 Legalbank.

[4] AYDEMİR, İş Hukukunda Belgelerin İtibarsızlığı, SİCİL, Yıl 2022, Sayı:47, s.72.

[5] Y9.HD.15.03.2010 T, E.2008/21933, K.2010/6810 Legalbank.

[6] Y9.HD.03.10.2019 T, E.2016/6151, K.2019/17309 Legalbank.

[7] Y9.HD.30.06.2011 T, E.2009/17822, K.2011/19819 Legalbank.

[8] AYDEMİR, İş Hukukunda Belgelerin İtibarsızlığı, SİCİL, Yıl 2022, Sayı:47, s.73.

Lojistik Sektörünün Köklü Kurumu CILT Türkiye’de Faaliyete Geçti

Lojistik sektörüne yön veren 104 yıllık sivil toplum örgütü The Chartered Institute of Logistics and Transport (CILT) Türkiye Şubesi’ni 11 Mart 2023 tarihinde gerçekleştirdiği ilk olağan Genel Kurul Toplantısı ile faaliyete geçirdi. 1919 yılından günümüze lojistik sektörünün gelişmesine katkıda bulunan CILT’in Türkiye Kurucu Başkanlığını Berna Akyıldız, yönetim kurulu asil üyeliği ve başkan yardımcılığı görevlerini Yavuz Sultan Selim Köprüsü ve Kuzey Çevre Otoyolu İşletmesi ICA Genel Müdürü Serhat Soğukpınar, Türk Hava Yolları Kargo’dan sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Turhan Özen, Deniz Ulaştırma Mühendisliği alanında çalışan bilim insanı Prof. Dr. Burcu Özsoy üstlendi.

Lojistik sektörünün referans kuruluşu CILT, 11 Mart 2023’te gerçekleştirdiği Genel Kurul Toplantısı ile Türkiye şubesini faaliyete geçirdi. 1919 yılından bugüne lojistik sektöründe referans kurum görevini üstlenen CILT, lojistik ve taşımacılık sektöründe saygın ve global çapta lider bir otorite olarak görülüyor. 104 yaşındaki kuruluşun 40 ülkede, 40 bin üyesi bulunuyor.

İlk olağan Genel Kurul Toplantısı ile faaliyetlerine başlayan CILT Türkiye’nin Yönetim Kurulu Başkanlığı görevine TGL Transtaş Global Lojistik şirketinde Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı’nı, WİLAT Türkiye Kurucu Başkanlığı’nı, DEİK Afrika Koordinatör Başkan Yardımcılığı’nı ve DEİK Togo İş Konseyi Başkanlığı’nı üstlenen Berna Akyıldız seçilirken, yönetim kurulu asil üyeliği ve başkan yardımcılığı görevlerine Yavuz Sultan Selim Köprüsü ve Kuzey Çevre Otoyolu İşletmesi ICA Genel Müdürü Serhat Soğukpınar, Türk Hava Yolları Kargo’dan sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Turhan Özen, Deniz Ulaştırma Mühendisliği alanında çalışan bilim insanı Prof. Dr. Burcu Özsoy getirildi. CILT Türkiye’nin Genel Sekreterlik görevini Cavit Uğur ve Saymanlık görevini Mert Akyıldız üstlendi.

CILT Türkiye Şubesi’nin üyelerini ise, Prof. Dr. Emine Yazıcıoğlu, Ali Güreli, Fuat Pamukçu, Esra Kıvrak, Semra Özcan, Elif Sağır, Ezgi Yurdakul, Abide Gülel ve Prof. Dr. Zeynep Özsoy oluşturdu.

“SEKTÖRÜN GELECEĞİNİ İNŞA ETMEYİ HEDEFLİYORUZ” 

CILT kurumsal üyesi, Yavuz Sultan Selim Köprüsü ve Kuzey Çevre Otoyolu ICA’nın ev sahipliğinde Hilton Bomonti Oteli’nde gerçekleşen toplantıda konuşan CILT Türkiye Kurucu Başkanı Berna Akyıldız CILT Türkiye Şubesi’nin kuruluş amacını, “CILT Türkiye, ülkemizde bulunan 135 yabancı sivil toplum kuruluşu içerisinde lojistik ve taşımacılık alanında çalışan tek sivil toplum kuruluşu olarak yer alıyor. Taşımacılık ve lojistik sektörü aynı zamanda tüm sektörlerin kesişen noktasındadır. Lojistik ve taşımacılık sektörünün gelişmesi ve güçlenmesi, orta koridor ve Transit merkezi konumu ile Türkiye için son derece önemlidir. 

Bu anlamda önemli ve saygın bir asırlık kurumu sektöre ve ülkemize kazandırmaktan mutlu ve gururluyuz. CILT Türkiye Şubesi Genel Kurul Toplantısı sonrası taşımacılık ve lojistik sektörünü geleceğe taşıma vizyonu ile çalışmalarını hızlandıracak. Afet lojistiği, lojistik sektöründe dijitalleşme, orta koridor gibi yeni kavramların konuşulduğu günümüzde 104 yaşındaki CILT’in Türkiye’de faaliyet göstermesi hem ülkemizin hem de sektörün geleceği için önemli çıktılar ortaya koyacaktır” ifadeleriyle anlattı.

“GÜNDEMİMİZDE AFET LOJİSTİĞİ VAR”

Deprem felaketinin ardından tüm odağını afet lojistiği konusundaki çalışmalara çeviren CILT Türkiye Şubesi’nin bu alandaki çalışmalarını anlatan CILT Türkiye Yönetim Kurulu Üyesi ve Başkan Yardımcısı Serhat Soğukpınar, “Ülkemizde yaşanan, 11 ilimizi etkileyen, on binlerce insanımızı kaybettiğimiz, yollarımızın kapandığı, milyonlarca vatandaşımızın çetin kış koşullarında yaşam mücadelesi vermesine sebep olan bu felakette lojistik ve taşımacılığın ne kadar büyük bir önem taşıdığını, günlük hayatımızda kolaylıkla ulaştığımız insani ihtiyaçlarımızın ne kadar büyük bir lojistik eforla bize ulaştığını bir kez daha anladık. CILT Türkiye, henüz lansman hazırlıkları yaparken yaşanan bu felaket sonrasında tüm odağını deprem lojistiği konusundaki çalışmalara çevirdi.

Dünya çapında CILT uzmanlarını bir araya getirerek olası depremlerde sektörün en etkili şekilde nasıl organize olacağı, ihtiyaç haritalarının nasıl tespit edileceği, dijital mecraların nasıl kullanılacağı, sektördeki şirketlerin resmî kurumlarla ne şekilde çalışacağı gibi birçok konuda önemli çalışmalar başlattı” diyerek, “Deprem kaçınılmaz olsa da ona nasıl hazırlanacağımız bizim seçimimiz. Biz bu konuda üzerimize düşen tüm sorumluluğu almak için hazırız. Ancak bu bir koordinasyon işi olduğu için, en önemli gücümüz diğer kurumlarla iş birliği yapmak ve küresel çapta bir uzmanlıktan faydalanmak olacaktır” ifadelerini kullandı.

Deprem ve İhracatımız

Deprem ve Selin Götürdükleri

Hiç istemesek de dünyanın neresinde olursa olsun deprem gibi bir felaketin götürdükleri, verdiği yıkıcı zararlar ekonomilere ciddi zararlar verir. Depremin var olduğu ülkedeki ekonomiye verdiği zararla birlikte morallerin bozulması sözle anlatılacak gibi değiller.

6 Şubat 2023’de ülkemizde peş peşe meydana gelen 7.7 ve 7.6 şiddetindeki depremi yaşayan illerimizde ekonomi, üretim tamamen durmuş adeta can pazarı oluşmuştur. Güneydoğu Anadolu Bölgesi İllerinde meydana gelen bu depremin yaralarını sarmak, ekonominin tekrar deprem öncesine dönmesini görmek yıllar alacaktır.

Deprem Öncesi GAİB Güney Doğu Anadolu İhracatçı Birlikleri Dış Ticaret Rakamları

Kaynak: https://www.gaib.org.tr/tr/istatistik-ve-raporlar.html

Gaziantep ki sanayisi günden güne gelişmekte ve bünyesinde oluşturduğu çeşitli organize sanayii bölgeleri ile Türk Ekonomisine önemli katkılar sunmaktadır.

Yukarıdaki tabloya bakıldığında GAİB Güneydoğu Anadolu İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliği uhdesindeki illerdeki Ocak 2023 ayı dış ticaret rakamları Gaziantep’deki dış ticaret rakamları ile kıyas götürmeyecek derecede Gaziantep’in öncülüğünü ortaya koymuştur. Gaziantep tek başına Güneydoğu Anadolu’nun dış ticaretini sırtlamış durumdadır. Ülkemizin ve Güneydoğu Anadolu’nun yüz akıdır Gaziantep.

Gaib Güneydoğu Anadolu İhracatçı Birlikleri’nin Deprem Sonrası Dış Ticaret Performansı

“2023 Yılı Ocak-Şubat Dönemi İhracat Rakamları”

  • Birliklerimizce 2023 yılı Şubat ayında, 2022 yılının aynı ayına oranla %43,5’lik düşüşle 604 milyon 548 bin $’lık ihracat kayda alınmıştır.
  • Birliklerimizce 2023 yılı Ocak-Şubat döneminde, 2022 yılının aynı dönemine oranla %19,2’lik azalışla toplam 1 milyar 545 milyon 563 bin $’lık ihracat kayda alınmıştır.
  • Birliklerimizin son 12 aylık ihracatı (Mart 2022-Şubat 2023), bir önceki 12 aylık döneme göre%0,2 oranında düşerek 11 milyar 974 milyon 703 bin $ olmuştur.

Bölgemiz ihracatında Orta Doğu Ülkeleri %39,9 pay ile ilk sırada yer almakta, AB Ülkeleri %15,6 pay ile ikinci ve Afrika Ülkeleri %15,2 pay ile üçüncü sırada bulunmaktadır. Toplam 174 ülkeye ihracat gerçekleştirilmiş olup bu ülkelerden Irak, ABD, Suriye, İngiltere, Almanya, Suudi Arabistan, İtalya, Rusya Federasyonu, İsrail ve Libya Bölgemiz ihracatında ilk sıralarda yer alan ülkelerdir.

Ayrıca, makine halıları, pastacılık ürünleri, değirmencilik ürünleri, kumaşlar, iplikler, plastikler ve mamulleri, bitkisel yağlar, ağaç ve orman ürünleri, diğer gıda müstahzarları ile demir-çelik mamulleri Bölgemizden en çok ihracatı gerçekleştirilen ürünler olmuştur.

Bölgemizin lokomotif ili olan Gaziantep, 2023 yılı Ocak-Şubat döneminde 1 milyar 321 milyon 981 bin $ ihracat ile Türkiye’nin en çok ihracat yapan altıncı ili konumundadır. Tekstil ve hammaddeleri, hububat-bakliyat, yağlı tohumlar ve mamulleri, halı, kimyevi maddeler ile ağaç ve orman ürünleri, ilimizin ihracatında önde gelen sektörlerdir.

2023 Yılı Ocak-Şubat Dönemi Gaziantep İhracat Değerleri (1.000 ABD$)

Kaynak: https://www.gaib.org.tr/tr/haberler/2023-yili-ocak-subat-donemi-ihracat-rakamlari-400.html

Ocak – Şubat 2023 Ayı Türkiye’deki Dış Ticaret Rakamları

T.C. Ticaret Bakanlığı web sitesinden aldığım rakamları paylaşmak istiyorum;

Kaynak: https://ticaret.gov.tr/istatistikler/dis-ticaret-istatistikleri

İhracatçının Önünde Engeller Var

Depremin yaratacağı olumsuzluğun yanında ihracatçının önündeki en büyük engel gerçek enflasyon rakamlarının üretim maliyetlerini arttırıp, ihracatçının uluslararası platformlarda fiyat vermesinin önünde engel olmakla birlikte yaklaşık 6 aydır tam saha pres yapılan döviz kurlarının hiç hareket etmemesi, ihracatçının tamamen rekabet gücünü tırpanladığı gibi, kurların sabit kalması ithalatçılara ciddi destek görünümü sergilemektedir.

Dahası

Döviz kurlarının alış / satış arasındaki makasın da geçen haftadan beri ciddi anlamda açılması; yani döviz alış kurunun daha da aşağıya, döviz satış kurunun daha da yukarıya çıktığını görmekteyiz.

Bu tablo bize ne anlatır?

Bankada dövizi olanlar dövizini satmayacak, döviz almak isteyenler ise döviz büfelerinden veya Tahtakale’den pazarlıkla dövizini alacaktır. Serbest dövizi olan kişiler de dövizlerini bankalarda değil, serbest piyasada pazarlık yapmak suretiyle satmayı tercih edecektir.

Kur makasının daha da açılmasının ülkemiz ekonomisine faydası olacak mıdır sizce? Kur makası bu günlerde biraz daha fazla açıldı. Döviz bozduracak olan düşük fiyata, döviz satın alacak kişi veya firmalar ise piyasa fiyatından daha yüksek fiyata satın alacaktır. Gerek kur makasının çok açık oluşu, gerekse kurlara yapılan sıkı markaj dolayısıyla hem ihracat rakamlarımız daha da düşecek, hem de ithalat rakamlarımız ülkemiz aleyhine yukarı çıkacaktır.

Reşat BAĞCIOĞLU

ICC Uluslararası Ticaret Odaları

Türkiye Milli Komitesi

Türkiye Bankacılık Komite Başkanlığı Üyesi

Serbest Bölgelerden Yapılan İthalatlarda İlave Gümrük Vergisi Muafiyeti Sorunu

Giriş

Serbest Bölgeler; ihracata yönelik yatırım ve üretimi teşvik etmek, doğrudan yabancı yatırımları ve teknoloji girişini hızlandırmak, işletmeleri ihracata yönlendirmek ve uluslararası ticareti geliştirmek amacıyla kanunla kurulan yerlerdir.  Serbest Bölgeler Kanunu ve Gümrük Kanunu’na göre serbest bölgeler; Türkiye Gümrük Bölgesi’nin parçası olmakla beraber, serbest dolaşımda olmayan eşyanın, herhangi bir gümrük rejimine tabi tutulmaksızın ve serbest dolaşıma sokulmaksızın gümrük mevzuatında öngörülen haller dışında kullanılmamak ya da tüketilmemek kaydıyla konulduğu ithalat vergileri ile ticaret politikası önlemlerinin ve kambiyo mevzuatının uygulanması bakımından Türkiye Gümrük Bölgesi dışında olduğu kabul edilen yerledir.

Yazımızın konusu; Türkiye Gümrük Bölgesinde serbest dolaşımda iken serbest bölgeye ihraç edilen ve herhangi bir değişikliğe uğramadan gümrük statü belgesi ile tekrar ülkemize ithal edilen eşyalarla ilgili gümrük vergilerinden muafiyet işlemlerinde yaşanılan sorunu açıklamak üzerinedir.

Gümrükler Genel Müdürlüğü’nün Serbest Bölgelerden Yapılan İthalat İşlemlerine İlişkin Görüşleri

Gümrükler Genel Müdürlüğü’nün 22.02.2022 tarihli 71981043 sayılı konuyla ilgili yazısında; serbest bölgelerden serbest dolaşıma giriş beyannamesi ile Türkiye’ye ithal edilecek eşya için AT uluslararası anlaşma kodunun kullanılmaması gerektiği, Menşe Kontrol Tablosu’nda AT Uluslararası Anlaşma Kodu için belirlenen çıkış ülkeleri arasında, Türkiye ve Serbest Bölge bulunmadığı, AT uluslararası anlaşma kodunun dayanağının 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı olduğu, bu kodun kullanılması için eşyasının çıkış ülkesinin AB ülkelerinden biri olması gerektiği belirtilmiştir.

Yine; İthalat işlemlerinde gümrük vergi oranlarının yer aldığı İthalat Rejim Kararı’nda Türkiye veya Serbest Bölge adına bir vergi sütunu bulunmadığı ve serbest bölgelerden ülkemize yapılan ithalatta serbest bölgelerin ‘‘diğer ülkeler’’ sütununda değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Dolayısıyla serbest bölgelerden ülkemize yapılan ithalat işlemlerinde diğer ülkeler sütunundaki oranlar üzerinden gümrük vergisi uygulanması gerektiği ifade edilmiştir.

Serbest Bölgelerden yapılan ithalat işlemlerinde AT muafiyet kodunun kullanılmamasının istisnası ise yine Gümrükler Genel Müdürlüğü’nün 06.06.2022 tarihli 74594350 sayılı yazısında belirtilmiştir. Şöyle ki; serbest bölgelerde üretilen eşyanın ithalinde, girdiler üzerinden vergilendirmenin talep edilmesi halinde, diğer bir deyişle nihai ürünün elde edilmesinde hammadde olarak kullanılan ürünlerin AB ülkelerinden A.TR Dolaşım Belgesi eşliğinde Türkiye Gümrük Bölgesi’ne gelmiş olması ve nihai ürün üzerinden vergilendirme yapılırken yükümlü tarafından gümrük Yönetmeliği 431. Maddesi uyarınca Gümrük Kanunu 161. Maddesine göre vergilendirilmesinin talep edilmesi durumunda serbest bölgelerden yapılan ithalatta AT muafiyet kodunun kullanılabileceği belirtilmiştir.

Görüldüğü üzere Türkiye Gümrük Bölgesinde yer alan serbest bölgelerden, ülkemize yapılan ithalatlarda gümrük işlemleri yapılırken AT Uluslararası anlaşma kodunun kullanılmaması gerektiği, İthalat rejim kararında serbest bölgeler için ayrı bir ülke sütunu bulunmadığından diğer ülkeler sütununda yer alan vergi oranları üzerinden işlemlerin yapılması gerektiği belirtilmiştir. Genel Müdürlüğü’nün bu şekilde değerlendirme yapmasının dayanağı ise yukarıdaki paragrafta yer alan hem Serbest Bölgeler Kanunu hem de Gümrük Kanunu’nda serbest bölgelerin; ithalat vergileri ve ticaret politikası önlemlerinin uygulanması bakımından Türkiye Gümrük Bölgesi dışında olarak kabul edilmesidir.

Serbest Dolaşımda İken Serbest Bölgeye İhraç Edilen ve Tekrar İthal Edilmek İstenilen Eşya

Türkiye gümrük Bölgesi’nde serbest dolaşımda iken serbest bölgeye ihraç edilen ürün için gümrük statü belgesi düzenlenir. Öncelikle gümrük statüsü; eşyanın serbest dolaşıma girmiş olup olmadığı yönünden durumunu ifade eder. Eşyanın serbest dolaşım statüsünü kazanabilmesi için 3 şartın tamamının yerine getirilmesi gerekir. Bunlar ise; ticaret politikası önlemlerinin uygulanması, eşyanın ithali için öngörülen diğer işlemlerin tamamlanması ve ödenmesi gereken vergilerin tahsilidir.

Görüldüğü üzere; eşyanın serbest dolaşım statüsü kazanabilmesinin şartlarından biri de ithal eşyasının gümrük vergilerinin ödenmesidir. Bu şartları yerine getirilen eşyalar ise serbest dolaşımda bulunan eşya olarak adlandırılır. Türkiye Gümrük Bölgesi’nin başka bir yerinden ihracat beyannamesi kapsamında, serbest bölgelere gönderilen eşyanın serbest dolaşımda bulunup bulunmadığının tespiti amacıyla bölgeye giriş aşamasında gümrük statü belgesi düzenlenir.

Türkiye Gümrük Bölgesi’nde serbest dolaşımda bulunan eşya, ihracat beyannamesi ile gümrük statü belgesi eşliğinde serbest bölgeye gönderilip, herhangi bir değişikliğe uğramaksızın, serbest bölgeye ihraç edildiği hali ile ithal edildiğinde gümrük işlemlerinde uygulamada ‘‘AT’’ muafiyet kodu girilerek A.TR kısmına ise ‘‘V’’ yazıp A.TR kısmına ise ‘‘TC Menşeili’’ yazılarak vergi muafiyetinin sağlanmaktadır.

Gümrükler Genel Müdürlüğü’nün ise yukarıda belirtilen yazılarında Türkiye Gümrük Bölgesi’nde serbest dolaşımdayken serbest bölgeye ihraç edilen ve tekrar ülkemize ithal edilmek istenilen eşya ile ilgili olarak ‘‘ Serbest Dolaşımda İken Serbest Bölgeye İhraç Edilen ve Tekrar İthal Edilmek İstenilen Eşya’’  açıklaması ile ‘‘SBSDE’’ kısaltmalı muafiyet kodunun oluşturulduğu, ve bu şekilde yapılan ithalat işlemlerinde 4010 rejim koduyla beyan yapılarak, gümrük statü belgesinin de sisteme eklenmesi suretiyle vergi muafiyetinin sağlandığı ve işlemlerin belirtilen şekilde tekemmül ettirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

Gümrükler Genel Müdürlüğü’nün bahse konu yazılarında belirtildiği üzere işlem yapıldığında gümrük vergisinden muafiyet sağlanarak işlem yapılabilmekte iken ithale konu eşya üzerinde ilave gümrük vergisi söz konusu ise bu muafiyet ilave gümrük vergisini kapsamamaktadır. Bilindiği üzere; Gümrük Kanunu’nun 3.maddesine göre gümrük vergileri deyimi, ilgili mevzuat uyarınca ithalat vergilerinin tümünü, ithalat vergileri ise; eşyanın ithalinde ödenecek gümrük vergisi ile diğer eş etkili vergiler ve mali yükleri ifade eder.

Yine İthalatta İlave Gümrük Vergisi Uygulanmasına İlişkin 3351 sayılı Kararda İlave Gümrük Vergisi; A.TR Dolaşım Belgesi eşliğinde ithal edilen AB ve Türk menşeili olmayan eşyadan alınacağı ve ilave gümrük vergisi hakkında, gümrük vergisinin tabi olduğu usul ve hükümlerin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.

Sonuç;

Türkiye Gümrük Bölgesinde serbest dolaşımda iken serbest bölgeye ihraç edilen ve tekrar ülkemize ithal edilmek istenilen eşya ile ilgili olarak yapılan SBSDE kod ile gümrük vergisine muafiyet uygulamasının ilave gümrük vergisini de kapsayacak şekilde genişletilmesinin mükerrer vergi uygulamasının önüne geçilmesi adına uygun ver yerinde olacaktır. Konu ile ilgili uygulamada yeknesaklığın sağlanması, yanlış muafiyet kodu ile işlem yapılmaması ve mükerrer vergi ödenmesinin önüne geçilmesi adına SBSDE kodunun kapsamının genişletilmesi gerekmektedir.

İlker ÇOLAKVERMİŞ

Kaynakça;

Serbest Bölgeler Kanunu

Gümrük Kanunu

Gümrük Yönetmeliği

Gümrükler Genel Müdürlüğü’nün 22.02.2022 tarihli 71981043 sayılı Yazısı

Gümrükler Genel Müdürlüğü’nün 06.06.2022 tarihli 74594350 sayılı Yazısı

Enerji Verimliliği ve Negawatt Kavramı

Negawatt kavramı literatürde enerji verimliliği uygulamaları sayesinde tasarruf edilen elektrik gücünün watt cinsinden birimi olarak kullanılmaktadır. Tahmin edildiği üzere bir güç birimi olan “megawatt”tan türetilen bir ifadedir. Kavramın kökeni ise 1989’da yazılan bir makaleye uzanmaktadır. Rocy Mountain Enstitüsü’nde çalışan fizikçi ve çevre bilimleri uzmanı Amory Lovins, 1989’da ABD’deki Colorado Kamu Hizmetleri Komisyonu raporunda “megawatt” yerine “negawatt” şeklinde bir yazım hatasını fark etmiştir. Bunu düzeltmek yerine konuyu daha popüler hale getirmek ve kamuoyunda farkındalığı artırmak amacıyla teknik bir birim olarak kullanmayı tercih etmiştir. Lovins, enerji verimliliği önlemleri ve aksiyonları sayesinde tassaruf edilerek kullanımı engellenen enerji miktarının ölçütü olarak negawatt kavramını önermiştir.

Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin en önemli nedeni bireysel, kurumsal, yerel yönetimler ve ulusal düzeydeki sera gazı emisyonlarıdır. Bu emisyonların en önemli kaynağı ise enerji üretimidir. Enerji kullanımını insanların hayat konforundan, sağlığından ve güvenliğinden ödün vermeden ve çevresel uyumluluk içerisinde azaltmak, iklim değişikliği ile mücadele açısından çok önemlidir. Hayatın her alanında; evlerde, iş yerlerinde, kamu binalarında, sanayi uygulamalarında vs verimlilik yaklaşımını enerji üretimi ve kullanımının merkezine koymak sera gazı emisyonlarının azaltılmasında kilit bir rol oynacaktır. Bu bağlamda enerji verimliliğinin ölçülebilir ve yönetilebilir bir birim olarak negawatt cinsinden tanımlanabiliyor olması konuya açıklık getirebilmektedir.

Enerji verimliliği doğrudan enerji tüketimini azaltmak değildir. Aynı işi aynı sürede ve aynı kalitede daha düşük enerji kullanarak yapmak enerji verimliliğini ifade etmektedir. Ya da bir ürün ve hizmet çıktısını talep edilen konfor, sağlık ve güvenlik gereksinimlerinden ödün vermeden fakat daha az enerji kullanarak yapabiliyor olmak da yine enerji verimliliğine örnektir. Bu hem ekonomik açıdan faydalıdır hem de sera gazı emisyonlarını azaltarak iklim değişikliği ile mücadelede açısından önemli bir adımdır. Lovins 1990 yılında “Negawatt Devrimi” olarak kaleme aldığı makalesinde de bu yaklaşımı açıkça savunmaktadır. Sera gazı emisyonlarının azaltılması için enerji verimliliği odaklı projeler yerine nükleer enerji santrallerinin kurulmasının, karbon emisyonlarını çok düşük oranda azaltabileceğini ortaya koymaktadır. Lovins’in de çalıştığı Rocky Mountain Enstitüsü’nün uzmanları yaptıkları çalışmalarda küresel ısınma ve iklim değişikliği ile ilgili problemlerin sadece enerji verimliliği uygulamalarıyla çok büyük oranda azaltabileceğini göstermektedir.

Lovins konuyu bir adım daha öteye taşıyarak elde edilen negawattların da tıpkı bir meta gibi kendisi için oluşturulan ayrı bir piyasada, negawatt piyasasında satılabileceğini öne sürmüştür. Yani her birey, kuruluş, yerel yönetim ya da ülke kendisi için tanımlanan enerji miktarından kullanmadığı kısmı (negawatt) başka taraflara satabilir. Bu mekanizma, enerji verimliliği farkındalığını artırabilir; gerçek ya da tüzel her kişi daha az enerji tüketerek hem kazanç elde edebilir hem de küresel ısınma ve iklim değişikliği ile mücadeleye katkı sağlayabilir.

Negawatt piyasasını halihazırda AB Yeşil Mutabakat sürecinde geliştirilen emisyon ticaret sistemine benzetebiliriz. Karbon kredilerinin ve kullanım haklarının emisyon ticaret sistemi üzerinden başka taraflara satılabildiği gibi enerji tasarrufuyla oluşturulan negawattlar da aynı şekilde satılabilir. Fakat emisyon ticaret sistemi ve karbon piyasası ile ilgili teorik çalışmalar her geçen gün uygulanabilir hale getirilirken somut bir negawatt piyasası oluşturmak oldukça zordur. Zira, tasarruf edilen enerji miktarını saptamanın kesin bir yolu yoktur. Ayrıca enerji sağlayıcı kuruluşlar, kullanıcıların daha az enerji tüketmesini istemeyecek ve bu durum enerji piyasasında bir rebound etkisi yaratarak tüketimi daha da artırabilecektir. Fakat negawatt kavramının arkasında yer alan yaklaşıma, yani enerji verimliliğine odaklanarak sera gazı emisyonlarının her koşulda önemli ölçüde azaltılabileceği unutulmamalıdır.

Dilek AŞAN

Turizm ve Gastronomi Üzerine: Biz Aşçılar

“Baş Aktörler”

İlk çağlardan beri Aşçılık ve Aşçılar sevilmiş ve her zaman takdir görmüştür. Ateşin bulunması ile başlayan aşçılık otçul olan ilk çağlardaki insanlarda av hayvanlarının özellikle çevirme yolu ile pişirmesi ile başlamıştır. Buradan da yola çıktığımızda ilk pişirme tekniğinde korlu ateşte çevirme olmuştur. O zamanlarda kabilelerde bu işlemi en iyi yapan kişi sorumlu tutulmuş her zaman bu kişi ve kişiler pişirme görevini üstlenmişlerdir. Yani kabilenin aşçısı olmuşlardır.

Literatür de Aşçılığın tam olarak açıklaması anlamı, besinlerin farklı yöntemlerle yemeye hazır duruma getirilmesine denir. Bu işlem Aşçılık olarak bilinir. Aşçılığın en temel yöntemi ham maddeleri bir birine katarak yâda bire bir uygulama ile farklı işlemler ve teknikler ile pişirmedir. İyi aşçıda buradan çıkmaktadır, yani araştırmacı, yenilikçi, yaptığı işi seven, mutlu olan kişiler bakıldığında iyi aşçı konumda hep sivrilmiş bulunduğu bölgede adını duyurmuştur.

Aşçılık sanatı geçmiş yüzyıllardan beri önemli olmuş ve hep el üstünde tutulmuştur. Atalarımız boşuna dememişlerdir “kalbe giden yol mideden geçer, can boğazdan gelir” kolay iş değildir natürel ürünü tek tek işleyerek her gün ayrı bir lezzet ayrı bir sunum yaratarak gönülleri fethetmek.

Bunu yapmak için aşçılıkta hisler ve duygular güçlü olmak zorunda; bu olmadığı takdirde yemek yapamaz üretemezsiniz. Yapsanız bile o lezzeti ve sunumu veremediğiniz takdirde beğenilmeyecek tam tersine bir o kadar da tepki görecektir. Aşçılıkta öyledir, mutfak kokusunu sindiremiyorsanız, işlediğiniz ürünün farkına varamıyorsanız üretken olamaz, yerinde sayar sıradan biri olursunuz.

Yemeğin lezzeti ve sunumunu vermeniz için aynı müzisyenlerin ilham beklemesi gibi aşçının da kafası rahat, huzurlu ve mutlu olmalı o zaman en iyi şekilde kafasındaki o güzellikleri ve renk cümbüşünü tabağına yansıtacaktır. Aksi takdirde standardın dışına çıkamayacak tek düzelikten kurtulamayacaktır.

Etrafımıza baktığımız zaman aşçıları sevmeyen yoktur. Her kesin sevdiği memnun olduğu bir aşçısı vardır. Devlet büyüklerinden, memuruna, özel şirketlerden, emniyet teşkilatına, hatta ve hatta şahsen bizim bile vardır devamlı gittiğimiz bir restoran onun haricinde başka bir restorana gitmeyiz yemeğini beğendiğimiz yer orasıdır, mutlu olduğumuz keyif aldığımız yer. Yaşamımız boyunca etrafımıza bu göz ile baktığımız zaman aşçılar nasıl sevilmesin ?

Tabii ki burada sevilmekteki en büyük unsur ise bahsettiğimiz gibi en iyi şekilde kafamızdaki ve ruhumuzdaki o güzelliği tabağımıza yansıtmak. Bunu yaptığımız takdirde bizi sevmeyen olmayacaktır.

“Ben Şefim, Ne Mutlu Bana”

Yıldızlı Tesisler peş peşe açıldı ve açılıyor Akdeniz bandında ve Türkiye genelinde; peki bu yıldızlı tesislerde çalışacak yıldızlı şefler var mı?

Benim görüşüm var ama ne yazık ki bu yıldızlı şefler gözükmüyor nedenini soracak olursanız o kadar çok amaçsız, hedefsiz, kendinden sonra gelecek gençleri düşünmeyen, yerinde sayan şefler var ki bahsettiğimiz aranan şefler gözükmüyor.

Bu yerinde sayan “ben şefim, geleceğim en son noktaya geldim, bundan sonrası yok” saplantısında olan, şefleredir bu sitemim. Arkadaşlar Türk Mutfağını ve Türk Mutfak Şeflerini Avrupa normlarına çıkartacak isek kabuğumuzu kırıp açılan yeni tesislerde gözlemlediğimiz değişimi biz kendimizde de yapmalıyız.

Eski tapulardan kurtulmalıyız. Mutfağımızda değişim yapmalıyız. ’’Ben bunu böyle gördüm ustamdan mutfakta bu giyilmez, bu konulmaz, bu renk olmaz” saplantılarını bırakmamız gerekir.

Yeni nesil çok iyi geldiğini okullu geldiğini unutmayalım, ben yapacağımı yaptım bizden geçmiş felsefesini bırakalım.

Bu davranışlar tarzlar Avrupalı Şeflerde olmadığını devamlı kendilerini yenilediklerini, çağa ayak uydurduklarını buradan hatırlatmak isterim.

Şunu unutmayalım hayat dediğimiz en değerli hazinemiz bizim ona verebildiğimiz kadardır. Aynı yankı gibi ne verir isek onu alırız. Ne olur, Şefler olarak yerimizde saymayalım devamlı bir hedefimiz bir amacımız olsun ve bunu da yetiştirdiğimiz çıraklarımıza öğrencilerimize aşılayalım.

Şu ilkeden vazgeçmemek gerekir ‘’dayanışma destek, eğitim, çağdaşlık’’ bunu yaptığımızda önümüz devamlı açık olacaktır.

“Yanlış Anlamak

İçin Tetikte Bekleyene,

Doğruyu Anlatamazsın…”

Ali Rıza DÖLKELEŞ

Limak Limra Hotel / Food EDİTÖR

chefard@hotmail.com

 www.chefard.com

 

Fabrikalarda Hayal Gücü

Hayal gücü her meslekte gereklidir ama fabrika çalışanlarında daha çok ihtiyaç vardır bence.

Neden mi?

Fabrika üretim ve imalat yeridir.  Yani proje çiziminden montaj ve devreye alma aşamasına kadar tüm süreçlerde büyük bir hayal gücü kullanmak gerekir.

Mesela proje çizen teknik ressam arkadaşımız; projeyi çizerken makine parçalarını nakış gibi işlemeli,  5 adım, 10 adım ötesini hayal ederek yol almalıdır. İlerki aşamalarda karşısına çıkabilecek olasılıkları düşünmeli, tasarlamalı ve çizmelidir. Hatta her aşamada kullanılacak malzeme listesini projenin altına koymalı ki Satın Alma personeli ona göre alım yapabilmeli, montaj elemanı proje üzerinden hangi parçayı nereye montaj edeceğini görebilmeli, kaynakçı hangi parçayı diğerine nerden kaynak yapacağını tahmin edebilmelidir.

Mesela montaj ustamız ve yardımcısı; montaj yaparken hangi parçaları nasıl birbiriyle buluşturacağını, her aşamanın hemen sonrasını düşünebilmeli ve büyük resmi, yani makinenin bitmiş halini hayalinde canlandırabilmelidir. Projeyi eline aldığında hemen sırasıyla nelere ihtiyaç duyulacağını, hangi malzemelere gereksinim olacağını hemen hayal edip ona göre hazırlıklarını yapmalıdır. Eğer bu hayal gücü eksikse montaj işlemi uzun sürecek, belki yapılan hatalardan dolayı birkaç kez tekrarlanan, sökülüp takılan parçalar olabilecektir.

Mesela mühendis arkadaşımız; fan, redüktör ve rulman seçimlerinde, gaz hattı, hidrolik ve pnömatik hatlar ve elektrik tesisatı çizimlerinde, otomasyon ekipmanlarının belirlenmesinde hayal gücü ne kadar gereklidir düşünebiliyor musunuz? Yaptıkları hesaplamalarda, yenilik ve revizyon süreçlerinde hayal gücü zirve yapar.

Mesela yazılımcılar, hani şu mahkemede şahitliği bile kabul edilemeyen arkadaşlar…. O kadar hayal gücüyle doludurlar ki, adeta farklı bir Dünyada yaşarlar. Algoritmalar, döngüler, veya’lar, ve’ler, 0 lar ve 1 ler arasında adeta kaybolurlar. Onları da hoş görmek gerekir. Biraz farklıdırlar bize göre…

Mesela testereci, kesimci, bükümcü, kaynakçı, plazması, boyacı, tornacı, frezeci hepimiz bir ekibiz biz. Hepimiz bir araya gelmeden makine üretilemez, tek tek yol alamasak ta, bir araya geldiğimizde neler yapabildiğimize fabrika sahipleri şahittir. Makinelerimizi kullanan Dünya ülkeleri şahittir.

Değerli fabrika çalışanları, hayal gücünü geliştirmek için aşağıdaki uygulamaları yapabilirsiniz;

  • Sıradışı düşünmek yani herkesten farklı bir şeyler yapmayı tasarlamak, sıradan değil orijinal fikirler geliştirmek ve bunu hiç çekinemeden amirlerine iletmek, işin her aşamasında yaratıcı ve geliştirici fikirlerini sunmak.
  • Odaklanmak yani işi ve görevini en üst seviyede sevmek, benimsemek, dikkatini sadece işine vermek.
  • Gözlem yeteneğini geliştirmek yani mesleği ile ilgili her şeyi incelemek, okumak, takip etmek, kendinden daha tecrübeli kişilerle çalışmak, onları iyi takip etmek, işin inceliklerini araştırmak ve öğrenmek.
  • Bakış açısını genişletmek yani bildiklerinin üzerine sürekli yeni bilgi ve tecrübeler eklemek, teknolojiyi takip etmek ve uygulamak, eski ve artık işlevini kaybeden yöntemleri bırakıp yeni tekniklerle kendini donatmak.
  • Kitap okumak yani mesleği ile ilgili kaynak kitaplara ve yayınlara ulaşmak, dergi ve süreli yayınları takip etmek.
  • Seyahat etmek yani işiyle ilgili diğer işyerlerini ziyaret etmek, fuarlara katılmak, yurtiçi ve yurtdışı şantiyelerde çalışmak, küçük imalathanelerden tutun da yeni ve modern fabrikalara kadar birçok yeri incelemek.
  • Beyin fırtınaları yapmak yani aynı meslekten kişilerle bir araya gelip sohbet etmek, fikir alışverişinde bulunmak, toplantı, konferans ve seminerlere katılmak.
  • Espri ve mizah yeteneğini geliştirmek yani her zaman güler yüzlü, anlayışlı, saygılı ve sevgi dolu olmak, ortamı yumuşatacak, iş stresinden uzaklaştıracak esprileri yapmak. Mesleği ile ilgili mizahi yönleri araştırıp bulmak.
  • Ters ihtimalleri düşünmek yani her zaman normalin dışında olabilecek olayları düşünerek önlem almak, işlerin her zaman yolunda gitmeyeceğini düşünerek olası terslikleri hayal gücü ile tespit etmek ve öngörmek.
  • Doğa ile iç içe olmak yani bazen iş gücü bırakıp kendini doğanın kollarına bırakmak, spora, müziğe, sanata, sinemaya, gezilere zaman ayırmak.

 

Cavit SOY

Yuvam Dünya Türkiye İklim Krizi Algısı Araştırması 2023 Sonuçları Açıklandı

Yuvam Dünya Derneği Türkiyede İklim Krizi Algı Araştırması’nın 2023 yılı sonuçları açıklandı. Konda Araştırma ve Danışmanlık işbirliğiyle, Birleşik Ödeme ve Secure Future desteği ile gerçekleştirilen ve Türkiye’nin en geniş çaplı iklim krizi algısı araştırması ile toplumun iklim değişikliğine dair bilgi seviyesine, görüşlerine ve davranışlarına yönelik hazırlandı. Araştırma kapsamında iklim değişikliğiyle mücadele konusunda toplumun halihazırdaki durumu, farkındalık, kırılganlık, sorumluluk ve pratikler konu başlıklarında değerlendirildi.

Yuvam Dünya tarafından Ekim 2022de gerçekleştirilen araştırma ve Ocak 2023te sonuçlanan rapora göre çevre sorunu denince toplumun en çok aklına gelen sorunlar hava kirliliği, çevre ve doğa kirliliği, çöp ve atık sorunu olurken; her 4 kişiden 3’ünün aklına kirlilik’ sorunu geliyor. Toplumun diğer pek çok kesimi gibi her 10 gençten 9u iklim değişikliği konusunda bireysel olarak sorumluluk alması gerektiğine inanıyor.

İklim değişikliği ile bu yıl en çok ilişki kurulan olaylar hava kirliliği, afetlerin artması ve olağandışı mevsim olaylarının çoğalması yer alıyor. Bu yıl gerçekleştirilen araştırmada ilk kez sorulan sorulardan biri ise sağlık alanı ve çeşitli hastalıklarla iklim krizinin ilişkilendirilmesi oldu. Sonuçlara göre toplumun yarısından fazlası gıda ve beslenme sorunlarının yaygınlaşması, solunum yolu ve kalp damar hastalıklarının kötüleşmesi, su ve taşıyıcı hayvanlar aracılığıyla bulaşan enfeksiyonların artması gibi durumları iklim kriziyle ilişkilendiriyor. Her 10 kişiden yalnızca 2si ise iklim krizinin kaza ve yaralanmalarla ilişkili olacağını düşünüyor.

Kırılganlık başlığı altında önümüzdeki iki yılda başlarına gelebilme ihtimali en yüksek iki olayı ve bu olaylar başlarına geldiği takdirde diğer kişilere kıyasla ne kadar zorlanabilecekleri’ sorusu bu yıl da yöneltildi. Geçtiğimiz yıla kıyasla yüzdelik olarak en çok artan durum gıdaya erişimde zorlanmakHer 10 kişiden 3’ü iki yıl içinde gıdaya erişimde zorlanabileceğini düşünüyor. Geçen yıla göre daha az kırılgan hissediliyor.

İklim değişikliği konusundaki endişe seviyesini, kişilerin kendi hayatları ve gelecek nesiller için ne kadar tehlikeli buldukları da araştırma konularından biriydi. Her 10 kişiden 8i iklim değişikliği konusunda endişeli olduğunu, her 10 kişiden 9u iklim değişikliğinin gelecek nesiller için tehlike arz ettiğini, her 10 kişiden 7si de iklim değişikliğinin kendi hayatları için tehlike arz ettiğini dile getiriyor. Toplum iklim değişikliğinden gelecek nesillerin daha fazla etkileneceğini düşünüyor.

Paris Anlaşması’na taraf olan ülkeler arasında yer alan Türkiyenin anlaşma çerçevesinde takip etmesi gereken iklim hedefleri bulunuyor. İklim krizi ile mücadele kapsamında başta tarım, enerji, turizm ve ulaştırma sektörlerinde olmak üzere tüm sektörlerde gerçekleşecek dönüşüm büyük önem taşıyor. İklim hedefleri doğrultusunda bireylerin de sorumluluk almaları bir diğer önemli alan. Araştırmaya göre sorumluluk başlığı altında iklim değişikliğinin çözülmesi konusunda her 10 kişiden 9u bireysel olarak sorumluluk alması gerektiğini düşünüyor.

Saha çalışmaları 21-23 Ekim 2022 tarihlerinde gerçekleştirilen Yuvam Dünya Türkiye İklim Krizi Algısı Araştırması, Türkiyede 75 ilin merkez dahil 327 ilçesinde 15 yaş üstü yetişkin nüfusu temsil eden 2215 kişiyle yapılan görüşmelerle ele alındı. Araştırma kapsamında görüşüne yer verilen kişilerin yüzde 3’ü 15-17 yaş aralığında iken, yüzde 33’ü 18-32 yaş aralığında, yüzde 32si 18-32 yaş ve yüzde 32si 49 yaş üzeri kişilerden oluşuyor.

Yuvam Dünya Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Kıvılcım Pınar Kocabıyık, araştırma kapsamında şu yorumlarda bulundu: Türkiye, iklim krizinin etkilerinin en fazla görüldüğü bölgelerden biri olan Akdeniz Havzası’nda yer alıyor. Özellikle son yıllarda orman yangınları, kuraklık, seller ve sel baskınları gibi doğal afetlerin sıklaştığı ve bu krizin etkilerinin Türkiye’de daha da belirgin hale geldiği görülüyor. Araştırma kapsamında farkındalığımızın yüksek olduğunu, diğer bir yandan toplumda iklim krizinin olumsuz etkilerinden haberdar olan kesimin bu etkilere ve bireysel olarak neler yapabilecekleri hakkında bilgi eksiklikleri olduğunu görüyoruz. Yuvam Dünya Derneği olarak altını ısrarla çizdiğimiz gibi, iklim krizini durduracak olan bireysel ve toplumsal olarak bakış açımızın değişmesiyle yaşayacağımız kültürel bir dönüşümdür. Bu dönüşümü de ancak geniş katılımlı bir toplumsal farkındalık ve kapsamlı bir iletişim sayesinde yapabiliriz. Sürdürdüğümüz bu araştırmalar yaşadığımız toplumun, farklı düşünce, yaş ve eğitim kategorilerindeki insanların iklim krizine bakışlarını anlamamız konusundaki en iyi araçlar olarak bize yardımcı oluyor.”

KONDA Araştırma ve Danışmanlık Genel Müdürü Bekir Ağırdır ise araştırmaya dair Gerek ülkemizin kurumları gerekse tüm dünyadaki kurumlar ve organizasyonlar maalesef iklim krizinin büyüme hızından daha yavaş aksiyon alıyorlar. Yerkürenin karşılaştığı bu var olma krizine karşı gereke küresel politikalar gerek ulusal kurumlar ve kurallar oldukça yetersizdir. Şunu da belirtmeliyim ki son dönemlerde iklim krizi farkındalığı yaratmak için bireylere yüklenen sorumlulukları da açıkçası adil bulmak güç. Buna rağmen bireylerin önlem almak, davranış değiştirmek konusundaki istenci oldukça yüksek.” dedi.

Yuvam Dünya Derneği Bilim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Levent Kurnaz ise Rapor sonuçlarında görünen, ne yazık ki ciddi bir kesimin hala, ufak önlemler ve küçük değişiklikler ile iklim krizinin etkilerinin önlenebileceği kanısını taşıdıkları ve bu değişiklikleri de başkalarının yapmasını bekledikleri yönünde. Bunun en çarpıcı göstergelerinden bir tanesi, Sorumluluk almalı mısınız?’ sorusuna Evet’ cevabı verenlerin, O zaman krizin etkilerini azaltmak için siz de günlük yaşamınızda şu değişiklikleri yapın.’ dendiğinde çekimser kalıyor olmaları. Yuvam Dünya İklim Krizi Algı Araştırması bizlere söylemlerimizde ve eğitimlerde hangi noktaların üzerine daha fazla eğilmemiz, hangi konulara daha fazla önem vermemiz gerektiğini açıkça gösteriyor.” dedi.

Yuvam Dünya Derneği Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Mine Durusu Tanrıöver sağlık alanına yönelik yorumlarını “Gıda ve beslenme sorunlarının yaygınlaşması, solunum yolu ve kalp damar hastalıklarının kötüleşmesi ve su ve taşıyıcı hayvanlar aracılığıyla bulaşan enfeksiyonların artması ve yaygınlaşması gibi bazı sağlık sorunlarının toplumun yarısından fazlası tarafından iklim krizi ile ilişkilendirilmesi olumlu bir bulgu olarak görülmekle beraber, bu farkındalığın toplum geneline henüz yayılmadığı söylenebilir. Bu bulgular bize iklim krizi ve sağlık ilişkisini toplumun daha geniş bir kesimine, daha derinlemesine ve çok boyutlu anlatmamız gerektiğini gösteriyor.” şeklinde paylaştı.

Yuvam Dünya Türkiye İklim Krizi Algısı Araştırması destekçilerinden Birleşik Ödeme CEOsu İlker Sözdinler “İklim krizi, her geçen gün daha da derinleşiyor ve bu korkutucu tablo gezegenimizdeki tüm canlılar için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Ayrıca ülkemizde Şubat 2023de yaşadığımız depremin maalesef ki insanlık üzerinde olduğu kadar çevre için de geri dönülemez etkileri oldu. Çevre ya da iklim ile ilgili ne yazık ki hazırlanma, bekleme lüksümüz kalmadı. Beklenmedik afetlerin de sarsıcı etkileri, problemleri daha da katmerli hale getiriyor. Var olan tüm alışkanlıklarımızı bugün değiştirmek ve başka bir yaşama biçimi oluşturmak zorundayız. Gelecek seneki raporda çok daha farkındalığı yüksek bir toplum görmeye kararlıyız.” dedi.

Yuvam Dünya Türkiye İklim Krizi Algısı Araştırması destekçilerinden Secure Future  CEOsu Cem Miraç Kotanoğlu düşüncelerini “İklim krizi geldi, yaşıyoruz! Artık Dünyamız bu krizle savaşmak durumunda. Secure Future olarak hizmet verdiğimiz kurumların teknoloji alanında yeşil dönüşüm projelerine danışmanlık ediyor ve liderlik ediyoruz. Yuvam Dünya Türkiye İklim Krizi araştırmasına destekçi olmamızdaki en önemli sebebi bu gerçeğin yaygınlaşması ve herkesin farkındalığının artmasını sağlamaktır. İklim krizi ile mücadele etmek herkesin vazgeçilmez bir görevi olduğuna inanıyorum. Hem bireysel hem kurumsal önlemler alınmaması durumunda bizden sonra gelen nesillerin yaşam şartları çok ama çok zorlaşacak. Bu bilinçle hem kendi özel hayatımda hem de şirketimizde önlemlerimizi alıyoruz. Aksi takdirde orman yangınları, heyelanlar, sel felaketleri ve kuraklık haberlerini sıklıkla duymaya devam edeceğiz.” şeklinde paylaştı.

 

Yuvam Dünya Türkiye İklim Krizi Algısı Araştırması özeti ve raporun tamamına linkten ulaşılabilirsiniz:

https://yuvamdunya.org/pages/turkiye-iklim-krizi-algisi-arastirmasi-2023